
"Geldiler mi Perihan Hanım?..." diye soran Hakan, daha asansördeyken çıkardığı ceketini evdeki yardımcısı Perihan Hanım'a alelacele uzatıverdi.
Patronunun ardından dairenin geniş, aydınlık girişinden ana salonuna doğru koşturan Perihan Hanım, ağırbaşlılığını korumaya çalışarak, "Geldiler efendim." dedi.
Etrafına çabucak göz attıktan sonra hızla geri dönen Hakan, "Nerdeler?" diye sordu.
Birdenbire duruveren patronuna çarpmamayı güç bela başarabilen Perihan Hanım, adamın sesinde telaşa benzer bir duygu hissettiğini sandı ve bunu ona hiç yakıştıramadı çünkü Hakan Alagöz Perihan Hanım'a hep, genç yaşına rağmen, coşkun duygulardan arındırılmış gibi gelirdi.
Perihan Hanım; düşüncelerinden bağımsız, en profesyonel tavrıyla, "Gonca Hanım terasta efendim, delikanlı ise oyun salonunda." diyerek yanıtladı patronunu.
"Peki Hatice Hanım?"
"Sadece Gonca Hanım ve Mert Bey geldiler efendim."
"Neden?"
Perihan Hanım'ın içinden sorunun saçmalığına göz devirmek geçse de elbette böyle bir şey yapmadı; sadece sakince, "Bilmiyorum efendim." demekle yetindi.
Elini saçlarının arasından geçiren Hakan Alagöz, "Bir şeyler ikram etmişsinizdir, öyle değil mi?" diye sordu.
Perihan Hanım, bu soruyu bir çeşit hakaret gibi algıladı ve istem dışı olarak çenesini hafifçe yukarı kaldırdı.
"Elbette efendim."
Patronu nefesini sesli bir biçimde verdikten sonra, "Tabii ki 'Elbette'" dedi. "Bugün çok yoğundu, biraz yoruldum. Sizin ne kadar profesyonel olduğunuzu çok iyi biliyorum."
Perihan Hanım şaşırdı, o kadar şaşırdı ki yüz ifadesine hakim olamayıp şaşkınlığını belli de etti.
Bu adam, Hakan Alagöz, günde en az on iki saat çalışırdı ve çoğunlukla Perihan Hanım onun yüzünü bile görmezdi. Gördüğünde de diyalogları, "Günaydın!" ya da "İyi akşamlar!"ın ötesine nadiren geçerdi. Şimdi aynı Hakan Alagöz, daha hava bile kararmamışken eve geliyor ve iş yerinde bunalmaktan bahsediyordu. En iyi ifadeyle bu, akıl almaz bir şeydi. Yetmiyor, üstüne neredeyse Perihan Hanım'dan özür diliyordu ki bu daha da akıl almaz bir şeydi. Bu yüzden Perihan Hanım, bir anlığına da olsa ne diyeceğini bilemediği için kendini hiç ayıplamadı.
"Teşekkür ederim efendim."
Terasa doğru birkaç adım attıktan sonra vazgeçip oyun salonuna doğru yönelen patronun ardından, "Yemeğe kaçta oturmak istersiniz?" diye seslenen Perihan Hanım; koridorda kaybolan adamın, "Yarım saat sonra." deyişini güç bela duyabildi. Hemen, dün haberdar edildiğinden beri, ince eleyip sık dokuyarak hazırladığı akşam menüsünü kontrol etmek için mutfağa doğru seğirtti. Bir taraftan da "Hayrolsun da bu iş ciddiye benziyor." diye mırıldanıyordu.
Hakan, Mert'i deriden yapılmış uzun, derin kanepeye oturmuş oyun oynarken buldu. Delikanlı, tam karşısındaki yüksek çözünürlüklü devasa ekrandan gözlerini ayırmadan elindeki joy-stick'in düğmelerine hızlı ve düzensiz biçimde basıp duruyordu.
"Hadi be oğlum! Hadi be, ha-di be!.."
Hakan; çocuğun bu heyecanlı, daha çok da hırslı haline kıs kıs güldü ve onun keyfini bozmamaya karar vererek geldiği kadar sessiz oradan uzaklaştı. Sakin adımları, onu üst kata çıkan sarmal merdivenin altından geçirip terasa götürdü. Aslında koşmak istiyordu, koşup bir an önce Gonca'yı kollarının arasına almak, sarıp sarmalamak ve sonra... Zaten sorun da "sonra"sındaydı. Heyecanı ve arzuları o kadar fazlaydı ki kendini tutamayıp Gonca'yı ürkütmekten korkuyordu ve geri dönülemez büyük bir pişmanlık yaşamaktan. Bu yüzden kendini denetleyip genel olarak davranışlarına her zaman hakim olan sakinliği ve soğukkanlılığı yeniden yakalamak istedi. Ne var ki o denetim isteği, daha terasın kapısından ilk adımını atarken Hakan'ın aklından uçup gidiverdi. Ilık bahar havası yüzünü hafif dokunuşlarla yaladı ama o bunu fark etmedi; gözleri, siyah taytın üstüne bol kesim beyaz gömlek giymiş olan Gonca'nın üstüne dikilmişti.
"Ben mahvoldum!" diye düşündü ki daha kalbini bir bakışıyla sekteye uğratma gücüne sahip kadınla göz göze bile gelmemişti.
Gonca; bir kolunu terasın geniş duvarına yasladığı için hafifçe öne doğru eğilmişti, diğer koluysa zarif bedenin hemen yanında, öylece, hareketsiz duruyordu. Profilinden onun gülümsediğini anlayan Hakan'ın farkında olmadan kendi dudakları da yumuşak bir gülümsemeyle kıvrılıverdi, Gonca'nın sessiz ve hareketsiz neye baktığını görünce gülümsemesi iyice genişledi ve kendini tutamadan, "Asla başaramazsın!" diye seslendi.
Gonca; şaşkın, kızgın, bir o kadar da hayal kırıklığıyla dolu yüzünü hızla Hakan'a çevirdi.
"Nereden biliyorsun?"
Hakan, omzunu kapıya yaslayıp ellerini pantolonunun ceplerine soktu.
"Birkaç senedir aynı şeyi benim de deniyor olmam yeterli bir cevap olur mu?"
Gonca bakışlarını yeniden neredeyse on dakikadır sessizce izlediği, son birkaç dakikadır da ürkütmemeye çalışarak yaklaşmayı başardığı minik kuşun Hakan'ın sesinden ürkerek havalandığı noktaya çevirdi. Bir taraftan da Hakan'ın hafifçe kapıya yaslanmış dururken verdiği görüntü karşısında yaşadığı heyecanı saklamaya çalışıyordu. Ellerini ceplerine soktuğu için omuzlarının etrafında gerilen gömleğinin beline doğru iyice daraldığını fark etmemiş gibi, birini diğerinin önüne doğru attığı bacağı yüzünden karnının ne kadar düz olduğunu fark etmemiş gibi, boyunun daha bir uzun göründüğünü fark etmemiş gibi davranmaya çalışıyordu. Ve maalesef gözünü bir an olsun ayırmadan Hakan'a bakmak isterken böyle davranmak hiç de kolay değildi.
"Belki başarırdım."
"Belki. Ama üzülme, denemek için daha çok fırsatın olacak."
Gonca; gözlerinin büyümesine, yanaklarının kızarmasına engel olamadı. Erkeğin vermek istediği mesajı net bir biçimde almıştı ama karşılığında tam olarak ne demesi gerektiğini bir türlü bulamadığı için aklına gelen ilk şeyi söyleyiverdi: "Serçe miydi o? Serçeye benziyordu. Ama emin olamadım. Sanki... Sanki..."
Saçmalıyordu ve farkındaydı ama Hakan fark etmemiş olacak, "Daha küçük?" diyerek Gonca'ya yardımcı olmaya çalıştı. Gonca rahatlayarak güldü.
"O da var tabii ama ben kuyruğunu söyleyecektim: Neredeyse dik açıyla duruyor gibi."
"Öyle zaten. O bir çit kuşu."
"Ne kuşu?"
Gonca'nın anlamaya çalışırken suratının aldığı halin sevimliliği karşısında bu sefer de Hakan güldü.
"Çit kuşu."
Gonca, gözlerini kısıp Hakan'a yandan şüpheci bir bakış fırlattı.
"Başkası olsa benimle dalga geçtiğini düşünürdüm ama söz konusu sen olunca..."
Gonca'nın imalı bir tavırla cümlesini yarıda bırakması Hakan'a o kadar kışkırtıcı geldi ki yaslandığı yerden doğruldu.
Gonca, ellerini cebinden çıkarıp tembel sayılabilecek adımlarla yaklaşan adamın bakışları karşısında içinin ısındığı hissetti. Az önce daha sesini duyar duymaz hızlanmaya başlayan kalbi, daha bir hızlandı; Hakan, iyice yaklaşıp tam önünde durduğunda Gonca'nın kalbi neredeyse boğazında atıyordu.
Hakan, "Evet?.." dedi davetkar bir biçimde. "Söz konusu ben olunca?.."
"Kesin..." Gonca, gözlerini onun alev almış kehribara çalan bakışlarından kaçırmamak için çok ciddi bir çaba harcarken boğazını temizledi. "Kesin araştırmışsındır!"
"İnsanın dikkatini çeken bir şeyi araştırması kadar doğal ne olabilir?"
Gonca, bunun herkes için aynı doğallıkta olmayacağıyla ilgili bir şey söyleyecekti ki çoktan beri içine dert olmuş başka bir şey onun önüne geçti. Çenesini kaldırıp kafa tutar gibi, "Beni de araştırmıştın. Bu da benim, senin dikkatini çektiğim anlamına mı gelir?" dedi.
Hakan, başını Gonca'ya doğru eğip dudaklarını kulağına doğru yaklaştırarak, "Öyle olduğunu bilmiyor musun?" diye fısıldadı.
Gonca'nın göğsü derin bir nefes için inip kalktı. Heyecandan kalbi duracak gibiydi ama ne olursa olsun içindekini söylemeden rahat edemeyecekti. Bir adım geri atıp gözlerini korkusuzca erkeğinkilere dikti ve soğuk bir sesle, "Tek bildiğim, şüpheli personel olarak dikkatini çekmiş olmamdı." dedi.
Hakan, bu beklemediği tavır ve söz karşısında şaşırsa da Gonca'yı ilk defa Nedim Bey'in odasına çağırdığı gün ona söylediklerinin hatırlatıldığını hemen anlamıştı. Hatta bu yüzleşmeden memnun, sevdiği kadına, "Bunu yüzüme vurmak seni ne kadar tatmin etti?" diye sordu.
Soğuk ve mesafeli duruşunu koruyamayan Gonca, sırıtarak, "Çok!.." diye yanıtladı Hakan'ı. "O sözlerin o kadar ağrıma gitmişti ki anlatamam! Söylemesem içimde kalırdı!"
"Pekala." dedi Hakan. "Pekala. Sözlerim belki çok uygunsuzdu ama onları söylemek için kendimce haklı gerekçelerim vardı."
Gonca, başını ilgiyle yana yatırdı ve cilveli sayılacak bir tavırla, "Neymiş o gerekçeler Hakan Bey?" diye soruverdi.
Hakan güldü. "Bakıyorum da benimle flört etmeye iyice alıştın." diyerek Gonca'ya sataştı, Gonca kızarınca da gülüşü ufak bir kahkahaya dönüştü. Sonra, "Sen" dedi Gonca'ya. "Daha senin kim olduğunu bilmeden dikkatimi çekmiştin."
Bir an utançtan yanakları kızaran Gonca, bir an sonra kendini şaşkınlıkla ağzı açık, "Nasıl yani?" diye sorarken bulmuştu.
"O gün brunch'ta..." diye başladı Hakan, sonra ılık bir rüzgar esti ve Hakan, elini usulca Gonca'nın alnından kulağına doğru okşar gibi gezdirdi. Uzak ama unutulmaz bir anı hatırlar gibi ağır ağır, "Seni uzaktan görmüştüm, Halit'e bir şeyler anlatıyordun." dedi. "Jest ve mimiklerin yani beden dilin o kadar zarifti ki gözlerimi senden alamamıştım. Bir de şahane kırmızı ayakkabıların vardı ama en çok dikkatimi çeken..." Hakan'ın eli bir kez daha Gonca'nın alnından kulağının arkasına doğru bir yol izledi. "Saçlarındı. Bin kez yaşasam birinde bile kısa saçın bir kadına bu kadar yakışabileceğine inanmazdım, taa ki seni görene kadar. O anda, gün bitmeden ne yapıp edip mutlaka seninle tanışmayı kafama koymuştum."
Gonca, erkeğin sözlerinden ne kadar etkilendiğini titrek bir kahkahanın ardına sakladı.
"İsteğin gerçekleşti o zaman!"
"Evet. Şimdi geriye bakınca belki daha seninle tanışmadan senden o kadar etkilenmemiş olsam gerçeği öğrendiğimde o kadar kinlenmezdim, diye düşünüyorum."
Hakan'ın eli, aynı rotayı bir kez daha izlerken dikkatini toplamakta zorlansa da "Gerekçeler" diye hatırlattı Gonca. "Birden fazla o zaman."
Başını sallayan Hakan, "Hazır ol çünkü ikincisi daha kötü." diyerek Gonca'yı uyardı.
Gonca muzipçe, "Hazırım!" dedi.
"O günden sonra sana kızmaya, deli gibi kızmaya devam etsem de hatta bu bir çeşit takıntı halini alsa da yine de her öğlen Nedim Bey'in odasından aşağı bakıp seni gözetlemekten kendimi alamıyordum. Bunu da kendime hiç yakıştıramıyordum çünkü senin evli olduğunu sanıyordum."
Gonca, kahkahasını elini ağzına götürerek bastırmaya çalıştı ama başarılı olamadı.
"Gülersin tabii!" diyerek sitem etti Hakan. "Mert, brunch'ta babasının öldüğünü söylemişti fakat ben ilk başta annesinin Hatice Hanım olduğunu sandığım için ölenin onun eşi olduğunu düşünmüştüm. Nedense sonrasında da bu kodlama zihnime yerleşip kaldı."
"Sen de evli bir kadına takılıp kaldığını düşünerek vicdan azabı çektin."
"Kendimi ayıpladım. İşte tüm kafa karışıklığımla sana saldırmış oldum ama neyse ki o gün senin ağzından gerçeği öğrendim de rahatladım."
"Sen ne yapıyorsun öyle?" diye sordu Gonca, Hakan'ın elinin yeniden alnından kulağının ardına doğru gitmesi karşısında.
"Rüzgarda dağılan saçını topluyorum."
Erkeğin sanki çok normal bir şey söylüyormuşçasına yaptığı açıklama karşısında Gonca'nın ağzı "O" şeklini aldı ama bir saniye sonra kendini, elleri belinde, "Hani seni en çok etkileyen yanım saçımdı?" diye sorarken buldu.
Hakan; ona hiç aldırmadan, tüy gibi hafif bir dokunuşla bu kez sadece işaret parmağının sırtını Gonca'nın alnından kulağına doğru kaydırdı.
"Öyle zaten."
Gonca, "O zaman bu yaptığın ne?" dedi, boynunu kıvırıp kendini Hakan'ın elinden kurtarmaya çalışarak.
Hakan, başını hafifçe yana eğip tebessüm ederek, "Bir anlığına bile olsa rüzgarın dağıttığı saçını kulağının ardına attığımı hayal edemez miyim?" diye sordu.
İçi rahat etmeyen, şüpheyle dolan Gonca'nın karşılığı da yine bir soru oldu: "Saçımı uzatmamı mı istiyorsun?"
"Asla! Bu sadece bir hayal, anlık bir şey, bir çeşit fantezi."
Küçümser bir tavırla dudaklarını büzüp, "Anlık bir şey mi? Bir çeşit fantezi mi?" diyen Gonca, hiç düşünmeden, "Buradan benimle ilgili anlık olmayan fantezilerin olduğu sonucunu mu çıkarmalıyım?" diye soruverdi ve bir saniye sonra düşündüğünde, ne büyük bir hata yapmış olduğunu da anladı. Böylesi kışkırtıcı bir cümleyi nasıl olup da kurabildiğine inanamadığı o anda Hakan'ın önce büyüyen, sonra da koyulaşarak parlayan gözlerini ona çok görmedi ama bu, dudaklarına yerleşen gizemli bir gülümsemeyle Hakan'ın, "Gel benimle!" demesine hazır olduğunu göstermezdi.
"Dur!" dedi, elini sımsıkı tutup onu peşi sıra sürükleyen adama. "Ne yapıyorsun?"
Bir an bile duraksamadan yoluna devam eden Hakan, "Sana, seninle ilgili anlık olmayan fantezilerimi göstermek istiyorum!" dedi.
Dehşete kapılan Gonca, "Yok!" diye çığlık attı. "Ge-gerek yok! Ge-gerçekten yok!"
Kekeleyen Gonca'yı merdivenlerden üst kata çıkaran Hakan, sinsi bir kurt gibi gülümseyerek, "Var, gerek var, gerçekten var!" diyerek onunla dalga geçti. "Üstelik bunu, sen istedin!"
Gonca; merdivenin başındaki ilk odaya sürüklenir gibi sokulurken de odayı baştan başa geçerken de etrafına bakma şansı bulamadı, gözüne sadece karşı duvara dayalı yatak takıldı, takılmaması da mümkün değildi çünkü boyutları devasaydı.
Hakan, Gonca'nın dehşet dolu bakışlarını fark edince ufak bir kahkaha attı.
"Hayır, hayır ama onun da sırası gelecek."
Erkeğin iması karşısında Gonca kızgınlık ve şokla, "Hakan!" diye bağırdı.
Hakan'ın yanıtı ise, "İsmimi söylemene bayılıyorum!" diyerek onunla dalga geçmek oldu.
O sırada yatak odasına bağlı bir başka odaya geçtiklerini fark eden Gonca; kendini hayatında görüp görebileceği en büyük giyinme odasında bulduğunda ne diyeceğini unutarak üç duvarın tamamını kaplayan dolaplara, raflara, çekmecelere, ortada dört kişinin sırt sırta vererek rahatça oturabileceği pufa, gri ve köpük kahvenin hakim olduğu halıya hayranlıkla bakmaya başladı. Bir süre sonra, "Beğendin mi?" diye soran Hakan'a dönerek, "Beğenmemem mümkün mü?" diyerek yanıt verdi.
Hakan, Gonca'nın elini sağdaki dolabın orta kapaklarını iki yana açmak için bıraktı. Bir mekanizmayla üst bölmede asılı duran gömleklerin yarısının aşağı doğru inmesini sağladı. Sonra da onun ne yaptığını merakla izleyen Gonca'ya döndü.
"Nasıl buldun?"
Gonca, son bir dakikalık koşturmanın ardından böyle tuhaf bir soru gelmesini beklemiyordu. "Şey..." dedi. "Etkileyici bir sistem."
"Teşekkür ederim ama ben gömlekleri kastetmiştim."
Gonca, bakışlarını bembeyaz gömleklere çevirdi. Bu sorunun hangi amaca hizmet ettiğini bilmese de bir amaca hizmet ettiğinden emindi. Bu yüzden cevap olarak yuvarlak bir cümleyi tercih etti: "Hepsi çok güzel."
"Bu kadar mı?"
"Ve bembeyaz." Hakan'ın cevap olarak bir şeyler daha söylemesini beklediğini anlayan Gonca alelacele, "Çok düzenli!" diye de ekledi. Oluşan beklenti dolu sessizlik, Gonca'nın, "Çok güzel ütülenmişler!" diye devam etmesine neden oldu. "Yeni gibi duruyorlar!"
"Çünkü öyleler."
"Öyleler, derken? Yani, hepsi yeni mi?"
"Evet, hepsi yeni."
Gonca, gözlerini kırpıştırarak neredeyse bir düzine gömleğe bir kez daha bakma ihtiyacı hissetti.
"Beyaz gömleğin kalmamış mıydı?"
Hakan, az önceki mekanizmayı yeniden çalıştırıp bu sefer de başka bir gömlek grubunu indirdi.
"A-ama bunlar da beyaz!" diyen Gonca, onu takım elbiselerinin içinde hep beyaz gömlekle hatırladığı için, "Sadece beyaz gömlek mi giyiyorsun?" diye sordu.
"Hayır. Bunlar benim kullandıklarım."
Gonca ilk indirdiklerini göstererek, "E bunlar ne o zaman?" diye sordu.
"Bunlar, senin için aldıklarım."
Oluşan sessizliği, duyduğunu yanlış anladığını düşünen Gonca, "Anlamadım?.." diyerek bozdu.
"Anlamayacak bir şey yok, bu gömlekleri senin için aldım."
Gonca; şaşkın suratını geride bırakacak denli şaşkın sesiyle, "İyi de neden?" diye sordu.
"Kasım'la size yemeğe geldiğimiz akşamı hatırlıyor musun? Tıpkı bugünkü gibi siyah tayt giymiştin, üzerinde de yine bugünkü gibi beyaz bir gömlek vardı." Uzanıp Gonca'nın top küpelerini yumuşakça okşarken, "Bunların yanına büyük altın halkalar takmıştın." dedi Hakan. "Hatırlıyor musun?"
Gonca başını olumsuz anlamda sallayınca, Hakan sımsıcak bir sesle, "Ben hiç unutmadım." dedi. "Günlerce o halini düşündüm. Sonra hayal etmeye başladım: Benim gömleklerimi giydiğini, üzerinde sadece onlar varken nasıl görünebileceğini..."
"Dur!" diyen Gonca'yı dinlemeden, "Birkaç düğmeden fazlasını açık bıraktığını..." diyerek devam etti. "Kumaşa henüz herhangi bir şey değmemişken, ne deterjan kokusu ne benim losyonlarımdan birinin kokusu ne de benim kokum, onu ilk defa senin giydiğini de hayal ettim. Gece onunla yattığını; sabah kalkıp işe onunla gittiğini ancak akşam eve, benim yanıma döndüğünde gömleği çıkardığını ve sen çıkarır çıkarmaz onu hemen üzerime geçirdiğimi hayal ettim. Ertesi gün işe ben de onunla gidiyordum, gün boyu senin kokunla dolaşıyordum ve..."
Hakan, Gonca'nın suratının neredeyse alev alacak gibi göründüğünü fark ederek aklını uzun zamandır bundan da çok meşgul eden hayallerini anlatmamanın daha akıllıca olacağına karar verdi.
Neredeyse bir dakika kadar her ikisi de konuşmadı; gözleri gözlerinde, birbirlerinden bir adım uzakta, öylece durdular. Giyinme odasını saran sessizlik, her ikisinin de normalden hızlı alıp verdikleri nefeslerini daha belirgin hale getiriyordu.
Nihayet Hakan usulca, "İşte öğrendin." dedi. "Seninle ilgili bir 'an'ın çok, çok ötesine taşan fantezilerimi." Gonca, sadece irileşmiş gözleriyle bakmaya devam edince de "Bir şey demeyecek misin?" diye sordu.
"Bu..." Derin bir nefes alan Gonca, "Bu, hiç... Hiç pratik değil!" dedi.
"Pratik değil, mi?"
Gonca; sadece yanaklarının değil, bedeninin de her an alev alabileceğini düşündüğü o anda kendini konuşmaya zorlayarak, "E-evet." dedi. "Gün boyu kırışık gömlekle mi dolaşacaksın? Yani önceki gün gömleği ben giydiğime göre gö-gömlek kırışacaktır."
Hakan; bu beklemediği yanıt karşısında önce şaşırdı, sonra rahatladı. En azından Gonca, Hakan'ın onunla ilgili kurduğu hayallerden birini öğrendikten sonra ardına bakmadan kaçmaya kalkmamıştı.
"Sanırım" dedi eğlenerek. "Bizim ilişkimizde kimse seni romantik olmakla suçlayamayacak." Sonra da "Allah aşkına, ne söylememi bekliyorsun ki?" diyerek isyan eden Gonca'nın dibine sokulup kadının al al olmuş yanaklarını avuçlarının arasına hapsetti. Yüzünü neredeyse onunkine dayayarak, "Bir şey söylemeni beklemiyorum!" diye fısıldadı. "Sadece seni ne kadar istediğimi, ne kadar sevdiğimi bil istiyorum!"
Eğilip Gonca'nın alnına ateşten bir öpücük konduran Hakan, onun titrediğini fark ederek, "Hislerim seni korkutuyor mu?" diye sordu.
Gonca, onun tutkulu bakışlarına dayanamayıp gözlerini yumdu.
"Evet, hem de çok!"
"Birini bu kadar hızlı, bu kadar şiddetli sevebileceğimi hiç düşünmemiştim; hatta sevebileceğimi bile düşünmemiştim." diye itiraf etti Hakan ve sonra teslim olmuş bir şekilde, "Ama böyle oldu." diye devam etti. "Hissettiklerim seni korkutsa bile onları değiştiremem!" Gonca'nın bir yanağına öpücük kondururken dudakları, kadının narin teni üzerine fısıldadı: "Ve asla değiştirmek istemem!"
Gonca; Hakan diğer yanağını öperken kendini kedi gibi hissetti, tıpkı bir kedi gibi sevildikçe mırlamak ve daha çok sevilmek istedi ama ne yazık ki bu isteği çok kısa sürdü.
"Anne!.. Hakan Abi?"
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.12k Okunma |
502 Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |