21. Bölüm

Bölüm 20 | Ödenen Bedeller

M.
mavibirlotus

Hoş geldiniz.

Bir sonraki bölümümüzün (21.Bölüm) sezon finali
olacağını duyurmak isterim,normalde yapmayacağımı
söylemiştim ama gidişat birazcık değiştiği için
mecbur kaldım.Çok uzun bir ara olmayacak merak
etmeyin tamamen kurgusal bir gereklilik.

mavibirlotus tıkla ve takip et balım ♡

Sınır : 110 Oy / 70 Yorum

Bölüm Şarkıları :

Ahmet Kaya,Nereden Bileceksiniz
Selçuk Balcı,Gel Sar Beni
Ayver Vardar,Gide Gide Bir Söğüde Dayandım

 

⚓️

 

Sencer Saruhan

 

 

Hayatımın belli bir dönemine kadar annemin beni sıkıştırmaya çalıştığı kalıpları önemsemeden ilerlemeye çalışsam da bu şehre geldiğim günden beri bana dayatılan tüm her şeyi kabullenip boyun eğmiştim. Benliğimde saklı olan ne varsa hepsini en derinlere gömmek zorunda kalmıştım.

 

Daha küçük yaşımda omuzlarımın genişliğine güvenip kocaman bir ailenin yükünü bırakmışlardı bana. Her birinin can güvenliği için kendi ömrümü feda etmem gerektiğini söylediklerinde tercih hakkım yoktu ve hayallerimin hepsi bu uğurda yok olup gitmişti.

 

Uzaktan izlediğim ve sıradan olan tüm hayatlara özenerek büyümüştüm,kimi zaman göklere olan sevgimden pilot olmak isterken kimi zaman futbolcu olacağımı hayal ederdim. Takım elbiselerin içine sıkıştırılıp belimde sürekli silah taşıyacağımı ve tanımadığım bir çok insanın kanının elime bulaşacağını bilmiyordum.

 

Hayat bu noktada çok acımazdı.

 

Ben bu acımasızlığın çok daha fazlasını kendime yapmıştım,kabullendiğim her şey için kendime bedel ödetmiştim. Kendi karanlığımda kaybolmuş,kalbimi ve ruhumu öldürüp derinlere gömmüştüm çünkü ben kötülüğün içime işlemesine izin vererek en büyük cezayı hak etmiştim.

 

Celladım ise yine bendim.

 

"Abi sen dinliyor musun beni ?" diyen Kerem'in sesi beni kendime getirdiğinde uzattığı kağıda kısa bir anlığına baktım. "Bunların hepsi masa için çok önemli belgeler diyorum."

 

Kalbimi sıkıştıran bir duyguyla baş başayken onu duysam da algılayamıyordum. Bir anda odağımı kaybetmiş ve tarifsiz bir boşlukla kalakalmıştım. Kire bulanmış elim beyaz gömleğimin ilk iki düğmesini açtığında bile rahatlayamadım.

 

"Siz toparlayın belgeleri,zamanı gelince hepsini inceleyeceğim." dedim adamlara doğru,onlara arkamı dönüp merdivenlere yönelmiştim ki Kerem önümü kesti.

 

"Noluyor Sencer ?"

 

"Bilmiyorum." dedim dürüstçe, bünyem Efil'in yanında olmak istiyordu çünkü bu kötü duygularla bir tek onun yanında savaşabiliyordum. "Ayrıca şimdi bunların zamanı değil bence,Efil aşağıda kardeşi için ağlarken hiç değil hem de.. "

 

Sessiz kaldı,başını salladıktan sonra önümden çekildi. İki kat inerken geçtiğim her basamakta sanki içimdeki his daha da büyüyordu. Adamlar odalara dağılmış aramalarını yapıyordu,Volkan itinin bunca şeyi neden burada bıraktığı ise merak konusuydu. Her şeyin bittiğini düşünüp hiçbir şeyi umursamadığını düşünsem de o itin aklı başka çalışırdı.

 

"Efil'im." diye seslenerek çıktım dış kapıdan,Efil'i bıraktığım yerde görememek telaş etmeme yol açsa da sakince etrafımı incelemeye başladım. "Efil!" diye seslendim yeniden. Cevapsızdı çağrım,geçen her saniye gerginliğim ve endişem daha da artıyordu. Depoya girmiş olma umuduyla geri döndüm ve odalara hızlıca bakmaya başladım.

 

"EFİL!" diye bağırıyorken her odanın çıkışında onu bulamamanın hayal kırıklığını yaşıyordum. Korumalar bana şaşkın gözlerle bakıyordu. "EFİL NEREDE!" Cevapsız kaldıkça delirecek gibi oluyordum. "EFİL NEREDE! KARIM NEREDE LAN!"

 

Kerem üst kattan inerken "Ne oluyor yine ?" demişti.

 

"Efil yok Kerem."

 

"Kapının önündeydi ya.."

 

"Yok lan yok!" derken önümdeki sandalyeye sert bir tekme atmıştım. Öfkemi,korkumu bastıramıyordum. "Baktım her yere yok!" Zihnim dondu, korku bir sarmaşık gibi iliklerime kadar işledi. "BIRAKIN O BELGELERİ! DIŞARI ÇIKIN VE DAĞILIN HER YERE! KARIMI BULUN BANA! HER DELİĞE BAKIN!"

 

Emrim netti,hepsi nizamı bir şekilde depodan çıkarken ben tekme attığım sandalyeyi alıp duvara vurdum. "Benim yüzümden!" diye söylenirken sandalye ellerimin arasında paramparça olmuştu. "Onu yalnız bıraktım,dikkatsiz davrandım benim yüzümden!" Aklım çıkacak gibiydi. "Bu depo tuzaktı! Yağmur yemdi! O piçin evladı karımı istiyordu! O kaçırdı Efil'i,karımı o kaçırdı!"

 

Kerem kollarımdan tutup kendime zarar vermemi engellemeye çalışırken "Abi bir sakin ol,belki buralardadır!" diye teselli etmeye çalışıyordu ama ikna olamıyordum çünkü kalbim hissediyordu.

 

İki koruma içeri koşarak girdi, ellerinde tuttukları şey bir telefondu ve bu telefon karımın telefonuydu. "Bu telefonu bulduk Sencer Bey,ekran fotoğrafına bakılırsa Efil Hanım'ın telefonu."

 

"Nerede buldunuz ?"

 

"İlerideki ağaçlığın önünde." dedi nefes nefese. "Birde ayak izleri var, birden fazla kişiye ait olduğu belli ama ağaçların arkasında kesiliyor izler."

 

Kerem korumalara bir şeyler söyleyip dışarı gönderirken ben onları duyamayacak kadar kendimi kaybetmiştim. Titreyen ellerim ve dizlerim yüzünden yanımdaki merdivenin basamağına çöktüm,başımı ellerimin arasına alırken "Benim yüzümden!" diye sayıklıyordum. "Benim yüzümden! Dikkatsiz davrandım benim yüzümden! Zarar verecek ona,canını yakacaklar,benim yüzümden!"

 

"Sencer sakin ol!"

 

"Koruyamadım,ne karımı ne de kızımı koruyamadım! İkisini de koruyamadım!"

 

"Sencer!"

 

Kollarımdan tutulup sarsıldığımda başımı kaldırdım. "Karım yok!" dedim tane tane. "Nerede,nasıl bilmiyorum! O adamın yapabileceklerini tahmin edebiliyor musun ? Nasıl sakin olayım lan!"

 

"İyi!" diye bağırdı,ayağa kalktığında gözlerim onu takip etti. "Sen otur burada kendini suçlamaya devam et, Efil'de orada saf saf senin onu kurtarmanı bekliyordur." Kollarını iki yana açtı. "Şuan ona çok faydan dokunuyor değil mi ?"

 

Haklıydı.

 

Haklı olduğunu bilsem de ilk defa kalbimdeki ağrıyı bastıramıyordum. Tüm bunların içinde kendime olan öfkem katlanılmazdı. Yine de ayağa kalkmayı başardım,yüzümdeki yıkılmış ifadenin yerini saf öfke alırken düşündüğüm tek şey bir saniye bile kaybetmemekti çünkü eksilen her dakika Efil'in zarar görme ihtimalini arttırıyordu.

 

Yüzümü sıvazlayıp yaşlarla dolu olan gözlerimi ovaladım,Kerem'i arkamda bırakıp depodan çıktım. Etrafta dolanan adamları görüyordum,onların arayışının faydasız olduğunu biliyordum çünkü Efil burada değildi. O piç karımı kaçırmıştı.

 

Kendi arabama doğru yürüdüm,o arabaya Efil'le binmiştik ama tek başıma dönüyordum. Onsuzluk bu kadar katlanılmaz olmamalıydı,sanki nefesim göğsüme ulaşamadan boğazımda takılı kalıyordu. Arabama binip depodan uzaklaşırken Kerem ve abimin içeriden çıktığını gördüm ama onları bekleyemezdim.

 

Direksiyonu çevirip geldiğimiz yoldan sürmeye başladım,hızım her zamankinden daha fazlaydı. Telefonu arabaya bağlayıp aramalara girdim. Volkan'ın numarasına tıklayıp sonuna kadar çalmasını bekledim ama açmadı. Masa üyelerinin hepsinin telefonunda sinyal kesici olduğundan o yolu çoktan elemiştim.

 

Bu kez ezbere bildiğim numarayı yazdım ve arayıp telefonu yan koltuğa bıraktım. İkinci çalıştan sonra "Oo deli çocuk,sen beni arar mıydın ?" diyen cıvık sesine göz devirdim.

 

"Beni dinle,seninle uğraşacak vaktim yok." dedim,muhtemelen konunun ciddi olduğunu anlayıp sessiz kaldı. "Madem masanın Başkanı'sın çözmek zorundasın. Volkan piçi ilk önce Yağmur'u sonra da karımı kaçırdı. O adamın yerini bana bul! Bu masa kurallarına aykırı! Ne birbirimize ne de aile üyelerine zarar vermek yoktu!"

 

"Sakin ol Sencer."

 

"Lan sikerim sakinliğini!" diye bağırıp arabın direksiyonuna vurdum. Onlar sakin ol dedikçe daha da sinirleniyordum. "Benim karım o piçin elinde tehlikedeyken neyin sakinliğinden bahsediyorsun."

 

"Bu durum sizin ailevi durumunuz, benim karışmam doğru olmaz."

 

"Bana bak.." dedim tehlikeli bir sakinlikle. "Seni de o masadaki herkesi de tek tek öldürürüm,yemin ederim ailemden tek bir üye kalmayacağını bilsem bile yaparım!"

 

"Karın uğruna tüm herkesten geçiyorsun öyle mi ?"

 

"BAŞKAN!" diye haykırdığımda arabayı da ani frenle durdurmuştum. Kaybettiğim her an beni deliye döndürüyordu. "O ADAM KURAL ÇİĞNEDİ! BUNA KARŞILIK O ADAMIN CANINI KENDİ ELLERİMLE ALACAĞIM VE SENDE BANA ONUN YERİNİ BULACAKSIN YOKSA-"

 

"Yoksa ne ?" diye bağırdı lafımı kesip. "Yoksa ne Sencer! Ne yapabilirsin!"

 

"Onun yerini biliyorsun." dedim sakinlikle,bunu bilmese onu aramaya tenezzül bile etmezdim ama vakit kaybetmemek için mecburdum. "Eğer sen söylemezsen ben karımı kaybederim." Kalbime bir bıçak saplandı,düşüncesi dahi nefesimi kesti. "Ben karımı kaybedersem o çok iyi saklandığını düşündüğün ininde senin canını alırım,yapamam sandığın ne varsa şimdiye kadar yaptığımı unutma. Yapamaz dersin ama yarın ensende olurum! Yemin olsun yaparım! Bana onun yerini 5 dakika içerisinde konum olarak atmazsan mezarını kazmaya başla."

 

Cevap beklemeden telefonu suratına kapattım. Başımı koltuğa yasladığım ve yanımdaki boşluğa döndüm,kalbimdeki boşluk kadar belirgindi. Efil'le var olmuşken onun yokluğunda bir hiçtim. Tek gözyaşı yüreğimi yakarken onun canının yanması kıyametimdi. 6 aydır hayatımdaydı bu yüzden bende 6 aydır nefes alabiliyordum. Öncesi yoktu,öncesi karanlıktı..

 

"Dayan sevgilim.." derken sızlayan gözlerimden bir damla yaş aktı,bunu ben bile beklemediğim için şaşkınca akan yaşlarımı sildim. Efil için çok kez kötü olmuştum,hastane zamanından bahsetmiyordum bile ama ilk defa ağlama raddesine gelmiştim çünkü ilk defa çaresizdim.

 

Aradan geçen dakikalarda Başkan piçi bana geri dönüş yapmamıştı ve ben her saniye daha da sinirlenip herhangi bir yere vurup duruyordum. Sonunda onun yardım etmeyeceğini anlayıp arabayı çalıştırdım. "Ben şimdi senin sülaleni sikmez miyim piçin evladı!"

 

Telefonu tekrardan elime aldım,Selim Balcı'dan başlayarak benim safımda olduğuna inandığım herkesi tek tek aramaya başladım. Plan basitti,o Başkan iti Volkan'ın yerini söylemek zorunda kalacaktı. Masa o kadar kirli bir yerdi ki yanında sandığın insanlar bile sırt çevirebiliyordu ve ben işte tam da bu zamanlar için elimde onlara karşı sayısız koz biriktirmiştim.

 

"Benim yanımda olmadığın taktirde kapına gelen polisle ilgilenirsin." dediğimde aradığım tüm herkes muma dizilmişti,çünkü hepsi ölümden ve esaretten korkan para hırsına kapılmış kirli insanlardı. Onların içinde olmak bu yüzden berbat hissettiriyordu.

 

Başkan tüm herkesin baskısına dayanamayacaktı.Şuan masadakiler onu arıyor Volkan konusunda darlıyor,kurallardan bahsediyor ve gereğinin yapılmasını yoksa teslimatlardan ellerini çekeceklerini söylüyorlardı. Bunların hepsini onlara ben anlatmış ve yapmaları için mecbur bırakmıştım çünkü karım için değil onları tüm karadenizi yakacak olsam bile umurumda değildi.

 

Başkan'ın aramasını beklerken cebimden Efil'in telefonunu çıkardım,acının tarifinin olmadığını bu raddede anlıyordum. Hiçbir zaman bu kadar korktuğumu ve bu kadar canımın yandığını hatırlamıyordum. Ekranda cinsiyeti öğrendiğimiz günden bir fotoğraf vardı. Ellerimiz kızımızın üstünde birleşmişti,Efil karnına bende Efil'e bakıyordum. "Ah.." derken derin bir nefes verdim içimdeki acıyı atmak istercesine ama nafileydi.

 

Onlar benim karanlık dünyamın en güzel renkleriydi,onlar benim suskun yüreğimin en güzel melodisiydi. Kader ilk kez yüzüme gülmüştü Efil'le yollarımızı kesiştirerek. Onunla,doğacak kızımızla yeniden var olmuş gibi mutluydum. Onlar için kurmak istediğim gelecekte hüznün bize hiç uğramadığı bir hayatta hep mutlu olacaktık.

 

Kaybedemezdim.

 

Efil'in tüm acılarından sıyrılıp mutlu bir hayatı hak ettiğini bile bile onu o acıların kurbanı yapmalarına izin vermezdim. Üzüldüğü kadar mutlu olduğu yeni bir hayatı hak ediyordu,böylece beni bırakıp gidemezdi. Onsuz bir hiçtim, yolumu karanlıkta kaybetmiş kötü biriydim. O benim iyi yanımdı;o benim gülme,hayal kurma sebebimdi.

 

Onu da kızımı da kaybedemezdim.

 

Fotoğrafa daldığım esnada telefonumun melodisiyle arabayı çalıştırıp çağrıyı yanıtladım. "Bu yaptığının bedelini ödeyeceksin Sencer." diyen Başkan'ı umursamadan ana yola girdim.

 

"Dinliyorum."

 

Hava usulca kararıyordu ve ben bu gece karım olmadan uyumayacaktım. "İster inan ister inanma ama yerini bilmiyorum." deyince yeniden sinirlenmeye başlamıştım. "Az önce senin için konuştum onunla,masayı umursamadığını söyledi. Size yarın bir konum atacakmış ve bir araya gelecekmişsiniz." Neyi planladığını çok iyi biliyordum ama buna izin vermeyecektim. "Son olarak sana bir şey iletmemi söyledi."

 

Bir süre sessiz kalınca "Devam et." dedim tahammülsüzce.

 

"Kızının cesedini gömmek için bir mezar kazacakmışsın."

 

Arabayı ani bir frenle durdurdum,gözlerimin önüne bir perde inmiş gibi kararmıştı dünyam. "Ne..ne dedi ?"

 

"Kızının cesedi için bir mezar kazsın dedi,karısı kızının kefenine sarılmış bırakmıyor ama gömülmesi lazım dedi."

 

Telefon kapandı,sonlanan tek şey konuşma değildi artık nefes almayı da bırakmıştım. Her şeyi anında kavrayan zihnim bir cümlede kalakalmış ve algısını yitirmişti. Ne hissettiğimi bilmiyordum,tüm duygularım birbirine karışmış gibiydi.

 

Yıkılan bir binanın altında kalmıştım,bununla yüzleşmeye gücüm olmadığını bile bile ifadesizliğimle acımı bastırmıştım. Kelimeler kulaklarımda,görüntüler kafamın içinde dönüp dolaşırken tek yaptığım yutkunmak olmuştu. Hep olduğu gibi acımın üstünü öfkem örtmüştü.

 

"Seni kendi ellerimle öldüreceğim,andım olsun canını ben alacağım Volkan Arman."

 

Koca bir gerçeğin altında ezilen ruhum Efil'e de zarar gelirse can verecekti,bu yüzden arabanın yolunu şirkete sürdüm. Kerem'in aramasını yanıtladığımda "Efendim." dedim soğuk bir tonda.

 

"Bulduk Sencer!" diye bağırınca,heyecanla arabanın yolunu değiştirdim. "Senin haberin yok ama Efil'in isteği üzerine yüzüğüne çip yerleştirmiştim ve şuan konum olarak nerede olduğunu görebiliyorum."

 

"Bana at konumu."

 

"Bizi bekle."

 

"Kerem konumu bana at!" diye bağırdım. "Siz de arkamdan gelirsiniz."

 

Bir kaç saniye içinde konum ekranıma düşmüştü,bir orman yolunda görünüyordu. Hızımı artırıp yolu takip ediyordum,oraya gidip Efil'in o halini görmeye hazır mıydım ? Kızım gerçekten..kızımı gerçekten öldürmüş müydü ?

 

And içtim.

 

Efil'e ya da kızıma bir şey olduysa tüm dengeler değişecekti,şimdiye dek görmedikleri Sencer'i ve acımasızlığını göreceklerdi. Benim canlarıma değen ufak bir rüzgarın bile hesabını tüm herkese soracaktım,bizim hayallerimizi kana buladılarsa tüm Rize'yi kana bulayacaktım.

 

And içtim.

 

⚓️

 

Efil Saruhan

 

Umut.

 

Güçlü bir silah.

 

Umut.

 

Öldürücü bir hayal kırıklığı.

 

Hayatın her evresinde sınandığım bir konu,benden çalınan bir gülüş vardı. Ne zaman dudaklarım iki yana kıvrılsa,yüreğimi huzur kaplasa acı pusuda bekliyormuş gibi çöküyordu ruhuma. O anlarda bile pes etmiyordum,çünkü yaşamaya değer umutlar biriktiriyordum içimde. O kadar inanıyordum ki bir gün mutlu olacağıma her düştüğümde bu umuda tutunarak kalkıyorum.

 

Umut artık benim için direnmenin sebebi değil.

 

Umut artık benim ikinci kaybedişim.

 

Umut artık büyük bir hayal kırıklığı.

 

Umut,benim annemin ikinci ölümü.

 

Annemin yaşadığına inanmıştım,ona kavuşacağıma ve ayrı geçen her yılların acısını çıkaracağımıza inanmıştım. O kadar çok ağlamıştım ki annem yeniden gelir sanmıştım. O kadar çok umut etmiştim ki şimdi onun yeşil hareleri yerine başkasının kehrihar gözlerini görünce içimde büyük bir boşluk oluşmuştu.

 

Bir kaç dakika süren sessizliğin ardından Yağmur'la göz göze geldik,onun dudaklarında acı bir tebessüm varken benim gözlerimde ise bir enkazın parçaları. Biz annesinin cansız bedeni başında saatlerce ağlayan ama yine de umut etmekten vazgeçmeyen o kız çocuğuyduk,biz annesini yeniden kaybeden iki yetişkindik.

 

"Hayal kırıklığı mı yaşadınız ?" dedi Volkan,ona bakmaya tenezzül bile etmedim. "Tanıdın mı Efil ?"

 

Karşımdaki adam saçları ve sakalları birbirine karışmış durumdaydı,elleri zincirliyken zayıf bedeni kir içindeydi ama ona rağmen kehribar gözleri parıldıyordu. Her ne olursa olsun Sencer'i andıran yüzünü,videodaki gibi bakan gözlerini tanımıştım. "Tanıdım." dedim. "Annemin sevdiği adam."

 

Buna öflelendi ama belli etmedi,sadece adama doğru bir kaç adım attı. "Kaç yıl oldu saydın mı ?" dedi ama adam bana bakıyordu. "Ben saydım,ben sadece yılları değil her günü saydım." Sesi gittikçe öfkeyle dolup taşıyordu. "Sonunda her şeyin bedelini ödeyeceğiniz gün geldi. Tüm Saruhan'lar can vereceksiniz, kızlarım da buna dahil."

 

"Sen bir sevdanın katilisin,burada bedel ödeyecek tek kişi sensin."

 

"Sizde benim katilim oldunuz!" diye çıkıştı,bunu kendine yapan sensin diyemedim çünkü kızım için deli gibi korkuyordum. Aynı anda birden çok duyguyla savaşmak o kadar zordu ki. Bir yandan hala anneme takılı kalmışken bir yandan karşımda annemin sevdiği adam vardı.

 

"Onları bırak." dedi adam bizi işaret ederek.

 

"Bırakamam,onlar benim kızlarım.."

 

"Onlar senin kızların değil!" dedi başını iki yana sallarken. "Onlar bana Leyla'mın emaneti,onlar benim kızlarım."

 

Kalbimin titrediğini hissettim.

 

"Sen yine saçmalamaya başladığına göre dayak vaktin gelmiş." dedi, arkamızdaki adamlar ellerinde sopalarla içeriye girdiğinde şaşkınlıkla adama döndüm. Buna alışmış gibi sadece tebessüm ediyordu. "Sen bir kendine gel bizim de Efil'le bir işimiz var,daha doğrusu onun karnındaki piçle."

 

Söyledikleri yeniden korkuyla dolmama sebep olduğunda ne yapacağımı bilemeden etrafıma bakınmaya başladım. Yağmur kulağımın dibine doğru "Sakin ol." dedi,ama kalbimin ağzımda atmasına engel olamıyordum. Volkan bize doğru yürürken odadan çıkmamız için kapıyı açtılar.

 

Koridoru geçip salona girdiğimizde karşı koridorun başında bekleyen iki korumayla göz göze geldim,biri bize yemek getirendi. İçimi rahatlatmak ister gibi gözlerini kapatıp açtı. Yine de içim rahatlamıyordu. "Hadi Efil,zorluk çıkarma." dedi Volkan,korumalara işaret verdiğinde bana doğru gelmeye başladılar.

 

"Yapma." dedi Yağmur,aynı zamanda kolumdan tutup beni arkasına almıştı çünkü ben korkudan işlevsiz kalmıştım. "Bunu şuan yapma,madem yarın hepimiz ölüp bu dünyadan kurtulacağız bırak o da bizimle aynı anda gelsin."

 

"Zaman kazanma çabalarını yemeyeceğim güzel kızım." diyen Volkan çirkin bir kahkaha attı. "Ablanı bırak,bir gün bile olsa çocuğunu kaybetmenin acısını çekecek. Efil bu duyguyu tatmadan ona ölüm yok!"

 

Yağmur'un arkasından çıktım. "Neden yapıyorsun bunu ?"

 

"Neden diye sormaktan yorulmadın mı ?"

 

"Sen bize kötülük yapmaktan yorulmuyorsun ki ben de yorulayım." derken sol gözümden yaş akmıştı. "Bunları yapmanın sana ne kazandırdığını anlamıyorum,tamam öldür ama neden bu şekilde ? Daha doğmamış bir bebek sana napmış olabilir ya!"

 

"Kocana da söylemiştim güzel kızım." dedi,elini cebine attığında gözlerim o noktaya kaydı ama çok oyalanmadan tekrar gözlerine döndüm. "Bazı acılar hak edilmiştir ve yaşanmalıdır." Elini cebinden çıkardı ve elinde her ne varsa Yağmur'un açık boynuna sapladı.

 

"YAĞMUR!" diye bağırsam da kollarımdan tutan korumalar yüzünden onu tutamadım,gözleri usulca kapandığında yere düştü ve Volkan onu tutma zahmetinde bile bulunmadı. "NE YAPTIN ONA ? SÖYLE! NE YAPTIN KARDEŞİME ?"

 

"Sadece bayıldı." dediğinde adamlardan biri eğilip onu kucağına aldı ve koltuğa bıraktı. "Sen onu düşüneceğine kendini düşün,daha doğrusu karnındakini."

 

Kollarımı çekiştire çekiştire adamların elinden kurtulma çabam her defasında başarısızlıkla sonuçlanıyordu. Gözyaşlarım akarken başka çaremin olmadığını bilerek şiddete başvurmak zorunda olduğumu düşündüm,kızım için dikkat etsem de yine onun için bunu yapmak zorundaydım.

 

"Bırakın beni!" diye bağırdım tüm gücümle,bırakmadılar ve Volkan aynı sırıtışla bizi izlemeye devam etti. Sağımdaki adamın midesine dirseğimle vurduğumda iki büklüm oldu,solumdaki adam saçlarımdan tutmuştu ki elini tuttuğum gibi çevirdim ve dizlerine sert bir tekme atıp yere düşmesini sağladım.

 

"Sizin erkekliğinize tüküreyim!" diye bağıran Volkan'dan kapıya doğru koşarak kaçmaya çalıştım ama açılan kapıdan başka adamlar çıktığında yine durdum ama pes etmedim. Bana doğru gelen ilk korumanın suratına yumruk atıp kenara ittim,arkasındakinin karnıma doğru attığı yumruğu yakalayıp kendi etrafında döndürdüm ve yere fırlattım. "Yakalayın şu kahpeyi!"

 

Kapıdan çıkmayı başarmıştım,merdivenleri koşar adım inerdim yeniden karşıma bir kaç kişi çıkmıştı. Arkamda Volkan vardı,yere serdiğim bazı adamlar ağrıyan bölgelerini tuta tuta ayaklanmıştı. Bu yaptığımın akıl almaz olduğunu,buradan kurtulmamın imkansız olduğunu biliyordum ama annelik belki de buydu. Tüm her şeyden soyutlanıp canın pahasına korumak.

 

"Kardeşini bırakıp gidecek misin ?" dedi arkamdaki iğrenç ses.

 

Kızım için diye düşündüm,dönüp tekrardan onu kurtarabilirdim ama kızımı kurtarmanın geri dönüşü yoktu. Beni tutmaya hazırlanan bir adamın kolunu boynuna dolayıp dizlerine tekme attım ve bana doğru gelen diğer adamın üstüne fırlattım. Nefes nefeseydim,bu hamileliğin dejavantajıydı ama durmadım.

 

Tam diğer adamın da elini tutmuştum ki Volkan önüme gelip silahını çıkarınca duraksadım ve duraksamak yaptığım en büyük hataydı. Arkamdaki adamlar kollarımdan tuttunca Volkan silahının namlusunu karnıma doğrultmuştu. İşte tam bu anda nefesimi hissedemedim. "Hamilelik seni paslandırmamış,tebrik ederim ama benim sabredecek gücüm kalmadı artık." İki değil daha fazla koruma beni tutmaya çalışıyor ve etrafıma barikat kurmuşlardı. "Bebeğini ben öldürürüm,içerideki doktor da yarına kadar yaşatır seni." Tam karşıma geldi ve namlunun ucu karnımın bir kaç santim ötesindeydi. Kurtulamıyordum ellerinden.

 

"Dur yalvarırım dur!" dedim ağlaya ağlaya.

 

"Sen gidene kadar Leyla kızına bakar orada merak etme."

 

"Sen baba değil misin ya.." dedim hıçkırıklarımın arasında. "Nasıl yapabiliyor, nasıl kıyabiliyorsun kendi kızlarına ?" Gülüşü silindi,kaşları çatıldı. "Senin öfken bize değil geçmişe! Neden tüm her şeyin bedelini kendi kızlarına ödettin! Neden bunu yapıyorsun!" Silahı tutan eli güçlendi,başını dikleştirdiğinde eli tetiğe gitti ve bu beni daha da delirtti. "Yapma! Yalvarırım yapma! Alma onu benden yapma!"

 

Bir kurşun sesi duyuldu ama canımı yakmadı,bana doğrultulan silah yere düşerken Volkan'ın eli kanlar içindeydi. Şaşkınlıkla ve kurtulma umudunun verdiği mutlulukla başımı kaldırdım. Karşıdaki orman yolundan gelen sayısız arabaları gördüm ve tüm arabaların arasından elinde silah bize doğru koşan Sencer'i..

 

Beni tutan adamlardan birinin bir kurşun sesiyle yere düştüğünü gördüğümde arkama döndüm. Kapının tam önünde Tahir ve bize yemek getiren adamı vardı. Adamın elindeki silaha bakılırsa o sıkmıştı. Volkan'ın adamları neye uğradıklarına şaşırdıkları için beni bırakıp iki yandan gelen adamları siper almıştı.

 

Boşta kalınca Sencer'e doğru koşmak istedim ama Volkan saçlarımdan tuttuğu gibi beni kolunun arasına almış ve nereden çıkardığını bilmediğim silahı da anlıma yaslamıştı. "DURUN!" diye bağırdığında çatışma daha başlamadan durmuştu. Volkan'ın adamları yanımızda ve arkamızda yer aldığında karşımıza da Sencer,Tahir,Atakan,Kerem,Nehir ve adını bilmediğim bir sürü adam dizilmişti.

 

"Karımı bırak." dedi Sencer,sesini duymayalı saatler olmuştu. Yaşlı gözlerim sadece onun kehribar gözlerindeydi.

 

"Burada tehditkar konuşacak tek kişi benim!" dedi Volkan öfkeyle,boynuma sardığı kolu yüzünden onun elinden kurtulamıyordum. Üstelik ölmekten de deli gibi korkuyordum. "Yine planlarımın hepsini bozmayı başardınız!" Tahir'e döndü. "Sen o odadan nasıl çıktın ?"

 

Tüm herkes Tahir'e döndü,başta Sencer olmak üzere herkes ona bakarken şaşkındı. Yeni inceleme fırsatım oluyordu ama Sencer'le aynı boyda gibiydi,saçları ve sakalları uzun olsa da bu yılların uzunluğu değildi. Üstündeki yırtık gömlek,vücudunda ki yara izlerini belli ediyordu. "Efil'i bırak,senin derdin benimle." dedi,yanındaki adamı belli etmeden ona bir silah verdi.

 

"Benim derdim tüm Saruhan'lılarla."

 

"Yağmur ve Efil,Saruhan değil!" diye bağırdı Tahir.

 

"Senin yeğenlerinle boşuna mı evlendirdim onları ?" dedi gülerek,kulağımın dibinde sesini duymak midemi bulandırıyordu. "Onlar da bir Saruhan ve bu kahpe bir Saruhan'ı karnında taşıyor!"

 

"Karımla düzgün konuş lan,piçin evladı!" diye bağırdı Sencer,onu tutan Kerem olmasaydı Volkan'ın üstüne atlayacak gibiydi. Her iki tarafta birbirine silah doğrulttuğundan galip gelen yoktu ama beni rehine olarak kullandığı için Volkan daha avantajlıydı.

 

İki tarafın da ortasında kalıyordu evin girişi,Atakan ne ara içeri girmişti bilmiyordum ama kucağında Yağmur varken çıktı. Gözyaşları içinde bana bakarken neden bu halde olduğunu sorguluyor olmalıydı. "İyi." dedim sadece. Kafasını sallayıp ağaçlık alandaki arabaların yanına götürdü.

 

"Bakın." diyerek söze girdi Volkan,onun elinden kurtulmanın yollarını arıyordum. Bir hamle yapsam silahını kullanır diye korktuğumdan hareketsiz kalmaya mecburdum. "Adamlarınız çekilsin,burada sadece Saruhan'lar kalsın ve bende Efil'i öldürmek zorunda kalmayayım."

 

"Yalan söylüyor!" dedim araya girerek. "Elinde sonunda amacı bu zaten, hepimizi öldürmek. Şimdi öldürmese yarın öldürecek."

 

"Kes sesini!" dediğinde silahın arkasını başıma vurmuştu.

 

"LAN!" diye haykırdı Sencer. "Oğlum senin gelmişini geçmişini sikmezsem bana da Sencer demesinler! Seni doğduğuna pişman edeceğim! Duydun mu lan! Acılar içinde kıvranmadan ölmeyeceksin!"

 

"Kocan bazen çok boş konuşuyor!" dedi bana doğru,bana değen nefesinden de iğrendim. "Şimdi dediğimi yapıyor musunuz yapmıyor musunuz ? Eğer teslim olmayacaksanız Efil'in canını almak bile beni tatmin eder." Silahın namlusunu daha da sert bastırdı şakağıma. "Sonra da siz adamlarımla çatışırken ben çoktan ortadan kaybolmuş olurum." Bu kadar rahat olması delirtirdi insanı. "Karar vermek için on saniyeniz var sayıyorum,son 10."

 

"Volkan dinle beni!" dedi Sencer.

 

"9,8,7,6,5."

 

Volkan hızlı hızlı sayarken Sencer'in öfkeden kızarmış gözlerini izliyordum, belki de ağlamaktan kızarmıştı. Tam o esnada gözüm Tahir'in sesszice ve belli etmeden bize doğru doğrulttuğu silaha döndüm,bu kez onunla göz göze gelmiştik. Nasıl oldu bilmiyorum ama gözlerinden ne demek istediğini anlayıp bende gözlerimle onay verdim.

 

"4,3."

 

Boynuma sarılan eli gevşedi. Bunu fırsat bildim,kolunu tutup çevirdim ve önünden çekildim. Tam o esnada Tahir onu vurmuştu ve tum bunlar sadece bir kaç saniye içerisinde gerçekleşmişti. Şaşırmaya vaktim olmadığından koşarak Sencer'in yanına gittim,işte o anda silah sesleri yükselmeye başlamıştı. Tüm herkes ağaçların arkasına saklanırken Sencer'de beni arkasına almış ve bir ağacı siper olarak kullanmıştı.

 

Sık sık alıp verdiğim nefeslerim korkudan düzene girmezken kurtulmanın verdiği rahatlıkla ağlıyordum. Silah sesleri kesilmezken başımı çıkarmaktan o kadar korkuyordum ki sadece Sencer'in boştaki elini tutup arkasında saklanıyordum. Silah kullanmayı biliyor olmam bir çatışmaya katlanabileceğim anlamına gelmiyormuş,bunu fark etmiştim.

 

Tanıdık seslerin bağırdığını,bir şeyler söylediğini duyuyordum ama algılamakta güçlük çekiyordum. "BU BURADA BİTMEDİ!" diye bağıran Volkan ölmediğini açıkça belli ediyordu. Silah sesleri kesildiğinde başımı kaldırıp göz ucuyla bakmaya çalıştım. Kaçıyorlardı,bir arabaya binmişlerdi.

 

Sencer koşarak peşlerinden gitti,harekete geçen arabanın tekerlerine sıkmaya çalıştı ama araba sağa sola o kadar hareket etti ki isabet edemedi. "Peşlerinden gidin!" diye emir verdi bir grup adama. Adamlar geldikleri arabalardan birine binip gözden kayboldular.

 

Sencer giden arabayı izlemeyi bırakıp arkasını döndü,gözlerimiz kesiştiğinde kalbimin titrediğini hissettim. Dolu dolu bakan kehribarları yerine benim yeşillerim akıttı yaşlarını,aynı anda birbirimize doğru koşup orta yerde kavuştuk. Birbirini tamamlayan bir yapboz parçası gibi birleştik,saatlerin hasretini ve korkusunu onun varlığına sığınarak yok ettim. "Efil'im.." dedi, kokumu içine çekiyor sonra da doyumsuzca öpüyordu saçlarımı.

 

"Çok korktum."

 

Geriye çekildi,büyük elleri yüzümü avuçlarken anlıma bir öpücük kondurdu ve yanaklarımdaki ıslaklığı sildi. "Özür dilerim sevgilim." dediğinde kaşlarımı çattım,onun hiçbir suçu yoktu ki. "Seni yalnız bıraktığım için,dikkatsiz davrandığım için özür dilerim. Sizi koruyamadığım için özür dilerim." Anlımı tekrar öptü,sürekli ağlayan gözlerimi de. "Özür dilerim."

 

"Senin suçun yoktu." dedim yanağını okşarken,anlımı yanağına yasladım ve düşünmekten kaçtığım nokta için gözlerimi yumdum. "Sen gelmeseydin kızımı kaybedecektim,sen geldin ve kızımızı kurtardın." Saçlarımı okşayan elleri tekrar belime dolandı ve biz tekrardan sarıldık.

 

Onsuzluk büyük bir boşluk gibiydi,onsuzluk atmayan bir kalbin bıraktığı acı gibiydi. Saatlerin ayrılığı o kadar sarsmıştı ki bizi,ne olursa olsun ayrılamayacağımızı anlamıştım.

 

"Yeter artık,karım da karım!" diyen Kerem'in sesiyle ayrıldık,ona öldürücü bakışlar atsam da cevap vermedim. Sencer'in kollarından çıkıp her ne kadar kırgın olsam da bizi ağlayarak izleyen Nehir'in yanına doğru bir kaç adım attım. Ona küs kalamayacağımı biliyordu,silahını beline katıp benden önce davrandı ve kollarını boynuma doladı.

 

"Özür dilerim." dedi,boğazım o kadar acıdı ki sorun olmadığını söyleyemedim. Sadece sarıldım,ona artık kırgın bile olmadığımı anlasın diye sıkıca sarıldım.

 

"Yenge!" dedi Kerem'in uyarı dolu sesi. "Sevgilimi bırak artık."

 

Hafifçe gülüp Nehir'den de ayrıldım. "Kime sarılsam sorun çıkarıyorsun,sen ne çeşit bir kıskançlık yaşıyorsun hala çözemedim."

 

"Ne münasebet canım,o senin kıskançlığın."

 

Bunu söylerken hem gülüyordu hemde Nehir'i kolunun altına alıyordu. Onları yan yana bırakıp tekrar Sencer'in yanına döndüm. Elini tutup koluna sarıldım. Bir daha onu bırakmak istemiyordum. Kavuşma faslı bittiğinde geriye Sencer'in amcası Tahir'e attığı tuhaf bakışlar vardı.

 

"O itin yıllardır sakladığı kişi sen miydin ?" dedi sessizliği bozup.

 

"Bendim." dedi Tahir,elindeki silahı onu bir adım geride bekleyen adamına verdi. Gözleri beni bulduğunda başka bir yöne döndüm anında. "Gönül isterdi ki umduğunuz kişi olsun,ben de bunu sizden daha çok isterdim ama kader.."

 

Sesindeki keder kalbime bir bıçak gibi saplandı,onların annemle olan hikayesini bilmek içimi acıtıyordu. Sencer'in verdiği nefesi duydum. "O halde bizimle gel."

 

"Annem beni böyle görmesin." dedi başını eğerek,tüm bu esareti içinde zayıf olsa bile bedeni güçlü gönüyordu ama kastettiği saçları ve sakalları olmalıydı. "Ben kendime geldikten sonra yanınıza geleceğim." Bir anlığına yeniden bana baktı,ben yeniden gözlerimi kaçırdım. "Aklınızdaki tüm soruları cevaplayacağım."

 

"Tamam."

 

Adamıyla birlikte ilerleyeceği esnada Sencer'in adamlarından biri içeriden doktoru çıkardı. "Sencer Bey kendisini içeride saklanırken bulduk." dedi ve yanımıza kadar getirdi. Ben kaçmasaydım ve Sencer gelmeseydi celladım olacak doktor buydu.

 

"Ne işin var senin burada ?"

 

"Ben sadece bana emredileni yapıyordum beyim,bir suçum yok."

 

"Sana emredilen ne ?"

 

Adam korkup sustuğunda "Kürtaj." dedim. "Volkan bu adamı sırf bebeğimi alsın ve bende bunun acısını yaşayayım diye getirdi. Kaçmasaydım kızımızı öldüreceklerdi."

 

Sencer bunu duyduğunda deliye dönerek adamın yakasını tutup suratına üst üste yumruk atmaya başlamıştı. Sonunda öfkesini alamayıp onu yere attı ve belinden silahını çıkarıp doğrulttu. "Sizin gibi kalleşler para için yaşar ve unutma insan ne için yaşarsa onun uğrunda ölür."

 

"Sencer yapma." diyerek durdurdum onu. Gözlerimin önünde birilerini öldürmesini istemiyordum. Ölüm ve yaşam bu kadar basit olmamalıydı ve ben bu ana şahitlik etmek istemiyordum. Sencer'de bunu gözlerimden anlamış olacak ki silahını beline yerleştirdi.

 

"Götürün bu adamı,yasa dışı işleri ile ilgili kanıt bulup devlete teslim edin."

 

Bizimkilerin adamı götürüşünü izlerken arkamdan "Efil!" diye bir ses duydum, bu kardeşimin sesiydi. Heyecanla arkamı döndüğümde bana doğru geldiğini gördüm. Karnıma kısa bir bakış atıp "Çok şükür." dedi ve sarıldı. Bende ona sarıldım.

 

"İyi misin ?"

 

"İyiyim,siz iyi misiniz ?"

 

"Bizde iyiyiz."

 

Kısa bir an birbirimize baktık,omuzlarımıza yüklenen acılardan sıyrılabilmiş miydik ? Gerçekleri tüm çıplaklığıyla görebilmiş miydik ? Arabaların yanında kalan Atakan'a kaydı gözlerim. Yağmur nereye baktığımı biliyormuş gibi acı bir tebessümle "Hayali güzeldi." diye fısıldadı kimse duymasın diye. "Bir yalanın üstüne kuruluydu,ona güvendim ve onun sevgisi bizi ayakta tutar sandım." İçli bir nefes verdi. "Meğer ben evlilik konusunda yalan söylemişim ama onun da sevgisi yalanmış."

 

"Yağmur-"

 

"Abla.." dedi lafımı keserek. Bana böyle seslenmesine alışamıyordum ama çok iyi hissettiriyordu. "Bunu düşünmenin zamanı değil şimdi. Eve dön,benim yüzümden çok yoruldun bu yüzden iyice dinlen."

 

"Sen ?"

 

"Benim o evde yerim yok artık.."

 

"Senin yerin benim yanım Yağmur." dedim ve yüzünü avuçlarımın arasına aldım. "Her nereye gideceksem seni de oraya götüreceğim,bir daha hiç ama hiç ayrılmayacağız. Hem artık benim de o evde yerim yok."

 

İlyas baba ve Asiye babaanne beni küçükken yalnız bıraktıkları yetmiyormuş gibi birde benden hayatımı karartan gerçekleri saklamışlardı. Kardeşimle Volkan'ın elinde heba olurken ve ben tüm gerçekleri bulmak için bunca acıya katlanırken meğer onlar her şeyi bilip susmuşlar. Tüm bunlara rağmen o eve gidip onların yüzüne bakamazdım,tüm bunlara rağmen onlarla eskisi gibi olamazdım.

 

Arkamızda kalanlara döndüm,Tahir ve adamı çoktan gitmiş olacaktı ki orada yoktu. Sencer'in beni izleyen gözlerini gördüm,muhtemelen bizi duymuşlardı. Bana karşı çıkmayacağını biliyordum ama istediğim şey bu değildi,istediğim şey beni anlamasıydı. Gözlerine ve dudağının kenarındaki tebessüme bakılırsa beni anlamıştı.

 

"Bizim konağın tüm çalışanları artık Saruhan'ların güvenlik şirketinden." diye söze girdi Nehir,yanımıza kadar gelmişti. "Konak abimin üstüne ve abimde onun gerçek yüzünü gördüğü için Kerem'le anlaşmışlar." Sencer bu durumdan mutlu değil gibi görünüyordu. "Demek istediğim bizim konakta gönül rahatlığıyla kalabilirsiniz."

 

"Efil orada kalamaz!" dedi Sencer.

 

Gözlerimi devirdim. "O konakta da kalmam Sencer!"

 

"Kalman için ısrar etmiyorum zaten güzelim,koskocaman şehirde kalacak yer bulamayacak bir adam değilim."

 

"Kardeşimle kalmak istiyorum."

 

"Kıskanıyorum artık." dediğinde Yağmur güldü. "Zaten saatlerdir onunlaydın, biraz da benimle kalabilirsin bence." Elimden tutup kolunun altına çekti. "Sonuçta kocanım ve sana ihtiyacım var."

 

Kerem araya girdi. "Gidin ötede cilveleşin."

 

"Bence Sencer haklı." dedi Yağmur bana dönüp. "Ben Nehir'le dönerim zaten endişe edeceğin bir şey yok yani." Tereddüt ediyordum. "Sabah yeniden bir araya gelebiliriz diye düşünüyorum,öğrenmemiz gereken bazı gerçekler var."

 

Kafamı sallayarak onayladığımda Kerem kendi arabasının şoför koltuğuna oturmuştu,Nehir'de yanağıma bir öpücük kondurup onun yanına gitti. Yağmur'la sarıldığımızda kulağımın dibinde "Sabah annemi ziyaret edelim." dedi. Boğazıma bir yumru oturdu,geri çekilip kafamı salladım.

 

Kerem'in arabasına doğru yürüdüğünde Atakan önüne geçti,Yağmur onun yüzüne değil yere bakıyordu. "Biraz konuşabilir miyiz ?" dedi Atakan.

 

"Konuşulacak bir şey kalmadı." dedi Yağmur. "Hem sen arkadaşlarını bekletme,onlarla vakit geçirmen gerekiyordur."

 

"Yağmur.."

 

"Atakan.." İkisi de bir ateşte kavuruluyordu. "Ben çok büyük bir hata yaptım, beni affetmeni beklemedim ama anlamanı bekledim." dedi. "Sevgine inandım, sen benim sevgime inanmadım ama ben inandım ve seven sevdiğine nasıl kıyabilir dedim. Sen bana öyle güzel kıydın ki,artık bende senin sevgine inanmıyorum."

 

Yağmur gitti.

 

Benle Sencer'de arabamıza binip oradan uzaklaştık.

 

Atakan yalnız başına kaldı.

 

Kalbinin kırıklığına aldanıp Yağmur'u ihtiyaç duyduğu bir anda yalnız bırakarak hataya hatayla karşılık vermiş ve geri dönülmez bir yola girmişti. Onlar birbirini çok seviyordu ama sevgi her şeye yetmiyordu,gelecekleri son nokta umuyordum ki onları üzecek bir şey olmazdı.

 

Düşüncelerimden kaçmak için "Nereye gidiyoruz ?" diyerek sohbet başlattım. Susunca bu son günlerde yaşadığım tüm her şey üstüme çöküyordu. Zihnim tüm gerçeklerin ağırlığından dolayı bitik durumdaydı.

 

"Nereye gitmek istersin ?"

 

Güldüm hafifçe. "Senin olduğun her yere razıyım ben."

 

"Az önce kardeşimle kalacağım diyordun." dedi alıngan bir tonda,bunu bilerek yapıp beni güldürmeye çalışıyordu ve başarıyordu da. "Beni özlemediğini düşündüm bu yüzden."

 

"Sen özledin mi ?"

 

Duraksadı,yüzündeki gülüş silindiğinde yokluğumda ne yaptığını merak etmeye başlamıştım. Bunu mutluka Kerem'den öğrenmeliydim. "Sen yanımda olduğun zaman bile özlüyorum ben seni." dedi hasret dolu bir nefes verip. Kısa bir an bana bakıp gülümsedi,uzanıp gamzelerinden öpmemek için kendimi çok zor tuttum. Odağını dağıtmak istemiyordum.

 

Sustum,sustukça canımı acıtan her şey gözümün önüne geliyordu. Haykırmak istiyordum,ağlamak istiyordum,hesap sormak istiyordum ama sadece sustum. Bunların hepsi o kadar üst üste gelmişti ki zihnim donmuştu,şokta gibiydim. Tepkilerimi ifadesiz bir yüzün ardına saklıyordum.

 

"İyi misin ?" dedi Sencer suskunluğumu fark edip,o esnada şehir yoluna da girmiştik.

 

"Değilim." dedim kısaca,sebeplerini anlayacak kadar tanıyordu beni. Şuan zamanı olmadığını bildiği için sustu ama yine de ara ara bana bakıp durumumu kontrol ediyordu. Tek yaptığım ifadesizce yolu izlemekti.

 

Güneş kendini tam belli etmese de hava aydınlanmıştı,bir otelin önünde durduğumuzda çok beklemeden anahtarı alıp odamıza çıkmıştık bile. Tüm bunlar gözlerimin önünde bir su misali akıp gitmişti. Odayı inceleyecek halim yoktu,üstümdeki çamurlu ve kirli elbiselerle yatağa oturmak istemiyordum.

 

"Duş almak ister misin ?" dedi Sencer,nasıl anlıyordu bilmiyordum ama buna halim yoktu. "İstersen birlikte girelim,sana yardımcı olmak için söylüyorum." Halsizliğimi bile anlayınca istemsizce tebessüm edip kafamı salladım.

 

Yatağın üstündeki kıyafetleri bırakıp bornozları aldı ve banyoya geçmem için kapıyı açtı. Elindekileri kapının arkasına astı o esnada bende kazağımı çıkarıp yere fırlattım. Ben bu adamı hak edecek ne yaptığımı düşünüyordum,o da banyonun kenarındaki tabureyi ortaya kadar çekip oturmamı işaret etti. Kalan kıyafetlerimi de çıkarıp dediğini yaparak oturdum.

 

"Biliyor musun ?" diyerek söze girdim kısık bir sesle. "İnanmıştım,annem gerçekten yaşıyor sanmıştım." İşte bu benim için bardağı taşıran son damlaydı çünkü eğer yaşıyor olsaydı yaşadıklarımı unutabilirdim. "Bunca acının bunca yorgunluğun ödülü annem olur sandım." Acı bir tebessüm,küçük bir heyecan kapladı kalbimi. "Hatta biliyor musun kızımızı büyütürken ondan yardım aldığımı hayal etmiştim."

 

Ilık su tenimle temas ettiğinde Sencer'in yumuşak parmakları saçlarımın üstünde dolandı. Konuşmuyordu,teselli edebilecek cümleleri olsaydı konuşup içimi rahatlatırdı ama annesizliğin tesellisi yoktu biliyordu.

 

"Annem olmadığını gördüğümde kalbime öyle bir ağırlık çöktü ki." dedim nefesimi verip. "Seni o an affettim ve seni o an anlayıp hak verdim." Saçıma sıktığı şampuanı yumuşak hareketlerle yayıyordu. Saç diplerim onun dokunuşlarıyla hafifliyordu. "Keşke hiç öğrenmeseydim,keşke böyle bir ihtimalin varlığını hiç bilmeseydim."

 

Saçlarımı yıkadığında yüzüme gelen suyla birlikte susmak zorunda kaldım,su gözyaşımı saklamakta yardımcı oluyordu ama inip kalkan göğsümle Sencer zaten biliyordu ağladığımı. Suyu geri çekip bu kez de köpüklediği keseyi almış yavaş hareketlerle vücudumu sabunlamaya başlamıştı. İlk önce sırtımı,sonra önüme gelip ayaklarımı ve üst tarafımı. Karnıma geldiğinde çok daha hafif davranıyordu.

 

Onu görünce "Konuşsana." dedim,gözleri bana döndü. Benim canım nasıl yanıyorsa onun da yanıyordu gözlerinden görebiliyordum. "Özür dilerim seni kırdığım için,seni istemediğim için,sana kötü şeyler söylediğim için."

 

"Önemli değil güzelim." dedi yumuşak bir sesle. "Sen iyi olduğun sürece bunların hiçbir önemi yok,tamam mı üzülme bunun için."

 

Önümden kalkıp duş başlığını bedenimde gezdirdi,tüm köpüklerden arındığımda temizlenmiştim ama üstümdeki ağırlık gitmemişti. Islanan tişörtünü soyup kapının arkasından bornozu aldı ve giymem için kollarını araladı. Zorlukla ayağa kalkıp bornozu giydim ve kuşağı bağlamayı ona bıraktım.

 

"Annem neden yaşamıyor ?" dedim bilinçsizce. Kafasını kaldırıp bana baktı, dudaklarını araladı ama cevap bulamamış olacak ki sustu. Böyle bir sorunun cevabı olmazdı. "Sencer ben annemi istiyorum." Kollarını tuttum. "Ne istesem yapıyorsun,hadi bunu da yap." İmkansızdı biliyorum. "Sencer beni anneme götür."

 

Ağlayışımın şiddeti arttığında anlımı göğsüne yasladım,haykıra haykıra ağladım. Tüm her şeyin bittiğini kabul ede ede ağladım. Avuç içimi onun göğsüne sertçe vurduğumda "Anne gel!" dedim. Bir kez daha vurdum. "Anne geri gel!" Vurmama izin verdikçe vurdum,elleri sırtımda dolanırken saçlarımı öpücüklerle donatıp sakinleşmemi sağlıyordu.

 

Yaşadığım her şeyi kabulleniyordum ama annemsizliği kabullenmek istemiyordum. Hayatıma bir güneş doğdu,Sencer tüm yaralarımı sarmayı başardı. Onun varlığı tüm acımı yok etti ama annemin boşluğunu dolduramadı. Annemin acısını hiçbir mutluluk örtmüyordu.

 

"Beni anneme götür.." dedim yeniden.

 

"Tamam." dedi.

 

Belimden tutup kucakladı beni,içeri döndüğümüzde yatağın üstüne oturttu ve bornozumun kuşağını açtı. Ben ağladım,üstümü giydirdi. Kimi zaman onu durdurup sarıldım,karşılık verdi ve sonra yeniden işine döndü. Saçlarımı kuruttuğunda kucağında oturup göğsüne yaslanmış vaziyetteydim,yine de sesini çıkarmadan zorlansa da kuruttu.

 

O benim mucizemdi.

 

Kızımız da aşkımızın mucizesiydi.

 

Sencer'i ve kızımızı düşünmek beni bir nebze rahatlattığında artık ağlamıyordum,Sencer'de kurutma işlemini tamamlamıştı. "Annene gidelim mi ?" dedi küçük bir kızla konuşuyormuş gibi. Kafamı sallayıp kucağından kalktım. Telefonda bir şeyle uğraştıktan sonra tişörtünü giyip bana da montumu giydirmişti.

 

Odadan el ele çıktık,asansöre bindiğimizde aynayla karşı karşıyaydım. Burnum ve gözlerimin çevresi kıpkırmızıydı. Yeşil harelerimin etrafında da kırmızı damarlar oluşmuştu,bunların hepsi son günlerin etkisiydi. Sencer elimden tutup beni kendine çekti ve aynayla bakışmamı kesti. "Döndüğümüzde bir şeyler yiyeceğin konusunda bana söz verir misin ?"

 

Kafamı sallamakla yetindim.

 

Yol boyunca yeni çıkan güneşi izledim,halbuki günlerdir bana doğmuyordu o güneş. Günlerdir geceyi de gündüzü de ayırt edemeyecek hale gelmiştim. O kadar yorgun hissediyordum ki sanki kanım çekiliyordu. Tüm her şeyin bittiğini biliyordum,artık peşinde koşacağımız gerçekler yoktu ama buna rağmen hiçbir zaman tamamlanamayacaktım çünkü annem bir daha hiç gelmeyecekti.

 

Mezarlığa girdik,kalbimde bir sızı oluştu. Annemi buraya defnettikten sonra hiçbir zaman onun mezarlığına gelmemiştim. Çünkü onun ölümüyle yüzleşmeyi hiç becerememiştim. Hep düşünürdüm acaba bana kızıyor mudur diye niyet ederdim ama yine de bu kapıdan geri dönerdim,cesaretim yoktu çünkü. Nehir'i benimle göndermezlerdi bu yüzden o an yıkılsam beni kolumdan tutacak kimsem yoktu ama şimdi Sencer vardı.

 

Sencer herhangi bir yere arabayı park ettiğinde gözlerimiz kesişti. Korkumu gördü,elimi tutarak güven verdi. "Yağmur geldi." dedi yanımı işaret ederek. Camımdan dışarı baktığımda onunla karşılaştım,başında bir yazma vardı ve elinde tuttuğu yazmayla bana gülümsedi. "O yanında olursa biraz daha iyi olursun diye düşündüm."

 

"Seni seviyorum."

 

Gülümsedi. "Bende seni seviyorum."

 

Aynı anda arabadan indik,Yağmur'un uzattığı yazmayı başıma örttükten sonra saçlarımı arkaya ittim. "Beni takip edin." dedi Yağmur önden yürürken. O hep gelirdi,küçükken biliyordum ama büyüdükten sonra da geldiğini şuan anlıyordum. Yağmur annemi hiç yalnız bırakmamıştı ama ben ondan hep kaçmıştım.

 

Ağaçların sık olması,tüm her yerin ışığını kısıyordu ve bu benim içimi daha da kasvetli olmasına sebebiyet veriyordu. Yağmur bir mezarlık işaret ettiğinde bana öncelik verdi. Titreye titreye ilerledim ve o yazıyla karşılaştım,annemim adının yazdığı mezar taşını görünce düşecek gibi oldum ama Sencer beni tuttu ve taşa oturmamı sağladı.

 

Leyla Arman

26.06.1979 - 25.01.2011

 

Hepimiz duamızı ettik.

 

Mezarı sandığımın aksine çiçeklerle doluydu,annemin cennet kokusu kadar olamasa da güzel kokuyorlardı. Mezardaki tarihin alt köşesinde çirkin bir resim çizilmişti,bir çocuğun çizebileceği eğri bir resim. Bir anne vardı,iki yanında ellerinden tutmuş olan kızları vardı. Biri sarı saçlıydı,biri siyah..

 

"Ben geldim anne.." dedim ama devam edemeden boğazım düğümlendi. Çok ağlamamalıydım,annem üzülürse diye düşünmüştüm. Sencer başımda bekliyordu,Yağmur'da diğer tarafta mezarın başına çökmüş beni izliyordu. Ne diyeceğimi bilemiyordum,kelimeleri seçemiyordum. Derin bir nefes verip sakinleşmeye çalıştım.

 

"Sana hiç gelmediğim için bana kızgın mısın bilmiyorum." derkem dudaklarımı büzdüm,Yağmur'un onay veren gözleriyle daha da rahat konuşmaya başlamıştım. "Ama gelmiyorum diye seni unuttuğumu sanma,ben senin yokluğundan kaçmak için hiç gelemedim. Artık korkmuyorum anne çünkü yalnız değilim." Bir elim toprakta bir elim karnımdaydı. "Sana kardeşimle geldim,sana eşimle geldim,sana kızımla geldim anne.."

 

Konuşamıyordum.

 

"Merhaba Leyla anne." dedi Sencer,şaşkınlıkla başımı kaldırdığımda bana değil mezar taşına baktığını gördüm. "Öncelikle Efil'i doğurarak bana dünyaları verdiğin için teşekkür ederim,onu o kadar güzel yetiştirmişsin ki her geçen gün kalbinin güzelliğine aşık oluyorum." Güldüm istemsizce. "Ben yokken onu çok ağlatmışlar engel olamadım,ben varken de ağladığı için özür dilerim senden. Bundan sonra tüm gayem onun sadece gülmesi. Sana söz veriyorum son nefesime kadar Efil de Yağmur da bana emanet,gözün arkada kalmasın. Yattığın yer nur olsun.."

 

Sencer'in konuşması bana cesaret verdi,bunları annem yaşıyorken söylemesini çok isterdim ama biz bir mezara doğru konuşuyorduk. Gözyaşlarım akarken sertçe yutkundum.

 

"Konuşmak istediğim çok şey var ama kalbimin buna dayanacağını sanmıyorum anne.." dedim kısık bir sesle. "Senin ölümünden sonra kardeşimi de benden alıp çocukluğumu öldürdüler anne.. Sen yoktun,engel olamadın hiçbirine. Sen yoktun ama senin yerine savaştım ben anne,senin yerine o adamla sonuna dek savaştım ve kazanan ben oldum,biz olduk." Yaşadığı şeyleri düşündükçe daha da kahroluyordum,o adam belki de ona hep zorla dokunuyordu. "Ben senin yaşadıklarını sindiremiyorum,sen nasıl dayandın annem ?" Cevap alamadım. "Her şey bitti diyorlar ama sen yine yoksun anne, tüm savaşlar son buldu ama zaferimizin ödülü sen değilsin anne.." Çok ağladım ve bunlar derin hıçkırıklara dönüştü. Dayanamıyordum. "Büyüsem de anne olacak olsam da ben sana yine de ihtiyaç duyuyorum,yine de seni arıyorum her yerde. Senin boşluğun dolmuyor.."

 

"Abla.." dedi Yağmur,o kadar çok ağlıyordum ki toprağa kapanmıştım ve bu yüzden yanıma gelip omuzlarımdan tutmuştu. Beni kaldırmaya çalışıp "Abla yapma.." dedi. O toprağın üstünden kalkamadım,çok ağladım ve toprağın altından annemin kokusunu almaya çalıştım.

 

"Anne geri gelsen nolur ki.." dedim acıyla,imkansızı istediğimi bile bile durduramadım ağzımdan çıkanları. Onu geri getirmenin imkanı yoktu,ben ölene dek onun acısı yüreğimde yaşayacaktı ama o yaşamayacaktı.

 

Yağmur sonunda beni kaldırmayı başardığında sıkıca sarıldık birbirimize,çok ağladık ama çok sıkı sarıldık. "Ablama kavuştum anne." dedi Yağmur bana sarılı haldeyken. "Bunu gördüğün için mutlu olduğunu biliyorum."

 

"Abla olan hep sendin." dedim birdenbire. Annemin mezarına onu görüyormuş gibi baktım. "O yüzden onu bana değil,beni Yağmur'a emanet ederdin değil mi anne ?" Yağmur'un acıyla gülen yüzüne döndüm. "Yine ablalığını yapıp beni korudu anne."

 

"Efil yine ablalığını yapıp beni kimsesiz bırakmadı anne." Birbirimize bakıyorduk ama annemle konuşuyorduk. "Beni dinledi,beni anlamaya çalıştı ve beni ölüme terk etmeden peşimden geldi. Haklıymışsın anne,abla olanın kim olduğu önemli değilmiş. Biz hep kardeş olarak kalmışız.."

 

Gözyaşları içinde güldük,annemin yokluğu olsa da birbirimizi tekrar kazandığımız için mutluyduk. Yavaş yavaş kendime geldiğimi hissettiğimde aklıma gelenle tekrar mezara döndüm. "Anne biliyor musun ben aşık oldum!" dedim heyecanla. "Küçükken sana bunu söyleyeceğim günü hayal ederdim ve geciksem de o gün geldi." Sencer'e bakmadan Sencer'i gösterdim. "Aramızda kalsın bazen huysuz ve çok kıskanç olabiliyor ama dediğini yapıp kalbi çok güzel olan bir adam seçtim."

 

"O kadarı da normal kızım,diyordur Leyla annem." deyip araya girdi Sencer.

 

Güldüm. "Beni seviyor anne.." dedim puslu bir sesle. "İncitmeden seviyor;bir annenin şefkatiyle,bir babanın koruyuculuğuyla,bir yarenin aşkıyla seviyor ve ben onunla iyileşiyorum." Sencer beni öyle güzel sevmişti ki tüm olumsuzluklar yok olmuştu. "Bende onu çok seviyorum,tüm ömrümü onunla geçirmek isteyecek kadar çok seviyorum." Montumu iki yana ittim. "Baksana." dedim heyecanla. "Bir kızımız olacak,sevdiğim adamla birlikte büyüteceğimiz bir kızımız olacak." Hafifçe okşadım karnımı. "Şu an beşinci ayın sonuna doğru yaklaşıyoruz,yani ona kavuşmamıza çok az bir zaman kaldı."

 

"Son 3 ay." dedi Yağmur tebessümle.

 

Kafamı sallayarak onayladım. "Ben mutluyum anne,bu zorlukları da atlattıktan sonra çok daha mutlu olacağım merak etme." Yağmur'u işaret ettim. "Onu bundan sonra da hiç bırakmam,o istese de bırakmam aklın kalmasın. Onun da mutlu olması için elimden geleni yapacağım. Bir damadın daha var ama en çok Sencer'i sevmelisin çünkü her şeyin en iyisi benim kocam." Bu hepimizi güldürdü. "Neyse işte diğer damadın da kendini affettirebilirse ve sorunları çözebilirlerse onlar da mutlu olacaklar,Yağmur zaten sana anlatmıştır ama o kesin imkansız diyordur. Aramızda kalsın ama ben onların aşkına inanıyorum, bence barışacaklar."

 

Kısa bir sessizlik oldu,Yağmur mezarı sulamak için bir şişe getirip bana verdi. Sessizce ve sakince bir kaç damla yaş akıttım sularken,toprak yeterince ıslanınca şişeyi yere bıraktım. "Biz gidiyoruz ama yeniden geleceğim,sana söz veriyorum." Ayağa kalktım. "Yattığın yer nur,mekanın cennet olsun. Allah sana merhamet eylesin inşallah annem.."

 

"Amin.."

 

"Amin.."

 

Birlikte arabanın önüne kadar yürüdük,başımdaki yazmayı indirip Yağmur'a uzattım. "Amcan." dedi Sencer'e. "Bugün konağa gidecekse bende orada olmak istiyorum,anlatacaklarını bir de onun ağzından dinlemek istiyorum."

 

"Bende öyle." diyerek katıldım.

 

"O zaman karıma ve baldızıma bir kahvaltı ısmarlayayım,sonra da konağa gidelim olur mu ?"

 

Benim yanağımdan bir makas alıp kendi kapısını açmıştı. "Bizi düşündüğünden değil bu arada,kızı için yapıyor bunların hepsini." dedim sitemle ama şaka yaptığımı biliyorduk. Ben öne,Yağmur arkaya binince Sencer arabayı çalıştırdı.

 

Sencer "Kızım görüyor musun ?" dedi karnıma bakarak. "Annen teyzene beni ispiyonluyor,evet kızım bence de bizi kıskanıyorlar."

 

Onun bu haline benle Yağmur küçük bir kahlaha attık. "Baban şaka yapıyor annem,sen dinleme onu."

 

Ağlayarak girdiğim mezarlıktan kahkahalarla çıkıyordum. Bunun olacağına inanmıyordum ama annemle konuşmak bir nebze olsa içimi rahatlatmıştı. Boşluk dolmasa da artık anneme ihtiyacım olduğunda nereye gelip de içimi dökeceğimi biliyordum. Bunca yıldır kaçarak büyük bir hata yapmıştım, umarım bu konuda beni affedebilirdi.

 

Her şeyin sonuna gelmiştik,her ne kadar o adam ölmese de artık masadan yana bir gücü yoktu ve güvenlik şirketi de çökertilmişti. Bundan sonra gidecek ve kaçacak hiçbir yeri de gücü de yoktu. Bu da aslında bitiş çizgisinde olduğumuzu gösteriyordu. Artık bundan sonra odaklanacağımız tek şey kendi hayatımızdı. Bugün o adamla ve o aileyle yüzleştikten sonrası sadece biz vardık,hep var olacaktık.

 

Yıllardır yanımdan ayrılmayan Nehir'im vardı.

 

Her şeye rağmen kavuştuğum kardeşim vardı.

 

Beni çok seven,tüm dünyayı ayaklarımın altına seren bir eşim vardı.

 

Bir de kızım vardı;henüz doğmamıştı ama her zorlukta bana tutunarak bir mucize olduğunu kanıtlamıştı.

 

Bundan sonrasında sadece biz vardık.

 

|Bölüm Sonu|

Ay lütfen fikirinizi belirtmeden geçmeyin.
Benim çok duygulandığım bir bölümdü.


Sizce her şey son bulmuş mudur ?


Tahir Saruhan kurgumuza dahil oldu.
Sizce onu sevecek miyiz ?

Sorularınızı buraya sorabilirsiniz.
Cevaplarım..

Bir sonraki bölümde,yani sezon finalinde
görüşmek üzere. Sizi çok seviyorum ballarımm..

Bölüm : 14.04.2025 19:38 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...