15. Bölüm

🩵12. Bölüm🩵

Elif
mavii_bulutt345

Mavinin Yeşili

 

Bölüm: 12 - Görünmez İplerle Örülmüş Bağ

 

Genç adamın parmakları direksiyonu sert bir şekilde tuttuğu için bembeyaz kesilirken direksiyonu sağa doğru kırdı yavaşça.

 

Emre, bakışlarını önündeki yoldan ayırmazken aklı, olan ve olacak olan şeyleri tartıp duruyordu.

 

Hayatına Nefes'ten başka birini almamıştı hiçbir zaman, bu Nefes'ten sonra da böyle olmuştu. Emre'nin bir çocuğunun olması için Nefes'in, Emre onu evden kovmadan önce hamile olması gerekiyordu. Emre, elini sertçe direksiyonuna vurdu. Nefes, onu sırtından bıçaklamayla kalmayarak eline bir bombayı da bırakıp çıkıp gitmişti hayatından, hiç o hayata dahil olmamış gibi...

 

Bir eliyle saçlarını karıştırdı. Saçlarını karıştırdığı eli tekrardan direksiyonu kavrarken bu sefer de olacakları düşünüp, tahmin yürütmeye başladı.

 

Derin'in ona gelip bir kızının olduğunu söylemesine inanmamıştı ilk başta hatta Derin'in deli bile olduğunu düşünmüştü. Demir'in de ona dediği gibi belki de bir kız çocuğuna babalık yapmak istediği için bu tahminlerini bir bir kendi elleriyle yok etmişti.

 

En sonunda Ceylin'i görmesiyle nerdeyse emin olmuştu Emre. Küçük kıx, Nefes'in birebir kopyasıydı. Ceylin'in kahverengi saçları Nefes'in kahverengi saçlarıyla aynı tonlara sahipti. Yüz yapısı hemen hemen Nefes'in yüz yapısına benzerken mavi gözleri, aynı onun baktığı gibi bakıyordu Emre'ye. Genç adam için, Ceylin'i istememesindeki en büyük etkenlerden biri de buydu. Bakışları, Nefes'in ona baktığı gibiydi ve Emre, onun birebir kopyası olan bir çocuğa babalık yapamazdı. Belki Ceylin, eski eşine bu kadar benzemeseydi bir çocuğa babalık yapmayı düşünebilirdi ama şimdi ise aklından bunun ihtimalini bile geçirmeyi istemiyordu.

 

Emre, vitesini düşürerek bu seferde parmaklarının arasındaki direksiyonu sol tarafa kırdı. İstemsizce çattığı kaşları, karşısında kim olursa olsun onu bakışlarıyla yok edebilecekmiş gibiydi.

 

Şu an, arabasıyla birlikte Derin'in onu Ceylin ile tanıştırdığı eve doğru gidiyordu. Avukatının anlaşmalı evlilik için hazırladığı evrakları o imzalarken bu sefer imza sırası Derin'deydi. Bu evrak işlerini bir an önce yapıp evine gitmeyi ve günün yorgunluğunu üzerinden atmak için sıcak bir duş almayı aklının bir köşesine not etmeyi unutmadı.

 

Emre, arabasını kullanırken yan koltuğa bırakmış olduğu telefonunun sesi doldurdu kulaklarını. Yeşil gözleri, bir anlık yan koltuğa bırakmış olduğu telefona kayarken Demir'in onu aradığını gördü.

 

Bakışları, tekrar yola kayarken, yola atlayan küçük bir bedeni görmesiyle sol ayağıyla birlikte frene hızla basması aynı zaman diliminde gerçekleşti.

 

Emre, arabasını çok hızlı sürmediği için birden önüne fırlayan küçük bedene çarpmadan arabasını durdurabilmişti. Çabucak bağladığı kemerini çıkartarak arabasından indi.

 

Küçük kız, yorulmasına rağmen hala daha koşmaya devam ediyordu. Koştuğu için düzensizleşen nefesi, soğuk havaya karışırken bacakları onu taşımamaya başlamıştı ama o gidebildiği kadar uzağa gitmeyi istiyordu. Gölgesinden kaçan bir insan misali annesinin onu bulacağını bildiği için kaçabildiğince uzağa gitmeye çalışıyordu. Küçük kız, annesinin onu er geç bulacağını farkındaydı lakin şu an için bunu düşünebilecek durumda değildi ve bu sebepten ötürü gidebildiği kadar uzağa gitmeye çalışıyordu.

 

Mavi gözlerinden akan yaşlar, soğuk rüzgârın etkisiyle kurumuştu. Bu yüzden Ceylin'in kahverengi olan saçlarının birkaç teli yüzüne yapışmıştı. Küçük kız, eliyle yüzüne yapışan saçlarını parmaklarıyla yüzünden uzaklaştırdı

 

Koşa koşa evden çıktığı için üzerine bir şeyler giymediği için soğuk hava yüzünden vücudu üşüyordu. Koşması, az da olsa ısınmasını sağlasa da bu küçük kız için yeterli değildi.

 

Ceylin, annesinin evleneceğini duyduğunda içinde oluşan kaybetme korkusundan bir anda evden fırlayarak çıkıp gitmişti, nereye bile gittiğini bile bilmeden. Her ne kadar buralara yakın bir yerde otursa da bazı yerlere aşina değildi küçük kız ve bu da gittiği yerleri bilmeyerek kaybolmasını sağlamıştı.

 

Annesinin öz olduğunu bilirken, babasının çok uzaklarda olduğunu biliyordu Ceylin. Bu, biraz da Derin'in sayesindeydi. Derin, küçük kızının bunları kaldıramayacağını düşünerek sadece babasının çok uzaklarda olduğunu ve bir gün onun yanına döneceğini anlatıp durmuştu, her soruşunda.

 

Bir psikoloğa da danışan Derin, Ceylin'e her şeyi on sekiz yaşına yaklaştığında anlatacaktı. Emre'nin, Ceylin'den haberdar olmadığı bariz bir şekilde ortadayken Derin için tek bir seçenek kalıyordu o da, Ceylin'in annesinin Ceylin'i istemeyerek yetimhaneye bırakmış olmasıydı.

 

Ceylin'e annesinin onu istemeyerek yetimhaneye bıraktığını söylemesi pek kolay değildi, hemde hiç değildi fakat bunları Ceylin'den saklayamazdı. Ceylin, Derin'i annesi olarak istemezse eğer Derin onun kararına saygı duyarak diğer hayatında kızının en büyük destekçisi olacaktı.

 

Derin çok iyi biliyordu ki, Ceylin'i her zaman yanında tutamazdı. Bunun bilincindeydi ve elinden geldiğince de bu duruma kendini hazırlamaya çalışıyordu.

 

Küçük kız, bir kaldırımdan diğerini geçmek için yola fırlarken karşıdan karşıya bakmayı unutmuştu. Ceylin, son anda fark ettiği araba yüzünden korkudan ne yapacağını bilemezken karşıya geçmek için daha hızlı koşmaya çalıştı ama ayağı takılarak yere kapaklandı.

 

Düşmenin verdiği acıyla çığlık attığında gözyaşlarına engel olamadı yere düşen küçük kız. Ceylin, yavaşça oturur pozisyona geldi. Hıçkıra hıçkıra ağlarken arabanın durmasını bile fark edemeyecek bir vaziyetteydi. Başını yere vurduğu için kaşının biraz üstü kanıyordu. Elleri ve diz kapakları ise soyulmuştu ve bu sebepten ötürü de küçük kıza acı çektirip kanıyorlardı.

 

Emre, arabanın önüne geldiğinde Ceylin'i fark etti. Topuklarının üzerine oturduğunda, "İyi misin?" diye sordu usulca.

 

Küçük kız, ağlamasını durdurdu. Mavi gözleri, sesin sahibine döndü ve yeşil gözlerle denk düştü. "Annemi benden alacaksın, biliyorum!" diyerek küçük ellerini yumruk yaparak Emre'nin göğsüne vurmaya başladı.

 

Emre, beklemediği bu hareket karşısında kaşlarının havalanmasına engel olmazken, "Bunu nerden çıkardın?" diye sordu. Ses tonu Ceylin'i kırmamak için naif çıkarken Emre onun iki dudağının arasından çıkacak cümleleri sabırla beklemeye başladı.

 

"Onunla evlenecekmişsin, artık annem beni sevmeyecek," diyerek dudak büzdü küçük kız.

 

Emre, onun soğuktan kızarmış olan yanağını avucunun içine yasladı. Ceylin, sadece ona bakarken Emre usulca konuştu. "İnan bana, annen seni çok seviyor. Birinin, senin sevdiğin birini sevmesi, sevdiği kişinin sana olan sevgisini yok etmez," Emre, kısa bir an için duraksadı, sözlerinin Ceylin'in üzerinde herhangi bir etki edip etmediğini kontrol etmek için.

 

Küçük kız, "Sevmezse beni eskisi gibi? Babam gibi bırakıp giderse belki?"

 

Emre, olduğu yerde kasılıp kaldı. Yutkunamazken yeşil gözleri küçük kızın üzerinde dolaştı. Şu anda, baba ve kızın arasında görünmez iplerle örülmüş bir bağ oluşmuştu. Emre, bir kızı olduğunu bile kabul etmezken bu bağdan habersizdi. Bu sebepten ötürü istemese bile Ceylin'in dedikleri onun üzerinde büyük bir etki yaratmıştı.

 

"Senin annen seni çok seviyor Ceylin, benimle evlense bile çok seviyor seni." Emre, Ceylin'in yanağına yasladığı eliyle Ceylin'in yanağını okşadı. Ceylin'in gözyaşları durarken Ceylin, hemen Emre'ye sarıldı. "Annemi benden alma," diyerek Emre'nin boyun girintisine başını yasladı.

 

Emre, beklemediği bu hareket karşısında donup kalsa da hemen kendini toplayarak küçük bedenin etrafına kollarını yasladı. "Anneni senden almayacağım," diyerek onu avutmaya çalıştı. Emre, usulca Ceylin'i kendinden uzaklaştırdı. Üzerindeki takımının siyah ceketini çıkararak küçük bedenin üzerine bıraktı ceketi.

 

"Çok üşümüşsün, üzerinde kalsın." Ceylin başını hafifçe sallarken Emre, parmağını Ceylin'in başına değdirdi. "Çok acıyor mu?" diye sordu şefkatle. Belki babalığın verdiği bir iç güdüyle belki de Ceylin'in haline üzüldüğü içindi bu tavırları. Emre, bunu anlamlandıramazken çok fazla düşünmemeye çalışıyordu. Eğer duygularının derinine inerse şimdiki tavırları daha da farklı olurdu. İstemeden Nefes'in biletini Ceylin'e keserdi ve bunu aklına bile getirmeyerek anın işleyişine ayak uydurmaya çalışıyordu.

 

Ceylin'i kucağına aldığında ayağa kalktı Emre. Ceylin, düşmemek için kollarını Emre'nin boynuna sıkı sıkı sardığında Emre onu arabasına kadar taşıdı. Arka koltuğa nazik hareketlerle Ceylin'i yerleştirdiğinde onun kemerini takmayı ihmal etmedi.

 

Ceylin, usulca etrafına bakarken Emre'nin ceketinin üç taraflarıyla oynuyordu. Annesinin ona kızacağını düşündüğünden içini bir korku sararken ne yapacağını hiç bilmiyordu. Başını yere sert bir şeklide vurduğu için ağrırken Ceylin, başını cama yaslayarak dışarıyı seyretmeye başladı, mavi gözleriyle beraber.

 

Emre, Ceylin'i arabaya yerleştirmesinin ardından arka koltuğa açılan kapıyı kapatarak kendi yerine yerleşti. Bir yandan kemerini takıp bir yandan da arabanın anahtarını yerine yerleştirerek arabayı hareket ettirdi. Yeşil gözleri, bir müddet yola odaklanırken bir müddette arkada oturan Ceylin'de duraksıyordular.

 

"Evden, annen evlenecek diye mi kaçtın?"

 

Ceylin, Emre ile dikiz aynasından göz göze geldi. "Evet," diye mırıldanarak tekrar cama yasladığında, "Beni artık istemediğini düşünerek evden kaçtım."

 

Emre, daha fazla bu konuyu konuşmalarının yersiz olduğunu düşünerek, "Seni şimdi hastaneye götüreceğim. Orada yaralarını sarıp seni iyileştirsinler."

 

Ceylin, korkuyla gözlerini sonuna kadar açtı. Emre, onun bu halinin nedenini anlmazken küçük kız korkuyla sordu. "Bana iğne yaparlar mı?"

 

"Sen iğneden korkuyor musun?"

 

"Evet," diyerek dudaklarını büzen Ceylin, cama yaslanarak dışarıyı seyretmeye devam etti.

 

"Nefes, sen beş yaşında bir çocuk musun acaba?" diyerek nişanlısıyla dalga geçen Emre, Nefes'in bu halinden çok büyük bir keyif alıyordu.

 

Nefes, ona kötü kötü baktı. "İğneden korkmam benim suçum mu?" diyerek Emre'den bakışlarını çekti. Emre, Nefes'i kolunun altına alırken, "Senin suçun değil de, sanki açık beyin ameliyatına girecekmişsin gibi bir tepki vermeden mi?" Nefes, onun dediğine tepki vermezken Emre'nin dediğine hak vermiyor değildi. Nefes, "Ben çok korkuyorum ya," diyerek isyan edercesine konuştuğunda Emre, gülmesine engel olamadı.

 

"Sana sözüm olsun, şu iğne işi bitsin sana pasta alacağım."

 

Nefes, anında gülümseyerek Emre'nin yeşil gözlerine baktığında, "Ya, sen bu dünyadaki en mükemmel sevgili misin acaba?" diyerek Emre'ye sarıldı sıkıca. Emre'de aynı şekilde kollarıyla Nefes'i sarmaladığında, başını iki yana salladı. "Başıma bela gibi bir şeysin."

 

Emre, aklına dolan anılar yüzünden nefes dahi alamazken bir an için direksiyon hakimiyetinin kaybetti. Araba, kısa bir süre için bir sağa bir sola giderken Emre, kendine gelerek arabayı kenara çekerek durdurdu.

 

Bu ani duruş yüzünden sarsılan Ceylin, korkarak etrafına bakmaya başladı. Emre, gözlerini kapattı. Nefes, ona kazık atmayla kalmayarak hayatının her anında karşısına çıkmayı başarıyordu.

 

"Ne oldu?" diye sordu Ceylin, başını iki koltuğun arasından uzatıp Emre'ye baktı.

 

Emre, sakinleştiğinde, "Önemli bir şey yok," diyerek onu geçiştirirken Ceylin, yerine yerleşti tekrardan. Emre, arabayı çalıştırırken hastaneye ulaşana dek ikisinin arasında başka bir konuşma geçmedi.

 

Emre, arabasını uygun bir yere park ederek Ceylin'in inmesine yardım etti. Arabasını kilitlediğinde küçük kızı kucağına aldığında Ceylin yine düşmemek için kollarını Emre'nin boynuna doladı.

 

Acil servisten içeri giren Emre, en yakın sedyenin üzerine Ceylin'i bıraktı. Onların yanlarına hemen bir hemşire geldiğinde eldivenlerini takarak Ceylin'in yarasına baktı. "Nasıl oldu?" diye sorarken bir yandan da Ceylin'in ellerindeki ve diz kapaklarındaki yaralara baktı genç hemşire.

 

"Ben düştüm," diyerek onu Ceylin onayladı. Kadının kahverengi gözleri, Ceylin'in mavi hareleriyle buluşunca, kadın eldivenini çıkartarak onun yanağına yasladı. "Şimdi küçük prenses, senin röntgenin ve emarın çekilecek. Sonuçlara göre de seni tedavi edeceğiz. "

 

Ceylin, onların ne anlama geldiğini anlamazken soru soracak kadar iyi hissetmiyordu kendini. Başı ağrıyordu ve koşmaktan yorulan bedeni hala daha kendini toparlayamamıştı, bundan ötürü de bacakları sızlıyordu.

 

Emre, hemşireyle birlikte giden Ceylin'i acil servis kapısının önünde beklemeye başladı. Ceylin'in emar ve röntgeni çekilene kadar da Derin'i aradı. Derin, ona evlerine sabah kahvaltısı için geldiğinde numarasını bırakmıştı. Emre, Derin'i aramıştı ama telefonu açan kişi Derin değildi. Bir polis açmıştı telefonu ve Emre'de durumu izah ederek telefonunu kapatmıştı.

 

Ceylin ve hemşire acil müdahale odasına geçtiklerinde, Emre'de onları takip ederek müdahale odasına girdi.

 

"Sonuçlarınız on beş dakika içinde çıkacak," diyerek bir açıklamada bulunan hemşire, Emre'ye bakarak konuşmaya başladı bu sefer. "Siz babası mısınız? Ceylin'in kayıt işlemleri yapılacakta." Emre, o an kaskatı kesilirken ne diyeceğini bilemedi. "Hemşire Hanım, sizinle dışarıda konuşabilir miyiz?" diye sordu. Emre'nin sert çehresine bakan hemşire, "Tabii, olur," diyerek onu onayladı. Hemşire, Emre'nin ardından dışarı çıkmadan önce Ceylin'e bir çikolata vermeyi unutmadı. Küçük kız, verilen çikolatayı teşekkür ederek kabul ettiğinde hemşire de dışarı çıktı.

 

Hemşire, beklentiyle Emre'nin yeşil harelerine bakarken Emre ise ona hiçbir duygu barındırmayan gözleriyle bakıyordu. Emre'nin gardını indirdiği kişiler, ailesi olan kişilerdi ve bu bir bakıma kendini koruma altına almasıydı. Emre, sert ve duygusuz gözlerle hemşireye bakıyordu çünkü kimin ona ne yapacağını bilemiyordu. Bu da herkese aynı davranarak etrafa öldürücü bakışlar atmasına sebebiyet veriyordu.

 

"Ceylin, evden kaçmış. Bende onu buraya getirdim. Annesi birazdan burada olur," dedi. Hemşire, onu onayladı. "Geçmiş olsun," diyerek Emre'nin yanından ayrıldı hemşire.

 

Emre, Ceylin'in yanına geçti. Ceylin, hemşirenin vermiş olduğu çikolatayı yemişti ve yüzü çikolata olmuştu.

 

Emre, cebinden bir peçete çıkardı. Ceylin'in yüzünü silerken, "Eline yüzüne bulaştırmışsın çikolatayı."

 

Ceylin, umursamadığını belli edercesine omuzlarını salladı. "Öyle daha güzel oluyor."

 

Emre, istemeden gülümserken, "Öyle mi oluyormuş?"

 

Ceylin, başını sallandığında Emre, onun yüzünüzdeki çikolatayı elindeki peçeteyle temizlemişti. Ceylin'in elindeki çikolatanın kağıdını ve elindeki peçeteyi de alarak odadaki çöp kutusuna attı. Hemşire, kısa bir süre içinde geldiğinde, "Ceylin'in emar ve röntgen sonuçlarında herhangi bir şey çıkmadı. Sadece bu küçük prensesin kafasına dikiş atacağız."

 

Ceylin, korkuyla hemşireye baktı. "İğne de yapacak mısınız?" diye sordu, ses tonundan da ne kadar çok korktuğunu belli ederken.

 

Hemşire, Ceylin'e dikiş atmak için malzemeleri hazırlarken, "Yapmak zorundayım canım," diyerek işine devam etti hemşire. Kısa bir süre içinde Ceylin'in dikişi hallolduğunda hemşire, Emre ve Ceylin'in yanından ayrılmadan önce, "Yarın gelip pansuman olsun. Başındaki dikişleri de kontrol ederiz," diyerek onları bilgilendirdiğinde diğer hastalara bakmak için onların yanından ayrılmıştı hemşire.

 

Ceylin, "Susadım," diyerek Emre'ye baktı. Emre, başını salladı. "Ben kantine gidip alayım, sende beni bekle burada olur mu?"

 

Ceylin, başını sallayarak onu onayladığında Emre, kantine inerek Ceylin için bir su aldı.

 

.....

 

Derin, sendelerken Uraz onun kolundan tuttu. Eylül'de Derin'in koluna girdiğinde, "İyi misin?" diye sordu telaşla. Eylül'ün gözleri Derin'in üzerinde gezinirken, Derin gözlerini sıkıca kapattı ve açtığında, "İyiyim," dedi ama iyi değildi, hem de hiç iyi değildi. Gözünden bile sakındığı biricik kızı, hastanedeydi. Her ne kadar ortada net bir şey olmasa da ona bir araba çarpmış olma ihtimali vardı ve bu onu bambaşka duyguların içine itiyordu.

 

"Kızıma gidelim," dedi bir yalvarış gibi. "Onu görmek istiyorum." Uraz başını salladı. Derin, Uraz'ın koluna girdi. Eylül'de gerekli eşyaları alarak onların peşinden çıktığında seri adımlarla birlikte onların yanına ulaştı.

 

Arabaya yerleştiklerinde, Uraz arabayı kullanmaya başlarken Derin sessiz sessiz ağlıyordu. Derin'in omzunu yavaşça ve onun yanında olduğunu belli etmek istercesine sıvazladı Eylül. "Eylül, kızıma ya bir şey olursa?" diye sordu Derin, ağladı ağlayacak bir vaziyette. Başını Eylül'ün omzuna yasladı. "Derin, Uraz'ında dediği gibi net bir şey yok ortada. Hem Ceylin bulunmuş sen bunu düşün," diyerek arkadaşını yatıştırmaya çalıştı fakat Derin, kızına bir şey oldu korkusuyla yanıp tutuşuyordu.

 

Şu hayatta, yaşamak için tek sebebi belki de Ceylin'di. Annesinin onu doğururken öldüğünü bilen Derin, vicdan azabından ölüp ölüp dirilirken yaşamak için tek sebebi Ceyliniydi. Ceylin'i de kaybederse tekrar ayağa kalkmazdı. Ayağa kalkmaya çalışırken tökezlerdi, dengesini kaybederdi ama bir daha asla ayağa kalkıp dimdik duramazdı.

 

Derin, gözlerine parmaklarını hafifçe bastırarak aktı akacak olan göz yaşlarını kuruladı. Eliyle yüzünü yellerken biraz olsun sakin olup kızına odaklanmaya çabaladı.

 

İrem, arabanın dikiz aynasından arkadaşı Derin'e baktı. Kahverengi gözleri onun hafif kızarmış yüzünde gezinirken içinin burkulduğunu, ezildiğini hissediyordu. Hafifçe oturduğu yerden başını arkaya doğru uzatarak Derin'e baktı.

 

"Eylül haklı Derin," dedi usulca. "Bize net bir şey denmedi. Sakin ol biraz tamam mı?" diyerek devam etti, bir annenin düşen kızını avuturcasına ses tonu alçak ve merhametliydi. Derin, sadece başını salladı usulca. Konuşmaya bile mecali yoktu.

 

Arabada, Derin ve İrem'in konuşmalarından sonra bir daha çıt çıkmazken Uraz'ın kullandığı araba, kısa sürede hastaneye vardı ve Derin hızla arabadan indi.

 

Derin'in ardından Eylül, İrem ve Uraz'da arabadan indiklerinde acil servisten içeri girdiler hızla.

 

Acil müdahale için bulunan sedyelerden birinde Ceylin oturuyordu ve onu fark eden Derin, hızla onun yanına gitti ve sıkıca sarıldı. Derin, kızının saçlarını okşarken bir yandan da onun mis gibi kokusunu içine çekerek minik boynuna ufak ufak öpücükler yerleştiriyordu.

 

Ceylin, korktuğu için Derin'e sıkıca sarıldı ve ağlamaya başladı. Eylül'ün kahverengi gözleri Ceylin'in başındaki sargıya kaydığında eğilerek elini sargıya götürdü. "Kuzum ne oldu başına?" diye sordu yavaşça.

 

Bunu duyan Derin, Ceylin'den ayrıldı ve Eylül gibi onun başına elini koydu. Gözlerinden endişesi belli olurken. "Ne oldu sana miniğim?" diye sordu usulca. Mavi gözleri, kızının yüzünde gezinirken bir cevap bekliyordu Ceylin'den.

 

Ceylin, Derin'in saçlarıyla oynarken, "Ben koşuyordum sonra bir araba çıktı. Ondan sonra ben durmaya çalışırken düştüm." Ceylin olayları anlatılırken dördü de onu sessizce dinliyordular.

 

Derin, "Kuzum başına ne oldu?" diye sordu onun yanaklarını severken.

 

"Dikiş attılar," dedi Ceylin ağladı ağlayacak bir vaziyette. Ceylin, iğne yapılmasından nefret ederdi ve dikiş için ona iğne yapmışlardı. Bu durum her aklına geldiğinde gözleri doluyordu.

 

Uraz, "Seni buraya kim getirdi?" diye sordu. Ceylin, "Arabayı süren kişi getirdi. Emre Ağabey." Derin, oturduğu yerde kasıldı. Emre ile Ceylin nasıl karşılaşmışlardı? Üstelik Ceylin, babasına Ağabey diyordu. Derin, bunu kaldıramazken Emre'nin bunu nasıl kaldırdığını çözemiyordu ve ona olan nefreti daha da artıyordu. Emre'nin Ceylin'i istememesi sinirlerini hoplatırken üstüne bir de Ceylin'in ona Ağabey demesi içindeki bütün umut tohumlarını kurutarak Emre'den nefret etmesini sağlıyordu.

 

"Emre nerde peki?" diye sordu Uraz, küçük kızın gözlerine bakarak. Ceylin, "Bana su almaya gitmişti," diyerek onu yanıtladığında, Derin konuştu onun ardından. "Adama bir teşekkür edelim. O kadar Ceylin ile ilgilenmiş."

 

Dördü de onu onayladıklarında Ceylin, "Anne bak geliyor," diyerek eliyle bir yeri gösterdi. Emre, Ceylin için kantine giderek bir şişe su alarak tekrardan Ceylin'in yanına ulaştığında, Derin, İrem, Uraz ve Eylül'ü fark etti. Elindeki suyu uzattığında, "Al bakalım," diyerek gülümsedi.

 

Derin, onunla çok fazla konuşup tanışmasa da, Ceylin'i ona söylemesinden bu yana ilk defa onun gülümsediğine şahit oluyordu. Mavi gözleri, onun gülüşünde takılı kalırken Derin, kalbinin hızlandığını hissetti. Bunun sebebini bilmiyordu ama tek bildiği şey, Emre'nin gülüşünde takılı kalırken, dördü de gördükleri kişiyle birlikte donup kaldılar. Derin gözlerini bile kırpmadan Emre Karahan'a bakıyordu.

 

Emre, elindeki şu şişesini Ceylin'e verirken, "Konuşmamız lazım," dedi Derin'e bakarken. Anlaşma için imza atmaları ve evlilik için konuşmaları gerekiyordu.

 

Uraz, kaşları çatık bir şekilde Emre'ye bakarken, "Ne konuşacaksınız?" diye sordu, sert çıkan sesini bile umursamadan. Şu an Uraz, küçük kız kardeşini koruduğunu belli edercesine sert gözlerle birlikte Emre'ye bakıyordu.

 

Uraz, Emre'yi sevmiyordu ve haliyle de Derin ile onu yalnız bırakmayı istemiyordu ki yalnız değildi. Eylül'de Uraz gibi Emre'den rahatsız oluyordu.

 

İrem'in bakışlarından da onun da bunu istemediği apaçık bir şekilde ortadaydı.

 

Emre, Uraz'ın sorusuna cevap vermedi. Derin'in yanına gelmesini beklerken Derin, "Ceylin'i buraya sen mi getirdin?" diye sordu, Emre cevap olarak başını salladı. Kısa bir an için Derin arkadaşlarına bakıp, "Tamam konuşalım," dedi ve ayaklandı. İkisi birlikte dışarı çıktıklarında Uraz sinirle yerinde bir ileri bir geri gidip geliyordu.

 

Bir hemşire, Ceylin dinlenebilsin diye Eylül, İrem ve Uraz'a dışarı çıkmaları gerektiğini söyledi ve üçü de dışarı çıkıp kapının önünde beklemeye başladılar. Uraz, hala daha bir sağa bir sola gitmeye devam ederken İrem, onu kolundan tuttu. "Biraz sakin olur musun artık? Sadece konuşacaklar," dedi Uraz'ı ikna etmek için yumuşak bir tonda konuşurlarken.

 

Uraz, "Kızını istemeyen bir adam kızını kurtarıyor onunla ilgileniyor. Bir kadını onunla evlenmesi için mecbur bırakıyor ve onunla konuşmayı istiyor. Bu adam ne yapıyor böyle!?" diye sinirli sinirli konuştu.

 

Uraz sinirle konuşurken ona fazlasıyla hak veriyordu Eylül ama İrem ona hak vermediği için kendi fikrini savundu. "İkisinin de buna mecbur olduğunu çok iyi biliyoruz. İstemediği bir çocuğu neden kurtardı hiçbir fikrim yok ama ikisi de bu evliliğe mecbur. Her ne kadar Derin'i onunla evlenmesi için mecbur bıraksa da o da Derin ile evlenemeye mecbur ve onlar birer yetişkin. Bırakalım da hayatlarıyla ilgili aldığı kararların sonuçlarını kendileri düşünsünler."

 

"Ne yani Derin'in acı çekmesine müsaade mi edelim?" diyerek sertçe konuştu Eylül. Arkadaşının böyle bir durumda olmasını kaldıramıyordu.

 

"Eylül, ben öyle bir şey demedim. Şu an için önceliğimiz Ceylin ve onun için en iyisi bu. Derin, bu evliliğin sonuçlarını düşünmeseydi, mecbur olsa bile evlenir miydi?"

 

Uraz, onun dedikleri sayesinde biraz da olsun sakinleşirken Eylül onun aksine sakinleşememişti. Eylül, sakinleşmek için derin bir nefes aldı. "Haklısın," dediğinde arkasına bile bakmadan hastaneden çıktı ve biraz olsun sakinleşmeyi bekledi.

Bölüm : 01.12.2024 14:22 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...