19. Bölüm

Bölüm 18 | Geçmişe Yolculuk

M.
mavibirlotus

 

Hoş geldiniz.
Bayağı ağır bir bölüm olacak.
Satır arası yorumlarınızı mutlaka bekliyorum.
@mavibirlotus tıklayıp takip etmeyi unutmayın.

 

Sınır : 70 Oy - 50 Yorum

 

Bölüm Şarkıları :
Ahmet Kaya,Hani Benim Gençliğim
Selda Bağcan,Ağladım Anne
Sezen Aksu,Keskin Bıçak

 

 

⚓️

 

Ömrüme daha kaç hayal kırıklığı sığdırabilirdim bilmiyordum,güvendiğim ve umut bağladığım tüm her şeyin beni yarı yolda bırakması bende silinmeyecek yaralar açıyordu. Küçük yaşımdan beri umduğum hiçbir şeyin beni bulduğunu, şansın benden yana olduğunu hatırlamıyordum.

 

Aynı anda öğrendiğim hangi gerçekle savaşabilirdim,hangisi daha az canımı yakardı ya da hangisi affedilebilirdi ? Hiçbirini aşamayacak gibi hissediyordum,hepsi bir olmuş üstüme geliyordu sanki. Omuzlarımdan yük alan Sencer,bu kez bana yük olmuştu. Yağmur'ın ahı bir karanlık gibi üstüme çökmüştü.

 

Annemse..bir yumru gibi oturmuştu kalbime.

 

Dakikalarca süren sessizliğimizi Atakan'ın ayaklanması bozmuştu,bendeki hayal kırıklığının bir benzeri onun gözlerinde vardı. Omuzları çökmüştü ve daha önce olmadığı kadar donuk duruyordu. Yağmur'un kızarmış elalarına dikti gözlerini,her ne söyleyecekse zorlanıyordu. "İyi oyundu." dediğinde Yağmur başını iki yana sallayarak ayaklandı. "Ama her güzel şeyin sonu olduğu gibi bu oyununda sonuna geldik,tebrik ederim her şeyi bitirdin."

 

"Dinle.." dedi Yağmur,hıçkırıklarının arasından yalvarırken Atakan'ın ellerini tutmaya çalıştı. "Yemin ederim hislerim yalan değildi,yemin ederim seni çok seviyorum Atakan." Atakan geri çekildi. "Yalvarırım beni böyle bir anda bir başıma bırakma,benim senden başka kimsem yok.."

 

Atakan cevapsız bıraktı onu,kapıya doğru giderken bir anlığına durdu. O bir kaç saniyelik tereddütü kalbiyle aklı arasındaki savaşıydı ve kazanan mantığı oldu. Bir kez daha bize bakmadan evden çıktı,onun kapıyı serçte çarpmasıyla Yağmur'un ağlayışı hızlandı. Onun aksine benim gözyaşlarım sessizce ve yavaşça akıyordu.

 

İfadesiz bakışlarım deminden beri sessizliğe sığınan Kerem ve Nehir'e döndü, neden sessiz kaldıklarını bakışlarından anlayabiliyordum ama yine de içimdeki o küçük umuda tutunarak "Biliyor muydunuz ?" diye sordum kısık bir sesle.

 

Kerem kafasını sallamakla yetinirken Nehir ayağa kalkıp yanıma gelmişti ve dolu gözleriyle ellerimi tutmak istedi. "Efil." dedi,ellerimi geri çekip ayağa kalktım. "Bende buraya gelmeden önce öğrendim,dönüşümüzde sana anlatacaktım her şeyi."

 

Kim ne söylese ikna olamayacak kadar öfkeli ve kırgındım. Onu es geçerek Sencer'e döndüm. Bu anı bekliyormuş gibi o da bana baktı,gözlerimi uzunca izledi ve "Yapma.." dedi. Sesinin ilk defa bu kadar üzgün çıktığına şahit oluyordum,yanıma doğru bir adım attığında geriye doğru çıktım. "Bana böyle bakma Efil'im,ne yaptıysam senin için yaptım."

 

"Benim için benden annemin yaşıyor olma ihtimalini mi sakladın ?" derken sesim kırgınlıkla doluydu. "Sevdiğin kadına bir umut kırıntısını çok mu gördün ?"

 

"Hayır!" diye yükseldi aniden,benim aksime aceleci ve korku doluydu. Yüksek sesle ve hızlıca konuşunca beni ikna edeceğini sanıyordu. "Annen yaşamıyorsa tekrardan kaybedecektin onu,Efil annenin ölümünü bir kez daha yaşayacaktın ve bende bu acıyı tekrar yaşa istemedim." Bir adım attı,ondan kaçarım diye korktu ama kıpırdamadım. "Sevgilim,inan bana doğruluğuna emin olduğum an seni annene kavuşturacaktım."

 

"Sana ne ?" dedim şuursuzca,ben değil öfkem konuşuyordu. "Sana ne benim acımdan Sencer! Sen bana yalan söyledin!" İşaret parmağımı ona doğru sallarken aramızdaki mesafeyi kapattım,sesim gittikçe yükseliyordu. "Ya sana sordum,doğruyu söylemen için bir şansın varken sen yine yalan söyledin! Bu yola beraber çıktık ama sen beni hep saf dışı bırakıyorsun!" Boğazım acıyordu, gözlerim ağlamaktan yanıyordu. "O umuda ihtiyacım olduğunu bile bile benden sakladın!"

 

"Ya yaşamıyorsa ?" dediğinde duraksadım,içime yerleşen umudun kanadığını hissediyordum. Gözlerimi kaçırdığımda inatla bana bakıyordu,pişmanlığın esamesi olmayan gözlerine onun ısrarıyla baktım. "Bununla mücadele edebilecek gücün var mı ?"

 

Kısıldı sesim,"Yanımda olsaydın.." dedim hayal kırıklığıyla. "Her şeyle mücadele edebilirdim de,senin karşımda olmanla ve bana yalan söylemenle mücadele edemem."

 

Yapma der gibi bakıyordu ama asıl kötülüğü yapan oydu. Benim için olmuş olsa bile birlikte başlattığımız bu savaşta yalana yer yok diyerek en başından anlaşmıştık ama o hem kuralları aşıyor hemde beni saf dışı bırakıyordu. Gözlerine daha fazla bakamadım,kapıya kadar yürüdüğümde duraksadım. O sessizlikte Yağmur'un kısık sesli ağlayışı kulağımı doldurdu.

 

Benim senden başka kimsem yok,beni bırakma demişti Atakan'a. O benim yaşamam için yıllar boyu Volkan'ın kalıplarına girmişken nasıl bir başına bırakabilirdim ? Yıllarca onun sessiz çığlıklarını duymamıştım,o evde mücadele edenin sadece ben olduğumu düşündüm. Bencilce davranıp Yağmur'un tebessümünün ardındaki o acıyı görememiştim.

 

Yağmur'a döndüğümde bir kaç saniye sonra o da hissetmiş gibi başını kaldırdı, kızarmış ela gözleri artık şeffaftı. Ben ona abla olamamıştım ama o bana olmuştu,ben onu koruyamamıştım ama o beni korumuştu. O evde tek başımayım sanmıştım ama Yağmur hep arkamdaydı,o anneme verdiği sözü tutmuştu ama ben tutamamıştım.

 

"Gel.." dedim kısık bir sesle,bir yanım onu affedemiyorken bir yanım büyük bir suçluluk hissediyordu. Onu çağırmama o kadar ihtiyacı vardı ki sorgulamadı bile,titreyen ellerini gizleyemeden yanıma kadar geldi. Askılıktan kendi montumu alırken onunkini de uzattım.

 

Sencer'in tekrar eden "Efil nereye ?" sorularını cevapsız bıraktım,Yağmur'la evden çıkıp arabaların olduğu alana doğru yürümeye başladık. Çok soğuk olmasına rağmen içim o kadar yanıyordu ki birbirini dengeliyordu. Sencer, Nehir ve Kerem'de arkamızdan geliyordu ama biz onlara göre öndeydik.

 

Atakan kendi arabasıyla dönmüş olmalıydı,korumaların bize dönen meraklı bakışları arasında gözüme kestirdiğim bir arabaya doğru yürümeye başladım. Sencer'in arkadan "Kilitleyin arabaları." demesi öfkemi harladı,ona doğru döndüğümde yanımıza kadar geldi. "Tek başına gitmene izin veremem."

 

"Bana bak!" diye bağırdım herkesin içinde,o kadar öfkeliydim ki korumaların varlığını umursamadım. "Söyle şunlara açsınlar kilitleri,beni daha da sinir etmeyin. "

 

"Asıl sen beni sinirlendirme Efil." dedi ama sözlerinin aksine sesi yumuşaktı ve öfkeli görünmüyordü. "Yanında Yağmur olsa dahi ben yokken o yola çıkmana izin vermeyeceğim."

 

"SENİN YÜZÜNÜ GÖRMEK İSTEMİYORUM!" diye haykırdım bilinçsizce ve bir anda duraksadı. Onun kadar bende kendime şaşırdığımdan kalakaldım ama bir adım bile geri atmadan inatçı tutumumu sürdürdüm.

 

Korumalara döndü. "Açın kapıları."

 

İstediğime ulaştığım için ona son kez bile bakmadan arabanın şoför koltuğuna oturdum,Yağmur'da yanıma oturduğunda kapıları kapattık. "Kötüysen ben kullanabilirim." dedi Yağmur,başımı iki yana sallayarak reddettim. Anahtarı çevirip arabayı çalıştırdım ve hızla uzaklaştım yanlarından. Arkamda olacaklarını bilsem de umursamadım.

 

Gözyaşlarım tekrardan bir bir akmaya başladığında yol bulanıklaşmasın diye sürekli gözlerimi siliyordum. Yağmur'da benden farksız değildi,başını arkaya yaslamıştı ve sadece ağlıyordu. Belki de yıllardır ağlayamadığı her şeye ağlıyordu. "Annem.." dediğinde dudaklarımın arasından bir hıçkırık kaçtı. "O yaşıyor mudur ?"

 

"Koynunda yattık saatlerce.."

 

"Kalbi atmıyordu.."

 

"Off.." dedim,içim o kadar daralıyordu ki nasıl nefes alınırdı onu bile unutmuştum. "BUNCA YIL!" Direksiyona vurarak çıkarmaya çalıştım öfkemi ama dinmedi. "NASIL OLABİLİR BÖYLE BİR ŞEY!"

 

O gün annem ölmeseydi her şeyin çok daha farklı olacağını biliyorduk,o gün annem bizden gitmeseydi biz o evden kurtulacaktık ve annemle çok güzel bir hayat sürecektik. O gün annem kurtuluşumuzun yakın olduğunu söyleyip gitmişti. Bizim gibi annemin de umutları yarım kalmıştı.

 

"Beni o eve götürme." dedi Yağmur,sesindeki korkuyu ve titreyen ellerini gizleyemiyordu. "Lütfen bir otele bırak en azından."

 

"Saçmalama." dedim kızarak. "Senin evin bizim yanımız,Atakan seni affedecektir inan bana."

 

"Affetmeyecek." dedi,daha şiddetli ağlamaya başladı. Bugün bizim ağlayışlarımız son bulmuyordu. "Bir daha hiç eskisi gibi olmayacağız,belki boşanma davasını açmıştır bile. Ben ne olarak o eve geleceğim ?"

 

Düşünmedim,ilk defa tereddüt etmedim. "Kardeşim olarak."

 

Ne düşündüğünü bilmiyordum,yolu kontrol etmekten onun ela gözlerinden geçen hisleri göremiyordum. İkimizde kendi zihnimize döndüğümüz için aramızda bir sessizlik oluştu. Sencer'in kullandığı araba yanıma ulaştığında onu görmezden gelerek yoluma devam ettim. Onu nasıl affedecektim bilmiyordum. Kendimi nasıl affedecektim,Yağmur'u nasıl affedecektim ?

 

Direksiyonu tek elimle tuttuktan sonra pantolonumun cebindeki flaşı kontrol ettim,hala oradaydı. Eve ulaşır ulaşmaz tek yapacağım şey onun içindeki şeyin ne olduğuna bakmak olacaktı,İlyas babanın ne bildiğini de öğrenecektim. Bu saatten sonra durmayacak,beni durduranları da umursamayacaktım.

 

Annem yaşıyorsa onu bulan ben olacaktım,annem yaşamıyorsa bunun acısını Volkan'dan çıkaracak olan bendim. Sakladığı kişiyi ortaya çıkardıktan sonra o masadaki bağlantılarını ben çözecektim. Bu savaşı ben başlatmıştım,ben bitirecektim. Tüm her şeye ve herkese rağmen,bu kez beni saf dışı bırakmalarına izin vermeyecektim.

 

İhtimallere,olacaklara ve kafamda kurduğum planlara o kadar odaklanmıştım ki ne ara Rize'ye vardığımızı bilmiyordum. Evin bahçesine girdiğimizde saat gece yarısını çoktan geçmişti,tüm ışıkların kapalı olması herkesin uyuduğunu gösteriyordu ama bu bana engel değildi. Öyle bir noktaya gelmiştim ki içimdeki acıyı haykırmasam ölecek gibi hissediyordum,gözyaşlarımı bu kezde içime akıtırsam kalbim sel altında kalacak gibiydi.

 

Arabadan indiğimde Sencer ve diğerleri de bahçeye girmişlerdi. Onları es geçip kapıya doğru hızlı adımlarla yürüdüm,bu gece bana nasıl uyku yoksa benden bir şeyler gizleyenlere de uyku yoktu. Bir kere kapıya vurup durmak varken aralıksız bir şekilde kapıya vurmaya başladım,üstelik o kadar sert vuruyordum ki sesi bahçede yankılanıyordu.

 

"Güzelim ne yapıyorsun ?" diyen ses Sencer'e aitti,umursamadım.

 

Sonunda uykulu gözler ve sabahlığıyla çalışanlardan biri kapıyı açtı,onu es geçip salona doğru ilerlerken "SARUHANLAR!" diye haykırdım. Bir nebze acım diner diye umut ediyordum,bu yükü tek başıma taşımayacaktım. "UYANIN!" Salona girdiğimde tüm ışıkları açıp televizyonun başına geçtim,prizi taktığımda dışarıdakiler de salona gelmişti. "İLYAS BABA! ASİYE BABAANNE!"

 

Mustafa abinin sesi geldi önce. "Noluyor gece gece ?" dediğinde Sevda ablayla salona girmişlerdi. Sencer'e sorar gözlerle baktı ama Sencer şuan sadece beni endişeyle izliyordu.

 

"Bir günümüz sorunsuz geçmiyor!" diyerek söylenen Çiğdem Hanım içeri girdiğinde arkasından eşi Harun Bey'de gelmişti.

 

Flaşı televizyonun kenarında bulunan girişlerden birine yerleştirdiğimde beklediğim kişiler gelmişti. İlyas baba ve Asiye babaanne eş zamanlı olarak gelmişlerdi ve en az diğerleri kadar şaşkınlardı. "Noluyor kızım burada, bağıran sen miydin ?" dedi İlyas baba.

 

Herkese öfkeyle baktıktan sonra asıl hedefim olan İlyas babada durdum,belki de ilk defa ona bu kadar kızgındım. "NE SAKLIYORSUNUZ BENDEN ?" dedim yeniden bağırarak. "ANNEMLE İLGİLİ NE BİLİYORSUN DA BENDEN SAKLIYORSUNUZ SÖYLEYİN!"

 

"Kızım sakinleş."

 

"Ben sakinleşmek istemiyorum!" dediğimde yaşlarım yeniden akmaya başlamıştı. "Ben annemle ilgili,geçmişle ilgili gerçekleri istiyorum! Benden ne saklıyorsunuz söyleyin!" Sessiz kaldılar ama ben susamadım. "Küçükken de sana güvenmiştim,beni kimsesiz bırakmaz demiştim ama sen beni hayal kırıklığına uğrattın." Gözlerindeki pişmanlığı umursamadım. "Şimdi de,şimdi de güvendim sana! Meğer benden bir şeyler saklıyormuşsun! Bunu bana niye yaptın! Sizin sevmeleriniz neden bana zarar veriyor!"

 

"Kizum.." diye araya girecek oldu Asiye babaanne,ona döndüm hızlıca ve başımı iki yana sallayarak susmasını sağladım. Tüm bu isyanım aynı zamanda onaydı,biliyordu.

 

"Bugün.." dedim nefesim kesildi,duraksamak zorunda kaldım. "Bugün herkes eteğindeki taşları dökecek,duydunuz mu beni ?" Kumandayı elime alıp flaşın açtığı ekrana girdim,bir video vardı. "Bakalım bu kez hangi yalanla yüzleşeceğim."

 

Tüm herkes arkamda,bense televizyonun hemen karşısındayken videoya girdim. Ekran karanlıktı,tıkırtı seslerinden sonra birden görüntü geldi. Çok eskiye ait bir video olduğunu kalitesinden anlayabiliyordum. Tahtadan bir evin salonunu çekiyordu ve salonun tam ortasında eski bir beşik vardı.

 

Bir kaç saniye sonra videoyu bebek ağlama sesi duyulduğunda anlamak ister gibi kaşlarımı çattım. "Geldim annem!" dedi uzaktan gelen bir ses. "Geldim Efil'im!"

 

Yağmur öne atıldı. "Annemin sesi."

 

Daha annemin sesinin şokunu yaşayamadan kadraja o girdi. Siyah uzun saçları,yeşil badem gözleri,sıcak tebessümüyle annem..Ayakta duracak gücü bulamadığımda yanımda duran Yağmur'un koluna tutundum. Annem'di ekrandaki. İlk önce kameraya bakıp gülümsemiş sonra da "Tahir yine kurmuşsun kamerayı." demişti. Tahir'in kim olduğunu sorgulamama fırsat kalmadan annem beşiğe eğilip ağlayan bebeği kucağına aldı,yani beni..

 

"Benim mis kokulu kızım neden ağlıyormuş ?" dediğinde kucağındaki benim saçlarımdan öpmüştü,şimdi hatırlıyordum da annem beni hep saçlarımdan öperdi. Belki de bu yüzden Sencer saçlarımdan öptüğünde kendimi güvende hissediyordum. Kameradan gördüğüm kadarıyla en fazla bir yaşındaydım ve annemi dolu gözlerle izliyordum. "Karnın tok,altın temiz,neden ağlıyor benim Efil'im ?"

 

"Babasını özlemişte ondan." diyen sesle dondum kaldım,bu Volkan'ın sesi değildi. Kadraja giren adam da Volkan değildi. Adam garip bir şekilde Sencer'e çok benziyordu. Bebek Efil onu görür görmez annesinin kucağında çırpınmaya başlamış ve adamın kucağına "Ba-ba,ba-ba!" diyerek atlamaya çalışıyordu.

 

"Aa hemen sattın beni öyle mi kızım ?"

 

Küçük Efil Tahir denilen adamın kucağında zıplıyor,neşeli sesler çıkarıyor ve onun sakallarıyla büyük bir keyifle oynuyordu. "Ba-ba!" demeyi de ihmal etmiyordu,kalbimin tam ortasında bilinmeyen bir sızı hissetmiştim. "Baban kurban olsun sana güzel kızım benim." Adam anneme döndü gururlu bir tebessümle. "Nasıl da baba diyor görüyor musun ?"

 

Görüntü kesildi birdenbire,bir kaç saniye içinde tekrar açıldığında bu kez Tahir denilen adam ve benim biraz daha büyümüş halim kadrajdaydı. Küçük Efil ayaktaydı ama baba dediği adamın ellerine tutunuyordu. "Saruhan kızı olduğu nasıl da belli,erkenden yürümeyi taktı kafasına benim bahar gözlüm."

 

Saruhan kızı mı ?

 

Görüntü yeniden kesildi,yine aynı zaman diliminde başka bir kadrajda açıldı. Bu kez küçük Efil bir masanın üstünde oturuyordu. Tahir denen adam onun saçlarını tarıyor ve büyük bir özenle iki ayrı yerden topluyordu. "Baba göydün mü piyemses gibi oldum."

 

"Benim kızım zaten dünyanın en güzel prensesi."

 

"Baba annem de düzel mi benim gibi piyemses mi ?"

 

"Annen kraliçe,dünyanın en güzel kraliçesi."

 

"Baba da kıyal baba da kıyal!"

 

Adam güldü,tıpkı annem ve Sencer gibi saçlarımın üstüne bir öpücük kondurdu ve sonra da kucağına aldı. "Evet Efil'im,baba da kral."

 

Video kapandı,ekran gibi zihnim de karanlığa büründü. Kalbimin paramparça olduğu anlarda yanımda güvendiklerim değil,yıllarca nefret ettiğim kardeşim vardı ve beni ayakta tutan oydu. Yağmur'a döndüğümde o da tıpkı benim gibi ağlıyordu ama benden daha güçlüydü,öyle ki beni bile tutuyordu.

 

Annemi görmenin ağırlığını,hüznünü yaşarken bir yandan da kafamda onlarca soru dönüyordu. Şoku atlattığım raddede kanıma yüklenen öfkeyle kolumu Yağmur'un elinden kurtardım ve arkamdakilere döndüm. Asiye babaanne çok ağlıyordu,İlyas baba üzgündü,Sencer ise şaşkın.

 

"Tahir kim,sizinle ilişkisi ne ?"

 

Sencer kimsenin konuşmasına fırsat vermeden araya girdi. "Bu adamın amcam olan Tahir olmadığını söyleyin baba."

 

"O." dedi sadece.

 

Ben kimin kızıydım ? On sekizinci yaş günümde yaptırdığım DNA testi yanlış mıydı ? Benim babam Volkan değil,bu adam mıydı ? Başım dönüyordu,tüm bu karmaşanın içinde aklımı yitiriyormuş gibi hissediyordum.

 

"Anlatsana!" diye bağırdım İlyas babaya doğru,hıçkırıklarım beni esir aldığında ağlamak umurumda olmadı. "Görmüyor musun yaşadıklarımızı! Anlatsana! Nasıl sızlamıyor vicdanın,nasıl susabildin! Benim aklım almıyor, sen benim babam yerine koyduğum kişiyken acı çekmeme nasıl göz yumabildin ?"

 

"Kızım.."

 

"Kızım deme bana!" dedim,bana doğru attığı adımdan bir adın geri kaçtım. "Bu adam kim ? Neden ben ona baba diyorum,neden annemle sarılıyorlar ? Bu kez susmana izin vermeyeceğim,anlat!"

 

Tekli koltuğa yavaş yavaş çöktüğünde bakışları yere kaydı,bağırmaktan ağrıyan boğazımı tutarken onu izliyordum. "Tahir,kardeşim." dedi acı bir sesle. Tüm herkes sessizliğe bürünmüş onu dinlemeye odaklanmıştı,kimisi ise bu hikayeyi biliyor gibi hüzünlüydü.

 

"Annenle sevdalanmışlardı,bizimkinin askerliğinden sonra gidip isteyecektik Leyla'yı." Kısa bir es verdi,sonraysa devam etti. "Bir süre sonra öğrendik ki Arman'lar Leyla'yı istemeye gidecek,o sıra Tahir askerde olunca bir delilik yapmasın diye haber vermedik. Babamla Leyla'nın babası konuştu ama adam Arman'lara kız vereceği için mutluydu ve vazgeçmedi kararından,tabi biz o zamanlar onlar kadar zengin değildik." Gözlerime baktı bir an. "Volkan'la Leyla nişanlandı,bizim de elimiz kolumuz bağlandı. Sonra Tahir'in haberi olmuş,kaçtı askerden ve gelip kaçırdı anneni."

 

Uzun bir süre durduğunda "Sonra ?" dedim,onun da anlatmaya mecali yoktu ki zorlukla yutkunup akan yaşını sildi.

 

"Sonra." diyerek araya girdi Harun Bey. "Şehir dışına çıkamıyorlar, nikah kıyamıyorlar öylece bir ay boyunca dolandılar. Bir ayın sonunda bizim eve getirdi Tahir anneni,o sıra masada dokunulmazlığımız olduğundan evimizi arayamıyorlardı. Annen geldiğinde sana hamileydi ama Tahir'in kızı mısın Volkan'ın mı hiçbir zaman öğrenemedik. 2 yıl bizim evimizde kaldınız,2 yılın sonunda Volkan oyunu çözüp eve saldırıda bulundu. Bir kızımı kaybettim o saldırıda,sense iyiydin." Şimdi anladın mı senden neden nefret ettiğimi der gibi bakıyordu. "Tahir sizi alarak bir süre daha kaçmayı başardı ama sonunda yakalandı,sizi onun elinden aldı ve sonrasında Tahir'i öldürdü. Böylelikle Arman'larla aramızda bir düşmanlık başladı."

 

Çiğdem Hanım,ölen kızını andığımızdan gerek olsa kötü olmuştu. Harun Bey son kez bana baktıktan sonra karısını da alıp salondan çıktı. Duyduklarımla, öğrendiklerimle büyük bir boşlukta hissediyordum.

 

Annem..

 

Tahir Saruhan..

 

Babam kimdi ?

 

Biz neyin içindeydik ?

 

Yağmur yıllardır benim yaşamam için zulüm görüyordu.

 

Sencer bana yalan söyleyip,gerçekleri saklamıştı.

 

Annem yaşıyor muydu ?

 

Ayaklarım beni dik tutmuyordu ve tam düşeceğim esnada iki ayrı elin beni tuttuğunu hissettim. Gözlerimi araladığımda birinin Sencer birinin Yağmur olduğunu gördüm,bir yanım karanlıkta bir yanım geçmişte. Bir tarafım acıya gömülmüş,bir tarafım pişmanlığa.

 

Herkese tek tek baktım,tüm herkesin endişeli gözlerini hayal kırıklığıyla izledim. Kimseyi görmek istemeyecek kadar acıyordu canım,kimin göğsüne saklansam durulamayacaktım. "Benim nasıl öldüğümü görmediniz." dedim fısıltıyla.

 

Beni tutan kollardan ayrıldığımda aksak adımlarla salonun çıkışına doğru yürümeye başladım. Bir kaç adım sonra Nehir kesti önümü,dolu gözleriyle pişmanlığını dile getirmek istedi ama onun benim acımı yok saydığı gibi bende onu yok sayıp yoluma devam ettim.

 

Tam kapının eşiğindeyken Sencer'in kolumu tutmasıyla duraksadım. "Nereye ?" dedi,boş gözlerle baktım ona. Öyle bakma der gibiydi,yutkunuşunu izledim ama cevap vermedim. "Seninle geleyim,lütfen uzak tutma beni kendinden."

 

"Hiçbirinizi.." dedim titrek bir nefesle. "Hiçbirinizi görmek istemiyorum,değil yanımda olmanı." Temasımı kesip bir adım geriye çıktım. "Bana dokunmanı bile istemiyorum."

 

Onu paramparça olmuş bir halde bırakıp yoluma devam ettim,adımlarım benden bağımsız dışarıya doğru gidiyordu. Zihni acıyabilir miydi bir insanın ? Kulakları sızlayabilir miydi ? Düşüncelerim,ihtimaller,duyduklarım hepsi bir bıçak gibi saplanıyordu bedenime.

 

Arkamda olan adımlar vardı,birileri peşimden geliyordu ama artık hiçbir şeyi algılayamıyordum. Ruhum ölüyordu,zihnim ölüyordu. Bu kez son dediğimiz her adımda bir öncekinden daha fazla yıkılıp paramparça oluyorduk. Bu kez bir ailem var dediğim yerdeyse onlardan darbe yemiştim.

 

Dış kapının eşiğindeyken duraksadım,nefesimi kesen ve göğsümü daraltan bir şeyler vardı. Acımı haykırsam geçer miydi ? Bir kaç damla yağmur zeminle buluştuktan sonra ardını sağanak bir yağmur getirdi. Ama buna rağmen durmadı ayaklarım,susmadı zihnim. Her bir adımda daha da ıslandım,her bir adımda daha çok yoruldum.

 

"Efil!" diye seslendi birileri,yağmurun sesinden mi zihnimin kalabalıklığından mı kim olduğunu anlayamadım. Bahçenin tam ortasında adımlarım durdu, tenim soğuktan ürperse de bir adım daha atamadım. Neden burada durduğumu bilmiyordum,ben şuan ne yaptığımı bilmiyordum. Acı tüm bedenimi ele geçirmişken kendimde miydim bilmiyordum.

 

Kapıya doğru döndüm,çatının altında durup bana acıyarak bakanların arasında annemi aradım çünkü şuan onun dokunuşlarıyla iyileşebilir ve onun varlığıyla kendime gelebilirdim. "Anne.." dedim küçük bir çocuk gibi,çaresiz hıçkırığım kaçtı dudaklarımın arasından. "Anne neredesin ?"

 

Ayakta duramadım,karnımda bir bebek olduğunun bilincini annelik içgüdüsü ile unutamıyordum bu yüzden dikkatlice yere çöktüm. Soğuk zemin bile beni kendime getiremiyordu,tüm herkesten soyutlanmışken elim kalbime gitti ve acısını almak ister gibi vurdum bir kaç kez. "ACIMA ARTIK!" diye haykırdım, sonunda bir çığlık kaçtı dudaklarımın arasından. Acımı dindirmedi ama göğsümü ferahlattı,yağmuru dindirmedi ama tüm bahçeyi inletti. "ANNE!" dedim bağıra bağıra,duysa gelir miydi ? "ANNE CANIM YANIYOR! ANNE CANIM ÇOK ACIYOR!"

 

Dinmedi acım.

 

"Anne sana ihtiyacım var.." dedim,duymadı.

 

"Anne gel artık." dedim,gelmedi.

 

Ağladım,ağlayınca anneler gelirdi diye çok ağladım ama annem gelmedi. Yaşıyor diyorlardı,yaşasaydı gelmez miydi ? Acımıza göz yumar mıydı ? Zemine uzandım,bacaklarımı karnıma kadar çekip cenin pozisyonuna büründüm ve öylece ağladım. Küçük bir kız çocuğunun anne diyerek ağlaması gibi,bundan yıllar önce kanlı bir bedene sarılıp ağlayan ben gibi..

 

Yağmurdan ve ağlamaktan bulanıklaşan görüş açıma biri girdi;gözleri ela olsa da annem gibi bakıyordu,saçları kumral olsa da annem gibi kokuyordu,o annemden farklıydı ama her zerresinde annemi taşıyordu. "Benimle uyu.." dedim,kimseye tahammül edemediğim noktada ona ihtiyaç duydum. Onunla ilgili gerçekleri öğrenmeseydim de ona ihtiyaç duyardım çünkü o benim çocukluğumdu.

 

"Tamam.." dedi titrek sesi,ağlıyor muydu göremiyordum. "Ama eve girelim, yatakta uyuyalım." Hareketsiz kaldım,kalkmak istemedim ama reddetmek için bile konuşamadım. "Hastlanacaksın." dedi,umurumda mı sanıyordu ? Beni ikna edemeyeceğini anlayınca yanıma uzandı,göğsüne sokulduğumda annemin kokusunu aldığım için daha çok ağladım. Bu kez Yağmur'un da ağlayışını duyuyordum.

 

"Annemi özledim.." dedim beni anlayacak olan tek kişiye. Yağmur hafiften yavaşladığında üşüdüğümü daha net hissetmiştim. Başımı kaldırıp kardeşimin ela gözlerine baktım,geçen binbir duygudan acıyı net bir şekilde kavradığımda burukça tebessüm ettim. "Bu kez gözlerini okuyabiliyorum.."

 

"Senin suçun yoktu." dediğinde parmak uçlarıyla yüzümü perdeleyen saç tutamlarını geriye itti. "Ben gözlerimi bile mahrum ettim senden."

 

"Seni nasıl affedeceğim ?" dedim,ikimizin de ağlaması şiddetlenince bir süre sessizlik oldu. Bu muydu onunla ilgili canımı en çok acıtan ? "Yağmur canımı o kadar yaktın ki,ben seni nasıl affedeceğim ?"

 

"Affetme.."

 

"Sen beni affettin mi ?" dedim,kaşları çatıldı. "Seni göremediğim için.."

 

"Affettim." dedi düşünmeden,yaptığı şeyden bir an bile pişman değil gibi bakıyorken tüm yükü hep olduğu gibi sırtlanmıştı. "Sen beni affetme,sadece mutlu ol ki yaptığım tüm her şeyin bir karşılığı olsun. Mutlu ol ki çektiğime değsin.."

 

Ağladım,kokusunda annemi araya araya ağladım. Aramıza giren yıllardan,bizi birbirimizden ayıran kötülerden nefret ede ede ağladım. Yeni bir sayfa açmanın mümkün olmasını,yüreğimin onu affetmesini dileyerek ağladım. Hem Yağmur için ağladım hemde biz bu halde olsakta yanımıza gelemeyen annem için ağladım.

 

O kadar çok ağladım ki bedenimin her zerresine bir bıçak gibi saplanan soğuğun altında bilinçsizce sayıkladığımın 'anne' kelimesi dilimde,özlediğim kardeşimin koynunda uyuyakaldım.

 

⚓️

 

Yağmur Saruhan

 

Hiç birinin akıttığı tek bir damla yaş kalbinizi paramparça etti mi ? Feryadı nefesinizi kesti mi ? Ben paramparça da oldum,nefessiz de kaldım. Yıllar boyu bir maskenin ardında kalbimde taşıdığım tek kişinin öylesine çok ağladığını görmek beni yerle bir etmeye yetmişti.

 

Atakan'ın gidişini,annemin yaşıyor olma ihtimalini,öğrendiğim gerçekleri atlatamadan Efil'in böylesine bir patlama yaşaması dolum noktam olmuştu. O yaşasın diye Volkan'a boyun eğdiğim dönemde bile onu ne kadar sevdiğimi kabullenmez,annem için derdim ama şimdi anlıyordum ki Efil gizliden gizliye benim en kıymetli yanım olmuştu.

 

Acılarıma aldanıp,Volkan'ın elinden kurtulmak için gücün şehvetine kapıldım ve Atakan'la evlenmeyi kabul ettim. Çünkü öyle büyütülmüştüm ki güçlüysem Volkan'dan kurtulmayı başarırım sanıyordum. Bataklıktan çıkmak isterken daha da batmıştım. Ne aşkı hesaba katmıştım,ne de derinlerde sakladığım abla sevgisini.

 

Amaçlarımın iyi olduğu bu dünyada tercih ettiğim hiçbir yol doğru değildi ve bu yüzden herkeste istemeden de olsa derin yaralar bırakmıştım. Kimsenin beni affetmeyeceğini,yolun sonunda yeniden bir yalnızlığa mahkum kalacağımı bilsem de o güne dek elimden geleni yapmak istiyordum. Sonrasında hak ettiğim son beni bulacaktı..

 

"Dikkatli taşı." dedim fısıltıyla,Sencer'in kucağında olan Efil elimi bir türlü bırakmadığından dolayı merdivenleri çıkarken çok zorlanıyorduk. Sonunda güç bela odalarına girdiğimizde direkt olarak giyinme bölümüne ilerledik.

 

"Sen onu dik tutmaya çalış,bende üstünü değiştireceğim." dedi,aynanın hemen yanındaki koltuğa oturttuğunda yanında oturdum ve başını göğsüme yaslamasına izin verdim. O sıra Efil yeniden 'anne' diyerek sayıklamaya başlamıştı.

 

Sencer Efil'in üstündeki kazağı soyduğunda ona yardımcı oluyordum,şişmiş karnıyla karşılaştığımda ilk defa bu kadar net gördüğüm için hafifçe tebessüm ettim. Geri kalan kıyafetlerini de çıkarıp hızlıca kuru olanları giydirdi,saçlarını da getirdiği havluyla yavaş yavaş kurutmaya çalışıyordu. Sencer Efil'in başına gelen en güzel şeylerden biriydi,bunu en başından beri biliyordum.

 

Sessizliği Efil'in "Sencer.." diye fısıldaması bozdu,Sencer öylesine heyecanlandı ki hemen elindeki havluyu savurup önümüze geldi. Devam etmesini beklerken ellerini tutmuştu. "Git.." demesini beklemediğimizden ikimizde kalakaldık.

 

Sencer yaşadığı hayal kırıklığıyla Efil'i tekrar kucakladı,yine elimi bırakmıyordu. Yatağa bıraktığında bende tek elimle üstünü örtüp yanına oturdum. "Ben.." dedi Sencer ama devam edemedi. Onun bile paramparça olduğunu ve boğazında bir yumru olduğunu görebiliyordum. Belki de ona dair ilk defa bir duyguyu bu kadar net görüyordum.

 

"Ben yanındayım." dedim rahatlaması adına.

 

Kafasını sallayıp arkasını dönmüştü ki Efil yeniden "Sencer.." dedi,gözleri kapalıydı ve uyuyordu ama bilinci hala susmak bilmiyordu. Dudakları büzüldü, uyanık olsa ağlardı biliyordum. "Ben sana çok küstüm.."

 

Sencer koca bir adımda yanımıza dönüp dizlerinin üstüne çöktü,dolan gözlerini benden saklamaya çalışıyordu ama başarısız olmuştu. Efil'in anlını sıkıca öptükten sonra "Affettirsem kendimi,barışırız değil mi güzelim ?" dedi ama bir sorudan çok kendini telkin ediyor gibiydi.

 

Onlar barışırdı,Efil Sencer'den geçemezdi.

 

Ya biz ?

 

Atakan neredeydi ? Şuan nasıldı ? Neler düşünüyordu ? Tüm bu sorular beynimi yerken burada hareketsizce kalmak çok zordu,beni affetmeyeceğini bilsem de ondan nasıl vazgeçebilirdim ki ? Bu kadar çok severken,bu kadar çok düşünürken nasıl hiç olmamış gibi unutabilirdim ?

 

"Sencer." dedim,bakışları bana döndü. "Benim için Atakan'ın nerede olduğunu bulabilir misin ? İyi mi değil mi bilmiyorum ve kafayı yemek üzereyim." Sol gözümden bir yaş aktı ve başımı eğdim. "Kendine bir şey yaparsa.."

 

"Beni dinlersen Yağmur,şuan abimin yalnız kalmaya ihtiyacı var." dedi,bana kızmıyordu ama abisine üzülüyordu. "Eğer öfkeli haline denk gelirsen seni paramparça eder ama sakinleşince konuşursanız mecburiyetini anlama olasılığı yüksek."

 

"Sen bırakabiliyor musun Efil'i ?" Verecek cevabı olamadığından sadece yutkundu. "Seni kırmasına rağmen gidebiliyor musun ? Bana ihtiyacı var Sencer,beni kırıp dökse de yine bana sığınacak. Bana ihtiyacı var, hissediyorum.."

 

"Tamam,biraz beklersen bulacağım yerini."

 

Teşekkür eden bakışlarla kafamı salladım,o odadan çıkarken ben tekrar Efil'e döndüm. Gözlerinin çevresi ağladığından dolayı kıpkırmızıyken dudakları soğuktan olsa gerek morarmıştı. Onun bahçedeki halini düşündükçe çok kötü oluyordum. Peki ya acılarımıza odaklanıp yok saydığımız gerçekler ? Efil'in babası Volkan olmayabilirdi,annem yaşıyor olabilirdi ama tüm bunlar bir oyunmuş gibi geliyordu bana çünkü gerçekliğine inanamıyordum.

 

Ben düşüncelerim arasında kaybolurken Efil elimi bırakmıştı ve onun yerine karnını sarmalamıştı. Onun teması karnını daha da belli etti,ilk başlarda kabullenemediğini gözlerinden ve eylemlerinden anlasam da sonralar da korkularını yenip o da sevmişti bebeğini. O şimdiden çok güzel bir anneydi,kızı olduğundaysa bizim annemizle yaşayamadığımız tüm her şeyi onlar yaşayacaktı.

 

Birdenbire aklıma gelenle kazağımın altından sakladığım kolyelerimi çıkardım, Efil'in bana hediye ettiği kolyeyi tekrardan eski yerine koyup annemin kolyesini boynumdan çıkardım. "Eğer ben almasaydım babaannem kıracaktı Efil,beni affet.." dedim beni duymayacağını bile bile. Ucunda kehribar renginde bir taş olan kolyeyi Efil'in boynuna onu rahatsız etmeden taktım. "Sahibine ulaştığına göre derin bir nefes verebilirim."

 

Ben öylece beklerken Sencer içeri girdi,umutlu gözlerim onun üstündeyken o ilk önce Efil'i kontrol etti. "Konumunu telefonuna attım."

 

"Çok teşekkür ederim!" dedim minnetle,yerimden heyecanla kalktığımda direkt kapıya yöneleceğim esnada durdum. Gözlerim Efil'e kaydı. "Onu nasıl yalnız bırakacağım ?" Omuzlarım çökünce gitme fikrinden vazgeçmiştim bile çünkü Efil yeniden fenalaşabilirdi.

 

"Efil'i abimden bile çok sevdiğini nasıl göremedik,bilmiyorum." dedi kendi kendine. Sessiz kaldım,tereddütte kalma sebebim Atakan kendine bir şey yapar diye korkuyordum. "Ben onun yanındayım,sen gidebilirsin."

 

"Bana ihtiyacı olursa ?" dedim,sonrasında derin bir nefes verdim ve çocuğunu başka birine emanet eden bir anne gibi gözlerimi Sencer'e diktim. "Kötü olursa beni arayın olur mu ?"

 

Sencer'den onayı aldıktan sonra odadan çıktım,direkt olarak merdivenlerden inip kapıya ulaştım. Ceketimi giydikten sonra dışarı çıktım,yağmur dinmişti ama her yer çamur olmuştu bile. Bahçedeki arabaların birine bindiğimde Sencer'in gönderdiği konumu açtım.

 

Buraya çok yakın görünüyordu,bu benim içimi daha da rahatlatmıştı. Hızlıca bahçeden çıktım,araba kullanmayı öğrendiğim ilk andan beri çok hızlı sürdüğümden şimdi de hızlı sürerken zorlanmıyordum. Konuma doğru ilerlerken yeniden yaşlarım akmaya başlamıştı,kalbim çok acıyordu.

 

"Beni hiç affetme şansın yok mu sevgilim ?"

 

Kısa bir süre sonra küçük bir evin önünde durduğumda etrafı incelerken arabayı da kapattım. Biri Atakan'ın arabası olmak üzere iki araba vardı,yalnız değildi. Volkan'ın ona bir şey yapma düşüncesi bir sarmaşık gibi zihnimi ele geçirdiğinde korkuyla indim arabadan.

 

Çamurlu yolu hızlı adımlarla geçip kapıyı alacaklı gibi çalmaya başladım, umarım o it bunu da yapmamıştır. Atakan'a bir şey yaptıysa bu dünyayı ona dar ederdim. Kapı açıldığında beklediğimin aksine Volkan açmamıştı,Atakan da değildi. Kaşlarımın çatılmasına,gözyaşlarımın yeniden akmasına sebep olan bir kadındı.

 

Bir kadın mı ?

 

Başıma saplanan ağrıları bir kenara bırakıp kadının bana boş bakan gözlerine büyük bir düşmanlıkla baktım. "Atakan burada mı ?" derken sesim ölüm kadar soğuktu. Kadının kafasını sallaması beni ayrı bir parçalarken onu es geçip hızlıca içeri girdim.

 

Koridoru geçer geçmez salona çıktı yolum,Atakan buradaydı. Tekli koltuğa yayılmış,elinde bir alkol şişesi varken gözleri kayıyordu. Karşısında tanımadığım bir adam ve bir kadın varken bana kapıyı açan kadın da boşta kalan tekli koltuğa oturdu ve "Atakan karın geldi." dedi alay dolu bir tınıyla.

 

Hiçbirini umursamadım,Atakan'ın yanına bir kaç adımda yaklaşıp önüne geçtim. "Atakan." dedim fısıltıyla. Başka ne diyebilirdim bilmiyordum.

 

"Yağmur.." dedi,sesinde binbir acı varken hiçbir şey söylememesine rağmen bana biriktirdiği şeyleri duyabiliyordum. Bundan dolayı daha da yandı canım, bir elim onun yanağına yerleştiğinde boşta kalan elimle de alkol şişesini aldım ondan.

 

"Ne bu halin ?"

 

"Senin yüzünden." dedi sarhoşluğun verdiği rahatlıkla. "Beni ilk önce kendine aşık ettin,sonra da yerle bir olmama izin verdin."

 

"Telafi edeceğim."

 

Yarım yamalak açtığı gözlerini biraz daha araladı,gözlerinin kahvesindeki acıda boğulduğumu hissediyordum. "Ben seni çok seviyordum.." dedi ağlamaklı bir tonda,belki de çok fazla ağlamıştı.

 

"Bende seni çok sevdim."

 

"Yalancı!" dedi küçük bir çocuk gibi,onu nasıl inandırabilirdim ki aşkından yanıp tutuştuğuma. Gözyaşlarım aktı,o izledi ve sanki her bir saniye olayın gerçekliğine dönüp sarhoşluğunu bir kenara bıraktı. Yamuk olan oturuşunu düzelttiğinde gözlerini benden kaçırdı.

 

"Atakan.."

 

"Ne işin var senin burada ?" dedi sanki bunu sormak yeni aklına gelmişti, kaşları olabildiğince çatıktı ve ilk kez bana öfkeyle bakıyordu. Sonra bana kapıyı açan kadına döndü. "Bunu neden içeri aldın ?"

 

Bunu..

 

"Beni dinlemen için geldim." dedim ve bakışları tekrar bana döndü. Beni es geçip koltuktan kalktığında peşinden bende doğruldum. "Tüm her şeyi savurup gidemezsin,beni dinleyeceksin."

 

"YALANLARINI DİNLEMEK İSTEMİYORUM!" diye bağırdı birdenbire,irkildim ve hareketsiz kaldım bir kaç saniye. Atakan bana bağırmazdı..Tüm masal dünyamın başıma yıkıldığını hissettim.

 

"Yalan değil!" dedim yükselerek ama onun gibi de bağırmadım. "Ben sana aşığım ve bu yalan değil. Ben seni çok seviyorum ve bu yalan değil Atakan! Bir hata yaptım kabul ediyorum ama bedeli sensizlik olmamalı!"

 

"Çık git buradan!" derken kapıyı göstermişti,gittikçe artıyordu öfkesi. Gözleri bir alev topu gibi yanıyordu ve yakınlığımızdan dolayı verdiği nefesleri duyuyordum.

 

"Gitmeyeceğim.." dedim inatla,gözyaşlarımı ellerimin tersiyle sildikten sonra başımı iki yana salladım. "Sen beni dinleyene kadar,sen beni anlayana kadar gitmeyeceğim. Hem-" Bizi izleyen üç kişiyi gösterdim. "Bunlar kim ? Sen niye onlarlasın ?"

 

"Sana ne,kimlerse kimler!" dedi kızarak. "Yalanlarını da al def ol git gözümün önünden yoksa-"

 

"Asıl yalancı sensin!" diyerek kestim sözünü,bu kez bende bağırıyordum. "Bana tutamayacağın sözler verdin! Seni hep seveceğim dedin,seni bırakmam ben dedin,ne olursa olsun aramıza kimsenin girmesine izin vermem dedin! Ama yalan söyledin!"

 

Duraksadı,bu çıkışı beklemiyor olacak ki verecek cevap bulamadı. Gözyaşlarım akarken canının yandığını biliyordum,beni çok sevdiğini biliyordum ama o artık bunları dile getiren biri değildi. "Senin yalanların." dedi sessizliğine son verip. "Benim sözlerimi geçersiz kıldığından artık tutulacak bir söz kalmadı."

 

"Bu kadar mı ?"

 

"Bu kadar Yağmur." dedi soğuk bir sesle. "Artık seni istemiyorum hayatımda, bulduğum ilk fırsatta boşanma davasını da açarım. Anlaşmalı olarak tek celsede boşanırız sonra da sen yoluna ben yoluma." Kalbimin orta yerinde bir yangın vardı,zihnim kabulleniyordu her şeyi ama kalbim direniyordu. "Hadi git artık."

 

"Yol çok ıssız." dedim saçma bir bahaneyle,hayatımda ilk defa biri için bu kadar direniyor bu kadar hiçe sayıyordum kendimi. "Gelirken de çok korktum zaten,beni eve kadar bırakabilir misin ?" Bunu neden yaptığımı bilmiyordum ama burada kalmasını istemiyordum. "Efil çok kötü,onun yanında olsam iyi olur."

 

"Bırakamam." dedi tereddütsüz. "Arkadaşlarımla takılıyorum gördüğün gibi, korkuyorsan ara babanı gelip alsın seni."

 

Her bir sözcüğü,bakışlarındaki her bir duygu içime o kadar battı ki daha da konuşamadım. Ona arkamı dönüp yavaş adımlarla evden çıktığımda nefessiz kaldığımı hissederek gökyüzüne kaldırdım başımı. Ne yapsam faydasız içimdeki bu sancı dinmiyordu. Ben ölene dek Atakan'ın yokluğuyla sınanacaktım.

 

Hak ediyor muydum bu kadarını ?

 

Tek amacım Efil'i korumak ve Volkan'ın esaretinden kurtulmaktı. Ben öz babamdan kaçıp ona sığınmıştım. Sevgim yalan değildi,beni yaşama geri döndürmüştü onun aşkı. Tekrar hayaller kurdurmuş,binlerce umuda inandırmıştı. Şimdi nasıl yalan olduğunu söylerdi ?

 

Ağlaya ağlaya bindim arabaya,büyük bir umutla geldiğim yolu içimi parçalayan sözleri düşünerek dönecektim. O kadar çok ağlıyordum ki ara ara gözümün önü bulanıklaşıyordu,karanlık yolda gitmekten korkmuyordum ama Atakan'sızlıktan çok korkuyordum.

 

Efil beni affetmeyecekti.

 

Atakan beni affetmeyecekti.

 

Hayatımda olmasını istediğim iki insan yokken benim yaşamamın ne faydası vardı ki ? Onları üzen koşulları yok ettikten sonra ne anlamı vardı nefes almanın ? Annem yaşıyor olsa,belki o zaman yaralarıma merhem olabilirdi. Annem onların dediği gibi yaşıyorsa o zaman onlarsız bir hayata katlanabilirdim.

 

Başımın ağrılarla mücadele ettiği noktada gözlerim kararıyordu,bu arabada nefes almamı zorlaştıran bir koku vardı. Soğuğa rağmen açtım pencereleri, engebeli yolda yavaşça ilerliyordum ki birdenbire önüme bir araba çıktı. Tek şeritli bu yolda burun buruna geldiğimizde ona yol vermek için geriye doğru ilerliyordum ki arkamda da bir araba durdu.

 

Ne oluyordu ?

 

Bakışlarım iki araba arasında gidip gelirken kapana kısıldığımı hissettim. Arabayla hiçbir şekilde kaçma olasılığım yoktu. İki arabadan da siyah takım elbiseli adamlar indiğinde nedense babamın adamı olduklarını düşündüm. Korkuyor muydum ? Peki kimden ya da neden ?

 

"Zamanı gelmedi." dedim kendi kendime. "Daha annemi göremedim,annem yaşıyorsa onu göremeden gitmek istemiyorum."

 

Diren Yağmur,Efil'in sana ihtiyacı var.

 

Diren Yağmur,işin ucunda annen var.

 

Arabayı söndürüp bileğimdeki tokayla kumral saçlarımı sıkı bir at kuyruğu yaptım ve içinden indim. Önümdeki ve arkamdaki adamları analiz amacıyla incelerken içlerinden biri bana doğru yanaştı. "Size zarar vermek istemeyiz, bizimle geliyorsunuz."

 

"Ama ben size zarar vermek isterim." deyip adamın midesine ve sonrasında ensesine bir yumruk geçirdim. Adam iki büklüm olup yere düştüğünde diğerleri hızlıca üzerime gelmeye başladı ve mücadelem burada başladı.

 

Volkan psikopatının bize neden dövüş ve silah dersleri verdirdiğini bilmiyordum ama Efil dahil hepimiz bu konuda donanımlıydık bu yüzden beni kolay yıkamazlardı ama onlarda sayıca çok üstünlerdi. Yediğim darbe kadar onlarda yara açtığımda içlerinden yarısı yerde iki büklümdü ama diğer yarısı beni kollarımdan ve ayaklarımdan tutarak durdurmayı başarmıştı.

 

"Bir kahpenin yaptığına bak!" dedi yüzünü tanınmaz hale getirdiklerimden biri,sanırım erkeklik gururuna dokunmuştu ama umursamıyordum.

 

"Götürün arabaya!"

 

İkiden fazla adam beni durdurmak için sıkıca tutarken aynı zamanda arabaya götürüyorlardı. Direndim,son ana kadar ellerinden kurtulmak için direndim. Efil uyandığında yine kimseyi görmek istemezse yanında olmalıydım,annem yaşıyorsa onu son kez bile olsa görmeliydim.

 

Ellerinden kaçmayı başardığımda yola doğru koşmaya başladım,"LAN!" diye bağırdı biri. Hepsi peşimden koşmaya başladığında içlerinden biri kolumdan yakaladı,zorlama esnasında takılıp yere düştüğümde anlım kanamaya başlamıştı. Bu kez kaçamadım,kafama yediğim sert darbeyle kalakaldığımda son gördüğüm şey koynumdan kayıp yere düşen kolyem oldu.

 

Ablamın hediye ettiği,annemle beni temsil eden kolye..

 

Volkan'a gitmek istemiyordum.

 

Ölmek istemiyordum..

 

"Atakan.." diyebildim sonunda,karanlığın içinde bile onu bulamayınca umutsuz direnişimi sonlandırdım. Halbuki o beni babamdan kurtaran kahramanımdı, hep öyle kalır sanıyordum ama yanılmıştım..

 

⚓️

 

Sencer Saruhan

 

Kendi doğrularımın peşinden giderken yolun sonunda canımın bu kadar yanacağını bilmiyordum. Engellemeye çalıştığım şeyin başıma daha büyük bir felaket açacağını tahmin edememiştim. Sevdiğim kadının daha az üzülmesi için çabalarken bir oyunun içinde savrulacağımızı bilemedim.

 

Efil'in bahçedeki hali gözlerimin önüne geldikçe birilerinin kalbimin üstünde tepindiğini hissediyordum. Feryadı kulaklarımdan silinmiyordu,onun canı yanıyorken benimki paramparça oluyordu. Ona iyi gelememek aksine kötü hissettirmek kendimden nefret etmeme sebep oluyordu.

 

Bana olan bakışları,gözlerinin ardındaki hayal kırıklığı kalbimin tam ortasına oturuyordu. Rahat nefes aldırmayacak kadar acı bakıyordu,benden uzak durma çabası delirmeme sebep oluyordu. Ben onsuzluk nedir bilmezdim ki;ben ona dokunmadan,sarılmadan,koklamadan nasıl nefes alınır bilmezdim. Nasıl ondan uzak durabilirdim ?

 

Saçlarını tel tel okşarken ağlamaktan kızaran göz çevresine içim acıya acıya bakıyordum. Uykusundan uyandırmamaya özen göstererek dudaklarımı anlıyla buluşturduğumda yoğun bir sıcaklık hissettim. Emin olmak için elimin tersiyle kontrol ettiğimde yanılmadığımı anladım,ateşi vardı.

 

Yerimden doğruldum,böyle bir şeyle ilk defa karşılaştığım için ne yapacağımı bilemedim. Hastaneye gitmek doğru mu diye düşünürken Banu doktorun numarasını tuşlayıp telefonu kulağıma götürdüm. "Kusura bakmayın hocam bu saatte rahatsız ediyorum ama.." diye başlayan cümlemin devamında derdimi anlatıp ne yapmam gerektiğini sormuştum.

 

Sabah'ın dördünde aradığım için başta telaşlansa da sonrasında hamilelik durumundan ilaç kullanamayacağını,doğal süreçlerle ateşi düşürmeye çalışmamızı ve eğer 39 derecenin üstüne çıkarsa acilen hastaneye gitmemizi söylemişti. Tüm anlattıklarını detaylıca dinlerken aynı zamanda giyinme bölümünden bir ateşölçer bulmuştum.

 

Telefonu kapatıp Efil'in yanına ulaştım ve sıkı sıkı sarıldığı yorganı üzerinden kaldırdım. Bu onu rahatsız etmiş olacak ki kaşlarını çatıp hafifçe inlemişti ama yine de kendine gelmemişti. Ateşi 38.7 dereceydi,bir an önce gerekenleri yapmalıydım ve geçmezse hemen hastaneye gitmeliydik. Zaten onun o hali beni yıpratmışken birde hasta olmasıyla oturup ağlayabilecek raddeye gelmiştim.

 

"Efil.." dedim fısıltıyla,kıpırdar gibi oldu ama yine de kendine gelmemişti. Hızla kucağıma aldığımda banyoya doğru ilerledim. "Güzelim uyanmalısın."

 

"Anne.." diye sayıkladı,gözlerini kısarak açtığında halsizliği ve hastalığı solgun yeşil harelerinden belli oluyordu. Gözleri bana dönünce aniden kaşlarını çattı ve güçsüz hareketleri ile kucağımdan inmeye çalıştı. "Bırak beni,sana git dedikçe yanıma geliyorsun!"

 

"Çünkü benim senden başka gidecek kimsem yok!" diye çıkıştım,hareketleri durduğunda bakışlarındaki öfke aynıydı. Kendime sakin olmam konusunda telkinler verirken banyoya girdik. "Ateşin var güzelim,bu ateşini düşürmezsek sana da bebeğimize de çok zarar verecek." Beni dinlediğine pek emin değildim, gözlerini açık tutmakta çok zorlanıyordu. "Doktorun talimatı."

 

"Sen beni bırak.." dedi ama başını daha da bastırdı göğsüme. "Kardeşim gelsin, sadece onu istiyorum." Sayıklıyordu,kelimeler ağzından yeterince güçlü çıkmıyordu. Bir insanın hastalığı nasıl canımı yakabilirdi bilmiyordum,tüm herkesle savaşabiliyordum ama onun bir inleyişine bir acısına dayanamıyordum.

 

"Ben seni ölsem de bırakamam."

 

Küvetin içine girdiğimizde duş başlığını elime alıp suyu düşünmeden açtım,Efil suyla temas eder etmez çırpınmaya ve hatta ağlamaya başlamıştı. Canının ne denli yandığını tahmin edemiyordum,bu su bana sıcak gelirken o sudan kaçmaya çalışıyordu. "Sencer! Soğuk! Üşüyorum! Yapma! Bırak beni!"

 

Yeteri kadar suyun altında durduğunu düşünüp musluğu kapattığımda titremeye başlamıştı,ağlaması sakinleşse de hala devam ediyordu. "Sen benden nefret ediyorsun!" dedi titrek sesiyle,halbuki onu çok sevdiğimi biliyordu. "Artık beni sevmiyorsun biliyorum,o yüzden boğdun beni." Güldüm hafifçe, daha çok ağlamaya başladı. "Birde gülüyorsun,inkar etmiyorsun!"

 

Kendinde değildi,kendinde olmadığı için bana böyle nazlanabiliyordu ama uyandığında yeniden benden uzak duracak olması boğazımı düğümledi. "Ben." dedim zorlukla,saçlarının kokusunu içime çekip öptüm. "Seni çok seviyorum ve hep seveceğim."

 

Göğsümdeyken yeniden gözleri kapandı,üşüdüğünden dolayı daha da sokuluyordu bana. Küvetten çıkıp ıslak halimizle giyinme kısmına geçtim hemen,onu ikili koltuğa bıraktığımda hiç yadırgamadan ayaklarını karnına dek çekip uykusuna devam etti. İlk önce kendi üstümü sonra da onun üstünü değiştirdikten sonra tekrar yatağa geçtik.

 

"Yağmur.." diye sayıklamıştı bu kez,bilinç altına sakladığı her şeyi diline döküyordu bu hastalık. Havanın aydınlanmasına rağmen Yağmur gelmemişti, abimin onu bu kadar kolay affedeceğini düşünmüyordum ama aşk herşeyi yaptırabiliyordu. "Canı acıyor.."

 

"Kimin canı yanıyor sevgilim ?"

 

"Canı yanıyor.."

 

Kapalı gözlerinin ardında gördükleri onu korkutuyor olacak ki kaşlarını çatmış ve iyice kapanmıştı kendine. Sayıkladığı şeylerin doğruluğunu çok sonradan anlayacak olsam da şuan sadece ateşini düşürmeye odaklanmıştım ve bunu bir kaç saatin sonunda başarmıştım. Artık vücut ısısı gayet normalken yüzündeki solgunlukta yavaş yavaş kayboluyordu.

 

Yorgunlukla yanına uzandığımda yüzünü seyretmeye başladım,her bir zerresi içime işlemişken burukça tebessüm ettim. Öncesinde onu izlerken hissettiğim huzuru bu kez hissedemiyordum,ona baktıkça uyandığında benden uzaklaşacağı aklıma geliyor ve bu düşünce nefesimi kesiyordu.

 

Her yanım,her nefesim o kadar onunla doluydu ki yokluğunda delirecek gibi oluyordum. Tüm dünyam ondan ibaretti ve o benden uzak durdukça,bana kırgın gözlerle baktıkça o dünya başıma yıkılıyordu. Benim ondan başka kimsem yokken bana karşı ördüğü duvarlar beni kimsesiz bırakmıştı.

 

Efil "Sencer.." diye fısıldadığında tüm düşüncelerimden sıyrılıp hafifçe doğruldum yerimde,uyanması ve benim adımı sayıklaması kalbimi hızlandırmıştı.

 

"Söyle güzelim."

 

Bir açılıp kapanan bahar gözleri beni bulduğunda bir kaç saniye sonra o soğukluğu yeniden hissettim. "Yağmur nerede ?"

 

"Senin başındaydı normalde,sonra abimi görmeye gitti."

 

Kafasını salladı,yerinden yavaş yavaş kalktığında benimle göz göze gelmemek konusunda ısrarcıydı. "Ateşim düştü sanırım,bebek iyi mi ?" Onun bu tavrı boğazımı düğümlediğinden dolayı konuşamadım,sadece kafamı sallamakla yetindim. Hala yorgun ve bitkindi,bu yüzden ayağa kalkamıyor ve etrafı kısık gözlerle izliyordu.

 

Titrek bir nefes verdim,yanlız başımıza kalmışken konuşmak en doğrusuydu çünkü ona kendimi anlatmadığım sürece bunu aşamayacaktık.

 

"Efil'im.." derken biraz yaklaştım ona. "Bu yaptığımın doğru olmadığını biliyorum,seni ne kadar üzüp kırdığını da biliyorum ama yemin ederim senin içindi." Yüzüme bakmıyordu. "Benim için sadece bir tahminden ibaretti,elimde bir kanıt yoktu ve bir şüphe için sana yanlış bir şey söylemek istemedim. Eğer yanılıyorsam o zaman ikinci kere tadacaktın o acıyı ve bende bu yüzden emin olana kadar susmaya karar verdim."

 

"Sencer." dedi ama devam etmesine izin vermedim.

 

"Kız bana,bağır,öfkeni kus!" diye sıraladım. "Ama yalvarıyorum sevgilim,beni kendinden uzak tutma. O gözlerini benden mahrum bırakma,kendini bana yasak kılma." Bu kez bakmıştı gözlerime,yeşillerinde bir enkazın izlerini taşıyordu. "Benimle ya da açtığım yarayla savaşma,izin ver o yarayı iyileştireyim."

 

"Ben çok mu mutluyum sanıyorsun ?" dedi,gözyaşları akmaya başladığında kalbimin sıkıştığını hissettim. "Sana sığınmak istiyorken senden uzak durmak benim için kolay mı Sencer ? Seninle ağlamak istiyorken senin beni ağlatıyor olman kolay mı benim için ?" Parmakları saçlarının arasından kayıp gitti. "Bir gün içinde neler öğrendim,inandığım tüm doğrular yıkıldı,güvendiğim tüm herkesin benden gizlediği şeyler.."

 

"Affetme." dedim çaresizce. "Affetme ama yalvarırım benden de uzak durma."

 

Sessiz kaldı,yanı başımdaydı ama benden çok uzaktaydı. Bense bugün onsuz bir yaşamın mümkün olmayacağıyla yüzleşiyordum. Onun olmadığı,onun gülmediği bir hayat bana zindandı. Gitmezdi biliyordum ama yine de korkuyordum,nefesimi kesen çok ağır bir korkuydu bu.

 

Kapının çalmasıyla bakışlarımı Efil'in üstünden çekip ayağa kalktım. "Gel." dedim aynı zamanda. Mutfak çalışanlarından biri çekingen bir tavırla kapıyı araladı. "Buyur."

 

"Sencer Bey." dedi,sesindeki korlu kaşlarımı çatmama sebep oldu. Efil'de bunu hissetmiş olacak ki yataktan kalkmıştı ve ağır adımlarla bize doğru geliyordu.

 

"Söyle."

 

"Kapı korumaları sizi görmek istiyor."

 

Efil araya girdi. "Neden nolmuş ?"

 

"Yağmur Hanım.."

 

"Noldu Yağmur'a ?" dedi Efil yüksek sesle,kadın devam edemeden başını eğdiğinde kötü bir şey olduğunu anlamıştım. Benden önce Efil çıkmıştı odadan, koşar adım merdivenleri inerken bende peşine takıldım.

 

Kapının önüne çıktık,hava yavaştan aydınlanmıştı ve iki koruma yan yana beklerken abim arabasından inmiş baygın gözlerle bize doğru geliyordu. "Noluyor Hasan ?" dedim sert bir sesle.

 

"Efendim Yağmur Hanım Atakan Bey'in yanına gitmek için şirket arabalarından birini kullanmıştı-"

 

Efil korumanın sözünü kesip abime doğru "Yağmur nerede ?" diye bağırdı. Onunla olsaydı gelirdi,onun yanında değilse burada olmalıydı çünkü gidecek hiçbir yeri yoktu. Abim onu cevapsız bıraktığında bana döndü. "Ara." dedi sadece.

 

Telefonu cebimden çıkarıyordum ki koruma "Sencer Bey." diyerek durdurdu beni. "Yağmur Hanım'ın kullandığı arabayı arka yolda bulduk,kapılar açıktı telefonu da içindeydi. Birde-" Avucunu açtı. "Bu kolyeyi bulduk,yerdeydi."

 

Efil'in ona hediye ettiği kolye.

 

Yağmur kaçırılmıştı.

 

Gözlerim direkt Efil'i buldu,kolyeye donuk gözlerle bakıyordu ve o da olayın farkına varacak kadar kendindeydi. Bu kadar acı onun için çok fazlaydı,tam Yağmur'la birleşmişken onu kaybederse olacakları düşünemiyordum.

 

"Kardeşim.."

 

 

⚓️

 

 

|Bölüm Sonu|
İlk defa bir bölümde bu kadar ağladım.
Çoğu gerçeğe kucak açtık ama çokta yıprandık.
Düşünceleriniz neler ?

 

Leyla'nın geçmişi hakkında ne düşünüyorsunuz ?

 

Efil'in gerçek babası sizce kim ?

 

Yağmur'un çok hatası oldu,hatalarının ise bir sebebi vardı.
Sizce hatalarına rağmen affedilebilecek mi ?
Mutlu olmayı hak ediyor mu ?

 

Sınır var bu bölüm,çünkü sınır olmayınca
kimse yorum yapmıyor ve oy vermiyor.
Halbuki sizin oylarınız ve yorumlarınız beni motive ediyor.
Siz varsanız ben varım.
Lütfen yorumları ve oyları unutmayın.

 

Intagram: mavibirlotus
(Gelecek bölümle ilgili kesit atıyorum)

 

Diğer bölüm görüşmek üzere.
Hoşça kalın ballar ♡

 

 

Bölüm : 04.04.2025 14:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...