24. Bölüm

24. BÖLÜM

Marselkalp
marselkalp

Bayramınız mübarek olsun ballarım. Nice nice bayramlarımız olsun. Size bayram şekeri niyetine bölüm getirdim. :)

KEYİFLİ OKUMALAR

🍀

"Efendim?" diye sordum doğru anlayıp anlamadığımı teyit etmek için.

"Bu bir evlilik teklifi değil. Yalnızca soruyorum; benimle evlen desem ne dersin?" dedi sakin sesiyle.

"Yavuz." Dilim dolandığı için bozukça devam ettim. "Böyle sorulur mu bu?"

"Sorulmaz mı?" O kadar masum çıkmıştı ki sesi anlatamam.

"Sorulmaz bence." dediğimde "Peki nasıl sorulur?" diye sordu.

"Bilmiyorum, daha önce hiç kimseye evlilik teklifi etmedim."

"Ben de daha önce hiç kimseye evlilik teklifi etmedim."

Yok canım, hiç belli olmuyor zaten.

Yüzümde istemsiz bir gülümseme belirdi. Hem şaşkınlıktan, hem bu tatlı saflığın karşısında düşmek üzere olan gardımdan.

"Belli oluyor." dedim şok içinde olmama rağmen gülerken. Yani teklif etmediği şu anki edişinden ya da edemeyişinden gayet iyi anlaşılıyordu.

"Şimdi söyle bakayım evet mi, hayır mı?" diye sordu.

"Nötrüm Yavuz. Çünkü ne evet ne de hayır diyecek konumda ve zamanda hissetmiyorum."

"Bak bu da güzelmiş. Benimle evlenir misin? Cevap: Nötrüm." dedi kahkaha atarak.

"Yavuz biz şu an tam olarak ne yaşıyoruz?" dediğimde durdu bir süre.

"İnan ben de bilmiyorum. Tek bildiğim-" Tekrar duraksayınca "Tek bildiğin?" diye sordum.

"Tek bildiğim hayata senle devam etmek... Sensizliğin olmadığı bir dünyada senle ve senden iz taşıyanlarla bir ömür yaşamak..."

Sözü kulaklarımda yankılanırken, kalbim göğüs kafesimi zorlarcasına çarpmaya başladı. Sanki dünya durmuş, sadece o an ve o sözler varmış gibi hissettim. İçimde öyle bir sıcaklık yayıldı ki, tarifsizdi. Bu sadece bir aşk ilanı değildi benim için. Yavuz, benden izler taşıyan çocukları arzu ettiğini söylerken, geleceğe dair en büyük hayalimi fısıldıyordu. Karnımda, henüz var olmayan minicik ayakların tekmeleyişini hisseder gibi oldum. Bu duygu, beni baştan aşağı saran tatlı bir ürpertiydi.

"Benden iz taşıyanlar..." dedim hayranlığımı gizleyemeden.

"Senden iz taşıyan dünyanın en güzel varlıkları. İki tane hem de... Hayali bile güzel." dediğinde gülmeden edemedim. İki tane...

"Biri kaşlarını çatıyor aynı senin gibi." dedim ona ayak uydururken.

"Bir şey anlatırken sesi titriyor, kelimeleri özenle seçiyor. Senin gibi nahif." dedi Yavuz da mutlu sesiyle.

"Senin inadın var onlarda." dedim ve devam ettim. "Ama aynı zamanda benim kabullenişim..."

"Sen gibi, ben gibi..." Sesi büyülenmiş gibiydi. Hatta gibisi fazlaydı. Yavuz bu durumdan fazlaca hoşnuttu ve bu hoşnutluğu içimde tuhaf bir his oluştuyordu. Evet, güzel bir histi bu his.

"Senin öfkenin altında saklı duran merhamet gibiler." dedim.

"Öfkemin altında merhamet göremiyorum." Yavuz'un dudaklarından dökülen cümle içimi bir anda buz gibi bir rüzgarla sardı. O tok, tanıdık sesi bu kez öylesine mutsuz çıkmıştı ki, demin taşıdığı tüm o neşeli tınıdan eser bırakmamıştı; sanki pırıl pırıl parlayan bir cam, aniden paramparça olmuştu. Bir dakika öncesine kadar kahkahalarla yankılanan bu oda, sanki nefesini tutmuş, ışıklarını kısmış gibiydi. Yavuz'un içinde taşıdığı o acı yüz metre öteden hissediliyordu.

Ona rağmen içimden geçenleri dedim. "Ama ben o merhameti görüyorum."

"Boş ver şimdi benim olmayan merhameti." Bir kez daha kestirip atıyordu Yavuz. İçindeki merhameti yok sayıyordu. İçindeki saklı çocuğu ortaya çıkarmaktan öylesine çekiniyordu ki...

"Yanına geleyim mi balkondan?" Bir konudan bir konuya atlamada yılın adamı seçilen Yavuz sanki buraya gelmişçesine tedirgin oldum. "Yavuz sen gerçekten eceline susamış olmalısın."

"Severim tehlikeli sularda yüzmeyi." dedi kahkahası eşliğinde.

"Ben sevmem!" dedim net bir dille.

"Sevdiririz yavrum." dedi tok sesiyle.

"'Kızım' bitti şimdi de 'yavrum' mu diyeceksin?" diye sordum yatağımdan kalkıp odanın içinde turlarken.

"Hayır, kızımın yeri hep ayrı güzelim." Güzelim sözcüğüyle olduğum yerde kalırken söze girdim. "Bana ilk kez güzelim dedin."

"Bak buna itiraz etmedin." dedi şen sesiyle.

"Çünkü beğendim bu ifadeyi."

Odanın içinde turlamaya devam ederken Yavuz'un sesi geldi. "Şimdi söyle bakalım, geleyim mi?"

"Gelip ne yapacaksın?"

"Bilmem, ne istersen." dedi, sesi imalıydı.

"Yavuz!" dedim dişlerimi sıka sıka.

"Tamam tamam hiçbir şey yapmayacağım. Yalnızca güzel yüzünü görmek istedi canım."

"Görüntülü ararım?" diyerek ona güzel bir fikir verdim.

"Hayır olmaz ben saçlarını koklamak isterim."

"Şampuanımdan sana da bir tane alırım açıp açıp koklarsın." dedim kahkaham eşliğinde.

"Nazelif, Kan bile daha güzel espiri yapıyor." dediğinde büyük büyük kahkaha atmak istedim ama atamadım. Çünkü babam içerideydi ve ben sesimi kontrol etmeliydim.

"Bence ben Kaan'ı geçemem." dedim kıstığım sesimle.

"Yani ikinizde de ayrı cevher var."

Bu ses tonunda gülmekten karnıma ağrılar girerken "Sevindim." dedim.

"Geleyim mi?" diye diretti bir kez daha.

"Hayır Yavuz babam daha sevgili olduğumuzu bile bilmiyor, sen odana geleceğim diyorsun." dedim net çıkarmaya çalıştığım sesimle.

"Peki." dedi masum masum.

"Yavuz." dedim. Nereden geldiğini bilmediğim cesaretimle devam ettim. "Gel."

Yavuz gibi bir barutu gece gece ateşin yanına getirmek ne derece doğruydu bilmiyorum ama Yavuz gelsin istiyordum. Hem zaten bana söz vermişti, dikkat edecekti.

Üzerime baktığımda beyaz askılı üstüm ve pembe pijamalarımla gayet de nahif olduğumu fark ettim. Bu hâlde karşısına çıkmaktan utanmak bir yana; Yavuz'u öylesine benimsediğimden, karşısına en kötü kıyafetimle bile çıkmaktan çekinmezdim. Çünkü Yavuz ben olmuştu...

Birkaç takırtılı sesin ardından telefon kapanırken bu kez sesler balkonumdan gelmeye başladı. Umarım camdan gören biri hırsız sanıp polislere haber vermezdi. Bu düşünceyle dudaklarımı kemirirken camıma tıkladı. Bu kadar çabuk gelmesine şaşırmamışken balkon kapısına gidip perdeyi açtım. Yavuz'u görmemle yüzümde beliren tebessüm eş zamanlı oluşurken korkum yavaş yavaş arka plana itildi.

Bu havada tişörtle durmasına gönlüm razı gelmezken hemen kapıyı açtım. Yavuz açtığım kapıdan içeri girerken ben de odamın kapısına yürüdüm. Her ihtimale karşı kapıyı kilitlerken kendimi kötü hissetmedim değil.

"Selam." Bu aksiyonlu maceradan dolayı canı yanmış olan Yavuz'un sesi de zor çıkmıştı. Buruşturduğu yüzünü görünce elimle yatağımı gösterdim. "Otur Yavuz."

"İyi olur." diyen Yavuz gibi ben de kısık sesimle konuştum. "Şu an burada olmana inanamıyorum."

Yavuz yatağımda oturup sırtını başlığa yaslamışken söze girdi. "Adrenalin iyidir bazen."

Yatağıma çıkıp bacaklarımı bağdaştırırken "Bu sanki çok fazla oldu." dedim.

Tam Yavuz'un karşısında oturduğumda Yavuz diğer bacağını da yatağa çıkardı ve rahatça arkasına yaslandı.

Vallahi helal olsun Yagıçı diyen iç sesim o kadar haklıydı ki...

"İyi misin?"

"İyiyim iyi." diyen Yavuz'un yüzü yavaş yavaş düzelirken acısının da azaldığını düşünmek istedim.

"Ağrıdı mı çok?" diye sorduğumda "Biraz soluklanayım geçer." dedi.

Başımı sallayıp sessiz sessiz yanında durdum. Birkaç saniyenin ardından dayanamayıp yine sordum. "Şimdi acıyor mu?"

"Çok ağrımıyordu zaten, geçti." dediğinde içime sinmese de başımı salladım.

"Yanıma gel."

"Yanındayım."

"Öyle değil başını omzuma yasla." dediğinde anında itiraz ettim. "Hayır Yavuz her yerin yara bere, canını yakarım."

"Yakmazsın canımı, canına yandığım..." Sözüyle tatlı tatlı gülümsediğimde "Ah." dedi.

"Ah Nazelif neden daha önce karşıma çıkmadın? Neden seni bu kadar geç buldum?" Ses tonu öylesine hoştu ki huzurlu bir uykuya dalacağımı sandım bir an.

"Yollarımız bu zamanda kesişecekmiş demek..."

"İyi ki Nazelif, iyi ki kesişmiş o yollar."

"Yavuz?" dedim ona biraz daha yaklaşırken.

"Söyle bir tanem?" Kolunu açıp gelmem için bana yer açtı. Canını yakmamaya özen göstererek başımı yaralı olmayan omzuna yaslayıp devam ettim. "Beni sevmek nasıl bir şey?"

"Seni sevmek Nazelif, can borcu gibi bir şey. O borcu ödemek mümkün değil, canına borçlu olduğum..."

Yavuz'un bu sözleri, odanın havasını bir anda değiştirdi. Kelimeler dudaklarından dökülür dökülmez, sanki bir sihirli değnek değmiş gibi, içimde derin bir sessizlik oluştu. Duyduğum şey, sadece bir cümle değil, kalbimin en derinlerine işleyen bir melodiydi. Gözlerimi Yavuz'a diktim; gözlerinde de aynı yoğunluğu, aynı samimiyeti gördüm. Bu ifade, tam da benim ona karşı hissettiklerimi anlatıyordu. 'Can borcu...' Bu iki kelime, benim için duyduğum her şeyi özetlemişti. Sanki hislerimin haritası yeniden çizilmiş, her şey daha net, daha anlaşılır hale gelmişti.

Yüzümde kendiliğinden bir gülümseme yayıldı, içimi ılık bir huzur kapladı. Bu, sıradan bir iltifatın ötesindeydi; bu, bizim aramızdaki eşsiz bağın bir yansımasıydı. Bu sözler, kalbime dokundu ve ona sağlam bir yer edindi. Yavuz'un bu sözleriyle, sadece benim duygularım değil, aynı zamanda onun da bana karşı beslediği o derin, ödenemez sevgi de tüm açıklığıyla ortaya serilmişti. Bu an, sonsuza dek hatırlayacağım anlardan biri olarak zihnime kazındı.

"Ya Yavuz!" dedim son kısmı uzatarak. "Demek canına borçlu olduğum?"

"Canına borçlu olduğum..." Sesi kulaklarıma değdiğinde, sanki hafif bir rüzgar esip tüm yorgunluğumu alıp götürdü. O kadar güzel ve huzur vericiydi ki, her tınısında kendimi güvende hissettim. Dinlemeye doyamadığım, adeta şifa gibi bir sesti bu ses...

"Yavuz?"

"Efendim?"

"Bizi kaçıranlar kimlerdi?"

Gerçeği söyleyemeyeceği için gülerek "Kötü adamlar." dedi.

"Sana bir daha zarar vermezler değil mi?"

"Yani geri durmayacaklardır." dediği an korkuyla "Yavuz!" dedim.

"Merak etme güzelim bana bir şey yapamazlar. Allah'ın izniyle biz onları da bitireceğiz."

"Yine de dikkat et kendine Yavuz. Tam iki kez dikkat et." Baş ve orta parmağımı havaya kaldırıp Yavuz'un görmesini sağladım. "Bir kendin için, bir seni merak eden ben için."

"Ederim sevgilim, iki kez ederim." Başımda hissettiğim buseyle gülümseyip "Seni çok seviyorum." dedim.

"Seni çok seviyorum." diyen Yavuz "Artık gitmeliyim." diye devam etti.

Başımı sallayıp onunla birlikte ben de ayağa kalktım. Balkonun yanına gittiğimizde Yavuz tekrar bana döndü. "Sen bu havada neden bu kadar ince giyindin?"

"Ev yanıyor Yavuz görmüyor musun?"

"Olsun sen bir hırka al üzerine." diyen Yavuz hızlıca etrafı taradı. Kapının arkasına asılmış hırkamı görünce o tarafa doğru gitti. Hırkayı alıp geri yanıma gelince elinden almayı denedim. Ancak buna engel olup "Ben giydireceğim." dedi.

Ses etmeden beklerken hırkayı önce sağ koluma geçirdi. Hemen ardından sol kolumdan da geçirip önümü düzeltti ve zinciri sonuna kadar kapattı. İşaret parmağını yanağıma getirip yavaşça okşadı. Huylansam da ses etmden onu izledim. Sağ yanağımı bırakıp sol yanağıma geçti. Bir bebeği seviyor gibi sevmesi içimi kıpır kıpır ederken göz göze geldik.

"Bu yeşiller her gün daha da güzelleşiyor." dedi baş parmağıyla göz altımı okşarken. Kıkırdadığımda beni göğsüne yasladı ve saçımı koklamaya başladı.

"Cık." dedi.

Ondan ayrılıp gözlerine baktım. Saçımı tutarken devam etti. "Bu çilek başka çilek. Bu kadar güzel çilek olamaz. Bu sende olduğu için bu kadar güzel kokuyor."

Gülümseyip "Teşekkür ederim." dedim.

Birkaç saniye öylece durdu. Derin bir nefes alıp söze girdi. "Gitsem iyi olacak."

"Peki madem." dediğimde açık kapıdan dışarı çıktı. Kapının önünden onu izlerken atik bir şekilde yan balkonun çıkıntısına bastı ve hızlıca kendi balkonuna atladı. Balkonun böylesine kullanışlı bir geçişinin olması hoşuma giderken dışarı çıkıp ona baktım. O da arkasına dönüp bana bakarken söze girdi. "İyi geceler meleğim."

"İyi geceler canım." Fısıltım, karanlığın sessizliğini bıçak gibi keserken, kapımı usulca aralayıp içeri süzüldüm. Ardımdan kapıyı kapatmanın tok sesi, günün tüm yorgunluğunu üzerimden atmak istercesine odanın içinde yankılandı.

Odanın kilidini geri açtım ve adımlarım beni yatağımın o tanıdık sıcaklığına yönlendirdi. Yatağa uzanıp gözlerimi kapattım. Zihnim, günün tüm telaşından, seslerinden ve görüntülerinden arınmak için mücadele ediyordu. Yavaş yavaş, düşünceler birbiri ardına solmaya başladı. Nefesim düzenli bir ritme kavuştu, her nefes alışverişimde bedenim biraz daha gevşiyordu. Beklemek, sadece uykuya dalmanın o tatlı huzurunu beklemek kalmıştı. O anın gelmesiyle birlikte, bilincimin derinliklerine doğru yavaşça süzülecektim, rüyaların gizemli dünyasına...

Hakim Bakış Açısı

Odadan gelen seslerle komutanının sonunda odasına döndüğünü anlayan Selim derin bir nefes alıp sakinleşti. Komutanının odasında olmadığını anlaması ve nerede olduğunu bilmesi açık balkon kapısı dolayısıyla pek de zor olmamıştı. Ona böylesine bir görev verilmediği hâlde annesi bilmesin diye endişe duyup komutanının arkasını kollamıştı. Kapıyı tıklatıp karşıdan gelecek cevabı bekledi. Yavuz'un tok sesini duyunca kulbu aşağı indirip kapıyı açtı. İçeri girince "Komutanım valla ödüm koptu Tahsin Albay sizi yakalar diye." dedi.

Yavuz'un yüzünde serseri bir sırıtış peyda olurken "Abin dikkatlidir." dedi.

"Valla bir taraftan annemi idare etmek, bir taraftan sizin için dua etmek... Bayağı zor dakikalar yaşadım komutanım." dedi Selim yorulduğunu sesiyle de belli ederken.

"Lan ben o kadar endişe duymadım." diyen Yavuz yatağına oturup devam etti. "Çaylaklıktan ustalığa yükseliyorsun. Fark ettin demek gittiğimi."

"Fark ettim abi. Senin odanın önünden geçerken soğuk hava geldi kapalı kapı ardından. Ben de sen camı açık unutup uyumuşsundur diye sessizce gelip kapatayım dedim. Sonra bir baktım ki sen odada yoksun."

"Aferin aferin gelişme var." Yavuz'un sözüyle gururla bakan Selim aklına gelenlerle bu bakışını yok etti. "Abi bir de..."

"Ne bir de?" diye sordu Yavuz.

"Bir de ben Kan abilere haber verdim."

"Lan sen niye kadınlar gibi dedikodu yapıyorsun oğlum?"

"Abi mecburen anlattım. Kan abi seni aradı. E telefonun da komodindeydi. Beni aradı sana ulaşamayınca. Ben de dedim uyuyor. İnanmadı görüntülü ara dedi. İşte ben de anlattım. Gelince beni arasın dedi."

Başını sallayan Yavuz "Tamam koçum sen git dinlen artık. Ben o oynağı ararım." dedi.

"Tamam abi, hayırlı geceler." diyen Selim kapıyı kapatıp dışarı çıkınca Yavuz da komodindeki telefonunu eline aldı. On beş cevapsız arama görünce içten içe Kaan'a güldü. "Ne Kan'sın be!"

Kaan'ın ismine tıklayıp telefonu kulağına götürdü. Kısa bir çalış sonrası açılan telefonun ardından Kaan'ın şen sesi işitildi. "Söyle lan öpüştünüz mü?"

"Sana da merhaba abiciğim."

"Hadi hadi merhaba. De artık lan dokuz doğuracağım meraktan."

"Niye seni ne ilgilendirir?" dedi Yavuz, Kaan'ı çıldırtmak adına.

"Benle Ada öpüşmeden önce siz öpüşürseniz kahrolurum."

"Ne malsın lan." dedi Yavuz yatağına uzanırken.

"Hadi söyle artık."

"Öpüşmedik."

"Neden? Benim bildiğim Yagıçı şimdiye ohoo..." diyen Kaan yalandan öksürmeye başladı.

"Artık senin bildiğin Yagıçı yok." dedi Yavuz yaralı olmayan kolunu başının altına alırken.

"Nasıl yani?" diye sordu Kaan anlamadığını belli eden sesiyle.

"Nazelif böyle şeylere karşı. O yüzden ben de karşıyım."

"Hadi canım!" dedi Kaan buna inanamazken. "Yagıçı bekleyecek... Lan bu senin lügatine ters."

"Artık böyle abiciğim, Nazelif ne derse o." dedi Yavuz. Nazelif ne derse o olacaktı. Bu sadece bir cümle değildi Yavuz için, hayatının her köşesine sinmiş, içine işlemiş bir kabullenişti. Kimileri buna zayıflık derdi belki, kimileri boyun eğme... Ama Yavuz için bu bambaşkaydı. Nazelif'in gözlerindeki o kararlılık, sesindeki o netlik Yavuz için emir kadar değerliydi. Çünkü Nazelif, Yavuz'un değerlisi olmuştu...

"Vallahi helal Nazelif'e. Ben biliyordum seni o yola getirecek de, işte bu kadar çabuk olacağını bilmiyordum."

"Bana diyene bak sen. Lan Ada'yı seviyorsun ve başka kızlara gidiyorsun lan!"

"Vallahi tövbe ettim billahi tövbe ettim. O gün sondu! Ada bana sarıldı sarılalı ben kimseye gitmedim, gitmem de."

"Helal lan sana." diyen Yavuz aslında çok mutluydu. Kendini de can kardeşini de ateşten kurtaran o iki kadına minnettardı.

Serseri hayatını düzene sokan Nazelif'e minnet duyuyordu. Belki de ona aile sıcaklığını verecekti Nazelif. Bu kavramı sevmese de iliklerine kadar yaşamak istiyordu. Ailesi gibi olmayan bir aile... Saf sevginin, temiz mutluluğun olduğu güzel ailesi...

1 Hafta Sonra

Masa başında iş yapmaktan gına geldiğini hisseden Yavuz son evrakı da dosyaya yerleştirip ayağa kalktı. Otur otur bacakları ağrıdığından oda içinde turlamaya başladı. Kollarını iki yana açıp gerilirken bir taraftan da esnedi. Daha tam uyanamamış olduğunu fark ederken kapısı tıklatıldı.

Net sesiyle "Gel." diyen Yavuz kapıya doğru döndü. İçeri giren çavuş baş selamı verip konuşmaya başladı. "Komutanım, Halit Komutanım sizi çağırıyor."

Başını sallayan Yavuz masadaki telefonunu eline alıp askerle birlikte odadan çıktı. Halit Komutanın odasına doğru yol alırken telefonuna mesaj geldi. Boş banka mesajları olduğunu görünce telefonu cebine atıp komutanının odasının önüne vardı. Kapıyı iki kez tıklatıp komutanının komutunu bekledi. Kısa sürede gelen komutun hemen ardından içeri girip baş selamı verdi.

"Gel Yavuz." diyen Halit Komutan eliyle sandalyeyi işaret edince Yavuz sandalyeye yöneldi. O otururken komutanı ayağa kalkıp Yavuz'un tam karşısındaki sandalyeye oturdu.

"Seni niye çağırdığımı biliyor olmalısın."

"Biliyorum komutanım."

"Bu konuda üstlerimle görüştüm. Böyle bir risk almanın uygun olmadığını söylediler ama bu konuda vermiş olduğunuz emeği, Yıldırım Timinin emeğini göz ardı edemezdim. Aylardır yaptığınız operasyonlar ve elde ettiğiniz veriler hakkında onlara bilgi geçtim. Yüksek ısrarım sonucu sizi yeşil masadan almamaya karar verdik."

Operasyonun kendi timinden alınacak olması, aylardır verdikleri emeğin boşa gitmesi demekken; şimdi, Halit Komutan'ın ağzından çıkan o sözler, içini anında buz gibi bir sudan çıkarıp güneşe kavuşturmuştu. Derin bir nefes alıp yüzündeki gülümsemeyle komutanına baktı. Artık Yavuz ve timi için şimdi tüm odak noktası bu operasyondu. Yıldırım Timi bu operasyonu başarıyla tamamlamak istiyordu. Bunun için en iyisini yapacaklardı. Çünkü bu operasyon, onlar için sadece bir görevden ibaret değildi; bu, aylardır döktükleri terin, uykusuz gecelerin ve feda ettikleri her şeyin karşılığı olacaktı. Her biri, en küçük detayına kadar planlamış, üzerinde saatlerce kafa yormuşlardı.

Her adımı zihinlerinde tekrar tekrar canlandırmış olan tim, başarıya giden yolun taşlarını döşerken, hata yapma lüksleri olmadığının bilincindeydiler. Ama bu baskı onları yıldırmıyor, aksine daha da kenetliyordu.

Yavuz'un liderliğinde, Yıldırım Timi adeta tek bir vücut gibi hareket edecekti. Herkesin rolü belliydi, her senaryoya karşı hazırlıklıydılar. En zorlu anlarda bile birbirlerinin gözlerine bakarak sessizce anlaşacak, tek bir işaretle bile kusursuz bir uyum içinde pozisyon alacaklardı. Çünkü onlar sadece bir ekip değil, aynı zamanda bir aileydi. Ve bu aile, ne pahasına olursa olsun, bu operasyonu zafere taşıyacaktı. Başarı, sadece bir ihtimal değil, onlar için tek seçenekti!

🍀

Nasıldıkk?

Yeni bölümde görüşmek üzere, hoşça kalınn!

Instagram: marsel.000000

(Orada kanalımız var. Tam 90 küsür kişiyiz. Çok eğleniyoruz. Orada bölüm ve kişisel hayatım hakkında konuşuyoruz. Gelmek istersiniz beklerizz.)

 

Bölüm : 06.06.2025 19:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...