
Hoş geldiniz,oy vermeyi unutmayınız lütfen.
Satır arası yorumlarda buluşalım.

⚓️
Dokuz üyenin oturduğu bu masa dedelerimizin babasının kurmuş olduğu bir masaydı. Söylenene göre kuruluş amacı farklıyken evrildiği boyut çok daha farklıydı. O dönemde bölgesel birliği sağlamak ve ticaretlerini ülke çapına yaymak için kurulmuş olsa da bugün o masada silah kaçakçılığı dahil her türlü kirli iş dönüyordu.
Bir çok hayatın kurban edildiği o masanın yıkımı dokuz ailenin de yıkımı demekti,içlerinde Saruhan'ların olmasıysa büyük bir tereddüt konusuydu ama elimden geldiği sürece onları bu felaketten uzak tutmaya çalışacaktım.
Şimdi adının Zeynel olduğunu öğrendiğimiz adamın tarif ettiği evin adresini araştırıyorduk. Batum'da olan eve bir anda gitmemiz mümkün değildi,bu yüzden önceden incelemek daha mantıklıydı.
Sencer sürücü koltuğunda bende yanında oturuyordum. Adam arkada umut dolu gözlerle bakarken hepimiz Kerem'i bekliyorduk,nerede olduğumuzu bilmiyordum ama elinin boş dönmeyeceği kesindi.
"Telefonunuzu kullanabilir miyim ?"
Sencer adama hala tam anlamıyla güvenemediğinden dolayı olsa gerek tereddütle baktı bana. Bende aynı tereddütü yaşıyordum ama anlattıklarına da inanıyordu bir yanım bu yüzden kararsız kaldım.
Adam bizim bu halimizi görünce "Dilerseniz hoparlörde konuşurum." dedi.
Merhametimiz yüzünden bir detay kaçırmak istemiyorduk,bir şeylere yaklaşmışken kaybedemezdik. Sencer telefonunu çıkarıp verirken "Hoparlörde konuşacaksın." diye uyarmayı ihmal etmedi.
Adam heyecanla kafasını salladı,tuşladığı numarayı çaldırırken söylediği gibi hoparlöre de almıştı. "Alo ?" diyen bir kadın sesi yankılandı arabada.
"Benim Sevgi'm,Zeynel."
Kadının anında yumuşayan ve duygu yüklü sesi "Zeynel,nerelerdesin sen ? Öldüm geberdim meraktan. Başına bir iş geldi sandım,iyi misin ?" diye yakındı.
"İyiyim merak etmeyin,siz nasılsınız ?" Duraksadı ve yutkundu. "Alya'm nasıl, ilaçları bitmedi değil mi ? Kullanıyorsunuz hala."
Kadının sesi titredi. "İyiyiz,Alya ilaçları kullanınca daha iyi oluyor ama yine de çok hareket edince aynı yorgunluk geri geliyor."
"Sesini duyayım,yanında mı ?"
"Yanına gidiyorum,bekle." dedi kadın,bir kaç tıkırtı sesi geldi. "Kızım,baban aradı telefonda."
"Babam mı ?" diyen heyecanlı bir ses kulağıma iliştiğinde arkamı döndüm, adam dolu gözleriyle ekrana bakıyordu. "Baba! Babam nerdesin,seni çok özledim."
"Baban sana kurban olsun,güzel kızım benim.." dedi,gözlerinden yaşlar boşalınca dudaklarım büzülmüştü. "Az kaldı kızım,geleceğim yanına."
7 yaşında olsa da hastalığı ona çok şey katmış olacak ki "Baba,sanırım ben cennete gideceğim." dedi. Zeynel ağlayışını bastırmak için dudakları eliyle örttü. "Doktor anneme savaşamayacak kadar güçsüz artık dedi. Son anlarını yaşasın,istediklerini yapın dedi."
Kesik kesik nefesler verdi,uzun uzun konuşamıyordu bile. Küçüklükten belli savaşıyor olması onu bu hale getirmiş olmalıydı. "Babasının gülü sen doktoru boşver,daha çok çok fazla var cennete gitmene. Şimdi sen iyileşeceksin ama annenin sözünden çıkma tamam mı ?"
"Baba benim son isteğim sensin.." dedi kısık sesi,artık bende ağlıyordum. "Beni bekletme ve lütfen hemen yanıma gel,olur mu ?"
"Geleceğim kızım,en kısa zamanda geleceğim söz veriyorum."
Adam telefonu ağlayarak kapatıp Sencer'e uzattı. Koltuğun en kenarına geçip elleriyle yüzünü kapattığında içli bir nefes verdim ve yanaklarımda kuruyan yaşları sildim. Sencer direksiyonu izlerken bende onu izledim.
Empati yapmak isteyeceğim en son şey bile değildi ama o adamın yerinde Sencer'i hayal ettikçe kötü oluyordum. Arabadaki sessizliği bozan arabanın kapısını büyük bir gürültüyle açan Kerem olmuştu,elindeki bilgisayarı Sencer'in kucağına uzattı.
"Adamın evi çoktan kiralanmış,başka insanlar yerleşmiş." Ekranda bir kaç fotoğraf vardı,evin çevresi ve giriş kısmının fotoğraflarıydı ve başka insanların yerleştiği anlaşılıyordu.
"Sevgilisi ?" dedim soran gözlerle,ön tarafa uzanıp bir tuşa bastı ve ekranda bir kadın profili belirdi.
Uzun boylu,yapılı ve esmer kadının giyinişiyle vücudundaki dövmelere şaşkınlıkla baktım. Çıplaktı resmen,tabi ki kendi tercihiydi ama Sencer bakmasa iyi olurdu. Bilgisayarın ekranını kapatıp kendi kucağıma aldığımda Sencer haffiçe güldü.
"Cansu Taş,Ankara'da bir barda çalışıyor." dedi Kerem açıklama yaparak. "Bir şeyler biliyor olabilir çünkü anladığım kadarıyla ölen adamla yani Okan'la birlikte çok vakit geçiriyordu."
"Evet." diye araya girdi Zeynel. "Sık sık Ankara'ya giderdi Okan,zaten bana da o vesileyle ulaştı."
"Ankara yolcusu muyuz şimdi ?" dedim gülerek.
"Sen gelmiyorsun." dedi Sencer,arabayı çalıştırdığında bana değil yola bakıyordu. Derin bir nefes verip içimden sabırlar çektim.
"Hayır,geliyorum." Kaşlarımı olabildiğince çatmış ve kollarımı göğsümde bağlamıştım. "Benim adıma kararlar verip durma. Bir kadınla konuşacağız, bunda hiçbir tehlike yok."
"Yolculuk tehlikeli olabilir Efil."
"İstanbul'a giderken de hamileydim Sencer,hiçbir şey olmadı."
"Ama şimdi olabilir."
Ofladım,uzunca hemde. Bana yandan bir bakış attığında ben ona hiç bakmadım. "Doktora sorarız Sencer!" dedim sertçe.
"Çocuk bunun kadar inatçı olursa çekeceğimiz var."
"Kes sesini Kerem!" dedik ikimiz de aynı anda.
"Görüyorsun değil mi Zeynel ?" dediğinde gözlerimi devirdim. "Kavga ediyorlar sonra yine beni azarlıyorlar böyle. Ne çektiğimi bir ben bir Allah bilir."
Yolu izlerken kabanımı da üstüme iyice sarmıştım. Sinirlenmiştim ve moralim bozulmuştu. Kadının söyleyeceği bir detay mektuplarla ilgili olabilir ve Sencer bunu anlamayabilirdi. Oraya benim de gitmem lazımdı.
Sencer'e anlatsan o da bilir..
İçimdeki sesten kurtulamıyordum ve Sencer'den bunu sakladığım için kendimi çoğu zaman kötü hissediyordum. Bir anı yakalayıp her şey anlatmalıydım ve geç olmamalıydı. Ondan sakladığımı öğrendiğinde her şey için geç olursa kapanmayacak bir yara açılırdı aramızda.
Yeni yeni aramızda oluşan bu yıkılmaz güveni sarsmak isteyeceğim en son şey bile değildi. İyiyken kötü olalım istemiyordum,bu savaşı karşı karşıya değil yan yana vermek istiyordum.
"Kerem sizi burada bırakacağım." dedi Sencer,bir taksi durağının önünde durmuştu. "Zeynel'le ilgilen,Ankara'ya en erken bileti al ve bilgi sahibi birini doktorlarıyla görüşmesi için onunla gönder. Süreci birebir takip etmek istiyorum."
"Allah sizden razı olsun." dedi Zeynel. "Sizin de çocuğunuz olacakmış,Allah size onun acısını göstermesin. Sağlıkla kucağınıza alın,hep çok mutlu olun."
Sencer sessiz kaldı ama ben tebessümle "Amin,teşekkür ederiz." dedim. Kerem ve Zeynel arabadan indiğinde Sencer tekrar sürmeye başladı. Onları arkada bırakıp köy yoluna girdik.
"Küs müyüz ?" dedi Sencer,hafifçe gülüyordu.
"Beni de götürürsen küsmeyiz." dedim sevimli bir gülüşle.
"Doktorun onaylarsa götürürüm."
Dudaklarımı aralamıştım ki gelen bildirim sesiyle duraksadım. Telefonumu kabanımın cebinden çıkarıp ekranı açtım. Batu'dan "Unutmadın değil mi ?" diye bir mesaj gelmişti.
Sencer'e kaçamak bir bakış attım,o da bana bakıp "Kimden ?" dedi. Tekrar yola döndüğünde sorusunu cevapsız bıraktım. Batu'yu geri çeviremezdim,Sencer'in artık bunu kabullenmesi gerekiyordu.
Mesaj ekranını açıp "Bir saate her zamanki çay bahçesinde buluşalım." yazdım. Sonrasında cevap beklemeden telefonu tekrar kabanıma koydum ve Sencer'e gülümseyerek döndüm.
Köy yolu genelde sessizdi,çok kimse olmazdı bu yüzden "Sencer kenara çeker misin ?" dedim.
"Miden mi kötü ?" dedi endişeyle.
"Hayır kocam,dur kenarda." dedim,ikiletmedi ve arabayı yolun kenarına aldı. Üstümde ağırlık yapan kabandan kurtuldum ve Sencer'in bakışları üstümdeyken kendi yerimden kalkıp onun kucağına yerleştim.
"Ne yapıyorsun ?" dedi ama gülümsüyordu da.
"Senden bir şey isteyeceğim ve kızmaman için tum tuşlara basıyorum." derken oldukça açık sözlüydüm. Kahverengi elbisemi yukarıya kadar sıyırıp rahat bir konuma geldim. Sencer'in kısmış olduğu gözlerine şirinlikle baktım.
"Korkutuyorsun beni."
Ne yalan söyleyeyim amacım sadece onu yumuşatmak değildi. Sabahtan beri her hareketi kanımı kaynatıyordu. Dün onunla dalga geçmiştim ama bende sabretmekte zorlanıyordum. İnsanın böyle kocası olunca kendine engel olması da zor oluyordu.
Sencer'in beni durdurması,uyarıda bulunması gerekirken o elini saçlarımın arasına geçirip dudaklarımızı kavuşturdu. Öpücüğüne karşılık verdiğimde ellerim gömleğinin yakasındaki bir kaç düğmeyi çözüp içeriye doğru sızdı.
Nefes nefese geri çekildiğimde "Gerçeği söyleyeyim mi ?" dedim. Gözlerime arzuyla baktığında gülümsedim,o sabırsızca cümlemin devamını beklerken dudaklarımı dudaklarının üstünde gezdirdim. "Sanırım ben kocamı aşerdim."
Gülüşü büyüdü,dudaklarımı dişlerinin arasına aldığında hissettiğim hazla inledim. Elleri bacaklarımda dolanıyordu,öpüşleri sertti ama acıtmıyor aksine iyileştiriyor gibiydi. Çok sevdiği yere boynuma doğru eğildiğinde hep yaptığı gibi bir nefes çekti içine. Sonra öpücükleriyle taçlandırdı.
Kendimden geçmiş gibi onun kolları arasında onun öpüşlerinde yandıkça yanıyordum. Elbisemin askılarını indirmiş,göğüslerimi açığa çıkarmıştı. Elbisemin eteği artık kalçamı kapatmıyordu ve onun elleri her yerimi talan ediyordu.
Nefes nefeseyken "Durmalıyız." dedim,göğsümdeki dudakları duraksadı. Göz göze geldiğimizde ikimizde birbirimizden bitaptık ve istiyorduk ama olmazdı.
Sencer karnımla aynı hizaya geldi ve "Babacığım neden böyle yapıyorsun ama ya." diye sızlandı. Güldüm ve başını kaldırdığında gamzelerinden öptüm. Başımı göğsüne yasladığımda saçlarımı tel tel okşamaya başladı.
"Batu benimle buluşmak istiyor." dedim korkarak,tepki vermemesi şaşırtmıştı çünkü onun adını duysa dahi sinirleniyordu. "Bir derdi var muhtemelen,onu anlatmak istiyordur. Küçüklükten kalan bir alışkanlık,hep anlatırız birbirimize her şeyi.."
"Efil'im." dedi saçlarımı koklarken,kalbim eridi."Batu'yla ilgili davranışlarımın sebebi asla senin özgürlüğünü kısıtlamak değil,sen kiminle istersen konuşup buluşabilirsin zaten."
"Neden o zaman ?" dedim yumuşak bir sesle,işaret parmağım göğsünde saçma sapan şekiller çiziyordu.
"Nedenini sen kendi gözlerinle göreceksin." dediğinde kaşlarımı çattım. "Seni buluşacağınız yere bırakayım,sonra bende şirkete geçeceğim. Gün boyu gitmedim,dikkat çekmeyelim."
Kafamı kaldırdım,gözlerine şaşkınlıkla baktığımda güldü,omuzlarımın iki yanından öptükten sonra elbise askılarını düzeltti. Sakinliğine dahi şaşırıyorken yavaşça kendi koltuğuma geçtim ve elbisemi düzelttim.
O da gömleğinin düğmelerini ilikleyip arabayı çalıştırdı. Gideceğimiz yeri söylediğimde istikametini değiştirdi. Söylemek istediği şeyi ve şuan yüzünde olan tebessümü anlayamıyordum. Batu'nun adını dahi duyunca deliren adam nasıl sakin kalabiliyordu ?
Sorgulamayı bırakıp anlayış gösterdiği için seviniyordum. Çay bahçesine geldiğimizde arabayı durdurdu,telefonumu ve çantamı alıp indim arabadan. Sencer'de peşimden indiğinde etrafına bakıyordu.
Açık ve küçük bir alandı,köyde olduğu için de çok kalabalık değildi. Batu'yla göz göze geldim,en köşede elinde bardağıyla bize bakıyordu. Yüz ifadesini tam göremiyordum,hafifçe tebessüm ettim ve Sencer'e veda etmek için ona döndüm.
"Teşekkür ederim." dedim,baki kalan tebessümüyle yanıma gelip kollarını belime sardı. Boşta kalan ellerim boynuna dolandığında kehribarları hayranlıkla bakıyordu.
"Emrine amadeyim hatun."
İstemsizce güldüm ama kaşlarımı da çatmıştım. "Hayırdır,Kerem'den mi kaptın bu sözcüğü ? Ona özendin herhalde,sarışınlar esmerler.."
"Bana sarışın da sensin,esmer de." dedi,burnumun ucunu öptü. "Bir tek sen varsın benim için;sensin benim hatunum da,karım da,en güzelim de. Ne demiştim sen benimsin,bende senin.."
Dolu gözlerimden yaşlar aktığında gülümsedim,içim aşkla dolup taşarken onun sözlerinde dirildim. "Bir gün bu sözlerinden vazgeçersen,bir gün gözlerin benden başkasını görürse yemin ederim vururum seni."
Titreyen sesime güldü,göz yaşlarımı sildiğinde "Vur ula,sen değilsen gözlerimdeki vur gitsin!" dedi. Güldüm,boynuna sıkıca sarıldığımda kalbime doluşan huzura kapıldım.
Ayrıldığımızda elini karnıma koydu,eğilip bir öpücük kondurdu ve tekrardan doğruldu. "Annen sana emanet ufaklık,ufaklıkta sana emanet hatun."
"Sende Allah'a emanetsin kocam."
Arabanın önünde bekliyordu,bahçe kapısından girdiğimde bile hala oradaydı. Varlığını hissediyordum,Batu'ya yaklaştıkça gergin yüzünü görüyordum. Sencer'in ise gitmiş olduğunu duyduğum araba sesinden anlamıştım.
"Hoş geldin." dedi,sesi kötü çıkıyordu. Gözleri uykusuzmuş gibi kızarıkken üstündekilere özenmediği belli oluyordu. Tebessümle karşısına oturdum.
"Hoş buldum,neyin var Batu ?" dedim direk konuya girerek.
Dudaklarını aralamıştı ki garson masaya gelip "Hoş geldiniz,ne alırdınız efendim ?" diye sordu.
"Açık bir çay." dedim.
Garson yanımızdan ayrıldı. "Normalde kahve içerdin.." dedi Batu,elindeki bardağı bitirmiş ve küçük daireler çiziyordu onunla. Bana değil bardağa bakarken konuşmakta zorlandığının farkındaydım.
"Bebeğe zararlı." diyerek kısaca açıkladım,Nehir söylemiştir diye tahmin ediyordum. Şaşırmaması bu tahminimi doğruladı ama dudaklarındaki alaylı gülüşü anlayamadım.
"Hayırlı olsun,sağlıkla kucağına al."
"Amin." dedim,bakışlarım karnıma düştü. "İnşallah,sağlıkla gelir." Tekrar ona döndüğümde çayım gelmişti. "Senin neyin var Batu,o gün aradın öyle şeyler söyledin şimdi de kötü görünüyorsun gerçekten.."
Arkasına yaslandı,geldiğimden beri ilk defa gözleri gözlerime değdiğinde gördüğüm acı kalbimi sızlattı. Sanki hava birden karardı,sanki o an sadece ikimiz var gibi sessizleşti her yer.
"Yıllardır görmediğin acımı,saklımı şimdi mi görüyorsun ?" Lafını kesmedim ama kaşlarımı çattım. "Çocukluğum senin önüne atlamakla,seni korumakla ve yaralarını sarmakla geçip gitmişken hiç görmedin mi ?"
"Neyi ?"
"Senin için yanıp tutuştuğumu.."
Yutkunamadım. "Anlayamıyorum.."
"Seni seviyorum Efil,deli gibi seviyorum.." Hiddetle masaya eğildiğinde ağzım bir karış açılmıştı. "O heriften seni çekip almak isteyecek kadar çok seviyorum, her gece senin hayalini kuracak kadar çok seviyorum. Ben sana aşığım Efil!"
Elimdeki bardağı masaya bıraktığımda ne diyeceğimi bilemiyordum. Dudaklarım aralanıyor ama sonrasında tekrar kapanıyordu,Sencer'in söyledikleri zihnimde yankılandığında tüm taşlar yerine oturdu.
"Sen ne dediğinin farkında mısın ?" dedim sitemle. "Ben seni abim yerine koymuşken sen ne dediğinin farkında mısın Batu ? Evliyim ben,üstelik hamileyim ve sen.."
"Bir anlaşma uğruna evlendin,isteyerek değil."
"Ama sevdim!" diye yükseldim. "Evlendiğim adamı da evliliğimizi de seviyorum ve sen şuan bana hiç olmaması gereken bir şeyi söylüyorsun."
Elleri saçlarını çekiştirirken ve yüzünü sıvazlarken ben hala şaşkındım. Karşımda can çekişiyor olmasına mı şaşırıyordum beni sevmesine mi kızıyordum bilmiyordum.
"Hiç şansımız yok mu ?" dediğinde sol gözünden bir damla yaş aktı. "Bebeğinle de kabul ederim ben seni,yeter ki gelen sen ol."
Ayağa kalktım hiddetle ve "Batu gittikçe saçmalıyorsun." dedim. Benimle birlikte kalktı. "Karnımdaki bebek ya da Sencer olmasa da olacak bir şey değil dediğin bu şey,biz abi kardeşiz. İlerisini hiçbir zaman düşünmedim,senin de düşünmeni istemezdim.."
"Tamam dur." dedi önüme geçerek. "İstanbul'a geri döneceğim,bir daha istemediğin sürece de beni görmeyeceksin. Özür dilerim amacım seni üzmek değildi."
"Beni üzen şey,aramızdaki o bağı koparıp atıyor olman.." dedim,yıkılmış ifadesinin sebebinin ben olduğumu bilmek canımı sıkıyordu. "Kendin için de benim için de en doğrusu mümkün oldukça yan yana gelmememiz,üzgünüm Batu.."
Ona arkamı dönüp yürürken yaşadığım şaşkınlığı da hayal kırıklığını da üstümden atamadım. Arkama bir an bile bakmadan çay bahçesinden çıktım ve bir taksi beklemeye başladım. Şanslıydım ki bir kaç dakika içinde bir taksi geçmişti ve bende binmiştim.
Bu durumdan Nehir'in haberi olduğu konusunda şüphem dahi yoktu. O gün telefonda sarhoş olan Batu'yu durdurmasının sebebi de buydu. Sencer'in Batu'ya olan tavrı da oldukça yerindeydi. Nasıl bunu anlayabilmişti bilmiyordum ama arabada ima ettiği şey de buydu.
Kızamıyordum,birbirimize duyduğumuz sevginin masum bir kardeşlik olduğunu sanıp kendimi geri çekmemiştim hiçbir zaman. Hislerinden haberim olsaydı geri dururdum,yüreğinde bir umudun bile yeşermesine izin vermezdim.
Saruhan'ların şirketine doğru giderken cebimden telefonumu çıkardım ve rehberime yeni kaydettiğim doktorumun numarasının üstüne tıkladım.
Bir kaç çalıştan sonra "Buyurun Efil Hanım." diyen doktorun sesini duydum.
"Merhabalar,benim size bir sorum olacaktı da."
"Az önce eşiniz de aradı,sanırım aynı durumu danışacaksınız." Onlaylar gibi bir mırıltı çıkardığımda devam etti. "Bir kaç saatlik uçak yolculuğu yapmanızda bir sakınca yok,Sencer Bey'e de söyledim. Ama yine de ben size önermiyorum, herhangi bir komplekste zaman kaybetmeniz çok tehlikeli. Eğer çok aciliyeti yoksa tavsiye etmem."
"Sencer'e de bunları söylediniz mi ?"
"Evet,aynı şeyleri ona da ilettim."
"Çok teşekkür ederim."
"Rica ederim,iyi günler dilerim."
Telefonu kapatıp kucağıma indirdiğimde can sıkıntısıyla ofladım. Taksi şirketin önünde durduğunda ödemeyi yapıp aşağı indim. Gözlerimdeki gözlükleri saçlarımın üstüne yerleştirdim. Şirketin önünde durup kaç katlı olduğunu saymadım binaya hayranlıkla baktım. Yapısı gayet güzeldi,şirket ismi altın sarısı bir tabelayla belirtilmişti.
Şirketten girip çıkan mini etekli kızlara yandan bir bakış attım,Sencer'in gözlerini oyma isteğini geriye itip girişe doğru ilerledim. Kapının iki yanında bekleyen takım elbiseli adamlar birbirlerine baktılar,sonrasındaysa bana.
Hepsi düğmesini iliklediğinde kaşlarımı çattım. "Hoş geldiniz Efil Hanım." dedi içlerinden biri,adımı nereden bildikleri hakkında en ufak bir bilgim yoktu ama yine de hafif bir tebessümle başımı salladım.
Hiç zorlanmadan içeri girdiğimde bir kaç kişinin bakışı bana dönmüştü, kenarda koltukta oturanlar duruşunu düzelttiğinde bilmem kaçıncı şaşkınlığımı yaşıyordum. Danışmana doğru ilerledim.
Kadının gözleri bende takılı kalırken "Hoş geldiniz Efil Hanım." dedi, tebessümüne karşılık bende gülümsedim.
"Hoş buldum."
"Sencer Bey'in katına kadar size eşlik etmemizi ister misiniz ?"
"Olur,sevinirim."
Bu şirkete ilk defa gelmeme rağmen herkesin bana nasıl bu kadar saygılı olduğunu ve ismimi bildiğini sorguluyordum. Danışmanın yönlendirmesiyle bir kız yanıma gelmişti,o da diğerleri kadar hoş görülüydü.
Asansörün önünde beklediğimizde "Bahsedilenden daha güzelsiniz." dedi, benden küçük olduğu ve hatta yakasındaki kartından stajyer olduğunu anlamıştım.
"Teşekkür ederim,o sizin güzelliğiniz.."
O kadar pozitifti herkes,yüzümde sebepsizce geniş bir gülümseme vardı. Asansöre bindiğimizde oradakilerde kısaca selam vermişti,beni tanımaları gerçekten şaşırtıyordu.
Geldiğimiz katta genişçe bir alan vardı ve herkes kendi masasında çalışıyordu. Biri beni fark ediyor,bir diğerine gösteriyor derken herkes bana dönüyordu. Stajyeri takip ederek koridorun sonundaki odanın önüne geldik. Odanın önünde bir masa ve masa başında da bir kadın oturuyordu.
Orta yaşlara gelmiş olduğu belli olan kadının saçları sarıydı ama dibi gelmişti, gözlerinde onu tatlı gösteren bir gözlük vardı ve boyu benden biraz kısaydı. Bizi görünce elindeki kağıtları bırakıp hafif bir tebessümle ayağa kalktı.
"Hoş geldiniz Efil Hanım,ben Sencer Bey'in kişisel asistanı Afife."
Uzattığı eli tebessümle sıktım. "Memnun oldum Afife Hanım."
"Sencer Bey toplantıda ama sizi odasına alayım ben." derken odayı işaret etti. Stajyeri arkamızda bırakıp odaya girdik. "Yiyecek ya da içecek olarak istediğiniz bir şey var mı ?"
Odayı incelerken çantamı masanın önündeki koltuklara bırakıp kabanımı soydum. Gri,siyah ve beyaz üçlüsünün ağırlıklı olduğu odanın bir kısmında büyük bir toplantı masası ve projeksiyon varken bir kısmında Sencer'in büyük masası ve onundeki deri koltuk takımı vardı.
Duvarların hepsi boydan camdı,şehirin çok ötesinde duran o yeşil manzarayı görebiliyordum. Hafif çıkmış karnıma değdi elim,sanırım bebek acıkmıştı. Çekinsem de mecburen "Seçeneklerimiz neler ?" dedim.
Afife Hanım hafifçe güldü,samimi bir gülüştü. Hamile olduğumu biliyor olsa gerek karnıma değen bakışları yüzüme tırmandı. "Sizler ne isterseniz biz onu seçeneklere dahil ederiz."
Peynirden midem bulandığı için "Kıymalı Börek olabilir,yanında da meyve suyu." dedim,azıcık utanıyor olsam da hazır gıda istemekten iyiydi. Bebek için en sağlıklı seçeneğim buydu.
"Hemen hazırlatıyorum,bir isteğiniz olursa seslenmeniz yeterli."
"Teşekkür ederim."
Afife Hanım odadan çıktığında tek başıma kalmıştım. Odanın güzel manzarasına karşı Sencer'in koltuğunda oturdum. Koltuk o kadar büyüktü ki içinde kayboluyordum. Bakışlarım camdan dışarıyı izlerken masadaki boş çerçeveye takıldı gözlerim.
Boş olması dikkatimi çekse de yerinden kıpırdatmadım. Tekrar manzaraya döndüğümde hafifçe kapanan gözlerime ayak uydurdum. Zihnim o kadar kalabalıktı ki sessiz kaldığımda o karmaşa beni yutuyordu.
Bir yanım Batu'yu düşünürken bir yanım da Sencer'den sakladığım mektuplar vardı. Ankara'ya gidip gitmemek konusunda tereddüt yaşıyordum,doktor bir sakınca yok dese de tavsiye etmemesi ikilemde bırakıyordu.
Düşünmekten kaçabileceğim tek nokta ya uyumaktı ya da konuşmak. Uyursam olmazdı,yemeğim gelecekti ve feci derecede açtım. Sabah bulantılarından dolayı kahvaltı edemiyor ama akşama doğru çok acıkıyordum. Bakışlarım karnıma düştü.
Giydiğim kahverengi elbisenin hafifçe bol olmasından dolayı kendini gizlemişti, kalbime bir ağırlık çöktüğünde sağ elimi hafifçe üstüne koydum. Varlığı kalbimi ısıtırken bendeki bu değişimlere kızıyordum. Sencer'in dediği gibi beni tanıyor muydu yoksa onunla tanışmadığım için benim kim olduğumu bilmiyor muydu ?
Dudaklarım aralandı,bir anlığına onunla konuşmak istedim ama devam edemedim. Gözlerim yaşlarını dökerken içimde tek bir pişmanlık vardı,bunu bilsin istedim ama nasıl hitap edeceğimi bile bilmiyordum. Sencer kadar rahat hissedemiyordum.
Kapının birdenbire açılmasıyla irkildim,elimi karnımdan çekip kapıya döndüm ama çok geçti çünkü Sencer beni o halde görmüştü. "Böldüysem çıkabilirim."
Gözlerimi kaçırdım,neden içimin yumuşadığını kendime de ona da itiraf edemiyordum ? Beni alıkoyan sayısız korkumu,endişelerimi atlatmaya çalışmalıydım. Sencer benden cevap alamayınca içeriye girmiş ve arkasından kapıyı kapatmıştı.
Yorgun hissettiğimden koltuktan kalkmamış hatta daha da yayılmıştım. "Bitti mi toplantın ?" dedim,kafasını salladı ve dosyasını masaya bırakıp yanıma geldi.
"Gelmeni beklemiyordum,güzel bir sürpriz oldu."
Önümde durdu,yorgundu gözleri ama ona rağmen gülümsüyordu. Koluna tutunarak ayağa kalktım ve kollarının arasına girdim. Ona sarıldığımda,elini tuttuğumda ya da ufak bir temasta bile içim huzurla doluveriyordu.
Saçlarımın üstüne bir öpücük kondurduğunda "Sormayacak mısın ?" dedim, kastettiğim şeyi biliyordu. Yüzünü görmedim ama başımı yasladığım göğsünden güldüğünü anladım.
"Beni anladıysan ve artık bu konuda beni dinleyeceksen sormayacağım." dedi, bu iki taraf içinde en iyisiydi çünkü bana söylediklerini anlatsam şu sakinliği yerle bir olurdu.
"Anladım ama sen nasıl fark ettin bunu ?"
"Bunu gerçekten konuşacak mıyız ?"
"Merak ettim.."
İçli,gergin bir soluk verdi. "Bakışlarından." dediğinde çenemi göğsüne yaslayıp gözlerine döndüm. Kehribarlarıyla karşılaştığımda devam etti. "İnsanoğlunun kendine itiraf edemediğini,dillendiremediğini kalbi bilir Efil. Gözler ise kalbin aynasıdır. Bende onun bakışlarından bir bokluk olduğunu anladım."
Daha fazla sürdürmedim,bu konuyu konuştukça gerileceğini bildiğimden bir daha açmamak üzere üstünü örttüm. Batu'nun İstanbul'a gitmesi kendi açısından da benim açımdan da iyi olacaktı. Bu konunun artık Sencer'le aramızda bir sıkıntı oluşturmasını kaldıramıyordum,üstelik artık haklı olduğunu biliyordum.
"Sencer.." dedim,efendim der gibi bir mırıltı çıkardı. İşaret parmağıyla yanağımı okşuyordu ve gözlerime odaklanmıştı. "Şirketteki herkes beni nasıl tanıyor ve neden bu kadar saygı duyuyor ? Sen mi bir şey söyledin onlara ?"
"Ben hiçbirine bir şey söylemedim." dedi ama gülüyordu. "Hem benim gibi bir adamı dize getiren kadına nasıl saygı duymasınlar ki,sayende eskisi kadar canlarına okumuyorum."
Kaşlarım çatıldı ama yine de güldüm. "Nasıl yani ?"
Sencer dudaklarını aralamıştı ki kapı çaldı ve ardından Afife Hanım elinde bir tepsiyle içeri girdi. Sencer'den bir adım uzaklaştığımda kaçamak bakışlarım tepsideydi. "Çok teşekkür ederim,ellerinize sağlık."
Kokusu buram buram içimi doldururken Afife Hanım tepsiyi masaya bıraktı ve Sencer'e baş selamı verip tebessümle bana döndü. "Afiyet olsun,başka bir isteğiniz olursa bildirin lütfen."
Kafamı salladım,tekrar gülümsedi ve dışarı çıktı. Masanın önündeki koltuğa oturdum ve tepsiyi önümdeki sehpaya koydum. Sencer yanıma gelip otururken hayretle bana ve kıymalı böreğin olduğu tabağıma bakıyordu. "Daha bir saat olmadan nasıl böyle uyum sağlayabildin aklım almıyor."
Büyük bir bardakta olan portakal suyundan bir yudum aldım ve "Sabahları bir şeyler yiyemiyorum malum bebek içeride horon tepiyor. Bende bu saatlerde acıkıyorum." dedim.
"Horon mu tepiyor ?" dedi gülerek,kafamı salladım. Önüme dönüp çatalla bir parça börek aldım,dilimleri küçük olduğundan direk ağzıma attım. Sencer keyifle beni izlerken ben karnımı doyurmakla meşguldüm.
Tabağa batırdığım çatalı Sencer'e uzattığımda gülümsedi,aç olsaydı benimle yerdi ama yine de geri çevirmedi ve yedi. Bir kaç dilim kaldığında çatalı bıraktım ve arkama yaslandım.
"Onları da yesene."
"Doydum." dediğimde elim karnıma gitti,tokluk hissinden dolayı midemi ovaladığımda bir diğer elimin bebeğin üstünde olduğunu Sencer'in gülüşünden anladım.
"Bugün karnındayken sizi izliyorum,yarın kucağındayken izleyeceğim."
İçime bir sıkıntı oturduğunda bu sefer gizlemeden iki elimi de karnımda gezdirdim. Ben buradayım diyen bebeğe bakıyordum. "Onu yaşatmayı becerebilirsem.."
Yanıma yaklaştı ve kolunu omuzuma atıp beni göğsüne çekti. "Bebeğimize hiçbir şey olmayacak güzelim. Çünkü annesi onun için her şeyi yapıyor. Artık hızlı hareket etmiyor,topuklu ayakkabı giymiyor. İyi beslenmeye çalışıyor ve ilaçlarını alıyor." O da elini karnıma koyup "Bunları onun için yapıyorsun" dedi.
"Ankara'ya gelmeyeceğim Sencer." dedim,sesim titriyordu.
"Doktor sakıncası yok dediyse de önermedi ama-" Çenemden tutup gözlerimizi buluşturdu. "Eğer sen istiyorsan senin için uçakta sağlık ekibi ayarlatabilirim."
"Hayır." dedim kesin bir dille. Ufak bir ihtimali bile göze alamaz,onun canını tehlikeye atamazdım. Önemliydi,planımız için gitmeliydim belki ama bebeğin canı artık benim için daha önemli ve öncelikliydi.
"Emin misin ?"
"Onun canını tehlikeye atmayacağım." dedim,gülen gözleri beni bulduğunda yutkundum. İkimizin de farkında olduğu bir şey varsa o da karnımdaki bebeğin kalbime yerleşmiş olmasıydı. "Sencer.." dedim içli içli,ağlamak üzereydim.
"Efil'im.." dedi,bir anda sol gözümden akan yaşı sildi. Pişmanlıkla dolu gözlerim karnıma değdiğinde yenisi eklendi yaşlarıma.
"Onu istemediğim için giderse.." Düşüncesi bile nefesimi kesmeye yetmişti,o acıyı kaldıramazdım. "Sencer onu kabullenemediğim için,söylediğim onca söz için giderse.."
"Telafi et." dedi anında,yaşlı gözlerim onu buldu. Onun da gözleri dolduğunda acı bir tebessüm dudaklarında peyda oldu. "Çocuklar annelerini hemen affeder sende ona gerçekleri,şuan asıl hissettiklerini söyle ki affetsin ve gitmesin."
Henüz bir bezelye tanesi kadar olan bir bebekle konuşmak insanlara ütopik gelebilirdi ama ne Sencer ne de ben bunu garipsemiyorduk. Hiçbir anne ve babanın da garipsiyeceğini sanmıyordum çünkü kalpler o minik bedeni çok hızlı kabulleniyordu.
Bir karnıma bir Sencer'e bakarken tereddütle "Ama ben senin gibi konuşamam ki,bilmiyorum ne diyeceğimi.." dedim,gözyaşlarım durmuştu ama dudaklarım titriyordu hala.
Sencer'in eli kalbimin üstüne kapandı. "Burada ne geçiyorsa onu söyle.."
Bugün,bu saatler benim dönüm noktamdı. Kabulleneceğim şey sadece bir can değildi,varlığıyla beni de büyütecek ve yaralarımı saracak bir mucizeydi. Korktuğum,kaçtığım tüm her şeyle yüzleşecektim. Annemin bana öğrettiği gibi, onun beni kalbiyle güzelleştirdiği gibi bende bir canı güzelleştirecektim.
Ellerim hafif çıkmış karnımı kavradığında gülümsedim. "Bebeğim.." dedim, içimde çiçekler açtı. "Ben annen.." Yıllardır kaçtığım o kelimeden korkmadım bu kez,anne kelimesi artık bana ölümü değil yaşamı anımsatacaktı.
İçli bir nefes verdim,kalbim titredi. "Seninle geç tanıştığım için,ilk anlarda seni kabullenemediğim için ve korkularımla seni kendimden uzak tuttuğum için özür dilerim." Parmak uçlarım ona dokunuyormuş gibi karıncalandı. "Söz veriyorum artık uzağında değil,yanı başında olacağım. Gitmeni hiç istemedim, lütfen gitme anneciğim.."
Dudaklarımın arasından bir hıçkırık kaçtığında bir elimi karnımdan çekip gözyaşlarımı sildim. "Anne kelimesini seninle tekrar yaşatmışken,seninle tekrar güzelleştirmişken yalvarırım gitme." Gülümsedim. "Baban dünyanın en güzel babası olacak,bu konuda şanslısın. Bende sana iyi bir anne olmak için her şeyi yapacağım söz veriyorum."
Sencer'in dolu dolu bakan kehribarlarına döndüm,tebessüm etti. "Sen bize mucizesin,yaşamsın ve bizde seni çok seveceğiz." dedim. Karnıma döndüğümde dua eder gibi,bir sözü mühürler gibi fısıldadım;
"Yeter ki gitme.."
⚓️
Sencer'i Ankara'ya uğurladıktan sonra eve gelmiştim,gün içinde o kadar yorulmuştum ki üstümü değiştirip kendimi yatağa atmıştım. Nehir bir kaç kez aramıştı ama aramalarını cevaplamadım,ona kırgın olduğumu anlamış olması gerekiyordu.
Batu'nun hislerinden haberdardı,bu konuda emindim. Bana söylemesi gerekirken gizlemesini anlayamıyordum. Böyle bir şeyi bilmeye hakkım vardı çünkü ben onu abi olarak görüyordum ve bir mesafe katmıyordum ama onun yaklaşımı bambaşkaydı. Eğer bilseydim hiçbir zaman bu kadar yakın davranmazdım.
Artık bebeğimize yabancı değildim,tişörtümün altından onunla temas kurmaya şimdiden bayılmıştım. Büyüyecekti,karnım kocaman olacaktı ve belki de onu daha net hissedecektim. Sonra doğacaktı,minik elleriyle hayatımızda çok şey değiştirecekti.
Onunla ilgili her şeyde heyecanlıydım ve bunu yeni yeni fark ediyordum. Düşüncelerime pranga vurmadan,hislerime engel olamadan her şeyi berrakça yaşıyordum ve ben yeni anlamıştım ama bebeğimi şimdiden çok sevmiştim.
Telefonumu açtım ve ınstagram uygulamasına girip keşfetimde dolanan bebek videolarını özellikle izlemeye başladım. Takip ettiklerimin paylaştığı storylerde dolanan bebekleri hevesle,heyecanla izliyordum. Bastırmaya çalıştığım tüm hislerimi şimdi yaşadım.
Kapı birdenbire açılınca yastıktaki başımı kaldırdım,Nehir'in içeriye girmesini ve arkasından kapıyı kapatmasını elbette ki beklemiyordum. Kaşlarımı çatarak yatakta doğruldum ve bağdaş kurdum.
Kabanını yeni soyuyordu,telefonunu da yatağa attıktan sonra "Neden telefonlarımı açmıyorsun ?" dedi sitemle.
"Nedenini soruyor musun birde ?" dedim alaylı bir tebessümle. "Birbirimizden bir şey saklamayacağımız konusunda bir sözümüz vardı. Yaşadığım her şeyi sana anlatırken sen benim için önemli olan bir şeyi benden gizlemişsin Nehir."
"Zaten başında yeterince dert vardı Efil!" dedi,ayaktaydı ve elini kolunu kullanarak konuşmayı severdi. "Birde bununla seni uğraştırmak istemedim, Batu salağının gelip seninle konuşmasını beklemiyordum!"
"O benimle konuşmasaydı ben ona abi ayağıyla sarılmaya,konuşmaya ve gülüşmeye devam edecektim. Sende susacaktın öyle mi ?" Sesim yükseliyordu ama bilerek olmuyordu. "Nereden tutsak elimizde kalıyor Nehir!"
"Efil yapma böyle,amacımın kötü olmadığını biliyorsun."
"Acımı sana söyledim,Sencer'le ne yaşarsak anlattım,hamileliğimi seninle paylaştım,seninle ağladım." Sesimi kıstım. "O mektupları,notları bile sadece seninle paylaştım ama sen benden hep gizliyorsun bir şeyler."
Nehir'in gözlerinden geçen hayal kırıklığını gördüğümde sustum,daha fazla devam edip onu üzmek istemiyordum.
"Haklısın." dedi kısık sesiyle. "Babamın,senin annenin öldüğü gün öldüğünü sakladım çünkü sen zaten acı çekiyorsun birde buna üzül istememiştim. Eğer bunu da bilseydin annem zaten öğrendi diyerek üstüne gelirdi ama bilmemen onları durduruyordu." Derin bir nefes verdi. "Okulda beğendiğim çocuğun seni sevdiğini duyunca da kendi hislerimi sakladım çünkü ilk defa başkası tarafından seviliyorum deyip mutlu oluyordun sana bunu söyleseydim onun adını bir daha ağzına almazdın."
Bunları sonradan öğrenmiştim ama hiç üstünde durmamıştık,sebeplerini hiç bana söylememişti. Şimdi o sebepler kalbime bir bir oturdu ve onun gözlerinde gördüğüm kırgınlık beni de kırmıştı. Daha nicesi vardı belki ama devam etmedi,onları da omuzuma yüklemek istemedi.
"Sen her şeyi anlatarak kardeşlik yapıyorsun Efil'im." dedi,yatağa oturdu yavaşça. "Bense sana zarar verecek her şeyi gizleyerek sana kardeşlik yapıyorum. Küçük yaşımda dahi seni sarıp sarmalamak,annenin eksikliğini ben tamamlamak isterdim. Annen de olsaydı sana zarar veren şeyleri seninle paylaşmazdı ve bende annen gibi davranmaya çalıştım hep."
Gözümden bir kaç damla yaş döküldüğünde boğazıma bir yumru oturdu. Aptal gibi ona kızmıştım her defasında ama o beni korumaktan başka bir şey yapmıyordu. Elinden gelse benim omuzumdaki yükleri alıp kendi omuzuna yüklerdi. Benim için babasının acısını içinde yaşamış,çocukken dahi olsa sevdiği çocuktan vazgeçmişti.
Sırf ben kendimi biraz daha iyi hissedeyim diye hep elinden geleni yapıyordu. Bunu hep biliyordum ama şuan geriye dönüp baktığımda daha iyi anlıyordum.
Yatakta dizlerimin üstünde ilerleyip ağlayarak kollarımı boynuna sardım. Hiç yadırgamadı ve kollarını belime sardı. "Özür dilerim." dedim fısıltıyla. O her zamanki gibi şefkatle omuzumdan öptü,bana sırtını çevirmiyordu. "Bencillik yaptığım için özür dilerim kardeşim."
Geriye çekildi ve bir eli yanağıma yerleşti. Sık ağlamazdı,şuan bile gözleri sadece hafiften doluydu. "Hiçbir zaman bencil olmadın kardeşim,ben senden bir şeyleri saklayarak bencilliğe ittim. Hayat senden o kadar şey aldı ki bazı anlarda kendini düşünmeliydin ve bende bunu sağladım."
"Seni o kadar seviyorum ki.."
"Evlenince beni unutsan da,bende seni seviyorum."
"Aşk olsun,sen unutulacak biri misin ?"
"Bence de değilim." dedi egosuyla,ikimizde güldük. Gözümde kuruyan yaşları silip bir kez daha sarıldım ona. O benim en büyük servetimden biriydi,her şeyimdi.
"Bir sen,bir Sencer,birde bebeğim.."
"Bebeğin ?"
Başta onu istemediğimi biliyordu,sürdürdüğüm tavrı da biliyordu. Teyzesinin balı nasıl diye aradığında telefonu suratına kapatmam da katı duruşumu ortaya koyuyordu. Elimi karnıma koyup "Evet teyzesi,bebeğim.." dedim. Sevinerek karnıma bir öpücük kondurdu,bu günü bekliyormuş gibi yüzünde güller açmıştı.
Sabah olanları,Zeynel denilen adamı ve Sencer'in neden Ankara'ya gittiğini detaylıca anlattım. Babamı en iyi takip eden Nehir'di,hesap hareketlerine kadar her şeyi detaylıca inceliyordu. Ufak bir ipucunda bizi bilgilendirmesi adımlarımızı hızlandıracaktı.
18 yaşımda bana gelen notu ve mektupları,asıl amacımın masayı bitirmek olduğunu Sencer'e henüz anlatmadığımı da söylemiştim. Ona anlatırsam her şeyin daha hızlı ilerleyeceğini söylemişti,ileriki aylarda ben yerimden bile kalkamayacak duruma gelirsem iş Sencer'e kalacaktı.
Bulduğum ilk fırsatta anlatacaktım,ileride aramızda bir sorun oluştursun istemiyordum. Nehir'in artık şirkete dönmesi gerektiği için onu yolcu ettim ve odama geri döndüm.
Saatler birbirini kovalarken yemeği de yemiştik ve ben yine odamdaydım ama sıkılıyordum burada. Bu yüzden üstüme düzgün şeyler giyip odadan çıktım, mutfağa girdiğimde ağzımda tatlı bir tat oluşmuştu.
Canımın tatlı bir şeyler istediği sezdiğimde buzdolabını açtım. Her gün yenisi yapılan tatlı menüsünde bugün baklava vardı,tepsiyi çıkarıp tezgaha koyduğumda çalışanlardan biri bana izin vermeyerek kendisi tabağa servisi yaptı.
Teşekkür edip elimdeki tatlı tabağıyla salona girdim,aşina olduğum yüzleri görünce yanlarına gittim. Asiye babaanne bebek için ördüğü patiği tamamlamak üzereydi,Sevda abla çocuklarla birlikte bir akrabasını ziyarete gitmişti ve Umay televizyon izliyordu.
Koltuğa bağdaş kurarak oturup tabağı kucağıma bıraktım,Asiye babaanne göz ucuyla bana baktı. "Koçarinin Ankara'da ne işu vardur kizum ?"
Ağzımdaki lokmayı yutup "Bilmiyorum ki,iş ile ilgili çok bir şey anlatmaz bana" dedim yalan söyleyerek.
Bu gece bara gidip kızla konuşacaklardı. Kerem beni kışkırtmaya çalışsa da kocama güveniyordum. Tüm bunlar bir yana bu gece onsuz nasıl uyuyacağımı düşünüyordum,kocamı çok özlemiştim.
"Babaanne tatlı yerse erkektir derler değil mi ?" dedi Umay,bir gözü benim tabağımdaydı. Meraklı gözlerim babaanneye döndü,o da bana ve tabağıma bakıp gülümsedi.
"He öyle demuş eskuler ama her zaman doğri olmayi."
Hafif bir tebessümle arkama yaslandım,sabahtan sonra her an elim karnıma gidiyordu. Sanki ilk ayları bile telafi etmek,ondan temasımı hiç kesmemek istiyordum. Bir yandan cinsiyetini deli gibi merak ediyordum ama yedinci haftanın sonundaydık ve henüz çok erkendi.
Poyraz'ın neşeli sesi salona geldi,sonra da kendisi. Şarkı mırıldanıyordu ama çok anlaşılmıyordu. Direk karısının yanına oturup kolunu onun omuzuna attı. Umay babaanneden dolayı onu uyarsa da bu Saruhan erkekleri hep rahat olduğundan Poyraz umursamadı.
Onların çocuk isteğini bildiğimden dolayı Nehir'le derin bir araştırma yapmıştık. Bir kaç sene önce buraya turist olarak gelen bir ailenin çocuğu yaylaların orada düşmek üzereyken Nehir'le fark etmiş ve ailesine teslim etmiştik.
Çocuğun annesi bir imkansızı başararak kendini tedavi ederek o çocuğa sahip olmuştu ve onu kurtardığımız için dilediğimiz her şeyi yapmaya hazırdı ama biz bir şey istemeyince bize numarasını vermişti.
Onunla iletişime geçtim ve Umay'ın durumunu bildiğim kadarıyla anlattım,tüp bebek girişimlerinin bile faydasız olduğunu biliyordum. O da tahlilleri isteyerek bu durumla yakından ilgileneceğini söylemişti. İçimde doğan umut kırıntılarından onlara da bahsetmek istiyordum ama beni yanlış anlarlar diye çok korkuyordum.
Asiye babaanne ağır ağır ayağa kalktığında elinde tuttuğu patiğe gözlüklerinin altından baktı. Bitirmişti ve çok tatlı bir şey olmuştu. "Sağlukla kucağımuza alalum da ha bu da heduyesi olsun." diyerek bana uzattı patiği.
"Sencer ve Nehir ilk hediyesi benden olacak diye atışıyorlardı ama ilk hediyesi babaannesinden oldu." dedim gülerek ve patiği aldım elinden. Her ikisini de elimde salladım,bunların içine minik ayakların gireceğini hayal ettikçe heyecanlanıyordum.
Babaanne güldükten sonra "Hayde,Allah rahatluk versun." dedi ve salondan çıktı. Onu bu sıralar çok durgun buluyordum,bir şeyleri içine sıkıntı ediyor gibiydi. İlk fırsatta onunla konuşmalıydım.
Babaannenin gidişinden sonra Umay ve Poyraz telefondan gülüşerek bir şeylerle uğraşıyordu. Bende bebeğimle tatlımı yiyordum. Sonunda cesaretimi topladığımda boğazımı temizledim.
Kimsenin olmadığına emin olduktan sonra "Umay,Poyraz." diyerek dikkatlerini üstüme çektim. İkisi de bana beklentiyle bakarken kendime telkinler verip devam ettim. "Sizinle bir şey konuşmak istiyorum ama beni yanlış anlarsınız diye çok korkuyorum."
"Buyur yenge hanım." dedi Poyraz,Umay da sadece izliyordu.
"Çocuk sahibi olmak istediğinizi biliyorum." dediğimde Umay'ın morali bozulmuştu ve telefonu elinden bırakıp bakışlarını kaçırdı. "Yurt dışında tanıdığım çok iyi bir doktor var,kendi hastalığını tedavi edip çocuk sahibi olan bir doktordan bahsediyorum."
"İstemiyoruz Efil!" dedi Umay keskin bir dille,ilk defa bu kadar katıydı bana karşı. O kadar doktor gezmişlerdi ki tekrar umutlanmak istemiyordu biliyordum.
"Umay.." dedim onun aksine yumuşak bir sesle. "İnanılmaz bir doktordan bahsediyorum,denemeye değmez mi ? Seni anlıyo-"
"Beni anlıyor musun ?" dedi alayla,dolan gözlerini karnıma diktiğinde gülümsedi. "Benim çektiğim hasreti çekmeden beni anlamazsın Efil,hele ki karnında bir bebek varken hiç anlamazsın."
Hiç durmadan ayağa kalktı ve çıktı salondan. Onu kırmış mıydım bilmiyordum ama böylesine canının yandığını görmek üzmüştü beni. Başını yerden kaldırmayan Poyraz'a döndüm,bir şeyleri zorlukla sindiriyormuş gibi yutkundu ve bana baktı.
"Onun söyledikleri seni üzmesin lütfen Efil." dedi,sesi titriyordu. "Biz sizin için elbette seviniyoruz,Allah sağlıkla kucağınıza almanızı nasip etsin. Sadece bu konuda çok hasass. İki yıldır gezmediğimiz doktor kalmadı ve artık umudunu kesti,tekrar umutlanıp yıkılmayı istemiyor çünkü çok zor toparlandı."
"Asla kırılmadım,Umay'ın kalbini biliyorum ben." dedim acı bir tebessümle ama ısrarımdan geri durmadım. "En azından onun haberi olmadan en son yaptığınız tahlilleri şu doktora sunsak olumsuz bir sonuç alırsak bile Umay'ın haberi olmaz ve konuyu kapatırız."
Poyraz'ın gözlerinde yanan umut ışığına tutundum,beni yanıltmadı. "Umay'ın haberi olmasın lütfen,ben sana bir kaç saate atacağım tahlilleri. Sende doktora iletirsin olur mu ?"
Poyraz'ın sönük heyecanına rağmen ben daha canlıydım. "Umay'ın haberi olmayacak." dedim söz verir gibi.
"Teşekkür ederiz yenge hanım,hayırlı geceler."
Bazen yenge bazende Efil demelerine çoktan alışmıştım. Gülümseyerek kafamı salladım ve o salondan çıktıktan sonra arkama yaslandım mutlulukla. Umarım sonuçlar güzel olurdu ve onların da bu hasreti dinerdi.
Ellerim karnımı sararken başımı eğdim. "Sende benim gibi babanı özledin değil mi ?" dedim,bu saatlerde barda olması gerekiyordu o yüzden uyumamıştır diyerek telefonumu çıkarım numarasını çevirdim.
Bir kaç çalıştan sonra telefon açıldı. "Efendim güzelim ?" dedi özlediğim sesi, gözlerimin dolmasına engel olamadım.
"Nerdesin kocam ?"
"Arabadayız Kerem'le,bara gidiyoruz."
"Ben çoktan gitmişsinizdir sandım."
"Ohoo yenge,buralarda gece daha yeni başlar." diyen Kerem'in çapkın sesiyle gözlerimi devirdim.
"Sen benim kocamı kötü yola götürüyorsun resmen."
"Arabayı kullanan o,bara gitmek isteyen o,suçlu olan yine Kerem!"
Güldüm hafifçe,Kerem'i de seviyordum ama şuan onunla değil Sencer'le konuşmaya ihtiyacım vardı. "Sencer,ne zaman geleceksiniz ?"
"Uçak olsaydı beklemezdim,burdan hemen sonra gelirdim ama uçak yok hayatım. Sabah uçağa bineceğiz,kahvaltıya yetişirim." Dudaklarım büzüldü,bir gece daha onsuz geçecekti. "Siz nasılsınız ?"
"Biz iyiyiz babası,az önce canımız tatlı istedi ve yedik. Babaannede genelde tatlı aşerenlerin erkek çocuğu oluyor dedi."
"Tüh." dedi Sencer ama gülüyordu. "Erkek mi yani ?"
"Kız olmazsa evlatlıktan reddedecekmiş gibi bir tepki verdin!"
Benim sitemli sesime karşı Sencer ve Kerem'in kahkahası duyuldu. Şaka yaptığını biliyordum ama yine de içten içe kız istiyordu. "Kız da olsa erkek de olsa sizden gelen başım üstüne."
İçtenlikle gülümsedim,karnımı okşadım duymasını umarak. "Kendine dikkat et babası,seni sabırsızlıkla bekliyoruz."
"İlaçlarını aldıysan uyu karıcığım,sende dikkat et kendine."
İstemeyerekte olsa telefonu kapatmıştım. Boş tabağı alıp ayaklandım,mutfağa uğrayıp tabağı bıraktım ve bir bardak suyu kafaya dikip biraz soluklandım. Ev sessizleşmişti,muhtemelen herkes uykudaydı.
Merdivenleri yavaşça çıkıp odama girdim,birden soğuk bir hava beni karşıladığında camın açık olduğunu gördüm. Ben camı açmamıştım,nasıl açıldığını düşünmeden gidip kapattım ve perdeyi de sonuna kadar çektim.
Yatağa döndüğümde yatağın üstünde gördüğüm zarfla ürktüm,kalakaldım öylece. Aklıma gelenle başımı arkaya çevirdim ve pencereye baktım,o cam nasıl açılmıştı ?
İçim ürperdi ve tüm hücrelerimi bir korku sardı. Aşağıda onlarca koruma varken birinin odaya girmesi mümkün müydü bilmiyordum ama bu zarf ve açık pencere her şeyi açıklıyordu. Titreye titreye yatağa oturdum ve zarfı elime aldım.
Kapağını araladığımda yine kelepçe simgesiyle karşılaşmak bu sefer beni şaşırtmadı. Yutkunuşum bir korku gibi dağıldı içimde. "Kimsin sen ?" diye fısıldadım istemsizce. Buraya kadar ulaşabilen kişi kimdi ve bana neden bunları gönderiyordu ? Zarfın içinde bir fotoğraf yerine bir not vardı,kağıdı elime alıp zarfı yatağa geri bıraktım.
Gerçeklerin sanrısı vardır Leyla'nın kızı.
Adımların hızlı değil,sağlam olsun.
Zamanı geldiğinde bir ışık yakacaksın.
İşte o zaman karanlık sana boyun eğecek.
Kağıt elimden kayıp kucağıma düşerken kelimelerin arasında kayboluyor ve anlamaya çalışıyordum. Ben düşündükçe zihnimde binbir tilki dönüyordu. Karanlık dediği masaydı,yakacağım ışık neydi peki ? Hem madem biliyordu bir şeyleri neden ortaya çıkmıyordu ? Neden sadece notlarla yanımızda oluyordu ?
Yorgunluktan başım yastığa düştüğünde notu yeniden elime aldım ve defalarca kez okudum. O kadar çok okudum ki bir süre sonra ezberledim. Hızlı mı davranıyordum ? Depo konusunda hızlı davranmıştık ve evet elimizden kaçırmıştık bir şeyleri.
İnanılmaz derecede korkuyor ama bir o kadar da güvende hissediyordum. Notu yazan kişi bizim yanımızda mıydı,değil miydi anlayamıyordum bir türlü. Gözlerim usulca kapandı,Sencer'in Ankara'dan bir şeyler öğrenme umuduyla kendimi uykuya bıraktım.
⚓️
Sencer Saruhan
Mahkum olduğum karanlıktan hiçbir zaman çıkmayı,kurtulmayı düşünmedim. O hale gelmişken ruhumu yitirmiş ve kalbimi de söküp atmış gibiydim. Sadece işe odaklanıyor,kurallar doğrultusunda ilerliyor ve nefes alıyordum ama bu yaşamak değildi benim için. Çünkü ben ölmüştüm ve ölüler dirilemezdi.
Bir bakışın kalbime baharlar getireceğini,bir gülüşün söküp attığım kalbimi titreteceğini bilmiyordum. Efil ve bebeğimizin bendeki ölen her şeyi dirilteceğini,yaşama dair umutlar biriktireceğimi de bilmiyordum.
Artık bu karanlık dünyadan çıkmak istiyordum,elimdeki silahı atmak istiyor ve oturduğum o koltuğu paramparça edip varlığımı lekeleyen her kötülükten kurtulmak istiyordum.
Efil için sadece Arman'ları değil,tüm masayı bitirecektim. Ona ve bebeğimize güvenli ve güzel bir hayat yaşatmak için elimden ne geliyorsa yapacaktım ve yolun sonunda herşeyden sıyrılmış mutlu bir aile olacaktık.
Ben önde,Kerem arkamda ilerlerken yüksek bir gürültünün geldiği bardan içeri girdik. Uzun ve neon ışıklarıyla süslenmiş koridoru geçtik. İnsanların dans ettiği,çılgınca eğlendileri alana gelmiştik ve Kerem herkese çapkın bir ifadeyle bakıyordu.
Buraya takım elbiseyle gelmek mantıklı olmayacağından siyah bir tişört ve altına da siyah kot pantolon giymiştim. Kerem görücüye çıkıyormuş gibi özenmişti,son anda onu getirmekten vazgeçsem de maalesef peşime takılmıştı.
Yanımdan geçip giden ve bana alıcı gözlerle bakan kızlara bir anlığına bile bakmazken barmanlerin olduğu kısma göz gezdirdim ve aradığım kişiyi buldum. Kerem'i sürükleyerek o tarafa doğru ilerledim.
Sandalyelerden birine otururken karşıma da Kerem oturmuştu. Cansu denilen kadına doğru "Bakar mısınız ?" diye seslendim. Bana bakmak yerine yanındaki adama bize bakması için işaret verdi.
"Buyurun,ne içersiniz ?"
Gelen adamı umursamadım ve tekrar Cansu'ya doğru "Okan'ın arkadaşlarıyız, bakar mısınız lütfen ?" dedim. Gözleri anında bize döndüğünde tedirgin olmuştu. Onu öldürenler olduğumuzu düşünmüş olabilirdi çünkü korkarak gelmişti yanımıza.
Adam yanımızdan giderken Cansu denilen kadın karşımızda durdu,bir beni bir Kerem'i inceledikten sonra "Okan'ın nereden arkadaşı oluyorsunuz ?" dedi. Sesi titriyordu,gözleri çekingendi. Sevgilisinin bulaştığı işleri biliyor olmalıydı.
"İşin aslı biz onun arkadaşları değiliz." dedim dürüstçe. "Onu öldürenlerin düşmanıyız ve amacımız sana zarar vermek değil."
"Herkes aynı şeyi söyler."
Zekiydi,hafifçe gülümsedim. "Ama sana zarar vermek isteyen biri bu kalabalığa gelmez ve gece evine gelerek işini bitirirdi."
Hak vermiş olacak ki gözlerini kaçırdı,Kerem ne ara gitmişti bilmiyordum ama yalnızdık. "Ne istiyorsunuz benden ?"
"Okan'ın yaptığı işi biliyor muydun ?" Bana cevap verme konusunda hala tereddüt ediyordu. Sabırsızca "Sana sorduğum soruları cevapla ki sonrasında çekip gidelim ve kendi yolumuza bakalım." dedim.
Etrafına göz gezdirdi ve "Önemli birini bir depoda saklıyorlardı." dedi. "Her gün ona yemek götürüyordu. Yaptığı işi sevmiyordum,çünkü patronu tehlikeli biriydi ve sonunun ölüm olacağını biliyordum."
"Sakladıkları kişi hakkında bir şey söyledi mi hiç ?" dedim,tereddütle bakıyordu. "Adı,cinsiyeti gibi şeyleri biliyor musun ? Kim olduğunu bulmam gerekiyor. Bu benim için önemli. O sakladıkları her kimse Okan o kişi gördüğü için öldürüldü."
Bir tahminim vardı,Efil'in aklına gelmese de benim ihtimal verdiğim biri vardı. Volkan Arman'ın ne kadar kötü biri olduğunu,acımasız olduğunu biliyordum. Bu yüzden bir ihtimal dahi olsa vardı ama emin olamadan Efil'e söyleyemezdim.
"Sakladıkları kişi için hiçbir bilgi vermiyordu." dedi,ona seslenenlere elini sallayıp bana geri döndü. "Bir keresinde sen benim Volkan'a çalıştığımı sanıyorsun ama yanılıyorsun demişti,kafamı karıştırmıştı bunu söylemesi."
Bu ne demekti şimdi ? Okan bir ajan mıydı,kim tarafından gönderilen bir ajandı ve amacı neydi ki Volkan'ın içine girmişti ? Başkan'da bu işin içindeyse işte o zaman o masayı yerle bir etmenin yolunu bulmuş olacaktım. Başkan'ın ajanı olma olasılığı yüksekti.
"Başka bir şey demedi mi ?"
"Kelepçe." dedi aklına gelenle. "Patron Bey pek sever kelepçeleri demişti ama Volkan'dan mı bahsetti,bir başkasından mı bilmiyorum çünkü her ikisine de Patron Bey derdi."
Kelepçe mi ?
Efil'e gelen fotoğrafın zarfında çizilmiş bir kelepçe resmi vardı. O fotoğrafı ya Volkan göndermişti ya da Okan'ın asıl patronu. Kelepçe bir işaretti,bir şeyler anlatan ve istemeden de olsa kendini ifşa eden bir semboldü.
Başkan Efil için aramızda geçmişten gelen bağlar var,sen anlamazsın demişti. O fotoğrafı o mu göndermişti yoksa babası Volkan Arman mı ?
Zihnimde binlerce soru işareti oluşurken Cansu'ya teşekkür etmiştim ve onun yanından düşünceyle ayrıldım. Gözlerim Kerem'i ararken yanıma bir kız geldi. Çakma sarı saçlarını yüzüme doğru savurunca bir adım geriledim.
"Ne yapıyorsun bacım ?" dedim sertçe.
"Dans edelim mi ?" derken elini bana doğru uzatmış ve göğsüme koymuştu ki izin vermeden bir adım daha geriledim.
"Kerem senin belanı sikeyim nerdesin lan!" diye sızlandım ve kızdan uzaklaşıp kapıya doğru ilerledim. Bu saçma yerden hızlı adımlarla çıkıp kapının önüne geldim.
Ankara'nın ayazında tişörtle kalmak akıl kari değildi. Üşüdüğümü hissedip yolun karşısında park ettiğim arabaya geçtim ve klimayı çalıştırdım. Kerem yokluğumu anlayınca gelirdi.
Efil'i özlemiştim ama gecenin bir yarısı arayıp uykusundan uyandırmak istemedim. Zaten buraya gelmeden önce konuşmuştuk. Telefonumu elime alıp galeriye girdim,bir tane fotoğraf bile yoktu. Sevmezdim fotoğrafları ama şuan Efil'in fotoğrafı olması gerektiğini hissetmiştim. Yanına gidince bol bol fotoğrafını çekmek şart olmuştu.
Instagram uygulamasına girdim,en son Efil'i takip etmek için girmiştim. Beni takip eden onca insan içinden sadece karımı takip ediyordum. Hesabına girdim,onun da takipçisi gittikçe artıyordu. Bir umut fotoğraf vardır diye bakmıştım ama 0 gönderiyle karşılaşmak canımı sıktı.
Profil fotoğrafıyla yetindim,büyümüyordu ama ben o gülüşünü her mesafeden seçebilirdim. İçim hasretle dolup taşarken derin bir nefes verdim. Telefonu kenara savurdum ve kafamı arkaya yaslayıp bekleyişime devam ettim.
Cansu denilen kadının söyledikleri aklımı karıştırmıştı,depoda sakladıkları kişi hakkında her ne kadar bir şeyler öğrenemesem de bu işte sadece Volkan'ın değil bir başkasının da parmağı olduğunu anlamıştık.
Peki bu başkası başkan piçi miydi yoksa amacı iyi olan ve bizim tanımadığımız bir dost muydu ?
Kelepçe Volkan'ı mı sembolize ediyordu yoksa Okan'ın asıl patronunu mu ?
Efil bebeğimizi aldıramazdı biliyordum ama onu bu kararından bu kadar kolay çeviren o fotoğrafı ve notu Volkan neden göndersin ki ? Bebeğimizin yaşaması onun ne işine yarardı ?
Kelepçe Volkan değildi,kelepçe Okan'ın asıl patronunu sembolize ediyordu. Asıl patron Başkan değildi,başkan her zaman kartları açık oynardı ve Efil'in hamile olduğunu bilseydi davet gecesi bir şeyleri ima ederdi.
Kelepçeyi sembolize eden asıl patron kimdi ?
Dost muydu,düşman mı ?
Sakladıkları kişi tahmin ettiğim gibi bir kadın mıydı yoksa erkek mi ?
O depoda sakladığı kişiyi ilk andan beri düşlüyordum ama emin olamadığımdan dolayı bu konuyu Efil'e asla açmayacaktım. Bir tahminle onu hayal kırıklığına uğratamazdım,umutlanırdı ve yanılırsam yıkılırdı. Yine de aklımdan silinmeyen o düşünceyi düşünüp durdum.
Efil'in annesi Leyla yaşıyor olabilir miydi ?
⚓️
Erkenden buluştuk,nasılsınız ballarım ?
Umarım iyisinizdir çünkü ben çok iyiyim,
kitabımız gittikçe okunuyor ve bu çok gurur verici.
Ama..
Fikirlerinizi,yorumlarınızı belirtmiyorsunuz ve ben beğenip
beğenmediğinizi anlayamıyorum. Lütfen yorumlarınla destek
olun bana ve elbette hesabımı takip ederek.
Sencer'in şüphesi doğru mudur sizce ?
Kelepçeyi simgeleyen ve notları gönderen kim olabilir ?
Efil'in bebekle konuştuğu sahnede ağladım :(
Diğer bölüm görüşmek üzere,hoşça kalın.
Instagram: mavibirlotus
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 38.48k Okunma |
3.11k Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |