
Bir şeyler değişiyordu. Biliyordum çünkü hiç bir şey eskisi gibi değildi artık. Pek çok insanın karşıma çıkmasının da bir sebebi vardı ve hepsinin de sebebi aynıydı. Ya beni, ya da hayatımı değiştirmek.
" Hazar ağanın çocukluk aşkı, yani mecnunun leylasıydı."
Bunları duyarken ne tepki vereceğimi bilememiştim. Aklımda bir dolu sorular vardı fakat bütün sorular cevapsızdı.
Ben hâla ona bakarken, Savaş ise beni belimden tutup Özge'yi susturarak ordan uzaklaştırmaya çalıştı. Ben Savaşla yürümeye başlarken. Özge de konuşmaya devam etti. " Sen sadece bu aile için bir belasın! Berdelin lanetinden başka bir şey değilsin! Savaş'ın mecbur kaldığı bir kızdan başka hiç bir şey de olamayacaksın."Sözleri Savaş'ın durmasına sebep olurken arkasına dönerek Özge'ye son kez baktı. Özge küstah gülümsemesi ile bana bakarken Savaş ise iyice sinirlendi. "İstediğini alamayacaksın. Buna izin vermem."
Kız bozulmuş olsa da pek tepki vermedi. Aynı yüz ifadesi ile bakmaya devam etti. Savaş ise dâha fazla kalmadan bu sefer elimden tutarak arkasını dönüp tekrar yürüdü. Özge hala sinirle konuşurken, Savaş ise onu kâle bile almadan yürümeye devam ediyordu.
Ben de ardından sendeleyerek yürümeye çalışırken, Savaş'ın öfkesini dindiremiyordum. Biraz daha burda kalırsa elinden bir kaza çıkacağı belliydi.
Nihayet sendeleyerek de olsa arabaya vardığımızda, Savaş hâla burnundan soluyordu. Ben onu sessizce izlerken o ise sinirle kapıyı açarak binmemi bekledi.
Çilem arabaya bin yoksa bir kavga da sizden çıkacak bu Özge cadısı yüzünden.
Stresle arabaya geçerek burdan uzaklaşmamızı bekledim. Savaş şoför koltuğuna geçerken ben ise derin bir soluk aldım. O an hiç bitmeyecek sanmıştım.
Yol boyunca ikimiz de sessizleşmiştik. Sadece önümüzdeki yolu izliyorduk.
Fakat bir süre dâha ilerlerdikten sonra en sonunda bir kenara park etti. Derin bir soluk alarak koltuğa yaslanırken onu izledim. Huzursuz bakışlarını ve gergin yüzünü izledim...
Benim izlediğimi bildiğinden emindim. Fakat hiç bir pot kırmak istemiyor gibi, hiç bir şey olmamış gibi davrandı.
İyice uzun süren sessizlik, Savaş'ın sesi ile nihayet son buldu. " Onu ciddiye alma. O hep böyleydi. Kıskandığı kadına bir suçluluk hissettirmeye çalışırdı hep. Sadece dâha açık bir şekilde göstermeye başladı." Sırıtarak cevap verdim. " Onun gibi bir kızı ciddiye almam mümkün değil. Uzaktan bile belli ne mal olduğu."
" Peki niye sessizsin. Yüzünden düşen bin parça." Bıkkınca soluklandım.
" Bilmiyorum...Ne diyeceğimi, ne tepki vermem gerektiğini bilemez haldeyim."
Savaş endişeyle bana bakarken konuşmaya devam ettim. " Bana Hazar ve Serçe'nin hikayesini anlatır mısın?"
Bir süre kararsız kalsa da anlatmaya çalıştı. "Hazar ve Serçe denen kız çocukluk arkadaşıymış... Birbirlerini çok seviyorlarmış. Fakat bir gün Hazar Ağa'yı berdelle evlendirmeye çalıştıkları için ikisinin arasındaki bağ yavaş yavaş kopmaya başlamış."
Acıyla sırıtarak sözünü kestim. " onlar da berdelin kurbanı oldu yani." Dalgın gözlerle bana bakarken konuşmaya devam etti. " Mâlesef."
Bir süre dâha bakarken, en sonunda soru sorarak gözlerimi kaçırdım. "Gerçek ismi ne peki?"
"Maalesef bilmiyorum. Fakat babasının ciğeri beş para etmez bir ayyaş olduğunu biliyorum." Bunu söylerken asıldığı direksiyonu parmaklarıyla iyice sıkmaya başlamıştı.
" Babası, kızı kendisinden yaşça büyük bir adam ile evlendirmişti, üstelik kendisinde 20 yaş büyük bir adamla! Lan yaş farkını bıraktım kız dâha çok küçüktü lan. Reşit bile değildi!" Bunu düşünerek öfkelenirken derin bir soluk alarak sakinleşmeye çalıştı. Ben ise korkarak sormaya devam ettim. " Sonra ne oldu peki?"
"Hazar ağa bunu duyduğunda çok mücadele etti. Ama başaramamıştı. Onu koruyamamamıştı. Ne kadar ağa da olsa hâla çocuktu ve Mardin'in diline çoktan düşmüştü. Beyaz Serçe de kurtuluşunun olmadığını anlamıştı. Çünkü zorla evlendirilmeye çalışıldığı adam çok güçlü bir ağaydı. Beyaz serçe de, Hazar'a zarar vermesinden çok korkmaya başlamıştı. Bu yüzden ondan vazgeçerek son kez konuşup onunla vedalaşmıştı... Bir adam için sevdiği kadını kaybetmek nasıl berbat bir şey böyle." Son sözlerini dalgınca söylerken hüzün kaplamıştı içini. Sanki bunu kendine söylüyor gibiydi.
O dalgınca önüne bakarken ben de derin bir soluk alarak arabanın koltuğuna yaslandım. Sonra onun gibi gökyüzünü izlemeye başladım. Tıpkı Savaş'ın yaptığı gibi... bir süre hiç bir şey söylemedik. İkimiz de sadece sessizliğe bürünmüştük. Fakat dakikalar sonra dayanamayıp yine konuştum. "Savaş, Özge kim peki?"
" Demir'in eski sevgilisi."
" Sana ilgisi varmış. Öyle görünüyor zaten de..."
"Maalesef öyle... bu yüzden Demir ile kanlı bıçaklı olduk." Bunları anlatırken gökyüzüne bakmaya devam ediyordu.
"Nasıl oldu?" Savaş bıkkınca soluklanarak konuşmaya devam etti. "Benim Özge'ye göz koyduğumu düşündü. Zaten o kadının tavırlarından her şey anlaşılıyordu fakat bunu gel de Demir'e anlat! Kadın tabii Demir'in yanında dikkatli davranıyordu. Bana gayet mesafeliydi. Fakat benimle yalnız kaldığı an tavırları değişiyordu. Tam bir..." bir an Durul bıkkınca soluklanarak konuşmaya devam etti.
" Demir bana inanmak yerine ona inanmayı seçti. Özge'den de belasını buldu işte. Bak başından savuramıyor artık."
"Demir artık gerçekleri öğrendiğine göre barışırsınız belki ne dersin?"
" köprünün üzerinden çok sular geçti Çilem. Bir de onu affetmem o kadar kolay değil, bana çok yanlış yaptı. Bu yanlışlarını bir kalemde silip affedemem."
"Peki kaç yıldır böylesiniz?
" on yıldır..." şaşırarak Savaş'a döndüm. "On yıl mı! Arkadaş sendeki inat da kimsede yok! On yıl nedir!"
" İnat değil bu, anlayamazsın. Çok şey yaşandı...çok şey oldu Çilem. Bunların hiçbirini bilmiyorsun..."
Derin bir nefes alarak konuşmasına devam etti. "Ben birini kolay kolay affedemem Çilem, bunu asla yapamam." Sadece ona baktım, hâla ufka bakıp düşüncelere dalıp duruyordu.
Acıyla yutkunarak konuşmaya çalıştım. " Benim yüzünden buradasın, benim yüzümden her şeye tahammül ediyorsun. Ben olmasaydım bu düğüne bile gelmezdin. İstanbul'da eski hayatına devam ederdin. Ama merak etme, 1 yıl sonra rahat bir nefes alacaksın. Buralardan bir gün kurtulacaksın."
Savaş durgun bir şekilde bana bakarken ben ise cevap vermesini bekledim. Fakat o bana yaklaşmaya başlayarak gözlerimin içine bakmaya başladı. ben ise oturduğum yerde iyice gerildim. O bir nefes kadar yakınlaşmaya başlarken korkuyla yutkundum.
"Haklısın, burda kalmamın tek sebebi belki de sensin." Bana biraz dâha yaklaşmaya başlarken yüz yüze gelmiştik. Korkuyla yutkunurken başımı çevirerek olayı bitirmeye çalıştım.
"Geç oldu. Eve gidelim artık." O bu tavrıma bıkkın bir soluk alırken arabayı çalıştırıp konağa doğru sürmeye başladı. Neyim vardı bilmiyordum. Çocuk gibi korkuyordum, bana bu kadar yaklaşması doğru düzgün düşünmeme engel oluyordu.
Ona dâha çok bağlanıyordum ve bundan korkuyordum...
Savaş gergin haline rağmen caddenin kenarına park ederek dışarı çıktı. Sonra konağın kapısını açarak benimle beraber içeri girdi. Herkes büyük ihtimal derin bir uykudadır diye düşünürken bazı kadınların ayakta olduğunu sonradan fark ettik. Salonda bizi karşılayan Serpil'e şaşkınlıkla bakarken, bir misafir olduğunu söylemesi ile birbirimize sorgular bir şekilde baktık.
Salona geçtiğimizde yabancı bir adam kolların koltuğa yaslanmış bizi bekliyor gibiydi.
Salonda tek başına oturan adamla neye uğradığımı şaşırırken adam ise Savaş'ı görür görmez heyecanla kalkıp yanımıza geldi.
Konakta kimse olmadığı için tek başına oturmuştu bu yabancı. Efeoğulları hâla düğündeydi. Aile dostu oldukları için biraz dâha kalacaklardı. Biz de zaten erken gelmek zorunda kalmıştık. Mâlum.
"Ooo Savaş bey! Evleniyorsun ama şu kardeşine bir haber vereyim demiyorsun."
"Senin ne işin var burada oğlum?"
" Bende hoş buldum sağol."
Adam dalgasını geçtikten sonra sırıtarak Savaş'a sarıldj. Savaş önce bir sendelese de sırıtarak sırtını sıvazlayarak o da sarıldı.
" Hoş geldin, hoş geldin!" Birbirlerinden ayrıldıklarında adam beni anca fark edebilmişti. " Bu da Yenge olmalı. Yenge saygılar." Yapmacık gülümsememle baş sallarken, Savaş belimden tutup kendine çekerek cevap verdi. " Çilem Arkadaşım Tuncay. Aslında Yılmaz'ın çocukluk arkadaşı ama beraber büyüdük. Benim de arkadaşım sayılır."
" Memnun oldum Çilem."
Gülümseyerek cevap verdim. " Bende Tuncay. Hoşgeldin." Savaş elimi cebine atarak konuşmaya devam etti. Ayakta mı duracağız? Koltuğa geçelim."
Biz koltukta otururken bir süre sonra kahveler de gelmişti. Herkes kahvelerini yudumlarken Tuncay konuşmaya devam etti. " Ee yenge? İyisindir inşallah. Bu arkadaş canını sıkmıyordur umarım."
Savaş, Tuncay'ın alaylı sorusuna sinirle bakarken ben ise Savaş'ın elini tutarak cevap vermeye çalıştım.
Lütfen elini tutmamış olayım. Lütfen! Sadece cevap vermen yeterli Çilem! Bu romantik gösterilere gerek yok kızım yok!
" Yok gayet iyiyiz." Savaş eline bakarken şaşkınlığı yüzünden okunuyordu. Benim onun elimi tutacağım aklına gelmezdi sanırım. O şaşkınlıkla bana bakarken gülümseyerek önüme döndüm.
Tuncay keyifle koltuğa yaslanırken Savaş'ın bu halinden eğlenmiş gibi baktı.
Bu bir şey mi biliyordu? Savaş bunu oyunu söylemiş olamaz öyle değil mi? Çünkü bu adamın tavırları çok tuhaftı."
Savaş hâla bana bakarken bir süre sonra yaslanarak Tuncay'a döndü. Tuncay, Savaş ile nihayet göz göze geldiğinde konusmaya devam etti.
" Güzel güzel. Bu arada bir şey soracaktım. Yılmaz burda mı? Ona ulaşamıyorum da."
"Şehir dışına çıktı. Kızı aramaya."
" Hangi kız? Onu mu arıyor hâla!"
Savaş başını olumsuzca sallarken cevap verdi. " mâlesef. İyice saplantı haline getirdi bunu."
Savaş başını sinirle tutarken şaşkınca ona döndüm. "Hangi kız? Kimden bahsediyorsunuz?"
Merakla sorduğum soruyu Tuncay cevapladı. "Küçükken karşılaştığımız bir kız vardı. Yılmaz da ona iyice tutulmuştu. İllaki onu bulacağını söyleyip duruyordu. Yani abi anlamıyorum, o zamanlar hepimiz küçüktük. Aşık olma yaşımı! "
Tuncay, Yılmaz'ın bu haline kızarken ben de merakla konuşmaya devam ettim. " Kimmiş kimlerdenmiş?"
"Urfalı bir kızdı. İsmi neydi... hah! Zara, adı Zaraydı."
Korkuyla yutkundum. "Za...ara mı?"
Birden bire telaş kaplamıştı beni. Tuncay ismi ve Zara ismi...bu kadar tesadüf olamazdı. Yoksa olabilir miydi? Ama yılmaz diye birini de hatırlamıyordum ki orada.
"Çocukluk arkadaşı mıydı?" Ne olduğunu iyice anlamalıydım. "Yok, iki kez görmüştük sadece. Değişik bir kızdı. Maç oynamaya bayılırdı. Fakat iki kere tek gördük onu. Daha sonra bir daha hiç görmedik."
" Anladım." Dedikten sonra yutkunudum.
Üstümdeki gerginlik iyice arttmıştı. Olabilirmiydi? Tuncay, Zara bu kadarı da tesadüf olamazdı değil mi? Eğer bu doğru ise Yılmaz beni mi arıyordu?
" Çilem...Çilem iyi misin?" Kolumdan sarsılmam ile birden ayıldım.
" Ne, ne dedin?
"Sen iyi misin? Gergin görünüyorsun."
" Yok iyiyim... yani biraz yorgunum sanırım."
"Git dinlen biraz istersen güzelim." Başımla onaylayıp Tuncay'a döndüm.
"Sana da ayıp oldu Tuncay kusura bakma."
"Yok sorun değil zaten çok vakitsiz geldim."
" Neyse ben gideyim en iyisi, iyi geceler." Ayağa kalkarak tedirgin adımlarla yukarı çıktarken hâla olayın şokundaydım. Zemin ayaklarımın altından kaymıştı sanki. Bu nasıl olabilirdi? Bu...bu çok saçma!
Nihayet odama geçtiğimde nefes nefes kapıyı arkamdan kapattım. Bu olabilir miydi? Yılmaz beni gerçekten arıyor olabilir miydi?
Kafamdaki sorulardan iyice bunalırken, balkona çıkıp temiz havayı içime çekerek kendime gelmeye çalıştım. Bu olmasın ne olur, Savaş'ın kardeşiydi. Gerçi benim olduğumdan bile hala haberi yoktu. Fakat yine de kardeşi o!
Tekrar odaya geçerek koltuğa otururken hâla olayın şokundaydım. Bu kadar tesadüf beni mi bulur! Üstelik Savaş'ın kardeşi! Eğer bunu öğrenirlerse ne olacağını düşünmek bile istemiyorum. Yılmaz...off berdel de oluyorduk ya onunla! Nasıl bir kördüğümdü böyle. Aslında Zara ile evlenebilmek için, benden kurtulmak istemişti. Fakat ortada önemli bir sorun vardı. Zara bendim. Herkese yalan söylerek ismimin Zara olduğunu söylemiştim.
Bıkkınca yatağa uzanıp kara kara düşündüm. Yılmaz arar arar en sonunda vazgeçerdi belki. Öyle değil mi?
Bir yandan da Yılmaz diye bir çocuk varmıydı diye hatırlamaya çalışıyordum. Fakat hiç bir şey hatırlayamadım. Yılmaz diyebir çocuk yoktu orda...
Bütün gün oflayıp dururken o stresle en sonunda derin uykuya daldım. Anca bu şekilde kendime gelebilirim.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |