
[Bu bölümde düzenlenme yoktur.]
Hoş geldiniz,oy vermeyi unutmayınız lütfen.
Satır arası yorumlarda buluşalım.

⚓️
Mecburiyet zehirli bir sarmaşık gibi iliklerime işlerken zihnimin ücra bir köşesi hala reddediyordu gerçeği. Bir yanım intikamın şehvetine boyun eğmişken umudunu yıllardır diri tutan kalbim yerle yeksan olmuştu.
Yıllarım babamın ve ailesinin zulmüyle heba olurken yıkılan hayallerimin her biri için acım taze,öfkem diriydi. İçimdeki küçük kıza verdiğim sözü tutmak için doğan bir fırsattı ama buna ömrümü mühürlemek ne kadar doğruydu bilmiyordum..
Sevgiye muhtaç ruhumun acısı ağır bastı. Sırtıma yüklenen yükler dile geldi, okşanmayı beklerken çekiştirilen saçlarım sızladı. Zaten hayatın yerle bir olmuş görmüyor musun dedi bir ses. İstemedim ama kader bağladı beni mecburiyetime.
Kızgındım şu yeşillere,kızgındım hırçın dalgalara. Ne sevdasını saklıyordu göğsünde ne de öksüzleri. Pencereyi kaplayan yağmur damlalarına rağmen yasladım başımı. Başımı bile taşıyamayacak kadar güçsüzdüm.
Arabanın durmasıyla gözlerim karşıda duran tabelada dolandı. Rize Belediyesi Evlendirme Dairesi.. Boğazıma dolandı bir el,üzerimdeki beyaz elbise bile gözyaşlarımın kanına bulanmış gibi rahatsız ediciydi.
"İlk önce resmi nikah,sonrasında dini nikah." Alışık olduğum kadar sert bakarken ellerini direksiyondan çekip benim gibi tabelaya döndü. "Tek bir aksilik istemiyorum Efil."
"Tamam."
"O evden kefeninle çıkacaksın,aksini duymak dahi istemiyorum."
Sizlayan gözlerime rağmen gülümsedim. "Merak ettiğim tek bir şey var." Zorlukla yutkundum,gözleri üstümde dolandı. "Yağmur gibi bende senin kızınım,neden ilk gözden çıkardığın hep bendim ?"
Cevap verirken tereddüt dahi etmedi. "Çünkü sen annenin kızısın." dedi. Devamını getirmeden indi arabadan,kapıyı çarpışı beni kendime getirirken peşinden indim. Annem yaşasaydı koruyabilir miydi beni ?
Hiçbir zaman gerçekleşmeyecek ihtimallerin varlığı insanı o kadar acıtıyordu ki;mümkün olan başka bir hayat vardı ama bana uzaktı,bana haramdı.
İkimizin arasında süren sessizlik devam etti. Arkasından sorgulamadan ilerliyordum,bazıları babama selam veriyor ve öyle geçiyorduk. Döndüğümüz koridorun sonunda bekleyen iki kişi vardı.
Gözlerim tanıdık kehribarlarda dolandı,ak düşmüş sakalları her zamanki gibi düzenliydi. Aldığı yaşlar ondan dinçliğini almamış olacak ki omuzları dikti. Çocukken kucağından inmediğim,araya düşmalık girince de yüzünü görmediğim adam..
İlyas Saruhan.
O kadar dalmıştım ki ona,onun da beni izlediğini yeni yeni fark ediyordum. Buğulu gözlerinde çocukluğum saklıydı sanki,beni ağlamaya iten güçlü bir acı vardı.
"Efil.."
"Ula eşkiya kiz,durasun yerunde!"
Adım ne denli yabancıydı onun sesine,halbuki ben onun sesinin kalbimde uyandırdığı çocuksu heyecanı tarif edemezdim o zamanlar. Bakışlarımı kaçırdım,sık sık yaptığım gibi sessizliğe sığındım.
"Bizi mecbur bıraktığın şeye bak."
İlyas Amca babama döndüğünde bende onun yanında kalan ve deminden belli beni incelediğini bildiğim adama döndüm. Babasından daha uzundu,omuzları daha genişti ama gözleri tıpkı onun gibi kehribardı. Kaşları kendiliğinden çatıkmış gibi sert bir mizacı vardı.
"Uzatmaya gerek yok,işim gücüm var hadi."
Babam kolumu tutup arkasından sürüklerken aralık olan kapıdan içeri girdik. Onlarca sandalye dizilmişti ama biz dört kişiydik,sahnede birbirini seven iki insan için ayrılmış sandalyeler vardı ama biz birbirimizi tanımıyorduk bile.
Ben küçükken bile yoktu o,yurt dışında eğitim alıyordu. Onun evinde,babasının ve babaannesinin kucağında geçmişti çocukluğum ama ona dair isminden başka hiçbir şey bilmiyordum.
Hazır mıydım bilmediğim ellerin bana dokunmasına,emin değildim. O bu kadar sert bakarken iyi düşünebilir miydim,bunu da bilmiyordum. Her şey o kadar belirsizdi ki savrulmaya müsait bir yaprak gibi süzülüp duruyordum.
"Hoş geldiniz." dedi nikah memuru,başta gülümsedi ama bizim ruh halimiz onun bile gülüşünü soldurmuştu. Memur yerine oturup defterini aralarken bende benim için ayrılan sandalyeye oturdum.
Sencer'e bakmamaya onun sert bakışlarından kaçmaya özen gösteriyordum. Babam ve İlyas amca da şahit olduklarından dolayı masadaki yerlerine oturdular,Sencer ise onlardan daha yavaş bir şekilde yanıma oturdu.
İçimi rahatsız eden vazgeçme dürtüsüne engel olamıyordum. Memur gerekli bilgileri verirken gözlerim babama döndü. Siyah,karanlık gözlerine son bir umutla baktım. Yapmamasını,içinin sızlamasını bekledim.
İki yana sallanan başımı da,ağlamaya hazır gözlerimi de umursamadı ve önüne döndü. "Kabul ediyor musunuz Efil Hanım ?" Bana doğrultulan soru yeni yeni zihnimde yankılanırken uzatılan mikrofonu elime aldım.
İstemeyerek de olsa titrek bir sesle "Evet." dedim. Ölüm saatimi kendim yazmış gibi,kefeni bedenime kendim giymiş gibi ürperdim. Sesler sustu ve ruhum can verdi. Sesler sustu ve ben bir kabullenişe bir ölüm sığdırdım.
Önüme gelen defteri nasıl imzaladığımı da elime tutuşturulan evlilik cüzdanının ne işe yarayacağını da bilmiyordum. Nikah memuru çıktıktan sonra babamla karşı karşıya kaldık. İlyas amca da oğlunun yanına geçmişti.
İçimdeki nefret gizleyemeyecek kadar büyüktü. "Gün gelecek benim sessiz çığlıklarım,senin feryadın olacak. Andım olsun Karadeniz'den Arman'ların adını öyle bir sileceğim ki,tek bir imzayla çaldığın hayatım var ya aynı imzayla sizin de hayatınızı alacak."
Alaylı ifadesi silinirken ciddiyetine büründü ve üzerime geldi. "Bana bak-"
"Orada bir dur Volkan Arman." Durdu ve ikimizde bize doğru gelen Sencer'e şaşkınlıkla baktık. Devamını getiren o değil İlyas Amcaydı.
"O artık bir Saruhan ve sen bir Saruhan'ın üstüne yürüyemezsin."
Babam gördüğü tepkiden dolayı şaşırmış olacak ki bir adım geriye çıktı. "Ne haliniz varsa görün!" dedi dişlerinin arasından. Arkasını dönüp giderken beni yabancı olduğum iki insan arasında bırakması umurunda değildi.
Sanki birinci sınıfa başlamışım da annem beni sınıfta yalnız bırakmış gibi hissediyordum,avuç içim beyaz elbisemin eteğinde yerini aldı. Hüngür hüngür ağlamak istiyor ama tek damla yaş akıtamıyordum.
Sencer önden yürümeye başladı. İlyas Amca ürkekçe dokundu koluma. "Hadi kızım." Sesindeki şefkat bile canımı yakıyordu,öylesine beklemiştim ve ihtiyaç duymuştum ki bu sese gelmemişti ve bu gerçek beni geriye çekiyordu.
Onun peşinden ilerledim. İkisinin de adımları fazla hızlıydı,onlara yetişmeyi başarıyordum yine de. Dışarı çıktığımızda yüzüme vuran rüzgarın soğukluğu bile içimdeki yangını söndürmedi.
Ağlama hissim içimi daha da acıtıyor,boğazımı düğümlüğüyordu. Şuan nereye gideceğimi bile bilmemek beni tedirgin ediyordu. Eskiden İlyas Amcanın yanında güvende hissetmeme rağmen şimdi delice korkuyordum.
Arabaya bindiğimizde çekingen bir tavırla "Nereye gidiyoruz ?" dedim.
"Eve." İlyas Amcaya doğru kafamı salladım. "Beni hatırladın mı Efil ?"
"Geçmişe dair herkesi ve her şeyi sildim,üzgünüm hatırlayamadım."
Beklentisini karşılayamadığımdan gerek buruk bir tebessümle önüne döndü. Değil onu geçirdiğimiz tüm vakitleri dün gibi hatırlasam da kırgınlığım doğruları söylememe engeldi. Ne onu ne de Asiye babaanneyi bir saniye unutmamıştım. Sevgisiz kaldığım yaşlarda başımı okşayıp şefkat gösteren insanları unutamazdım.
"İmam gelmiş mi ?"
"Gelmiş."
"Toplantıya yetişebilecek miyiz ?"
"O adamın sülalesini sikeyim ben,bilerek koymadıysa bu akşama şu toplantıyı hiçbir şey bilmiyorum!"
"Sencer,oğlum düzgün konuş."
"La havle!"
İkilinin arasındaki diyologu başımı cama yaslamış bir şekilde dinlerken zihnimin bir yanı içinde bulunduğum durumu kavramaya çalışıyordu.
Anneme hep ihtiyaç duyardım ama bu sefer o kadar farklıydı ki,yanımda olması ve saçımı okşayıp beni kolları arasında korumasını ne denli isterdim..Her şeye kızgın ve kırgınken bir onun gidişine kızamıyordum..
Araba ani bir frenle durdu. Sencer indiği gibi kapıyı sertçe çarpmış ve elindeki anahtarı hemen önünde duran adama verdi. İlyas Amca da inince bende peşlerinden indim.
Önünde durduğumuz ev,bizimkinin çok daha büyüğüydü. Hem moderndi hem de Rize'yi yansıtıyordu. Büyük bahçe kapısından girdiğimizde bakımlı olan çiçeklerin verdiği ferah koku muhteşemdi. Bahçede yer yer dizilmiş korumalar vardı.
Yağmur'un dediği gibi güç onlardaydı,Sencer'le evlenmek istemesinin sebebi buydu. Saruhan'ların gücü. Ben günlerdir gözyaşı dökerken Yağmur'un tek düşündüğü benim yerimde kendisinin olması gerektiğiydi. Nasıl oluyordu da kalbinde böylesine karanlık bir hırs besleyebiliyordu aklım almıyordu.
Karnımda garip bir ağrı,yürürken bile titriyordu her yanım. Korku muydu hissettiğim ? Ailemden gördüğüm muamelenin çok daha ağırını görme ihtimalinden mi korkuyordum ?
Babaannemin tüm işleri çalışan olmasına rağmen bana yaptırması,babamın her hatayı benim omuzuma yüklemesi,dedemin beni kendi soyundan saymaması,yengemin vurdumduymazlığı,kız kardeşimin kibiri..
Hangisinden daha ağırdı yaşayacaklarım ?
Bahçesinde çiçekler açan bu ev cennet mi olacaktı bana,yoksa kurşun olup delecek miydi ruhumu ? Bir tebessüme muhtaç kalacak mıydım bu duvarların arasında,yoksa kahkahalarım mı yankılanacaktı ?
Belirsizlik hiç bu kadar sancılı olmamıştı benim için. Kaderimi şansa bırakmak delilikti ama yaşadıklarımın mislisini onlara yaşatacak olmak beni ayakta tutuyordu. Her ne olursa olsun,herkese karşı dimdik ayakta duracaktım.
İlyas Amca kapıyı çaldı ve bir kaç saniye sonra büyük kapı iki yana doğru aralandı. Orta yaşlarda,esmer bir kadının bakışları direk beni bulmuştu "Uyy.." Hemen sonra İlyas Amca'ya dönüp "Hoş geldunuz abi." demişti.
"Hoş buldik Esma." Kadın bize yol açınca ilk önce Sencer,sonra İlyas Amca ve arkalarından ben girdim.
Kısa ama genişçe bir koridor karşıladı bizi;koridorun sağında ve solunda merdivenler,kapalı kapılar bulunuyordu. Krem rengi ağırlıklıydı her yer,koridorun sonundaki alana girdiğimizde oldukça büyük bir salonla karşılaştım. Salonun bir kısmında büyük bir yemek masası bir kısmında da koltuk takımı vardı.
Ben küçükken böyle değildi buralar;tahtadandı evleri,daha küçüktü ve mis gibi eski günler kokardı. Şimdi İstanbul'daki bir evden farksızdı eminim ki,gerçi bizim evin de böyle olduğunu inkar edemezdim.
Salon kalabalıktı,beklemediğim kadar kalabalıktı. Herkesin gözü benim üstümde olsa da kimseye bakamadım. Bileğimde sallanan takıyla uğraşıp dikkatimi onlara vermemeye çalıştım.
"Hoş geldunuz imam efendu,hızlica kıyalum nikahı." Şivesine tebessüm etmemek için çok zorlandım. Kafamı kaldırdım ve İlyas Amcanın konuştuğu adama baktım. Sakallarına ve saçına ak düşmüştü ama yüzü yumuşacık bir gülümseyle kaplıydı.
"Acelenuz nedu da ?"
"Ha bu güzel kiz hemen gelunum olsin istiyrim." İlyas Amcanın gereksiz neşesi kaşlarımı çatmama sebep oldu. Önüme dönüp gözlerimi devirdim.
"De hayde buyurasunuz."
Gözlerim ister istemez bir kaç kişinin üstünde dolandı ama kimsede uzun süre kalmadı. Ta ki Asiye babaanneyle göz göze gelinceye dek. Başına örttüğü beyaz yazmasının altından görünen saçları beyazlamış,teni kırışmıştı. Beli hafifçe bükülmüştü.
Bakışları yumuşak mıydı sert miydi çözemedim. Unutmuş muydu beni diye düşünürken "Haturlaymisin benu ?" diye bir soru yöneltti ve sorusuyla herkes bize döndü. Onun kadar belirsiz baktım gözlerine,canım yandı ama yine de yüreğimi yakanı dile getiremedim.
"Hatırlayamadım,kusura bakmayın."
İnanmadı ya da inanmak istemedi bilmiyorum. Başını hafifçe sallayıp kafasını eğdi. Herkesi unuturdum da annemi,İlyas Amcayı ve Asiye babaanneyi unutmazdım. Kim unuturdu ki kendisini seven bir avuç insanı ?
İmam tekli koltuğa otururken hemen yanındaki koltuğu işaret etti. "Kizum başunu örtesun." dedi bana bakıp. Ne diyeceğimi bilemez bir şekilde çaresiz bakışlarımı kaçırdım. O esnada bize kapıyı açan kadın elime bir yazma tutuşturdu.
"Teşekkür ederim." dedim fısıltıyla.
Sencer'in hemen yanına oturup başıma da yazmayı düzgünce taktım. Açık saçlarımı arkaya itip görünmemesi için uğraştım. Allah'tan soğuk olduğu için uzun bir elbise tercih etmiştim. Kısa kollarını da yazmanın büyüklüğünden ötürü kapatabilmiştim.
İmam bir kağıt çıkarıp bir kaç şey yazdıktan sonra bana döndü. "Mehir olarak ne istersun kizum ?" Bakışlarım imamın başında duran İlyas Amcaya döndü.
"Ne istersen kizum." dedi o da. Ne isteyebilirdim ki ? Zoraki olan bir evlilikti bu,yüzsüz gibi ne isteyecektim ?
"İmam efendu yazasun." Asiye babaanne sessizliği bozunca hepimiz ona döndük. "Yayladaki evlerden biru."
"Çok fazla!" dedim aniden.
"Yaz imam efendi." dedi Sencer.
Sencer'in sesi benimkini bölmüş ve son noktayı koymuştu. Bu hep böyle miydi ? Sert,sessiz ve.. Değişikti işte,beklemediğim kadar değişikti. İmam kağıda yazdığı şeylerden sonra sorusunu sormuş bizden de onay almıştı.
"Allah sizi birbirinize hayırlı kılsın. Sizde,neslinizden olacak çocuklarda dine ve vatana hayırlı evlatlar olsun."
Amin dedi herkes hep bir ağızdan. Ben sustum,Sencer sustu. İkimiz de birbirimize mahkum kılındık. Ne o beni tanıyordu ne de ben onu. Hayallerimiz de umutlarımız da ortak değildi ama artık hayatımız ortaktı.
Oturduğum yerden kalkamadım,imam gitti hatta önümden birileri geçip gitti ama oturduğum yerde kaldım. Sesler o kadar uğultuluydu ki kimseyi duyamıyordum,zihnimin içinde kaybolmuş gibiydim.
Bize kapıyı açan kadın gelmiş,ben Esma Halan demişti. Kafamı sallamaktan başka bir şey yaptığımı hatırlamıyordum. Koluma girip beni merdivenlerden çıkarmıştı,bir odaya girdirip yatağın üstüne oturtmuştu. Yine bir şeyler demişti ama hatırlamıyordum.
Zihnimde bir savaş var gibi yorgun ve bitaptım. Şimdi fark ediyordum ama ben aşık olduğum bir adamla evlenmek istiyordum,acılarım izin vermemişti hayal kurmama ama ben aşık olacağımı sanıyordum.
Kızlar annelerinin kaderini mi yaşardı gerçekten ?
Annemden bana miras kalan şey sadece dış görünüşü değil aynı zaman da kaderi miydi ? Onun yara izleri benim de mi ruhumda yer edincekti ?
Tanımadığım bir adamın odasında,yabancı olduğum bir yataktaydım. Tenim ürperiyor,nefesim kesiliyordu. Bugünü,beni bugüne itelenleri nasıl unutabilirdim ki ? İçimdeki öfkeyi nasıl dindirebilirdim ?
Güçsüz bedenimle yatağın ortasına uzanıp bacaklarımı karnıma kadar çektim. Gözyaşlarım sessizce akıyordu,hep olduğu gibi çığlığını içime bastırıyordu. Yüreğimi parçalıyor,kanatıyordu.
Kaç dakika kaç saat böylece ağladım bilmiyordum,tek bildiğim canımın çok fazla yandığıydı.Nehir olsaydı,okşasaydı saçlarımı..O evde beni güldüren tek kişiydi. Amcamın kızıydı ve o da onların zehirli sevgisiyle büyümüştü ama tek bir an bile beni hor görmemiş aksine kolları arasında saklamıştı.
Hep olduğu gibi son söylediği şeyde de haklıydı. Benim canımı asıl yakan tanımadığım bir adamla evlenmiş olmam değildi. Beni böylesine kahreden babamın benden kolayca vazgeçiyor olmasıydı.
Her ne kadar yıllar boyu bana gülmese bile vazgeçecek kadar nefret ettiğini, acımasına bile layık görmediğini bilmiyordum. Bilsem de gerçeğiyle yüzleşmesinin bu kadar ağır olduğunu bilmiyordum.
Anne nerdesin..
Nehir nerdesin..
Feci bir baş ağrısına rağmen uykuya dalmaya hazırlanmışken kapı aniden açıldı,irkilip yerimde doğruldum. Sencer içeriye girip arkasından da kapıyı çarpmıştı. Telefonunu yatağın boş kısmına fırlatıp ceketini kenara fırlatmıştı.
Öfkeliydi,kehribarları kıpkırmızıydı. Kravatını da çıkarıp yere savurdu, düğmelerini koparırcasına açtı. Gömleği çıkaracağını anladığımda bakışlarımı çektim ondan ve geldiğimden beri ilk defa odayı incelemeye başladım.
Genişti,hemen sağımda bir balkon duruyordu ama perdenin bir kısmı orayı örtmüştü. Solumda dışarıya doğru gömülü bir gardırop vardı. Giyinme odası da denilebilirdi. Yatağın karşısında olan kapı muhtemelen banyoydu ve kapının hemen yanında makyaj aynası vardı.
Telefon melodisini duyunca Sencer "Oruspu çocuğu,hala arıyor ya!" deyip geldi ve yataktaki telefonunu alıp kapattı. Kaçamak bakışlarım ondaydı,korkuyor muydum ? Bana dokunmasından korkuyor muydum ? Yoksa zaten bunun olacağını bildiğimden dolayı kendimi çoktan hazırlamış mıydım ?
"Adımı biliyorsun,muhtemelen yaşımı da." Telefonu komidinin üstüne bıraktı. Az önceki öfkesinden eser yoktu,usulca yatağın kenarına oturdu. Dirseklerini dizine yasladı,bakışları yerdeydi. Bu yüzden kafamı salladığımı görmedi.
"Vaktimin çoğu şirkette geçer,çalışmayı severim." Kendini mi anlatıyordu ? "Ne olursa olsun benden bir şey saklama. Neye ihtiyacın olursa benden iste. Sinirli olduğumu seziyorsan bana yaklaşma."
Sesindeki hüznü hissediyordum. Benim aksime daha güçlüydü,kabullenmiş ve bir şeyler ters gitmesin diye adım atıyordu.
"Aile önemlidir bizim için,kalabalığız zaten gördün. Kimseyle sorun yaşa istemem,bu konuda sende dikkatli olursan sevinirim." Ayağa kalktı,yarımca kapalı olan perdeyi tamamen kapattı.
"Dedemin dedesinden miras kalan bazı gelenek ya da başka bir deyişle kurallarımız var. Şimdilik bilmen gereken tek şey sabah 7 ve akşam 7'de herkes yemek sofrasında olacak."
"Ya evde değilsek ya da işimiz varsa ?"
"O gibi durumlar maazur görülür zaten."
Kafamı salladım,dinlemeye kendimi o kadar kaptırmıştım ki hemen yanı başıma oturduğunu burnuma dolan kokudan hissettim. Tatlı ama acı mayhoş bir koku ciğerlerime sindi.
Sessizliğimizi ben bozdum. "Söylediğin her şeye ayak uydururum,benim için sorun değil. Benden ne istersen iste elimden geleni yaparım ama senden tek bir şey istiyorum."
Bana döndü,gözlerimiz buluştu. Belki de ilk defa bu kadar uzunca bakıştık,ne o ne ben kaçtım. "İste." dedi.
"Arman'ların adı silinsin bu topraklardan,yardım dilenselerde tek bir yandaşı kalmasın istiyorum. Öyle bir yıkılsınlar ki kalkacak güçleri kalmasın istiyorum. Bana yardım et istiyorum."
Şaşkın ifadesini yakalayabilmiştim. "Babanı anladım da,kız kardeşin var ? Ya da diğerleri ?"
"Nehir hariç hepsi aynı." Zorlukla yutkundum. Başımı eğdim,canımı en çok yakan başkaydı. "Özellikle babam ve kardeşim."
O da bende sessizce yeri izledik bir süre. Ben acımı dillendirmenin zorluğunu yaşıyordum o da belki de benim isteğimi düşünüyordu.
"Masanın varlığını biliyorsun,kurallar var ve bunlar çiğnenmediği sürece birbirimize dokunamayız."
"Onlara dokunmayacağız zaten,kuralları çiğnemelerini sağlayacağız." Benden böyle bir istek ya da kararlılık beklemediği gözlerinden okunuyordu. Kafasını salladı,kabul ettiğini anladım.
"Yıllardır bunun için uğraşıyorum zaten,kolay değil."
"Sen dışarıdaydın ben içlerindeydim."
"Öyle olsun,sandığımdan iyi anlaşacağız." Tebessüm ettim. "Son bir şey." Yine döndük birbirimize. Onun gözleri ateşti benim ki orman. Sessiz ve bizden habersiz anlaşmış gibi aynı anda buluşuyorlardı.
"Eğer bir gün birine aşık olursan,ilk bana söyle."
Sebebini sorgulamadım,aşık olacağımı sanmıyordum. Aşktan daha ağır bir duyguyla baş başaydım. Düşündüğüm tek şey içimdeki öfkeydi. Kafamı salladım kabul ettiğimi göstererek.
"Ve..evliliğimiz gerçek biliyorsun."
İstediği şeyi anlamam kısa sürdü. Kabul etmem ise çok daha kısa..Bir anlaşma yapmıştık,ben ona istediklerini verecektim o da benim içimdeki ateşi söndürecekti. Her evlilik gibi gerçekti ama gösterişti. Duyguların değil,mantığımızın konuştuğu bir evlilik olacağını ilk hamlemizden belli etmiştik.
İntikam uğruna kabul edip boyun eğdiğim her şey bir gün sarmaşık olup ömrümü dolayacaktı,bilmiyordum. Verdiğim sözler hançer olacak,dokunuşlar kurşun olacaktı. Bugün aşkı,sevgiyi kaybettim sanıyordum ama kaybettiğim şey çok daha ağırdı.
Bildiğimizi sanıp çıktığımız yol,sandığımız kadar kolay bir yol değildi. Ateşim sönmeyecek harlanacaktı,acım dinmeyecek çoğalacaktı.
Bu bir savaştı ve kayıp çoktu.
Bu savaşta bir orman alevlendi,yanıp kavruldu..
⚓️
İlk bölüm olduğu için normalden biraz daha kısa
Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.
Aslında bu bölümle karakterleri ve kurguyu
konusunu anlatmış oldum biraz. Sevdiniz mi ?
Kesitler,editler için ınstagram hesabımız
takip edebilirsiniz. (@/ mavibirlotus)
Hoşça kalın!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 38.48k Okunma |
3.11k Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |