12. Bölüm

Bölüm 11 | Karanlığın Kurşunu

M.
mavibirlotus

 

⚓️

 

Sencer Saruhan

Ölümün acısına,karanlığına öyle alışmıştım ki nefesimdeymiş gibi ezber edinmiştim. Canımı koruyan korumalarımı kaybetmiştim,sırt sırta çatıştığım dostumu kaybetmiştim. Umut dolu nice hayatın ölümünü sığdırmıştım ömrüme.

Hepsini omuzlamıştı sırtım,bir anlığına bile eğmemiştim başımı. Acısına da gafletine de kapılmadım ve çok daha güçlü devam ettim yoluma. Tüm bunları geride bırakmışken bir gün ölümün beni korkutacağını hiçbir zaman düşünmedim.

Şimdi düşlüyordum,ölümün soğukluğu bile Efil'e değse tüm dünyam kararırdı. Asıl karanlık o zaman beni hapseder ve asıl acı o zaman hücrelerimi ele geçirirdi..

Başımdaki ağrılara rağmen Ankara'da bir saat daha kalmamış ve Efil'siz uyumamak için en erken uçağa binip Rize'ye dönmüştüm. Kerem her ne kadar bana sövse de ayak uydurmuştu,onu evine bırakıp kendi evime gelmiştim.

Arabayı park edip aşağı indim. Güneş doğmak üzereydi ama hava yine de kapalıydı. Evin yanındaki çardakta hissettiğim hareketlilikle kapıya değil oraya yöneldim. Yaklaştıkça daha da netleşiyordu görüntü.

Babamı gördüğümde durdum,boğazıma tekrar bir yumru oturunca arkamı dönüp gidecektim ki "Oğlum." diyince kalakaldım. Adımlarını duyabiliyordum, önüme kadar geldiğinde başımı eğdim.

Suçluluk duygusu zihnimi ele geçirirken pişmanlığım enseme çöküp başımı kaldırmamı engelliyordu. Gözlerinde öfke olsa bu kadar zorlanmazdım belki ama bana kızmadığını bilmek ve o gözlerinde kırgınlık görmenin korkusu içimi kıyıyordu.

"Yarın senin de bir evladın olacak." dedi,çimenleri izlemekte ısrarcıydım. "Sor bakalım kalbine,hangi güç seni evladına küstürebilir.Şimdi bile yüreğin titriyor görüyorum,kıyabilir misin canından öte olana ?"

Kıyamazdım ama babam bana kıysın istiyordum,hesap sorup bağırsın istiyordum. Ben yıllarca şefkatinden geri durmuşken şimdi bir yüzsüz gibi onun merhametine sığınmak istemiyordum.

"Bana bak!" diyerek yükseldi,burnumun ucu sızladı ama yine de kaldırmadım başımı. Nadir anlarda bağırırdı,biraz daha bağırıp canımı yakmalıydı. "Sencer Saruhan kaldır başını ve bana bak!"

"Bakamam!" dedim titreyen sesimle,direndim yıkılmamak için. "Beni affetme, bana güzel sözler söyleme çünkü hak etmiyorum. Seni paramparça etmişken senin de bana bunu yapman gerekiyor."

"Oğlum." dedi,ellerimi kollarıma yerleştiğinde yutkundum. "Geçmişin bir önemi yok artık,hangimiz hata yapmadık ? Telafi etmek için önümüzde bunca zaman varken,kaybettimiz yılları tekrar edebilecekken neden bu ısrarın ?"

Öfkeyle "Kendimi affedemiyorum çünkü." diye bağırdım. Kimsenin duymasını umursamadım,saati umursamadım. "Ben kendime ve sana yaptığım haksızlığı kabullenemiyorum,affedemiyorum. İçim soğumuyor,bu ateş dinmiyor baba.."

Sonunda tüm cesaretimi toplayıp başımı kaldırdım,dolu ve mahçup gözlerime hafif bir tebessümle bakıyordu. Kollarını araladığında beklemeden sarıldım ona. Babama en son ne zaman sarıldığımı hatırlamıyordum,en son ne zaman böyle sırtımı sıvazlayıp başımı okşamıştı bilmiyordum. Aradan o kadar zaman geçmişti ki bu hissin güzelliğini bile unutmuştum.

Sarılı haldeyken "Hiçbir şey için geç değil oğlum." dedi,öyle bir oğlum diyordu ki benim de oğlum olursa onun kadar içten söyleyecektim. "Bu saatten sonra sen mutlu ol ve ben bunu göreyim de,başka hiçbir şey istemiyorum." Geri çekildi ve dolu gözlerle bakmayı sürdürdü. "Ben sana da abine de bir hayat borçluyum,ben sebep olmadım belki ama engel olamadım da. Ben bile suçluyum ama sen ve abin masumsunuz. Mutlu olun ki asıl benim içimdeki bu yangın dinsin."

Kafamı salladım,bildiklerime yaslandım ve "Olacağız." dedim. Belki zor olacaktı belki de o masayı bitirene kadar bir ömür geçecekti ama benden sonrasına,çocuğuma kendi yaşadığım kaderi miras bırakmamış olacaktım. Böyle bir karanlığın bir parçası olmaktansa mutlu yaşayacaktı,onun için bile çabalamaya değerdi.

"Hadi karının yanına git." dedi babam gülümseyerek,onunla iyileştiğimin farkındaydı. "Küçükken seninle evleneceğim derdi bana,nasıl inandıysa buna benimle olmasa da oğlumla evlendi." İkimizde güldük hafifçe. "Küçükken hayat doluydu,ona baktıkça insan yaşamın tadına varıyordu ama annesinden sonra ışığını söndürmüşler. Şuan yine iyi ama ilk geldiği zamanlar gözlerinde bir enkaz vardı."

"Niye bıraktınız onu baba ?" dedim,başını kaldırıp bana baktı. Binbir duygu geçti gözlerinden. "Sizi çok seviyormuş anladığım kadarıyla ve o evde yaşadıklarını da biliyordunuz. Neden bıraktınız ?"

"Nefsimize yenik düştük.." dedi,gözlerindeki pişmanlığı görüyordum ama bu benim karımın yaşadıklarını geriye getiremiyordu. "O annesini kaybetmişti bizde dedeni ve amcanı. Acımızdan onu göremedik,bizim için de çok zordu her şey. Sonrası ise kıyametti,sizin gelişiniz ve evde olanlar. Sonra masa.."

Aramızda bir sessizlik oluştu,anlayamadığım bir hüzün ikimizi de ele geçirince buna son vererek "Karımın yanına gideyim ben." dedim. Kafasını sallayıp çardağa geri döndüğünde bende eve girdim. Montumu ve ayakkabılarımı çıkarıp hızlı adımlarla merdivenleri çıktım.

Onsuz bir gece baş ağrılarının asla kesilmediği katlanılmaz bir geceydi. Odanın kapısını yavaşça açtığımda gözlerim yatağa kaydı. Arkası dönüktü,muhtemelen uyuyordu ama üstünü örtmemişti. İçeri girip arkamdan kapıyı kapattım.

Yanına yaklaştıkça yüzü görüş alanıma girdi. Dudakları büzülmüştü ama hafifçe tebessüm ediyordu,bir eli bebeğimizin üstündeydi bir diğer eliyse yataktan süzülüyordu ve hafifçe bir kağıt parçasını tutuyordu. Her ne kadar şuan onu sarıp sarmalamak istesem de kağıdı hafifçe aldım ve yatağın diğer kısmına oturdum.

Bir zarf,bir kağıt parçası ve yine kelepçe sembolü. Bazı taşlar kafamda usul usul otururken notu okudum. İlk notta da Leyla'nın kızı yazıyordu burada da. Leyla isminin bu kadar vurgulanması beni hayrete düşürüyor ve şüphemi doğruluyordu.

Bu not buraya nasıl gelmişti,Efil dışarı çıkmadığına göre evin bir yerinde bulmuştu. Bu insanlar korumalara rağmen evimize girecek kadar güçlü müydü ? Tehlikeli olma olasılıklarını göz önünde bulundurunca Efil'in dibine kadar girmeleri beni iyice germişti.

Notu yanımdaki komidine bırakıp Efil'e arkadan yaklaştım. Saçlarını arkaya çekip boynunu açıkta bıraktığımda hafifçe kıpırdandı. Kokusu ciğerlerimi doldurdu ve dudaklarıma bir tebessüm olarak yansıdı. Uyanmaması için kendimi tutuyordum ama daha fazla dayanamadım ve sıkı bir öpücük kondurdum boynuna.

Anında kıpırdadı ve büyüyen gözleriyle arkasına döndü,onun yüreğime baharı getiren yeşillerine gülümseyerek baktığımda "Benim.." dedim fısıltıyla. Gözleri tekrar kapandı,hamileliğinden belli uykuya hep yenik düşüyordu.

"Sencer.." dedi uykulu sesi,gözlerini açmadı ama bana döndü ve kolunu üstüme attı. Bedenlerimiz arasındaki mesafeyi kapattım ve nefesini hissedecek kadar dibine girdim. "Ne zaman geldin ?"

Onu hayranlıkla izlemekten konuşmaya çok fırsatım olmuyordu ama "Yeni.." diye fısıldadım. Parmak uçlarım kapalı olan gözlerinde dolandı,sonrasında müptelası olduğum dudakları iki yana kıvrıldı. "Sensiz uyuyamadım."

Güldü,sonra kaşları çatıldı. "Barda kızlara bakmadın değil mi ?" dediğinde gülmemek için dudaklarımı dişledim.

"Ben senin kokun olmadan uyuyamadım diyorum,sen bana kızlar diyorsun."

Dudaklarını yalayıp yutkunduğunda özlediğim dudaklara kaydı bakışlarım, bebeğin sağlığı için kendimi daha ne kadar tutacaktım bilmiyordum. İçli bir nefes verdim,her şey bir yana gözlerini uzunca izlemek için tutuşuyordum ama uykusundan dolayı aralamıyordu. "Gözlerini açsan.."

"Çok uykum var."

"Ben seni çok özledim ama.."

Duraksadı,dudaklarını araladı ama konuşmadı ve sonunda gözlerini araladı. İlk başta açık tutmakta zorlansa da alışınca bana dikti bakışlarını. Uzun kirpikleri arasından yeşil harelerinin hayatıma bir ışık gibi doğduğundan haberdar mıydı acaba ?

"Biz.." dedi,dudakları kıvrıldı. "Bizde seni çok özledik babası."

Bebeğimiz..

İlk zamanlar kurduğu sert duvarları,keskin tavırlarını hiç aşamayacağımı sanmıştım. Kendi korkularıma ilaç olamamışken Efil'in korkularının geçmesini bekleyememiştim ama deli gibi umut ediyordum. Onun geniş kalbine öyle güvendim ki bu günlerin geleceğini biliyor ve bir an bile pes etmiyordum. Evet, şimdi istediğim olmuştu. Çocuğum benim kaderimi yaşamayacak,annesi tarafından eksik bırakılmayacaktı.

"Siz.." dedim onu tekrar ederek,gözlerinin içine bakarken elimi karnına yerleştirdim. "Benim karanlığıma umut dolu bir ışıksınız."

Efil'in yumuşak eli yanağıma yerleşti,bakışlarımızla bile özlemimizi dindiriyorduk. Uzanıp dudaklarına bir öpücük kondurdum,daha fazlasını isteyen yanıma kulak vermeden geri çekildim.

"Bir şeyler öğrendiniz mi ?" durdu ve aklına gelenle "Not-" demişti ama dudaklarına yapışarak susturdum onu. Soluğum kesilene kadar dudaklarına izler bıraktım.

Geri çekildiğimde "Bunları yarın konuşuruz olur mu ?" dedim,tebessüm edip kafasını salladı. Kendimi geri çekip her zaman yaptığım gibi tek hamleyle tişörtümü soydum.

Omuzundan kendime çekip göğsüme yaslanmasını sağladım. "Özlemek seni daha da romantik bir adam yapmış." Gülümsedim,cevabımı hayat kokan saçlarının arasına bir öpücük kondurarak verdim.

Gerçekten uykusu vardı,başını kalbimin üstüne koyduğu an sessizleşmiş ve nefesleri düzene girmişti. Normalde sorularıyla darladıktan sonra uyurdu ama artık bebeğimiz onu çok yorduğundan daha sakindi. Her sabah bulantıyla uyanıyordu,sabahlarını aç ve berbat bir ruh haliyle geçirse de akşama doğru düzelip iyi oluyordu. Ama gün sonunda her türlü bu yorgunluğa galip geliyordu.

Saçlarını tel tel okşarken teninin tenimde bıraktığı sıcaklığa sığınmıştım. O yokken,teni yokken bu yüzden uykuya dalamıyordum. Şimdi ciğerlerimde onun kokusu,kollarımda onun bedeni varken kalbim iyiydi ve zihnimdeki sesler susmuştu.

Bir ömür değil,bin ömür yine onu seçerdi bu kalbim ve ben bu hislerin adını aradığım şu günlerde anlamıştım her şeyi. Her geçen gün bir gerçeği daha da haykırıyordu yüzüme,kabullen artık diyordu ve ben kabullenmiştim. Belirsiz ve tarifsiz o nice güzel hisleri adlandırmıştım.

⚓️

 

Efil Saruhan

Güne bulantılarla başlamak artık rutin olmuşken iştahsızlığım Sencer'i çok rahatsız ediyordu. Kahvaltıda dahi ağzıma tek lokma almamıştım ama akşamına yine tıka basa yiyeceğimi biliyordum.

Sencer'in çalışma masasına dizilmiş atıştırmalıklara dokunmadan sadece suyumu yudumladım ve tekrar arkama yaslandım. Ben Sencer'in koltuğunda oturuyordum,Kerem'le Sencer ise önümde karşı karşıya. Evimizdeki çalışma odasına ilk defa giriyordum ve kahverengi ağırlıklı bu oda çok hoştu.

"Evin çevresinde o kadar koruma ve kamera kaydı varken bu not içeri nasıl girmiş olabilir aklım almıyor." diyordu Sencer,sabahtan beri kameraları en ince detayına kadar izlemiştik ama hiçbir ize rastlamamıştık.

"Silinmiş desem,nasıl ulaşacaklar kamera kaydına ?"

"Bu şüphelerimizin hepsi tek bir sonuca çıkıyor farkında mısınız ?"

Kerem göz devirdi. "Sen söylemesen bilmeyeceğiz zaten."

Önümdeki çatalı tutar tutmaz kafasına fırlatmış ve hedefimden şaşmadan isabet ettirmiştim. O inleyerek kafanı tutarken ben keyifle arkamı yaslandım ve ellerimi karnımın üstünde birleştirdim. "Benimle düzgün konuşmayı öğren artık."

Sencer'e döndü hırsla. "Abi sen bununla üç aydır nasıl yaşıyorsun ?" diye yakındı,hala elini kafasından çekmemesi ise abarttığını gösteriyordu.

"Sabahtan beri susmadınız ha!"

"Kocam görmüyor musun ? Ancak bana laf sorma derdinde."

"Senin aşağı kalır yanın var sanki,ancak rivriv." dedi Kerem,Sencer ikimizi de umursaması ve önüne döndü. Bana dün gelen not ve İstanbul'dayken gelen fotoğrafı karşılaştırıyor yazıları ve kelimelerin ardında saklanan gizemi bulmaya çalışıyordu.

"Bir şeyler eksik.." dedi düşünceli bir tonla,sessizleşip ona döndük. "Sanki öncesi varmış gibi ya da bir parçasını bilerek eksik bırakmışlar gibi bir şey eksik."

Söyledikleri beni zihnimde bir karanlığa itti ve on sekizinci yaş günümde aldığım mektuplar ve not aklıma geldi. Kimseye söyleme diyordu nottaki kişi, bu mektuplardan kimseye bahsetme diyordu ama bunu Sencer'den saklamak istemiyordum.

İçimde bir savaş başladığında bir yanım korkuyla dolup taşarken bir yanım ise annemi düşünüyor ve annen için bir şeyler kesinleşene kadar sus diyordu. Sencer benim için kafasını yorarken,bu delillerin peşinden gitmeye çalışırken benim saklamam doğru değildi.

Kapı hafif bir tonda çalınca Sencer "Gel." diyerek bir komut verdi. Bu gizemin ortasında elbette Nehir olmazsa olmazdı,bu yüzden onu da çağırmıştım. İçeri girer girmez mutlulukla ayağa kalktım. Dünden sonra ona haksızlık yaptığımı ve bazı konularda yalnız bıraktığımı hissetmiştim ve bu saatten sonra bunu telafi etmeyi şart kabul etmiştim.

"Hoş geldin." dedim,her zamanki tebessümüyle kollarını açtı ve sıkıca sarıldık birbirimize.

"Hoşbuldum." deyip başını karnıma eğdi. "Teyzesinin balı nasıl ?"

"Annesinin midesini bulandırmakla meşgul."

İkimiz kendi aramızda güldük ve sonra yanıma bir sandalye çekip çalışma masasındaki ikramlıkları Nehir'in önüne doğru çektim. Yerime oturduğumda Kerem'in Nehir'e attığı çapkın bakışları görmem canımı sıkmıştı.

"Kocam." dedim,başını kaldırıp bana baktı. "Arkadaşına söyle,o gözlerini oymamı istemiyorsa önüne dönsün."

Nehir olan bitenden elbet ki haberdardı,anlamaması imkansızdı. Normalde kendisi müdahale eder ve bana bile gerek kalmazdı ama neden hafif bir tebessümle arkasına yaslanıyordu bilmiyordum.

"Kerem,önüne dön." dedi Sencer ve tekrar önüne döndü. Kağıtlara o kadar odaklanmıştı ki dünyadan soyutlanmış gibiydi. Üstünde siyah tişört ve altında siyah eşofmanla ev halindeydi ama bu hali bile beni kalpten götürecek kadar yakışıklıydı.

Nehir Kerem'e göz ucuyla bakıp bana döndü ve "Size anlatmam gerekenler var." diyerek tüm dikkati üstüne çekti. Artık Sencer de kağıtlara değil,Nehir'e bakıyordu.

"Babamla mı ilgili ?"

"Biliyorsunuz abim İstanbul'a dönecekti." dedi,bakışlarım Sencer'e kaydığında keskinleşen yüzünden gerildiğini anlamıştım. "Amcam sabah kahvaltıda onu odasına aldı ve neredeyse iki saat kadar konuştular,sonrasında ne olduysa abim gitmekten vazgeçti. Başta bir şey anlatmadı,şimdide artık tüm ipler elimde diyor."

"Batu'yu mu başa geçirecek ?"

"Ben o piçi iki gün içinde öldürürüm!"

"Sencer." dedim sitemli tonla,gözlerimle Nehir'i işaret ettiğimde umursamaz bir ifadeyle bakmayı sürdürdü. Tekrar Nehir'e döndüm,gözlerimizde benzer endişeler vardı. "Bu zamana kadar o karanlıktan soyutlanabilmişken şimdi kapılmasına izin veremeyiz Nehir."

"Beni dinlemez Efil,biliyorsun aklına koydu mu yapar.."

"Annen konuşsun,sen yine de dene şansını." İçli bir nefes verip "Gerekirse bende konuşurum ama bu tuzağa düşmesin,İstanbul'da sefa sürüyorken gitmeli." dedim.

Sencer araya girdi. "Çok mu düşünüyorsun Efil ?"

"Bu kıskançlık yapılacak bir konu değil Sencer."

Güldü,keyiften uzak bir gülüştü. Sakin kalmaya çalışıyordu,yanımızda olanlardan dolayı ise araladığı dudaklarını sürekli geri kapatıyordu. Onu anlıyordum ama o da beni anlamalıydı,Batu benim kuzenimdi ve bu yola girmemesi için de elimden geleni yapacaktım.

"Bir de." diyerek sessizliği böldü Nehir. "Amcam yaklaşık iki haftadır şirkete eskisi gibi düzenli gelmiyor ve toplantılara da çok zor yetişiyormuş duyduğum kadar." Sesimiz çok kısıktı,kimse duymamalıydı. "Bu depoda birini tutuyor demiştiniz,şimdi de buralarda tutuyor olmasın ? Belki onun yanına gidiyordur hep ? Onu takip edecek birileri olsa,çok güzel olacak."

"Nehir Hanım." dedi Kerem,açık yeşil gözleri parıldıyordu. "Ben ve siz,gayet uyumlu bir ekip arkadaşı olup amcanızı takip edebiliriz. Sadece bir fikir."

"O kadar koruma varken siz hayırdır Kerem!" diye çıkıştım.

"Yenge güvendiğimiz biri olmalı,birde profesyonel. E biz-"

"Sus!"

"Peki."

Ortamda bir sessizlik hakim olurken Sencer'e döndüm,Batu konusundan gerek olsa asla bana bakmıyordu. Kaşlarını çatmış,zemini düşünceli bir ifadeyle izliyordu. Kerem aptalı ara ara Nehir'e bakıyor,Nehir'de hoşuna gidiyormuş gibi ona karşı ukalaca tebessüm ediyordu. Bu ikisi arasında benim kaçırdığım bir şey mi vardı diye düşünmeye başlamıştım.

Onlara karışmak için dudaklarımı aralmıştım ki Sencer "Nehir." diyerek araya girdi. "Şimdi sen şirkete gidiyorsun ve amcanın dışarı çıktığını gördüğün an Kerem'e mesaj atıyorsun ve Kerem sen." Kerem'e döndü. "Bir araba kirala, tanınmayacak bir hale gir ve Nehir sana mesaj attığında Volkan'ı takip etmeye başla. Bende şirkete geçip Rize ve çevresindeki yerleri araştırıp bir iz var mı diye bakacağım,Volkan'a ait bir yer olabilir."

Sencer ayaklanınca sebepsizce bizde ayaklanmıştık,kafasında bir plan kurmuş gibi odaklıydı. "Ben ?" dedim hevesle.

"Batu'yla buluş istersen,sana ihtiyacı vardır." dedi,bakışları bana döndüğünde soğuk ve imalı bir gülüşle ekledi. "Nasıl olsa senin yerin bir ayrıdır onda."

"Bunu sürdürmeye devam edecek misin ?"

"Buluşacağım dedin,anlayış gösterdim." dedi dişlerinin arasından. "Gittin konuştun ve neden şöyle davrandığımı anladın. Bu saatten sonra hasass davranmanı beklerken sen sanki benim inadıma daha da çıldırtıyorsun beni."

Gözlerimi yumup açtım ve ellerim belime gitti. "Ya ben niye senin inadına bir şeyler yapayım ? Senin düştüğün bataklığa o da düşmesin,o da senin gibi biri olmasın diye uğraşıyorum!"

Ortama bir sessizlik çöktüğünde baktığım kehribarlara bir hayal kırıklığı yayıldı,dudağının kenarı hafifçe kıvrıldı ve "Benim gibi biri ?" dedi sorar bir ifadeyle ama amacı sormak değildi.

Dudaklarımı araladım ama hiçbir şey söyleyemedim,boğazıma bir yumru oturduğunda dudaklarımı dişledim. Sencer başını eğip zemine bakarken ben kendimi yumruklamak istiyordum. Bir şeyleri toparlamaya çalışırken batırmakta üstüme tanımazdım zaten.

"Yanlış anladın." dedim zorlukla.

"Benim gibi kötü biri olmasın değil mi ?" dedi başını kaldırıp. "Benim gibi sevgi bilmez biri olmasın." Vurgusu kalbimi sızlattı. "Öfkeli,katlanılmaz bir adam olmasın. Ben baştan aşağı bir karanlığım ve evet,Batu benim gibi olmasın."

Kafasını usulca sallayarak arkasını dönüp gitti,peşinden gitmek istedim ama ayaklarım zemine prangalanmış gibi hareket edemedim. Kerem ve Nehir'in bakışları altında sandalyeye çöküp dizlerimi kendime çektim,ben Sencer'i fena halde kırmıştım..

"Peşinden git." dedi Kerem,başımı kaldırıp ona döndüm ve ilk defa bu kadar ciddiyetle bakan gözlerine odaklandım. "Sen onun saklamaya çalıştığı yarasını kanattın ve aslında bununla yüzleşmesi gerekiyordu,senden başka kimse onu o düşünce bataklığından çıkaramaz. Git ve Sencer'in yanında ol Efil."

Duraksamadım,kalbim tarifsiz bir telaşla dolarken hızlı adımlarla çalışma odasından çıktım. Odada üstünü değiştiriyor olmasını umarak üst kata çıktım, hızlı adımlarla odaya girdiğimde tam da tahmin ettiğim gibi gömleğinin düğmelerini iliklediğini gördüm.

İçeri girip arkamdan kapıyı kapattım,göz ucuyla bile bana bakmadan işine devam etti. "Her öfkelendiğinde böyle ardına bakmadan bizi bırakıp gidecek misin Sencer Bey ?" derken önüne kadar gelmiştim,düğmeleri ilikleyen elleri durdu.

"Şirkete gidiyorum." dedi soğuk bir sesle.

"Neyden kaçıyorsun ?"

Kalan düğmeleri de ilikledi. "Hiçbir şeyden."

"Sözlerimin öfkeyle çıkan bir kaç saçmalıktan ibaret olduğunu bilecek kadar tanıyorsun beni." Kollarımı göğsümde birleştirdim. "Sen bana değil,başka bir şeye öfkelisin ve benimle bunu paylaşmalısın."

"İşlerim var Efil."

Bir adım atıp gidiyordu ki önüne geçtim,yolunu kestiğim için gözlerini yumup derin bir nefes verdi. Sınırlarımı zorluyordum ama eğer bunun sonunda Sencer iyi olacaksa benim pek bir önemim yoktu.

"Kötü bir adam değilsin!" dedim onu azarlayarak,kendine haksızlık etmesini istemiyordum. O kendini kötüledikçe benim yüreğim sızlıyordu. "Kendine haksızlık edip durma artık! Kimsenin seni bu noktadan vurmasına izin verme! Karanlık olan sen değilsin,asıl karanlık onlar ve sen o karanlıktaki ışıksın!"

Tıpkı mektupla beraber gelen notta yazdığı gibi : Sencer o karanlıktaki tek ışık, kimsenin onu söndürmesine izin verme..

Aramıza bir sessizlik çöktüğünde yıktığı gardını gözlerinden gördüm,omuzları çöktüğünde onun yerine benim dudaklarım büzüldü ve gözlerim doldu. "Sen görmüyorsun,bu yüzden böyle konuşuyorsun."

Bir adım atıp aramızdaki mesafeyi kapattım. "Kalbini görüyorum yetmez mi ?" derken kolumu boynuna doladım,boşta kalan elimle de yanağını okşamaya başladım. "Kötü değilsin,kötülüğün içindesin sadece. Sevgi bilmezim diyorsun ama senin kalbine hangi tohumu atsam yeşillenecek kadar başkasın. Hem ben sana katlanmıyorum;katlanmak ne ki,seninle bir ömür değil bin ömür yaşarım ama bininde de doymam sana."

Kehribarları her saniye daha da ışıllanırken,dudaklarında bir tebessüm can buldu. "Başıma gelen en güzel şeysin." dedi dudaklarını dudaklarıma yasladığında,ufacık bir buse kondurdum alt dudağına ve geri çekilmeden öylece kaldım. Onun varlığı benim huzurumdu,onun tebessümü benim kalbimin neşesiydi.

Sencer o masa var oldukça iyileşemeyecekti,çocukluğunun katili olan o insanlara öfkesini kusamadan bu öfkesinden sıyrılamayacaktı. O karanlıktan çıkamadıkça kendini onlardan bir parça sayacaktı ve bana daima gülse de yüreğinin bir tarafı o acısını hep diri tutacaktı. Onu ömür boyu sürecek bir acıya terk edemezdim,mektuplardan bahsetmeliydim ki geleceğe dair umutları dirilsindi.

"Sana bir şey anlatmalıyım."

Korku dolu gözlerime bilmiş bir tebessümle baktı. "Biliyorum."

"Neyi ?"

"Söylemek istediğin bir şeyin olduğunu." Kollarımı çözüp yatağa oturttum onu ve giyinme odasına doğru adımladım. Kıyafetlerimin arasında sakladığım kağıt parçalarını çıkardım ve tekrar odaya döndüm. "Onlar ne ?"

Karşısına oturup bağdaş kurdum,beni anlamaz ve bana kızar diye çok korkuyordum. Aramızda bir sorun olsun istemediğimden çekinsem de saklamaya devam ettikçe o sorunun büyüyeceğini biliyordum.

"Beni sonuna kadar dinlemeni istiyorum kocam." dediğimde kafasını salladı ve gözlerime odaklandı. "On sekizinci yaş günümde DNA testi yaptırdığımı söylemiştim,o gün eve dönüş yolunda bana bu notlar geldi. İkisi annemin yazısına ait ve eski olduğu belli ama biri yeniydi. Benim kalmamı sağlayacak sırlar,almak istediğim intikam tam da bu yüzdendi ve.." Yutkundum. "Sadece Arman'ları değil,notta yazdığı gibi Karadeniz'i kirleten o masayı da yok etmek istiyorum. Üyelerle şahsi bir derdim yok ama birbirlerinden kopmalılar ve masa bu sayede dağılacak. O notlarla bizden istenen şey bu. Böylelikle karanlık bir nebzede olsa yok olacak."

Sencer'in gözlerinde gördüğüm şaşkınlıkla harmanlanmış ifadelerden korkuyordum,önüne bıraktığım notlardan birini eline aldı. Kağıdı araladığında üstüme bir ağırlık düştü,tıpkı o gün ki gibi tenim ürperdi. Annemin yazısı ellerimizin arasındaydı,o zamanlarda ondan kalan bir şeylere tutunma isteğim bu mektuplarla buluşmuştu.

 

Benim mis kokulu kızım;

Ben Leyla,annen Leyla..Senden vazgeçemeyen,bir nefesine bir hayat feda eden annen. Sen bu satırları okuyorsan kaderin acımasız kurşunu anneni senden almış demektir,ölümün düşüncesi değil de seni o yabancı kolların arasında bırakacak olmanın acısını yaşıyor yüreğim.

Şimdi bile kadar umut dolu,o kadar neşelisin ki bunu senden almalarından korkuyorum ama elimden hiçbir şey gelmiyor. Biliyorum ki yaşadığımız hayat ortak bir kaderin bölünmüş payları ve biz bundan asla kaçamayacağız. Can verene dek payımıza düşen acıyı sırtlanacağız.

Sanma ki bunlar benim görüşüm,ben sana yıllara dağıtılmış hain bir planın parçasından bahsediyorum. Hüküm sürenlerin ihaneti gözler önüne serildiğinde bir devir kapanacak,bir esaret son bulacak ve bir kelepçe kırılacak..

Tüm karanlığa rağmen ışılda kızım ve senden sonrakilere parlak bir gelecek bırak,ben yapamadım ama sen yap. Seni çok sevdim Efil'im,Allah şahit ya hepte çok seveceğim..

Annen,Leyla.

 

Her bir satırda dolanan gözlerim yaşlarını tekrar dökerken içimde dolup taşan özlemin acısı yüreğimi parçalamıştı. Annemi isteyen tarafım hiç dinmeyecekti, onun hasreti her geçen gün içimde dağ gibi büyüyecekti ama bir daha onu göremeyecektim bile.

Sencer durmadı,bir diğer mektubu açtı. Yanında durup o mektupları tekrar okumak bana çok ağır gelse de annemin bir kaç kelimesinde can bulan yüreğim için okuyacaktım. Özellikle de hemen ölmeden önce yazdığı bu mektubu tekrar okumalıydım.

 

Benim mis kokulu kızım,

Ben annen,bunu hep bildireceğim çünkü senin annen olmak şu hayatta yaptığım en güzel şey. Sana anlatacaklarımın da sevgimin de bir sınırı yok ama esir olduğumuz bu evde vaktim çok kısıtlı.

Şuan bahçemizde senin doğum günün için bir hazırlık var ve bunu İlyas amcan hazırlatıyor,seni mutlu etmeyi ve babandan görmediğin şefkati göstermeyi çok seviyor. Belki de evlatlarının hasretini seninle dindiriyor,hep onlardan uzakta kalıyor ve kendi karanlığını çocuklarına bulaştırmaktan kaçıyordu. Bunu benim sana yapamıyor oluşum ise içimde hep bir ukde.

Akşam bir fırsatını bulup onunla ya da Sencer dedenle bir şekilde konuşmalı ve duyduklarımı anlatmalıydım. Sonunda tahminlerimi doğrulayan bir ize rastlamıştım ve onlara vereceğim bu haber bir çok şeyi değiştirecekti. Belki de senin hayatını ve geleceğini..

Onlarla konuştuktan sonra da diğer mektubumda sana her şeyi anlatacağım, merak etme. Tüm bunlar için sabırsızlanıyorum,içime sığmayan bir umut beni o kadar mutlu ediyor ki.. Kavuşacaklarımın,ardımda bırakacaklarımın ve seninle geçireceğim güzel günlerin hayalini kuruyorum.

Bugünden sonrası cennetti ve sen kızım,doğduğun gün annene cenneti verecek kadar büyük bir mucizesin. İyi ki doğdun Efil'im..

Annen,Leyla.

 

Artık kendimi tutacak gücü bulamıyordum,hıçkırıklarım dudaklarımın arasından döküldü ve beni büyük bir ağlama krizinin eşiğine soktu. O günden sonrası annem için yoktu,o gün annemin kurduğu hayalleri kahpe bir kurşun paramparça etmişti. Bizim için daha fazlası olmamıştı.

Sencer'in kollarını hissettiğimde göğsüne sokuldum. "Ben onun cenneti olamadım Sencer,benim doğduğum gün onun hayalleri bir mezarın altına gömüldü ve ben annemi de hayallerini de koruyamadım."

"13 yaşındaydın." dedi,onun da sesi titriyordu. "Hiçbir şeyin sorumlusu olamayacak kadar küçüktün,elinden ne gelebilirdi ki o yaşında ?"

"Geri gelsin.." diye yalvardım,hıçkıra hıçkıra içimdeki özleme teslim ettim kendimi. "Sencer geri gelsin lütfen geri gelsin,içimde öyle büyük bir eksiklik var ki o gelmediği sürece geçmeyecek gibi. Ne olur bir mucize olsun ve geri gelsin.."

Sustu,yapamam diyemediği için sadece saçlarıma öpücükler kondurdu. O bile geçiremiyordu bu acıyı,yıllar geçecekti ve ben bu acıyı ömrümce yüreğimde saklayacaktım. Dinmeyecekti,geçmeyecekti ve annem gelmeyecekti. Buz gibi toprağın altında olduğunu görmek istemediğim için mezarına bile gidemiyordum.

Ağlayışlarım bir iç çekişe döndüğünde "Biliyorum.." dedi Sencer. "Bu acı hiç geçmeyecek ve ne yapsam pişmanlıklarını alamayacağım. Ama andım olsun onun canını alıp seni bu acıya hapsedenlerden intikamını alacağım. Annen bizden neyi istemişse bulacağız ve tıpkı söylediği gibi bizden sonrakilere." Eli karnıma gitti. "Bundan çok daha güzel bir hayat miras bırakacağız."

"Yapabilecek miyiz ?" dedim,tek düşündüğüm bebeğimizin bu acılardan uzakta kalmasıydı.

"Söz veriyorum güzelim,bu can bu bedende attıkça sizi bu hayattan kurtarmak için çabalayacağım ve bunu başaracağım."

Bir yola girdim annem için,bir yol çizdim kendime tüm herkesin acısı silinsin diye. Benim yaşadığımı başkaları yaşamasın,bizim ailelerimizin mahkum olduğu hayat bizden sonrakilere miras kalmasın diye kendimden vazgeçtim ve tereddüt etmeden sırtlandım bu görevi.

Bu uğurda tüm umutlarımı tüketen bir evliliği kabul ettiğimde kalbimden bile vazgeçtiğimi sanıyordum. Duygularımı dahi bu yolda feda ettiğimi düşündüm ama Sencer tüm önyargılarımı kırmıştı. Kalbime de,duygularıma da can verdi. Nehir'le tek başıma olduğumu sandığım bu yolda bana yoldaş olmuştu,yükümü hafifletmişti ve günün sonunda ikimizden de olan bir parçamız vardı artık.

Dördüncü ayımıza giriş yaptığımız şu günlerde bu evlilikten öncesinde sadece nefes aldığımı ve yaşamadığımı düşünüyordum. O beni yaşatıyordu,peşinde olduğumuz her şeye rağmen ve kafamızdaki meşguliyetlere rağmen onun sevgisi beni dünyanın en mutlu insanı yapıyordu.

Uykuya dalmak üzereyken onun kucağındaydım,onun kolları arasında hafifliyordu tüm her şey. Kollarımı karnıma dolamış ve bebeğimizi konuştuğumuz her şeyden korumak ister gibiydim. Sencer'e güveniyordum, beni de bebeğimizi de bu hayattan kurtaracaktı. O dünyanın en güzel babasıydı ve bu karanlığın bir parçasının bile bebeğimize değmesine izin vermeyecekti.

Uyumak şuan isteyeceğim en son şeydi,notu okumamıştık ve üstüne konuşamamıştık ama bebek beni uyutuyordu. Gözlerimi bile açamayacak durumdayken direnmeyi bıraktım ve uykuya teslim oldum.

⚓️

Yazardan

Saruhan'ların ve Arman'ların kaderleri birbirlerine düğümlüydü. Kimsenin bilmediği derin yaralar ve ihanetlerin izini taşıyordu aralarındaki bağ. Geçmiş bile karmakarışıkken her birinin sakladığı gerçekler ortaya döküldüğü gün parçalar birleşecekti ama hepsi bundan bihaberdi.

Sencer kucağındaki karısını yatağa bırakıp üstünü örttü ve yaşam kokan saçlarının arasına bir öpücük kondurdu. Notları alıp sessizce odadan çıktı ve alt kata indi,sağdaki koridorun sonundaki çalışma odasına girdi hızlıca ve arkasından kapısını kilitledi.

Çehresi sertti,binbir senaryo geçti aklından. Gömleğinin kollarını dirseğine kadar sıyırdı ve masanın üstündeki her şeyi kenara kadar itti. Altta bulunan büyük ve kalın kartonlardan birini alıp masanın üstüne bıraktı ve elindeki notları da açarak ellerini masaya dayadı.

Leyla'nın kızı diye başlıyordu son mektup. Bu Efil'in annesinden değildi, satırların sonunda gözüne çarpan kelepçe sembolü kimden olduğunu açık ediyordu. Sencer tekrar başına döndü ve okumaya başladı.

Leyla'nın kızı,

Okuduğun her kelime annenin kaleminden döküldü. Onun yarım bıraktığı şeyi sen tamamlamalısın,kendini o karanlıktan kurtarmak zorundasın. Kaçıp gitsen kaderin gelecek peşinden bu yüzden kalmalı ve savaşmalısın.

Karşındakiler karanlığın ta kendileri,tehlikeli ve alt edilmesi zor insanlar ama biri var ki senin gücüne güç katıp yoldaşın olacaktır. Sencer Saruhan bu yoldaki tek sırdaşın,zamanı geldiğinde sana bunu söyleyeceğim ve sende ona her şeyi anlatıp yardım isteyeceksin.

Masadaki insanları yıkamazsın ama bölebilirsin Leyla'nın kızı. Bölünen her şey güç kaybeder ve dengesini yitirir. Hüküm sürenlerin ihaneti demişti annen,o ihaneti gözler önüne serecek olan sensin. İşte o zaman kendinin de masum insanların da zincilerini kıracaksın.

Bu savaşta düşmanın çok ama Sencer o karanlıktaki tek ışık bu yüzden onu kimsenin söndürmesine izin verme ve zamanı geldiğinde iletişime geç. Uyman gereken tek kural var;

Yaşa Leyla'nın kızı,yaşa ve yaşat..

 

Sencer koltuğuna yavaş hareketlerle oturdu,mektubun sonundaki kelepçe resmine gitti eli. Hepsi aynı ustalıkla çizilmişti,gelen diğer iki nottaki yazıları yazan kişi yazmıştı bunu da. Yazı şekli bile bunu gösteriyordu. Başına saplanan keskin ağrılarla hafifçe ovaladı anlını.

Bu mektubu yazan kişi neden ortaya çıkmıyor ve sadece sözleriyle destek oluyordu anlayamadı. İyi gibi görünse de bu ihtimale bile güvenmiyordu ve sorguluyordu. Bunu yazan kişi madem bir şeyler biliyordu neden açık açık söylemiyordu da sadece gizem yaratıyordu ? Güvenemiyordu Sencer,dün gece evine kadar giren insanlara güvenemiyordu.

Kartonun farklı kenarlarına elindeki mektupları bantladı,İstanbul'da ve dün gece odaya gelen notları da eklemişti. Kenarlarına bir kaç not aldı ve ilk andan beri şüphelendiği şeyleri de ekledi. Leyla Hanım'ın yaşıyor olma ihtimali kafasını kurcalayıp dururken karısının halini gördüğünden yaşamasını umdu.

Volkan Arman'ın depoda sakladığı kişi Leyla'ysa neden ölü gösteriliyordu ve bunun Volkan'a katkısı neydi,düşlüyordu ama bir zalim gibi düşünemediğinden sonuca varamıyordu..O adamın kafasını ancak onun kadar kötü biri anlayabilirdi.

Sencer önündeki büyük kartonda analizlerini yaparken bir başka sahnede Kerem Arman'ların şirketinin arka yolunda Nehir'den haber bekliyordu. Tıpkı Sencer'in dediği gibi araba kiralamıştı,tişörtünün üstüne siyah bir hırka giyip şapkasını da yüzünü kapatacak şekilde örtmüştü. Direksiyonun başında kafasını hafifçe eğmiş bekliyordu.

Birdenbire kapının açılmasını beklemediğinden yerinde irkildi ve belindeki silahı yanına doğrulttu,elbette kendini alamadığı kara gözlerle karşılaşmayı beklemiyordu. "Benim,sakin ol." dedi kulağına hoş gelen sesi. Silahı yavaşça indirdi ve eski yerine koydu.

Nehir dudağının kenarından silinmeyen tebessümle kemeri taktı. Kerem ona şaşkınlıkla baksa da onu umursamadı ve "Hadi sür,kaçırmayalım amcamı." dedi. O da Kerem gibi üstüne siyah bir hırka alıp kafasına örtmüştü,altında da siyah bir kot pantolonu vardı.

"Sencer senin gelmeni söylemedi,tehlikeli olabilir." dedi Kerem endişeyle.

"Hadi Kerem,kaçıracağız adamı."

Kerem önündeki otoparktan çıkan arabaya kısa bir bakış attı ve tereddütle bir kaç saniye bekledi. Kaybedecek vakti olmadığını bildiği için arabayı çalıştırıp önündeki arabayı fark edilmeyecek bir mesafede takip etmeye başladı.

"Teklife dayanamayıp mı geldin ?" dedi Kerem,kendini durdurmazdı hiçbir zaman. Birini beğendiğini hissederse geri durmadan bunu dile getirip dururdu ama bu sefer farklı olduğunu bilmiyordu.

"Ne demezsin,ayılıp bayıldım." dedi Nehir alayla,kendine güldü ve Kerem'i de güldürdü. Kerem kadar Nehir de açık sözlüydü ve onun eğlendiği kadar eğleniyordu bu durumdan.

Şehir yolundan gittikçe uzaklaştıkları esnada Kerem Nehir'e yandan bir bakış attı. "Biz uyumlu bir ekip arkadaşı olmuşuz gibi geldi.."

"Bana da sen bana yürüyormuşsun gibi geliyor."

"Yeni fark ediyor olman beni üzdü."

Ciddileşti Nehir,birbirlerine bakmıyorlar yolu izliyorlardı ama yine de konuşmaktan geri kalmıyorlardı. "Beni takılabileğin ucuz insanlardan sanman da beni üzüyor."

Kerem bir anlığına soğuyan ortamın sebebini anlayamadı ve Nehir'e kısa bir bakış atıp önüne döndü. "Öyle sandığımı nereden çıkardın ?" dedi merakla, tıpkı onlardan farklı olduğu gibi Kerem'e hissettirdikleri de farklıydı.

"Gülüp eğleniyoruz ama her şakanın bir sınırı olmalı." dedi Nehir,kendine bir duvar örüyordu. Aralarındaki çekimin farkına varacak kadar zekiydi ve buna ancak kendisi karşı koyabilirdi.

"Rahatsız olduğunu bilseydim-"

"Artık biliyorsun sanırım."

Kerem onaylar gibi bir mırıltı çıkardıktan sonra arabada bir sessizlik oluştu, gözleri sadece Volkan'ın arabasındayken birbirlerini ve bu yaşadıkları saçma diyalogu düşünüyorlardı. Nehir aklıyla hareket etse de Kerem sadece eğlenmeyi bildiğinden tüm bu duygulara yabancıydı ve şuan anlamıyordu bir şeyleri.

Kerem Volkan'ın üst üste saptığı sokakları takip etse de kuşkulanmış ve başını daha da eğip biraz uzaklaşmıştı. Tekrar bir sokağa daha girdiğinde "Piçin evladı." dedi sinirle. "Fark etti bizi."

Kerem tam yolu dönüyordu ki Volkan ani bir manevra yaparak onun önünü kesti ve arabalar birbirlerine sürttü. "Allah kahretsin!" dedi fısıltıyla. Yüzlerinin görünmediğini umarak vakit kaybetmeden geriye doğru sürmeye başladı ama Volkan sandığından daha akıllıydı ve bir an bile tereddüt etmeden arabayı onların üstüne doğru sürüyordu.

"Allah belanı versin amca!" dedi Nehir,bir yandan arkasınu kontrol ediyor ve Kerem'e talimat veriyordu. Yüzünün görünmemesi için ekstra çaba gösteriyorlardı,araba kiralık olduğu için filmleri yoktu. "Camları filmli olan araba kiralamak hiç aklına gelmedi değil mi aptal çocuk!"

"Senin aklına gelseydi de kendin kiralasaydın zeki kız!"

"Sencer bu görevi bana verseydi bunu yapardım zaten."

"Bu görevin bana ait olduğunun farkındaysan neden geldin ?" dedi,direksiyonu tamamen çevirip sokaktan çıktı ve gaza basıp ilerlemeye başladı. Bu sefer onları kovalayan Volkan'dı. "Başımı şişirdin zaten,kuzenin gibi anca rivriv."

"Beceremeyeceğini anladığım için geldim." Küçümser bir bakışla ekledi. "Beni yanıltmadın."

"Senin uğursuzluğundandır o."

"Yarım saat önce ve hatta karşılaştığımız her an emin adımlarla bana yürüyen aptal çocuk mu söylüyor bunu ?"

Kerem'in dudakları iki yana kıvrıldı,Nehir ciddi olsa da Kerem onunla uğraşmayı sevmişti. Kısa bir bakış attı,Nehir'in kemerinin bağlandığından emin olduktan sonra hızını arttırdı ve Volkan'ın kafasını karıştırmak için her gördüğü sokağa girmeye başladı.

Şuan ikisinin de korkudan kalbi hızlı atıyordu,odakları başarılı bir şekilde kaçmak olmalıydı ama onlar birbirleriyle uğraşıyorlardı. "Bozuldun mu zeki kız ?"

"Ağlamama ramak kaldı." dedi Nehir gözlerini işaret edip. Kerem küçük bir kahkaha attığında Nehir başını iki yana sallayıp gözlerini devirdi. "Beni kimlerle karıştırıyorsan artık."

"Her kadın aynıdır."

Nehir sinirle "Annen de aynıdır herhalde." dedi,onu diğer kızlara benzetmesine kızıp bir kaç kelime kurmuştu ama o bir kaç kelime Kerem'in hiç kapanmayan yarasını sızlattı ve yüzündeki gülüşü soldurdu.

Acı dolu,alaycı bir tebessüm dudaklarına yerleşti. "Annem bile aynı,belki de sizin başınızı o çekiyordur."

Aldığı cevap Nehir'i şaşırttı,arkasına bakmayı bırakıp Kerem'in dalgın gözlerine baktı. Dudaklarını aralmıştı ama hızlarının düştüğünü fark edince Kerem'in kendinde olmadığını anlamıştı. "Yavaşlama!" dedi bağırarak. "Kerem çok yaklaştı!"

Kerem çoktan dünyadan kopmuş,çocukluğunun en derinine inmişti. Tüm vücudu karıncalandı,gözlerine perde inmiş gibi önünü değil çocukluğunu görüyordu. Nehir'in sesi onun kulağına boğuk geliyordu,hissetti sarsıntı bile onu kendine getirmezken araba yavaşladı ve durdu.

"Allah kahretsin! Kendine gel!"

Volkan onlara yaklaşıp aracın önüne kendi arabasını yanlamasına koydu ve geçişlerini kapattı. Nehir pes ederek kendini bıraktı ve içli bir nefes verdi. Kovalamaca bitmişti,sobelenmişlerdi ve bu süreçte Kerem hala kendinde değildi.

Volkan arabadan inip onların önünde durdu,Sencer ve Efil'i beklerken onlar yerine başkalarını görünce şaşırdı. İlk günden beri her şeyin farkındaydı, notlardan haberi yoktu ama Efil'in bu depoyu bildiğini ve Sencer'e anlattığını Batum'a gittiklerinde anlamıştı.

Şimdi de onun peşindelerdi ve Volkan her ikisini de çok yakından tanıyor, zekalarından ve yapacaklarından korkuyordu. Bu yüzden hep bir adım önde olmaya çalışıyor ve tüm riskleri ortadan kaldırıyordu. Bunun yolu ölümse dahi gözünü kırpmıyordu.

Nehir Kerem'in omuzuna bir kaç kez daha vurduğunda Kerem irkilip kendine geldi,bir kaç saniye etrafını inceleyince neler olduğunu anlamıştı. "Siktir!" dedi bu kilitlenişlerin şöyle önemli zamanlarda olmasından nefret ediyordu. Büyük bir şeyi kaybettiğini biliyordu,Sencer'e bunu izah ederse hiçbir şey demezdi elbette ama bunun acınası bir hal olduğunu düşünüp utanıyordu.

Nehir ilk defa üzerine gitmedi Kerem'in,bir sorun olduğunu anladığından sadece "İnelim." dedi fısıltıyla,amcasının ona bakan gözlerine daha fazla bakamıyordu.

İkisi de mecburiyetten indiler,aynı anda şapkalarını indirdiklerinde ne kadar uyum içinde olduklarından bihaberlerdi. Onlar yan yana durdu,Volkan karşılarında. Hep olduğu ve olacağı gibiydi..

"Sizin." dedi Volkan,öfkeli ve sertti. "Benim peşimde ne işiniz var ?"

Nehir çaresizce dudaklarını araladı ama Kerem ondan önce davranıp bir adım öne çıktı. "Sizin peşinizde değildik Volkan Bey." dedi,saygıdan değil resmiyetten bey diyordu. "Biz gittiğimiz yolun sonundaki restoranta gidiyorduk,sizi fark edince de bizi görmemeniz için yolumuzu değiştirdik ama pek inatçısınız."

"Benim sizi görmem sizi neden endişelendiriyor ?"

"Siz neden bizim sizi görmemizden endişelenip bu kadar ısrarla bizi takip ettiniz ?"

Nehir engel olamadı kendine,dudakları kıvrıldı. Kerem'in bu kadar hazır cevap olmasını beklemiyordu. Volkan buna bozulduğu için gözlerini kaçırdı,öfkesi artarken kaşlarıyla ikisini işaret etti. "Bu kılıkla mı restoranta gidiyorsunuz ?"

"Fark edilmek istemedik."

Volkan onlara doğru bir adım attı,ikisine de kısaca bakıp tekrar Kerem'in yeşil harelerine döndü. "Neden,fark edilmesini istemediğiniz bir sırrınız mı var yoksa söyledikleriniz bir yalandan mı ibaret ?"

Düşünmedi Kerem,düşünürse açık verirdi ve açık verirse Volkan'ın sakladığı şeyi tekrardan elinden kaçırır yolun başına dönerlerdi. "Fark edilmesini istemediğimiz bir sırrımız var,sizden kaçmamızın da böyle giyinmemizin de sebebi sevgili olmamız.." Zaman durdu ama susmadı. "Biz Nehir'le sevgiliyiz."

Volkan gibi Nehir'in de gözleri kocaman açıldı,bir yalanın yankısı hepsine ulaştı. Volkan inandı,Kerem öyle bir inandırmıştı ki peşinde olmadıkları için sevinmişti ve sevgili olmaları umurlarında değildi. Fakat Nehir o kadar da mutlu değildi,kalakalmıştı ve şaşkınlığını belli edemiyordu.

Kerem aynı ustalıkla Volkan'a bunu gizlemesini anlatırken Nehir hala susuyordu. Yanındaki adam usta bir yalancıydı ve her mimiği onu hayrete sürüklüyordu. Volkan gittikten sonra arabaya bindiler ve evin yoluna girdiler.

Volkan'ın gözden uzaklaşmasını fırsat bilen Nehir Kerem'in omuzuna güçlü bir yumruk atıp "APTAL!" diye bağırdı. "BİZ NEHİR'LE SEVGİLİYİZ NE DEMEK GERİ ZEKALI MISIN SEN YA!"

"Bağırıp durma!" dedi Kerem,omuzunu yüzünü ekşiterek ovaladı. "Keyiften yalana başvurmadık herhalde. Daha iyi bir fikrin varsa konuşsaydın!"

"EFİL'LE SENCER'E SÜRPRİZ HAZIRLIYORUZ DESEYDİN,ONLARIN YANINA GİDİYORUZ DESEYDİN!"

"KILIĞIMIZI GÖRMÜYOR MUSUN NEHİR!"

"Allah kahretsin!" diye fısıldadı ve pes ederek arkasına yaslandı. "Abim duyarsa neler olur senin haberin var mı ? Öldürür seni."

Kerem alayla "Abartmasın,bir gün illa ki olacaktı bu." dedi. "Hem biraz sürdürür sonra da bitti deriz amcana. Kimse de duymamış olur en azından."

"Gerçekten aptalsın!"

"Amma abarttın,gerçekten sevgilin felan mı var ?"

"Lan siz erkeklerden adam mı olur ?" diyerek çıkıştı. "İşim gücüm yok sevgili yapacağım!"

"Erkeklerde senin gibi uyuzunu bekliyordu zaten."

"Beklemesinler zaten."

Nehir kollarını bağlayıp başını yola çevirdi,Kerem'de aynı ifadesizlikle yola odaklandı. Sis sadece yollara değil onların zihnine de çökmüştü. Nehir huzursuzdu,çekimine kapılmak istemediği adamla sevgili rolü yapmanın düşüncesi bile onu geriyordu. Kerem ise karışıktı,sadece yabancı olduğu hislerin arasında savrulup duruyordu.

Bilmiyorlardı,dudaklarından dökülen üç kelime onların celladı da olacaktı cenneti de. Zamanın kollarında savrulurken iradeleri bile o üç kelimenin gücüne yenilecekti. Yasaktı ama yasak olan tutkuluydu,zulümdü ama aşkın kendisi ateşken yanmaktan kim geri durabilirdi ?

Sencer haklıydı,aşk bir ateşti ve biz insanlar o ateşi harlayan odun parçalarıydık. Günün sonunda kül oluyorduk ama her yeni bir parça ateşi diri tutuyor ve sönmesini engelliyordu. Ve o ateş insanoğlu var oldukça dinmeyecekti.

"Sevgilim camı açmamı ister misin ?"

"KEREM!"

Bir şen kahkaha duyuldu ve ardında ateşe daha da yaklaşan bir çift kara göz bıraktı.

⚓️

 

1 Ay Sonra
24 Ocak 2025

Efil Saruhan

"Bebeğimin kontrol gününe kına tarihi koyan abinden bir buçuk saattir nefret ediyorum." Sabırsızca karnımı ovaladım. "Daha kuaföre gideceğim ve benim o salona herkesten erken gitmem lazım."

Sencer hep olduğu gibi rahattı,saçlarımı okşayarakta beni rahatlatmaya çalışıyordu ama etkili olamadı bu kez. "Bebeğimiz demen daha tatlı olmaz mı güzelim ?"

"Buna mı takıldın ?"

Sencer dudaklarını aralamıştı ki doktor odasının kapısı aralandı ve asistan adımı söyledi. Şükür duaları eşliğinde yerimden kalkıp içeriye girdim ve Banu doktorumuzun her zamanki güler yüzüyle karşılaştık.

Bir saat öncesinden yaptığım kan tahlilini inceliyor olacak ki elindeki kağıtları bırakmadan "Hoş geldiniz." dedi. "Sencer Bey durumu telefonda anlattı,sizi direk ultrasona alalım o yüzden. Tahlillerinizi de o esnada inceleriz."

Düğünümüz olduğu için erkene çekmiştik,kafamı salladım ve aşina olduğum sedyeye ilerledim. Sencer elimdeki çantayı alıp baş ucuma geçti,pantolonlarım artık bana olmadığı için kalın bir tayt ve üstüne de yünlü bir kazak giymiştim. Taytımı sıyırıp şişen karnımı açtım.

"Nasıl da güzel büyüyoruz." dedi Banu Hanım soğuk jeli karnıma sıkarken. Sencer elimi tuttu,hep olduğu gibi beni ve bebeğimizi izlemeye koyuldu. İçimde tarifsiz bir sıkıntı varken doktorun dudaklarının arasından çıkacaklara muhtaçtım.

Cihaz karnımda hafif bir baskıyla dolanmaya başladığında başımı eğip ekrana odaklandım. Artık o kadar belli oluyordu ki her gördüğümde ve fotoğraflarına her baktığımda mutluluktan ağlayasım geliyordu. "Miniğimiz an itibariyle 11 haftalık,yani yaklaşık üç ayı geride bırakmışız. Gelişimi ve tüm değerleri çok güzel,maşallah diyelim."

"Maşallah." dedik Sencer'le aynı anda. Asiye babaanne sabah tedirginliğimi fark edince çok dua okumuştu,onların bebeğime olmasını dilemiştim hep.

Cihaz karnımda bir yerde durdu,hafif bir baskı uyguladıktan sonra Banu Hanım bir tuşa tıkladı ve bebeğimizin gittikçe güçleşen kalp atış sesleri odayı doldurdu. "Efil'ciğim her şey o kadar yolunda ki,seni gerçekten tebrik ediyorum. Tüm vitamin değerlerinde düzelme var,bebek çok sağlıklı ve.."

Onun duraksaması benim de gülüşü durdurdu,dirseklerimin üzerinde doğruldum ve bebeğimizin kalp atışını duymama rağmen "Ve ?" dedim korkuyla. Sencer'de benden farksız değildi,elinin kasıldığını hissediyordum.

"Rahminde tespit ettiğimiz soruna rastlamıyoruz artık,bu da ilaçların ve vücudunun hamileliğe olan uyumunun işe yaradığını gösteriyor. Yani düşük tehlikesi ortadan kalktı diyebiliriz."

Kendimi geriye bıraktığımda hem gülüyor hemde gözyaşlarımın akmasına izin veriyordum. Sencer anlıma ve saçlarıma öpücük kondurduğunda "Çok şükür." dedik aynı anda. İlk andan beri o kadar korkuyordum ki bu korkuyla zaman geçirmek hem inanılmaz zor hem de yorucu oluyordu. Şimdi bende bebeğim de çok iyiydik.

Doktor aleti karnımdan çekti ve bir tuşla makineden bir ultrason fotoğrafı verdi. Bu sefer bana değil Sencer'e uzattı,onun o fotoğrafa dolu gözlerle bakması içimi kıpır kıpır ediyor ve doğduktan sonra aralarında oluşacak ilişkiyi deli gibi merak ediyordum.

Banu Hanım karnımı silmem için bana peçete verdi ve ayaklağa kalkıp "Geçen kontrolde yürüyüş yapabilir miyim demiştin,artık sorun ortadan kalktığı için çok uzun olmayacak şekilde yapabilirsin. Vitamin takviyesine ihtiyacın yok artık ama yine de besinlerini sağlıklı seç ve düzenli beslen. Sık sık ama az az yersen çok daha tatmin edici olacaktır." diye uzunca açıkladı.

Kafamı salladım ve taytımı yukarı çekip karnımı kapattım. Ayağa kalktığımda Sencer ceketimi giydirdi ve elinde tuttuğu çantamı vermeden elimi tuttu. Banu Hanım'ın peşinden ilerlerken "Cinsiyeti ne zaman öğreneceğiz ?" diye sordu

"Artık iki haftada bir değil ayda bir geleceksiniz." dedi tebessümle. "Bu yüzden bir sonraki kontrolünüzde bebek yaklaşık 15-16 haftalık olacak. İnat edip kendini kapatmazsa o sırada öğreniriz."

"Annesi bu kadar inatçıyken bebek bize inat yapmazsa olmazdı zaten."

Ben Sencer'e yandan korkutucu olduğunu düşündüğüm bir şekilde bakarken doktor Banu Hanım güldü hafifçe. "Sanki sen hiç inatçı değilsin."

"Değilim."

"Hı hı aynen."

Doktor bize gülüp bir kaç şeyi daha ekledikten sonra tahmini doğumumun yazın temmuz sonu ya da ağustos başı olduğunu söylemeyi de ihmal etmemişti. O zamanların hemen gelmesini isteyen yanım kıpır kıpırdı ama sanki asırlar varmış gibi uzundu da.

El ele hastaneden çıkarken Sencer hala elindeki fotoğrafa bakıyordu. Hatta arabaya bindiğimizde dahi direksiyonun üstüne koyup öylece bakıyordu. Kemerimi takıp dudaklarımı aralamıştım ki "Kız." dedi. "Hissediyorum bir kızımız olacak."

Fotoğrafı aramıza koyup arabayı çalıştırdı güler yüzüyle,yorum yapamadım ve sadece gülümsedim bu haline. Ben şuan içimdeki huzursuzluk harici pek bir şey hissedemiyordum. Yağmur ve Atakan'ın evliliğini o kadar istemiyordum ki içim kararıyordu ve kötü hissediyordum. Atakan'ın annesinden sonra bir de Yağmur'dan darbe yemesini istemiyordum ama elimden hiçbir şey gelmiyordu.

Kuaförün önünde durduk,Arman'ların ve Saruhan'ların araçları biz buradayız diye bağırıyor ve tüm şehrin dikkatini çekiyordu. "Herkes gelmiş bir ben kaldım." deyip kemerimi çıkardım.

"Güzelim bir şeye ihtiyacın olursa ararsın beni." Kafamı salladım. "Sizi biz alamayız muhtemelen,düğün salonunda görüşürüz tekrardan." Bir şey söylemeye çalışıyordu. "Dikkatli ol,çok ayakta kalma ve bir şeyler ye."

"Söyle." dedim beklentili gözlerle. "Kısa giyme mi diyeceksin ?"

Güldü verdiği nefesle. "İstediğin gibi giyinebilirsin hayatım. Ben seni ne giysen de kıskanacağım,kendimden bile kıskanıyorum. Bu yüzden takılma bana."

"Ne o zaman ?" dedim gülerek.

"Batu gelecek mi ?" dedi tek nefeste,adını anmak bile aramızda soğuk rüzgarların esmesine sebep oldu.

"Muhtemelen." dedim onaylayarak. Amcasının isteğiyle İstanbul'a dönmekten nasıl vazgeçerdi bilmiyordum ama bir aydır onun paçasından ayrılmıyordu ve hiçbir uyarıyı dinlemiyordu. Bense onu en son o çay bahçesinde görmüştüm.

Ensesini ovalayarak "Uzak dur ondan Efil." dedi ve kaşlarımı çatmama sebep oldu. "Tatsızlık çıksın istemiyorum bu yüzden sana yaklaşmasına ve seninle konuşmasına fırsat verme. Lütfen.."

Cevap vermedim,bu muhabbetten o kadar sıkılmıştım ki arabadan inip kapıyı sertçe çarptım ve ardıma bir kere bile bakmadan elim karnımda kuaföre girdim. Bizimkiler buradaydı ve herkes hazırlanmanın telaşındaydı,eşyalarımı benim için önceden getirdikleri için çalışanların yönlendirmesi üzerine giyinme odasına geçecektim.

Herkese selam verdikten sonra Nehir'in dalgın bakışlarını yakaladım ve yanında durdum. "Nehir." diye seslensem de cevap vermedi,bir noktaya odaklanmış ve çalışanın saçlarını yapmasına bırakmıştı kendini. Neredeyse bir aydır Kerem'le birbirlerinden kaçıyorlardı ve sadece babam onları yanına çağırdığında rol yapıyorlardı çünkü bu sahte sevgililiği sadece babam biliyordu. "Nehir!"

"Hı." diyerek kendine geldi,bana bakarken yüzündeki gerginliği arttı ama bir şey yokmuş gibi gülümsemeye çalıştı. "Hoş geldin,nasıl geçti kontrolünüz ?"

"Senin neyin var ?"

Fazla ayakta kalmamak alışkanlık olduğundan sandalye çekip oturdum ama bebeğim artık iyiydi. "Bir şeyim yok,öyle dalmışım biraz." dedi ama yalan söylüyordu. Üstelesem de anlatmayacağını özellikle böylembir yerde içini dökmeyeceğini bildiğimden üstelemedim.

"Ben sonra alacağım senin hesabını."

Güldü. "Kontrol nasıl geçti ?"

"Her şey yolunda ve çok güzel ilerliyor." Karnımı okşadım. "Düşük tehlikesimiz de yok ve artık her şey çok daha güzel olacak. Ona bir şey olma korkusuyla yaşamak o kadar zordu ki Nehir.."

"Çok şükür geçti ama.."

"Öyle,çok şükür atlattık." dedim ve tekrar ona döndüm. "Konu Kerem mi ?"

Kafasını salladı keyifsizlikle,bir şey diyemedim çünkü yanımız pek müsait değildi. Aralarında bir çekimin olduğunu hissediyordum ama Kerem de bu çapkınlık varken Nehir'i üzerdi ve ben kuzenimin üzülmesini istemiyordum. Bu yüzden birbirlerinden uzak kalsınlar istiyordum.

Yorum yapmadım ve omuzuna bir öpücük kondurup yerimden kalktım. Yağmur'a ve etrafında dönen çalışanlara kısa bir bakış atıp giyinme odasına doğru ilerledim. Kıyafetim ve takılarım buradaki koltuğun üstüne konulmuştu.

Elbisemin kılıfını açtığımda kaşlarımı çatmama sebep olan bir kağıtla karşılaştım. "Yine mi not ?" diyerek aldım elime,etrafında kelepçe sembolü aradım ama bulamadım. Notu açtım ve satırların sonunda gördüm o sembolü. Öncekilerden farklı gibiydi ama umursamadım ve kanımı donduran satırları okumaya başladım.

Bir kurşun,cana mı canana mı ?
Bir ağıt,arşa mı toprağa mı ?
Seç karanlıktaki kaderini.
Ölümü tatmak mı izlemek mi ?

⚓️

Bölüm sonu.
Son notla birlikte ürperdiğimi hissettim.
Sizin bölüm düşünceleriniz neler ?

Ay ay Kerem ve Nehir'e ne demeli ?

Leyla'nın mektupları beni heyecanlandırdı
Çünkü aslında bir çok kapı açacak şey var.
Sencer ve Efil arası nasıl sizce ?

Instagram: mavibirlotus

Hoşçakalın :)

Bölüm : 10.01.2025 18:48 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...