3. Bölüm

Sessin Kalmadı 🥀

Maia
maia

 

 

 

Mezarın başından ayrıldığımda gökyüzü, günün ilk ışıklarıyla değil, kül rengi bir boşlukla karşılıyordu beni. Ne gece bitmişti, ne de sabah başlamıştı. Şehrin sokakları, sanki yas tutar gibi sessizdi. Her adımım, ıslak kaldırım taşlarında yankılanıyor, ama bu yankı sadece benim kulaklarımda çınlıyordu. Ayaklarım ağırdı, bedenim değil, içim yorgundu. Sanki kalbimi sürüklüyordum arkamdan.

 

Sokak lambaları hâlâ yanıyordu. Sarı ışıklar, her zamanki gibi donuk ve yabancıydı. Ama o gece başka bir şey vardı havada. Bu şehir, babamı gömdüğüm şehir, artık bana ait değildi. Yürüdüğüm yollar, geçtiğim köşeler, tanıdık vitrinler... Hepsi sanki bana sırt çevirmişti. Ben de artık onlardan biri değildim. Liva yoktu. Kalan, zarları taşıyan bir gölgeydi sadece.

 

Yürürken bir ara durdum. Ellerimi montumun ceplerine sıkıştırdım. Başımı kaldırıp karşıma baktım. Bir zamanlar babamla yürüdüğümüz sokaklardan biriydi. Beni elinden tutarak geçirdiği, bana 'sırtını kimseye dönme' dediği yerdi. Şimdi o sokakta yalnızdım. Ve sırtımda, koca bir geçmişin gölgesi vardı.

 

Apartmana vardığımda parmaklarım anahtarı bulmakta zorlandı. Ellerim soğuktan uyuşmuştu ama soğuk, havadan değildi. İçimdeydi. Kapıyı açtım, adım attım. Işıkları yakmadım. Bu karanlık, bana dışarıdan daha tanıdık geliyordu. İçeri girdiğimde ilk fark ettiğim şey sessizlik oldu. Ama bu, huzurlu bir sessizlik değildi. Bu, 'biri eksik' sessizliğiydi. Ve eksik olan, bu evin temeli olan adamdı.

 

Salona geçtim. Camın önündeki koltuğa oturdum. Üzerimdekileri çıkarmadım. Ayakkabılarım hâlâ ayağımdaydı. Pencereden dışarıya baktım. Gökyüzü hâlâ aynı renkti. Geceyle gündüz arasında sıkışmış gibi. İçim de öyleydi. Ne yas tutabiliyordum ne de kabullenebiliyordum. Dondum. Olduğum yerde, düşüncelerime gömüldüm.

 

O an şunu fark ettim: İnsan, sesini kaybettiğinde değil, dinleyecek kimse kalmadığında susarmış. Ve ben, ilk defa o gece sustum. Çünkü artık onu dinleyecek biri yoktu.

 

Masada duran siyah kese gözümün önündeydi. İçinde zarlar vardı. Ama benim için onlar artık sadece zar değildi. Onlar bir miras, bir vasiyet, bir savaş çağrısıydı. Ama o gece onlara dokunamadım. Çünkü dokunsaydım... onun gerçekten gitmiş olduğunu kabul edecektim. Oysa içimde hâlâ bir ses, 'bu bir oyun' diyordu. 'Bir sınav, bir mesaj.' Ama her şey suskundu.

 

Başımı koltuğun arkasına yasladım. Tavanı izledim. O an, tavanın bile üzerime yıkıldığını hissettim. Gözlerim kapanmadı ama kalbim ağırlaştı. Uyuyakalmışım. Ne kadar sürdü bilmiyorum. Uyandığımda hava hâlâ karanlıktı. Telefonumun ekranında saat dört yazıyordu.

 

Salondaki soğuk, sanki kemiklerime kadar işlemişti. Yavaşça kalktım. Mutfağa gittim. Bir bardak su doldurdum. İçemedim. Bardak masada kaldı. Ellerimle yüzümü ovuşturdum. Aynaya bile bakamadım. O an kendime yabancıydım. Sanki kendimle aynı odada yaşayan biri gibiydim, ama tanımadığım biri.

 

Tekrar salona döndüm. Sandık oradaydı. Babamın bana bıraktığı o kutu. Onun elleriyle kapattığı, belki de son dokunduğu şey. Dizlerimin üzerine çöktüm. Elimi yavaşça kapağın üzerine koydum. Parmak uçlarım, ahşabın sertliğini hissetti. İçimde bir ürperti dolaştı. Açmak istedim ama içimden bir şey beni tuttu. Ya açarsam ve içindekiler yeterli olmazsa? Ya ondan geriye sadece boş bir kutu kaldıysa?

 

Gözlerimi kapattım. Derin bir nefes aldım. Yavaşça kapağı kaldırdım. Menteşelerin gıcırtısı, odanın sessizliğini bıçak gibi yardı. İçeride düzenli bir şekilde yerleştirilmiş eşyalar vardı. Bir zarf. Kalın, eski bir zarf. Üzerinde kendi el yazısıyla tek bir şey yazıyordu: "Liva’ya, kimseye anlatamadıklarımla."

 

Parmaklarım zarfın kenarına dokundu. Açmadım. Gözlerim doldu. O yazı… o harfler… yıllardır alışık olduğum, şimdi ise kaybettiğim bir sesin izleriydi. Zarfı aldım. Göğsüme bastırdım. Kalbimin üzerine. O an içimde bir şey çatladı. Ne ağlayabildim ne konuşabildim. Ama içimde yankılanan bir cümle vardı:

 

Sesin kalmadı baba… ama ben hâlâ duyuyorum.”

 

Zarfı elimde tutarak yerimden kalktım. Sessizce koridora yürüdüm. Babamın odasının kapısı kapalıydı. Elim kapı koluna gitti. Bu defa durmadım. Yavaşça açtım. Oda karanlıktı ama içine adım attığım an, o eski koku burnuma doldu. Tütün, kolonya ve biraz da çay... Babama ait her şey havadaydı.

 

Komodinin üstünde kullandığı saat, kitaplığın köşesinde unuttuğu bir gözlük, koltuğun yanındaki bardak... Gözümde canlandı birden. Burada kalmıştı. Bu odada... benimle.

 

Elimi yatağın üzerine koydum. Yastığına başımı yasladım. Ve o an, içimde tuttuğum her şey koptu. Hıçkırıklarım bastı geceyi. Boğazım yandı. Gözyaşlarım durmadı. Dizlerimin üzerine çöktüm. Yatağın başucuna kapandım.

 

Beni neden yalnız bıraktın baba?” dedim. “Daha söyleyecek çok şeyin vardı... Ben seni daha yeni tanımaya başlamıştım. Daha sormam gereken sorular vardı. Cevapları sadece senin bildiğin.”

 

Yastığını kokladım. O koku... ciğerime oturdu. Üzerime battaniyesini sardım, o gece onunla kalıyormuşum gibi. Ama içimde bir boşluk büyüyordu. Sadece ağlamadım... haykırdım.

 

Neden sustun! Neden bana söylemedin! Neden beni bırakıp gittin! Beni burada tek başıma bırakmaya hakkın yoktu! Senin sözlerinle yaşarken, şimdi senin sessizliğinle savaşıyorum.”

 

Telefon titredi. Annemdi. İkinci defa çalıyordu. Açmadım. Yüzümü yastığa gömdüm. O odada kaldım. O kokuya, o eksikliğe sarıldım.

 

Sen benim her şeyimsin baba. Ama şimdi hiçbir şeyin kalmadığı bir yerdeyim,” dedim. “Beni hep uzağında tuttun ama şimdi ilk kez bu kadar yakınındayım. Ve ilk kez bu kadar uzak.”

 

Annem tekrar aradı. Bu sefer telefonu sessize aldım. Bu gece kimseye cevap vermek istemiyordum. Bu gece sadece babama ağlayacaktım.

 

Başucundaki saati elime aldım. Saniyesi durmuştu. Saat tam onun vurulduğu zamanı gösteriyordu. İçim titredi.

 

Zaman seninle durmuş baba,” dedim. “Ama ben... o zamanı yeniden başlatacağım. Hem senin için, hem kendim için.”

 

Uyumadım. Gözlerim açık, kalbim darmadağın. O gece, babamla aynı odada kalmadım. O gece, babamın yokluğuyla yüzleştim. Ve o gece, ilk defa gerçekten yalnız kaldım.

 

Bazı acılar, sadece yaşanmaz. İçinde yankılanır. Benim içimde artık sessizlik bile babamın sesini taşıyordu...

Ve o sessizlikle… sabahı bekledim.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu bölümü yazarken boğazım düğüm düğüm oldu.

 

Liva’nın her gözyaşını iliklerimde hissettim.

 

Belki sen de birini toprağa koydun, belki bir cümle seni aldı yıllar öncesine götürdü…

 

Eğer bir satır bile kalbine dokunduysa, bir yorum, bir oy bırak.

 

Çünkü bu hikâyeyi yalnız yürümek istemiyorum.

 

Hadi, birlikte devam edelim. Liva’nın hesabı daha kapanmadı…

 

Hepinizi seviyorum. Gelecek bölümlerde görüşmek dileğiyle kendinize iyi bakın 👋🏻 💖

 

Bölüm : 06.05.2025 18:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...