EVETTT YENİ BİR BÖLÜMLE KARŞINIZDAYIM
OLAYLARA ARTIK BU BÖLÜMDE YAVAŞ YAVAŞ GİRİŞ YAPIYORUZ.
Kadın bir anlığına irkildi, sonra hızla yere eğilip kapağı açılmış küçük kutuyu ve biraz ilerisindeki kolyeyi aldı. Kolyeyi küçük kutunun içinde yerleştirip ellerini hızla kutunun üzerine yerleştirdi, sanki onu kaybetmekten korkuyormuş gibi. ellerini başının çevresinde gezdirdi, bir şeyler düşünür gibi durdu. Bir an sessiz kaldı, sanki içsel bir çatışma yaşıyordu.
Maysa, kadının bu garip davranışlarını izlerken, içindeki merak daha da büyüdü. Kadın, gözlerini Maysa’ya çevirdiğinde, bakışlarında bir karışıklık vardı. Gözleri, sanki bir şeylerin kaybolmasından korkuyor gibi titriyordu.
Ezgi, Maysa’nın yanında sessizce duruyordu, kadının tutumundan biraz huzursuz görünüyordu. Kafasını hafifçe yana eğerek kadına bakarken, aralarındaki gerilimi fark etti. “Her şey yolunda mı?” diye sordu, ama sesi yumuşaktı, biraz da dikkatli.
Kadın derin bir nefes aldı ve sonra hızla, mahcup bir şekilde özür diledi: “Gerçekten çok üzgünüm! Gözüm kaydı, farkında olmadan çarptım. Sana zarar vermek istemedim.” Söylediği sözler, Maysa’nın üzerinde bir yük bırakıyordu, çünkü kadının sesi ve bakışları samimi ve içten geliyordu. Ama hâlâ bir şeyler eksikti; bir huzursuzluk vardı, gözlerindeki endişe silinmemişti.
Maysa, şaşkın bir şekilde kadına bakarak, yüzündeki gerginliği fark etti. Bir şeyler vardı ama tam olarak ne olduğunu anlayamıyordu. Yine de, kadının rahatsızlığını hafifletmek için gülümsedi: “Önemli değil,” dedi. “Hatta biraz komik oldu aslında.”
Kadın, gülümsemesine karşılık vermese de, biraz daha rahatlamış gibi görünüyordu. Başını sallayarak, ellerindeki kutuyu bir an daha sıkıca kavradı. “Yine de seni rahatsız ettiğimi düşünmemelisin.” Konuşmasının tonu, Maysa’nın içine bir tedirginlik yerleştiriyordu. Kadın, kutuya olan bağlılığını sanki bir sır gibi saklıyordu.
Ezgi, Maysa’nın yanına daha da yaklaşıp, kadına gözlerini dikkatlice süzdü. Ardından, kadının elindeki kutuyu fark etti ve merakla “Kutuyu hep böyle sıkıca tutuyor musunuz?” diye sordu.
Kadın, Ezgi’nin sorusuna kısa bir süre göz teması kurarak, sonra hemen tekrar kutuya döndü. “Bazen çok değerli şeyler, hiç beklemediğin anlarda karşına çıkar. Bu kutu da öyle...” dedi, sözleri derin ve gizemliydi.
Maysa, kadının söylediklerini anlamıyordu, ama bir şeyler vardı. Sözlerindeki ağır anlamlar, sanki bir sırra işaret ediyordu. Kadının bakışları derinleşmiş, gözleri uzaklara dalmıştı.
“Ne demek istiyorsun?” diye sordu Maysa, içindeki merakla. Cevap almak için beklerken, kadının yüzü bir an daha gerginleşti.
Ezgi, Maysa’ya sessizce göz kırptı ve “Her şey yolunda mı?” diye fısıldadı. Maysa, kafasını hafifçe sallayarak, “Evet, ama kadının söyledikleri… bir garip.” Dedi, endişeyle.
Kadın hafifçe gülümsedi ama bu gülüş, Maysa’nın beklentisiyle uyumlu değildi. Gülüşünde tedirgin bir ifade vardı. “Bunu sana anlatmak için doğru zaman olmayabilir,” dedi, ama sesinde bir gizem vardı. “Ama... her şeyin bir zamanı vardır, değil mi?”
Maysa, kadının bu sözlerine takıldı. “Bir zaman mı?” diye sordu, içindeki soru işaretleri daha da derinleşmişti.
Kadın, bir an Maysa’ya uzun uzun baktı, sonra başını hafifçe eğdi. “Bazen,” dedi yavaşça, “geç kalmış olmamız, her şeyin sonu olduğu anlamına gelmez.”
Maysa, ne demek istediğini anlamaya çalışarak kadına baktı. Sanki bir ipucu vardı ama kadının söyledikleri çok açık değildi. Kadın bir anda gözlerini Maysa’dan kaçırarak kutuyu daha sıkı kavradı. Yavaşça, derin bir nefes aldı ve gözleri karanlığa daldı.
Ezgi, Maysa’nın yanında sabırsızca duruyordu, kadının tavırları bir sır gibi görünüyordu. Bir an Maysa’ya, kadının gizemli havasına dair bir şeyler söylemek istedi ama çekindi. Kadın, o an gizliden bir şey saklıyordu. Ve Maysa, onu çözmek için kararlıydı.
Kadın, Maysa’ya garip bir şekilde baktı, gözlerinde bir anlam arayışının izleri vardı. Derin bir nefes aldı ve dudaklarından iki kelime döküldü: “Sana ulaştı.” Ardından, konuşma fırsatı dahi vermeden, hızla elindeki küçük kutuyu da alıp uzaklaştı.
Maysa, gözleri kadının ardından boş bir şekilde bakarken, Ezgi onun yanına yaklaşarak, “Ne demek istedi ki?” diye fısıldadı. Maysa, hala bir şeyler anlamaya çalışarak kadının gidişini izledi. Birkaç saniye sonra, Ezgi’nin sesi tekrar duyuldu: “Her şey çok garip değil mi?”
Maysa başını sallayarak, “Evet, ama içimde bir şeyler var, bir his... Sanki bir şeyler eksik. Hemen geçip gitmeyecekmiş gibi...” dedi, sözlerini toparlamaya çalışarak.
Kadın uzaklaştı, ancak bir boşluk bıraktı, sanki etraflarındaki hava da değişmişti. Maysa ve Ezgi, poşetlerini alıp yürümeye başladılar, ama adımları, kadının yaptığı hareketin etkisinden hala uzaklaşamamış gibiydi.
Yolda giderken Maysa, bir süre sessiz kaldı. Ezgi, “Senin rüyanla ilgili bir şey olabilir mi? O kolye ve kadının söyledikleri... Yani belki de bir şeyler daha büyük bir anlam taşıyor,” diye düşüncelerini seslendirdi.
Maysa, bir an duraksayarak, “Bilmiyorum,” dedi, “Ama hislerim hiç bu kadar güçlü olmamıştı. O kadın... sadece sözleri değil, davranışları bile... Gerçekten korkutucu. Ve... kolyeye bu kadar fazla değer vermesi gerçekten çok garip.”
Ezgi kafasını salladı, “Sadece dikkatli ol, tamam mı? Hem rüyan, hem de kadının söyledikleri biraz fazla...” Ezgi cümlesini tamamlayamayacak kadar düşünüp susarak, devam etti.
.
.
.
.
Eve vardıklarında, kapıdan içeri girmeleriyle birlikte, Maysa’nın annesi Erva ve babası Semih onları karşıladı. Semih, işten yeni gelmişti ve yorgun bir şekilde içeri girdi. “Hadi bakalım, gün nasıl geçti?” dedi, Maysa’ya göz ucuyla bakarak.
Maysa, babasının gözlerindeki yorgunluğu fark etti, ama yine de içindeki karışıklığı saklamaya çalışarak, “İyi, baba. Her şey yolunda,” dedi, biraz daha yavaş konuşarak.
Erva ise, mutfaktan başını uzatarak, Maysa’ya gözlerini dikip, “Her şey yolunda mı gerçekten?” diye sordu. Gözlerinde Maysa’ya dair bir şeyler arıyordu. “Bu sabah biraz garip görünüyordun.”
Maysa, annesinin bakışlarına kısa bir an göz attı. “Bir şey yok, anne. Sadece biraz düşünceliyim,” dedi. “Rüyam... biraz garipti, o kadar.”
Erva, bu cevaba bir şey demedi ama gergin bir şekilde bakmaya devam etti. Semih, araya girerek, “Çok düşünme, bunlar sadece rüyalar,” dedi, biraz da sinirli bir şekilde. “Sen de biraz rahatla, hem bu kadar kafa yormana gerek yok.”
Maysa başını sallayarak, “Tabii baba, dediğin gibi.”
Bütün bu gizemli olaylar, bir yandan onu endişelendirse de, bir yandan da kalbinde bir çekim yaratıyordu. O kolye ve kadın... Gerçekten “ona ulaştı” mıydı?
Maysa yine de kendisine engel olamıyordu. Cidden neydi bu bir saat bile dolmamışken yaşadığı o şeyler.
Uykunun her zaman ki gibi en iyi çözüm olduğunu düşündü o kadar şeyden sonra uyumak istiyordu bu isteğine karşı çıkmayarak annesine döndü,
“Ben biraz uyumak istiyorum kafam da filler tepişiyor galiba. Uyusam iyi gelecek.
Annesi bunu üzerine durgun bir şekilde “Tamam tatlım olur istersen tesirli ilaç da getireyim senin için.”
“Yok anne teşekkür ederim. İyi geceler.”
Maysa Ezgiye dönerek, “Sen de çok geçe kalma bak kalkamıyorsun sonra iki saat seninle uğraşıyorum.”
“Aman be tamam ne var yani uyku düzenimiz yoksa tamam tamam gelirim ben git hadi sen”
“Nedense bu dediğine hiç inanmadım. Neyse herkese iyi gecelerrr!”
Bunu üzerine herkes bir ağızdan “Tatlı rüyalar” dedi.
Maysa ezgi ile kaldıkları odasına çıktıktan sonra direk yatağa adımladı ve direk uykuya daldı.
Maysa gözlerini açtığında odasına vuran solgun gün ışığına gözlerini kırpıştırarak baktı. Yatakta doğrulup ellerini saçlarının arasından geçirdiğinde, başucunda parlayan bir şey dikkatini çekti.
Gümüş zincirli, eski ama zarif bir kolyeydi bu. Zincirin ucunda işlenmiş bir kurt başı sembolü vardı. Maysa onu eline aldığında içini bir sıcaklık kapladı, ancak bu sıcaklık tenine değil, doğrudan kalbine işliyordu.
Hatırlamaya çalıştı. Bu kolye dün gece burada yoktu, en azından hatırladığı kadarıyla. Peki, buraya nasıl gelmişti? Ezgi mi almıştı dün yoksa böyle şeylere Ezgi bayılırdı. Dün gece yatmaya gelirken buraya koymuş olabilir. Ama yinede öyle olmadığını hissediyordu.
Bir an için içini bir huzur duygusu sardı ama hemen ardından anlam veremediği bir gerginlik de peşine takıldı. Etrafına baktı, sanki bir şey ya da biri onu izliyormuş gibi hissetti. Ama odasında yalnızdı.
Derin bir nefes alıp yatağından kalktı. Kolye hâlâ elindeydi. Bir an tereddüt ettikten sonra onu boynuna taktı. Bunu neden yaptı bilmiyordu bile ama içinden gelmişti kolyeyi boynuna takmak kolyeyi eline ilk aldığını anda aklına ilk bu gelmişti. Kolyeyi takmak.
Ezgi’ye bu kolyeyi kendisinin mi? Bıraktığı sormak istiyordu. Ama sormayacaktı. Şimdi durduk yere kızında aklını karıştırmaya gerek yoktu zaten o bıraktıysa illaki söylecekti
.
Maysa yatağın içinde pencereden dışarıyı izlerken uykusunun içinde gördüğü rüyayı düşünmeye başladı. Sislerle kaplı bir ormanın içindeydi. Ay ışığı yaprakların arasından süzülerek toprağa vuruyordu. Rüzgârın uğultusu arasında bir siluet belirdi. Uzun siyah saçları rüzgârda savrulan bir kadındı bu. Kadının yüzü belli belirsizdi ama sesi, rüyanın içinde bile yankılandı.
“Zamanın daralıyor,” dedi kadın. “Yolun çizildi.”
Maysa bir adım ileri atmak istedi ama ayakları toprağa çakılmış gibiydi. Kalbi deli gibi çarpıyordu. Tam bir şey soracakken kadın sislerin içinde kayboldu ve dünya bir anda karanlığa gömüldü.
Rüyasında gördükleri akla mantığa uymuyordu. Gözleri hafifçe kırpışarak, güne başlamaya çalıştı. Yatak odasında sabahın erken saatleri hâlâ hüküm sürüyordu, ama içindeki huzursuzluk gitmek bilmiyordu. Kolye, boynunda ağır bir yük gibi duruyordu.
Yavaşça kalkıp banyoya gitti, aynada kendine bakarken düşündü. O kadını ve rüyayı... Her şeyin garip olduğunu hissediyordu, ama bir şeyler eksikti. Ne olduğunu ya da neyin doğru olmadığını anlayamıyordu. Kafası karışıktı.
Kahvaltı hazırlamaya başladığında, mutfaktan gelen sesler ona biraz moral verdi. Ezgi, masada bir şeyler karıştırırken, annesi Erva kahve yapmakla meşguldü. Babası Semih ise hâlâ uyuyordu, gece vardiyasında çalışmıştı.
“Ne oldu, Maysa?” dedi Ezgi, başını kaldırarak. “Yine uykusuz musun? Bir şey mi oldu?”
Maysa, sabahın o sakinliğinde, uykusuzluğunun ve rüyanın etkisiyle bir an duraksadı. Kolye, boynunda ağır bir hatırlatıcı gibi duruyordu. “Bilmiyorum, sadece biraz garip bir şeyler hissettim,” diye cevapladı. “Ama... sadece bir rüya, değil mi?”
Ezgi’nin yüzü, Maysa’nın halini fark edince hafifçe somurtmaya başladı. “Bazen, rüyalar gerçeğe dönüşebilir. Ama korkma, belki de sadece çok fazla düşünmüşsündür.” Diye ekledi, Maysa’nın omzuna hafifçe dokunarak.
Maysa gülümsedi, ama gülüşü bir şekilde eksikti. İçindeki belirsiz his, tüm duygularının önündeydi. Kadınla karşılaşmak, kolyenin varlığı, hepsi birden garip bir hal alıyordu.
Erva mutfaktan başını kaldırıp, Maysa’nın boynundaki kolyeyi fark etti. “Bu ne?” diye sordu, sesi hafif şüpheli ama aynı zamanda ilgiyle karışıktı. “Dün gece takmamıştın bunu.”
Ezgi de kaşları da çatarak yeni fark ettiği o kolyeye baktı. Ezgi’nin bu bakışları Maysa’nın dikkatinden kaçmadı.
Belli ki kolyeyi gerçekten dün gece biri bıraktı. Ve bunu nasıl kimse fark etmedi.
Özellikle Ezgi... Ezgi ile aynı odalarda kalıyorlardı. Ezgi odaya biri girse fark etmez miydi?
Buna mantıklı bir sebep bulana kadar kimseye pek bir söylemeyi düşündü. Ama yine de Bir kaç bir şey söyleyebilirdi.
Maysa, konuşmak için annesine baktı. “Bilmiyorum... ama rüyadan sonra buldum,” dedi, içinde bir şeylerin eksik olduğunu hissederek. “Fakat... burada nasıl olduğunu bilmiyorum.”
Erva’nın gözleri kısa bir an için kararmış gibi bir his verdi. Maysa, annesinin bakışlarındaki derinliği fark etti. Hemen ardından Erva, bir şey söylemek üzereydi ama susarak yeniden kahve makinesine yöneldi.
O sırada babası Semih, yavaşça mutfaktan içeri girdi. Yüzü hala yorgun ama gözlerinde bir anlam vardı. “Hadi bakalım, sabah sabah gergin gergin dolaşmak ne demek?” dedi. “Hepimizin uykusu vardı, biraz dinlenmelisiniz.”
Maysa babasının bakışlarına kısa bir göz attı. “Hiçbir şey yok, baba,” diye yanıtladı.
“İyiyiz biz. Sadece yine o garip rüyalardan birini gördüm.” Diye devam ettirdi.
Semih, Maysa’nın üzerine eğilip gözlerinin içine bakarken, “Garip rüyalar insanı hem uykusuz bırakır hem de kafasını karıştırır. Ama merak etme, hepsi geçer,” dedi. Maysa’yı başından aşağı doğru süzerken bir an durakladı, ama ardından devam etti: “Ama rüyanın ardında başka bir şey olduğunu hissediyorsan, bana söyle, olur mu?”
Maysa, babasının bu sözlerini ciddiyetle dinledikten sonra kafasını salladı. İçindeki belirsizlik ve kaygıyı dile getirmek istemedi. Bir süre sessiz kaldılar, yalnızca kahve makinesinin sesleri ve ezan sesleri duyuluyordu.
Yavaşça başını kaldırıp, kolyesini bir kez daha hissederek yudumladı. Bugün her şeyin normal olmasını istemişti, ama garip bir şekilde bu kolye her şeyin bir parçası haline gelmişti.
Maysa, bir anlığına kaybolan düşüncelerini toplarken, babasının söyledikleri kafasında yankı yapıyordu. “Rüyanın ardında başka bir şey olduğunu hissediyorsan, bana söyle...” Babasının bu sözleri, her zamankinden farklı bir anlam taşıyor gibiydi. Sanki içindeki korkuyu, kaygıyı biraz olsun hissetmişti. Ama Maysa, hiçbir şey söylemeden başını sallayarak kahvesinden bir yudum aldı.
Ezgi, bir süre sessizce oturduktan sonra Maysa’nın yüzüne daha dikkatlice bakmaya başladı. “Bence biraz dışarı çıkalım, belki kafanı dağıtırsın. Hem seni çok görmek istiyordum,” dedi, gülümseyerek. “Belki bir şeyler almak istersin, ya da bir yürüyüş yapalım.”
Maysa, Ezgi’nin önerisini kabul etmek istedi ama içindeki belirsizlik hala devam ediyordu. Kolye boynunda, ağır bir hatırlatıcı gibi duruyordu. “Evet, belki de dışarı çıkmalıyım,” dedi, ama sesi, içindeki kararsızlıkla titriyor gibiydi.
Ezgi, gülümseyerek Maysa’yı yavaşça çekiştirdi. “Hadi ama, hadi, biraz eğlenelim. Bunu hak ediyorsun.”
Maysa ve Ezgi mutfaktan çıkıp, evin kapısını açtı. Kapıdan dışarıya adım attıklarında, Maysa’nın aklındaki her şey biraz daha yoğunlaşmıştı. Ancak Asha’nın sesi, bir yandan ona hala “daha fazla soru sor” diyordu.
“Her şeyin bir sırrı var, Maysa. Ama zamanını bekle... Başka bir şey seni buraya çekiyor.”
Maysa, Asha’nın sesini duyduğunda bir an durakladı, derin bir nefes aldı. “Gerçekten mi?” diye kendi kendine fısıldadı. Ama, Asha’nın verdiği hisle baş başa kalmaktan başka bir şey yapamadı.
Yolda yürürken, Ezgi’ye doğru dönüp, “Bazen, sanırım, içimdeki sesleri duymak zorlaşıyor,” dedi, biraz belirsiz bir ifadeyle.
Ezgi, onun durumunu anlayarak, “Hadi, hadi, biraz hava alalım. Her şey yoluna girecek,” dedi.
Maysa ve Ezgi, kütüphane yakınlarındaki alışveriş merkezine doğru ilerlediler. Ancak yolda ilerlerken, Maysa bir an bir kadın figürünü fark etti. O kadının giydiği koyu renk elbiseler, sanki bir gölge gibi ilerliyordu. Gözleri, kısa bir süreliğine Maysa’yla kesişti. Maysa, tanıdık bir şeyler vardı ama kadın kaybolmuştu.
Bir an, kafasında beliren bu düşüncelerle yavaşça adımlarını hızlandırdı. Maysa, yine derin bir huzursuzluk hissetmişti. Bu kadının kim olduğunu çözmeye çalışırken, Asha’nın sesi yine kulaklarında yankı yaptı.
“Sana her şey ulaşacak, Maysa. Ama seni hazırlamam gerek. Yakınlaşıyor...”
Maysa, Asha’nın sesiyle birlikte, içinde bir şeylerin hızla değiştiğini hissetti. Bu yolculuk, bir dönüm noktasına geliyordu
Eve dönüşlerinde, Maysa ve Ezgi biraz daha sessizleşti. Maysa’nın kafasındaki karmaşa, dışarıdaki sessizliğe karışıyordu.
Kapıyı açıp içeri girdiklerinde, Erva ve Semih’in sohbetleri duyuluyordu. Ancak, Maysa, içindeki gizemli hisle babasına ve annesine bakarken, o an gözlerinin içine baktı. Yavaşça kolyesini hissetti ve yine Asha’nın sesi yankılandı.
“Sakın unutma, her şeyin bir zamanı var.”
O anda, Maysa, o kadar fazla şeyi anlamaya çalışıyordu ki, seslerin ardındaki anlamı çözemedi. Kolye ve Asha... Her şey birbirine bağlı gibiydi.
Maysa, evin kapısını kapatırken kolyesinin boynunda ağırlaştığını fark etti. Artık sadece süs gibi gelmiyordu; sanki bir anlam taşıyor gibiydi ama ne olduğunu hala anlayamıyordu.
Evin içinde herkes işine gömülmüş, sessizlik neredeyse rahatsız ediciydi. Maysa, Ezgi’nin yanına oturduğunda bir an için rahatladı. Ama hala kafasında dolaşan düşünceler vardı, içindeki merak ve kaygı onu bir türlü bırakmıyordu.
Ezgi, Maysa’nın halini fark edip gülümsedi. “Yine kafan dolmuş, değil mi? Benim gibi rahatlayabilsen keşke,” dedi, biraz alaycı ama samimi bir şekilde. “Ne oldu, her şey yolunda mı?”
Maysa derin bir nefes aldı ve Ezgi’ye döndü. “Bir rüya gördüm dün gece... Bir kadın vardı ama... tam olarak kim olduğunu bile bilmiyorum. Sonra bu kolye... Bir şeyler oluyor, Ezgi. Ama ne olduğunu hala çözemedim.”
Ezgi, kafasını eğerek Maysa’yı dikkatle dinledi. “Bence senin kafanda biraz fazlaca şey var, Maysa. Bazen o kadar fazla şey düşünüyorsun ki, rüyaların da kafanla karışıyor. Kolye falan, sadece bir takı işte,” diyerek omzuna hafifçe vurdu. “Ama istersen, başka bir zaman daha derinlemesine konuşuruz.”
Maysa biraz olsun rahatlamıştı ama yine de içindeki huzursuzluk gitmiyordu. “Ama bu kolye bana tuhaf hisler veriyor. Sanki biri beni izliyor gibi...”
Ezgi gülerek, “Haa, demek bir gizem var ha? Belki bu kolye gizli bir ajan, seni koruyor! Hani böyle gizli görevli ajan filmlerinde olur ya... Tık tık, her şey yolunda!” diye şakalaştı.
Maysa gülümsedi ama yine de içindeki o rahatsızlık tam olarak geçmedi. Kolye gerçekten ona bir şeyler anlatıyor gibi hissediyordu, ama ne olduğunu çözmek kolay değildi.
O akşam, Maysa yine aynı kadını rüyasında gördü. Kadının yüzü daha netti ama hala bir şeyler eksikti. Kadın ona bir şeyler söylemeye çalışıyordu ama Maysa, anlamaya çalışmadan uyandı.
Boynundaki kolyenin hala yerinde olduğunu fark etti. Ama bir şeyler değişmiş gibiydi. Bir his vardı, ama neydi?
Ertesi sabah, Maysa mutfakta kahvaltı hazırlıyordu. Anne ve babasıyla birlikte keyifli bir sabah geçireceğini umuyordu. Annesi Erva, kahve içip gazetesine göz atarken, babası Semih ise bir yandan bilgisayarını açıyordu.
Ezgi, Maysa’yı mutfakta görünce içeri girdi ve “Kahvaltı hazır mı, yoksa ben mi yapayım?” diye takıldı.
Maysa gülerek, “Vallahi ben hazırlamadım, ama senin gibi profesyonel bir şef varsa, yardımcı olabilir,” dedi.
Ezgi, kahkahalarla gülerek, “Hadi ama, ben sadece işte biraz daha fazla acıkmış olabilirim çabucak hazırlasın istiyorum!!!” Bu yüzünden de sana yardım ederim Kuzusarmam!!” dedi.
.
.
.
.
Erva ve Semih, kahvaltıya başlamışlardı. Ezgi’ye takılmaya devam eden Maysa, annesinin gazetesine göz attı ve “Anne, bugün gazetede ne var? Yeni bir dedikodu var mı?” diye sordu.
Erva, gözlüklerini takarak gazetesine göz attı ve “Aman, eski haberler işte,” diyerek başını salladı. “Bazen gazetelere de fazla takılmamalısın. Dünyada çok daha önemli şeyler var.”
Ezgi, “Kesinlikle, özellikle de sabah kahvaltısını kaçırmamak gibi,” diyerek şaka yaptı.
Semih, bilgisayarını kapatıp mutfağa doğru yöneldi. “Bana göre de kahvaltı en önemli öğün,” dedi. “Ama ben sadece kahveye odaklanmış durumdayım.”
Ezgi gülerek, “Tabii, Semih enişte kahve uzmanı olunca, başka bir şey beklenemez,” dedi.
Erva, Semih’e dönüp, “Evet, bizim Semih tam bir kahve tiryakisi,” diyerek gülümsedi.
Ezgi ve Maysa kahkahalarla gülerek sohbetlerine devam ederken, kahvaltı biraz daha neşelenmişti.
Anlamsal bozukluk varsa kusura bakmayın.
Evet uzun bir aradan sonra tekrardan beraberizzz.
Sizce kadın neden öyle davrandı?
Asha ‘da bir değişiklik sezdiniz mi?
Okur Yorumları | Yorum Ekle |