27. Bölüm

18. Bölüm (1. Kısım)

majdafan
majdafan

Beklediği bu değildi. Ne beklediğinden emin değildi ama beklediği kesinlikle bu değildi. Duyduğu hiçbir şey ve belki de hayal ettiği hiçbir şey, onu ne metrelerce uzanan devasa salonun ihtişamına ne de o salonu dolduran kadınların boyunlarını, kollarını, kulaklarını süsleyen mücevherlerin göz kamaştıran ışıltısına hazırlayabilmişti.

İki yıl boyunca Warwall malikanesinde yaşamıştı ve malikanenin çok büyük, görkemli odaları vardı fakat hiçbiri bu salonun fevkalade ihtişamıyla yarışamazdı. Kim bilir, belki o zamanlar yaşı güzellikleri takdir edemeyecek kadar küçük olduğundan ya da belki o malikanede hiçbir zaman böylesi bir insan kalabalığıyla karşılaşmadığından bir yanılsama yaşıyor da olabilirdi.

Geniş balkon pencerelerinin yanından duvara tutturulmuş sık dokuma perdelerin göz dolduran zenginliğinden, zemindeki döşemeyi süsleyen gravürlere kadar bakacak o kadar çok şey vardı ki Isabella, belli etmediğini umduğu bir merak ve hayranlıkla her şeye bakıyor; her şeyi inceliyordu.

Gözlerini biraz yukarıya kaldırdığında avizelerin üzerindeki yüzlerce mumun sadece zemini değil tavanı da aydınlattığını gördü. Utanmasa başını olabildiğince arkaya atıp dakikalarca, dakikalarca tavandaki kimi yüz kızartacak sahnelerle dolu resimlerin her bir detayını keyfini çıkararak izlerdi.

"Yüce Tanrı'm!" diye düşündü. Bunları o kadar yükseğe kim çizebilmişti? Şaşmaz çizgilerle nasıl boyayabilmişti?

Isabella, şartlar uygun olsa bu soruların yanıtını mutlaka bulurdu.

"Madam?.. Çok sessizsiniz."

"Sadece biraz şaşkınım." derken bakışlarını zorlukla tavandan ayırıp Dominic Hall'e çevirdi. "Bu benim ilk balom!"

Ağabeyinin yanında duran Leydi Hall, zarif bir şekilde gülümsedi. Üzerinde salonun belki de en güzel kıyafetini taşıyordu ve kendisi de çok güzel görünüyordu fakat öylesine uzak ve dokunulmaz bir havası vardı ki kolundan sarkan dans kartına kaç beyefendinin adını yazmaya cesaret edebildiği konusunda tahmin yürütmeyi imkansız kılıyordu.

Neredeyse yarı yaşındaki bu genç kızın kendinden çok daha sakin olduğunu gören Isabella, bir an için kendini kötü hissetti ama az önce Lord Hall'e söyledikleri aklına gelince bir kez olsun böylesi bir salonda dans etmemiş, aslında dans etmeyi hiç öğrenememiş birine bir parça "heyecan"ı çok görmedi.

"Madam! Sizin için limonata getirdim. Tabii sizin için de Leydi Hall!"

Drako Stone; Leydi Hall'un o bozulmaz ciddi asaletine inat, oyunbaz bir tavırla göz kırptı. Karşılık olarak Leydi Hall de krem rengi eldivenlerin sardığı elleriyle limonata bardağını alırken ona her haliyle gönülsüzce olduğu belli olan bir teşekkür sundu.

Isabella'nın teşekkürü ise açık sarı renkli sıvıdan ufak bir yudum aldıktan sonra geldi. İkinci yudumunu alırken kadehin üstünden attığı kaçamak bakışlar sayesinde salondaki birçok konuğun, içinde bulunduğu bu minik topluluğu ilgi ve merakla izlediğini keşfetti.

Gerek soyluluğu gerekse zarafetiyle her erkeğin bakışını üzerinde toplayabilecek Leydi Hall'u bir kenara bıraksa bile biri İngiltere'nin en çapkını, diğeri de en yakışıklısı sayılabilecek iki soylusuyla oldukça dikkat çekici bir grup olduklarını kabul ediyordu ama bu yine de üstlerine dikilmiş gözlerden rahatsız olmayacağı anlamına gelmezdi.

"Herkes bize mi bakıyor, yoksa bana mı öyle geliyor?"

Aklından geçenleri seslendirdiğini Lord Stone'un, "Size öyle geliyor Madam." demesiyle fark etti. "Kimsenin bize baktığı yok çünkü herkes size bakıyor!"

Isabella dehşetle nefesini tutarken Lord Hall, "Stone!" diye homurdandı. "Bir kez olsun konuşmadan önce düşünsen nasıl olur?"

"Bir leydinin sorduğu soruya yalanla mı karşılık vermemi istiyorsun Hall?"

Dominic Hall alaycı bir tavırla, "Ve sen de asla yalan söylemezsin!" deyince Drako Stone, "Sadece yattığım ka..." diye başladı ama sanki birden bu konuşmanın bu ortam için uygun olmadığına karar vermiş gibi cümlesini, "Sadece yattığım yerde yalan söylerim." diyerek tamamladı.

Isabella, Lord Hall'un yeniden "Stone!" diye homurdanmasını duymasa Lord Stone'a onun tatlı ve yaramaz sırıtışına benzer karşılık verebilirdi.

Limonatasından bir yudum daha alırken bakışları kadehin üzerinden Sebastian'ın bakışlarıyla kesişti. Ağzı kurudu, kalbi hızlı hızlı çarpmaya başladı.

Salona ilk adım attıklarında da böyle olmuştu çünkü ilk gördüğü kişi Sebastian'dı.

Yüzünde resmi bir tebessümle baygın gözleri bembeyaz pudralanmış yüzünde oldukça komik duran bir kadını selamlıyordu. Üzerinde uzun, siyah ceket; bacaklarının güçlü yapısını vurgulayan aynı renkte pantolon vardı. Gömleği, takımının ve boyun bağının yarattığı güçlü tezatla daha da beyaz görünüyordu. Aslında bir dük için şaşırtıcı derecede sade giyinmiş sayılırdı. Belki de onu diğer erkeklerden daha çarpıcı yapan da bu sadelikti.

Tanışmalarından bu yana kumlu sarı saçları fark edilir şekilde uzamıştı ve bu haliyle çok yakışıklı görünüyordu. Yüzünün keskin hatları, sert ve soğuk bakışları ve kraliyete yakın unvanıyla etrafındakilerin çokça çekindiği biri olabilirdi ama Isabella ona baktıkça içine ılık ılık bir şeylerin aktığını hissetmişti çünkü hiç yumuşamaz görünen o dudakların teninde nasıl kelebek hafifliğinde gezindiğini, soğuk gözlerinin tutkuyla nasıl ısındığını çok iyi hatırlıyordu.

Misafirlerin onunla sırf birkaç sözcük konuşabilmek için girdikleri sırada sıranın kendilerine geldiğini, yüksek sesle, "Lord Hall, Leydi Hall, Lord Stone ve Madam Mercier!" diyerek takdim edildiklerinde ancak anlayabilmişti ve o anda uzanıp teşriflerini ilan eden adamın ağzını elleriyle sımsıkı kapamak istemişti.

Yıllarca dikkat çekmeden yaşamaya özen gösteren bir kadın için meraklı birçok gözün üzerine çevrilmesi dehşet vericiydi. Bir birey olarak Isabella'yı tanımıyor olabilirlerdi ama bir isim olarak Madam Mercier'yi tanıyorlardı.

Sebastian önce erkekler selamlaşmış; bakışları kadınlara döndüğünde hem Leydi Hall hem de Isabella son derece zarif birer reveransla başlarını eğmişlerdi. Sebastian ise sadece, "Leydi Hall, Madam Mercier..." diyerek çenesini hafifçe yana yatırarak onların reveransını kabul etmişti.

"Bence ona böyle bakmayı bırakmalısınız."

İsabella gözlerini kırpıştırdı. Limonata bardağını zarif bir şekilde indirirken usulca Lord Stone'a döndü.

"Anlamadım lordum?"

Drako Stone; yelpazelerinin altında gözlerini süzerek onu izleyen genç leydilerin ilgisine kayıtsız, mırıldanır gibi, "Kuzenime öyle bakmaya devam ederseniz sanırım Sebastian her şeyi bir kenara bırakıp soluğu burada alacak." dedi ve der demez de Isabella Mercier'nin pembeleşmeye meyleden yanaklarını keyifle izledi.

Madam, gerçekten çok güzel bir kadındı. Bir erkeğin bunu görmemesi için ya aklının başında olmaması ya gerçekten kör olması gerekirdi ki Drako, çok şükür ne akılsızdı ne de kör. Kendisini bu salonun ve Londra'nın çoğunun "ahlaksız" olarak tanımlayacağını biliyordu ve böyle tanımlanmaktan zerre rahatsızlık duymuyordu çünkü bir ahlaksız olduğu şüphe götürmez biçimde gerçekti. Öyle ilkelerle falan da işi olmazdı. Yine de dünyada tek kadın Isabella Mercier kalsa Drako ona alıcı gözüyle bakmaz, bakamazdı. Bu kadın Sebastian'ın karısıydı ve sırf bu yüzden kendini hadım eder, yine de ona ait olana bakmazdı.

Kadını rahatlatmayı umarak, "Gerçi fena da olmazdı." dedi. "Sebastian'ın Kızıldeniz'i yarar gibi yanımıza gelmesi..." Eliyle etrafı işaret eden nazik bir jest yaptı. "Bütün bu saçmalığa belki biraz renk katar."

"Baloları saçma mı buluyorsunuz lordum?"

"Anlaşılmıyor mu Madam?"

"Sizi böyle bir şeyi anlayacak kadar iyi tanımıyorum ama dediğiniz doğruysa o zaman burada ne işiniz var lordum?"

Isabella'ya imalı bir bakış atan Drako, "Arada benim de eğlendiğim anlar oluyor tabii." dedi.

Lord Hall, "Madam'ı utandırıyorsun Stone!" diyerek araya girdi.

Lord Stone'un gerilen bedeninden onun bu sefer sert bir yanıtla karşılık vereceğini anlayan Isabella, Dominic Hall'e gülümseyerek, "İnce düşünceniz için teşekkür ederim lordum." dedi. " Ama Lord Stone'un beni utandırmak istediğini sanmıyorum. Kendisi gerçek bir beyefendi."

Lord Hall, çevresindeki başların şaşkınlıkla ona dönmesine neden olan bir kahkaha attı. Suratı zaten haddinden fazla yakışıklıydı ama bu haliyle hem yakışıklı hem de insanın nefesini kesecek kadar çekiciydi.

Drako Stone; az önce Lord Hall'e ters bir cevap vermek üzere olan kendi değilmiş gibi gülümseyerek, "Hall!.." dedi. Bir taraftan da elindeki kadehiyle karşısındaki bu genç soyluyu selamlıyordu. "Sende espri yeteneği görmek, ki bu çok zor, beni sevindiriyor." dedi. Ardından Isabella'ya, "Her ne kadar hakkımdaki düşünceleriniz gerçekleri yansıtmaktan uzak olsa da yine de sizden bir riske girerek ilk dansınızı benimle etmenizi rica edebilir miyim?"

Isabella; son dört gündür Samuel'le, nasıl oluyorsa adamın hepsini bildiği, popüler dansları çalışıyor olmalarına rağmen kendini hala dünyanın en hantal kadını gibi hissediyordu. Bütün o dönme, sekme, ileri ya da geri gitme kompozisyonları hem anlamsız hem saçma gelirken bunların altından bir incelik çıkarmak gerçekten çok zordu. Bu yüzden karşısındaki soylu erkeğe, "Be-ben dans konusunda pe-pek iyi değilim lordum." dedi.

"O zaman çok şanslı olduğunuzu söylememe izin verin çünkü ben çok iyi dans ederim." diyen Drako Stone; eğilerek İsabella'nın eldivenli kolundan sarkan, ev sahipleri tarafından bastırılmış dans kartına adını yazdı. Ardından Dominic Hall de izin isteyerek kendi adını ikinci sıraya yazdı. İki soylu beyefendi aynı işlemi sıra değiştirerek Leydi Hall'un dans kartına da uyguladılar.

Lord Hall, "İlk dansı ekselanslarıyla Leydi Elizabeth..." diye başlamıştı ki bakışları uzakta bir noktaya takılarak konuşmasının devamını getiremedi. Ademelması yukarı aşağı oynadı. Yüzündeki çarpılmış gibi ifade hepsinin gözlerinin onun baktığı noktaya çevrilmesine neden olmuştu.

"Lordlar ve Leydiler, Warwall Dükü Ekselansları Sebastian St. James ve Leydi Elizabeth!"

Elizabeth'in babasının kolunda salona teşrifinin gür bir sesle ilan edilmesiyle Isabella'nın Elizabeth'i görmesi aynı anda oldu. Gözlerine hücum etmeye çalışan yaşları kirpiklerini kırpıştırarak bastırmaya çalışırken kızının güzelliğini anlatmaya kelimelerin yetmeyeceğini düşündü.

Başında altın rengi saçlarının arasına yerleştirilmiş yüzlerce minik elmastan oluşan bir taç vardı. Sarıdan kahveye meyleden kaşlarının altındaki masmavi gözleri özgüvenle ileri bakıyordu ve güzel yüzünde insanın bakmaya doyamayacağı bir gülümseme vardı.

Isabella; Elizabeth'in Sebastian'ın koluna sımsıkı sarılmış elini görmemiş olsa belki bu salondaki en rahat, en özgüvenli kişinin o olduğunu düşünebilirdi.

Bir saatten fazla süredir salonu kaplayan büyük uğultu; insanların Warwall Dükünün kızını, tek çocuğunu görme ihtiyacıyla yerini derin bir sessizliğe bırakmıştı.

Sebastian ve Elizabeth, önlerinden geçerken Isabella salondaki diğer tüm kadınlar gibi dizlerini kırarak ufak bir reveransla onları selamladı. Başını kaldırırken, bir anlığına, Sebastian'la göz göze geldi ve Isabella onun gözlerinde hem acı hem de pişmanlık gördü. Elizabeth onların kızıydı, onların gururuydu ve ne acı ki aynı zamanda onların sırrıydı. Bu yüzden üçü için de hayattaki en güzel anlardan biri olabilecek bu an, ne Sebastian'ı ne de Isabella'yı tam olarak mutlu ediyor; aksine yüreklerinde ezici bir burukluk bırakıyordu.

Valsin ilk notaları yayılmaya başladığında Sebastian'la Elizabeth açılış dansı için salonun ortasındaki yerlerini almışlardı. Bir dakika kadar sadece ikisi Strauss'un büyülü notaları eşliğinde salondaki tüm davetlilere görsel bir şölen sundular ve Isabella, diğer çiftler ortaya çıkıncaya kadar geçen kısa sürede onları sezdirmemeye çalıştığı derin bir sevgi ve hayranlıkla izledi.

"Madam?.."

Isabella, önce Drako Stone'un yüzüne sonra da kendisine doğru uzattığı koluna baktı. Tedirginliği, erkeğin başını arkaya atarak keyifli bir kahkaha atmasına neden oldu.

"Sanırım cazibemi yitiriyorum. Şimdiye kadar dans teklifinde bulunduğum hiçbir kadın bana dehşet içinde bakmamıştı."

Isabella, yanakları utançla kızarırken, "Bundan hiç şüphem yok lordum." demeyi başardı.

Drako Stone bu sefer sessizce güldü.

"Sesinizde bir ima mı seziyorum Madam?.."

Isabella, adamın bulaşıcı neşesine karşı koyamadı; o da güldü.

"Bu kocaman salonda şu anda benim yerimde olmak istemeyecek tek bir kadın bile olmadığına göre... Sizce ne ima etmiş olabilirim lordum?"

Dans için salonun kendi uygun bulduğu noktasına ilerleyen Drako Stone, kolundaki Isabella'nın kulağına doğru eğilerek, "Beni bu kadar çok övmemelisiniz Madam." dedi. "Ayrıca salonda sizin söylediğinizin aksini düşünebilecek birkaç leydinin adını hemen sayabilirim."

İsabella'nın kaşları havalandı.

"Umarım beni merak içinde bırakmazsınız."

Ağabeyinin kollarında zarifçe dönen genç kızı başıyla işaret eden Lord Stone, "Leydi Hall'e ne dersiniz?" diye sordu.

İsabella; Drako Stone'la Caroline Hall'u değil bir dansı tamamlamak, bir dakika kadar bile baş başa düşünemediği için içten bir kahkaha attı. Birbirlerine selam verip dansa başlamadan hemen önce, "Leydi Caroline sayılmaz lordum." dedi.

"Bu durumda size asla itiraz edemeyeceğiniz bir isim söylemem gerekiyor."

"Sanırım öyle."

"Halama ne dersiniz? Büyük düşes?"

Isabella aniden sendeledi fakat usta bir dansçı olan Lord Stone dengesini kaybetmesine fırsat vermeden Isabella'yı dansa ayak uydurması için yönlendirdi.

"Ö-Özür dilerim lordum!"

Isabella, "Bir şey mi oldu Madam?" diye şakacı bir şaşkınlık yaşayan Lord Stone'a pek dikkat etmeden gözleriyle salonu araştırdı.

"Sağda." dedi Lord Stone. "Ortadaki sütunların önünde. Taht gibi bir şeyde oturuyor."

Gözlerini soylu adamın söylediği noktaya kaydıran Isabella, düşesi gerçekten de taht gibi bir şeyin üzerinde otururken gördü. Sürekli dönüp durdukları için tam olarak karar veremese de yaşlı kadının son karşılaşmalarından bu yana daha yaşlı göründüğünü düşündü. Ona doğru kaçamak bakışlar atmaya devam ettiği birkaç dakikanın ardından müziğin son notaları salonu doldurarak dansın bittiğini ilan etti.

Lord Stone'un kolunda yerlerine dönerken özellikle soylu kadınların meraklı bakışlarının farkındaydı. Hatırı sayılır bir kısmının gözleri Drako Stone'un üzerindeydi. Bir kısmı ise Isabella'nın narin omuzlarını açıkta bırakarak göğüslerini ve belini sımsıkı sardıktan sonra genişleyerek aşağı inen mor ipekten elbiseyi süzüyordu.

Isabella; Mathilda'yla neredeyse bir günde hazır ettikleri kıyafetin rengi konusunda biraz kararsız kalmıştı çünkü mor, Isabella'nın her zaman elinin zor gittiği bir renkti. Ama tabii Mathilda'ya direnmesi mümkün olmamıştı. "mor"un ona çok yakışacağı konusunda sonuna kadar diretmiş, Isabella'nın çekimser tavrına rağmen istediğini yaptırmayı başarmıştı ve Isabella evden çıkmadan önce son bir kez aynaya baktığında sevgili arkadaşının ne denli haklı olduğunu kabul etmek zorunda kalmıştı.

Simsiyah saçlarını, otuz bir yaşındaki bir kadına böylesinin yakışacağını düşünerek, gevşek bir biçimde ensesinde toplamış; böylece annesinden kalan gümüş çerçeveye oturtulmuş büyük yakut küpeleri çıplak omuzlarına doğru salmıştı.

"O kadar da kötü değildi, öyle değil mi?"

Isabella, Drako Stone'a gülümsedi.

"Kötü değilse bu sizin sayenizde lordum."

"Ah, lütfen!.." diye itiraz eden Caroline Hall'un yaklaştığını her ikisi de fark etmemişti. "Lord Stone'un övgüye hiç ihtiyacı yok, inanın bana Madam!"

Lord Stone, sırıtarak öne eğildi.

"Teşekkür ederim leydim. 'mükemmel' olduğum sizin tarafınızdan da kabul gördüğüne göre, artık ölsem de dert değil!"

İsabella, bu şakalaşmayı keyifle izlese de Lord Hall'un çatılmış kaşlarından onun bu durumu hiç eğlenceli bulmadığı anlaşılıyordu. Aynı şeyi Lord Stone'un da fark ettiği, "Sakin ol, Hall!" demesinden belli oldu. "Leydi Caroline'la sadece şakalaşıyoruz, kendisine karşı başka herhangi bir niyetim yok!"

Leydi Caroline, bir leydiye hiç yakışmayacak bir biçimde burnundan homurdandı: "Sanki niyetiniz olsa bir şey olacakmış gibi!"

Bu konuşma, Sebastian ve Elizabeth'in yaklaşmasıyla daha fazla devam edemeden sona erdi. Erkekler eğilerek kadınlar da reveransla Sebastian'ı bir düke yaraşacak şekilde selamladılar.

Elizabeth, Isabella'ya doğru yaklaşarak, "Nasıldım Madam?" diye sordu. Sesinde heyecan ve kaygı bir aradaydı.

Isabella, Elizabeth'i gördüğü her seferinde yüzünde beliren tebessümüyle, "Her zamanki gibi muhteşemdiniz leydim." diye karşılık verdi.

Sebastian'in konuştuğu ilk kişi ise Leydi Hall oldu.

"Nasılsınız leydim?"

Genç kız bir parça kekeleyerek, "Te-Teşekkür ederim, iyi-iyim ekselansları." diye karşılık verdi.

"İzninizle sizin de Elizabeth kadar parladığınızı söylememe izin verin."

"Te-Teşekkür ederim ekselansları."

Isabella'nın Leydi Caroline'ın kızaran yanaklarını izlerken yüzünde beliren gülümseme; Sebastian'ın, "Madam Mercier... Sizi burada görmek hem benim hem de Elizabeth için mutluluk verici bir olay." demesiyle solup gitti. Kalbi heyecanla çarparken bir kez daha reverans yaparak, "O mutluluk bana ait ekselansları." dedi. Başını kaldırırken bir taraftan da bakışlarıyla çevreyi tarıyor, Sebastian'ın sözlerini başka kimlerin duymuş olabileceğini merak ediyordu.

İmkanı olsa adama, "Neden böyle bir cümleye kendini de katmak zorundaydın?" diye sormak isterdi. "Ve neden hayranlık dolu bakışlarla bana bakıyorsun? Herkes, aramızda bir şeyler olduğunu anlayacak!"

Drako Stone'un, "Sorduğun için teşekkürler ekselansları, Hall'le ben de oldukça iyiyiz." diyerek kuzeniyle açıkça alay etmesiyle Isabella, üzerindeki gerginliği bir parça atmayı başardı.

Drako, Sebastian'ın cevap vermesine fırsat vermeden Elizabeth'e döndü ve oyunbaz bir tavırla, "Bu gece beni çok üzdün Elizabeth." dedi.

Elizabeth, mavi gözleri neşeyle büyürken, "Eminim bu üzüntünün sebebi hakkında beni hemen bilgilendireceksindir." dedi.

"Şu haline bak! Artık sana nasıl 'ufaklık' diyebilirim? Böyle bir şey yaparsam Tanrı beni çarpar!"

"Tanrı zaten bir gün seni çarpacak Stone, bundan kurtulamazsın!" diyerek konuşmaya katılan Dominic Hall, Elizabeth'e dönerek, "Leydi St. James" dedi. "Bu gecenin her anlamda sizin geceniz olduğunu söyleme izin verin lütfen! Gecenin yıldızı sizsiniz."

Elizabeth, başını zarifçe yana doğru eğerek soylu adamın iltifatını kabul etti. O sırada yanakları hafifçe kızarmıştı.

"Teşekkür ederim lordum."

Yaylılar bulundukları locadan yeni bir dansın daha işaretini verdiğinde Isabella fark edilir şekilde gerildi ve bu, Lord Stone'un gözünden kaçmadı.

"Gördün mü Hall? Madam seninle dans edeceği için nasıl da korkuyor!"

Isabella, "Ha-Hayır!.. Hayır lordum!" diye çığlık atar gibi itiraz etti.

Lord Hall, kolunu Isabella'ya uzatırken, "Canınızı sıkmayın Madam. Stone'un alışılmamış derecede çarpık bir mizah anlayışı vardır." dedi.

Drako Stone, onun ne dediğini hiç umursamadan kolunu çoktan Elizabeth'e uzatmıştı.

"Bu dansı bana lütfeder misiniz leydim?"

Elizabeth -her halinden kıkırdamamak için kendini zor tuttuğu belli olsa da- ciddi bir ses tonuyla, "Onur duyarım lordum." demeyi başardı.

"Leydi Hall, umarım dans kartınızda boşluk vardır?"

Caroline, hiç beklemediği kişiden gelen hiç beklemediği soruyla şaşkınlık ve çokça korkuyla Sebastian St. James'e baktı. Bu adam arkadaşı Elizabeth'in babası olsa da bir düktü, Caroline'ın çokça çekindiği bir dük.

Sebastian St. James onun tedirginliğini sezerek, "Merak etmeyin, dans eşlerimin ayaklarına basmamak için boş zamanlarımda prova yapıyorum." dedi.

Yanakları kızaran Caroline'ın imdadına Drako Stone yetişti.

"Bence sen espri konusunda değil, dans konusunda çalışmalısın kuzen!"

Bir anlık sessizliğin ardından Sebastian sırıttı ve "Sanırım haklısın." dedi. "Umarım soğuk esprim benimle dans etme konusundaki çekincenizi daha da arttırmamıştır Leydi Caroline."

Caroline iyice büyüyen gözlerindeki telaşı saklayamasa da "Sizinle dans etmek benim için bir şereftir ekselansları." diyerek düke ağırbaşlı bir tavırla karşılık verdi.

Isabella; müzik başladıktan az sonra Lord Hall'un de en az Lord Stone kadar usta bir dansçı olduğuna karar verdi. Buna karşın Lord Stone kadar konuşkan değildi.

Isabella, Dominic Hall'le tanıştığı günden beri adamın bu sessizliğini hep takdir etmişti. Zaten dört kişilik grupla yapılan, Samuel adını söylemiş olsa da İsabella'nın unuttuğu, bu dansta anlamlı bir sohbet kurabilmek için bir mucize gerekiyordu. Yine de Lord Hall, yan yana geldikleri anda, "İlk balonuzu nasıl buldunuz Madam?" diye sormayı başardı. Isabella'nın bir cevap verebilmesi için bir sonraki yan yana geldikleri anı beklemesi gerekti.

"Oldukça güzel, lordum."

"Sadece 'güzel' mi?"

Isabella, bu soruya kabul edercesine başını sallayarak yanıt verdi.

Karşı karşıya gelip el ele tutuştuklarında İsabella, "Leydi Hall çok güzel görünüyor lordum, onunla gurur duyuyor olmalısınız." dedi.

Lord Hall'un yüzünde şefkat dolu bir tebessüm belirdi.

"Duyuyorum. Özellikle de bu gece. Güzelliğini taçlandırdığınız için size teşekkür ederim."

"Bunun benimle bir ilgisi olduğunu sanmıyorum lordum. Sizin de belirttiğiniz gibi Leydi Hall çok güzel bir genç kız. Onun güzelliği olmasa benim çalışmalarım hiçbir işe yaramazdı. Tıpkı Leydi St. James'te olduğu gibi."

Dominic Hall'un gözleri, Drako Stone'la dans ederken halinden oldukça memnun görünen Elizabeth'e kaydı. Isabella, o sırada el ele tutuştukları için ellerinin erkeğin elleri tarafından kontrolsüz bir güçle kavrandığını fark ederek yüzünü buruşturdu.

Lord Hall, "Haklısınız." derken sanki söylediğini, zor kabullenmiş gibi görünüyordu.

Uzun sayılabilecek dans nihayet bittiğinde herkes yerlerine doğru yavaşça ilerledi.

Sebastian, Leydi Hall'u selamladıktan sonra onun Elizabeth ve Isabella'yla önden ilerlemesine izin verdi. Drako'nun yanına yaklaşıp, "Onunla flört etmekten vazgeç!" diye homurdandı.

Drako sırıttı.

"Ben yaşlı Leydi Thorne'la bile flört ederim."

"Yani bu ne demek?"

"Ben flört etmeden duramam, demek!"

"Drako! Ben şaka yapmıyorum!"

"Ben de!" diyen Drako, Sebastian'ın kararan bakışları karşısında, "Tamam... Anladım." dedi. "Bundan sonra Madam'dan uzak duracağım."

"Sana ondan uzak durmanı değil, onunla flört etmemeni söyledim!"

Drako, kuzenin bakışlarını takip ederek Isabella'nın etrafını sarmış olan erkeklere bakıp sırıttı.

"Anladım. Koruma rolü oynamamı istiyorsun."

"Senden rol yapmanı değil, şu leş kargalarını ondan uzak tutmanı istiyorum!"

"Genelde uzakta tutulması istenen kişi ben olurum ama..."

"Drako!"

"Tamam, tamam! Şimdi gidiyorum ama bana olan borçların artıyor ekselansları. Söylemeliyim ki bu kadar uzak kalmamdan Leydi Mary hiç hoşlanmayacak."

Tek kaşını kaldıran Sebastian, "Son gözden o mu?" diye sordu. "Lady Mary?"

"cık-cık"layan Drako, "Benim 'gözdem' olmaz, 'gözdelerim' olur! Tek eşliliğin erkek doğasına aykırı olduğunu bir türlü anlayamadın ekselansları!" dedikten sonra Isabella Mercier'nin olduğu tarafa doğru yürümeye başladı.

 

 

 

 

Bölüm : 19.07.2025 23:00 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...