37. Bölüm

💚1. Bölüm💚

Elif
mavii_bulutt345

Yeşilin En Koyu Hali

 

Bölüm: 1- Zamanın Akıp Gitmesi

 

Yaklaşık Bir Ay Sonra

 

Kızının isteği üzerine öğle yemeği için kızarttığı patatesleri kontrol eden genç kadın, onları çevirdi ve diğer yönlerinin tava ile temas etmesini sağladı. Onun anaokuluna gitmesi, ilk başlarda onu ürkütmüştü. Kızına bir şey olacak korkusu ile onun servise binmesini istememiş, her sabah kendi götürdüğü gibi her akşam da kendisi gidip almıştı.

 

Geçen bir ayın içinde başlarında bir şey gelmemiş, onların hayatını tehdit eden bir olaya daha şahit olmamışlardı ama yine de onu yalnız bırakmayı istemiyordu genç anne. Aklı onda kaldığı için kızını getirip götürme görevini üstlenmişti.

 

"Yenge ben çıkıyorum," diyen Burcu, masadaki son tabakları da mutfağa getiriyordu. Masayı toplama işi onlara kalmıştı, Emre ve Hakan Bey gelen bir telefon ile apar topar kalkmış, Sena Hanım da işi olduğu için onlarla birlikte evden ayrılmıştı.

 

"Tamam, derslerinde başarılar dilerim," işinin arasında ona bakıp gülümseyince ondan da aynı karşılığı almıştı. Burcu, hızla teşekkür edip kapıya yöneldi. Arkadaşları ile bulunacaktı ve onlarla beraber okula geçecekti, geç kalmayı istemiyordu.

 

Derin, işlerini bitirip kızının beslenme çantasını hazırladı. Onun çok sevdiği yeşil elmadan da koymayı ihmal etmedi. Mutfağa son bir kez daha göz attı ve her şeyin yerli yerinde olduğunu fark edince mutfaktan çıktı.

 

Salonda, Ceylin'in oynaması için bir kenar ayrılmıştı. Sena Hanım onun için özen ile her şeyi hazırlamış, heves ile yeni oyuncaklar almıştı. Genç kadın, geceleri kızını yatırmak için yalvarıyor, güç bela onu bu kısımdan ayırabiliyordu. Küçük kız, annesine darılsa da sabah bunu hatırlamadan güne devam ediyordu.

 

Derin, bir müddet kapıya yaslanıp onu özledi. Kızı kendisine sırtı dönük olduğu için onu fark edememişti. Bu da onun için büyük bir avantajdı. Genç kadın, onun bebeklerini konuşturmasını büyük bir merak ve hayret ile dinledi. Annesinden ve çevresinden duyduklarını hatırlıyor oluşu, ona hayran kalmasına neden olmuştu.

 

En sonunda, mavi gözleri duvardaki saate kaydı. Şimdi çıkmak için hazırlanmaya başlamazlarsa eğer gidecekleri yere geç kalacaklardı. İşin içine kızını ikna etmek de girince geç kalmamaları için bir mucize gerekliydi. Yürüdü ve onun yanına oturdu. Kızı ancak o zaman onun geldiğini fark edebilmişti.

 

"Bak anne!" heyecan ile işaret parmağını yaptığı oyuncak yemeklere uzattı. "Bebeklerim için yemek yaptım. Onlar aç kalsın istemiyorum," annesinin tepkisini kaçırmamak için gözlerinin en derinine inmek istercesine bakıyordu.

 

"Aferin benim güzel kızıma, çok güzel yapmışsın," parmakları onun saçlarında dolandı. Okul için hazırlanmadığından ötürü saçları bağlı değildi. Onun saçlarını arkaya doğru savurdu ve konuştu. "Şu saçlarını toplayalım, ardından da çıkalım olur mu?" usulca sordu, onun inat etmesini ve uzun bir ikna çabasına girmek istemiyordu.

 

Kızının mahzun gözleri karşında onu bağrına basmayı, dünyadaki bütün kötülüklerden korumak için de onu oraya hapsetmeyi istiyordu. Bir an için kızının hastalığı aklına gelince burnunu direği sızlar gibi oldu. Kızının yanında ağlamak istemediği için yutkunarak bu isteğini bastırmaya çalıştı.

 

Doktorun tedavi ile ilgili olumlu şeyler söylemesi, onun acısını bir az olsun dindiriyordu ama yastığa başını koyup zihni ile baş başa kaldığında bunları düşünmesi yüreğine fayda etmiyordu. Planları bozulmazsa veya bir aksilik çıkmazsa eğer kızı kurtulacak, hayatlarına kaldıkları yerden devam edebileceklerdi.

 

"Biraz daha duramaz mıyız?" ona ne kadar olduğunu göstermek için işaret parmağı ve baş parmağını birbirlerine yaklaştı ve onların arasında kalan küçük yeri kastetti. Derin, gülmeden edemedi. Başını iki yana sallayarak duramayacaklarını ifade etmeye çalıştı.

 

Onun savunmaya hazırlandığını fark etti ve dikkatini dağıtmak için parmaklarını kızının karnına değdirdi. Parmaklarını hareket ettirip onu gıdıklarken keyifle konuştu. "Olmaz küçük hanım. Geç kalacağız," dedi ama güldüğü için kelimeleri pek net çıkmadı dudaklarının arasından.

 

"Ya anne dur!" küçük kız, bu tatlı işkence yüzünden rahat edemiyordu. Gülmekten nefesleri düzensizleşmiş, gözleri yaşamıştı. Sesi isyankâr değildi, aksine annesi onunla bu şekilde ilgilendiği için mutluydu, çocuk kalbi huzurluydu.

 

Salonu, kahkahaları doldururken küçük kız annesini de gıdıklamaya ve annesinden intikam almaya çalıştı ama onun esiriydi, gülmekten başka bir şey yapamıyordu. Yine de girişimi sonuçsuz kalsa da kollarını ona uzattı ve en sonunda pes edip bedeninde dolanan elleri kendisinden uzaklaştırmaya çalıştı.

 

Derin, onu en sonunda bıraktı. Bu kadarı onun için yeterliydi. Kızının dikkatini dağıtmış, onun mutlu olmasını sağlamıştı. Dağılan saçını düzeltirken ayaklandı. "Hadi gel, üzerini değiştireyim," kızı rahat ettiği için pijamalarını çıkartmamıştı. Küçük kız annesine uydu ve annesinin onun için uzattığı elini kavradı.

 

Birlikte, Ceylin için ayrılmış odaya geçtiklerinde küçük kız hemen dolaplarının kapaklarını açtı. Dolaplar, onun boyuna göre yapıldığı için zorlanmıyordu. Genç kadın, çekmeceyi açtı ve onun için eline tarağı aldı. Kızının saçlarını acıtmadan tarayabilmesi için spreyi de eline alınca çekmeceyi kapattı.

 

Hafta içi her gün yaptığı gibi yine odada bulunan pembe renkli berjer koltuğa geçip oturdu. Kızının isteği üzerine odada pembe ve bebek mavisi renkleri baskındı. Genç kadının da hoşuna giden bu renkler, onun rahatlamasına neden oluyordu.

 

"Bunları giymek istiyorum," küçük kız dolabından aldığı kıyafetlerini annesinin ayağına kadar getirdi ve genç kadın onun üzerini değiştirmesine yardım etti. Ceylin kendisi için mor bir eşofman ve kırmızı bir tişört seçmişti, tişörtünün üzerinde de en sevdiği çizgi filmin karakterleri baskılıydı.

 

Ardından güzel bir şarkı mırıldandılar ve Ceylin sabır ile annesinin saçını yapmasını bekledi. Genç kadın ilk önce spreyi sıktı ardından da dikkat ederek saçlarını güzelce taradı. Ucunda kiraz figürü olan tokayı da saçlarına bağlayınca kızı gitmek için neredeyse hazırdı. "Saçların çok güzel oldu," bu sözlerini söylerken gözleri dolu doluydu.

 

Kanser iyi huylu olduğu için ve tedavisi devam ettiği için kızının şu dönemde saçları dökülmüyordu ama genç anne kızının saçlarına verdiği değeri bildikçe geleceği düşünerek kahroluyordu. Onu geçiştirebilirdi ama bunu yaşayan küçük kızın anılarında yaşanacak yarayı silip atamazdı. İçini çekti ve rahatlamaya çalıştı.

 

"Hadi sen çantanı hazırla," kızının arkası ona dönük olduğu için konuşurken iki elini de onun omuzlarına yerleştirmişti. "Ben de odama gidip üzerimi değiştirip geleyim," cümlesini kurduktan sonra kızına destek olarak ayağa kalkmasını sağladı. Ceylin annesinin dediğini yapmak için çantasını alırken genç kadın da odadan çıkmakla meşguldü.

 

Bir aydır Emre ile kaldığı odaya geçince hemen dolaba yöneldi ve kendisi için ayrılmış olan yerden üzerine giymek için bir takım seçti. Burnuna Emre'nin parfümünün kokusu gelince gözlerini kapattı. Onu sevmekten vazgeçmek istiyordu çünkü bu anlaşmada, duygusal konulara yer yoktu ama genç kadın bunu yapamıyordu.

 

Bir ara, artık sevmekten yorulduğunda kendi kendine düşünmüştü. Ona saplantılı olup olmadığı konusu zihnini yoklamıştı ama bu sadece kendisini kandırıp aşkından kaçmak için sığınmaya çalıştığı bir limandı. Onu seviyordu, saplantılı olacak herhangi bir davranışta bulunmamıştı.

 

Derin ilk defa, kitaplarda okuduğu aşkın başına geldiğini fark edebiliyordu. İlk görüşte aşka hiçbir zaman inanmayan genç kadın bunu bedeninin en küçük zerresine kadar yaşıyordu ve acısı da bu yüzden en uç seviyedeydi, üstüne bunu ondan saklamak da eklenince köşeye kısılan bir fare gibi çaresiz kalıyordu.

 

Üzerindeki kıyafetlerden kurtulup mor takım elbisesini üzerine geçirince gömleğinin içerisinde esir olan saçlarını iki eliyle özgürlüğe uğurladı. Makyaj yapmaya zamanı kalmamıştı, aşağıda kızını gıdıklarken vaktin geçtiğini anlayamamıştı.

 

Bu yüzden çantasına daha sonra kullanmak için birkaç tane malzeme attı ve saçlarını sıkı bir at kuyruğu yaparak kendisini kontrol etti. Ayaklarına beyaz bir topuklu ayakkabıyı da geçirince genç anne kızı gibi evden çıkmaya hazır olmuştu.

 

Odadan çıkınca kızının kapının hemen önünde onu beklediğini gördü. "Hadi gidelim bir tanem," diyerek onun elinden tuttu ve merdivenlerden inmesine yardım etti. "Ben mavi ayakkabımı giymek istiyorum," küçük kızının isteği üzerine dolaptan mavi ayakkabılarını çıkartıp giymesine yardımcı oldu.

 

İkisi de evden çıkmadan önce kabanlarını üzerine geçirmişti. Genç kadın, kızının arabaya yerleşmesine yardım etti ve onun emniyet kemerini bağladı. Ardından kendisi de arabadaki yerini aldı ve kemerini taktı. "Kemerimizi takmamız çok önemlidir," bir yandan kızını bilgilendiriyor, diğer yandan da arabasını çalıştırıyordu.

 

"Çünkü bir kaza olursa o bizim koruyucu kahramanımızdır," kızına aynadan gülümseyerek baktı. Kullandığı araba otomatik olarak açılan kapıdan dışarıya çıkarken, "Aferin benim kızıma, her şeyi de biliyor," sözünün üzerine onun gülüşünü işitmişti.

 

Küçük kız, her sabah yaptığı gibi yine annesi ile konuşup eve geldikten sonra neler yapacağını planlıyordu. Annesi, gününü verimli bir şekilde geçirmesi için ona bunu tavsiye etmişti ve Ceylin de her sabah annesi ile konuşarak ona danışıyordu.

 

Arabada bir an için sessizlik olurken genç kadın aynalara bakıp mavi gözlerini yola odakladı. Yaşanan olaylardan sonra her yere giderken takip edilip edilmediğini kontrol ediyordu, bu artık onun bir huyuydu. Onu izleyen ve koruyan korumaların varlığından haberdardı. Halka açık bir yerde bulundukları için onlara zarar vermeleri güçtü ama yine de tedirgin olmadan edemiyordu.

 

Kızı için endişe ediyor, onun güvenliğini sağlamaya çalışıyordu. Bir müddet daha kontrol etti ve sola dönmek için sinyal verirken kimsenin onları takip etmediğini düşündü. Bu da rahat bir nefesi ciğerlerine armağan etmekle sonuçlandı. Elindeki direksiyonu bir an için bıraktı ve kanun düzelmesini bekledi. Ardından kavradı ve yoluna devam etti.

 

Yaklaşık yirmi dakika sonra okun girişinde arabayı durduran genç kadın kemerini çözdü. Kapıyı açıp kızının inmesine yardım ederken konuştu, "Çok fazla terleme tamam mı? Üşütüyorsun. Rahatsızlanırsan mutlaka öğretmenine söyle," kızının hastalığını öğretmenine söylemiş, bu durum yüzünden ona dikkat etmesini rica etmişti.

 

Önceden bu tür şeyleri sadece bir öğüt olarak söyleyen genç kadın, şimdi ise onu tembihliyor, uymasını istiyordu çünkü iş şimdi çok ciddiydi. Kızının hayatı söz konusuydu ve özellikle de bunu ondan saklarken çok zorlanıyordu. Hastaneye tedavi için gittiklerinde kızının sorduğu sorular onu terletiyor, elini ayağına dolandırıyordu.

 

"Tamam anne," dedikten sonra küçük kız annesinin yanağına küçük bir öpücük bıraktı ve okulunun kapısından içeri girdi. Onun ardından da Derin arabasına yeniden geçerek yoluna devam etti.

 

Sabahın erken saatleri olduğu için şehirde bir trafik hakimdi. Kornalar çıkardığı ses sinir bozucu bir raddedeyken ondan kaçmak için müzik açmaya karar verdi. Yolu yoklayarak bir müzik açtı.

 

Babası, ona küçükken bu şarkıyı açardı. Bunu hayal meyal hatırlıyordu. Onunla birlikte marketten aldıklarını yerlerine yerleştirirlerken bu şarkının sözlerini mırıldar, kızının da ona eşlik etmesini isterdi. Genç kadın bir an için duygulanmadan edemedi. Bu anları özlüyordu.

 

En sonunda, arabasını şirketin otoparkına bıraktığında bu düşünceleri dağılmıştı zihninden. Gününün küçük bir planını kafasında kurgularken asansöre binmekle meşguldü genç kadın.

 

Asansörden inip odasına geçince eşyalarını askıya bıraktı. Ardından tıklatılıp açılan kapı ile birlikte o yöne bakan genç kadın, arkadaşını görünce gülümsedi. "Günaydın Uraz," diyerek ona selam verince arkadaşı da ona aynı karşılığı verdi.

 

"Hadi gel oturalım," diyerek onu içeriye davet etti ve ikili yerlerine geçti. "Senin odana geldiğini görünce ben de dayanamadım ve işten kaçtım," gülerek söylediği sözler Derin'i de güldürmüştü. "Sorun değil," dedi ve kollarını masasına yaslayarak rahat bir pozisyon aldı.

 

"Ceylin'in tedavisi nasıl gidiyor?" Uraz, mutlu bir anlarını bozmak istemezdi ama uzun zamandır, işlerden dolayı, onunla bu konu hakkında konuşamamıştı. "Şu an için bir sorun yok. Tedavi istediğimiz yönde ilerliyor. Durumu da gözetim altında," diyen Derin rahatlıkla gülümsedi. Kızının günden güne iyileşiyor olması ona da iyi geliyordu.

 

"İrem nasıl? Bu aralar sadece telefondan konuşabiliyoruz," diyen genç kadın üzgünce dudağını aşağıya doğru kıvırmıştı. Emre'nin yanına taşınınca arkadaşına uzak kalmıştı, evlerinin arasındaki mesafeden ötürü. Üzerine işler de eklenince günde yirmi dakika sohbet edebiliyorlardı.

 

"İyi iyi, sana çok selamı var. Bir de mutlaka seninle oturup bir kahve içmeyi istiyor," Derin gülümsedi, en az o da İrem kadar özlemişti arkadaşı ile sohbet etmeyi. "Müsait bir zamanımızda mutlaka yaparız," cevabından sonra gergince konuştu. "Eylül için endişeliyim. Aradığımda açıyor ama hep geçiştiren şeyler söylüyor. Zaten Doruk ile severek evlenmedi, bu da beni korkutan bir nokta."

 

Uraz, gülümsemeye çalıştı. Derin'e hak veriyordu. "Hayat ona ait Derin, ne yapıp ne yapmayacağını seçebilecek bir yaşta. Eylül bize eğer ihtiyaç duysaydı bunu mutlaka söylerdi. Bence sadece alışamadı ve dediğin gibi yaptığı evlilik onu geriyor olmalı," cevabında bulundu. Arkadaşının hissettiklerini anlayan genç adam Eylül'ü tanıyarak bu sonuca varmıştı. Onun hoşuna gitmeyen bir durumda uçağa atlayıp ülkesine döneceğini çok iyi biliyordu.

 

"Biliyorum," duraksadı. Aradaki mesafe canını yakıyordu. "Ben sadece kendime engel olamıyorum," yine duraksadı, bu sefer konuyu dağıtmak için ne söyleyeceğini seçmekle meşguldü. "Kahve içelim mi? Sonra da işlerimizin başına geçeriz," arkadaşının onu onaylamasının ardından genç kadın masanın üzerindeki telefonu kavramıştı.

 

... 

 

Sert adımlarla ilerleyen genç adam, ezbere bildiği koridoru aştı ve kapının önüne kadar geldi. Bir kere tıklatıp içeriden ona seslenilmesini bekledi ve kapıyı açarak odanın ortasına kadar geldi. "Beni çağırmışsın dede," diyen Emre dedesinin yüzüne bakıyordu, nedenini bilmek istercesine.

 

Normalde dedesi onu hiç yanına çağırmazdı çünkü iş yerindeyken bunun doğru olmadığını düşünüyordu ve ona böyle bir imtiyazı vermeyi istemiyordu ama uzun zamandır onunla konuşmamış, baş başa yemek yiyememişti. Hakan Bey, böyle bir kaçamağın ikisine de iyi geleceğini düşünmüştü.

 

Hakan Bey, sandalyesini geriye doğru ittirdi ve ondan güç alarak doğru. Gözlüğünü çıkartıp kutusuna koyarken konuştu. "Geç oğlum şu masaya," kastettiği masa, odanın kenarında bulunuyordu ve aynı zamanda Hakan Bey'in gizli toplantılarını yaptığı yerdi.

 

Emre, ikiletmeden onun dediğini yaptı ve yerine geçip oturdu. Peşi sıra Hakan Bey de onu takip edip yerine oturdu. Emre, dedesinin sol tarafında kalıyordu, dedesi de masanın başına oturmuştu her zamanki gibi.

 

Yaşlı adam, beyaz gömleğinin kollarını kıvırdı. Her gün benzer şeyleri giymek onu bunaltsa da elinden geldiğince bu duruma katlanmaya çalışıyordu. Kollarını masaya yasladı ve konuştu, "Öğle yemeğini beraber yiyelim istedim. Uzun zamandır seninle şöyle baş başa kalıp sohbet edemedik."

 

"İyi düşünmüşsün dede," diyen Emre'nin üzerine Hakan Bey masada duran telefonu eline aldı. Torununun ve kendisinin en sevdikleri yemeklerden birisini söyledi ve kapattığı telefonu yerine koyarken konuştu. "Bu arada babaannenin kardeşi olan Neriman'ı tanıyorsun değil mi?" genç adam konunun nereye bağlanacağını çözememişti. Kaşları istemeden kavislendi.

 

"Onun oğlu Yavuz evlenecekmiş. Biliyorsun ben rahatsızım, Sena da kardeşi ile pek konuşmuyor, yaşanan olaylardan ötürü. Kardeşi de onu davet edince kıramamış ama gitmeyi de istemiyor," genç adam reddetmeyi düşündü, bu sefer konunun nereye bağlanacağını anlamıştı ve bu fark ediş onu pek mutlu etmemişti ama dedesinin ricasını da geri çevirmeyi istemiyordu.

 

Onun sözünü bitirmesi için araya girmedi, ona müdahale etmedi. Aklından geçenleri bastırdı ve sabır ile ne diyeceğini bekledi. "Diyorum ki davete icabet etmek gerek. Derin ile ne zamandır baş başa kalamadınız, işten güçten de bir araya gelemediniz. Hem karı-koca biraz vakit geçirirsiniz hem de Derin aileden birkaç kişi ile tanışmış olur, düğünde ayaküstü muhabbet edebildiler."

 

Emre, bu yalanın çığır açarak büyümesini sinir ile izliyordu. Olay büyüyor, hesap edemediği noktalara doğru sürükleniyordu. Buna bir son vermeliydi ve uzun süredir de aklında gezinen düşünceler vardı. "Tamam dede," diyebildi sadece. Adım attıkları bu yolan artık dönemezlerdi. Oyunu, kuralına göre oynamaları gerekiyordu.

 

"Ben bir Derin ile konuşayım. Müsait ise beraber gideriz," Hakan Bey'in yüzünde memnun olduğunu belirten bir gülümseme peyda oldu. "İyi olur oğlum." bu sözlerinin üzerine yaşlı adam daha fazla aile ile ilgili sohbet etmedi, konuyu değiştirdi ve iş hakkında torunun fikirlerini aldı.

 

Yemeklerin gelmesinin üzerine susan ikili, yemeklerini parça parça midelerine gönderirlerken biraz da geçmişe gittiler. "Sen şirket işlerine pek bir meraklıydın," diyen Hakan Bey, maziye kısa bir yolculuk yapıyordu kendi içinde. "Her zaman masamı kurcalar, neler olduğunu çözmeye çalışılırdın," genç adam başını salladı, onu onaylamak istercesine.

 

Geçmişine ait tek bir anıyı dahi hatırlamak istemiyordu. Onların iyi ya da kötü olmasıyla ilgilenmiyor, sadece onlardan kaçıp saklanmak istiyordu. Birçok kişiye kıyasla o, bunlarla mutlu olmuyordu aksine anıları yüzünden acı çekiyordu.

 

Birisinin üzerine düştüğü ve her saniyesini aklına kazıdığı anılar, onun imtihanıydı. "Hatırlıyorum," demekle yetindi. Daha fazlası yoktu onun için. Dedesine kullanabileceği süslü ve hoş kelimeleri yoktu, bu konu üzerine. Hatta bu bile onun için fazlaydı.

 

Hakan Bey, onunla asıl konuşmak istediği mevzuyu hatırlayınca ciddileşti. "Aslında seninle başka bir şeyler konuşmak istiyorum." Hakan Bey, peçete ile ağzını sildi. "Konuşalım dede," diyen Emre elindeki çatalı ve bıçağı tabağının yanına bıraktı.

 

"Ceylin'le hiç vakit geçirdiğini görmedim ya da onunla konuştuğunu," Emre devamını duymayı istemiyordu. Dedesinin nelere vurgu yapacağını anlamıştı ve bu da odadan, arkasına bile bakmadan kaçma hissi uyandırıyordu bedeninde. "Denk gelmiştir, biliyorsun bugünleri sıkı bir şekilde çalışıyoruz," huyu değildi, dedesinin sözünü hiç kesmezdi ama gergin olduğu için bunu yaptığını fark edememişti.

 

"Biliyorum oğlum ama o da çocuk. Sevgiye ve ilgiye ihtiyacı var. Üzerine bir de babasının olmaması onu yıpratıyordur," yaşlı adam soluklandı. Söyleyeceklerinin ona ağır gelip gelmeyeceğini bir kez daha tarttı zihninde. Aklının terazisi, söylemesi gerektiğini ona bir kez daha göstermişti.

 

"Sen babasızlığı çok iyi bilirsin oğlum. Bununla sınanmanın zorluğunu en iyi anlarsın," genç adam onu onaylamak istercesine başını salladı. Onun kötü bir tepki vermeyeceğini anlayan Hakan Bey aynı tonda devam etti sözlerine, "Senden ona babalık yapmanı isteyemem ya da zorlayamam fakat bunu yapmanı rica edebilirim," dedi, onu kalbinden vurduğunu fark etmeyerek.

 

"Ceylin daha çok küçük, eğer onunla aranda bir bağ oluşursa bu ileriki yıllarda devam edebilir," yaşlı adam açtığı konunun ağırlığı yüzünden cümlelerini toparlayamıyor, birinden bir diğerine geçiyordu. Torununun tepkisinden de korkması bocalamasının bir diğer sebebiydi.

 

Dedesi konuşurken söyleyeceklerini kafasında toparlamakla meşguldü genç adam. O, bundan kaçmaya çalışsa da bu mevzu dönüp dolaşıp yine onu bulmayı başarıyordu. Geçen gün de babaannesi üstü kapalı bir şekilde bu konu hakkında onunla konuşmaya çalışmıştı.

 

Genç adam, işini bahane ederek odasına geçince konu bu şekilde kapanmıştı, en azından o böyle düşünmüştü fakat karı-koca aralarında konuşup onu kenara sıkıştırmayı başarmıştı. "Deney faresi gibiyim," içinden geçenler yüzünden yüzünü buruşturmayı istese de bu isteğini bastırdı. "Köşeye sıkıştım ve kaçamıyorum." cümlenin devamı, üzerine baskı yapıyordu.

 

"Uzun lafın kısası oğlum, Ceylin senin kanından ve canından olmayabilir fakat onun bir babaya ihtiyacı var. Derin ile bu konu hakkında konuştunuz mu bilmiyorum, sizin aranıza girmeyi istemem ama Ceylin'e çok üzülüyorum," Hakan Bey'de gördüğü alışık ifade yoktu yüzünde. Üzgünlüğünü belirten gözleri ve ona eşlik eden sesine Emre, çok az rastlamıştı.

 

"Hem böylece ikiniz de çok mutlu olabilirsiniz. Seni büyütürken öyle mutluydum ki oğlum, yere göğe sığamıyordum. Çünkü seni ben yetiştirecektim, seninle vakit geçirecek, acında ve mutluluğunda yanında olacaktım." nefes almak için yutkunan yaşlı adam devam etti sözlerine.

 

"Biz insanlar, hayatımızın bazı noktalarında değişiriz, buna baba olmak da dahil. Daha fazla konuyu uzatmak istemiyorum ve düşünmeni istiyorum, hemen karar verme çünkü bu konu çok hassas. Bir ipin üzerinde yürümek gibi düşünebilirsin. Yaptığın bir hamle, hata ile sonuçlanırsa çok pişman olursun," Hakan Bey, en sonunda ağzındaki baklayı çıkardığı için rahatlayarak geriye doğru yaslandı.

 

Emre, bir müddet sessiz kaldı. Bunu düşünmek zorunda olmak sinirini bozuyordu. Haykırıp herkesi susturmayı istese de bunu yapamazdı. Vicdanın sızladığını hissetse de yine ve yeniden Derin'e söylediği sözlerde haklı olduğunu düşünüyordu. Ceylin'in bir babaya ihtiyacı yoktu, Derin bu açığı çok güzel bir şekilde kapatıyordu. Ona babalık yapamazdı ve en önemlisi de bu anlaşmalarına tersti.

 

En sonunda, dedesini içten içe rahatsız edecek sözleri sarf etti. "Elimden geleni yapmaya çalışırım dede ama bunun garantisini veremem, üzgünüm," bu da, söylediği yalanlardan sadece bir tanesiydi. Hakan Bey yerinde huzursuzca kıpırdandı. Babasının gözlerinin önünde öldüğünü gören birisine bunu söylemesinin boş bir çaba olduğunu fark ederek susmayı tercih etti.

Bölüm : 21.12.2024 18:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...