Yorum sınırı: 1401
...
Fatih'in, Ares ile olan konuşması sonlanır sonlanmaz "ne dedi?" Diyerek bakışlarını üstüme çektim. "Ağabeyim seni sordu, sınavdan çıktığını söyledim. O da yengeni biraz dolaştır bunalmıştır, dedi."
Ares'in beni düşündüğünü bilmek yanaklarımı ısıtınca gülümsedim. Aslında odama geçip saatlerce uyumak istiyordum ancak biraz dışarı da gezmekte iyi gelebilirdi.
"Olur, nereye gideceğiz?" Sorduğum sorunun hemen ardından Fatih bana yandan gülümseyip göz kırptı.
Çarpmanın şiddeti ile bağırdım ve bana çarpan arabaya baktım. Çarpışan arabalara bindiğimizden beri bana ikinci çarpışı olan genç sırıtarak tekrar bana doğru sürdü arabasını. Bunun paniği ile direksiyonu döndürüp onun alanından çıkmak istedim lakin çıkamadan tekrar bana çarptı. Bu sefer ki daha şiddetli olunca "Fatih bana çarpıyorlar!" Deyip köşede ufacık çocuğu sıkıştırmış şahısa seslendim.
Benim seslenişim bittiği an gözlerim tekrar bana çarpan gence kaydı. Tekrar bana çarpmak için geliyorken kendisine çarpan Fatih ile duvarı tosladı. Fatih çekildiği gibi, sıkıştırdığı çocukta o gence çarpıp yerinden ayrılamamasına neden oldu. Fatih "aferin koçuma, yengemizi kimseye yedirmeyiz ulan!" Dediğinde gözlerim parladı. Ben de hızla arabanın yönünü değiştirip tanımadığım kişiye bir kez vurup hıncımı çıkardım ve tam o sıra da süremiz doldu. Güldüm ve arabadan inerek Fatih'in yanına gittim. Ancak Fatih oyunun bittiğini anlamamış gibi hâlâ o gence kötü kötü bakmak ile meşguldu.
Onu kolundan tutup çekerken bir yandan da gülerek "hadi gel biraz alışveriş yapalım," dedim. "Ya yenge çekiştirip durmasana havamı bozuyorsun," diyen Fatih'in sesi bir çocuğun sızlanması gibiydi. Gülerek onunla uğraştım. "Ay senin havanı yesinler..."
...
Akşamın çökmesine az bir zaman kala Fatih alışverişten sıkılıp yemek teklif etse dahi kabul etmedim, edemedim. İçimde kötü bir his vardı ve her geçen zaman beni yiyip bitiren bu his daha da artıyordu. Yoğun ısrarlarım üzerine şu an konağa doğru gidiyorduk. Fatih ise benim aksime pek sıkıntılı gibi görünmüyordu, ama erken dönmemizin hoşuna gitmediğini de belli ediyordu.
"Ne oldu Fatih? Bir sorun varsa söyleyebilirsin."
Fatih nefesini dudaklarından verdi. "bizimkilere yemekten sonra geleceğimi söyledim, bize yemek ayırmamış olabilirler. Keşke en azından yemeğimizi yeseydik."
Oflayarak Fatih'in koluna yavaşça vurdum.
"Senin tek düşündüğün şey miden mi?"
Aldığım yanıt kısa ve netti. "Evet."
Gözlerimi devirip başımı cama yasladım ve akan yolu izledim.
Konağa vardığımızda arabadan çantamı da alarak indim. Her adımımda içimdeki sıkıntı daha da artıyor nefes almamı zorluyordu. Bu nedenle bir elimi kalbimin üstüne
yerleştirdim, sanki nefesimi düzeltebilirmiş gibi. Fatih'te arabasını park edip yavaş adımlar ile peşimden geliyordu.
Hiç kimseye görünmeden odama çekilme amacı ile girdiğim konağa tanıdık gelen beden ile duraksadım. Adımlarım o yöne doğru giderken Zeyneb'in buraya gelmiş olabileceğini düşünüp heyecanlandım. Ancak duyduğum sesler ile adımlarım kesildi.
"Kuma olman ailen için sıkıntı değildir?" Bu Heval hanımın sesiydi. Ve hemen ardından duyduğum ses elimin dudaklarıma örtülmesine neden oldu. "Hayır, yani ben onları ikna ederim. Bu civarda Ares ağam'ın kayınları olmak istemeyecek tek bir aile bile olduğunu sanmıyorum."
Kalbimin sesi kulaklarımı dolduruyorken duyduğum kelamların ne iş olduğunu bile sorgulayamayacak kadar şaşkınlık içerisindeydim.
"Seni sevdim Zeynep kızım. Akıllı ve terbiyelisin, diğerinin aksine Ares'imize yakışacak bir kadınsın." Heval hanım asla bu tonla konuşmamıştı benimle. Hep kabaydı, ancak şu an sanki bala bandırılmış hanımefendi gibiydi.
Zeyneb'in sesi tekrar kulaklarıma iliştiğimde boğazımda hissettiğim keskinliğin ardından sol gözümden iki damla yaş aktı.
"Biliyorum. Ahter ile Ares ağam"ın evleneceğini duyduğum an olanak dahi veremedim. Ahter kötü kız değildir ancak Ares ağam'ın yanına yakışabilecek bir kadın da değil." Diyen Zeyneb'in sesinde ki hasetliği iliklerime kadar hissedince dudaklarımı kapattığım elim titredi. O böyle biri değildi...
Gözlerimi sıkıca yumup bu anın geçmesini diledim. Hiç yaşanmamasını istedim. Gözlerimi açtığımda gördüğüm görüntü bana sırtı dönük olan Zeynep ve kendisinin yanında oturan Heval hanımdı. Bu gerçekti, ve ben bunu şu zamana dek anlamamıştım.
İçimde büyük bir kırgınlık, hayal kırıklığı vardı. Baskın gelen hayal kırıklığı ile dengemi koruyup ileri doğru adımladım. Bu sırada Heval hanım "O kadın büyüklerine saygıyı öğrenememiş, bana bile dil uzatıyordu..." diyor, beni kötülüyordu. Ancak kime, kocama kuma gitme planı yapan arkadaşıma mı?
Onlara yaklaşırken bir yandan kıkırdayarak 'Zeynep' dedim. Zeynep yerinden sıçrayıp bana dönerken gözlerinde büyük bir korku oluştu. Ben ise ona gülümseyip "hoş gelmişsin Zeynep, ama şansına küs kocam şu an burada değil." Dedim ve Zeyneb'in konuşmasına izin vermeden Heval hanım'a döndüm. "Torununa kuma ayarlamaya çalışan birine kim saygı duyar ki? Duysa duysa kuma olarak getirmek istediğin ama asla getiremeyeceğin kişi duyar."
Heval hanım ayağa kalktı ve ince dudaklarını hafifçe araladı. "de git odana, gözüm görmesin seni!" Tükürürce konuşması ile ben de yüzümü buruşturup bakışlarımı tekrar Zeyneb'e diktim. "Hâlâ utanmadan karşımda mı dikiliyorsun? Yazık... anne ve babana yazık. Bunca yılımıza bile değil ama anne ve babana acıyorum."
Kaşları çatılan Zeynep kendini dikleştirdi.
Şimdi bana düşmanca bakıyordu. Yıllardır ihtimal bile veremeyeceğim bir anın içindeydik ve ben güçlü kalmalıydım. En azından birazdan duyacağım sözlere kadar güçlü durabileceğime inanıyordum.
"En azından benim bi' anne ve babam var Ahter. Olmayadabilirdi."
Elim ne ara kalktı ve onun yüzüne tersten vurdu bilmiyorum ancak yüzüğümün onun yanağına çizmesi ile elini oraya yaslayıp inledi.
Heval hanımdan gelen ses ile bakışlarımı uçtan ona çevirdim. "hadsiz, sana odana git demedim mi ben?"
Konuşması ile birlikte eli kalkan Heval hanım'ın elini tutacaktım ki geriye doğru çekilmem ile neye uğradığımı şaşırdım. Başım sert gövdeye çarpıp görüş açımı kapatırken burnuma dolan koku ile dudaklarım titredi.
"Ares," diye fısıldayıp onun kokusunu içime çektim. Ares'in eli başımda yer bulup beni sahiplenince gözlerimi onun sert çehresinde gezdirdim. Gelmişti...
Ares'in erik yeşilleride beni bulunca gözlerinde hem öfke, hem de yoğun özlem vardı. "Güzelim, hadi odamıza çık. Ben de birazdan yanına geleceğim."
Hızla başımı iki yana salladım. Onun yanından bir an olsun ayrılamazdım. İç çekip bakışlarını anneannesine çevirdi. Gözleri uçtan bile Zeyneb'e değmedi.
Kollarımı onun beline sardım. Başımı da göğsüne yaslayıp gözlerimi kapattım. İşte şimdi güvende hissediyordum. Güçlü kalamasam dahi o vardı, ona yaslansam geçerdi.
Ares'in "Heval hanım ne bu rezalet?" Diye sorduğunu duydum. Sesi o kadar sert ve soğuktu ki bir an bu tonu benim için kullandığını düşünüp ürperdim.
Heval hanım ses tonunu düzeltip "Oğlum görmüyor musun? Kızcağızın yüzünü ne hale getirdi." Dedi ve benim bakışlarımın Ares'in gözlerine çevrilmesine neden oldu. Ares'in gözleri bir an olsun muhattabından ayrılmadı. Zeynep hiç yokmuş gibi davranıyordu.
"Karım yaptıysa hak etmiştir, sorgulamaya gerek yok."
Ares'in konuşmasından sonra Zeynep ortaya atlayıp "seni her zaman sevdim," diye bağırdı.
"Seni yıllardır seven bendim, beni görmedin!"
Duyduklarım ile şaşkına dönerken Zeynep devam etti. "Ben her zaman bi' ümit seni beklerken berdel ile arkadaşım ile evlendin.
Ne yapmamı bekliyordun, susup oturabileceğimi mi, Senden vazgeçebileceğimi mi?" Sesinde acıdan çok kıskançlık ve öfke vardı. İstediğini elde edememiş olmanın kıskançlığıydı, ve eskiden benim arkadaşım olan kişiye hiç yakışmıyordu. Berdel kararından beri Zeynep çok değişmişti ama ben kendi derdimden bunu fark edememiştim, ne büyük aptalmışım.
Ares, Zeyneb'in dediklerinden etkilenmiyormuş gibi ne ara yanımıza geldiğini fark etmediğim Fatih'e bakıp bağırarak "onu buradan çıkar!" Dedi.
Fatih sinir krizi geçiriyormuş gibi yerinde tepinen Zeyneb'i zorlukla çekiştirip götürürken ben hareket edemiyordum.
Tartışmanın devam edeceğini düşünürken ortamın sesinin yükselmesinden sebep tüm Şahkarlar yanımıza ulaştı bir bir. Ares'te elini elime kenetleyip dedesine kısa bir an bakıp beni ortamdan çıkardı. Son görebildiğim ıslak saçlarını örten kayınvalidemin endişeli gözleriydi.
Ares beni kendi peşinde hızla odamıza götürdüğünde kapıyı kapatıp sırtımı kapıya dayadım. Ares'in yüzüne baktığımda bana tedirgince bakıyordu. Gözleri hâlâ kenetli olan ellerimize kaydığında kararsız gibi duruyordu. Elini ayıracağı esnada ben ondan önce davranıp elini sertçe çektim. Onun gözlerindeki tedirginlik daha da arttığında ona hiç nazik olmayan bi' sertlikle sarıldım.
İlk başta kasılan bedeni saniyeler sonra gevşedi ve o da beni belimden tutarak kendine daha da çekti. Bir süre sonra saçıma yasladığı yüzünden sebep boğuk gelen sesini işittim. "Özür dilerim, sana bunu söylemem gerekiyordu. Ancak bana inanacağını düşünmedim. Yemin ederim bana inanacağını bilsem bir an bi-"
Kendi dudağımı, dudağına yaslayıp onu susturdum. Kısa bir sürenin ardından bana karşılık veren Ares naifçe dudaklarımı emdi.
Birkaç saniye süren bu öpüşmemizin ardından özlemle ufak bir öpücük bırakıp yüzlerimiz arasına biraz mesafe koyduk. Nefeslerimiz birbirine bakarken ben onun gözlerinde hayat bulmak istedim.
Önce yutkunup ardından dudaklarımı yaladım. "Ares, lütfen şu an bunu konuşmayalım."
Başını usulca sallayıp alnıma yasladı.
"Ne konuşalım Ahter'im, sen söyle."
Yüzümde buruk bir tebessüm oluştu.
Bana umutla bakan adam sorusunu hemen yöneltti. "Biraz daha aç." Ona kıkırdayıp ben de başımı onaylar biçimde hareket ettirdim.
Gözlerindeki umut yerine parıltılar gelince erik yeşillerinde kendimi daha net görebildim. Ares alnını çekip dudaklarımı alnıma bastırınca gözlerimi kapatıp sadece bu anda kalabilmeyi diledim. Dudaklarımdan dökülen her bir kelime bizim için yeni bir sayfanın açılışı oldu. "Lütfen bir daha beni bırakma. Bir daha senden uzakta kalmak istemiyorum. Senin olmadığın yatakta uyumakta istemiyorum. Hemen benim yanımda oturup yemek yemediğinde eksik hissediyorum. Sabahları gözlerimi her açtığımda seni uyurken görüp, uyanmanı ve güzel gözlerini bana sunmanı istiyorum."
Aceleyle söylediklerimden sonra Ares burukça gülümsedi. Hüzünlü gözleri, gözlerime bakınca ne gördü bilmiyorum ama derin bir nefesi içine çekip "Kıyafetlerini topla güzelim," dedi.
Şaşkınca gözlerimi birkaç kez kırptım.
Ellerimi onun belinden ayırıp göğüslerine yerleştirdim. "Anlamadım?" Ares keyiflenen sesiyle konuştu. "Kıyafetlerini hemen topla ve bu konaktan gidelim, diyorum."
Ciddi olup olmadığını anlayabilmek için gözlerimi sonuna kadar açıp ona baktım.
Gayette ciddi duruyordu. Bu adam cidden ciddiydi!
"Ciddisin?" Dedim sorarcasına.
Ares bu halime gülüp "ciddiyim," dedi.
İçimde oluşan seviçle Ares'in boynuna atıldım. Birkaç saniye ona sıkıca sarılıp geri çekildim. Şu an gözlerimin ışıldadığına yemin edebilirdim. Dudaklarım kulağıma varmışken
"Öyleyse ben hemen hazırlanayım," deyip giyinme odasına doğru koşarcasına gittim.
Elime gelen her parçayı valizlere doldururken tarif edemeyeceğim duygular yaşıyordum.
Ares ile beraber gidecektik buradan. Bu konakta beni istemeyen kişilerden uzakta kalmanın bana ne kadar iyi geleceğini her düşündüğümde heyecandan eller ve ayaklarımın işlevlerini kaybediyordum.
Tüm hazırlığı yapıp elimde iki valizle çıkınca Ares'i odamızda bulamadım. Elimdeki valizleri bırakıp odanın kapısını açtığımda onların sesini duydum ancak anlaşılmıyordu.
Aşağı inmek istesem dahi inmeyip bekledim.
Onların laflarını dinleyebilecek durumda hissetmiyordum.
Dakikalar sonra sesler kesilmişti ve merdivenlerden adım sesleri geliyordu.
Gelen kişinin Ares olduğunu düşündüğüm için olduğum yerde bekledim. Kısa bir süre sonra kaşları çatık olan kocamı gördüm. Gömleğinin kravatını gevşeterek hızla yürüyordu, ta ki beni gördüğü ana kadar.
Beni görünce kravatını bırakıp birkaç büyük adımla yanıma ulaşıp bana sarıldı. Ona anında karşılık verip sakinleşmesini bekledim.
Düzelen nefesleri ile sakinleştiğini düşünüp
"İyi misin?" Diye sordum. Kollarını çekip ellerini yanaklarıma yasladı. "Buradan bi gidelim, ikimiz de iyi olacağız inşallah."
Ares'e gülimseyip başımı hafiften aşağı yukarı hareket ettirdim. Ares alnıma minik bir buse bırakıp elimden tuttu ve odaya doğru yürüttü.
Elimle giyinme odasını işaret edip "orada da bi valiz var," dedim. Ares giyinme odasına ilerlerken ben de az önce aldığım iki küçük valizi aldım. Giyinme odasından elinde büyük valiz ile çıkan Ares hiç konuşmadan benim elimdekileri de aldı. Bana yandan bie bakış atıp başını ileri doğru hareket ettirdi.
"Düş önüme bakalım, benim güzel kuduz karım."
Dişlerimi göstererek gülümsedim. Beraber odadan çıkıp aşağı kadar indik. Karşımıza tüm Şahkarlar çıkınca hepsini süzdüm.
Beritan dolu gözlerle baksa dahi gülümsüyordu.
Makbule yenge olanlar yüzünden tedirgin gibiydi lakin buna rağmen gözlerini kapatarak bana gülümsedi.
Ben de ona aynı şekilde karşılık verip Fatih'e baktım. O kaşları çatık bir vaziyette dedesine odaklanmıştı.
Gözlerim bu sefer Heval hanım'ı bulunca onun da bana baktığını fark ettim. Beni baştan aşağı süzüp tiksinç bir surat ifadesiyle bakışlarını Ares'e çevirdi.
Kalan kişilere üstten bir bakış attığımızda Hozan eniştenin huzursuz olduğunu, Leyla halanın Ares'e üzgün bakışlar atarak gitmesini istemediğini anladım. Küçük Beren ise olanlardan korkmuş annesine sarılıyordu.
Son olarak kayınvalideme bakacağım esnada kendisi kollarını bana sarıp kulağıma "Sizin buradan temelli gidebileceğinizi düşünmüyorum. Bu sebeple de bu bir tatil olarak değerlendir, her anın tadını çıkarın. İlişkinizi güçlendirin, eğer şu zamanda birazcık hatrım olduysa bunu yapın," diye fısıldayıp geri çekildi.
Ona kızarmış gözlerle bakıp bu seferde ben sarılıp teşekkür ettim. İlk zamanlarda beni istemediğini söylese dahi son zamanlarda benimle hep ilgilenmiş, korumuştu.
Geri çekildiğimde Ares'in bizi hafif kıvrılmış dudakları ile izlediğini fark ettim. Bana elini uzattığında hiç beklemeden parmaklarımı onun boşta olan tek elinin parmaklarına sardım. Ares'in bıraktığı iki küçük valiz'i şu an Fatih taşıyordu.
Ares kimseye göz gezdirmeden çıkışa doğru yürüdüğünde ben, Fatih ve kayınvalidem de onun ile birlikte ilerledik. Konağın kapısından çıkmadan hemen önce Hamit ağa'nın bastonunu yere vurma sesi geldi, hemen ardından da onun kendi sesini duyduk.
"Eğer şimdi bu konaktan çıkarsan, bizi bitirirsin!"
Ares hiç duraksama vermeden ilerlemeye devam etti. Konaktan çıkıp arabanın bagajına valizleri yerleştirdik. Şimdi Ares, annesine sarılıp onu öpmekle meşguldu.
Ares, annesinden ayrılıp Fatih'in yanına Geldiğinde bir süre sadece onu izledi. Daha Fazla dayanamamış olmalı ki Fatih'i Esnesinden çekip ona da sarıldı. Fatih bir Çocuk gibi ağabeyine yapıştığında gülmeden Edemedim.
Ares konuşmaya başladığında ona hayranlıkla baktım. "Oğlum, annemiz şimdi sana emanet. Olur da biri ona bulaşmaya kalkarsa onu korumak sana düşüyor. Ama tabii hemen yalnız kaldık triplerine girme. Yaslanacak omuza ihtiyacın olursa ağabeyin her zaman yanında, bunu asla unutma."
Fatih boğuk çıkan sesiyle 'unutmam,' dediğinde Ares onu kendinden uzaklaştırıp yüzüne baktı. Fatih'in gözleri dolmuş ama yine de gülümsüyordu. "Hadi ağabey siz gidin, daha fazla bu konakta kalmayın."
Ares, Fatih'in omzuna iki kez vurup bana arabaya doğru yöneldi. Benim kapımı açtığında onun yanına ilerledim ve arabaya binmeden hemen önce anne-oğula el salladım. Ares'te benden sonra arabaya bindiğinde bizim için iyi geleceğine inandığım bir döneme doğru yol aldık.
Aradan birkaç dakika geçmişti ki Ares telefonundan birini aradı. Telefonu hoparlöre verip bıraktığında ekrana baktım ve Yağız olduğunu gördüm. Ona karşı mahcup hissetmeye başladım. Olayları henüz dinlememiş olmama rağmen düşününce kimin haklı olduğunu tahmin edebiliyordum.
Arama yanıtlandığında Yağız'ın alayvari sesi duyuldu. "Ooo Ares ağam daha ayrılalı birkaç saat oldu da, hemen de özlemişsiniz beni."
Ares gözleri yoldayken konuya bodoslama atlayıp "Ahter'i konaktan çıkardım, şimdilik kalacak bir yer lazım müsait misin?"
Karşı taraftan gelen öksürük sesinden kısa bir esin ardından Yağız'ın sesiyle şaşkınca Ares'e baktım. "ula sen nağbayusun, dur
anlatmayasun. Siz çimdi bana mı celiyisunuz?"
Ares bana göz ucuyla bakıp tekrar yola döndü. "Evet, bi 20 dakikaya orada oluruz."
Yağız tekrar konuşacakken Ares aramayı kapatıp ona kaşlarımı çatmama neden oldu.
"Ne diye adamın suratına kapatıyorsun?"
Ares "keyfim öyle istiyor," deyince bir şey demedim.
Ares yoldan gözünü ayırmamaya devam edip
"Evet, trabzonlu. Arada böyle şivesi kaçar," dedi.
Başımı sallayıp tekrar önüme dönecekken aklıma takılan konuyu dile getirdim.
"Keşke Yağız'ın yanına gitmeseydik."
Ares bana göz ucuyla bakıp önüne döndü.
"Sorun yok Ahter, o yaşananları hiç yaşanmadı farz et. Emin ol Yağız'da öyle yapıyordur." Her ne kadar içim pek rahatlamasa dahi önüme dönüp akan yolu izledim.
Ares'in dediği gibi yaklaşık 20 dakika sonra iki katlı bi villanın önünde durduk. Bizim durmamız ile villanın kapısının açılması da aynı saniyelerde oldu. Yağız üstünde gri eşofmanı ve ayağında sarı terliği ile bizi karşıladı. Merak ettiği soruları sormuyor, zamanını bekliyordu. Beraber içeri girdiğimizde ikili hem benim, hem de Ares'in valizlerini kalacağımız odaya çıkardılar.
Ben kanepelerde oturup onları beklerken uzunca bir süre gelmemeleri ile sıkıldığımı hissetmeye başlıyordum. Neyse ki daha da kalmadan geldiler. Yağız'ın yüz ifadesinden olanları konuştuklarını anlayabiliyordum.
Ares benim yanıma oturup elini belime sarınca Yağız'da yüzünü yamultup bize baktı ve ardından o da bizim karşımıza oturdu.
Aramızda süren uzun sessizlik boyunca Ares parmak uçları ile belimi okşuyor, sessizlik beni gerdikçe belimde dolanan parmaklar sayesinde gevşeyebiliyordum.
İlk sözü alan Yağız burada olmamızla ilgili bir kelam etmeyip iş konusu açınca onları dinledim.
"Ee Ares, ihaleyi aldık. Lale'ler iyice kudurdular bize zarar vermeye kalkabilirler."
Yan taraftan göğsüne çarptığım adam derince bir nefes alıp verdi. Lale diye bahsettikleri kişileri bilmiyordum. Ares sözü alınca alttan ona bakmaya başladım. "Ne olacağını bilemeyiz, biz önlemimizi alalım"
"Lale'ler kim?" Sorduğum soru ile Ares yorgun bakışlarla bakıp usulca alnıma buse kondurdu. Yanaklarımın kızarınca bakışlarımı karşımızdaki sarı papatyaya gönderdim. Onun bakışları biz de değil, dalgınca yerdeki halı desenlerindeydi.
Ares ile göz göze geldiğimizde hafif kısılan sesini duyurdu. "Senin güzel aklını yorman gereken kişiler değil."
Dudaklarımı yalayıp araladığımda gözleri dudaklarımda olan odam konuşmama izin vermeden "odaya geçelim," diye fısıldadı.
Arkadaşlar kısa bir bölüm oldu ama sizi daha da bekletmek istemedim. Şu an bunu yazarken işte yemek arasındayım 🥹
Neyse, sizlere söylemek istediğim beni instagram hesabımdan takip edebilir misiniz?
Okur Yorumları | Yorum Ekle |