7. Bölüm

°•Bir Araya Gelen Kalpler•°

Elif
mavii_bulutt345

Aynı Gökyüzünün Altında

 

Bölüm: 7/ Bir Araya Gelen Kalpler

 

Sis ile kaplı bir odadaydım sanki. Hiçbir şeyi algılayamayan beynim olayı çözmeye çalışsa da bu girişimi her seferinde başarısızlıkla sonuçlanıyordu. Ne olduğunu az çok hatılıyordum ama devamı yoktu. Her şey zihnimde parça parçaydı. Net olarak hatırlayabildiğim en son şey ise mavi gözlü çocuğun beni kucaklamasıydı. Furkan ve arkadaşlarının endişeli sesi ise kulaklarımda yankılanıyordu ama gerisi boştu. Bir kasetin silinmiş kısımları gibiydi zihnim, gerisi yoktu.

 

Göz kapaklarıma vuran beyaz ışık, tepemde yer alan ışığın habercisi oluyordu bana. Bir odada bulunduğumu da bu ışıkla anlayabilmiştim. Başımı oynatmaya çalışsam da bu girişimim her defasında başarısızlıkla sonuçlanıyordu. Gözlerimi açmaya halim dahi yoktu. Nerede olduğumu anlayamasam da büyük ihtimalle hastaneye getirmişti beni.

 

Bu düşünce beni rahatlatmalıydı çünkü bayılmadan önceki halim hiç iç açıcı değildi ama babamlar durumu öğrenmemeli, böyle küçük bir olay yüzünden onları korkutmamalıydım. Ayrıca korkuları geçince gelen kızgınlık ve öfke yüzünden farkında olmadan beni üzecek, canımı yakacaklardı. Her şeye yeniden başlamışken bunların hiç yeri yoktu hayatımızda, olmamalıydı.

 

Sadece mutlu olmayı istemiştim ama bu isteğim mutsuzluğun sıkı sıkıya sarmaladığı olaylar zincirini de beraberinde getiriyordu. Kıpırdanmaya çalıştım yeniden. Çocukla konuşmalı, aileme haber vermemesi gerektiğini söylemeliydim. Bunu yapmam gerekiyordu. Olay büyümeden bir şeyler yapmalıydım.

 

Birkaç denememin üzerine parmaklarımın uçları usulca hareket etti ama bu yeterli değildi, daha fazlasını yapmam gerekiyordu. Büyük bir gayret ile açılan gözlerimi yine aynı hızla kapattım çünkü tam da yüzüme vuran ışığın beni rahatsız edebileceğini hesap edememiştim. Yüzümü buruşturdum ve sol tarafıma başımı yasladıktan sonra gözlerimi açtım. Mavi gözlü çocuk başını eline yaslamış bir şekilde uyuyordu. Anlına düşen saçları yüzünden gözlerinin kapalı olduğunu ilk başta fark edememiştim.

 

Bana yardım eden birini rahatsız edecek olma düşüncesi beni utandırsa da yine de elimi uzatıp bacağına dokundum. Boğazımdaki yanma hissi uzun süre su içmeyip nefes almakta zorlanmamdan kaynaklanıyordu. Konuşmaya halim yoktu ama bu da bir iletişim tekniği sayılabilirdi. İnsanlar anlatamadığı yerlerde dokunarak iletişme geçebilirdi.

 

İrkilerek uyanınca ilk önce haliyle ne olduğunu anlamayarak etrafına baktı. Utanıyordum deli gibi. Ona zahmet verdiğim yetmiyormuş, vaktini çalmıyormuş gibi yine bir şeyler isteyecektim ondan. Kızacağını veya istemeyeceğini hesaba katmadan kendimi düşünerek adımlarımı atıyordum ama benim de elimden bir şey gelmiyordu.

 

"İyi misin?" diye sordu ilk önce, ayılır ayılmaz. Sonra gözlerini ovuşturdu. Üzerindeki bu yorgunluğu ilk defa göz göze geldiğimizde fark edememiştim. Belki de çalıştığı içindi bu yorgunluğu, işe gidiyor olabilirdi. Düşüncelerim beni daha çok zora sokarken ayaklandı. "Hemşireye uyandığını haber vermem gerekiyor," dediğinde kalbim deli gibi çarpmaya başladı. Onunla konuşmam gerekiyordu, kaybedecek vaktim yoktu.

 

Bu sefer de bileğini tutunca bakışlarını bana indirdi ve yine göz göze geldik. Bir an için göz renginin tonuna daldım gittim. Mavinin en güzel tonu olabilecek türden olan hareleri soru soracasına yüzümde dolandı. "Bir şey mi istiyorsun?" diye sordu, gözlerini incelerken resmen konuşmayı unutmuştum, gerçi konuşmaya halimin olduğu da söylenemezdi.

 

Becerebildiğimce onu onaylamak için başımı salladım ve bu onun kalktığı yere tekrardan oturmasını sağladı. "Uyandığını bildirmemi istediler," diyerek söze başladı. "Çok fazla durabileceğimi zannetmiyorum," dedi. Ellerini önünde birleştirip eğildi ve beni dinlediğini kendince belli etti.

 

"Su," dedim varla yok arası ama çıt çıkmayan odada sesim kulaklarına ulaşmış olacak ki hareketlendi. Komodinin üzerinde bulunan şişeyi eline aldı ve bana bakıp tereddüte düştü. "Onu çıkarmamız ne ile sonuçlanır bilemiyorum," dedi parmağı ile yüzümü gösterip. Ayrıca endişe ettiği için kaşları hafifçe yukarı kalkıp kavislenmişti.

 

Bunu demesiyle birlikte yüzümdeki maskenin varlığını fark ettim. Rahatça aldığım nefesleri ona borçluydum. Elimi atarak çıkartacakken hızla öne doğru atıldı. "Ne yapıyorsun?" diyerek tepkisini ortaya koydu ama onu dinlemeden maskeyi çıkarttım. Nefesim daralıyordu ama böyle de idare edebilirdim. "Su," dedim yine elimden geldiğince.

 

Demem üzerine hareketlendi ve bana yaklaştı. "Böyle içmen zor olacak, istersen elimle başına destek vereyim," dediğinde bakışlarında boğulup gidiyordum adeta. Bu kadar küçük bir şeyde dahi rahatsız olacağımı düşünmesi hoşuma gitmişti. Adımlarını bana doğru atarken önündeki taşın sağlamlığını kontrol ediyor, aramızdaki mesafeyi bu şekilde sağlıklı bir hale sokuyordu.

 

Başımı sallayınca yanımdaki boşluğa oturdu ve başımı kaldırdı. Dudaklarıma değen su ile ferahladığımı hissettim. Kaç saattir baygın olduğumu bilmesem de sussuzluğum bana bir yılda oluşmuş gibi geliyordu. Yemek borumdan aşağıya inip mideme giden su, bedenime iyi gelirken yeterli olduğunu düşünerek sol elim ile şişeyi ittirdim. Hemen hemen bütün suyu içmiştim.

 

Yanımdan kalmak için hareketlenirken hızla kazağından tutup bu girişimini engelledim. Geçen her saniye benim aleyhime işliyordu. Onunla konuşmam için de gitgide zaman azalıyordu. "Bir şey konuşmalıyız. Bu konu benim için önemli," dedim ve su içtiğim için ilk konuşmama kıyasla kelimelerim daha anlaşılır bir halde dudaklarımdan dökülüp onun kulaklarına ulaştı. Ben de hiç beklemeden maskeyi yeniden indirdim, uzun süre onsuz kalmak zordu. Nefesim daralıyordu.

 

"Ne konuşacağız?" diye sorarken gözleri gözlerimi buldu, su şişesini aldığı yere geri bıraktı ve sandelyesine yeniden oturup bana odaklandı. Kaşları yine kavislenmişti, ne konuşacağımızı düşünüyor olmalıydı çünkü daha tanışamamıştık bile. Bu yüzden de aramızda konuşacak herhangi bir konu da bulunmuyordu.

 

"Aileme haber verdin mi?" onunla tanışmadan direkt olarak konuya giriyor olmam belki de kabalıktı hatta bundan da ötesi beni kurtardığı için bir teşekkür bile etmiyor oluşum kabul edilemezdi ama şimdi bunun yeri ve sırası değildi.

 

Neyse ki bu sorumu ve ona yaptığım küçük çaplı kabalığı yüzüme vurmadı. "Kimlik kartınla ailene ulaştılar, sadece hastaneye çağırıp durumunu gelince söyleyeceklerini bildirdiler," duraksadı, bunu düşünmek için yaptığını dalıp giden gözlerinden anladım. "Herhalde panik yapmamaları içindi," cevabı beni mutlu etti. Babamların şu anlık hiçbir şeyden haberleri yoktu. Olayların üzerini örtmek de yalan sayılamayacağı için hayatımda ilk ve son kez bunu yapabilirdim.

 

"Bir şey isteyebilir miyim?" diye sordum çekingeyle. Nasıl karşılardı, yalan söylemeyi kabul eder miydi veya bunu yapmayı ister miydi bilmiyordum fakat bu kadar iyiliği yapan birisi bunu da kabul eder gibi geliyordu, en azından böyle hissediyordum. Yerinde dikleşti, bakışları ciddileşti. "Tabii," dedi ve duraksadı. "Yapabileceğim bir şey varsa yardımcı olurum," bitkin hali sesine de yansıyordu, daha fazla onu tutuyor olmak canımı bir an için sıksa da çok uzun sürmeyecekti, isteğimi yerine getirmesi.

 

"Astım hastasıyım ve ailem bu konuda çok üzerime düşüyor," burukça gülümsedim, iyilik için yapılan sınırlamalar bazen iyiliği getirmiyordu. "Küçükken hiç topla oynama fırastım olmadı," açık olmam şu an için en iyisi olacaktı, amacım duygu sömürüsü yapıp ona karşı tiyatro oynamak değildi ama duygularımı hissederse eğer beni anlardı. Yardım etmeyi bir zorunluluk olarak değil de kendisi içinmiş gibi yapabilirdi.

 

"Sokaktaki çocuk da laf atınca hazmedemedim bunu ve oyuna dahil oldum. Çok kaptırmışım kendimi, topa sertçe vurdum ve beni bulduğun yere kadar attım," cümlemi hızla yarıda kesti ve bu konu hakkında düşündüklerini dile getirdi. "Koşa koşa topun peşine takıldın ve fenalaştın," başımı salladım hızla.

 

"Dediğim gibi ailem üzerime çok düşüyor, bu olayı duyarlarsa bana kızabilirler. Ailecek kötü bir dönemden geçiyoruz. Yeni bir hayata başlamaya çalışıyoruz, bu kadar küçük bir olay belki senin için çok önemsizmiş gibi gelebilir ama şu an bunu kaldırabilecek durumda değiller," dedim durumu elimden geldiğince izah etmeye çalışarak. Konuştukça sesim yerine yavaş yavaş geliyor, bedenimin kendisini toparlamaya başladığını hissedebiliyordum.

 

Bundan sonrası onun isafiyetine ve anlayışına kalmıştı. Konuşacağı zaman hızla devam ettim çünkü olayları açıkladığım için onunla ilgili kısmı anlayamamıştı, gözlerindeki karmaşa açıkça bunu haykırıyordu. "Tablonun bütününü anlayabilmen için her şeyi en baştan anlatmak istedim. Sadece senden bunları değil de benim birden fenalaştığımı söylemeni istiyorum. Eve yeni taşındık, tozdan etkilenmiş olduğumu söyleyebilirsin," dedim ve susunca yeniden su içme ihtiyacımın geldiğini fark edebildim, uzunca konuşmak beni yormuştu.

 

"Tamam," dedi hızla ve bu beni mutlu etti, benimle uğraştığı için kızmak yerine yardım etmeyi istiyordu. Huzursuzca yerinde kıpraştı ve anlını kaşıdı, "Yalnız düşünmediğin bir şey var," dedi sıkıntı ile. Kaşlarımı çatarak baktım yüzüne. Bence planım son derece iyiydi ama kendime yeni yeni gelirken bir şeyi de düşünmemiş olabilirdim. "Doktor durumunu biliyor yani ailene her şeyi anlatacaktır," cümleleri kalbimi sıkıştırırken gözlerimi sıkıca kapattım. Evet, gerçekten de bunu hesaba katamamıştım.

 

İşte şimdi her şey bitmişti, babam yeni yeni toparlarken, ablam yeni bir hayata hazır hissetmeye çalışırken bu onlara iyi gelmeyecekti. Zaten beni kaybedeceklerini düşünerek yola çıkıp yanıma geliyorlardı, buna adım kadar emindim. Annemden sonra bu kaybetme korkusu içlerinde daha fazla büyüyor, nefeslerini daraltıp bedenlerini ele geçirmeye yetiyordu.

 

"Ben annemi yeni kaybettim," dedim birden, bunu kendim de beklemiyordum. Haliyle şaşkın ve, sesim istemden yüksek çıktığı için, endişeyle bana bakan mavi gözleriyle karşılaştım. "Eğer babamlar benim bile isteye kendimi bu hale soktuğumu öğrenirlerse çok kötü olacak. Bir darbeyi daha kaldırmayız," sayıklarcasına konuştum. Bu sözlerim sanki olaylar değiştirecekmiş gibi kelimeleri kurdum. Büyük bir dürüstlükle olanları tek tek anlattım ona. O bana bakarken fark ettiğim gerçekle birlikte duraksadım. Bunları anlattığım ilk kişi o olmuştu.

 

Saçlarını karıştırdı. Dalıp giden gözlerindeki duygu yoğunluğunun sebebini anlayamamıştım ama sormadım da. Daha doğrusu vereceği tepkiyi bilemediğim için soramadım. Birden ayağa kalkınca ne olduğunu anlayamadım ama çıkıp gidecek diye de çok korktum. Beni bırakacak diye sebepsizce gerildi bedenim, dilim lal oldu ve ona kal diyemedim.

 

"Ben hemen doktora durumu izah edeyim," der demez hızla odadan çıkınca ne olduğunu bile anlayamadım. Her şey çok çabuk olduğu için neye odaklanacağımı şaşırmıştım. Birden karar vermesinin sebebi neydi? Aklına birden bir şey gelmiş olmalıydı ama neydi?

 

Neden gözleri duygularla kaplı bir deryaya dönmüştü? Babam olsa yaşanmışlık derdi ve ben bir kez daha onun haklılığı karşısında hayret ederdim çünkü babamın dediği hemen hemen her şey doğru çıkıyordu. Peki ya ne yaşamıştı, mavi gözlerine gölge düşürecek kadar?

 

Sorular zincirinin arasında sıkışıp kalırken bu soruların cevabının sadece onda olduğunu da biliyordum. Belki yeniden karşılaşırsak eğer o da benim gibi dürüstçe sorularımı cevaplayabilirdi. Beni, evimizin yakınlarında kurtarmıştı, demek ki bizim eve yakın bir yerlerde yaşıyordu.

 

Birden kendimi onun hakkındaki birçok şeyi merak ederken buldum. Daha adını bile bilmiyordum, adı neydi acaba? Benden oldukça uzundu, boyu kaçtı acaba? Gözleri çok güzeldi, onu düşündükçe ilk olarak gözleri geliyordu, gözlerimin önüne. Ailesinde var mıydı ki mavi gözlü birileri? Sesi de çok güzeldi, şarkı söylüyor muydu acaba?

 

Ve daha bunlar gibi zihnimde birden fazla düşünce ile soru dolanıyordu. Kendi kendime fark ettiğim gerçeklikle birlikte kıpkırmızı oldum, yüzümün halini görmesem de basan sıcaklık sayesinde hissedebiliyordum. Resmen adını bile bilmediğim birisini düşünüyor, deli gibi onunla ilgili bilgiler edinmeye çalışıyordum kendimce.

 

Derince soludum, şu anki halime yüzümdeki maske bile iyi gelmiyordu sanki. Gözlerimi kapattım ve kalbimin gümbürtüsü ile baş başa kaldım. Sadece ondan etkilenmiştim. İtiraf etmek gerekirse eğer, bütün mükemmel özelliklere sahipti. Ben de bedenime hakim olamıyordum, bunlar çok doğaldı. Birisini çekici buluyor olmam normaldi ama neden kendimi onu düşünmekten alıkoyamıyordum?

 

Açılan kapı, zihnimi düşüncelerin kıskacından çekip alınca gözlerimi hemen açtım. Benim için asıl olaylar şimdi başlıyordu. Düşünmem gereken tek şey ailemdi. Çocuğun zamanında doktora durumu izah ettiğini ve doktorun da anlayışla karşılamış olmasını diledim. Annemin yaşamasını dilediğim gibi, yine içten ve deli gibi bunu diledim.

 

"Ay yüzlüm," diyerek yanıma koşarcasına gelen babam, yanımdaki boşluğa çöktü. Gözlerinde yine korku vardı, bu duyguya ikinci defa şahit oluyordum. Birincisi ise annemi ameliyathanenin önünde, sabırla beklerken yaşadığı kaybetme korkusunun gözlerine yansımasıydı.

 

"Nasılsın?" dediğinde arkasında beliren ablam ile göz göze geldik. O da korkmuştu, gözleri bunu haykırıyordu. "Doktor bize durumu açıkladı," dediğinde nefesimi tuttum ve ardından diyeceklerini bekledim.

 

"Bayılmışsın, sağ olsun bir çocuk bulup getirmiş seni. Hatta onunla ayaküstü merabalaştık, işi olduğu için hızla gitti," dediğinde yaşadığım rahatlama ömrüme ömür katmaya yetiyordu. "Gözlerimi açtığımda yanımdaydı, bana da işi olduğunu ve uyanmamı beklediğini söylemişti. Tanışamadık bile," son cümlem istemeden mahrumca çıkmıştı, ona mahrum kalmıştım.

 

"Sen boş ver bunu," diyen ablam duygularımı hissetmişe benziyordu. "Çok korkuttun bizi, nasıl geldiğimizi bile anlamadık," kızmıyordu bana, amacı yine bana sataşıp ortamın kasvetini ve sıkıcı havasını dağıtmaktı. Babam saçımı okşadı. Gözleri nemliydi, korkusu da yine aynı şeyleri yaşamaktı.

 

Tecrübeler bazen iyi gelmiyordu insana, senin canını yakıyor, sanki etinden et kopartıyordu. Bu yüzden her şeyi yaşamak iyi değildi. Her şey seni mutlu edince güzeldi.

 

"Bunlar önemli değil," dedi babam güçlükle. Yaşadıkları gözlerinin önünden geçmişti sanki, bu duygu yüklü sesi buna yordum. "Doktorun son bir kontrolden sonra çıkabileceğini söyledi. Gelsin evimize gidelim ay yüzlüm," dediğinde "Evimiz" demesinde takılıp kaldım. Oraya ev demek bile gözümde fazla gelirken iyelik eki kullanıp sahiplenecek olmak enteresan geliyordu ama yeniden kurduğumuz bir hayatta bu küçücük bir şeydi.

 

Başımı salladım ve hep birlikte, sabırla doktoru bekledik. Konuşmadık, hastaneleri ailecek sevdiğimiz söylenemezdi. Anıları son kez hatırladık ve onları buraya gömdük.

 

Bence bu en etkili terapi yöntemlerinden birisi olmuştu bizim için.

 

...

 

"Ay kızım arkana bir tane daha yastık koyayım mı?" Ablam bir yandan ağzıma sarma tıkmaya çalışırken babannem de diğer yandan üzerimi örtüp yastıklarla rahat etmemi sağlamaya çalışıyordu. Hangi birine karşı çıkacağımı anlayamazken koltukta oturan babamın bakışlarına odaklandım. Huzurla bakıyordu bize, şu an ben yaşadığım ilginin içinde boğulurken bu ise onun huzur sebebiydi.

 

"Ben rahatım babanne," dedikten sonra yanaklarını sıktım. "Yeter artık pervane oldun başımda. İyiyim ben," diyerek sitem ettim ama onu kırmamak için de olağanüstü bir çaba içindeydim. Bu ilgi güzeldi ama bu kadarı da fazla geliyordu bana. Tek istediğim şey günlüğüme bir şeyler karalamaktı, bu beni mutlu ediyordu. Ayrıca sevdiğim bir şarkıyı dinlemek de fena olmazdı.

 

Geldiğimden beri bana yedirmedikleri şey kalmamıştı. Babannem ilk girdiğimde ne olduğunu bile anlamadan bir kaşık pekmezi ağzıma tıkmıştı, kan yapsın diye vermişti ama kanlık bir durumum yoktu. Yine de bir ton azar yememek için bu gerçeği içimde tutup yzüzüne vurmamıştım ve azar yemekten kurtulmuştum.

 

"Hadi yağ akacak Besra aç ağzını artık!" diyerek bana sitem eden ablama baktım. Yüzümü buruşturdum ama yüz ifadesini değiştirmedi. Sarmadan yağ damlamasın diye ağzıma aldım. Çiğnerken homurdandım. "Size iyiyim diyorum beni anlamıyorsunuz," dedim ve beni anlamalarını umdum ama itiraz etmeye hazırlanıyorlardı. "Vallahi iyiyim, Kur'an-ı Kerim'e el mi basayım ne istiyorsunuz?" bu sözlerimin onları etkileyeceğini bilerek rahatça konuşmuştum.

 

Yüzlerindeki ifade sayesinde dediklerimin onlar üzerinde bir etkisi olduğunu görünce ister istemez gülümsedim. "Ay iyi be," diye söylenen ablam arkasına yaslandı. Bir sarmayı ağzına attı ve çiğnerken bana da laf atmayı ihmal etmedi. "Sana da iyilik yaranmıyor," dediğinde istemeden gözlerimi devirdim. Babaannem de bir yandan babamın yanındaki boşluğa otururken babam da eline gazetesini almakla meşguldü.

 

Ben de sessizliğin verdiği fırsatla birlikte kulaklığımı taktım ve sevdiğim şarkılardan birini açtım. Mabel Matiz'in en sevdiğim şarkılarından birisi olan 'Aşk Yok Olmaktır'ın sözleri eşliğinde günlüğümü açtım ve tükenmez kalemimi elime aldım. Yaptığım hatalar da bana aitti, bu yüzden hiçbir zaman kurşun kalem kullanmazdım.

 

1 Kasım 2022

 

Sevgili canım günlüğüm.

 

O klişe kalıbı kullanarak bir giriş yaptım günlüğüme. Her şey değişirdi belki ama bu başlangıçlarımın değişmeyeceğinden emindim. Önüme düşen perçemleri kulağımın arkasına sıkıştırdım ve neler yazacağımı düşünmeye başladım. Yaşadığım her şeyi mürekkep ile kağıda aktarmaya başladım ve bir yerde tıkanıp kaldığımı, ne yazacağımı bilemediğimi fark ettim.

 

Mavi gözlü çocuk ile ilgili kısımlara gelince yazabileceğim bir şey yoktu, kelimelerimin burada bir hükmü kalmıyordu. Ofladım ve bir şeyler yazmaya zorladım kendimi, odaklanmaya çalıştım ama tek yapabildiğim şey gözlerimin önüne, gözlerini getirmekti.

 

Gözleri çok güzeldi, bugün bunu dafa fazla ne kadar içimden geçirebilirsem o kadar geçirmiştim ve bunu bıkmadan yine yeniden yapıyordum. Adını sormadığım için pişman olduğumu fark edince dudaklarımı sarkıttım. Buna vaktim olmamıştı.

 

Seninle ilgili daha fazla şeyi öğrenmek istiyorum.

 

Büyük bir özenle yazdığım yazının üzerinde gezinen gözlerim donup kalırken nefesimin bir an için kesildiğini, yazdığımın mantığını sorgularken bütün uzvumun donup kaldığını ve hissizleştiğini hissedebiliyordum. Ben bunu birden nasıl yazabilmiştim? Bilincimin bir itirafıydı bu fakat neden bunu düşünüyordum.

 

Titreyen parmaklarımı kaleme daha fazla bastırdım ve titremesine engel olmaya çalıştım. Kızardığımı hissederek olduğum yerde daha fazla küçüldüm ve başımı eğdim. Babamlar halimi sorarsa benim verebileceğim bir cevap yoktu. Daha içimde yaşadığım şeyleri kendime itiraf edemezken onlara bir şey diyemezdim. Hızla bir şey daha yazdım.

 

Gözleri çok güzeldi.

 

Gün içinde tekrarlayıp durduğum cümleyi günlüğüme yazmamak olmazdı. İlk ve son kez, dedim içimden. Onunla ilgili her şeyi yazıya aktaracağım ve onu unutacağım. Yine karşılaşırsak eğer bu benim için bir işaret olacaktı zira kaderimde varsa dönüp dolaşıp yine bana gelecek, beni bulacaktı.

 

Koşulsuzca yardım ediyor oluşu hoşuma gitmişti, bunu kimse yapamazdı.

 

Onda bence en çok ağır basan özellik buydu, hiçbir ayrım yapmadan yardım etmişti bana. Hiçbirini de reddetmemiş, beni kırmamıştı.

 

Eğer, benimle tekrar karşılaşırsan seni bir daha unutmayacağım mavi gözlü çocuk, şimdi ise içimdeki bu kadar sesi susturmak ve duygularımı anlamak için seni düşünmeyeceğim. Olur da yeniden karşılaşırsan eğer seni unutmamak için her şeyi yapacaktım.

 

Kalbimin hangi ara bu kadar hızlandığını, gümbürtüsünün kulaklarıma kadar ulaştığını anlayamamıştım. Dudaklarım kurumuştu, genzim yanıyordu. Yazdıklarımı tekrar tekrar okudum, bir ara heyecandan ötürü parmaklarım titrediği için yaptığım hataya tekrar tekrar denk düştü kahverengi gözlerim.

 

Aklıma gelen fikir ile daha fazla heyecanlandım ve bunu diğerlerine belli etmemek için büyük bir çaba sarf ettim. Aklımda yapacaklarımı tasarladıkça heveslenip mutlu oluyordum.

 

Eğer, olur da bir gün tekrar karşıma çıkarsan seni unutmamak için her şeyi not alacağım. Sadece sana özel bir defter oluşturacağım.

 

Bunu düşündükçe mutlu oluyordum. Kendi kendime sırıtırken ablam bana soran gözlerle bakınca toparlandım. Her şeyimi ona anlatıp paylaşırdım ama bunu söylemek istemedim. Ona güveniyordum ama bu güven ile ilgili bir mesele değildi, çekiniyordum. Bu duygular ilk defa bedenimde yer bulurken ve daha kendime bile itiraf etmekte zorluk çekerken bunu anlatamazdım ona.

 

Omzumu silkeledim. Yine de bakışlarını benden çekmedi, bu cevap onun için yeterli gelmemişti. Neyse ki babam konuşunca aramızdaki bu sessiz konuşma nihayet son bulmuştu. "Ben sizi bırakayım annem," der demez ayaklanınca ablam itiraz etti. "Hiç içime sinmiyor sizi bırakmak," dediğinde babaö ona şevkatle baktı.

 

"Benim de içime sinmiyor kızım ama yapabileceğimiz bir şey yok, düzeni oturtana kadar böyle olacak. Zaten birkaç gün sonra temelli kalacaksın burada, biraz babannene yardımcı ol," dediğinde ablam utana sıkıla ayağa kalktı, bana sarıldı ve kulağıma doğru, "Seninle daha konuşacaklarımız var," dediğinde unutmasını deli gibi istedim.

 

Babannem ile de vedalaştım, onlar kapıdan çıkarlarken babam bana döndü, "Kendine dikkat et ay yüzlüm," dedi ve yanağımı okşadı. "Dinlen diye seni de götürmüyorum. Aklım sende kalacak ama dinlenmeni istiyorum," cümlesinin üzerine hemen gülümsedim. "Sen beni merak etme baba, dikkatli gidin," dediğimde başıma bir öpücük kondurdu ve çıkıp gitti.

 

Boş odada yazdıklarımı bu sefer seslice okudum, duygularıma kulaklarım da şahit oldu. Bütün uzvum hissetti, içimde yaşadığım duyguları. Derince soludum ve yorganı üzerime daha fazla çektim. Günlüğüme yazacaklarım bitmişti, yaşadığım duyguların sonu gelince yazaklarım da bitiyordu.

 

Telefonuma gelen bildirim sesi ile birlikte bana atılan mesajı açıp okudum. Sınıf öğretmenimiz benim için sınav takvimini atmıştı, ona teşekkür ettim ve takvimi açıp inceledim. Tembelliğin sonu gelmişti, artık çalışmam gerekiyordu.

 

İlk gireceğim sınavım matematik olduğunu görünce istemeden yüzümü ekşittim, limon yeseydim eğer bu halde olmayacağımı fark edince bir daha yüzümü ekşittim. Matematik hariç bütün dersleri seviyor, onlardan yüksek alıyordum. İlk gireceğim sınav olması kısa süre için moralimi bozsa da bunu bir kenara bıraktım.

 

Üzerimdeki battaniyeyi attım ve ayaklandım.Kısa bir süre için gözüm kararınca koltuğa tutunup kendime gelmeyi bekledim ve ardından da gidip kolilerin içini kontrol ettim. Evi genel olarak temizlemiştik ama yeni yapıldığı ve hiç kullanılmadığı için bir kere daha temizleme ihtiyacı hissetmiştik bu yüzden de her yer ya pisti ya da koli ile doluydu. Yürümekte zorlandığım bile olmuştu ve etraf çok karışık duruyordu.

 

Defterimi ve kitabımı koltuğun üzerine bıraktım, banyoya gidip yüzümü yıkadım ve kendimi ders çalışmaya hazır hissetmeye çalıştım, kendimi gaza getirecek cümleleri okudum ve kendimi ders çalışmaya hazır hissedince de kitabın sayfasını açıp konulara çalışmaya başladım.

 

Aradan geçen süreyi kestiremedim, kendimi çalışmaya çok vermiştim ama daha babam gelmemişti. Fazla vaktin geçmediğini düşündüm. Okuduğum cümlede geçen "Mavi gözlü çocuk" kelimesi üzerine ister istemez sırıttım ve duraksadım. Bugün, yeni evimizin ve hayatımızın ilk günüydü ve bugünün benim için bu kadar özel olabileceğini tahmin edemezdim.

 

Bölüm : 19.05.2025 15:04 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...