
Bu şey,
Bir madde, bir his
Kalbimi uçsuz bucaksız bir çölde
Donuyormuşum gibi hissettiriyor.
ŞİMAL KESKİN.
Çıkma teklifinden sonra sahile doğru yürüdük. Dudaklarım dudaklarına değmişti. Hâlâ düşündükçe kalbim titriyordu. Şu an yanı başımdaydı ama göz ucuyla bile bakamıyordum.
Eli elime değiyordu yavaşça, dokunuyordu teni tenime. Elimi tutmuyordu ama ayırmıyordu da dokunduğu yerden.
Şimdi, erkek arkadaşım mıydı o benim? Yani, sevgili olmuştuk, öıkma teklifi almıştım ve evet demiştim buna.
İşaret parmağı serçe parmağıma sarıldığında durdu, ben ondan öndeydim şu anda. O durduğunda ben de durdum, arkama dönüp ona baktım.
Ona baktığımda yine mideme bir şeyler oldu. Öpüştüğümüzden beri midemdeki o his beni terk etmiyordu, şimdi ona baktığımda bu his kuvvetlenmişti.
İşaret eli yukarıyla çıktı ve elimi tuttu. Avuç içi, avucumdaydı artık. Biraz eğildi ve yanağımdan öptü.
Yanaklarım kızarıyor olabilir miydi?
Gülümseyip gözlerinin içine baktım, masmavi gözleri; soyadının ve de manzaranın hakkını veriyordu.
Gerçi, manzaram da oydu.
O da gülümsediğinde yürümeye devam ettik.
Bir hissi unutmak bu kadar basitti aslında, bir kişiyi unutmak; bir eşyanızı evde unutmanız gibiydi. Abartılmasına gerek yoktu. Hisler kişilere aitti ve o hissin kapısı kapanmış, anahtarı kaybolmuştu. Artık yepyeni bir hissim ve anahtarım vardı; daha güzel hissettiren.
Sessizce yürürken etraftaki tek ses dalga sesleriydi.
"Denize girmek ister misin?" dedi aramızdaki sessizliği bozarak. Benim için fark etmediğini söyledikten sonra. O girmek istediğini belli eden jestler yaptı. Ben de ona uydum ve çantamı, ayakkabımı çıkardım.
O da telefonundan, gömleğinden ve ayakkabısından kurtulduğunda ikimiz de denize girdik.
Su çok soğuk değildi, dalgalar vardı bir tek.
Ellerimizi yeniden birleştirdiğinde onu kendime çektim. Belime sarılmıştı. Parmak uçlarımda biraz yükselip yanağını öptüm. Tam çekilecekken beni biraz daha kendine çekti ve dudağımdan öptü.
Dudaklarımızı ayırmıştık ve ikimiz de gülümsüyorduk, bu sefer onu ben kendime çektim ve dudakları dudaklarıma yeniden değdi.
Bu his çok güzeldi. Asla peşimi bırakmasın istiyordum.
Su çok çabuk derinleşiyordu, her bir adımda daha da batıyorduk suya. Şu an su göğsümün altında bitiyordu. Baran'ın dudakları hâlâ dudaklarımda, kolları hâlâ belimdeydi.
O konserdeyken bana bir şey itiraf etmişti, bir şey söylememiştim.
Bu sefer dudaklarımızı ben ayırdığımda bu şey gerçeküstü gelmeye devam ediyordu. İnanamıyordum, bu hisse bağımlı olabilirdim.
Baran'a bağımlı olabilirdim.
“Seni seviyorum Şimal.”
"Seni seviyorum Baran." Dedim ben de onun bana dediği gibi. Kollarını belimden çekmemiş, daha da sıkılaştırmıştı belimdeki kollarını. Bu da bir şeyi anlamama neden olmuştu.
İnsanların aşklarını, sevgilerini gösterme tipleri vardı; kimisi hediyelerle, kimisi sözcüklerle, kimisi de fiziksel dokunuşlarla bunu gösteriyordu. Ben fiziksel dokunuşlarla gösterenlerdendim. Ve Baran da öyleydi, sanırım. Bu hoşuma gitmişti.
Beni belimden tutup suda havaya kaldırdı ve kucağına aldı. Bu hareketi hızlı olan kalbimi daha da hızlandırdı. "Hâlâ inanamıyorum gerçek olduğuna." Aynı şeyleri hissettiğimizi göstermek için başımı salladım. Kollarımı boynuna doladığımda dudaklarımızı yeniden birleştirdi.
Ben öleceğim galiba.
Denizde bir süre daha sarılarak durduktan sonra çıktık. Elbisem vücuduma yapışmıştı. O gömleğini giymeden arkasından sarıldım. Başımı sırtına yaslayıp dövmelerine dokundum. Dövmelerinin hikayesini anlatmıştı.
Dövmelerine dokunan elimi de beline götürdüğümde karın kaslarına dokundum. Arkasına döndü ve sarıldı bana.
Gömleğini giymekten vazgeçmiş, bana uzatmıştı. "Sen giy." Dedim. O hâlâ gömleği kendine çekmemişti. "Arabada yedek kıyafetim var benim." Dediğinde kabul ettim gömleğini.
Arabaya doğru ilerledik. "Ben biliyordum." Diye itiraf ettim, o da o sırada bagajı açmıştı; bana bakakaldı. "Nasıl?" dediğinde yüzü hafiften döndü. "Ülgen söyledi değil mi?" cevabı kendi verdiğinde ikinci cevabı söyleyip söylememeyi düşündüm. O bana havluyu uzattığında havluyu alıp vücuduma sardım.
Unuttuğum bir şey daha vardı.
Arka koltuktan onu çizdiğim resmi çıkardım. Baran bu sırada üstünü değiştirmeye gitmişti. Geldiğinde yüzümdeki o aptal sırıtışından kurtulmaya çalıştım.
Kartonu yavaşça ona uzattığımda kaşları çatıldı, "Bu ne?" diye sordu. "Aç bak." Dedim. Tepkisini merak ediyordum.
"Beni mi çizdin?" Mutlu olmuştu, görebiliyordum. Bu da beni mutlu etmişti.
Bir anda sarıldığımda söyleyeceklerimi unutmuştum. Ayrıldığımızda "Beğendin mi?" diye sordum, inkar etmezdi tabii ki. "Çok." Dedi. Bunu içten dediğini anlayabiliyordum, kim olsa anlardı.
Bir kez daha eğilince yanağımı öptü. "Odama asacağım bunu." Bu dediğinde gülümseyip ön koltuğa geçtim. O da yanıma geldiğinde arabayı çalıştırdı. Biraz gittikten sonra radyoyu açtım.
Canozan çalmaya başladığında ikimiz de birbirimize bakıp gülümsedik. İkimiz için de bir anısı vardı artık. Elimi tuttuğunda gülümsemem daha da büyüdü.
Siteye geldiğimizde bir anda hüzün kapladı beni. Mükemmel bir gündü bugün. Çok, çok, çok güzel bir gün geçirmiştim.
"Gelmek ister misin?" bir umut belki evet der diye sormuştum bunu. Hiç ayrılmak istemiyordum. Baran'a bu kadar bağlandığımı düşünmemiştim.
Uzun, uzun baktı bana. Düşünüyordu büyük ihtimalle. "Yok, ben rahatsızlık vermeyeyim." Dedi nazikçe. 'Peki' anlamında kafamı salladım, dudaklarımı büzdüm.
Yanağını öpmek için yaklaştığımda o da bana yaklaştı. Dudağımın kenarından öptüğünde gözlerimi kapattım. Dudağını biraz daha kaydırıp dudağımı öptü.
Öpülmelere doyamıyordum.
Kapıyı açtığım an yağmur damlaları düşmeye başladığında gülümsedim.
Yaz yağmuru.
Çıkıp dışarı, Baran'a gülümsedim. Kapıyı kapattığımda, kapıyı açtı. İkimiz de ıslaktık. Ve yaz yağmurunun altında daha da ıslanıyorduk. Bana yaklaştığında ben de ona bir adım attım. Islak saçlarımı okşadı, bir tutamını kulağımın arkasına attı.
Onun boyuna gelip onu öptüm. O da bana karşılık verdiğinde kollarım boynuna dolandı. Şimşek çakıyordu ama ikimizin de umurunda değildi.
Ayrıldığımızda gülümsedik ikimiz de. Bugün asla ama asla unutulmayacaktı.
"Yaz yağmuru." Dedik ikimiz de aynı anda.
Yaz yağmuru, yaz aylarında görülen kısa süren yağışlardı. Diğer yağışlardan farkı buydu belki de. Kısa süreliydi ama yaz aylarında herkesin muhtaç olduğu serinliği o verirdi. Yaz yağmuru kalıcı izler bırakabilirdi.
Yağmurun altında kaç saniye, kaç dakika kaldık bilmiyordum. Bizim eve girdiğimizde aklıma Mira geldi. Mutluydu Çağrı ile. Tatilimizin bitmesine az kala ikimiz de âşık olmuştuk, sevgililerimiz olmuştu.
Evin kapısını açtığımda direkt benim odama geçtik. Bu sırada el ele tutuşuyorduk.
İlk ben duşa girdiğimde o mutfakta oturuyordu, çıkıp pijamalarımı giydiğimde onun da duşa girebilmesi için bir tane daha havlu çıkardım. Giyecek yedek kıyafeti yoktu, geçen sezon kendime aldığım erkek tişörtü yanımdaydı. O ona olabilirdi belki ama alt bulamazdık.
"Baran, sen duşa gir ben Ülgen'den kıyafet alıp geleceğim." Dedim. Böyle demiştim ama Ülgen'in ayakta olup olmadığını bilmiyordum. Instagram'dan aktifti neyse ki.
Evden çıkarken yağmur yağmaya devam ediyordu, anahtarımı ve şemsiyemi alıp çıktım evden.
Ülgen kapıyı yavaş yavaş açtığında ondan hemence Baran'a olabilecek bir alt kıyafet istedim. Uyuşuk hareketlerle yukarı çıktı ve bir eşofman getirdi. "Sevgili misiniz?" dedi imalı imalı. Gülümsedim ona, "Evet." Gülümsemesi büyüdü, "Hmm, mutluyuz bakıyorum." Dedi. "Evet." Dedim. Yanağımdan makas aldığında el sallayıp uzaklaştım evinden.
Eve geldiğimde Baran hâlâ duştaydı. Banyonun kapısını tıklatıp içeri girdim. Hem tişörtü hem de eşofmanı koyduğumda "Şimal?" seslendi. "Efendim canım?"
Canım.
"Ben çıkıyorum şimdi." Dediğinde banyodan çıkıp odama geçtim. Elim ayağım birden birbirine dolanmıştı. Hâlâ idrak edemiyordum. Saat bir olmuştu ama hâlâ ağzım kulaklarımdaydı.
"Şimal?" Oh.
"Odamdayım." Odama ıslak saçları ve yeni kıyafetleriyle girdiğinde yanına gittim, sarıldım.
İkimizin de saçları ıslaktı, ben daha saçlarımı taramamıştım. Saçlarımı öptü, baş kısmını öptüm. "Hâlâ inanamıyorum biliyor musun?" dedi, çenemi göğsüne yasladım ve 'evet' dedim.
"Çok erken olmadı mı?" dedim. "Yani, galiba." Dedi gülerek. Ellerimi belinden çektim. "Saçlarımı taramaya gidiyorum." Odadan çıktığımda peşimden geldi.
Lavaboya girdim ve tarağı saçlarımdan geçirdiğim anda elleri tarağı elimden alıp o, taramaya başladı saçlarımı. Uzundu saçlarım benim. Katlanılmazdı belki de. Ama taradı benim saçlarımı. Nefesimi kesti yeniden. "İlk konserimize gelişini hatırlıyor musun? Ülgen ile dans etmiştin?" dedi. "Evet." Diye yanıt verdim ona. "Saçlarında kelebekli tokalar vardı böyle renk renklerdi. Gözlerimi alamamıştım senden."
Aynadan ona bakıyordum ama dönüp direkt ona baktım. Baran bana bakıyorken ben, Ülgen'e bakıyordum ve Baran'ın Mira'ya baktığını sanıyordum.
Neyse ki Mira'ya değil, bana bakmıştı. Ve iyi ki...
Bencilce miydi?
Ona döndüğüm için saçlarımın arkasını tarayamıyordu, aynaya döndüm yeniden.
OĞUZ BARAN DENİZ.
Bugün yaşanılanlara inanamıyordum. Kalbim o kadar hızlıydı ki sanki daha önce yaşamamışım gibiydi. Kavramam çok uzun sürmüştü, ki hâlâ sürüyordu.
Onun elinden tutup onun odasına getirdim.
Kapısına yaslayıp onu öptüm. Yatağına oturduk sonrasında. Odası topluydu, beyaz bir masa vardı, üstünde birkaç makyaj malzemesi birkaç tane de resim kalemi vardı. Masanın yanında da televizyon vardı.
Yatağına uzanıp onu da yanıma çektim. Göğsüme sarıldığında saçlarını okşamaya başladım. "Çok güzel kokuyorsun." Belki şampuanının kokusuydu ama olsun. Çok güzel kokuyordu. Her şeyi çok hoşuma gidiyordu Şimal'in. Ağlamak isteyeceğim kadar güzeldi her şeyi.
"Lunaparkta dönme dolaptayken duymuştum ilk önce." Diye itiraf etti. Ben Ülgen'in söylediğini sansam da o ilk orada duymuştu demek ki. "Hiç çaktırmadın?" "Çünkü karışıktım." Diye yanıt verdi hemence.
Yanağını öptüm, kafasını biraz kaldırıp çenemi öptü.
—
çok tatlılar değil mi?
bölümü beğendiyseniz oy vermeyi ve profilimdeki kurgulara bakmayı unutmayıın
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |