14. Bölüm

13. Bölüm "Çember."

Beyza Kaya
marigmor

‘’Cadılar yüzyıllar öncesinde varlıklarını sürdürmüş doğa varlıklarıdır. İnandıkları tanrıların izinden gider ve kurallara uyan canlılar oldukları söylenirler. Güçlerinin temelinde doğanın sahip olduğu dört element yatar. Her cadının özünde bu dört elementten birini kontrol edebilme yeteneği vardır. Bundan dolayı kendi aralarında ayrılırlar ve meclisleri oluştururlar. Ateş Meclisi, Su Meclisi, Toprak Meclisi ve Hava Meclisi. Farklı türlere sahip olsalar da yaratılışlarında denge, uyum ve güç için yaratılmışlardır.’’

Dikkatlice dinlediğim konuşma ilgimi oldukça çekmişti. Tüm ilgimi Xiayn’nın konuşmalarına verip alabildiğim bilgileri hafızamın kütüphanesine not ediyordum. Cadıların bir zamanlar hüküm sürdükleri topraklarda şimdi birer hain olarak anılmaları, kendilerine ait hiçbir şeyin anılmaması oldukça garipti. Xiayn benim dikkatli bakışlarımı görüp konuşmasına ara vermeden devam etti.

Kitaplardan öğrendiğim bilgilerin yanında beni eğiten birinden bilgi almak başka hissettiriyordu. Üstelik zihnimi kurcalayan sorulara çözüm bulabilmenin sevincini düşünebilmek tüm hikayeyi bir çırpıda dinlememi sağlıyordu. Konuşmak için araya girmek istiyordum ama bir yandan bölmek istemiyordum.

‘’Doğa ile bağının olması, hayvanlarla iletişim halinde olman ve şifa gücünün olması. Bunların her biri cadı olduğunu destekleyen düşünceler. Fakat kesin karar varmak için aceleci davranamayız.’’

‘’Cadılar hala var ama değil mi?’’ dedim heyecanlı bir şekilde. Bir an önce sorular sormak ve sonuca varmak için kıvranıyordum. Daha öncesinde Xiayn ile konuşmamamın sebebi teyzemin saklamamı istemesiydi. Cadıların sevilmediği diyarda cadı olma ihtimalime karşılık alacağım tepkiler öngörülemezdi. Bunca zamandır sakladığım yeteneklerimi açığa çıkarmak için beni tehlikeli duruma düşürebilirdi ama açıkçası şu an zaten tehlikedeydim. Aslında tehlike hiçbir zaman benim için yok olmamıştı.

‘’Büyük savaş soylarının büyük kısmının yok olmasına neden olsa da kanlarında cadı kanı olanlar hala var. Güçlerinin eskisi kadar güçlü olduklarını söyleyemem ama varlıklarını tamamen silmek oldukça zordur. Bir varlık kolaylıkla silinemez. Tarih kitaplarında yazanların aksine.’’

Xiayn tarih kitaplarının aksine olduğunu söylerken neyden bahsettiğine odaklanamadım. Okuduğum yazılarda kesin dillerle savaşın suçunu cadı ırkına atmışlardı. Fakat Xiayn’nın tepkilerine bakıldığında cadı olma ihtimalim bile herhangi soruna sebep olmuyordu. Yüzündeki tarikat maskesi gerçekliği gizliyor dahi olsa ben dalgalanan enerjilere güveniyordum. Aslında, iyi bir suikastçinin duygularını kontrol edebilme gerçeğini göz önünde tutarsak benim anlayamadığım şekilde yalan da söyleyebilirdi.

Öğrendiğim geçmiş hiçbir zaman istediğim bilgileri yeteri kadar verememişti. Egemenlik Erinys kralının altında olduğu için tarih kitaplar krallığın adamlarının elinden çıkıyordu çoğunlukla. Saray büyücülerinin yazdığı yazılar savaşın tek yüzünün cadılar olduğunu fazlasıyla belli etmişti. Okuduğum zamanlarda bile inanmayan tarafım yazılanları inkar ederek bağırmıştı. Denge ve uyumun getirdiği doğa varlıkları dengenin bozulmasına neden olmaları garipti. Tanrılardan sonra dengesizleşen dünya yeterince acı içindeydi. Üstüne birde büyük savaşın acıları eklendiğinde tarif edilemez olmalıydı. Öyle ki sınırlarda artan canavarların kaynağı dünyanın dengesizliği ise durum giderek kötüye gidebilirdi.

Bana verdiği odadan çıkmıştık. Cadı olup olmadığımı anlamanın yolundan söz ettiğinde hemen kabul etmiştim. Bunu odada yapamayacağımızı söyleyip beni yabancı olmayan bir yere getirmişti. İlk dersimi aldığım, meditasyon yaptığım yere gelmiştik. Meraklı adımlarım önden gitmek için davranmıştı, bir o kadar sakin yürüyen Xiayn’nın aksine. Sütunların arasından geçerken buradaki ortamın soğukluğuna hiç alışamayacak gibi hissediyordum.

‘’Büyük savaşı gerçekten cadılar mı başlattı?’’ dedim merakımı oldukça belli ederek. İnanmadığım bir düşünceydi ve Xiayn’nın diyeceklerini oldukça merak ediyordum. Buraya geleli bir hafta oluyordu yaklaşık. Bunca zaman boyunca bana yardım etmek dışında herhangi bir şeyde bulunmamışlardı. Üstelik sakladığım sırlar, buranın güvenliğini tehdit edecek dahi olsa. ‘’Bu yüzden mi nefret ediliyor cadılardan?’’

‘’Savaşın başlangıcının cadılar olduğu konusunda kesin bilgiler yok ama kitaplarda yazılanlara göre yıkımın büyük rolünü üstlenmişler.’’

Beni yere bağdaş kurup oturduğum taş zemine yönlendirdiğinde itiraz etmeden yürüdüm. Anlattıkları ile bitmek bilmeyen soru fırtınasına biri daha eklenmişti. Tarih kitapları yalan söylediyse hangi konularda söylediği kesinlikle önemliydi. Üstelik böyle bir yalana neden başvurmuşlardı? Yalan sadece bir kişiye söylenmemiş koskoca dünyaya söylenmişti.

‘’Cadıların yaratılışında denge ve uyum olduğunu söylemiştiniz. Neden böyle bir yıkıma sebep olsunlar?’’ dedim mantıksız bulduğum kısmı anında dile getirerek. ‘’Doğa denge ister.’’

‘’Değil mi?’’ dedi Xiayn benim bulduğum mantıksızlığı tebrik ederek. ‘’Aklı olan varlığın sorgulayabileceği bir soru.’’

Kaşlarımı çatıp ne demek istediğine baktım. Gözlerindeki ifadenin gerçekliği sorguluyor olması benim sorumdan dolayı mı yoksa anlattıklarından dolayı mı olduğunu anlamaya çalıştım. Doğa varlıkları adı üstünde doğayla teması olabilen canlılardı. Bir nevi benim gibi. Bu yüzden doğa ile olan bağımı teyzeme bahsettiğimde bana cadı olabileceğimden bahsetmişti. Sonrasında kendisinin araştıracağını söylemiş ve şehre inmişti. Aradan geçen zaman sonunda neler olduğunu sorduğumda bana hiçbir şey bulamadığını ve bu konu hakkında kimseye bahsetmemem gerektiğini söylemişti.

Yeteneklerim çocukluğumdan itibaren benimle büyümüştü. İlk başlarda küçük kıpırtılar halinde olan enerji dalgaları büyüdükçe deniz dalgaları gibi gözükmeye başlamıştı. Kabustan önce yeteneklerimin her geçen zamanda artacağını düşünmüştüm fakat belli bir yaşımdan sonra durmuştu. Bunun nedenini sorgulamamıştım çünkü mutluydum.

Ayaklarım toprağa bağlı olduğu süre boyunca içimdeki sıkıntıların gittiğini ve mutlu olduğumu hatırlıyordum. Tamamen kapalı olduğum dış dünyada bilinmezlikle yaşamanın aynı zamanda mutluluk getireceğini bilemezdim. Her zaman ne olduğum konusundaki merakım beni zaman zaman zora soksa da şu an olduğum durumu asla tahmin edememiştim.

Tamamen uzakta ve yalnız olmanın verdiği boşluk ne yapsam geçerdi?

‘’Şifa yasaktır çünkü cadı olduğunu gösterir,’’ diye mırıldandım kendi kendime. Bağdaş kurduğum zemin oldukça soğuktu. Ders gördüğüm tek alanın burası olması, sorguladığım şeylerden biriydi. Kendimi açık alanda daha rahat hissediyordum ve burası tamamen kapalıydı.

Xiayn önüme geçtiğinde başımı kaldırıp yüzüne baktım. Uzun pelerini zemine değiyordu. Üzerindeki kıyafetin sürekli giydiği kıyafetle benzerdi. Başındaki kapüşon ve yüzündeki tarikat maskesi ile kırmızı gözleri oldukça ürkütücüydü her zamanki gibi. Belindeki işlemeli kalın kemerin hangisinin tarikat amblemini olduğunu kestiremiyordum. Bu kadar yakın bulunduğum tek kişinin lider olması beni ayrı düşündüren bir konuyken koskoca kale de daha nelerin olduğunu da merak ediyordum. Beni almaya gelen kadın suikastçinin dışında başkaları da vardı ama nerelerdeydi? İlk gördüğümüz çaylaklar ortada yoktu. Benimde onlarla çalışmam gerekmiyor muydu?

Xiayn bir elini bana doğru uzattığında bedeninde dalgalanmaya başlayan gücünü gördüm. Avucunda biriken mor güç giderek parlamaya başladı. O sırada oturduğum zeminin etrafında mor renkte çember belirdi. Birisi zemine ateşle kazıyormuş gibi oluşmuştu. Çatırdama sesleri duymaya başladığımda bunun gerçekten ateş olduğunu düşünecektim. Çember kendi içerisinde de küçük çemberler oluşturmaya başladığında şekilleri takip ediyordum. Xiayn gücüyle büyü çemberini hızlı bir şekilde çizmeye devam etti. Çemberin etrafında dört tane küçük çember daha oluştu. Ardından alan giderek daraldı ve oturduğum yere geldiğinde istemsizce gerildim. Ayağı kalkmak için hareketlenecektim fakat Xiayn bakışları ile beni durdurmuştu. İki halkanın arasında yazılar belirdi ve etrafımda döndü. Okuyamadığım bir dildi. Parlayan mor ışık ayaklarımın altına ulaştı ve başka bir şekil daha oluşturdu. Üzerinde oturduğum için ne olduğunu göremiyordum.

Şekil tamamlandığında Xiayn elini indirdi ve elindeki ışık söndü. Fakat çember halen ondan güç aldığı için parlıyordu. Bedeninden akan güç çembere canlılık veriyordu adeta. Ne olduğunu sorarcasına baktım.

‘’Bu oldukça eski bir yöntemdir. Cadıların özünde dört element olduğunu söylemiştim. Eğer cadıysan elementlerden biri sana tepki verecektir,’’ dedi Xiayn. Başımı çevirip büyük çember üzerindeki küçük çemberlere baktım. Her biri bir elementi temsil ediyor olmalıydı. Merakla beklemeye başladım.

Eski bir yöntem olarak kullandığı bir büyüyü dile getirmek kolay olmamalıydı. Karşımdaki kişinin bilgisi karşısında kesinlikle küçük karıncadan farkım yoktu. Leon’un cadılar hakkında bilgisi olup olmadığını düşündüm. Düşüncelerimin arasına ansızın düşen isim odağımın kaybolmasına neden oldu. Kaçabildiğim kadar kaçmış olmama rağmen bir türlü içimdeki korkunun yüksekliğini azaltamamıştım. Uykusuz kalmamın yanında silemediğim görüntüde kabusun desenleri vardı. Nasıl olurdu da kalbimden bıçaklandığım kabusta gördüğüm hançerin deseni Leon’un kılıcı üzerinde bulunabilirdi? Hayatımın taşlarını yerinden oynamasına neden olan kabusun izleri hala üzerimdeydi. Dün gibi hatırladığım sahneler bir an bile yok olmamıştı. Her karanlığa bakışımda korkunun fısıltıları kabusu yönlendiriyordu.

Bedenimdeki enerji dengesizliğini çözene kadar Leon’a ihtiyacım vardı ve bu durum kaçışlarımın önüne konulan bariyerdi. Aynı zamanda benim sırrımı saklayan Leon’a karşılık bedenimdeki gücü emmesini saklamam gerekiyordu. Xiayn bile durumu anladıysa nereye kadar saklayabilirdim? Her türlü kaçınılmaza sürükleniyordum.

Xiayn daldığım düşüncelerden çekip çıkmamı ister gibi elini önüme doğru uzattı. Avcunun içerisinde duran nesneye baktığımda gözlerimi yüzüne çevirdim. Avcunda duran metal parçanın ucunun oldukça keskin olduğunu dokunmadan görebiliyordum. Diğer ucunda ise beyaz taştan yapılmış ay sembolü vardı. Dikkatlice baktığımda bunun bir saç tokası olduğunu söyleyebilirdim.

‘’Yanında bulundurman yardımcı olabilir. Hançer vermek için yenisin onun yerine bıçak kadar keskin saç tokasını kullan,’’ dedi Xiayn. Bakışlarındaki gerçekliği sorgulamayı düşündüm. Bana gerçekten susmam için mi yardım ediyorlardı yoksa onlardan yardım istediğim için mi? Her iki türlü de sonuç benim için değişmiyordu. Değişemiyordu.

Parmaklarım metal saç tokasına uzandı ve soğuk metala temas etti. Avcundan aldığımda düşündüğümden daha hafif olduğunu fark ettim. Ucundaki beyaz hilal deseni o kadar güzel duruyordu ki gecenin beyaz ışığını gösteriyor gibiydi.

‘’Teşekkür ederim,’’ dedim kısık sesle tokayı incelerken. Aynı zamanda neden şu an verdiğini anlamamıştım.

‘’Çembere birkaç damla kanını damlat,’’ dedi Xiayn ben düşüncelerimi uzatmadan. Bıçak kadar keskin olduğunu söylediğinde kendimi savunmam için verdiğini düşünmüştüm. Birkaç kere yutkunup tokayı sıkıca tuttum. Diğer elimin parmak uçlarına getirip sivri kısmını dokundurdum ama bastırmadım. İçimde sebepsiz yere kıpır kıpır halinde olan bir şeyler vardı. Bunun enerjim olduğunu düşünebilirdim ama kaynayan deniz gibi hareket etmesini sevmemiştim. Sanki bedenimden dışarı fırlamak istiyordu.

Tokayı parmağımın birine bastırdığımda keskin uç içeri doğru girdi. Acı anlık olarak dağılırken yavaşça çektiğimde anında oluşan kan damlaları kenardan kayıp zemine düştü. Bir, iki,üç.

Son damla çemberin üzerine temas ettiğinde çember olağanüstü bir biçimde parlamaya başladı. Gözlerimi kısıp ışığın kör edici etkisinden kaçmaya çalıştım. Büyük çemberin etrafındaki elementi temsil eden küçük daireler teker teker parlıyor ve içerideki yazılar resmen hareket ediyordu. Işığa karşı direnç oluşturduğumu düşünürken ışık yavaşça söndü ve en sonunda tamamen soluk renklerle zeminde izini bıraktı.

Bir şey demesi için başımı kaldırıp Xiayn’e baktım. Fakat kısılan gözlerine baktığımda bunun beklediği bir şey mi yoksa beklemediği bir şey mi olduğunu anlamadım. Yazılar bile soluk renge döndüğünde çemberin halen var olması fakat ışık saçmaması kafamı karıştırdı. Damlayan kanım anında parlamasına neden olurken sonrasında sönmesinin anlamını aradım. Acaba kanımı tekrar akıtsam parlar mıydı? Sıkıca tuttuğum tokayı tekrar kaldırdığımda Xiayn bir elini kaldırarak beni durdurdu.

‘’Çember sana tepki vermedi,’’ dedi Xiayn kısık bakışları ile. İfadesini anlamak için gücümü kullanmayı düşündüm ama benden uzakta ve çemberin dışındaydı. Temas edemesem bile başka bir güç alanındayken dikkatimi veremezdim.

‘’O zaman?’’ dedim tuttuğum tokayı sıkarken. ‘’Başarısız mı?’’

Bir büyü çemberine tepki veremeyecek birisi miydim? Geçitteki çemberle kıyasla daha fazla güç içerdiğini görmüştüm. Orada aktardığım güce karşılık aynı şekilde kör edici bir ışık oluşmuştu. Az önce de aynı şey olmasına rağmen Xiayn’nın tepkisine bakılırsa bunu beklemiyordu.

‘’Hayır,’’ dedi Xiayn tepkisini eski hale çevirerek. ‘’Büyünün başarısız olması için bir neden yok. Hiçbir element sana tepki vermedi. Bu demektir ki sen cadı değilsin.’’

Sevinip sevinmemek arasında gidip geldim. Cadı olmadığım için artık sebepsiz yere nefret edilmeme gerek yoktu. Öldürülmek için sebebe de ihtiyacım yoktu. O zaman bu durumda ben neydim? Sahip olduklarıma karşılık gelen başka bir ırk olmalıydı?

Bir elimde tokayı sıkıca tutarken yerden deste aldım ve hızlıca ayağı kalktım. Bedenim çember içerisinde dururken Xiayn’e baktım.

‘’O zaman ben neyim?’’

Kırmızı gözleri bunun cevabını merak ediyormuş gibi baktığında çenem titremeye başladı. Yine yeşermeye başlayan umut dalları tekrardan kırılmıştı. Bu gidişle bilinmezliğin sonsuz karanlığında kaybolacaktım. Gözlerim dolmaya hazırlanırken çemberin içerisinden çıkmak için hareketlendim. Arkamı dönüp adım atacakken yapabildiğim tek şey sol ayağımı öne uzatmak olmuştu. Ben hareketlendiğim anda çember aniden ışık saçmaya başladı. Şaşkınlıkla kalırken çembere baktım.

Çember eski parlaklığından da fazla şekilde parlarken element daireleri çemberden bağımsız şekilde ışık saçıyordu. Teker teker parlayan element daireleri şok yaşamama neden oldu.

‘’Bu ne?’’ dedim korkuyla. Büyük bir enerji akışı dönüyordu ortada. Çemberden çıkan enerji aynı zamanda beni bedenime doğru gelirken korkuyla çıkmak istedim fakat hareket edemedim.

‘’Bu,’’ dedi Xiayn şaşkın bir sesle. Şaşkınlığı yaşadığını görmesem bile hissetmiştim. ‘’Hepsi sana tepki veriyor.’’

Görüşüm giderek bulanıklaşırken dizlerimin titrediğini fark ettim. Bedenimi taşıyamadı ve sertçe dizlerimin üzerine düşmeme neden oldu. Ellerim zemin üzerine yaslandığında sersemleyen bedenimi kendine getirmeye çalıştım. Enerji dalgalanması halen devam ediyordu ve ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.

Element dairelerin güneş kadar parladığını ve aynı zamanda kendi içerisinde hareket ettiğini buğulu gözlerimle görebildim. Kiminde ateş olduğunu ayırt edebildiğim sembol belirirken diğerinde su vardı. Aynı şekilde dört element tamamlanırken bedenimin dengesizleştiğini hissediyordum.

Bu iyi değildi. Hemde hiç iyi değildi.

‘’Eve,’’ dedi Xiayn. Sesi sanki yanımdan değil oldukça uzaktan geliyordu. Tamamen bayılmamıştım fakat ruhum ve bedenim arasındaki kilidi açmış gibiydim. Beden benimdi ama ruhum içinde değildi. Ay sembolünden tuttuğum toka avcumun içerisine batarken uykusu gelen bedenimi gerçekliğe çağırdım. Büyünün gücü dengesiz olan bedenimin tepki vermesine neden olmuştu. Konuşmak için dudaklarımı araladım ama soluk nefes dışında tek kelime dahi çıkmadı. Gözlerim ağır hareketlerle kapanırken zihnimi açık tutacak herhangi bir şey aradım. Son olarak halen elimde olan toka geldi. Güç bela uç kısmından değil bıçak kısmından tutmayı başardım. Avcumun arasında bıçağın keskinliğini hissettiğimde parmaklarımı kapatıp acının bedenime yayılmasına izin verdim. Acı dalgası ağırlaşan gözlerimi açtı. Hareket edebilmek için yeterli değildi ama en azından zihnimi teslim etmemiştim.

‘’Sen ona ne yapıyorsun?’’ diye bir ses duydum uzaktan. Bu ses Xiayn’nın sesine benzemiyordu ve uzaktan olmasına rağmen öfke dolu olduğunu söyleyebilirdim. Kim olduğundan emin olamamıştım. Şu an uykunun kolları fazlasıyla cazip geliyordu ama içimde bir yerlerde uyumamamı söyleyen ses bulunuyordu.

‘Diren.’

Tatlı nazik sesin benim için endişelendiğini düşünmek kendi hayal ürünüm olmalıydı. Saf bir durulukla gelen ses kendi zihnimin yanıltmasıydı. Eğer benden uyumamı istemiş olsaydı bir saniye bile olmadan gözlerimi kapatırdım.

‘’Durdur büyüyü!’’

Uzaktaki ses yine öfke dolu bağırdığında çemberin enerji alanını titreteceğini düşünmüştüm. Fakat şu an hiçbir güç bunu yapamazdı. Bastırdığım bıçağın tenime girdiğine odaklandım. Parmaklarımdan zemine sızan sıvının hissine oldukça alışkındım. Bedenim ağır bir yorgunlukla sarsılırken kalbimin üzerindeki aynı baskı oluşmaya başladı. Nefesim kesilirken zemine biraz daha yaklaştım.

‘’Büyüyü ben yapmıyorum,’’ dediğini duydum Xiayn’nın. Onun sesi diğer sesin sahibine göre oldukça sakindi. Diğer ses tüm her yeri yıkabilecek gibi öfkeliydi. ‘’O yapıyor.’’

‘’Eve!’’ diye bağırdı öfkeli sesin sahibi. Büyük direniş karşısında çaba gösteren bedenimi görmüyor muydu? Konuşacak halim değil nefes alacak gibi değildim.

Çember ışığını kaybetmeye başladığını gözlerimin kör edici ışıktan uzaklaştığında anladım. Aniden kesilen enerji dalgası bedenime şok dalgası vermişti. Dirseklerin titrerken yana doğru devrildi bedenim. Başımı zemin üzerinde vurmayı beklerken büyük sıcak elin kafamı tuttuğunu hissettim. Gözlerim yorgunluğa karşı gelemeyip kapandığında parmaklarımın arasında sıkıca tuttuğum toka da gevşemişti. Ne kadar kuvvet uyguladığımı bilmiyordum ama açılan parmaklarıma rağmen kanın halen süzüldüğünü hissedebiliyordum.

Başımı yere çarpmaktan kurtaran beden bu sefer yere devrilmiş olan bedenimi kendine doğru çekti. Bir eliyle başımı sabit tutarken diğer elin yüzümde gezindiğini hissettim. Öfkeli sesiyle birlikte parmaklarının yüzümde titrediğini düşünüyordum. Yavaşça okşadığı saç tutamlarımı çekti. Yüzümde hissettiğim sıcak nefesle birlikte fısıltı duydum.

‘’Nefes al Eve,’’ dedi. Sıcak nefesini hissettiğim bedenin sahibini tanıdım. Leondu. Leon’un komutuna anında uyan bedenim ciğerlerine derin bir soluk çekti. Kalkan göğsüm önün bedenine çarptığında üzerime doğru eğildiğini anladım. Buraya nasıl gelmişti? Gözlerim kapalı durmaya devam etti. Yüzümde oyalandığı parmaklarını çekti ve doğruldu. Başım elinden çekilmemişti. Bu seferki hedefi kanayan avcum oldu. Parmakların parmaklarıma geçirdiğinde bedenim irkildi. Büyük avcunu avcumun içine hapsettiğinde göz kapaklarım titredi. Verdiği en ufak temasın bedenimdeki tepkisi karşısında yapacak bir şeylerim olmalıydı.

Yanıma çöken başka bir bedenin varlığını hissettim. Lider Xiayndı bu.

‘’Onun enerjisini emiyorsun,’’ dedi Xiayn. Bunu bana değil beni kucağında tutan Leon’a söylediğinde dudaklarımı aralayıp itiraz etmek istedim. Bunu saklamamı istemişi ve şimdi liderin karşısında enerjimi emiyor olamazdı. Bedenimi hareket ettirmek için zorladım fakat en ufak kıpırtı bile olmadı.

‘’Bu seni ilgilendirmez,’’ dedi Leon öfkenin saf tonuyla. Kanayan elimde onun sıcak avcu vardı. Kenetlediği parmakları sanki gitmemem için sıkıca tutuyordu. ‘’Onu böyle bir şeye itmemeliydin!’’

Kalbim üzerindeki baskı azalırken Leon’un benim burada olduğumu nereden bildiğini sormak istedim.

‘’Burada söz sahibi sen değilsin avcı Leon,’’ dedi Xiayn. Sesinde Leon’un öfkesine benzer hiçbir şey yoktu.

‘’Onunla ilgili söz sahibi olan bir tek benim,’’ dedi Leon. Tutuşunu sıkılaştırdığında kalbime batan sızıyla inledim. Kucağında durduğum bedenin kaskatı kesildiğini hissettim.

Bu şekilde olmamalıydı. Leon’un tarikat hakkında bilgisini bilmediğim gibi asıl amacını da bilmiyordum. Fakat karşısında tarikat lideri duruyordu ve onunla bu şekilde konuşmamalıydı. Üstelik o kişi bana ders veriyordu. Mana emebilme yeteneği olduğunu saklaması gerekirken az önce Xiayn’a karşı reddetmemişti bile. Dengesizliği giderek azaldığını ve Leon’un benden taşan enerjiyi emdiğine emin olduğumda derin nefes alabildim. Kalbim üzerindeki sızı sanki derin yaranın sonrasında oluşan izi gibiydi. Her seferinde bıçaklanıyormuş hissini yaşamaktan yorulmuştum.

‘’Ben,’’ dedim kurumuş dudaklarımın arasından kısık sesle. Yanımda duran iki kişinin bir anda sessizleştiğini anladım. Benim fısıltıdan farksız sesimi duymuşlardı. ‘’Cadı mıyım?’’

Çemberin işe yaramadığını düşündüğüm anda beklemediğim olay karşısında düşüncelerim tepetaklaktı. Enkazın altından çıkarılmış gibiydim ve bu seferki yorgunluk tatlı yorgunluktu.

‘’Hayır,’’ dedi Xiayn emin sesle. ‘’Sen kesinlikle cadı değilsin.’’

Başımı onaylarcasına salladım. Daha doğrusu salladığımı düşündüm çünkü başımın altında duran el kayarak enseme ulaşmış ardından sırtıma tutunmuştu. Sıkıca kenetlediği elimi serbest bıraktığında ardından gelen üşüme ile titredim. Avcumdan sızan kanların halen devam etmesi kesiğin hangi boyutta olduğunu tahmin etmeme yardımcı oluyordu. Bacaklarımın altından uzandı ve bir anda havalandı bedenim. Başım sert göğsüne düşerken yaralı elim kucağımdaydı.

Burnuma dolan kokusu sevdiğim kokular arasına girmeyi başarmıştı artık. Ormanın içinde hissettiğim ferahlıkla neredeyse aynı olan kokusu içimde bir yerlerde korkan küçük kız çocuğuna güvende olduğunu fısıldıyordu. Kulaklarımın altında atan kalbini duymak dışarıdan boş beden olarak görülmesinin aksine kesinlikle yaşam doluydu.

Beni kucağına aldıktan sonra adımlarını öfkeli şekilde atmaya başladı. Attığı yer adımda kalenin bir bölümünü yıkacak kadar emindi. Ona endişelenmemesini söylemek istedim ama bir yanda bulunduğum konumdan oldukça memnumdum. Kabusun izlerine rağmen beni çemberin içerisinden çekip çıkarmasına sevinmiştim.

Korku ve mutluluğun bir arada olamayacak kadar zıt olduğunu bilmeme rağmen ikisini de aynı anda yaşıyordum. Gördüğüm ilk anda hayatımdaki değişikliklere katılacak birisi olduğunu biliyordum. İtiraz edemediğim tarafım her zaman kendini baskın halde tutuyordu. Ben arkamı dönüp ormana doğru kaçarken ölümden çektiğim adamı tekrar göreceğimi zaten biliyordum.

‘’Leon,’’ dedim burnumu boynuna yaklaştırdığımda. Başım göğsü boyunca sürtünmüştü. Gücümün son kalan demlerini buna harcamıştım.

‘’Hm,’’ dedi Leon öfkeli yürüyüşlerini bir an olsun kesmeden. Sanki ölüyordum ve beni iyileştirmek için koşuyordu. Burnum boynuna temas ettiğinde tutuşunun sertleştiğini hissettim.

‘’Beni öldürme,’’ dedim fısıltı ile. Mantığımdan bağımsız çıkan cümlelerin kollarında durduğum adamda ne etki bırakacağını düşünmedim ama adımları sendeledi. Benden böyle bir cümle beklemediği belliydi.

‘’Ne?’’ dedi anlamsız sesle. Çelik kadar sert sesinin altında neden böyle bir şey dediğimi merak ediyordu. Burnumu boynunda hareket ettirip nefesimi verdim yavaşça.

‘’Lütfen,’’ dedim giderek kısılan sesimle. Artık bedenim gerçekliğe karşı savaşamıyordu. Çemberin içerisinde direnmemi söyleyen tatlı sesi duymak için zihnimin içerisine doğru seslendim fakat herhangi bir cevap alamadım. ‘’Beni öldürme.’’

Aksayan adımlarını bıraktı ve hızlı yürümeye devam etti. Artık daha fazla kendimi ayıp tutamayacaktım. Uyumak için hazırlandığım sırada duyduğum son ses Leon’a aitti.

‘’Bu mümkün olamaz,’’ demişti Leon. Ardından bedenim yumuşak zemine temas etmişti ve derin uyku beni orada yakaladı.

🌱

Parmak uçlarımda hissettiğim karıncalanma beni uyandırdı. Gözlerimi kırpıştırıp açtım. Yan dönerek yattığım yatağın yumuşaklığı bulutların üzerinde yatıyormuşum gibiydi. Başımın altındaki yastık neyden yapıldığını bilmiyordum ama şu ana kadar gördüğüm en rahat yastıktı. Üzerimde omuzlarıma kadar uzanan örtünü diğer tarafımdaki kolumun altındaydı. Örtünün üzerinde duran elimi kaldırıp örtüyü kaldırmak istediğimde parmaklarımın hareket etmemesi dikkatimi çekti. Sargılı duran elimle bakıştığımda kaşlarımı katıp elimde neden sargı olduğunu sorguladım. En son hatırladığım yazı yazdığımdı ve elimde kesinlikle sargı yoktu. Elime ne ara bir şey yapmıştım?

Durgun suya atılan taş ile anılar hareket etti. Yattığım yerden hızla doğrulurken bakışlarımı etrafa çevirdim. Burası Xiayn’nın bana gösterdiği yeni odaydı. Çalışma odasının tonlarına sahip renkler yatak odasında da bulunuyordu. Üstlerinde kubbe şekli olan büyük camlardan gelen ışık perdeler kapalı olmasına rağmen içeri giriyordu.

Örtüyü ayaklarım ile itekleyip kaldırdım ve ayağı kalktım. Çıplak ayaklarım zemine temas ettiğinde üzerimdeki beyaz geceliğe baktım. Perdelerden sızan ışıklara bakılırsa gündüzdü ve ben en son hatırladığımda kesinlikle gündüzdü. Xiayn odayı tanıtmak için yanına çağırmıştı ve ben iki gündür sabahladığım için gün doğumunu izlemiştim.

Sonrasında beyaz sütunlu odanın içerisinde yaşananlar aklıma geldiğinde gözlerim büyüdü. Benim cadı olup olmadığımı test etmek için yapılan büyülü çemberi hatırladım. Acı çeken bedenime rağmen Xiayn’nin cadı olmadığımı söyleyen cümlesini unutmamıştım.

Sargılı olan elim sızladığında başımı eğip elim baktım. Parmak uçlarıma kadar uzanan sargı tüm hareketlerimi kapatıyordu. Üstelik sızlayan yaranın boyutunu az çok tahmin edebiliyordum. Düşündüğümden daha derin kesmiş olmalıydım.

Beyaz sütunlara ansızın gelen Leon beni çemberin içerisinden almıştı ve buraya taşımıştı. Odanın içerisine baktığımda yatağın yanında sargı bezleri ve ilaçları gördüm. Beni iyileştirmek yerine tedavi etmişlerdi.

İçgüdüm birinin varlığını fark ettiğinde bakışlarım kapıya döndü. Kapının pervazına omzunu yaslamış kollarını göğsünün üstünde toplamış bir adet Leon bulunuyordu. Üzerinde siyah kumaş üst ve altında siyah pantolon vardı. Kollarımı birbiri ile doladığı için gerilen kasları fazlasıyla ortadaydı. Uzamaya başlamış saçları anlına doğru ara ara dökülüyordu. Uçları kıvrılarak geldikleri için saçlarının tamamen düz olduğu söyleyemezdim. Her zamankinden farksız soğuk bakışları vardı. Çıkmaya başlayan sakalları ile onu en son gördüğümden daha düzensiz bulmuştum. Koyu bakışları beni izlerken göz göze geldiğimizde sessizce yutkundum.

Dün olanların hepsini hatırlıyordum. Leon’a beni öldürmemesi için konuştuğum da dahildi buna. Kesinlikle mantık olmadan konuşmuştum.

‘’Günaydın,’’ dedim beni izleyen Leon’a karşılık. Boğazımın kuruduğunu sesimin çatallı çıkmasından anladım. Sağlam olan elimi kaldırıp boğazıma yasladım. Kum yutmuş gibi kupkuruydu boğazım. Leon karşılık vermedi ama yaslandığı yerden doğruldu ve odanın kenarında duran cam sürahiden bardağa suyu boşalttı. Onun hareketlerini izlerken doldurduğu cam bardağı kaldırıp bana getirmesine bende ses etmedim. Su olduğunu bildiğim için uzattığı bardağı minnetle alıp suyu tek nefeste içtim. Bedenim uzun zamandır suya hasret bitki gibi rahatladığında artık konuşabilecek durumdaydım.

‘’Ohom, günaydın,’’ dedim daha canlı bir sesle.

‘’Nasıl hissediyorsun?’’ dedi Leon elimdeki bardağa uzanıp alırken. Sonrasında aldığı yere koydu ve kalçasını masaya yaslayıp bana baktı.

Leon’un sorması ile bedenimi düşündüm. Herhangi bir problem hissetmiyordum.

‘’İyiyim,’’ dedim dürüst şekilde. ‘’Hatta oldukça iyiyim diyebilirim.’’

Leon sadece beni izlediğinde neden konuşmak yerine izlediğini merak ediyordum. Ben derin uykuya hapsolduktan sonra neler olduğunu bilmeliydim.

‘’Peki,’’ dedim beni izlemeye devam ederken. ‘’Lider Xiayn nerede?’’

Leon’un bakışları anında kararırken öfkenin yer edindiğine emin oldum. Beni kollarında taşırken öfkenin tüm kaleyi yok edeceğini bile düşünmüştüm.

‘’Uyandın ve bana başka bir adamı mı soruyorsun?’’ dedi karanlık sesle. Öfkesinin sebebi Xiayn’e karşı ise benden neden çıkarıyordu?

‘’Evet çünkü,’’ dedim yutkunarak. Tam karşısında gecelikle duruyor olmam bile önemli değildi. Askılı olan gecelik dizlerimde bitiyordu. ‘’Onunla konuşmam gerekiyor.’’

‘’Bu halde olman onun suçu,’’ dedi Leon karanlığını sürdürürken. Sanki onun tarafında olmam için bekliyordu bakışları. Neler olduğunu öğrenmeden kimseyi suçlayamazdım. Kim olduğumu öğrenmek istemem benim isteğimdi ve karşılığında birilerini suçlamak doğru gelmiyordu. Üstelik liderinde sahip olduğu şaşkın bakışları hatırladığımda kesinlikle ortada beklenilmeyecek bir şeyler olmuştu.

‘’Öğrencim ile arama girme avcı Leon,’’ diye bir ses yükseldi arkadan. Kapının girişinde duran kişi liderdi. Üzerinde pelerini yoktu ama kıyafetleri her zamanki gibi duruyordu. Kırmızı gözleri önce Leon’a ardından bana geldiğinde iyi olduğumu fark etti. Kısılan gözleriyle onun gülümsediğini hayal ettim.

Leon öldürücü sessizliğini korudu ve Xiayn’e baktı. Her an belinde olmayan kılıca rağmen öldürecek gibi duruyordu. Ben olduğum yerde dikilirken ne tepki vermem gerektiğini bilemedim. Leon yaslandığı yerden doğrulduğunda nedense içim Xiayn’ne saldıracağı konusunda telaşlandı. Fakat Leon onu umursamadı yanıma doğru gelip önümde durdu. Büyük cüssesi görüşümü kapatırken yatağın ucuna örtülmüş küçük örtüyü aldı ve başımın üstünden geçirdi. Omuzlarımın üzerine bırakıp bedenimi sardığında askılı geceliğin açıkta bıraktığı her yer kapanmıştı. Şaşkın bakışlarımı kaldırıp yüzüne çevirdiğimde bu halime karşılık dudağının kenarında ufak sırıtma olmuştu. Ardından omuzlarımdan tutup beni yatağıma oturttu.

‘’Ben uyarıyı bir kere yaparım lider,’’ dedi Leon sert ellerini omuzlarımdan çekerken. Başını arkaya çevirdi ve Xiayn ile göz göze geldi. ‘’Umarım anlatabilmişimdir.’’

Xiayn tepkisiz kaldı. Aslında şu an suikastçilerin olduğu yerdeydik. Liderin en ufak hareketi ile öldürülmemiz bir olurdu ama Leon’un asi davranışları durdurmaya yetmiyordu. Ortamın gerginliği artmaya başladığında sağlam olan elim önümde dikilen Leon’un kıyafetine uzandı. Tutunduğumda bunu hissederek bana baktı.

Konuşmadım ama bakışlarımda ortamın gerilmesini istemediğim yazıyordu. Bir süre gözlerimde oyalandı ardından sırtından tuttuğum elime uzandı ve bedeninden çekti. İçimi kaplayan hayal kırıklığını sorgulayamadan elimi tutup yanıma oturdu. Heybetli bedeninin yanında küçücük kalırken tuttuğu elimi dizine yasladı. Çekmek için hareketlenecekken bakışları bunun aksini oldukça net şekilde yazıyordu.

‘’Eve,’’ dedi Xiayn yaklaşarak. Bakışları Leon’un hareketlerini izlerken en ufak belirti vermemişti. Gerçekten Leon’a bir şey demeyecek miydi? ‘’Bedenin nasıl?’’

‘’İyi,’’ dedim hızlıca. ‘’Ama lider Xiayn. Neler oldu?’’

Önemli olan buydu. Lider derin nefes aldı. İnip kalkan göğsü duyacaklarımı daha da meraklandırdı.

‘’Üzerinde denediğimiz büyü bedenine yan etkide bulundu. Bu yüzden bir anda bedenindeki enerji kontrolden çıktı.’’

Bunu anlamıştım zaten.

‘’Bana cadı olmadığımı söylediniz,’’ dedim bedenimdeki enerjiyi sonraya atarak. Devamını kesinlikle duyacaktım.

‘’Evet,’’ dedi lider doğrudan. ‘’Daha önce böyle bir şey görmedim. Sen cadı değil ondan da öte bir şeysin.’’

Birden fazla ırkın yaşadığı dünyada hangi ırktan olduğunu bilmemek acı veriyordu artık. İhtimaller doğrultusunda geçirdiğim zamanların aslında yanlış olduğunu bilmek daha da hüzünlüydü. Söylenmesi bu kadar zor olan bir şeyin parçası olmak istemiyordum. Eğer cadı değilsem güçlerim hangi ırktan geliyordu?

Büyülere karşı hassaslaşan ve enerjisi dengesizleşen biri olarak hayatta kalma süremin azaldığını düşünüyordum. Leon’un bacağı üzerinde duran elimi çekmek istedim fakat yine başarısız oldum. Çemberin içerisindeyken yaşadığım duyguların, acıların ve direnişin sonucu sadece cadı olmamam olamazdı.

Odanın hakim olduğu sessizliği beden dolayı sağladıklarını biliyordum. Bana düşünmem için zaman tanıyorlardı fakat ben bunları yeterince dinlemiştim.

‘’Lider Xiayn,’’ dedi birisi odanın içerisine doğru. Daldığım düşüncelerden çekildim ve başımı kaldırdım. Sesin sahibi beni bu odaya getiren suikastçi gri gözlü kadındı. At kuyruğu yaptığı saçları jilet gibi inerken gri gözleri buzdan heykeli andırıyordu. Xiayn başını çevirdi. Kadın selamını verdikten sonra gözleri bize değdi. Beni ve Leon’u yan yana görmeyi beklemiyordu çünkü havalanan kaşlarının hareketini yakalamıştım.

‘’Acil değilse sonra,’’ dedi Xiayn.

‘’Kurt köylerden bildirim geldi,’’ dedi kadın. ‘’Canavarlar köye saldırmış.’’

***

Bölüm : 07.12.2024 18:38 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...