Ahter ile Boran okulun önünde duran arabadan indiler. Boran, yeşil kabarık elbisesini giyip saçlarını çiçeklerle süsleyen yeğenini baştan aşağı süzdü. Eğilip yeğenini kucağına aldı. Ahter yavaş yavaş büyüyordu ve bu durum amcalarının hoşuna gitmiyordu. Tek temennileri Ahter'in ilgiyi sevipte onlardan kaçmıyor oluşuydu. Ancak Boran şu an fark ediyordu ki yeğeni göz açıp kapayana kadar 3.sınıftan mezun olmuştu.
Yeğeni sekiz yaşına girdiğinde Boran'ın içinde oluşan burukluk, kendini tekrardan hissettiriyordu. Hem kızı, hem de küçük dostu olarak bildiği yeğeninin büyümesi ona dert oluyordu.
Boğazını bir kez temizledi. "Kız zilli, altı üstü bir tane karne alacağız, ne bu süslenmeler?"
Ahter, dolgun küçük dudaklarını büzüp amcasının sakalsız yanaklarını öptü. "Amcacığım, senin ile dışarı çıkarken çok güzel olmalıyım. Beraber prenses ve prens gibi oluyoruz."
Boran, bu ince sesli zillinin karşısında uzun süre rol yapamazdı. Ona hemen gülümsedi ancak kafasına takılan soruyu da okula girerken dile getirdi. "Ben kral olamaz mıyım?"
Ahter, etrafta ona bakan çocuklara aldırış etmeden amcasının boynuna sarılıp "hayır, sadece babam kral olabilir. Bu yüzden sen prens, ben prenses..." dedi.
Okulun bahçesinde ilerledikleri vakit bazı çocuklar Ahter'in, amcasının kucağında oluşuna kıskançlık ile bakarken bazıları içten içe komik buluyor ve dalga geçecekleri anı düşünüyorlardı. Tabii Ahter bunların hiçbirini umursamıyordu.
Uzaktan öğretmenini gördüğünde amcasına söyledi ancak o tarafa gitmediklerini fark etmesi ile başını amcasına çevirdi. "Amcacığım, öğretmenim çam ağacının yanında arkadaşlarımla beraber, dedim ya!"
Boran amcasının onu dinlemediğini anladığında gözlerini takip ederek aynı noktaya baktı. Öğretmeninin arabasının yanında bekleyen kızı görünce yüzüne heyecanlı bir gülümseme peyda oldu.
Boran kulaklarını çınlatan ses ile kendine geldiğinde kucağından inmeye çalışan yeğenine anlam veremedi. "Kız dursana," diye söylensede Ahter ayaklarını yer ile buluşturmayı başarıp Beril ablasının yanına koştu, gerisinde şaşkın bir amca bırakarak.
Beril, babasının öğrencisi olan Ahter'e sarılıp saçlarını okşadı. "Merhaba Ahter, ne de güzel olmuşsun sen böyle." Ahter memnunca kıkırdadı. "Sen de çok güzelsin Beril abla."
Ahter ile Beril ablası karne hakkında konuşurken önce Cuma öğretmen, ardından da Boran yanlarına geldi.
Ahter, sevinçle öğretmeninden karnesini ve hediyesini alırken gözleri uzakta bir yerde oturup ağlayan bir çocuğa ilişti.
Amcasına söylemek için başını kaldırdığında üç büyüğün muhabbet ettiği görüp vazgeçti.
Aralarından sıvışıp yalnız çocuğa doğru ilerledi. Hemen önünde durduğunda çocukta kendisine baktı. Çocuğun gözlerini görür görmez birine benzetse dahi, bu düşünceyi aklından hemen sildi. Kimsenin gözleri onun ki gibi güzel olamazdı!
Çocuk tanımadığı kişiler ile konuşmak istemediğinde cevap vermeyip başını tekrar yere eğdi. Ancak karşısında inatçı bir Ahter varken bu zordu.
Ahter bir ayağını yere vurup kollarını önünde bağladı. "Sana neden ağlıyorsun diyorum!"
Çocuk kulaklarına ulaşan ciyaklama ile bakışlarını tekrar Ahter'e çevirdi.
"Ağabeyimi kaybettim," diye cevap veren çocuk ile Ahter'in bağlı kolları çözüldü.
Ahter anladığını belirterek ağırca başını aşağı yukarı salladı. Bir adım daha atıp hafifçe çömeldi ve karnenin olmadığı elini çocuğa uzattı. "Hadi gel, ağabeyini bulalım."
Çocuk ilk başta tereddüt etmiş olsa da en sonunda elini uzatıp ayağa kalktı. İkili el ele bahçede turlamaya başlarken Ahter sessizliği bozdu. "Benim ismim Ahter, senin ismin ne?"
Birkaç saniye içinde cevap alamadığı için başını çevirip çocuğa baktı. Çocuk ise bakışlarını etrafta gezdiriyordu.
Ahter bir kez oflayıp "en azından ağabeyinin ismini söyle," dedi. Bunun ardından çocuk hemen kendisine döndü. Çocuk olan Ahter'in bile anladığı bir hayranlık belirnişti çocuğun gözlerinde. Çocuk ilk kez gülümseyip "Ares, ağabeyimin ismi Ares." Dedi.
Ahter duyduğu isimle duraksayınca çocukta kendisi ile duraksadı. Ahter'in düşünceleri o Ares, bu Ares mi gibi sorularla meşgulken
Yabancı çocuk aniden elini tutmayı bırakıp Ahter'in arkasına doğru koştu. Ahter irkilip arkasını döndüğünde çocuğun erik yeşili gözlerin sahibine sarıldığını gördü.
Ares, kardeşini sıkıcı sarmalayıp yanında olduğunu söylüyor ve kardeşinin ardında bıraktığı Ahter'e bakıyordu. Kendisine ufak bir tebessüm sunduğunda Ahter'e hülyalı bir hale büründü. Bir an yanlarına gitmek istese de bundan hemen vazgeçti. Çünkü Ares kendisini sürekli tembihliyordu. Birbirleri ile arkadaş olduklarını kimse bilmemeliymiş.
Bu yüzden sadece cilveli olduğunu düşündüğü gülümsemesi ile biraz sallanıp arkasını döndü.
Ahter, amcasının yanına vardığında hâlâ öğretmeni ve Beril abla ile konuştuklarını görünce rahatlayarak bir nefesi dudaklarından salıverdi. Amcası normalde kendisini çok önceden fark etmiş olurdu.
Amcasının elini tutup konuşmalarının bitmesini bekledi. Beril ablası ve öğretmeni yanlarınlarından ayrıldıklarında amcasında farklı bir surat ifadesi vardı.
Ahter, dudaklarını ıslayıp konuşmaya hazırlanıyorken Boran ona fırsat vermeyip yeğenini kucağına aldı. Küçük kıkırdamalar eşliğinde arabaya bindiklerinde amcası hâlâ gülüyordu. Neye gülüyordu, niye gülüyordu anlamasa da bunu sonra soracaktı. Bugün Ares'i görmüştü, kurması gereken çok hayal vardı...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |