8. Bölüm

8. BÖLÜM

Marselkalp
marselkalp

 

 

 

KEYİFLİ OKUMALAR

🍀

 

"Kapıyı çaldık açmadı. Bence telefonunu evde unuttu." dedi Selim sözlerine hızlıca devam ederek.

"Bulayım bak ne yapacağım ona." diyen Yavuz sinirli değil aksine çok meraklıydı. Umuyordu ki Kaan'a bir şey olmasın. Can kardeşi, kan kardeşiydi Kaan. Canıydı, artık kanıydı. Yavuz neyse Kaan da oydu. Ne bir eksik, ne bir fazla. Canından değerli kanı gibi gördüğüydü.

"Bulacağız Allah'ın izniyle." dedi Selim merakını Yavuz'dan daha çok dışarı yansıtırken.

Kısa bir yolculuk sonrası Yavuz'un evine vardılar. Selim arabada beklerken Yavuz yukarı çıkıp Kaan'ın evinin anahtarını aldı. Asansörü bekleyemeyip hızlıca merdivenlerden indi ve geri aracına bindi. Kaan'ın evine doğru sürerken ihtimalleri düşündü. Kaçırılma ihtimalini en sona bıraktı. Öyle bir şey olmaması için içinden dua etmeye başladı.

Kaan'ın evine varınca hiç vakit kaybetmeden araçtan inip evin olduğu kata çıktılar. Anahtarla kapıyı açan Yavuz hızlıca içeri girip Selim'le birlikte odaları aradı. Yatak odasına girince telefonun orada, şarjda olduğunu gördü. Kaan telefonunu bırakıp gitmişti ama nereye gitmişti...

Aklına gelen Ada'yla, Nazelif'i aramaya karar verdi Yavuz. Belki de Ada'nın yanındaydı. İki çalış sonrası açılan telefonunun ardındaki Nazelif konuştu. "Alo?"

"Nazelif, Kaan'a ulaşamıyoruz. Ada'nın yanında olabilir mi, arayıp sorar mısın?" diyerek direkt konuya girdi Yavuz.

"Tamam hemen arayıp soruyorum." diyen Nazelif telefonu kapatıp Ada'yı aradı. İlk çalışta telefonu açan Ada'nın da Yavuz'dan farkı yoktu. "Nazoom! Kaan yok Kaan! Dünden beri arıyorum açmıyor Nazoom!"

Ada'yı korkutmak istemeyen Nazelif "Tamam kız, belki kafayı dinliyordur." dedi.

Hiçbir şeyden haberi olmayan Ada "Kızlarla dinlemiyordur değil mi o kafayı?" diye sordu.

"Yok ya o işte kafa dinliyordur bence." dedi Nazelif hızlı hızlı. Ada'yı sakinleştirmeyi başardıkatan sonra geri Yavuz'u aradı.

"Ada da aramış, açmamış."

"Nerede bu çocuk nerede?" dedi Yavuz stresli sesiyle.

Hastanede olan Nazelif tam acilin önünden geçerken sedyede uzanmış, kolunda serum olan Kaan'ı gördü. Doğru mu gördü diye bir kez daha dönüp bakınca onun Kaan olduğuna emin oldu. "Yavuz!" dedi heyecanlı sesiyle.

"Ne oldu?" diye sordu bir şeylerin farklı olduğunu hisseden Yavuz.

"Kaan burada acilde. Ama merak etme iyi görünüyor."

"Tamam hemen geliyoruz." diyen Yavuz şarjdaki telefonu alıp evden ayrıldı. Selim'le birlikte hastanenin yolunu tutarken fazlasıyla merak içindeydi. Bu merak aracı daha hızlı sürmesine sebep olurken kısa sürede hastaneye vardılar. Üniforma içinde oldukları için onlara dönen her hayran bakışlı gözü yadırgamadan acilin yolunu tuttular. Acile giriş yapınca gözlerine direkt Nazelif ve Kaan çarptı. "Kan!" dedi endişeli sesiyle Yavuz.

"Abi neyin var?" diye sordu Selim daha büyük bir endişe içindeyken.

"Yagıçı!" dedi son harfi uzatan Kaan. Ne var anlamında başını sallayan Yavuz'la, tekrar söze girdi Kaan. "Hâlâ bana küs müsün?"

Kaan'ın kendisi için yataklara düştüğünü fark eden Yavuz istemsizce gülmeye başladı. Nazelif ve Selim de gülüyorken söze girdi Yavuz. "Sen benim yüzümden mi bu haldesin lan?"

"Evet Yagıçıı." dedi Kaan kolundaki serumu gösterip. "Karnıma ağrılar girdi gece boyu."

"Telefonun niye yanında değildi?" Selim'in sözüyle Yavuz cebindeki telefonu Kaan'a uzattı.

"Unuttum." dedi telefonu eline alan Kaan. Ekrana bakınca Ada'nın cevapsız adamlarını ve mesajlarını gördü. Nazelif'in yanında belli etmese de, Ada'nın onu merak edişine içten içe sevinmişti.

"Bize niye haber vermedin, izin de almadın?" diye sordu bu kez de Yavuz.

"Acımdan bir mesleğim olduğunu bile unuttum Yagıçı." Kaan'ın sözüyle kardeşçe omuzuna vuran Yavuz hiç beklemediği bir şeyle karşılaştı; Kaan'ın sızılı sesiyle.

"Ne var omuzunda?" diye sordu Yavuz.

"Yok bir şey." dedi Kaan tişörtünü sıkı sıkı tutup.

"Ne var dedim Kan!" diye sordu Yavuz endişesini gizlemeye çalışarak.

"Yok bir şey dedim ya!" Kaan'ın sözüyle elini yavaşça Kaan'ın omuzuna dokunduran Yavuz sargı bezi tarzı bir şey olduğunu anladı. "Dün ne oldu?"

"Belli ki bir şey olmuş, söyle de rahatla. Ben sizi yalnız bırakayım, geçmiş olsun." dedi Nazelif acili terk etmeye hazırlanırken.

"Sana da teşekkür ederiz." dedi Yavuz asker arkadaşıyla konuşuyormuşçasına katı sesiyle.

Baş sallamakla yetinen Nazelif, Kaan'a geçmiş olsun dileklerini iletip acilden çıkış yaptı. Nazelif'in yanlarından ayrılmasıyla yüzünü Kaan'a dönen Yavuz "Evet Kan!" dedi.

"Abi vallahi mühim bir şey değil. Zaten gelip anlatacaktım. Dün senle ayrıldıktan sonra yanıma üç kişi geldi. Biraz hırpaladım onları ama onlar da iyi hırpaladı. Sonra bir zarf verdiler. Ama zarfı geri aldılar. Dediler ki, sen bunu çevrendekilere anlat, onlar anlar. Ben de dün küsüz diye aramadım seni. Sonra da senin kahrından hastanelik oldum ve her şeyi unuttum."

Neler olduğunu fark eden Yavuz hızlıca söze girdi. "Mühim bir şey bu Kan! Theo'nun işi bu."

"Hani şu mallarını patlattığımız?" diye sordu Selim heyecanlı ve yüksek sesiyle.

Başını sallayan Yavuz etrafına kısa bir bakış atıp "Az biraz sessiz ol lan." dedi ve gözlerini Kaan'a döndürdü. "Sen burada dinlen. Selim de yanında kalsın. Ben de Halit Komutanın yanına gideceğim."

"Şimdi taburcu olacaktım zaten." Kaan'ın sözüyle başını sallayan Yavuz, Kaan taburcu olana kadar orada beklemeye karar verdi.

"Ada'nın telefonunu bile açamadım Yagıçı." Tekrar konuşan Kaan'la kahkaha atmaya başladı Yavuz. "Lan hasretimden yataklara düşeceğini bilsem bağırmazdım lan sana."

"Bağırdın ama lan." dedi Kaan en hüzünlü sesiyle.

"Kusura bakma kardeşim biraz parladım."

"Önemli değil affettim ki zaten." dedi Kaan bitmeye yüz tutmuş serumuna bakarken.

"Abi bitti bu çıkar artık." Selim'in sözüyle aynı anda Kaan'ın serumunun kablosu kanla dolmaya başladı. "Yagıçı kan." dedi Kaan daha fazla o tarafa bakamayarak.

"Ne çocuksun." dedi Yavuz serumu Kaan'ın kolundan çıkarmaya başlarken. Aynı anda içinden de şükretmeye başladı. Can kardeşi sağ salim yanındaydı. Halim gibi onu da kaybetse ne yapardı Yavuz, nasıl dayanırdı bu acıya...

Birlikte karakolun yolunu tutan üç asker yol boyu tetikte ilerlemişti. Çünkü Yıldırım Timine musallat olmuş olan Theo'nun nereden çıkacağı hiç belli değildi.

Tetikte ilerledikleri yol bitinceyse karakola ulaştılar. Hızlı bir şekilde Tuna'yı yanlarına alıp Halit Komutanın odasına doğru yol aldılar. Kapıya vuran Yavuz gel komutunu aldıktan sonra askerleriyle birlikte içeri girdi.

"Komutanım Theo, Kaan'a da bulaşmış." diyen Yavuz hızlıca Kaan'ın başına gelenleri anlattı.

"Ne istiyor bu bizden, planı ne!" dedi Halit Komutan sinirli sesiyle.

"Bizimle oynuyor komutanım!" dedi Tuna sinirlerine hâkim olamadan.

"Onu bir oynatırız." dedi Kaan, Halit Komutanın duymayacağı kadar kısık sesle.

"Ne dedin Kaan?" diye sordu Halit Komutan.

"Ona yapacaklarımı düşünüyordum komutanım." diyen Kaan sızlayan omuzuyla Theo'ya bir küfür daha yolladı.

"Bu şartlar altında sizi ülke dışına çıkarmak demek dört şehit haberi almak demek." Halit Komutanın sözüyle hızlıca söze girdi Yavuz. "Bir şerefsiz yüzünden saklanacak değiliz değil mi komutanım?"

"Elbette saklanmayacağız Yavuz ancak sizin görevi Kazım Komutanın timine devredeceğim. Sizinle ilgili başka planlarım var."

"Nasıl bir plan komutanım?" Selim'in sözüyle elini Selim'in omuzuna vurdu Halit Komutan. "Siz şimdi gidin, zamanı gelince öğreneceksiniz evlatlar."

"Komutanım biz yurt dışı görevimize de hazırız. Ben ve timim vatan için çarpışmaya her daim hazırız." dedi Yavuz en net sesiyle.

"Bunu bilmeyen yok. Size boşuna mı dedik vatanın gözbebeği tim diye?" diyen Halit Komutan kısa bir nefes sonrası sözlerine devam etti. "Ancak size yurt içinde daha çok ihtiyacımız olacak. Theo bu topraklardayken her bir vatandaşımız tehlikededir. Her birini korumak bizim asli görevimizken sizi yurt dışına göndermek boş bir hamle olur. Nasıl bir psikopatla karşı karşıya olduğumuzu iyi biliyorsunuz."

"Bu itleri topluca yaksak komutanım, tüm sorun bitecek." Tuna'nın sözüyle başını salladı Halit Komutan. "Hukuk kurallarımıza uymak da bizim asli görevimiz Tuna. Zamanı gelince gereken neyse o olacaktır."

"Evelallah komutanım."

"Şimdi siz gidin, akşama doğru yeni göreviniz hakkında bilgilendirileceksiniz."

Aynı anda hazır ola geçen tim baş selamı verip odayı terk etti. Odadan çıktıklarında ilk söze giren Kaan oldu. "Beyler ben iki dakika Ada'mı arayacağım."

"Adam kim abi?" diye sordu Selim.

Yavuz ve Tuna kahkaha atmaya başlarken Kaan'sa tip tip Selim'e bakıyordu. "Üç ay espri yapma sen!"

Selim de kendi şakasına gülüyorken telefonu çaldı. Hızlıca telefonuna bakan Selim annesinin aradığını görünce istemsizce tebessüm etmeye başladı. "Komutanım annem." diyen Selim, Yavuz'dan izin isterken Yavuz söze girdi. "Hepinizin on beş dakikası var. Sonra bahçeye gelin de ısınalım biraz. Bayağıdır saldınız kendinizi."

Yavuz'un sözüyle timden oflama sesleri duyuldu. İçten içe sırıtan Yavuz yeniden söze girdi. "On dakikanız kaldı."

Tek kelime etmeden herkes kendi köşesine çekilince Yavuz da rahat rahat sırıtmaya başladı. Sigara yakmak için sessiz bir ortam aramaya koyulunca telefonu çaldı. Cebinden çıkardığı telefonu eline alınca arayanın Rahim Ağa olduğunu gördü. Sıkıntılı bir nefesi dışarı bırakıp aramayı cevapladı.

"Komitanım bir kusurumuz olmamıştır değil mi?" Hızlıca konuya giren Rahim Ağayla, Yavuz da hemen söze girdi. "Yok ağam estağfurullah, kusuruma bakma."

"Ne kusuru komitanım? Ama Kaan Komitan bizim acil işimiz çıktı deyince bir işkillenmedim değil. Dedim acaba bir kusur, hata mı işledik; sonra ögrendim ki Şerif gelmiştir. Bir hadsizlik yapmamıştır inşallah?"

"Her zamanki Şerif işte ağam, dert etme bir sıkıntı yok."

"Nereden çıktı geldi bilmedim komitanım. Tekrar kusura bakmayasın. Düzelmedi gitti bu çocuk."

"Kusurluk bir şey yapmadın sen ağam. Kusuru yapan da ağzının payını aldı."

"Ben yine ona haddini bildireceğim merak etmeyesen sen komitanım." Rahim Ağanın sözüyle hızlıca söze girdi Yavuz. "Aman bak geçenki gibi topuğuna sıkıp belaya sokma başını. Başını da, başımızı da ağrıtma."

"Yok yok ben ona hukuka uygun ceza vereceğim komitanım, söz."

"Öyle olsun bakalım." diyen Yavuz sigara paketini eline alıp devam etti. "Hadi Allah'a emanet."

"Sen de komitanım sen de." Rahim Ağanın sözüyle aramayı sonlandıran Yavuz telefonu tekrar cebine atıp bahçeye doğru adımladı. Arka kısımdaki sessiz alana, timin her zamanki dinlenme alanına, gidip sigarasını tüttürmeye başlarken telefonunu geri aldı. İstemsizce galeriye girip Kaan'ın attığı resme, Nazelif'e, baktı. Sonra kendi kendine ne yapıyorum diye düşünüp telefonu kapatıp geri cebine attı. Yeni bir duman yığınını daha dışarı bırakırken söze girdi. "Nereden girdin sen hayatıma?"

Memnun muydu bundan; fazlasıyla. Korkuyor muydu bu belirsizlikten; kesinlikle. Yine de onu görmek istiyor muydu; çokça...

"Komutanım?" dedi arkadan gelen Tuna, sigarasını yakmaya hazırlanırken.

"Hiç yakma, yürü antrenmana." dedi Yavuz henüz bitmemiş olan sigarasını yere atıp üzerine basarken.

"Bir tüttürseydik be komutanım?" Tuna'nın sözüyle yürümeye başladı Yavuz. "Antrenmandan sonra." Saatine baktı. "On dakika dedim yirmi dakika olmuş lan."

"Akıp gidiyor işte şu zaman denen şey, hepsi ömürden..." dedi Tuna da komutanının arkasından ilerlerken.

"Sen hayırdır başımıza özlü sözcü mü oldun?"

"Vallahi Feyza'yla tanıştıktan sonra şiir ezberlemeye bile başladım komutanım."

Güldü Yavuz. "Bunu tim biliyor mu?"

"Aman komutanım ağızlarına düşürme beni." dedi Yavuz'un yanına yetişen Tuna.

"Bize de bir iki şey öğret de düşürmeyelim." Yavuz'un sözüyle otuz iki diş sırıttı Tuna. "Ooo komutanım vallahi Kan haklı gibi?"

"Ne konuda?" diye sordu Yavuz hafiften sinirli sesiyle.

"Siz ve şiir... Bir an yan yana düşünemedim de." Tuna'nın üstü kapalı yaptığı imaları anlamıştı Yavuz. Haklıydı da aslında Tuna. Yavuz bunları Nazelif için ezberlemek istiyordu. Nazelif'e bir adım atmak istiyordu. Bu yaşadığı şeye belki aşk diyemezdi ama Kaan gerçekten haklıydı. Bir sevgi vardı ortada. En masumundan, en korkulusundan...

"Bir tane söyleyeyim mi komutanım?" Tuna'nın sözüyle başını salladı Yavuz. "Söyle bakalım."

"Sana yolculuk yapmak istiyorum, kes yüreğine giden bir bilet. Cam kenarı değil, can kenarı olsun!"

"Can kenarı?" dedi tek kaşını havaya kaldıran Yavuz. Canının en kenarı...

"Bir görseniz daha neler neler var bu edebiyatta komutanım."

"Biz bir ara bunu seninle bir konuşalım, ilgimi çekti doğrusu." Yavuz'un bu sözüne de şaşırmıştı Tuna. Komutanında bir farklılık vardı. Nazelif hayatına girdi gireli daha düşünceli birine dönmüştü Yavuz. Bir kadını merak eden, bir kadınla konuşan, onun yanında gülen birine dönüşmüştü. Hem özür bile dilemişti Nazelif'ten. Şimdi de şiire merak salmıştı. Komutanı bu kez iyileşiyordu. Nazelif sayesinde bir şeyler düzeliyordu. Kaan gibi Tuna da buna inanıyordu.

"Olur komutanım." dedi Tuna, Kaan ve Selim'in yanına doğru ilerlerken. Tüm tim bir araya gelince söze girdi Yavuz. "Hadi bakalım başlasın eğlence."

"Bugün çok soğuk komutanım. Spor salonunda yapsak mı antrenmanımızı?" Selim'in sözüyle başını olumsuzca salladı Yavuz. "Cık, burada yapacağız."

"Yagıçı-" Kaan'ın sözü Yavuz'un emriyle yarıda kesildi. "Şınav pozisyonu!"

Üç asker de aynı anda karlardan temizlenmiş ama hâlâ ıslak olan yere çökerken tekrar Yavuz'un sesi duyuldu. "Başla, on kez! Bir!"

Üç asker de aynı anda şınav çekerken, yedinci şınava gelmişken, Yavuz tekrar söze girdi. "Kan senin göbeğin mi çıkmış?"

Sekizinci şınavına geçen Kaan "Hayır komutanım!" diye bağırdı.

"Duymadım." dedi Yavuz dokuzuncu şınavlarını yapan time.

"Çıkmış komutanım!" dedi daha yüksek sesiyle Kaan.

Onuncu şınavı biten üç asker de tam ayağa kalkacakken Yavuz'un sesi işitildi. "Beni konuşturdunuz, sayamadım. Başla, iki!"

Oflaya puflaya tekrar şınav pozisyonu alan askerler hızlıca şınav çekmeye devam ettiler. "İki!" dedi Yavuz ikinci turun beşinci şınavında olan askerlerine.

Askerler sekize geçti ama Yavuz ikide kalmakta kararlıydı. "İki!"

On beşinci şınavı çekerlerken Selim'in yanında yere çöktü Yavuz. "Annen ne dedi Selim, üç!"

"Ziyaretime gelecekmiş komutanım!" Yorulmuş olmasına rağmen iyi çıkmıştı Selim'in sesi.

"Gelsin ana kuzusu! Şuna bak hemen yoruldu." dedi Yavuz ve gür sesiyle devam etti. "Üç!"

Yirmi birinci şınavlarındayken söze girdi Yavuz. "Feyza'yı seviyor musun asker!"

"Canımdan çok komutanım!" dedi Tuna da yüksek sesiyle.

"O seni bu hâlde görse gülerdi ama! Bu nasıl bir şınav çekmek? Hâlâ üçtesiniz!" diye bağırdı Yavuz.

"Komutanım." dedi nefes nefese Selim.

"Öldüm." dedi Kaan ağrıyan omuzunun sızısıyla.

"Ne o, omuzun mu ağrıdı Kan?" dedi Yavuz bir kez daha bahçeyi inleten sesiyle.

"Ağrımadı komutanım!" dedi Kaan da gür sesiyle şınavına devam ederken.

"Ayağa kalk!" diye bağırdı Yavuz. Üç asker de aynı yorgunlukla zor bela ayağa kalktı.

"Yoruldun mu asker?"

"Hayır komutanım!" dedi üç asker de aynı anda.

Çamurlu ellerini silen Kaan'a döndü Yavuz'un bakışlar. "Ne o iğrendin mi?"

"İğrenmedim komutanım." Kaan'ın sözüyle Kaan'daki bakışlarını ilerideki askerlere yöneltti Yavuz. Baş ve işaret parmağını ağzına getirerek ıslık çalarken askerler aynı anda Yavuz'a döndüler.

"Buraya süpürge, paspas, kürek, bir şey getirin. Şu hâle bak." dedi Yavuz yerdeki kar ve su birikintilerini göstererek.

Yavuz'un sözüyle iki asker baş selamı verip içeri doğru koşmaya başladı. Yavuz da timine döndü. "Buraları süpürün, temizleyin iyice. Sonra da odama gelin. Birkaç işim var, onları halledeyim ben de. Sonra da Hakkı Ustaya gidelim de bir şeyler yiyelim."

Yavuz'un konuşmasına başta üzülen tim yemek lafını duyuncaysa âdeta canlanmıştı. İlk söze giren Selim oldu. "Kim ısmarlayacak komutanım?"

"Bugün bendensiniz." Yavuz'un sözüyle tüm timi neşe sarmıştı. Hatta Kaan bahçede diğer askerler olmasaydı çiftetelli bile oynayacaktı. Çünkü Yavuz'un ısmarladığı yemekler diğerlerine benzemezdi. Yavuz ısmarlayınca bol kepçeden yeme hakları vardı. Fiyat pahalıya patlardı ama alışmıştı Yavuz timine. Seviyordu onlarla vakit geçirmeyi, timiyle birlikte olmayı.

"Buraları bal dök yala yaparız biz iki dakikada." dedi Tuna otuz iki diş sırıtırken.

"Hadi göreyim sizi." dedi Yavuz ve binaya doğru yürümeye başladı. Timi buradaki kirleri temizlerken Yavuz da Türkiye'ye sızmış kirleri temizlemek için gereken hazırlıkları yapacaktı.

Nazelif'ten

Bugün baktığım elli beşinci hastanın da reçetesini yazıp göndermiştim. Acil doktoruysan öğle arasına kadar on-on beş hastaya değil elli-elli beş hastaya bakardın. Ama işini sevene zor gelmezdi ve ben işimi seviyordum doğrusu. Tabii öğle yemeğini daha çok sevdiğim konusunda yalan atamazdım. Çantamı, montumu almak için askılık kısmına yönelirken odamın kapısı çaldı. Gel dememle içeri giren Ada kuşum benden daha acıkmışa benziyordu.

"Nazoom çok açım hadi işin bittiyse gidip bir şeyler yiyelim."

"Gidelim kuşum, çantamla montumu alayım gidelim." Sözümle Ada'nın öne atılıp eşyalarımı alması bir oldu. Omuzunu silkip söze girdi. "Aldım bile hadi."

Vardı Ada'da bir şeyler sanki, hadi bakalım hayırlısı olsun. "Ne bu acelen kız?"

"Ne acelesi ya? Gidelim işte, açım."

"Öyle olsun bakalım." dedim ve birlikte odadan çıktık. Kapıyı kilitledikten sonra hızlıca hastaneden de ayrıldık ve Ada'nın arabasına binip yola çıktık. Ada yeni bir mekan keşfetmişti ve dediğine göre mükemmel bir mekandı.

"Heh kuşum şu sağdan da döndük mü vardık." diyen Ada mekanı keşfetmişti keşfetmesine ama navigasyona rağmen on dakikadır aynı yerden dönüp dolaşıyorduk.

"Sen emin misin bu mekanı senin bulduğuna?" dediğim an Ada'nın telefonu çaldı. Arabaya bağlı telefon sayesinde ekranda isim belirdi, arayan Kaan'dı. Park yeri arayan Ada'nın aramayı cevaplayamayacak kadar meşakkatli bir işte olduğunu fark edince aramayı ben cevapladım. Kaan'ın sesi aracın içinde yankılandı. "Ada nerede kaldınız? Hadi bizimkiler yemeğe başlayacak. Demedim sizin geleceğinizi, sürpriz olsun."

Ada'ya sen yok musun bakışlarımı atarken Ada da bana tatlı tatlı gülümsedi. "Geldik Kaan kapıya çıksana."

"Kapıdayım kapıda, heh sizi gördüm." dedi Kaan ve aramayı sonlandırdı. Aynı anda biz de onu bizim arabaya doğru gelirken gördük.

"Biz bize oluruz sanıyordum?" dedim Ada'ya tip tip bakarken.

"Ya Nazom o kadar ısrar etti. Deseydim sana gelmezdin biliyorum. Ben de o yüzden söylemedim." dedi ellerini yüzüne kapatıp kendini tatlı göstermeye çalışan Ada.

"Hadi in Ada hadi." diyerek Ada'ya en kötü bakışlarımı atmaya devam ettim ve arabadan indim. Benden sonra inmesine rağmen benden önce Kaan'ın yanına varan Ada rekorlar kitabına girecek hızdaydı.

"Selam Kaan." dedi Ada otuz iki diş sırıtırken.

"Selam, hoş geldiniz." dedi Kaan da Ada'dan farksız.

"Merhaba." dedim ben de ve aşık adaçayıma döndüm. "Aracı kilitlemedin."

"Hı doğru." diyen Ada hâlâ sırıtırken kilit tuşuna bastı ve birlikte mekana giriş yaptık. Ada'yla Kaan önde ilerlerken ben de arkalarından yürüdüm. En köşedeki masada oturan simâlar bize hiç yabancı olmayan simâlardı.

Yavuz ve timi bizim tarafa bakınca küçük bir şaşkınlık yaşadılar. Bizi beklemedikleri aşikârdı. Zaten ne işimiz de vardı ki?

Hepsi ayağa kalkarken Yavuz yerli yerinde oturmaya devam etti. Açıkçası dün babamla yaptıkları gereksiz tartışma dolayısıyla babama kızgın, Yavuz'a ise sinirliydim.

Sabah Kaan'ı merak ettiği için ona olan sinirimi dışa belli etmemiştim ama şu an pek de konuşasım yoktu. Ne de olsa karşısında bir albay ve büyüğü vardı. Her neye sinirlenmiş olursa olsun saygısızca konuşması gerekmezdi.

"Ooo hoş geldiniz." diyerek ilk söze giren Tuna oldu. Tuna'ya başımı sallayıp gülümserken Ada da ikimiz adına söze girdi. "Hoş bulduk."

"Buyurun oturun." dedi Selim masaya iki sandalye daha çekerken.

Ada, Kaan'ın yanındaki yerini alırken ben de diğer boş sandalyeye oturdum. Bu sandalyenin tek kötü özelliği tam Yavuz'un karşısında oluşuydu. Onun dışında hiçbir sorun yoktu.

"Siz ne yersiniz kızlar?" diyen Kaan da Ada gibi (!) fazlasıyla acıkmıştı.

"Bana fark etmez." dedi Ada.

"Bana da fark etmez." dediğim an Kaan garsonu çağırdı.

"Koçum şurayı donat bakalım. Her zamankinden olsun."

"Ablalar da mı sizin gibi ister?" Garsonun sözüyle başını salladı Kaan. Garson yanımızdan ayrılınca Selim söze girdi. "Annemin yemekleri bir, buranın yemekleri iki derim, o kadar."

"Mekan küçük ama yemekler iddialı diyorsunuz?" dedi Ada ortaya konan salatadan bir çatal alırken.

"Vallahi Hakkı Ustanın yeri diye demiyorum, süper mekan." Geldiğimizden beri ilk kez konuşmuştu Yavuz. Onunla göz teması kurmak istemediğimden mekana göz gezdirdim. Küçük bir mekandı ama içi güzel döşenmişti. Nostaljik bir yeri andıran mekanda tek tük insan vardı.

"Aa Kaan burada."

"Yavuz da burada!" diyerek bizim masaya doğru gelen iki alımlı kadının Yavuz'la Kaan'ı bayağı yakından tanıdığı gayet aşikârdı. İkisinin de yüzü düşerken kadınlarsa tam tersi durumdaydı.

🍀

 

 

 

Merhaba canlarım.❤️

 

 

 

Nasılsınız, ne var ne yok?

 

 

 

Uzun bir süre görüşemedik ama bu bir kereye mahsustu, bir daha olmayacak. Bölümler eskisi gibi sık sık gelecek.

 

 

 

Bu arada sizce kim bu kadınlarr?

 

 

 

Hoşça kalın, sevgiyle kalın.

 

 

 

Insatgram: marsel.000000

 

Bölüm : 22.01.2025 16:37 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...