10. Bölüm

Bölüm 9 | Kurban Edilen Hayatlar

M.
mavibirlotus

 

 

Hoş geldiniz,oy vermeyi unutmayınız lütfen.
Satır arası yorumlarda buluşalım.

 

 

⚓️

 

 

Sencer Saruhan

Karanlık bir dünyanın parçası olupta,güneşi kucaklamayı istemek çok mu garipti bilmiyordum. Masayı kabullendiğim an kendimden vazgeçmiş,bir gelecek hayalini bile çok görmüştüm kendime ama şimdi Efil ve bebeğimizi her gördüğümde içime dolan umutlara engel olamıyordum.

Kötüydüm,aksiydim,ellerim kanlıydı ama yine de tüm her şeyi unutturan tek an onların yanında olduğum andı. Aşk yasaktı,sevgi yasaktı,aile yasaktı ama ben içime yerleşen hiçbir duyguya engel olamayacak kadar boyun eğmiştim.

Kurallarla büyümüş bir çocuktum,her şeyin ölçülüsü vardı hayatımda ama bunlara rağmen hayat doluydum. Güzel hayallerim,hedeflerim vardı. Kalbim tertemizdi belki,ellerimde kan yoktu. Tüm bu güzel her şeyi mahveden bir an vardı ki,o da bu şehirdi. Bu şehire geldikten sonra bedenimi buraya,ruhumu da toprak altına gömmüşlerdi.

O günlerden sonra bir daha asla eski ben olamadım. Gülmedim,hayal kurmadım ve kendimle ilgili hiçbir şeye hevesim kalmadı. Çünkü kötülüğe bulamıştım ve kötü insanlar mutluluğu hak etmezlerdi,kötülüğe mecbur bırakılmış olsa da. Ben mutlu olmamalıydım,hak etmiyordum.

Bu düşüncelerim Efil'in bir gülüşüyle,bebeğimizin bir kalp atışıyla yerle bir olmuştu. Hak etmiyor olsam bile mutluluğun tadını bir kere almıştım ve artık istiyordum. Gülmek istiyordum,gezmek istiyordum,kendime ve aileme vakit ayırmak istiyordum.

İnsanın hayatında bir değil,birden fazla dönüm noktası olabiliyordu. İlki bu hayata mahkum olduğum gündü;ikincisi ise Efil'in,karımın hayatıma dahil olduğu gündü. İlkinde karanlığın ta kendisi olmuşken ikincisinde umut dolu bir yüreğin kölesi olmuştum.

Şirkete geleli henüz bir saat olmuşken Efil'den gelen ikinci aramayı da cevaplayıp gülümseyerek kulağıma koydum. "Efendim güzelim ?"

"Ne yapıyorsun ?"

Toplantı masasında bana kaçamak bakışlar atanlara göz gezdirdim. Hepsi toplantıda telefon açmama şaşırıyordu,üstelik gülümsememe de alışık değillerdi. "Toplantıdayım,iş güç. Sen ne yapıyorsun ?"

"Bir şeyler atıştırdım,uzanıyorum şimdi." Sesi durgundu,neden böyle sık aradığını anlayamamıştım ama sorgulamıyordum. "Yine aradığım için kızdın mı ?"

Sadece benim yanımda gösterdiği çocuk yanını çok seviyordum,kollarımın arasına alıp sıkıca sarmalama isteğini bastıramıyordum. Bir kızımız olursa onun kadar nazlı olacağını bilmek içimde bir kıpırtıya sebep oluyordu.

Sandalyemden kalkıp cama yaklaştım. "Niye kızayım ki ?" dedim elim cebimdeyken. "Ama iyi olup olmadığın konusunda tereddüt yaşıyorum."

"İyiyim iyiyim." dedi anında,sebebini soramadan devam etti. "Sadece içimde kötü bir his var ve senin iyi olduğunu teyit etmeye çalışıyorum."

Gülümsedim,annesi tarafından bile umursanmayan bir çocukken kalbi güzel bir kadının sevdiği adam olmak tarif edilemeyecek kadar güzeldi. Gösterdiği sevgiye layık olabilmek için elimden geleni yapmaya and içmiştim.

"Son toplantıdayım,az kaldı bitmesine. Sonra çıkıp yanınıza geleceğim." Artık çoğul konuşuyordum çünkü benim için bir o vardı,birde bebeğimiz. "Korkma yani,bir problem yok."

"Çok geç kalma olur mu ?"

"Tamam karım,var mı bir isteğin ?"

"Sadece sen."

Şu sıralar çok sık gülümsüyordum. "Akşam görüşürüz o halde."

"Allah'a emanet ol."

"Sizde güzelim."

Telefonu kapatıp tekrar masaya döndüm. Bıyık altından sırıtanlara aldırmadan yapılan sunumu dinlemeye devam ettim,artık gülmüyordum ve suratım ifadesizdi. İki Sencer vardı,daha doğrusu Sencer'in iki dünyası vardı. Biri herkesin olduğu bir dünyayken diğeri sadece Efil ve bebeğimizin olduğu dünyaydı.

Bir önceki gibi kısa sürmüştü bu toplantı da. Herkes işinin başına döndüğünde elimdeki dosyayla odama doğru ilerliyordum,odamın hemen önünde masası olan asistanıma dosyayı bırakıp odama girdim.

"Ne bitmez bir toplantıymış." dedi Kerem,her zamanki gibi yine koltuğuma oturmuştu ve kısa süren toplantıya bile uzun diyordu.

"Sabırsız olduğun için sana öyle geliyor." dedim,masamın önündeki koltuklara oturup iyice yayıldım. "Umarım boş bilgilerle gelmemişsindir Kerem."

Bir çocuk gibi koltuğumu kendi etrafında döndürürken sessiz kaldı,keyifli olduğunu görebiliyordum. Elle tutulur bir bilgiye ulaştığını hissetsem de konuşmasını bekledim.

Rize'ye geldiğimde tanışmıştım onunla. Belki benden de acı bir hikayesi varken nasıl bu kadar hayat dolu olduğunu hiç bilmiyordum ama bu hallerini sevdiğimi inkar edemezdim. Beni güldürebilen nadir insanlardan biriydi,her anımda yanımda olması ise ona olan güvenimi destekliyordu.

"Senin bu kardeşin ne zaman boş yapmış ?" dedi,kendisi değil egosu konuşuyordu yine. "Öyle bir şey buldum ki anlımdan öpeceksin."

"Acun Ilıcalı gibi uzatacak mısın ?"

Kahkaha atıp yerinde doğruldu ve karşıma gelip oturdu. Cebinden telefonunu çıkardı. "Depoda kaçan kişi,kapının önünde nöbet tutan kişi yani." Bana doğrulttuğu ekranda bir adam sandalyeye bağlı halde duruyordu. "Elimizde."

Büyük bir hırsla ayağa kalktım. "İşte bu!" diye bağırırken içimde yatışan öfke ve nefret ateşini harlamış ve beni daha da kavurmuştu. "Helal sana kardeşim!"

Gururla gözlerini kırpıştırdığında elindeki telefonu alıp daha detaylı incelemeye başladım. Biraz hırpalanmıştı ama yine de sağlam duruyordu. O depodaki kişinin kim olduğunu bulmalıydım,Arman'lardan hem Efil'in intikamını alacaktım hem de masaya zarar verecektim.

"Bunu yengeye demezsen sana çok kızar Sencer."

Ciddiyete bürünmüştük. "Hem onun hem de bebeğimizin canını tehlikeye atamam Kerem,üstelik düşük tehlikesi bile var.

"Ben seni anlıyorum kardeşim ama o anlamayabilir." Telefonu bırakıp arkama yasladım. "Bu depoyu onun sayesinde öğrendik,yaşadıklarını düşününce en çok o hak ediyor bunu. Üstelik daha yeni aranız iyi olmuşken bozulmasını istemeyiz değil mi ?"

"Doğru." dedim,içli bir nefes verdim.

"Her ne kadar istemiyor gibi dursa da bebeğe bir şey olsa en çok onun canı yanar Sencer." Bunu biliyordum. "Bu yüzden onunla konuş,kendini düşünmez ama bebek için orta yolu bulur seninle."

"Karımı bu kadar iyi tanımandan hoşlanmadım." dedim ama aksine aralarındaki komik atışmaları seviyordum. Beni paylaşamıyorlardı ve çocuk gibi davrandıklarında gülmeden duramıyordum.

Yüzünü buruşturdu. "Iyy,ne tanıyacağım onu be." Ayağa kalkıp telefonunu aldı ve kapıya doğru yürüdü. "Ancak riv riv de riv riv."

Odadan çıktığında arkasından güldüm,kolumdaki saate baktığımda altı olduğunu gördüm. Muhtemelen abimlerde çıkmak üzereydi,bende çıksam iyi olacaktı çünkü artık bekleyenim ve kavuşmak istediğim vardı.

Ayağa kalkıp koltuğumun arkasında asılı olan ceketimi üstüme giydim, eşyalarımı cebime yerleştirirken birden kapı açıldı. Kaşlarımı çatmam ve kafamı kaldırmam bir oldu.

"Atakan yapma şunu!" diye bağırdı babam,abime kaydı bakışlarım. Gözleri doluydu,ayakları titriyordu ve görüyordum ki içinde bir yıkım vardı.

İçimi dolduran koruma iç güdüsüyle öne atıldım,abimi daima korurdum ben. Kıymetliydi benim için ama ben onun için gözden çıkarılabilecek biriydim biliyordum. Ben tırnağı kırılmasın diye uğraşırdım,o da düşsün hayatı öğrenir derdi. Ben düşüp hayatı öğrenmiştim ama onun düşmesine hiçbir zaman izin vermemiştim.

O mu daha çok seviyordu beni,ben mi bilmiyordum. Kıyamamak mıydı sevgi yoksa hayata hazırlamak mı bilmiyordum.

"Ne oluyor ?" dedim abime bakarak.

Bedeni ayakta duramayacak kadar halsizdi,kendini koltuklardan birine bırakırken içli bir nefes bıraktı. "Savunduğun,sakındığın annemiz var ya.."

"Ne olmuş anneme ?"

"Hayallerimizi çalan.." dedi fısıltıyla,kafasını arkaya attığında gözlerinden bir kaç damla yaş yanağına doğru süzüldü. "Bizi bu karanlığa mahkum eden oymuş. Babam değil,o istedi diye Rize'ye yerleşmişiz."

Yutkunamadım. "Kim söylüyor bunları ?" dedim kaşlarımı çatıp.

"Amcamın yıllar boyu boş olan koltuğuna senin oturman gerektiğini söylemiş, yaşın küçük olsa da acımamış sana." Yer ayaklarımın altından kaydığında titredi kalbim. "Başkan'a ilk kurbanım Sencer,işe yaramazsa da Atakan demiş ve beni de seni de o adamın önüne çekinmeden atmış."

Abimin alaylı ve acı tebessümüne takıldı gözlerim,duyduklarımı sindiremiyor ve inanmak istemiyordum. "Sende inandın mı bu yalana ?"

"Yıllarca babama sınırını çizdin,hep savundun o kadını." Susması gerekiyordu çünkü canım yanıyordu. "Biz Rize'ye gitmeden önce babam senin için üç kurşun yemiş ve iki ay komada kalmış,sırf sen o kirli koltuğa oturma diye mücadele etmiş. Ama biz bunu da bilmiyoruz,çünkü annemiz onun kendi ailesiyle vakit geçirdiğini söyler dururdu."

Tüm yaşadığım,inandığım o gerçekler şimdi bir yalandan mı ibaretti ? Babam değil,annem miydi karanlığa iten ? Tamam sevgisiz büyütmüştü,tamam kuralları vardı ama yine de biz onun oğullarıyız. Kıyabilmiş miydi bize ?

Boğazımı sıkan ellerin olduğunu hissediyordum,kalbime bir ağırlık çökmüş gibi hareketsizdim. Babamı itişlerim,bağırışlarım,nefret dolu bakışlarım ve içimde sakladığım kırgınlar bir bir gözlerimin önüne geldi.

Abimin söyledikleri kulaklarımda çınlandı,annemin yalanları bir kara bulut gibi çökmüştü üstüme. Neyi düşüneceğimi,yaptığım hangi hataya üzüleceğimi bilemeyecek kadar çaresizdim. Bir kere daha kötü biri olduğum yüzüme vuruldu,bir kere daha o karanlığın içime işlediğini ve beni kör ettiğini anladım.

Annemin beni kurban edişine mi üzülecektim,yıllarca ondan beklediğim ufak bir sevgi kırıntısına mı kızacaktım bilmiyordum. Bir anne evladına bunu nasıl yapar diyemiyordum bile,dilim lal olmuştu.

Babama bakamadım,kafamı kaldıramadım. Tüm hücrelerimi saran suçluluk duygusuyla gözlerine bakma gücüm kalmamıştı artık. Tek kelime etmeden ve başımı kaldırmadan odadan çıktım.

Dışarıdaki sesler kulağıma bir uğultu gibi gelirken sadece abimin sesini duyuyordum. Onun söykedikleri zihnimde yankılandı durdu,şirketten çıkıp arabaya binmiştim ama hala duyuyordum o sesleri.

Ağlayamıyordum,burnum sızlıyordu ama tek damla akıtacak yüzüm yoktu. Arabayı çalıştırdığımda görüş alanım bile net değildi. Telefonumun sesi yankılandığında arabanın ekranına baktım.

Karım

Reddetmek istedim ama elim gidemedi,içimde fırtınalar kopsa da onu üzeceğim anlamına gelmiyordu. Bir kaç kere derince nefes alıp verdim ve aramayı cevapladım.

"Nerede kaldın kocam ?"

Gidemezdim,ne babamın ne de annemin gözlerine bakamazdım. Babama karşı hissettiğim suçlulukta boğulurdum,anneme olan kırgınlığımda yıkılırdım. O eve en azından şimdilik gidemezdim.

Yalan da söyleyemezdim. "Bugün biraz geç geleceğim,sen bekleme beni yemeğini ye ve ilaçlarını alıp uyu."

"Sesin neden kötü geliyor ?"

Endişelendiğini ve kaşlarını çattığını tahmin edebiliyordum ama konuştukça düğümlenen boğazım bana engel oluyordu. "Hadi sonra konuşuruz."

"Hayır Sen-"

Yüzüne kapatmak istemezdim ama biraz daha konuşsam içimdeki fırtınalara kulak verip bir öfke yığınına dönüşecektim. Yakıp,yıkıp kendim gibi herkesi kavuracaktım. Bastırdım,haykırışlarımı yüreğimde bastırdım ama o acı yüreğimi yaktı.

Telefon tekrar çaldığında bu sefer sessize aldım ve yanıtlamadım,kırmızı ışıklara aldırmadan sürüyordum. Köy yoluna girdiğimde istikametimi kulübeye çevirdim.

Hayaller kurardım,adım adım hedefime ulaşıyordum. Göklerde süzülecektim, bulutların arasında saatlerimi geçirecektim. Pilot olacaktım ve bu hedefime o kadar yakındım ki,liseden itibaren düzenli bir şekilde ders çalışırdım.

Ben pilot olacaktım,katil değil..

15 yaşında beni bir araziye bırakıp,elime de silah tutuşturup karanlığa iteceklerini bilmiyordum. Bunu yapanın annem olmasıysa hayatın bir tokadıydı bana. Onu savunan,buraya geldikten sonra kötü olduğuna inan bendim ve en büyük hayal kırıklığını da ben yaşamıştım.

Bağırmam,haykırmam ve içimdeki bu acıyı söküp atmam lazımdı ama biri beni tutuyırmuş gibi gözlerim bile dolmuyordu. Acımı bastırmaya o kadar alışmıştım ki donuk bir ifadeden başka bir şey yansıtamıyordum yüzüme.

"Neden anne ?" dedim titreyen sesimle,Efil haklıydı sesim berbat çıkıyordu.

Hayallerimin elimden kayıp gitmesinin acısını hep yaşıyordum,yeni bir şey değildi ama buna annemin sebep olmasını kabullenemiyordum çünkü o annemizdi. Bir anne feda etmezdi,uğruna feda olurdu. Benim annem nasıl yapardı böyle aklım almıyordu.

Kulübenin önündeki yokuşta durdum,telefonumu alıp arabadan indim. Dik denilebilecek yokuştan hızlı adımlarla çıkıp kulübenin önündeki çiçeklerin arasından anahtarı aldım ve kapıyı açıp içeri girdim.

Odunluktan aldığım bir kaç odunu şömineye attım ama içim öyle yanıyordu ki soğukta kalsam geçer sandığımdan yakmadım. Elimdekileri yere bırakıp gömleğimin düğmelerini çözdüm. Nefes alamıyordum,her yer dar geliyordu bana.

Bu his nasıl geçerdi ? Kaybolmuş gibi,karanlıktaymış gibi hissediyordum. Zaten dipteymişim de daha da dibi görmüş gibi çaresizdim. Öğrendiklerim bir el olmuş boğazımı sıkıyor,kalbimi parçalıyordu.

Bedenim şöminenin başında çöktü,odunlar yanmıyordu ama benim kalbimdeki tüm her şey yandı. Anneme dair beslediğim tüm iyi düşüncelerim öldü, kalbimde zoraki açtığım o çiçekler soldu. İlk kurban bendim,en çok benden nefret ediyordu belki de.

Kaç dakika öylece kaldım bilmiyordum.Tek damla yaş akmıyordu gözlerimden, bir kelam dökülmüyordu dudaklarımın arasından. Zihnimdeki sesler susmuyordu,gözlerimde canlanan onca an beni daha da çıkmaza sokuyordu.

Mutfak kısmında bulunan mini buzdolabından aldığım alkol şişelerini yanıma dizip tekrar oturdum. Babaannem beni görse öldürürdü ama zihnimdeki sesleri susturmanın başka hiçbir yolu yoktu. İlk şişenin kapağını aralmıştım ki duyduğum araba sesiyle duraksadım.

Buraya kimse gelmezdi,hatta burayı kimse bilmezdi. Kaşlarımı çatıp ayağa kalktım,kulübeden çıkıp kendimi göstermeyerek yokuşun başına geçtim. Kendi arabamın yanında Kerem'in arabasını gördüm,kapıları açıldı ve Efil ile Kerem indi.

Beni görmüyorlardı çünkü başlarını kaldırmıyor ve dikkatli bakmıyorlardı. Efil yokuşa doğru hiç memnun olmamış bakışlar atarken muhtemelen önceki gibi yokuşa sövüyordu. Bakışları karnına düştüğünde saatler sonra gülümsedim, onu düşündüğü için çıkmaktan korkuyordu. Her ne kadar dili başka söylese de bebeğimiz yüreğine dokunmayı başarmıştı.

Görüp görebileceğim en güzel anne olacağından şüphem yoktu,bu duvarlarını kırsa benden daha çok sevineceğini de biliyordum. Her ne kadar reddetse de o da artık bebeğimizi sahiplenmiş,koruyor ve kalbinin en derinlerinde saklıyordu.

Onları görmek,içimde tarifsiz bir duyguya sebep oldu ve zihnimde tek bir şey yankılandı. O da yalnız olmadığımdı,ben yalnız değildim. Benim için gelmişlerdi..

Efil Saruhan

Yokuşa keyifsiz bakışlar atarken karnımdaki bebeği de düşünüyordum. Ayağım kaysa ve düşsem onu korumam imkansızdı,düşük tehlikesi varken böyle şeyler yapmak asla mantıklı değildi. Kerem'le kısa bir an bakıştık.

"Ben geldim,seni bıraktım hadi eyvallah!"

Elini başına götürüp,selam verdi. Arkasını dönüp gidiyordu ki "Kerem!" diye çıkıştım. Bu karanlıkta beni tek başıma bırakamazdı,saçmalıyor olmalıydı.

Ağlar gibi kaşlarını çattı. "İyi de yenge bu yokuştan çıkmak zulüm!"

"Söylemesen bilmiyordum." Gözlerimi devirip karnımı işaret ettim. "Şurada bebek taşıyoruz,bana yardım etmek zorundasın. Ayağım kayarsa felan tutacaksın."

"Ya tutamazsam ?" dedi dehşete düşmüş gibi.

"Sencer seni öldürür."

Başını iki yana salladı,benden dayak yemesine ramak kalmıştı. Bilmiş bir ifadeyle "Ben ölmek için çok gencim,çıtır hatunlar beni bekliyor." dedi.

Yanımda durmasını fırsat bilerek omuzuna vurdum bir tane. "O hatunlardan Sencer'in yanında bahsedersen seni gebertirim,hem bende ölmek istemiyorum herhalde değil mi ?"

"Acıdı!" dedi omuzunu ovalarken,biraz daha şurada kalmak istemiyordum. Yukarı çıkmak için adım atacakken Kerem'i de kolundan çektim.

"Yürü artık!"

"Ya sen tek başına çıksana!

Tekrar geri çekildiğinde nefesimi verdim. Ellerimi belime yerleştirdim ve kaşlarımı çatıp ona döndüm. "Bana bak,9 ay sonra gelip çocuğun etrafında amca amca diye dolaşırsan seni gebertirim. Reddedildin amcalıktan,daha yardım bile etmiyorsun. Atakan olsa sırtında taşırdı!"

"7.5 ay sonra."

Duyduğumuz sesle başımızı kaldırmamız bir oldu,yokuşun başında dikilen Sencer'i görmeyi beklemiyordum. Ne zamandır orada olduğunu ve nasıl onu fark etmediğimizi anlamamıştım. Sevimli olduğum bir gülüş takındım çünkü pek memnun olmuş bir ifadeyle bakmıyordu.

Yavaş adımlarla yokuştan inip karşımızda durduğunda Kerem "Sıçtık ya!" diye fısıldadı. Sencer duymuş muydu bilmiyordum ama sanırım ilk defa haklıydı.

"Ne işiniz var sizin burada ?"

Sesi telefonda duyduğumdan farklıydı,daha iyi geliyordu. Sesini kötü duyunca ve aramalarıma yanıt vermeyince yerimde duramamış ve Kerem'i arayıp beni ona götürmesi için ikna etmiştim. Kapıda da bizimkilerle karşılaştım,Kerem'in gelmesini beklerken Poyraz olayı özetlemişti.

"Ben anlatabilir miyim ?" dedi Kerem,elini kaldırmış öğretmenden söz hakkı ister gibiydi ve bu haline gülmemek için dudaklarımı ısırmak zorunda kalmıştım.

"Dinliyorum."

"Ben güzel hatunlarla gecemi gün ederken bir baktım karın arıyor. İlk açmadım tabi,biliyorum seni soracak. Sonra baktım yüz kere felan arayınca dedim ki kötü bir şey vardır açayım bari. Bir bağırıyor,bir bağırıyor anlatamam sana. Kocam nerede,beni kocama götür diyor. Başta yok dedim ama kendimi balkondan atacağım felan deyince mecburen aldım getirdim."

Tek nefeste anlattığı yalanları kahkahalarla dinledim. "Resmen az önce yalan resitali sergiledin. Hayran kaldım."

"Teşekkür ederim." dedi ciddiyetle.

Sencer'e döndüm,dudaklarındaki tebessümle daha çok güldüm. "Kocam." dedim cilveyle.

"Haksızlık var abi!" diyerek lafımı böldü Kerem. "Bu sana cilve yapıyor,sonra da sen ona inanıyorsun! Bende mi cilve yapayım ?"

Koluna sertçe vurdum. "Bir kocama yürümediğin kalmıştı pislik!"

"Senin kadar rivrivci biri görmedim,Allah Sencer'ime sabır versin."

Ellerim belimde ona döndüm. "Sencer'ime ?" dedim tek kaşımı kaldırarak. O da yüzünü buruştururak bakıyordu bana. "Asıl sensin riv ivci. Gider misin evine ?"

Sonunda sustuğunda cevapsız kaldım,kollarını bağladığında onu taklit edip bende kollarımı bağladım ve kocama döndüm. "Yüz kere aramadım,ikinci arayışımda açtı. Hem bağırmadım,güzelce rica ettim. Hem ben nasıl balkondan atlayayım,hamileyim hamile." Yüz buruşturdum. "Yalancı senin bu arkadaşın."

Sencer anında kahkaha attığında kalakaldım. Öyle çok güldü ki eğilip karnını tutuyordu,bu haline çok alışık olmadığımdan dolayı derin bir tebessümle gamzelerini izledim.

Yerinde doğrulduğunda kahkahası durdu ama büyük tebessümü hala yerindeydi,Kerem de gülüyordu bu halimize. Sencer kollarını bana doğru açtığında koşar adım kollarının arasına girip boynuna atladım. Ayaklarımı yerden keserek bana sarıldığında boynuma öpücükler bırakıyordu.

"Aile var burada,aile!" diyen Kerem'i umursamadık.

"Arkanı dön Kerem." dedi Sencer,Kerem dönmüş olacak ki kucağından beni indirmeden başını geriye çekti ve dudaklarıma kapandı. Sessiz,yumuşak ve sevgi dolu öpücüğüne karşılık verdim.

Saatler bile onu özlememe yetiyordu,sanki yıllardır görmemişim gibi içim hasretle dolup taşıyordu. Sonunda ayaklarım yerle buluştuğunda dudaklarımız ayrıldı,her zamanki gibi saçlarımın üstüne bir öpücük kondurdu.

"Bakabilir mim artık ?"

"Bak." dedi Sencer. Kolunu omuzuma atmış ve beni göğsüne çekmişti. Kollarımı beline doladım ve bize göz devirerek bakan Kerem'e nispetle gülümsedim.

"Ben gidiyorum." dedi tripli sesiyle.

"Teşekkür ederim Kerem." dedim sıcacık bir gülümsemeyle,sahiydim. Sencer'i seven,onun daima yanında olan bu yaramaz ve çapkın çocuğu maalesef sevmiştim.

O da ciddileşti ve şakayı bir kenara bırakıp tebessüm etti. "Asıl ben teşekkür ederim,ona bu kadar iyi geldiğin için."

Daha fazla kimse konuşmadı,kısa bir bakışma ve sessizliğin ardından arabasına bindi ve yavaş yavaş uzaklaştı. Onunla ilgili bir sürü şeyi merak ediyordum ama sonranın konusuydu bu.

Sencer'e döndüm,gömleğinin düğmeleri yarı ilikliydi. Saçları dağılmıştı,gözleri kızarmıştı ama dudaklarında az önceden kalan bir tebessüm vardı. Annesinin yalanını atlatabilmiş miydi yoksa acısını saklamaya mı karar vermişti bilmiyordum.

"İyi misin Sencer ?" dedim,neyi kastettiğimi çok iyi biliyordu. Gülüşü yavaşça soldu,yutkunduğunu inip kalkan adem elmasından görebiliyordum. Acısını bir anlığına unutmuş ama sonrasında tekrar hatırlamış gibi eski keyifsizliğine geri dönmüştü.

"Neden geldin Efil ?"

"Seni yalnız bıramazdım." dedim,bir elim yanağına yerleştiğinde şefkate ihtiyacı olduğunu biliyordum. O şuan küçük bir erkek çocuğu kadar savunmasızdı,gözlerinden görebiliyordum.

Üzerimde olan deri cekete rağmen üşüyordum. Bunu fark etmişti,üstüme kısa bir an göz gezdirip tek hamlede kucağına aldı beni. Yine zorlanmadan yokuşu çıkmaya başladı. "Yemek yedin mi ? İlaçlarını da alman gerekiyordu."

"İnanmayacaksın ama kendime sandiviç hazırladım ve yolda hepsini bitirdim hatta ilacımı da yanıma almıştım,sonrasında da onu içtim."

Gülümedi. "Aferin benim karıma."

Bu tebriğine gururla gülümsedim,ödevini yapan kızlar gibi neşelenmiştim ve başımı göğsüne yasladım. Yokuş bitince kucağından indirmemiş ve kulübenin önüne kadar getirmişti. Yere indirince ayakkabılarımı soyup açık olan kapıdan içeri girdim.

Yanmayan şömineyi ve buz gibi olan eve karşı kollarımı bağladım. "Buz gibi burası." derken gözlerim yerdeki alkol şişelerine takıldı. Kokuları burnuma gelince midemde hissettiğim çalkalanmayla yüzümü buruşturdum. "Alkol mü kullandın sen ?"

"Hayır,sizin gelmeniz engel oldu." dedi,şömineye odun atmıştı ve ateşini yakıyordu.

"Lütfen kaldır şunları,midem bulandı."

Kısa bir an bana baktıktan sonra şişeleri alıp mutfak kısmındaki mini buzdolabına koydu. Şöminenin başındaki mindere oturdum ve ayaklarımı uzattım,ısınmak için oldukça yakında duruyordum.

Üstündeki gömleğin kalan düğmelerini açıp üstünden soydu,üşümemesi imkansızdı ama umursamıyordu. Yanıma gelip oturduğunda kendine çekti beni,sırtımı göğsüne yasladığımda kollarını doladı karnıma. Öpücükleri saçlarımdan boynuma doğru yol çizerken gözlerimi yumdum.

"Seni dinlemek istiyorum." dedim,acısını söküp atmazsa kendini mahveder dururdu. İçini yaktığını biliyordum,tahmin etmesi zor değildi annesi onun kanayan yarasıydı.

"Konuşmak istemiyorum." Şakağıma bir öpücük kondurdu. "Söyle kalsak sessizce ve bu andan hiç çıkmasak olmaz mı ?"

"Canın yanıyor biliyorum.." dedim fısıltıyla. "Anlatmalısın,üzülmelisin içinde bastırmaya çalıştığın duyguları yaşamazsan kendini yıpratır durursun. Acını da öfkeni de yaşa.."

"Yaşamak istediğim bir şey yok,öğrenmem gereken bir gerçeği öğrendim ve artık hayatımda bazı şeyler daha da netleşti." Sesinde bile acı varken nasıl inanabilirdim ona bilmiyordum. "Bu yüzden hiçbir şey umurumda değil."

"O yüzden mi gelmedin eve ?"

Sorumu umursamadı,elleri ellerimi tuttuğunda usulca karnımın üstüne getirdi. Ellerim bebekle buluştu,çekmek istedim ama buna izin vermedi ve ilk defa bu kadar uzun bir süre temas halinde kaldım onunla.

Kaslarım gevşedi,kalbime bir yumru oturdu ve yumuşayan ellerim kendiliğinden karnımz yerleşti. Ne yapmaya çalıştığını bilmiyordum ama dudakları kulağımın eşiğindeydi.

"Hissedebiliyor musun onu ?"

"Hayır." diyerek yalan söyledim ama asıl onu hissettiğim için yumuşuyor ve gevşiyordum. Hareketlerini algılamam mümkün değildi ama varlığını düşündükçe kalbime dolan ısıyla hissediyordum onu.

"Tek bir şey isteyeceğim senden." dedi,fısıltılıydı ve titriyordu sesi. "Ona benim kaderimi yaşatma." Kalakaldım öylece. "Dünyayı sererim önüne,uykusuz kalır ve tüm ihtiyaçlarıyla en yakından ilgilenirim ama Efil..Senin ondan sakındığın sevgiyi veremem,o eksikliği hiçbir güzellikle kapatamam ve o senden eksik kalırsa.."

"Sencer-"

"Efil." diyerek susturdu beni,şakağıma bir öpücük kondurdu. "Onunla ilgili senden sadece bunu istiyorum. Merhametini de sevgini de ondan sakınma,o güzel kalbinden mahrum bırakma bebeğimizi. Korkuyorsun ama sevgi tüm kötü duyguları yıkacak kadar kuvvetlidir ve emin ol bunları birlikte atlatacağız."

"Ya yapamazsam ?"

"Yapman gereken tek şey sevmek ve sen o kadar güzel seviyorsun ki,bundan asla şüphen olmasın." Sesi titriyordu,ellerini ellerimin üstünden çekti ama ben karnımdan çekemedim. "Söz veriyorum yetemediğin yerde ben olacağım,söz veriyorum hiçbir yükü senin üstüne yüklemeyeceğim. Gerekirse evden çalışırım,gerekirse bir an bile ayrılmam yanınızdan. Ama söz veriyorum seni de bebeğimizi de asla yalnız bırakmayacağım."

Gözümden bir yaş firar etti yanağıma doğru,cevap veremedim ama söylediği hiçbir şeyi de reddetmedim. Ellerimin altında hafifçe şişkinliğini belli eden karnıma kısa bir bakış attım. Annemde beni istememişti ama çok güzel bir anneydi,bende onun kadar güzel bakabilir miyim karnımdakine bilmiyordum.

Sencer saçlarıma bir öpücük bıraktı,kendi çocuğu üzerinden bana acısını da yarasını da anlatmıştı. Annesi tarafından sevilmemiş ve şefkat görmemiş olduğunu alttan alttan bana söylemişti. Ona da Atakan'a da üzülmeden edemiyordum.

Ateşin ve çatırdayan odunların sesi kulağımı doldurduğunda gözlerimi yumdum. Birdenbire ağzımda beliren tattan bihaber kaşlarımı çattım. Ağzım sulanıyordu ve damağımda dolanan tadı acilen yemem gerekiyor gibi hissediyordum.

Bir anda oluşan bu hisse anlam veremedim,ellerimi karnımdan çekip yerimde doğrulduğumda Sencer merakla bana döndü. "Sanırım.." dedim,dilim damağımda dolandı. "Sanırım aşeriyorum."

Tebessümü yavaşça büyüdü. "Yemin et!" dedi coşkuyla. Kafamı salladığımda hala ağzımdaki tadı çözmeye çalışıyordum. "Emret karım,söyle ne çekiyor canınız ?"

Ellerini nereye koyacağını bilemiyor bir halde bana yaklaşmış ve gözlerime beklentiyle bakıyordu. "Bilmiyorum ki ne istiyor canım." dedim,dudak büzdüğümde kaşlarını çattı. "Damağımda bir tat var ama bilmiyorum ne."

"Düşünelim güzelim." dedi,gerçekten milyon tane yiyecek ismi sayacak değildi herhalde. "Tatlı bir şey mi tuzlu bir şey mi ?"

"İkisi de değil." Başım birden şömineye döndüğünde aklıma gelenle gözlerim kocaman açıldı. Az önceki Sencer'in coşkusu bana geçmişti, "KESTANE" diye bağırdım.

Güldü,keyifli bir gülüştü bu. "Senin canını yerim ben ya! Dilediğin kestane olsun,yürü gidip yiyoruz hemen."

Heyecanla ayağa kalktım,o ateşi söndürürken bende anlatıyordum. "Böyle sıcak sıcak olacak,kabuğunu soyacağız sonda yiyeceğiz sıcak sıcak. Böyle ağzımda yayılacak tadı."

"Öyle bir anlatıyorsun ki bende aşerdim sanırım."

Kahkahalarla kulübeden çıktık,yokuşu tekrardan Sencer'in kucağında inmiştim. Arabaya binerken ben heyecanlıydım,sürerken o heyecanlıydı. Ben içimdeki hormonların dürtüsüyle heyecanlıydım ama o bebeği için olan her gelişmeye böyle heyecanla yaklaşıyordu.

Şehir yoluna girdiğimizde radyoya uzandım,saat ona geliyordu ve biz bu saate kestane arayacaktık. Mevsiminde bir şey aşermem muhteşemdi,bulmamız zor olmayacaktı ama saati biraz geçti.

Telefonum çalınca cebimden çıkardım. Arayan Batu'ydu ve Sencer bu durumdan hiç memnun olmayacağından meşgule attım. "Kim ?" diye sordu Sencer ama ben cevap veremeden tekrar çaldı.

"Önemli bir şey değil ya." diyerek meşgule attım ama tekrar çaldı. Sencer'in bana değen şüpheli bakışlarından kaçtım ve tekrar meşgule attım.

"Batu değil mi ?" dedi.

Cevap veremedim ve tekrar çalan telefonu sonunda açtım. "Ne var Batu ?" dedim ısrarcı olmasına sinir olduğum için.

"Hoparlöre al." diyen Sencer'i geri çevirmedim,ondan saklı konuşsam daha fazla sinirlenecek ve gerilecekti. Şu güzel anda gerginlik istemiyordum.

"Kaç kadeh kırıldı sarhoş gönlümde.." diyen sarhoş sesi beni şaşkınlığa uğratırken Sencer'i daha da sinirlendirdi. "Bir türlü kendimi avutamadım."

"Ne oluyor Batu ?"

"Kaç gece ağladım böyle gizlice,ne yaptıysam seni unutamadım.."

"Batu ?"

"Belasını sikeceğim bu herifin!"

Anlamıyordum onu da,her şeyi çok abartıyordu. "Sencer bir dur!"

"Kim bilir kimler var şimdi kalbinde,sen beni unuttun çoktan belki de. Ben hala yaşarım eski günlerde,her şeyde sen varsın unutamadım.." Sustu bir anlığına. "Efil.." dedi sonra. Arkadan da müzik sesi geliyordu. "Unutamıyorum be kızım, olmuyor.."

"Kimi Batu ?" dedim,üzülüyordum ona. Sencer'in bakışlarını aldırmadım. "Biri mi vardı hayatında,sorun ne ki bu hale gelmişsin ?"

Ben onun sesini duymayı beklerken bir kapı sesinin ardından Nehir'in sesi geldi. "Sen yine kendini ne hale getirdin!" dedi bağırarak. Sesi uzaktan geliyordu.

"Efil'e anlatacağım her şeyi."

Bir tıkırtı sesi geldi ve birdenbire telefon kapandı. Ne olduğunu anlayamadım, araba durduğunda Sencer'e döndü bakışlarım. Sadece Batu'yla konuşmam bile onu o kadar öfkelendiriyordu ki bunun doğru olmadığını düşünüyordum çünkü o benim kuzenimdi.

"Bu adamla konuşmanı istemiyorum dedikçe-" Dişlerinin arasından "Benim inadıma mı yapıyorsun ?" diye tamamladı cümlesini.

"Ne alakası var Allah aşkına ?" dedim. "Bu tavırlarını gerçekten anlayamıyorum,defalarca söyledim sana biz Batu'yla büyüdük ve o benim kuzenim. Benden mantıklı bir şey istesen zaten yapacağım,niye karşı geleyim ?"

Burnundan bir nefes verdi,sakşnleşmeye çalışıyordu. Anlını ovaladı ve nasıl yaptıysa öfkesini kenara atabildi. "Hadi,inelim de kestanemizi alalım."

Çabasını gördükçe içimde yepyeni çiçekler açıyordu. Bizim adımıza bir umut doğuyordu yüreğimde. Ben,o ve bebek.. Her şeyden sonra,dolu dolu bir hayat..

İlk inen o oldu,benim tarafıma gelip kapımı açtığında uzattığı eli tuttum ve indim arabadan. Bir kuruyemişçiye gelmiştik,şansımızadır ki hala açıktı. Sencer'in eli belime yanaştığında saçlarımın arasına bir öpücük kondurdu.

"Özür dilerim."

"Özür dilenecek bir şey yok." dedim,uzanıp yanağını öptüm. Bir sorun olmadığına kanaat getirmiş olacak ki gülümsedi ve karşımızda duran kuruyemişçiye doğru birlikte yürüdük.

⚓️

Yazardan

 

Karanlık bir koridorda yankılanan adım sesleri yılların aşina olduğu bir nefreti barındırıyordu. Kalbi karanlığa gömülmüş,hırsının ve körelmiş sevgisinin kurbanı olan bir ruhun eziyetiydi tüm bunlar. Zulmediyordu ve artık umurunda değildi.

Önünde durduğunda korumalar tarafından açılan büyük kapıdan içeri girdi Volkan,yüzünde silemediği sinsi ve keyifsiz bir gülüş vardı. Karşısında duvara kelepçelenmiş bedene baktığında "Bir anlığına kurtulurum sandın değil mi ?" dedi ve hiç hoş olmayan bir kahkahayla doldurdu odayı. "Seni bırakmam, merak etme."

Kelepçelerin kollarında bıraktığı morluklardan,sürekli yenisi açılan yaralarından ve her yanına bulaşmış kirden nefret eden kişi ağzını açmadı bile. Çevresindeki zincirlerden fırsat bulabildiğince yere oturmuş ve başını da soğuk duvara yaslamıştı.

"Efendim.." dedi Volkan'ın arkasındaki korumalardan biri. "Deponun önünde nöbet tutan korumayla ilgili araştırmalarımız devam ediyor ama hala bir ize rastlanmadı."

Volkan bir anda solan gülüşüyle arkasına döndü,adamlara öfkeyle bakarken en ufak bir aksiliğin yol açacağı şeyleri biliyordu çünkü rakipleri güçlüydü. Bir yanda Efil ve bir yanda Sencer varken hataya yer yoktu.

"O adamı bana bulun." dedi,onlara doğru bir adım attığında hiç iyi bakmıyordu ve onlar bu bakışın anlamını biliyorlardı. "Eğer o adam Sencer'in elindeyse o zaman beni uğraştırmayın ve kendi kafanıza sıkın."

"Efendim depodan hiç içeri girmezdi." dedi bir diğer koruma. "Bu yüzden pek bir bilgiye sahip değil. Sencer'in elinde dahi olsa kayda değer bir şeyler söyleyeceğini sanmıyorum."

"APTAL MIYIM BEN!" diye bağırdı Volkan. "Bunları bende biliyorum,yine de o adamı bulacaksınız. Daha fazla uzatmadan yıkılın karşımdan."

Adamlar dışarı çıktığında Volkan tekrar esir tuttuğu bedene döndü. Eski keyifine dönerken ona yaklaştıkça yaklaştı. "Efil hamileymiş ya." dedi sohbet eder gibi. "Sencer'de pek istekliymiş,yazık olacak. Sence zehir mi daha mantıklı,yoksa tek kurşun yeter mi ?"

"İntihara mı karar verdin ?" dedi,alaylıydı.

Volkan kahkaha attı ve "Soyunu kurutmadan asla." dedi. Yüzüne yayılan tehlikeli ifade karşısındakinin yutkunmasına sebep oldu. "Efil de,Sencer de piçleri de ölecek. Ama şimdilik sadece piçleri ölecek,sonrasında ooo piti piti yaparız."

Ölü gibi çöken kişi Volkan'ın yaklaşmasını fırsat bilerek yüzüne tükürdü,hiçbir zaman boyun eğmemişti yine eğmeyecekti. "Sen onların canını yaktıkça onlar seni daha da dibe çekecek,sen kazandım sanacaksın ama asıl zaferin kim olduğunu gördüğünde hak ettiğin yerde olacaksın."

"Onlar mı alt edecek beni ?"

"O günleri iple çekiyorum."

Volkan aldığı cevaplarla sinirlenmiş ve keyfi bozulmuştu. Ayağa kalkıp dibindeki bedene sert bir kaç tekme attıktan sonra kapıya doğru ilerledi. Onun kahkaha dolu inlemesi canını daha da sıkmıştı.

Kapıyı sertçe kapatıp,arkasından sürgüsünü kapatmayı ihmal etmedi. Onu karanlıkla baş başa bıraktığında hücreden tek bir ses geliyordu.

"Günü gelir sende benden çekip gidersen,
Gidipte bir daha dönmeyeceksen..
Al ömrümü koy ömrünün üstüne,
Senden gelsin ölüm başım üstüne.."

 

⚓️

 

Efil Saruhan

Şömine başında benim için kestane soyan kocamın bir kez daha fotoğrafını çekip sonunda telefonu bıraktım ve elimdeki kestaneden bir tane daha yedim. Nasıl da güzeldi tadı anlatamazdım.

Sencer soyduğu kestaneyi ağzına attığında bir diğerini de uzattığım avcuma bıraktı. Dizinin dibinde duruyor ve küçük bir çocuk gibi onun soyduğu kestaneleri yiyordum. Arada duruyor ya beni öpüyordu ya da başını eğip karnıma hafif bir öpücük bırakıyordu.

"Sıcak dikkat et." diyordu verirken,bazende avucumdakileri ya da ağzıma attıklarımı üflüyordu.

"Sencer.."

"Hıı." dedi efendim der gibi.

"Küçükken ne olmak istiyordun ?"

Elleri durdu,gözlerinden binbir ifade geçerken yutkundu. Cevap vermeyecek sandım ama "Pilot." demişti tek seferde. Annesinin ondan kopardığı hayali buydu,pilot olmak istiyordu ama eli silah tutmuştu.

Gözlerimi dolduran hormonlarımdan nefret etmeye başlamıştım,onu düşüncelere itmek istemediğimden "Ben ilk saçma sapan şeyler istiyormuşum ama sonrasında şarkıcı olmak istiyordum." dedim tebessümle.

"Öyle mi ?" derken kaşları havalanmıştı. Kendini umursamıyordu bile,kendi isteğini çoktan maziye gömmüştü ve bana odaklanıyordu. "Sesinin güzel olduğunu tahmin etmeliydim. Hadi bize bir şarkı söyle."

Elindeki son kestaneyi de avucuma bıraktığında "Size ?" dedim sorar gibi.

"Bana ve bebeğimize."

Utanmıyordum,söylerim çünkü bende kendi sesimi beğeniyordum. Sencer eskş yerine yani yanıma oturduğunda tekrar sırtımı göğsüne yaslamıştım. Ağzımdaki lokmayı bitirdiğimde derin bir nefes verdim,Sencer'in elleri karnımın üstündeydi ve bende çekinmeden ellerimi üstüne koydum.

"Sevduğum bak gözume, bir şey söyle yüzüme
Ben severum uzaktan, üzülma sen hiç bize
Yine düştüm yollara, yolun sonu gelmedi
Kaldi senden geriye, iki damla göz yaşi

Ağlama dayanamam, gözlerunun yaşina
Biter bu dertler geçer, sen kal o bana yeter
Oy sevduğum gel yeter, bu yağmurlar da geçer
Oy sevduğum gel yeter, bu yağmurlar da geçer.."

Sencer'in dudakları saçlarımda dolanırken ellerimiz bebekle birken içime dolan huzurun tarifi yoktu. Şarkının sonuna kadar geldim,öncesinde ağlayarak söylediğim her şarkıyı şimdi huzurla söyleyebilirdim.

Son mısraları söyleyip sustuğumda "Bu kadarını beklemiyordum." dedi efsunlu bir sesle. Gülümsedim,her övgüsü kalbimi hızlandırıyordu. "Muazzam ötesi bir şey bu."

"Mutlu olayım diye diyorsun."

"Yemin ederim doğru söylüyorum." dedi,yüzüne baktığımda hayran bakışlarına karşı daha da gülümsedim. "Bundan sonra hep söyleyeceksin bana ve kızımıza."

"Kızımıza ?" dedim,kaşlarım havalandı.

Kendi de yeni farkına varmış gibi gülümsedi. "İçimden o kadar kız geçiyor ki dilime yansıdı sonunda. Allah sağlıklı bir şekilde versin ama kız olsun isterim."

Birdenbire yüzüme yayılan tebessümü silmeye çalıştım ama başarısız oldum, onun gamzelerini görüpte somurtamazdım. "Erkek olursa seni şikayet ederim haberin olsun." dedim gıcıklık yaparak.

"Ne diye ?"

"Baban seni kızım diye seviyordu,kız istiyordu derim."

Güldü,küçük bir kahkahaydı. "Allah'tan bir kere söyledim." Kolumdan tutup tekrar kendine çekti ve yanağımı sıkıca öptü. Oradan çeneme,oradan boynuma. Sayısız öpücükleriyle beni gıdıklandırıyorken kahkaha atmadan edemedim.

Bir anda aklıma gelenle "Aaa,sordun mu doktora şeyi ?" dedim.

Bu sefer anlamıştı,yüzünü geri çekip suratını ekşitince cevabımı almıştım bile, güldüm istemsizce. "Neymiş bir kaç ay sabredecekmişim,kolaysa gel kendin sabret diyecektim de neyse."

Kahkaha attım ve dudaklarına yanaştım. "Sabret kocam,kadın haklı." dedim, bende pek uslu durmuyor daha da tahrik ediyordum onu.

"Yapma şunu." dedi dudaklarıma doğru.

"Neyi ?" dedim,çenesini öptüm ve sonrada dudaklarını. Geriye çekilmeme izin vermedi ve dişlerini dudaklarıma geçirdi,ısırıklarından ötürü inlesem de yavaştı ve canımı yakmıyordu.

Üstüme çıkacak gibi olduğunda geriye çekildim ve hızlıca yerimde doğruldum, durdurmazsam çok daha ileriye giderdik ve bu pek sağlıklı olmayabilirdi üçümüz içinde. Geri çekildiğim için bana sitemle bakıyordu.

"Babasın sen baba!" dedim gülerek. "Sabretmek zorundasın."

"Şu kelime o kadar hoşuma gidiyor ki,sen defalarca söylesen ve ben dinlesem hiç usanmam. Şimdi böyleysem bebeğimiz ilk baba dediğinde nasıl olurum bilmiyorum."

Gözlerinde gördüğüm heyecana karşı tebessüm ettim. Benim için baba kelimesi bir anlam ifade etmezken onun için çok şeydi. Ben babamın bana bıraktığı izleri taşıyordum baba kelimesinde ama o bebeğini düşlüyordu.

Başını eğdi ve karnımla aynı hizaya geldi. "Onunla neden konuşuyorum biliyor musun ?"

"Neden ?" dedim.

"O seninle bir bütün,doğduğunda direk senin kucağını isteyecek. Senin sesinde, kokunda sakinleşecek. Seni biliyor,tanıyor.. Sen onun annesisin ve annesi olduğunu hissedecek."

Yutkunamadım. "Gerçekten mi ?"

"Tabi ki." dedi tebessümle. "Ama beni tanımıyor,doğduktan sonra beni yabancı gibi görmesin diye şimdiden onunla konuşuyorum ki beni de tanısın. Ve seni ilk nefesinden itibaren nasıl sevecekse beni de sevecek."

"Çok garip." dediğimde bakışlarını benden çekip karnıma döndü,eliyle örttü üstünü. Usul usul okşadığında gözlerindeki parıltı görülmeye değerdi.

"Selam ufaklık,ben baban.." dedi,tebessüm ettim. "Sabah ki görüntün hala aklıma biliyor musun ? Seni o kadar sabırsızlıkla bekliyoruz ki lütfen kendine dikkat et ve beni de anneni de üzmeden sağlıkla gel."

Bir öpücük kondurdu ve "Bu benim için." dedi. Bir öpücük daha kondurduktan sonra da "Bu da annen için,eğilemediği için seni öpemiyor." dedi.

"Uyuyalım mı ?" dedim tebessümle.

Kafasını salladı,ilk önce o kalktı ve benim kalkmama izin vermeden kucağına aldı. "Sencer ya.." dedim cilveyle. Yer yatağına bırakıp kendisi de yanıma uzandı. Üstümdekilerle hiç rahat değildim ama olsundu,yanımda kocam varsa her şeye olsun..

Battaniyeyi üstümüze çekeceğinde onu durdurdum,kazağımı kaldırıp pantolon düğmemi açtım. Derin bir nefes verdim,bebek hiç rahat değildi bu pantolonla. Hafifçe şişmiş karnım ortaya çıktığında gülümsedim ve ayaklarımla iteleye iteleye pantolonumu soydum.

"Bilerek mi yapıyorsun ?" dedi,gözleri bacaklarıma kayıp duruyordu. Kahkaha atıp pantolonu kenara bıraktım ve battaniyeyle kapattım bacaklarımı. Yanıma sokulduğunda başımı yastığa değil onun göğsüne yasladım.

"Sana söylemem gereken bir şey var." Kafamı kaldırdım ve çenemi göğsüne yaslayarak kehribarlarına döndüm,dinliyorum der gibi bakıyordum. "Bu Batum'daki deponun önünde duran adama ulaştık ve şuan elimizde."

"Şaka yapıyorsun ?" dedim heyecanla.

"Yarın yanına gidip bir şeyler öğrenmeye çalışacağım,umarım işimize yarar bilgiler verir."

"Bend-"

"Efil'im.." dedi,ilk defa bana böyle seslenmesine içten içe sevinsem de lafımı kestiği için de kaşlarımı çatarak bakıyordum. "Ben sana verdiğim sözü tutacağım,istediğin gibi Arman'ları yok edeceğim ama senin bundan geri kalmanı istiyorum."

Yerimde doğrulup bağdaş kurdum. "Bunu isteme benden,her ne olacaksa bende içinde olacağım."

"Doktorun söylediklerini unuttun mu ?"

"Unutmadım Sencer." dedim sitemle. "Onu sadece sen koruyormuşsun gibi davranma,bende iyi olması için elimden geleni yapıyorum. Senin kadar bende endişeliyim ve bende korumaya çalışıyorum."

Gülümsedi ve sırtını arkasına yasladı. "Güzelim bundan şüphe etmiyorum ki zaten." deyip ellerimi tuttu. "Bugün sorun yokmuş gibi görünse de yarın bir anda silahların arasında kalabilirsiniz,sen ne kadar bu olayların içinde olursan masaya da belaya da o kadar yakın olursun."

"Tamam,ben çatışmalara geleceğim demiyorum zaten." Moralim bozulmuştu ve sebepsizce sol gözümden bir damla yaş aktı. "Böyle tehlikenin olmadığı anlarda gelmek istiyorum sadece,hem kendimi de bebeği de korumak için elimden geleni yaparım zaten."

"Neden ağlıyorsun ?"

"Bilmiyorum,lanet olası hormonlar işte." dedim sitemle.

"Korkuyorum Efil,sizi kaybetmekten korkuyorum." dediğinde tekrar gözlerim akıttı yaşlarını,yeter ama diyemedim. "Sana da kıyamıyorum,biliyorum en çok sen hak ediyorsun bu anlara şahit olmayı ama tehlikeli be güzelim."

Kucağına oturup boynuna sarıldığımda şakağına bir öpücük kondurdum. "Söz veriyorum tehlikeli olan anlarda gelmeyeceğim ve bir anda kötü bir şey olursa da kendimi de bebeği de çok iyi koruyacağım."

"Söz ver bana." dedi,kafasını geriye attı ve gözlerimiz birleşti. "Ne olursa olsun ilk önce kendi canın,sonrasında da bebeğimizin canı."

"Sen ?" dedim,benim kalbimde yeri ilkti bilmiyordu belki ama kendimden bile önceydi onun canı.

"İlk önce sen,sonrasında bebeğimiz." diye diretti.

"Tamam,söz veriyorum."

Başımı göğsüne yasladım,saçlarımı okşadı ve ara ara öpücükler bırakıyordu. Ne kadar geçmişti bilmiyordum ama ışığı kapatmıştık ve sadece şömineden ateşin ışığı geliyordu.

"Sencer.." dedim, iyice mayışmıştım ve gözlerim kapanıp duruyordu. Uykunun kollarına bu kadar hızlı kapılacağımı bilmiyordum.

"Hımm.." dedi,saçlarımdaki eli durdu.

"Sen.." dedim,kelimeler zor çıkıyordu dudaklarımın arasından. "Her şeyde,her anda ilk önce sen." Duraksadım,aklıma gelenle gülümsedim."Birde Nehir ve.."

Güldüğünü hissetmiştim ama devamını getirecek gücüm yoktu,o cümlenin nasıl tamamlayanacağını biliyormuş gibiydi. Ben uykunun kollarına kendimş bırakırken o elini karnıma koydu. Doğru biliyordu,cümlenin sonunu anlamıştı.

"Annen seni çok seviyor ufaklık."

⚓️

Gergindik,sabah bir telefon sesiyle uyanmak ve acilen eve çağırılmak ikimizi de mutlu etmemişti. Atakan Sencer'i aramış kahvaltıda söylemem gerekenler var,gelin demişti ve Sencer abisini kıramadığından dolayı gidiyorduk.

Sencer'e kalsa bir süre o eve girmeyecekti biliyordum,belki annesine olan öfkesinden belki de babasına olan mahçubiyetindendi. Atakan'ın söyleyeceği şeyi merak ediyordum ama uykumdan uyandırılmakta kötüydü.

"Sence ne söyleyecek ?"

"Bilmiyorum." dedi Sencer,evin bahçesine girdik. "Umarım önemlidir gerçekten,bu eve bir süre girmek istemiyordum çünkü."

"Yağmur'la ilgilidir gibi geliyor."

"Ona hala bir çözüm bulamamak canımı sıkıyor."

Arabadan indik,uzattığı eli tuttum. "Umudunu kes,Yağmur iyi oyuncudur ve abinin gözünü bir kere boyadıysa kendi farkına varmadığı sürece kimse onu kendine getiremez."

Çaresiz bir nefes verip zile bastı,çok beklemedik ve çalışanlardan biri açtı kapıyı. Selam verip içeri girdik,ceketimi soyup askıya bıraktım ve Sencer'le birlikte odaya bile uğramadan salona geçtik.

Herkes yerli yerindeydi,gergin oldukları ise çok belliydi. Sencer tek kelime etmeden yerine oturdu,peşinden bende yerime oturdum. Çocuklar masada yoktu,muhtemelen ayrı yemiş ve okula gitmişlerdi.

"Afiyet olsun." dedi babaanne. Kaçamak bakışları Atakan ve Sencer arasında gidip geliyordu. Sadece onun değil herkesin öyleydi. Feride Hanım tabağıyla ilgileniyordu ve her zamanki ifadesini takınmıştı.

Önüme peynirli böreklerden birini alıp yemeğe başladım,herkese çay bana da portakal suyu koymuşlardı. İçeceğimden bir yudum aldım ve arkama yaslandım.

"Ben bir şey söyleyeceğim size." dedi Atakan,çatalını bıraktı. Dün eve geldiğinde gözlerinin çevresi kıpkırmızıydı ve şimdi de öyleydi ama en azından o yıkılmış ifadesini toparlamıştı.

"Buyur oğlum ?" dedi İlyas baba.

"Biz Yağmur'la konuştuk." dediğinde ona odaklandım. "Bugün gidip nikah tarihimizi almaya karar verdik. Sizin için de uygunsa bir ay sonrasına alacağız."

"Erken." dedi Feride Hanım.

"SANANE!" diye bağırdı Atakan birdenbire. Yerimde sıçramıştım,böylembir çıkışı kimse beklemiyordu. "Seni ilgilendirmeyen konulara karışma."

Feride Hanım dudaklarını aralamıştı ki İlyas baba araya girdi. "Sen nasıl istersen öyle olsun oğlum,yengelerin her şeyin en güzel şekilde organize eder. Değil mi kızlarım ?"

Üçümüzde kafamızı salladık,itiraz etme gibi bir seçeneğim yoktu. Bir ay sonra da olsa bir yıl sonra da bu evlilik olacaktı. Atakan kendi kendine görecekti gerçeği.

"Sencer,kardeşim ?" dedi sorar gibi. Herkes Sencer'e döndü,o ise önündeki tabağa sertçe bakıyordu. Kendini o kadar sıkıyordu ki onun yerine ağlayabilirdim.

"Sen nasıl istersen abi,her zaman yanındayım."

Derin bir sessizlik masada hakimken herkes Sencer'e bakıyordu. Bunun farkındaydı,başını kaldırmıyordu. Elindeki çatalla boş tabakta desenler çiziyordu ve kesik kesik nefesler veriyordu.

"Sencer." dedi İlyas baba,Sencer gözlerini yumdu ve kafasını kaldırmadı. "Bana bak oğlum,kaldır kafanı." Bakmadı. "Oğlum.."

Sencer ateşe dokunmuş gibi anında sofradan kalktı,elimdeki böreği bırakırken salondan çıkmasını izlemedim ve bende arkasından çıktım. "Sencer." diye seslensem de durmadı.

"Üzerimizi değişelim ve çıkalım." Odaya çıkıyordu,peşinden ilerledim. "Yavaş çık merdivenleri." diye uyarmayı da ihmal etmemişti.

"Beni beklemiyorsun bile,sonra yavaş çık diyorsun!" dedim sitemle.

Durdu,yanına kadar gitmemi bekledi. "Şimdi oldu mu ?"

"Olmadı,defol git." Arkasını dönüp gidecekti ki ayağımla ayağına sertçe vurdum. "Ya hamileyim ben hamile!"

"Kendin git dedin ya!"

Yanından geçip,önünden odaya doğru ilerledim. "Sanki her dediğimi yapıyorsun ya!"

Arkamdan gelirken güldüğünü de sabır cümlelerini de duymuştum. Odaya girdiğimizde "Yoluna ölürüz diyoruz,yine yaranamıyoruz." dedi. Aniden kalbime dolan yumuşamayla durdum.

Yanına gidip yanağına sıkı bir öpücük kondurdum. Bu dengesizliğime şaşmış olacak ki kaşlarını çatarak güldü. Bende onu arkamda bırakıp giyinme kısmına ilerledim. Telefonuma gelen bildirim sesiyle cebimden çıkardım.


Batu

En kısa zamanda buluşmamız ve konuşmamız lazım Efil.

Ne hakkında ?

Ne zaman müsait olacaksın ?

Ben sana haber veririm.

Unutma.

 

Bir derdi vardı,Nehir'le paylaşmak belki de ona yetmiyordu ve benimle de paylaşacaktı. Dün ki telefon görüşmemiz aklıma geldiğinde daha da şüphelendim,şimdiye kadar hiç kız mevzusu olmamıştı ama demek ki artık vardı. Sencer'i ikna etmek şarttı.

Hazırlanmamız ve evden çıkmamız tahmin ettiğim de kısa sürmüştü. Kerem'in attığı konuma doğru gidiyorduk ve Sencer şimdiden binlerce kez uyarmıştı. Bir kere yeterli olmuyordu sanırım onun için.

Gittiğimiz yol giderek ıssızlaştığında detaylı incelemelerim arttı. Annemle, geçmişle ilgili ufacık bir ipucu bulacak olmak beni heyecanlandırıyordu. O mektupları ve notu kimin gönderdiğini,depodaki kişiyle alakalı olup olmadığını anlamam lazımdı.

Issız bir yerde,depo gibi bir alanda durduğumuzda Sencer yine gerekli uyarılarını yapmıştı ama artık gözlerimi devirerek dinliyordum onu. Gereğinden fazla endişeleniyordu,sadece bir adamla konuşacaktık.

Kerem kapıda bizi karşıladığında bana yandan bir bakış attı. "Hanımcılıkta markasın kardeşim,gelmemesi için ikna edemedin mi ?"

"Seni ilgilendiren bir kısım olduğunu sanmıyorum." dedim sahte bir tebessümle,zaten zor ikna etmiştim. "Bu yüzden sus Keremciğim."

"Tamam yengeciğim!"

"Ciğimlere başlamayın yine ve susun!" dedi Sencer ve ikimizi de susturdu.

O önde bizde iki yanında içeri girdik. Koskocaman alanın tam ortasında elleri ve ayakları sandayeye bağlı bir adam vardı. Kameralarda gördüğümüz ve kapının önünde bekleyen adamdı,yüzünde yer yer yaralar vardı. Belli ki hırpalanmıştı.

Kerem öne atılıp adamın ağzındaki bez parçasını çıkardı,adam halsizce başını kaldırıp bize baktı. "Ne istiyorsunuz benden ?" dediğinde ağlayacak gibiydi.

"O depoda kimi sakladığınızı öğrenmek istiyoruz." dedi Sencer. Sesi sert,soğuk ve netti.

"Bırakın gideyim,bir ailem var benim."

Kerem güldü. "Hepte aynı yalanlar,ailelerinizi karıştırmaktan sıkılmadınız mı ?"

"Bize istediğimizi verirsen gitmekte özgürsün."

"İçeriye hiç girmiyordum,benim görevim sadece kapıda beklemekti." Gözleri kapanıp açılıyordu. "Bu yüzden içeride kimi tuttuklarını bilmiyorum."

"Kim tarafından emir alıyordunuz ?"

"Volkan Arman."

"Sadece o mu ?"

"Evet.."

"Nereden bulaştın onlara,ne zamandır birlikte çalışıyorsunuz,ne zamandır oradasın anlat hepsini!" diye bağırdı Sencer.

"9 ay oldu." dedi ağlamaklı bir sesle. "Depoda ölenlerden biri liseden arkadaşımdı,işe ihtiyacım olunca herkese başvurdum. O da seni kazançlı bir işte çalıştıracağım gel dedi. Volkan denen adam kim bilmiyordum bile,paraya ihtiyacım vardı ve bende kabul ettim."

"EKSİK ANLATIYORSUN!"

"YEMİN EDERİM EKSİK ANLATMIYORUM!" diyen adam ağlamaya başladı. "BU ADAMLARA BULAŞTIĞIM GÜNE LANET OLSUN BAŞKA BİR ŞEY BİLMİYORUM. KIZIM İÇİN PARA LAZIMDI,BAŞKA HİÇBİR İLİŞKİM YOKTU ONLARLA."

"Kızın ?" dedim ilk defa konuşarak.

"Duygu sömürüsü yapıyor,inanmayın." dedi Kerem. "Evli ama nüfusunda bir çocuk yok." Adama tokat attı. "Bari tutarlı yalan söyle lan! Film mi çekiyoruz şurada ?"

"Benden değil çünkü.." dedi fısıltıyla,başı omuzuna doğru düştüğünde gözlerinden yaşlar döküldü. "Babası piçin tekiydi,karımla tanıştığımda ondan boşanmıştı. Evlendik,ben büyüttüm onu. Alya benim kızım,bana baba diyor."

Sencer'in önüne geçtim,içim sızlamıştı ve bende adamla birlikte ağlayabilirdim. "Neyi var kızının ?" dedim.

"Konumuz bu mu ?"

"Kes sesini Kerem!" diyerek onu susturdu Sencer.

Adam bana döndü,tereddüt etti ama sonunda dudaklarını araladı. "Kalp hastası,yıllardır tedavi görüyor ama artık son raddeye geldik. Tek kurtuluşu kalp nakli ama bunun için de yurt dışında olmamız ve çok çok zengin olmamız gerekiyor. Arkadaşım da çok para deyince.."

"Bir mesleğin var mı ?" diye sordu Sencer.

Kerem cevapladı. "Ankara'da bir restorantta valeymiş en son."

Gözlerim Sencer'e kaydı,elim karnıma gittiğinde ben kendime şaşırırken o gülümsedi. İçim sızladı adam kendinden olmayana bu kadar üzülüyorsa biz ne hale gelirdik bilmiyorduk.

Adama döndüm. "Bana bildiklerini anlatırsan kızının tüm tedavi masrafını karşılayacağız,tüm her şeyi diyorum bak. Yeter ki bize tutunacağım bir ipucu ver."

"Keşke bir şey bilsem.." dedi,gözlerinden yaşlar akıyordu. Bilmese de tüm masrafları karşılayacaktık. Sencer'le bakıştığımız an buna karar vermiştik zaten.

"Peki arkadaşın hakkında bir şeyler biliyor musun ?" dedim,duraksadı. "Evi, akrabası,eşi ne bileyim herhangi bir şey."

"Evini biliyorum." dedi,o da heyecanlanmıştı bizde. "Birde kim olduğunu bilmiyorum ama bir sevgilisi var onu biliyorum.

Sencer Kerem'e işaret verdi ve Kerem adamın ayağını ve ellerini çözdü. Sencer'le gözlerimiz kesişti,elimiz boş kalmamıştı ve evet bir şeyler bulmuştuk. Kerem adamla ilgilenirken ben Sencer'in kolunun altına girdim.

"Kızımı kurtaracak mısınız ?" dedi,gözleri ışıldıyordu.

"Sen bize istediğimizi ver,bizde sana istediğini vereceğiz." dedi Sencer,eli karnımın üstünde durdu.

"Ailen nerede ?" dedim.

"Ankara'dalar."

Birlikte ayrıldık depodan. O bize ölen arkadaşını anlatıyordu,Kerem'de kızı için doktor araştırması yapıyordu. Alya demişti,kızından bahsederken gözlerinin parıldıyor olması beni gülümsetiyordu.

Adım adım hedefimize yaklaşıyor olmaksa beni mutlu ediyordu. Bu hikayeden sağ salim çıkarsak her şeyi bitirecektik. Böyle masum insanları kirletemeyeceklerdi,kimsenin canını alamayacaklardı ve Karadeniz'e çöken karanlığı kaldıracaktık.

Ve hikayenin sonunda kurduğumuz kalabalık masada hepimiz birbirimizden mutlu olacaktık. Gözlerimi yumdum,o büyük masayı hayal ettim. Tüm sevdiklerimi,tüm kalbi güzel olanları..

Sencer'i ve kucağından hiç indirmediği kızını. Belki de minik adımlar attırmaya çalıştığı oğlunu. Sonrasında kendimi,tüm acılardan sıyrılmış ve bir adamın kalbinde güzelleşmiş olan kendimi hayal ettim.

Sonumuz belirsizdi ama benim bilmediğim bambaşka şeylerde vardı. Kayıpları bilmiyordum,sevdiklerimi kaybetme lanetinin beni bulacağını bilmiyordum. Karanlıktan kurtulmak istersen o karanlıkla baş edemeyeceğimizi bilmiyordum.

Adımlar ve gerçekler tehlikeliydi ve biz gittikçe o tehlikeye yaklaşarak karanlığı çağırıyorduk.

Bilmiyordum..

⚓️

Hello ballarım,bölümü çok beklediğinizi biliyorum.
Bu yüzden sizden özür diliyorum,ınstagramda gerekli
açıklamaları yapmıştım. Tekrardan kusuruma bakmayın.

Yorumlarınızı ve oy vermeyi lütfen unutmayın.

Bir sonraki bölüm için Cuma'yı beklemeyeceğim ve
yazmayı bitir bitirmez sizinle paylaşacağım.

Bölümdeki en beğendiğiniz sahne hangisiydi ?

Gizemi araladığımız sahnelere ne diyorsunuz ?

Diğer bölüm görüşmek üzere,hoşça kalın

 

 

Bölüm : 30.12.2024 23:10 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...