
KEYİFLİ OKUMALAR
🍀
"Yagıçı nolur gönder şunları." diyen Kaan'ın kısık sesini Ada'nın duymadığına emindim ama ben duymuştum.
Ayağa kalkan Yavuz iki kadının yanına doğru ilerlerken Ada söze girdi. "Kaan kim bunlar?"
Kaan'ın cevabını dinlemek yerine Yavuz'a döndü bakışlarım. Kadınlardan biri Yavuz'un kulağına doğru yaklaşıp fısıltıyla konuşunca istemsizce midem bulandı. Yavuz'un gülüşünü görünceyse karnıma anlam veremediğim iğrenç bir ağrı girdi. Bu görüntüye daha fazla şahit olmak istemediğimden ayağa kalkıp lavabonun yolunu tuttum. Düz yolumdan gitmek varken nedendir bilmiyorum tam Yavuz'un yanından geçtim ve donuk bakışlarımla ona baktım. Ancak hiç beklemediğim bir şey oldu ve Yavuz elimi kavrayıp beni kendine doğru çekti. Bir eliyle elimi tutarken diğer elini de belime yerleştirip söze girdi. "Evet kızlar ben de, Kaan da evlendik."
Ben şok içinde Yavuz'a bakarken, kadınların yüzü düşerken Yavuz belimdeki elini karnıma yerleştirip tekrar söze girdi. "Hatta biricik eşim iki aylık hamile."
Karnımı okşayan Yavuz'a mı şaşırsam, şu an evli ve hamile konumunda oluşuma mı şaşırsam bilemedim.
"Hayırlı olsun." diyen kadınların ağlamaklı yüzleriyle bizim yanımızdan ayrılmalarının ardından hâlâ elinin biri karnımda olan Yavuz'a döndüm. Az önceki gülüşü yok olan Yavuz yavaşça elini karnımdan çekerken diğer eli hâlâ elimi tutuyordu. Boşta kalan elimle en okkalısından bir Osmanlı Tokadını yüzüne çarptım. Bir eli elimde, bir elimse yüzünde yerini almıştı. Çok da güzel olmuştu.
Kıkır kıkır konuşup gülen time ve şaşkın şaşkın bize bakan insanlara bakmadan elimi Yavuz'un elinden kurtarıp nereye gittiğimi bilmeden ilerlemeye başladım.
O kimdi ya, o kimdi de bu cesareti alıyordu! Ne hakla benim hakkımda böyle konuşabilirdi? Kendini kurtarmak adına ne idüğü belli olmayan kadınlara beni eşi olarak tanıtma hakkını ona kim vermişti!
"Nazelif!" Arkamdan geliyor oluşuna daha da sinirlenirken söze girdim. Pardon söze girmedim; bağırarak konuştum. "Yetmedi mi yediğin tokat!"
Neden mekandan çıktığımı bilmeden, nereye gittiğimi bilmeden ilerlemeye devam ettim. Bir sokağa sapıp sinirimin geçmesi için derin nefesler aldım. Bu beni daha da sinirlendirmekten başka bir işe yaramazken önümüze yedi-sekiz takım elbiseli adam çıktı. Filmlerdeki FBI ajanlarını andıran adamlar birdenbire benim, doğal olarak Yavuz'un, etrafını sarınca korkmadan edemedim. Az önce Yavuz'dan kaçan ben istemsizce onun yanına doğru yaklaştım. Aramızdaki kısa mesafeyi benden daha hızlı kapatan Yavuz sağ eliyle sol elimi tutup beni arkasına doğru çekti. Arkamda duran adamlar da Yavuz'un önüne geçince Yavuz belindeki silaha yöneldi. Belinde bir silah olmadığını fark edince bir küfür savurdu.
Tir tir titrediğimi fark etmiş olmalı ki söze girdi. "Korkma, bir şey olmayacak!"
"Yavuz!" diyebildim yalnızca.
"Üç dediğimde arkana bakmadan kaç, tamam mı?" Kısık sesiyle konuşan Yavuz birdenbire "Üç." deyince olduğum yere daha da çakıldım. Tek hamlesiyle en öndeki adamı yere indiren Yavuz ona doğru gelen diğer iki adamı da sırayla yere serdi. "Nazelif timin yanına koş!" diyen Yavuz'u dinleyemeyecek kadar şok içindeyken bana doğru gelen adama bakakaldım. Tam kolumu tutacaktı ki Yavuz ondan önce davranıp önce çenesine, ardından da böbreğine vurdu. Adamın diz kapağının arkasına vurup yere düşmesini sağlarken bir kez daha bağırdı. "Nazelif git buradan!"
Yavuz'u burada bir başına bırakmak istemesem de şu an en iyisinin time haber vermek olduğunu düşünerek var gücümle koşmaya başladım. Ancak daha birkaç adım atmıştım ki takım elbiseli adamlardan biri kolumu kavrayıp beni kendine doğru çekti. Benim çığlıklarım ıssız sokağı doldururken Yavuz'un bizim tarafa koştuğunu gördüm. Ancak Yavuz'u sımsıkı tutan üç adam Yavuz'un bu hamlesine engel oldu. Bir tanesini düşürmeyi başaran Yavuz bir hamle daha yapıp yanıma doğru koştu. Beni tutan adamın yüzüne çaktığı yumrukla adam yere düştü ancak arkadan gelen iki adamdan biri elindeki şırıngayı Yavuz'un boynuna batırınca Yavuz'un gözleri yavaşça kapanmaya başladı. Yere düşeceğini fark edince ona doğru bir adım attım ancak beni tutan adam bu hamleme engel olurken Yavuz yüzüstü yere düştü.
"Yavuz!" diyerek çığlık atarken bir taraftan da yanımdaki adama tekmeler savuruyordum. Tekmelerim adamı pek etkilemiyor olsa da ben vurmaya devam ettim.
Adamın beni bırakmasıyla hızlıca yerde yatan Yavuz'un yanına çöktüm. Elimi yanağına yerleştirip kendine gelmesi adına hafif tokatlar attım. "Yavuz aç gözlerini nolur Yavu-"
Başıma geçirilen çuvalla cümlem yarıda kesilirken var gücümle bir çığlık attım. İki koluma giren iki adam beni kendileriyle birlikte sürüklerken ben hâlâ çığlık çığlığa bağırıyordum. Bir arabaya bindirildiğimizi fark edince çığlığım yerini iç çekişli ağlamalara bıraktı.
"Kimsiniz siz kimsiniz!" diyerek hâlâ bağırıyorken boynuma bir darbe yediğimi hissettim. Zaten ondan sonrası hayal gibiydi. Yavaş yavaş gözlerimin kapandığını fark ederken önemdeki siyahlığın daha da karardığını hatırlıyordum...
1 Saat Sonra
"Nazelif! Neredesin Nazelif, ses ver!" Yavuz'un sesiyle yavaş yavaş gözlerim aralanırken başımda hâlâ çuval olduğunu fark ettim. İyiden iyiye kendime gelirken hâlâ araçta olduğumuzu anladım.
"Yavuz!" dedim başımın ağrısından zor çıkan sesimle. Yavuz'un yanımda oluşu beni bir nebze de olsa rahatlatırken bir kez daha Yavuz'un sesini işittim. "İyi misin?"
"İyiyim, sen iyi misin?" diye sordum iyice ürkekleşen sesimle.
"Ben iyiyim." dedi ve aynı anda bağlı ellerimin biri tarafından tutulduğunu hissettim. Ellerimi kendime doğru çekmeye çalışırken "Benim." diye devam etti Yavuz.
Çırpınmayı bırakıp "Yavuz kim bunlar, bizden ne istiyolar?" diye sordum.
"Seninle bir ilgileri yok. Yakında benimle de ilgileri kalamayacak duruma getireceğim onları." Yavuz'un sözüyle aynı anda bir itişme oldu. Ellerim Yavuz'un elleri arasından ayrılırken Yavuz'un yerine yaslandırıldığını anladım.
"P*ç kuruları." Yavuz'un küfründen hemen sonra bir adam bozuk lisanıyla konuştu. "Theo seni çok özlemiş Yagıçi."
"Bir özleteceğim onu, hasretimle yanıp tutuşacak."
Giyimlerinden, tiplerinden, kendi aralarında konuşmalarından ve şimdi de aksanlarından anladığıma göre karşımızda batı asıllı terör unsurları vardı. Kulağa korkutucu gelen bu durum beni fazlasıyla tedirgin ederken "Yavuz." dedim. "Çok korkuyorum." diye devam ettim.
"Şşş korkma, buradayım. Hep yanında olacağım. Merak etme sana zarar gelmesine asla izin vermeyeceğim."
"Susun artik geldik sayilir." dedi bir başka adam daha da bozuk olan Türkçesiyle.
"Lan azıcık azıcık adam olun da şu ellerimi çözün lan!" Aracın içi Yavuz'un yüksek sesiyle dolarken ilk konuşan adam yine söze girdi. "Seni tutmak zor dediler Yagıçi."
Korkak diye içimden geçirdim. Ancak bunu dışarıdan söyleyecek cesareti kendimde bulamadım.
"Çıkarin kadının çuvalıni." Adamın birinin sözüyle yanımda oturan adam başımdaki çuvalı çıkardı. Kamaşan gözlerimi açıp kapattıktan sonra gözlerim Yavuz'u aradı. Karşımda oturan Yavuz'u bulmam saniyelerimi almazken tüm gözlerin üzerimde olduğunu gördüm. İyice yerime sinerken Yavuz'un oturduğu koltuğun arka kısmına yaslı olan koltuktaki adam, şoförün hemen yanındaki adam, arkasına dönüp söze girdi. "Ne güzel bir yüz."
Bu söz tiksinmemi sağlarken Yavuz benden daha şiddetle çıkıştı. "S*kerim senin belanı şerefsiz."
"Ağzin çok bozuk Yagıçi." dedi öndeki adam hâlâ bana bakmayı sürdürürken. İğrenerek yüzümü başka tarafa döndürdüm.
Yerinde kıpırdanan Yavuz hiç beklemediğim bir anda dirseğini yanındaki adamın böbreğine geçirdi. İki büklüm olan adamdan kurtardığı bağlı ellerini havaya kaldırıp ön koltuktan bana bakan adamın boğazını sıkmaya başladı. Arkası dönük bir şekilde ne kadar boğabilirse o kadar boğmaya çalışırken diğer adamlar yeni yeni olayın farkına vardılar. Çünkü Yavuz bunları saniyeler içinde yaptı.
Kesik kesik iniltileriyle çırpınan adamı Yavuz'un kaslı kollarından kurtarmak pek de kolay olmayacak gibiydi. Bulunduğum korkunç ortama rağmen bu tabloyla gülmeden edemezken Yavuz'un diğer yanındaki adam silahının tersini Yavuz'un karın boşluğuna vurdu. Gülmem yüzümde solarken Yavuz'un ağzından küçük bir inilti çıktı. Canının bayağı yandığı belli olsa da adamı boğmaktan geri durmadı. Birkaç kez daha Yavuz'u çekmeye çalışan adamlar bu şekilde öndeki adamı kurtaramayacaklarını fark ederken diğer adamlardan bir tanesi silahını alnıma doğrulttu. Ölümle ilk defa bu kadar yakın olurken hızlı hızlı nefesler alıp verdim. Kalbim ağzımda atıyor gibi hissederken silahı tutan adam konuştu. "Adamı bırak yoksa kadın ölür."
Aynı anda tetiği çekme sesi ortama dolarken Yavuz sıktığı kollarını gevşetip kollarını geri önüne getirdi. Öndeki adam derin ve zor nefesler alırken Yavuz söze girdi. "Bıraktım, indir o silahı!"
Hâlâ yüzünde çuval olan Yavuz, tetiği çekme sesinden ortada bir silah olduğunu anlamıştı. Yavuz'un sözünü dinleyen adam soğuk silahı alnımdan indirirken derin nefesler almaya başladım.
Kendimi öne getirip bağlı ellerimle Yavuz'un bağlı ellerini kavradım. "Yavuz gidelim buradan!"
Ellerini üste çıkaran Yavuz da benim gibi öne gelirken ellerimi sıkı sıkı kavrayarak söze girdi. "Söz veriyorum kurtulacağız buradan. Tim çoktan aramaya koyulmuştur bizi. Burada çok kalmayacağız, söz!"
Yüzünü başka yöne döndürdü. "Söyleyin lan Türkiye'den çıktık mı?"
"Türkiye'den çıkalı on beş dakika oldu?" dedi öndeki adam az önce boğuluyor oluşuna rağmen kahkaha atarak. Bu durum beni daha da tedirgin ederken sakin tutmaya çalıştığım sesimle konuştum. "Şimdi bizi nasıl bulacaklar?"
"Biz her yerdeyiz Nazelif. Türk Silahlı Kuvvetlerinin bilmediği bir Allah'ın dağı yok! Türkiye, ya da dışı; biz her yerdeyiz..."
"Bu sefer kolay olmayacak Yagıçi." dedi öndeki adam keyifli sesiyle.
"Dilini keserim zorlama beni!" dedi Yavuz en soğuk sesiyle. Yavuz'un bu ses tonu öndeki adamı fazlasıyla korkutmuştu. Takım elbisesinin yakasını düzeltip küçük bir öksürükle kendine gelmeye çalıştı. Tam o an araç durdu. Benle Yavuz'un ellerini zor bir şekilde ayıran adam koluma girip kendiyle birlikte beni de araçtan indirdi. Çırpınışlarım bir işe yaramazken Yavuz da benim gibi iki adamın kolları arasından kurtulmaya çalışıyordu. Benden daha güçlü olduğu aşikârken postalının topuk kısmını solundaki adamın diz kapağına vurdu. Adam acıyla yere düşerken bacağının kırıldığına emindim. O sesin başka açıklaması olamazdı. Diğer adamlar onun yanına giderken Yavuz'u tutmaya da yeni bir adam geldi. Issız bir deponun önüne geldiğimizde önden Yavuz'u, arkasından da beni içeri girdirdiler. Kısa bir koridoru geçip sağda bulunan odaya girdik. Fazlasıyla bakımsız olan odanın içine kısa bir bakış atarken Yavuz'un yanına doğru ittirildim. Adamlar bizi içeride bırakıp çelik kapıdan dışarı çıktılar ve hızlı bir şekilde kapıyı kilitlediler. Bağlı elleriyle başındaki çuvalı çıkaran Yavuz ağzıyla bağlı ellerinin düğümünü çözdü. Hızlı bir şekilde iplerden kurtulduktan sonra benim elimdeki iplere yöneldi. O ipleri çözerken benim gözümden küçük bir yaş süzüldü. Hemen ardından bir tane daha ve bir tane daha...
Ellerimi çözme işine ara veren Yavuz yüzümü kavrayıp yanaklarıma doğru süzülen yaşları sildi. "Burada çok kalmayacağız."
Ağlamam hafif hıçkırıklara dönüşürken beni kendine doğru çekip sıkı sıkı sarıldı. Hâlâ bağlı olan ellerimi göğsüne yerleştirip daha da güçlü ağlamaya başlayınca belimdeki elleriyle sırtımı sıvazladı. "Biliyorum, korkunç gözüküyor ama sana yemin ederim bir şey olmayacak."
Kafede montlarımızı çıkardığımız için ikimiz de montsuzduk. Hatta Yavuz siyah bir tişörtleydi. Bu soğuk odada bu hâlde oluşumuza da ayrı sinir olurken daha fazlası nasıl oluyorsa o şekilde ağladım. "Nazelif." dedi Yavuz.
"Hı?" dedim güçsüz sesimle.
"Sen doğunun aslanın kızısın değil mi?" dedi kulağıma doğru fısıltıyla. Başımı salladım.
"Doğunun küçük yavru kedisi olmayı bırak o zaman. Sen güçlü bir kadınsın." dediği an istemsizce güldüm. Doğunun küçük yavru kedisi...
"Ha şöyle." dedi yüzüne eklediği tebessümle bir adım geri giderken.
"Dizilerde öyle olurdu, bize işkence yaparlar mı?" dedim hâlâ ürkek çıkan sesimle.
"Muhtemelen." dediği an gözlerim fal taşı gibi açıldı. Ben beni sakinleştirmesini beklerken onun dediği de neydi...
"Elimden geleni yapıp tüm işkenceleri kendime yaptırtacağım. Saçının bir teline bile zarar gelmesine izin vermeyeceğim." dedi ve saçımdan bir tutamı parmaklarının arasına doladı.
"Niye sen Hulk musun, sen nasıl dayanacaksın?" diye sordum.
"Ağlamayacağını bilsem bana yapılan işkenceleri sana anlatırdım da..." dedi ve durdu.
"Yaran için geldiğinde görmüştüm eski izleri." dedim aklıma gelen kapanmış yara izleriyle. Ve gözlerim yeniden sulandı.
"Şşşt." dedi, alnını alnıma yasladı. Gözyaşlarımı silerken devam etti. "Hepsi geçti gitti."
"Belki de birazdan yenileri eklencek." O sildikçe benim yaşlar daha da şiddetleniyordu. Nedendir bilmiyorum kendime korkmak yerine onun için endişeleniyordum.
"Yemin ederim alışık olduğum bir şey."
"Yavuz haftada bir maruz kalıyormuşsun gibi anlattın." dedim zoraki gülümsememle.
"Biz bunun eğitimini de aldık; yeri geldi, haftada bir de maruz kaldık. O yüzden sen beni düşünme de söyle bakalım?" dedi ve omuzumdan tutup beni ters çevirdi. Sırtımı göğsüne yaslayıp ellerini karnıma yerleştirirken bağlı ipleri çözerek devam etti. "Bebeğimiz iyi mi?"
Konuyu değiştirmek, beni sakinleştirmek, adına açtığı bu konuyla başarılı da olmuştu. Şu an olduğumuz ortamı pek de umursamadan söze girdim. "Bir dakika, şimdi aklıma geldi. Sen ne hakla benim hakkımda öyle konuşursun o ne olduğu belli olmayan kadınlarla!"
Benim sinirimin aksine o gayet sakindi. Karnımdaki elleri gerçekten orada bir bebek varmış gibi gezintiye çıkarken içimde tarif edemediğim bir kıpırtı oluştu. Olduğumuz ortam artık hiç de umurumda değildi. En azından şu anlık.
"Özür dilerim ama tokadımı da yedim yani... Şimdi söyle bakalım ilk olarak kızın mı olsun isterdin yoksa oğlun mu?"
Hâlâ karnımda olan elleri bana pek de konuşma şansı tanıtmazken ellerimle ellerini çekip bu kıskacından kurtulmaya çalıştım. Pek de zorlamadan kollarını çözen Yavuz beni tekrar kendine döndürünce " İlk sen söyle?" dedim.
Fazlasıyla kirli olan yer yatağına doğru ilerleyip yavaşça yere çöktü ve oturduğu yerden eliyle yanını işaret etti. "Ben o kirli yere nasıl oturacağım?" dediğim an sinsi bir şekilde sırıttı.
"Kucağım emrine âmâde."
Ona tip tip bakıp istemeye istemeye de olsa yanındaki boş yere oturdum. "Oysa ben kucağıma bekliyordum." dediği an sinirli bakışlarımla ona döndüm. O ise büyük büyük kahkahalar atıyordu.
"Yavuz!" dedim sinirle. Bu hâlde bile gülüyordu ya!
Eliyle ağzına hayali bir fermuar çekip gülüşünü durdurdu. Başını duvara yaslayıp bacaklarını öne doğru uzattı. Yutkunmasıyla bakışlarım adem elmasına takılı kalırken yeniden söze girdi. "Ben bir kızım olsun isterdim."
"Neden peki?" diye sordum merakımla.
Omuz silkti. "Bilmem, kız çocukları babalarına-" dedi ve durdu. Yine baba lafı geçmişti. Neydi senin baba derdin Yavuz...
"Babalarına düşkün olur." diyerek ona yardımcı olmayı amaçladım.
Başını salladı, yüzünü bana doğru döndürdü. Yüzünde tarif edemeyeceğim bir ifade vardı. Gülüyor muydu, hayır. Mutluluk desen, o da yoktu. Acılı... Acılı bir tebessüm vardı yalnızca.
"Ben de bana düşkün bir kızım olsun isterdim." dediğinde onu bu acılı andan kurtarmak adına söze girdim. "Bencil misin sen? Hep seni hep seni sevsin, olur mu?"
Büyük bir içtenlikle gülümsedi. "Söyle bakalım bencil olmayan anne?"
Böyle dememeliydi. Böyle dediğinde, karnımı okşadığında, içimde değişik bir his oluşuyordu. Tarif edemeyeceğim kadar farklı bir histi bu his. Daha önce anımsamadığım türdendi. Annelik bambaşka bir şeydi ve duyunca bile tüyler diken diken oluyordu.
"Sen ilk çocuğunun kız mı, yoksa erkek mi olmasını isterdin?"
"Ben ikiz isterdim. Ayrımcılık olmasın." dediğim an güldü.
"Cık! Bir seçim yapmalısın."
"Ben de kızım olsun isterdim herhalde."
"Senin gibi yeşil yeşil gözleri olsun diye mi, yoksa böyle bir güzelliğe sahip olsun diye mi?" dedi ve bacağının birini katlayıp tam anlamıyla bana döndü. Elinin tersiyle, işaret parmağıyla, yanağımı okşarken gözlerim istemsizce kapandı.
"Aç o güzel gözlerini, ayrıma benden." dedi geçen dediği gibi. Sözüyle gözlerim aralanırken yanağımdaki elini usulca gezdirmeye devam etti. Bu fazlasıyla huzur veriyordu. İnanılmaz derecede mutlu ediyordu. Bu ortamı unutmamı sağlayacak kadar güzeldi.
Kapının açılma sesiyle bu güzel an hızlı bir şekilde yerini korkutucu bir âna bırakırken Yavuz elini yanağımdan ayırdı ve hızlıca ayağa kalktı. Beni arkasına alıp titreyen ellerimi sıkıca kavradı.
"Sakin." Sözüyle aynı anda kapı açıldı ve içeri üç tane takım elbiseli adam girdi. Birinin elindeki silah bize dönükken ortadaki adam bozuk Türkçesiyle söze girdi. "Kadını alalim!"
🍀
Merhaba canlar️❤️
Nasılsınız?
Nasıl bir bölümdü sjdjdj
Daha neler olacaaak neler!
"Kadını alalim!" vb. yazılar yazım hatası değildir, onların bozuk aksanıyla okumanız için yazıldı. :)
Hoş kalın, hoşça kalın, bolca sevgiyle kalın.
Instagram: marsel.000000
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |