
Mavinin Yeşili
Bölüm: 10
Kadın, "O giden de kimdi kızım?" diye sordu. Melek Hanım, Emre'yi tam merdivenlerden inerken görmüştü. Genç adamın sırtını görmüş, yüzünü göremediği için kimin geldiğini anlayamamıştı. Emre onu görmeden kapıdan çıkarken onun ardından çıkan Derin ile meraklanmıştı Melek Hanım.
Derin, ses tonunu Ceylin onu duyamasın diye düşürürken, "Ceylin'in öz babasıydı," dedi. Aklına evlilik olayını ona anlatmadığı geldiğinde içini bir korku kapladı. Melek Hanım'ın soru sormasına fırsat vermeyip ayaküstü olayları anlatsa da en sonunda konu mutfak masasında sonlanmıştı. Derin, kendini bitkin hissediyordu ama bunu dışarıya yansıtmamaya özen gösteriyordu. Bunu düşünmemek kendine iyi geleceğini bildiğinden, hiçbir şey yaşanmamış gibi davranmaya gayret ediyordu.
İkili bir süre daha konuştuktan sonra yemek hazırlığına başladılar. Derin, gelmeden önce yaptığı işin birçoğunu yarın halledeceğini düşünerek şirkete gitmeyi istememişti. Melek Hanım'ın çok fazla tepki göstermemesi onu içten içe mutlu ederken kafasında bugünden sonra olacaklara ilgili bir sürü olay vardı. Mesela Ceylin bu evliliği nasıl karşılayacaktı? Ya annesini paylaşmak istemeyerek itiraz ederse ne yapmalıydı? Ya da Emre'ye bağlanırsa o zaman ne olacaktı? Kızı bu küçük yaşında bunca şeye nasıl katlanacaktı? Küçücük bedeni, kendinden büyük bir hastalıkla mücadele ederken bunlara da nasıl katlanacaktı?
Derin, aklında süzülen birçok soruyla cebelleşirken yaptığı işe odaklanmaya çalıştı. Bu, kendini çıldırmaktan korumak için şarttı zira zihni, bir yığın düşüncenin arasında ezilip kalacaktı.
...
Emre, hızla şirkete girdiğinde onu telefon aracılığıyla arayan çalışanının yanına gelmesini istedi. Çalışan kişi, bir müddet sonra onun yanına geldiğinde, "Efendim, misafiriniz toplantı odasında sizi bekliyor," diyerek durumu izah etti ve patronundan gelecek en küçük bir tepkiyi bile kaçırmamaya özen gösterdi.
Emre'nin yüzünde tek bir mimik dahi oynamazken merdivenleri kullanarak toplantı odasına girdi ve karşısında gördüğü yüzle birlikte bedeni kasıldı. İnsanlar gözleriyle birini öldürebilseydi eğer, genç adam bunu saniyesinde yapmış olurdu. Karşısında, baş köşede oturmuş pişkince sırıtan adamda etkili değildi bakışları. Berat ne onun sert çehresinden ne onun kasılan vücudundan ne de onun öldürücü bakışlarından korkmuştu. Emre'nin onu öldürmek istediğini söylemeden anlayan genç adam istifini bozma zahmetine dahi girmiyordu.
Aksine genç adamın sinirden delirmiş hali, Berat Özkan'ı keyiften dört köşe bir hale getiriyordu. Onun karşısında pişkin pişkin sırıtırken Emre'nin onun üzerinde herhangi bir etki bırakmadığı bariz bir şekilde ortadaydı.
Emre'nin kapı kolunu sıkan parmakları büyük bir gürültüyle kapıyı çekip kapatırken hızla Berat Özkan'ın yakalarını kavradı. "Ölmek mi istiyorsun! Seni sadece birkaç kemik kırıkla bıraktığıma dua etmen gerekirken burada ne işin var?!" diyerek tükürürcesine konuştu.
Berat'tan bir kahkaha koptuğunda Emre tek eliyle silahını çıkardı. Onun anlına dayarken, "Belli sen ölmeye gelmişsin buraya."
"Ne o Emre Karahan, kazanamayınca beni öldürmeyi mi istiyorsun? Oysaki ben sana iş teklif etmeye gelmiştim."
"Sen sadece benim sinir olmamdan zevk alıyorsun adi herif! " onu tek hareketiyle geriye iterken, "Bir daha seni burada görmeyeceğim! Şimdi defol git buradan!" adeta kükredi Emre. Hile ile kazandıkları ihaleyi burunlarına burunlarına sokmaları sinirlerini hoplatıyordu ve Berat Özkan'ı sevdiği söylemezdi.
Berat üzerinde bir pislik varmışçasına üzerini silkelerken, "Elbet senin de bir zayıf noktan olacak ve o gün geldiğinde ben fırsatları değerlendirmekten çekinmeyeceğim," diyerek Emre'yi açık açık tehdit etti.
Emre sinirle ona baktı ve onu da kendiyle birlikte dışarı çıkardı. Bir hışım Berat Özkan ile birlikte odadan çıktığında onu bekleyen çalışanına, "Şu adamı kovun buradan." deyip Berat'ı ittirdi ve hızla odasına geçti. Kendini sakinleştirmek için derin derin nefes alıp veriyordu Emre ve en sonunda sakinleştiğinde işlerine odaklanmaya çalıştı.
Kapısı tıklatılıp içeri yolda konuştuğu adamı girdiğinde koltuğunda dikleşti. Adam ve yanındaki kadın girdi içeri. Çalışan adam, "Efendim, bu hemşire sizden kan almak için geldi." Emre başını salladığında hemşireye müsaade etti. Hemşire ilk bakışta korktuğu için çekine çekine işini yaptı ve en sonunda pamuğu kan aldığı yere bastırıp bantladığında geldiği adamın yanına geçti.
"Kan testinin sonucu ne zaman belli olur?" diyerek sordu Emre, gömleğinin kolunu düzeltirken. Hemşire, "Beş ila yedi gün içerisinde çıkmış olacaktır. Çıktığı an size bilgi vereceğiz."
Emre, başını salladığında hemşire odadan çıktı. Çalışan, elindeki dosyayı Emre'nin önüne bırakırken konuştu. "Benden istediğiniz bilgiler efendim. Kadın, avukat ve babasından kalan bir şirketi var. Yetimhanede büyümüş, yirmi dört yaşında, hiç evlenmemiş, çocuğu evlat edindiğinde daha on dokuz yaşındaymış."
Emre başını dosyalardan kaldırıp, "On dokuz yaşında ve evlenmemiş birine nasıl çocuğu vermişler?"
"Çocuğun annesinin doğum sırasında öldüğü geçilmiş belgelere. Vasisi olarak dayısı izin vermiş evlat edinilmesi için. Yazılı belgeyi imzaladığı içinde Derin Hanım'ın evli olup olmaması ya da yaşının küçük olması sorun olmamış onlar için," dedi bildiklerini sıralarken. Emre, o an için Nefes'in ölüp ölmediğini bile umursamadı ve sorularına karşılık bulmak adına sorularını çalışanına sormaya başladı.
"Adamın adı neymiş? "
"Nedim Şener. Ama üvey kardeşlermiş, üvey olsa dahi kardeş sayıldıkları için bir sorun çıkmamış. "
"Bu adam neredeymiş?
"Adam 2016'da vefat etmiş."
"Bir tanıdığı bile yok muymuş?"
"Efendim adam evli değilmiş. Kayıtlarda hiçbir akraba bilgisi yok."
"Sen yine de araştır şu adamı," dedi Emre, elindeki dosyalarla ilgilenmeye devam etti.
Calışan, "Peki efendim. Başka bir şey yoksa çıkabilir miyim?" diyerek sorduğunda Emre, "Evet," dedi çalışanıyla hiç göz göze gelmeyerek. Adam arkasını dönüp gideceği anda, "Dur!" dedi aklına gelen soruyla. "Bu kızın adı ne?"
"Ceylin, efendim," dedi ve arkasını dönüp çıktı odadan.
Emre'nin ise aklından geçen tek bir cümle vardı; "Kız olursa adı Ceylin olsun mu?"
Daraldığını hissetti o an. Bir sürü kara bulutun ortasında, nereden geleceğini bilemediği şimşekten kaçmaya çalışıyormuş gibi hissetti.
Bazı kişiler vardı insanların hayatında, iz bırakan, yaralayan, unutulmayan...
Nefes, Emre için bitmişti. Eğer Emre'nin karşısına bir daha çıkarsa Emre onu affetmezdi. İçinde çoktan bitirmişti Nefes'i, bazen düşündüğünde âşık olup olmadığını bile sorguluyordu kendi içinde.
Bir iz bırakmıştı Emre'de ama bu kesinlikle iyi duyguların başında değildi. Onun arkasından gelebilecek tek duygu nefretti.
Emre sinirle odasından çıktığında en aşağıya indi. Üzerini dahi düşünmeden kum torbasının karşısına geçti ve kum torbasına ardı ardına darbeler indirdi.
Bütün hıncını çıkarıncaya kadar kum torbasını yumrukladığında, odadaki üçlü koltuğa çöktü nefes nefese. Bundan sonra ne olacağıyla ilgili düşünceleri net değildi ama onun için net olan tek bir şey vardı; O da DNA testine bile gerek kalmadan Ceylin'in onun kızı olduğuydu.
7 Gün Sonra.
Derin, hastanenin dönen kapısından içeri girdi ve doktorun ismini danışmana sorup öğrendiği katla birlikte üçüncü kata çıktı. Kapının önünde durup Derin bir nefes alıp verdiğinde kapıyı çalarak içeri girdi.
Babalık testinin sonuçları çıkmıştı. Emre ve Derin ise sonuçları öğrenmek için hastaneye gelmişlerdi. Emre, ondan önce gelmiş ve tedavi süreciyle ilgili bilgi almıştı doktordan. Her ne kadar babalık testinin sonuçlarını önemsemese de bir anlaşma yapacaktı. Emre, sadece sözünden dönmeyen biri olarak bu maddeyi yerine getirmeye çalışıyordu.
Derin içeri girdi ve Emre'nin karşısındaki boş koltuğa oturdu.
Elindeki çantayı kucağına koyup doktora baktığında, doktorda bunu bekliyormuş gibi masanın üzerindeki kâğıdı aldı eline. Zarfı açıp sonucun yazılı olduğu yerde gözleri durduğunda Emre ve Derin'e sonucu açıkladı. "Çocuktan ve babadan alınan örneklere göre, Emre Karahan %99,9 oranla Ceylin Saraç'ın babasıdır."
Emre kaşlarını çattı. Böyle bir şeyin mantığını bulamamıştı hala. Bizzat kendi adamlarını yerleştirmişti bu konu hakkında. Her ne kadar Nefes ile konuştuğu için isimden emin olsa da bunun nasıl olacağını çözememişti.
Derin, onun çatılı kaşlarına sonrada sert çehresini baktı. Gözleri onun üzerindeyken göz göze geldiklerinde gözlerini kaçırdı hemen.
"Bundan sonra ne olacak doktor?" Emre'nin sert sesine nazaran doktor, nazik bir biçimde onun sorusunu cevapladı. "Siz ve ailenizden başlayacağız ilk olarak. Ailede ya da sizde uygun ilik bulunamazsa beklemek kalıyor geriye."
"Testi şimdi yapın," dedi Emre. Derin ise onun hemen kabullenmesine anlam veremiyor, sessizce oturuyordu koltukta.
Doktor, odasına bir hemşire çağırdığında test için gerekenler yapıldı ve hemşire odadan ayrıldı.
"Şu testin sonucu ne zaman belli olur?" diye sordu Emre ayaklanırken.
"Altı ya da yedi güne belli olur. Biz sizi haberdar ederiz."
Emre, başını sallayıp kapıya yürürken Derin'de hızla kalkıp odadan çıkmadan önce doktora, "Teşekkür ederiz," demeyi ihmal etmedi.
Derin ve Emre odadan çıktıklarında Derin merak ettiği şeyi sordu. "Neden yardım ettin?" diye sordu. Bugün ki umursamaz tavırları yüzünden Derin bu yaşadıklarını aklının ucundan bile geçiremezdi.
"Anlaşmanın bana kalan kısmını yerine getirdim. Şimdi sıra sende, yarın mesaj attığım yere gel."
Yürüyen ikili konuşurlarken Derin, Emre'nin önüne geçti.
"Anlaşmayı kabul ettiğimi söylemedim," diyerek savunmaya geçtiğinde Emre'nin alayla söylediği cümle yüzünden bir an donup kaldı. "Kabul etmemeyi mi düşünüyordun?" Emre'de onun gibi durduğunda hastane koridorunda göz göze kaldı ikili.
Derin, bu durumdan hoşnut olmadığını belirterek, "Hayır, ama böyle bir emrivaki yapmana gerek yoktu. Haber verebilirdin," dedi.
Emre sinirlenirken, "Bu anlaşmayı sana sunmasaydım sen hala daha ilik bulma derdinde olurdun," dedi sakin bir sesle ama kaşları çatılmıştı. "Teklifi kabul edip etmediğini söylemedin, o yüzden istediğimi yapabilirim. Bu yola adım atmaya var mısın yok musun? Cevabını hemen şimdi bekliyorum," dedi.
Derin çaresizce, "Kabul ediyorum," dedi ve bütün çareler kendilerinden utandı. Kızı için kendinden vazgeçen bir anneye çare olamadıkları için utandılar.
Emre, "İyi o zaman, "dedi." Nüfus cüzdanını ver. "
Derin ne olduğunu anlamazken, "Ne?" demekten alıkoyamadı kendini.
Emre bıkkınlıkla nefesini bırakırken "Evlilik için diyorum, nüfus cüzdanı lazım," dedi sertçe.
Derin sinirle çantasını karıştırıp nüfus cüzdanını onun eline verirken,
"Al," dedi sinirle solurken.
Emre onun yanından geçerken, "Yarın attığım yere attığım saatte gelmiş ol," dedi.
"Nereye, neden geleceğim ben?" Emre olduğu yerde dururken keskin bakışlarını Derin'e yöneltti. Habire soru sorup durması sinirlenmesine sebebiyet veriyordu. Emre'nin tek istediği şey son sorusuna hemen bir cevap verip hastaneden gitmekti.
"Benim ile evleneceksen bunu aileme de söylemem gerekir. Onların bu anlaşmadan haberleri yok sakın pot kırayım deme."
Derin, öyle kalakalırken gözlerini sonuna kadar açtı. Emre yanından geçecekken ağzını açıp konuşmak istese de Emre elini kaldırıp onu susturdu. "Fazla soru soruyorsun avukat. Sana bilmen gerekenleri söyledim bundan sonrası seni ilgilendirmez," diyerek hızla onu arkasında bıraktı.
Derin, onun arkasından bakarken bu kadar olayın kendine fazla geldiğini düşündü. Orada öylece durmayı bırakarak adımlamaya başladı.
Arabasına binip eve giderken kafası bir hayli doluydu. Bir aile ortamında büyümemişti Derin, anlaşma yüzünden değil de bu sebepten ötürü pot kırmaktan korkuyordu. Öyle bir ortamda nasıl davranması gerektiğini de çok fazla bilmiyordu.
Bunu yapacaktı Derin, her ne olursa olsun yarın o eve gidecekti. En başta kızı için, sonrada aralarındaki anlaşma için bunu yapacaktı.
Bir Gün Sonra.
Vanilya kokulu parfümünü üzerine sıkarken aynadan kendini süzdü Derin. Beyaz pantolonunun üstüne sarı gömleğini giymişti. Saçlarını salık bırakarak hoş bir hava katmıştı kendine.
Kapısının çalınıp açılmasıyla oraya döndü. Eylül içeri girip ona bakarken gülümsedi. "Çok güzel olmuşsun," dedi.
"Abartma Eylül. Sadece ailesiyle tanışacağım. Hem sahte bir evlilik için kendimi sevdirmek veya hoş görünmek zorunda değilim."
Eylül yanındaki duvara yaslanıp ona bakarken, "Ben öyle demedim," dedi sakince. "Sadece iyi izlenim vermelisin, onlarla bir ay bile olsa yaşayacaksın. Ortama negatif hava yollayarak olmaz."
Eylül onun yanına geldiğinde, "At kafandaki bütün düşünceleri ve bugüne odaklan."
"Deneyeceğim," dedi Derin ve ona gülümsedi.
Eylül gülümseyip, "Tamam o zaman geç kalmadan git. Ve de bu günkü toplantıya geç kalma."
Derin, yatağının üzerinden beyaz el çantasını aldığında Eylül'ün yanağından öptü. "Ben çıkıyorum Ceylin size emanet."
Eylül ona kapıyı açarken, "Tamam annesi, biz teyze yeğen çok güzel vakit geçireceğiz, zaten bende davaya gideceğim iki saat sonra. Sende işlerini hallet."
Derin odadan çıktığında Eylül'de çıktı ve Ceylin'i uyandırmak için onun odasına girdi.
Derin, Emre'nin mesaj olarak attığı eve gitmek için şoför koltuğuna oturdu ve kemerini takıp arabasını hareket ettirdi.
"Başka bir eksik var mı Melahat? Bak varsa çabuk halledelim," derken Sena Hanım'ın gözleri masanın üstünde geziniyordu. Elinde tuttuğu ekmek sepetini masanın köşesine bıraktığında geri çekilerek daha detaylı baktı. "Masa örtüsünü krem mi kullansaydık? Portakal çiçeği yakışmadı sanki?"
"Sena Hanım, bence oldu yine de siz bilirsiniz ama misafirimiz geldi gelecek o yüzden pek vaktimiz yok," dedi evin en eski hizmetlilerinden olan Melahat Hanım.
Sena Hanım'da, "Peki o zaman bu kalsın," dedi ve mutfağa giderek son eksiklikleri getirdi masaya.
Derin, gergince evin etrafına baktı. Eve doğru yürüyerek zili çaldı ve bekledi. Kapı açıldığında Sena Hanım, karşılamıştı onu. "Hoş geldin, hadi kapıda bekleme, gir içeri," dedi ve Derin geçsin diye kenara çekildi. Derin'in üzerindeki kabanı alıp asan Sena Hanım ona yolu gösterdi ve ikisi salona geçtiler.
Derin, ona kısaca tebessüm etti ve içeriye girdi. Hakan Bey masanın başında yerini alırken Burcu, onun sol tarafına oturmuştu. Sena Hanım'ın çağırması üzerine gelen Deniz Burcu'nun karşısına oturmuştu.
Derin, ister istemez Emre'yi aradı salonda. Onun isteği üzerine gelmişken onunda burada bulunmasını istiyordu. O, bu evliliğe ve kurallara mecbur ise Emre'de mecbur olmalıydı Derin'in gözünde.
"Geç kızım otur şöyle," dedi Sena Hanım ve onu Burcu'nun yanındaki sandalyeye yönlendirdi. Derin çekine çekine masaya otururken duyduğu adım sesleriyle kapıya doğru baktı.
Emre, parfümünü de sıkıp yakasını düzeltti. Ceketini eline alıp odasından çıktığında merdivenleri hızlıca inip salona geçti. Derin'i gördüğü için ona saniyelik bir bakış attı ve gözleri dedesini buldu.
Hakan Bey, Emre'nin anlattıkları üzerine ona inanmış, güvenmişti. Emre ona hiçbir zaman yalan söylememişti ama şimdi söylemiş olduğu yalan kendinde suçluluk hissi uyandırıyordu.
"Emre'de geldiğine göre kahvaltıya başlayabiliriz," dedi Hakan Bey. Herkes masaya geçerken Hakan Bey, "Herkese afiyet olsun," demeyi ihmal etmedi.
Emre, Derin'in karşısına geçip oturduğunda kahvaltı başlamıştı. Tüm aile Derin'in gerginliğini fark ederek onun üzerine gitmek istemeseler de Sena Hanım dayanamayarak, "Ee Derin'cim sen ne iş yapıyorsun?" diye sordu kibarca.
Derin, beklemediği bu soru üzerine duraksarken Sena Hanım' a bakarak, "Avukatım," dedi. "Bir de arkadaşlarımla birlikte şirket yönetiyorum," demeyi ihmal etmedi.
Masadaki herkes ona dikkat kesilirken, "Annen, baban ne işle meşgul?" diye sordu Hakan Bey, sandalyesine yaslanırken.
Derin'in surat ifadesi değişti anında. Hakan Bey, bilemden bir mayına basmıştı ve patlamadan müdahale edebilir miydi belli değildi. Derin, elindeki çatalı masaya bırakırken, sakin bir dille Hakan Bey'in sorusunu yanıtladı. "Babamı bir trafik kazasında kaybettim. Annem beni doğururken ölmüş, kimsem olmadığı için yetimhanede büyümek zorunda kaldım. Şimdi sahip olduğum şirket babamdan bana kaldı," dedi, biraz soğuk bir ifadeyle. Soğuk ifadesi daha çok kendini tutabilmek içindi.
Masada bir sessizlik oluştu. Derin, bakışlarını tabağına indirirken Emre ona bakıyordu. Onun hayatıyla ilgili yeni yeni bilgiler öğrenmesi, onun için pek bir anlam ifade etmese de gerekli olabileceğini düşündüğü için dinliyordu.
Sena Hanım, Hakan Bey'e kısa bir bakış attı. Bu bakış daha çok 'Bu yapılır mı şimdi?' bakışıydı.
Sena Hanım, ortamın kasvetini gidermek istese de ne söyleyebileceğini bilemedi.
Deniz, Derin'e bakıp, "Kardeşin var mı?" diye sormasıyla gözler ikilinin üzerinde dolaştı. Burcu, Deniz 'e bakıp ne olduğunu gözleriyle sorarken, Deniz ona kısa bir bakış atıp, "Senin kadar güzel ise bana ayarlar mısın?" diye sormasıyla masadakilerin üzerinden bir şok dalgası geçti.
Burcu gözlerini büyütmemek için kendini zor tutarken, sinirle ayağıyla ayağına vurdu sertçe. Deniz, hafif inlese de belli etmemeye çalıştı.
Deniz, her ne Derin'i ve masadakileri neşelendirmeye çalışsa da asıl amacı Burcu'yu kıskandırmaktı ve Burcu'nun sert ifadesi ve masanın altından sertçe onun ayağına basmasıyla birlikte, bunu çok iyi bir şekilde yaptığını anlamış oldu.
Derin, değişen atmosferle ne olduğunu anlamazken Deniz 'in yüzündeki ifadeyle, "Yok," dedi. Bakışları Burcu ve Deniz in üzerinde dolaşırken Burcu'nun yüzündeki ifadeden onun kıskandığını düşünse de bir sebep bulamadığından anlam veremedi.
"Tüh ya," dedi Deniz, bakışları hüzünlenirken, "Olsaydı keşke, sevgilimde yok bu aralar," derken bakışları Burcu'yu buldu. Herkes Deniz'in bu konuyu neden açtığını anlamışlardı ama altında yatan ima sadece Burcu'ya özgüydü. Burcu, dona kalırken, Hakan Bey, "Bu kadar sohbet yeter, Deniz sende saçmalama. Biz kalkıp şirkete gidelim, hanımlar sizde kendinize kahve yapıp içersiniz," dedi ayağa kalkarken.
Derin'e bakıp, "Kendi evin gibi rahat olabilirsin kızım, senin de evin sayılır burası." Derin, Emre'nin konuyu onlara açıkladığını anladı. Yanakları hafif kızarırken, "Peki efendim, " dedi gözlerini kaçırmamaya çalışırken.
Hakan Bey, Emre'ye baktı ve önden yürüyerek kapıdan çıktı.
Deniz'de işi olduğunu söyleyerek evden ayrıldığında üç kadın da salona geçip oturdu. Gelen kahveleri yudumlarken, Burcu heyecanla "Ee yenge abimle nasıl tanıştınız?" diye pat diye konuya girdi. Derin, gelen soru üzerine kahve yüzünden ağzını yaktığına mı yansın yoksa soruya nasıl bir cevap vereceğini mi düşünsün bilemedi. Elindeki kahveyi bırakıp zar zor suya uzandı ve alıp içti.
Sena Hanım, "Bende merak ediyorum aslında, Emre sadece en kısa sürede evleneceğinizi söyledi başka da bir şey demedi," dedi ve kahvesinden bir yudum daha aldı.
Derin, "Şey," diye başlasa da ne diyeceğini bilemeyerek sustu. "Biz ihalede tanıştık," deyiverdi. Bu konudan bir an önce sıyrılmalıydı ve bu konuşulanları Emre'ye anlatırsa çok da bir şey olmazdı Derin'e göre.
"Abim zor biridir, onu nasıl kendine aşık ettin?" diye sordu Burcu merakla. Abisini çok iyi tanıyordu ve hala daha onun nasıl birini sevip evlenebileceğini düşünemiyordu.
"Güzel soru. Ben bu adamın adını bile geçen gün öğrendim. En kısa sürede de evleneceğiz, kesinlikle aşığız birbirimize (!)" diye içinden geçirirken Burcu, "Yenge?" dedi soru sorar bir tınıyla. Derin, doğaçlama gitmeye karar verirken, "Birden oldu. Her halde onun gözlerine bakmamla yetmişti zaten."
"Aşk ta bu ya kızım, onun sana ait olduğunu tek bakışta anlayabilirsin. Biz Hakan'la bir parkta tanışmıştık. Sert biri olmasına rağmen bana o kadar kibar davranmıştı ki beni benden aldı," dedi Sena Hanım eskiyi hatırlarken.
İki kızda büyük bir ilgiyle Sena Hanım'ı dinliyorlardı.
Sena Hanım devam etti," Ee siz bizi boş verin, Emre en kısa zamanda evleneceğinizi söyledi. Bir tarih var mı kafanızda?"
"En erken ne zaman ise o zaman olacak," dedi Derin.
"Yenge gelinlik işi ne olacak. Kına ya da isteme de olacak mı?" diye sordu Burcu. Derin onun 'yenge' demesinden çok gelinlik konusuna bozulmuştu. Her genç kız gibi o da gelinlik giymek istiyordu ama formaliteden değil gerçekten olmalıydı. Formalite icabı evlendiklerini Sena Hanım ve Burcu bilmediğinden," Evet, " dedi. "Nikah günü belli olsun, gelinliği alacağım. Söz veya kına olmayacak sadece."
"Olur mu öyle şey," dedi Sena Hanım hemen "Biz de sana yardım ederiz gelinlik konusunda, sen daha tecrübesizsin ben yardım ederim sana, Burcu'da fikrini belirtir," dedi Sena Hanım ve Burcu'nun da cevabını almak için ona döndü.
Burcu, "O zaman Hanımlar ne duruyoruz alalım hemen," dedi ve ayaklandı.
Derin panikle, "Acele etmeye ne gerek var? Sonra da hallederiz."
Sena Hanım, "Bence de hemen halledelim, son dakikaya bırakarak olmaz. Hem ne zaman boş zamanımız olacak ki? Sen çalışıyorsun, Burcu okuyor, bence halledelim kızım ne dersin?" diye kibarca sorduğunda Derin onun ses tonunun etkisiyle, "Peki, tamam," dedi.
Burcu, kapıya doğru adımlarken, "Bugün çok eğleneceğiz hanımlar," dedi ve Derin bu konuda pek emin olamadı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 45.84k Okunma |
3.36k Oy |
0 Takip |
63 Bölümlü Kitap |