
Mavinin Yeşili
Bölüm: 13
Belirsizlik kapladı genç kadının etrafını. Takip ettiği genç adamın ne diyeceğini bilemediği için etrafını büyük bir bilinmezlik kaplarken, genç kadın, genç adamın ona bir açıklama yapıp bu belirsizliği yok etmesini sabırla bekliyordu.
Emre, Ceylin'in odasından üç oda kadar sonra yürüdü uzun, beyaz koridorda. Durduğunda, onu takip eden Derin'inde durmasını bekledi.
Mavi gözler, yeşil gözlere hapsolduğunda, "Ne konuşmak istiyorsun?" diye sordu Derin, kollarını göğüsünün hemen altında birbirine bağladığında, Emre'nin ağzından çıkacak olan sözleri bekliyordu.
"Avukatım anlaşmalı evlilik için anlaşmayı hazırladı. Bende imzaladım. Bir tek senin imzan kaldı," yeşil gözlerini, Derin'in mavi gözlerinden kısa bir an için çeken Emre, cebinden Derin'in kimliğini çıkartarak Derin'e uzattı.
Derin, Emre'nin uzatmış olduğu kimliği alarak çantasına koydu. "Anlaşma nerde? İmzalayayım," dedi Derin.
"Arabamda, bekle getireyim," diyerek Derin'in yanından ayrıldı Emre. Derin, bu yalnızlık hissini sevmemişti. Hayatında birçok kez yanlız kalmıştı; odasında, yetimhanede ya da şirketinde ama bu bambaşka bir şeydi. Emre'nin gidişi, kalbini ısıtan bir şömineye, koca bir kova suyu boşaltmıştı. Derin, elini kolunu nereye koyacağını şaşırırken, bu duyguların çok yanlış olduğunun farkındaydı. Bu anlaşmanın süresi dolduğunda Emre'nin hayatına hiç girmemiş gibi arkasına bile bakmadan çekip gitmesi gerekiyordu Derin. Eğer, bu tür duygular kalbinde filizlenirse, bunun geri dönüşü olmazdı.
Derin, titreyen eliyle gözünün önüne gelen kahverengi saç tutamını kulağının arkasına sıkıştırdı. Sarı renkte olan, refakatçılar için bulunan sandalyelerden birine oturduğunda kalp ritminin düzene girmesini bekliyordu.
Eylül'e söylediği, "Ben hiç aşık olmadım," cümlesi an itibariyle Derin için hükmünü yitirmiş bir cümleye dönüşmüştü. Derin, bir ay sonra Emre'nin hayatından çıkacağı için bu gerçeği görmezden gelemeye çalışsa da bu beyni için geçerliydi. Kalbi, bu gerçeği göz ardı edemiyordu ve hızla çarpıyordu Emre'nin yanında.
Görünmez kelebekler, Derin'in üzerinde gezinirlerken aşkın tohumlarını kadının kalbine düşürdüler. Kelebekler, sessizce Derin'in yanından ayrılırlarken Derin, bunlardan bihaberdi lakin aşkın, kalbinde filizlenmeye başladığını hissedebiliyordu.
"Saçmalama Derin," diyerek mırıldandı kendi kendine. Böyle bir şeye izin vermezdi. Bunu nasıl yapacağını hiç bilmiyordu ama tek bildiği bir şey vardı, o da Emre'ye aşık olmaması gerektiğiydi.
Emre, arabasından anlaşmayı aldığında toprido gözünden de tükenmez bir kalem almayı unutmadı. Seri adımlarla birlikte hastaneye tekrardan girdiğinde Derin'in yanına ulaştı. Derin, daldığı düşünceler yüzünden onu fark etmezken, Emre kendini ona belli etmek istercesine hafifçe öksürdü.
Emre'nin bu hareketinin beklemeyen Derin, hafifçe irkilirken gözlerini sesin sahihine yönlendirdi. Emre, elindeki anlaşmayı ve tükenmez kalemi uzattığında Derin usulca Emre'nin uzattıklarını aldı. Gözleri önünde duran anlaşmayı okurken, beyni yazanlatı tartıyor, uygun olup olmadığını kontrol ediyordu.
Derin, okumayı bitirdiğinde elindeki kalemle imzalaması gereken yeri imzaladı. Emre'ye bakma gereksinimi bile duymadan elindekileri ona geri verdi. Emre, Derin'e göstermelik için yapacakları evliliğin tarihini söylese de Derin, aklının ve kalbinin esiri olmuştu.
Emre, arkasını dönerek hastaneden çıktı. Ceylin'e verdiği ceketi almamıştı lakin bunu umursamadı. Arabasına binip yola çıktığında evine sürmeye başladı.
Derin, en sonunda ayaklanabildiğinde duvarlardan destek alarak yürümeye başladı. Ceylin'in yanına ulaştığında, kızının yanına ulaştı. Onu, kolunun altına alırken başını, başına yasladı.
"Biz işlemleri hallettik, Ceylin'in sargısı yarın değişmeliymiş," dedi Eylül. Derin'in çantası, Eylül'deydi, Eylül kolundaki düştü düşecek olan çantayı yukarı çekiştirdi.
"Hadi gidelim," diye ayaklandı Derin. Ceylin'in koltuk altlarından tutarak kucağına aldığında kızı düşmesin diye kollarını sıkı sıkı küçük bedene sardı Derin. Derin önde yürürken Eylül, Uraz ve İrem onu takip ediyordular.
Derin, Uraz'ın hastanenin önüne park ettiği arabanın önünde durdu. Uraz, vakit kaybetmeden elindeki anahtarla kapıları açtı. İrem, Derin'e yardımcı olmak için arabanın kapısını açtığında Derin, İrem'e hafifçe gülümsedi. Derin, kucağındaki Ceylin yüzünden arabaya geçerken az da olsa zorlasada en sonunda koltuğa oturabilmişti.
İrem'de ona gülümsedi. Derin, kucağındaki Ceylin ile arabaya geçtiğinde İrem onun kapısını kapatmayı unutmadı. İrem, Uraz ve Eylül, Derin gibi yerlerine geçtiklerinde Uraz, arabayı hareket ettirdi ve Derin'lerin evine sürmeye başladı.
Ceylin, annesinin boynuna sıkı sıkıya sarılmıştı. Suçlu olduğunu bildiği için sus pus annesinin kucağında otururken, annesinin yumuşacık, açık kahverengi olan saçlarıyla oynamaya başladı.
Uraz'ın kullanmış olduğu araba, Derin'lerin evinin önünde durdu. Derin, arabadan inmeden önce, inmek için hareketlenen Uraz ve İrem'i fark etti. "Siz gidin evinize," dedi açtığı kapıdan çıkmadan önce.
Uraz, çaprazında oturan Derin'e baktı. Kahverengi gözleri, Derin'in yüzünde gezinirken, "Bizde gelelim," dedi usulca.
"Uraz haklı Derin," diye iki koltuğun arasından başını uzatarak Derin'e baktı İrem, her ne kadar da olsa zorlansa da. "Sizi yanlız bırakmayalım şimdi," diye de devam etti.
Derin, İrem'in kahverengi olan gözlerine baktı. "İrem, Ege sizi özlemiştir. Onu yanlız bırakmayın. Hem bizde yemek yedikten sonra yatarız, boşuna gelmeyin."
İrem, yanında oturan eşinin Derin'in söylediklerini onaylamayıp onlarda kalmayı isteyeceğini, konuşmak için açılan ağzından ve bakışlarından fark etti. Uraz'ın koluna elini koydu ve bakışlarını ona yönlendirmesini bekledi.
Uraz, tam da İrem'in tahmin ettiği gibi Derinlerde kalmak isteyeceğini söyleyecekti lakin yanında oturan eşinin onu durdurması üzerine susarak bakışlarını İrem'e yönlendirdi. Diyeceklerini yutarak, "Tamam," dedi usulca, "Bir şey olursa bizi ararsınız."
Derin, minnet dolu bakışlarını ona yönlendirdi. Arabadan indiğinde evin kapısına yürümeye başladı. Eylül de onun gibi arabadan indi lakin inmeden önce Uraz ve İrem'e 'Görüşürüz' demeyi ihmal etmedi.
Derin, kucağında Ceylin olduğu ve anahtarı olmadığı için kapıda Eylül'ü beklerken Eylül, onun kapıda onu beklediğini fark ederek adımlarını sıkılaştırdı. Eylül, kapının önünde durdu ve cebinden anahtarını çıkartarak evin çelikten olan kapısını açarak Derin girebilsin diye araladı.
Uraz'ın kullandığı araba, Eylül ve Derin evlerine girdikten sonra haraketlenerek Derin'in evini terk etti.
Derin, içeri girdiğinde Eylül'de onu peşi sıra takip ederek içeri girdi ve ardından da kapıyı kapattı. Ceylin'in ayakkabılarını çıkartarak yerlerine yerleştirdi. Ceylin, annesinin kucağından inmek istemediğini belli edercesine annesine sıkı sıkıya sarılıyken, Derin zorlansa da tek eliyle Ceylin'i tutarken diğer eliyle de ayakkabılarını çıkarttı.
Eylül de kendi ayakkabılarını çıkarttığında ikisinin de ayakkabılarını yerleştirip Derin'in önüne bir çift terlik bıraktı. Derin, mutfağa geçerken Eylül kendi önüne de bir çift terlik bıraktığında o terlikleri ayaklarına geçirdi. Üzerindeki eşyaları kapının yanındaki dolaba yerleştirdi Eylül ve Derin gibi mutfağa geçti.
Ağrıyan boynunu ovan Eylül, "Melek Abla bizi aramıştı, sen Emre Karahanla konuşurken. Ceylin'in durumunu felan sordu, ben de iyi olduğunu söyledim." Derin onu başıyla onayladı. Eylül, buzdolabının kapağını açarak gözlerini açmış olduğu dolabın içinde gezdirmeye başladı. "Melek Abla bizim için yemek hazırlamış," dedi Melek Hanım'ın onlar için yaptığı yemek dolu tencereyi alırken. "Aradığında demişti bizim için yemek yaptığını. Geç geliriz diye de dolaba koymuş."
Eylül, ocağın altını açarak tencereyi üzerine bıraktı. "Siz üzerinizi değiştirin ben de şu yemeği ısıtayım," dedi Eylül.
"Eylül, biz aşağı inmeyelim. Yemeği odaya çıkarır mısın?"
"Olur, tabii," dediğinde Derin ona gülümsedi. Eylül'de ona gülümsediğinde Derin arkasını dönerek merdivenlerin bir bir aştı. Ceylin'in odasına geçtiğinde kızını yatağın üzerine bıraktı.
Kızının saçlarını okşarken, "Seni yıkayayım mı?" diye usulca. Ceylin, annesinin yüzüne bakarken sadece başını salladı. Derin, yine kızını kucakladı ve onun yaralarına dikkat ederek kızını yıkadı.
Derin, Ceylin'i yıkarken Eylül usulca Ceylin'in odasına girerek komodinin üzerine yemek dolu olan tepsiyi bıraktı ve geldiği gibi sessizce odadan ayrıldı.
Derin, kızını güzelce yıkadı ve yine kucağında taşırken Ceylin'in üzerine kıyafet bakmak için bornoza sarılı olan Ceylin'i yatağın üzerine bıraktı.
Dolabın kapağını açtı Derin. Kızı için gerekli olan kıyafetleri eline aldı ve kızı üşümesin diye hemen onun üzerine geçirdi elindeki kıyafetleri.
En sonunda, Derin elindeki tarak ile birlikte Ceylin'in yatağının üzerinde bağdaş kurarak oturdu. Güzelce onun saçını taradı ve kurutma makinesinin fişini yatağın yanındaki prize takarak çalıştırdı. Yarım saat içinde Ceylin'in saçlarını guzelce kuruladığında, balık sırtı ördü onun mis gibi kokan kahverengi saçlarını.
Ceylin, başı öne eğik bir şekilde annesinin saçlarını örmesine izin verirken büyük bir vicdan azabıyla yanıp tutuşuyordu. Böyle yaparak annesini üzmüştü, bunu ona bakan gözlerinden anlaması çok zor olmamıştı. Şimdi ise bunun getirdiği bir pişmanlık üzerine çökmüştü ve bu sebepten ötürü küçük kızın ağzını açmaya ve konuşmaya mecali bile yoktu.
Yaptığı tek şey susmaktı ve bu, Derin'in gözünden kaçmamıştı. Ceylin, küçüklüğünden beri böyleydi. Yaptığı en ufak bir yanlışta sus pus olur annesiyle aralarındaki sorunu çözmeden de asla konuşmazdı. Derin, kızının kendini nasıl iyi hissedeceğini çok iyi biliyordu lakin bunun için önce Ceylin'in karnını iyice doyurması ve güç toplaması gerekliydi. Derin, onlar banyodayken Eylül'ün getirmiş olduğu yemek dolu olan tepsiyi alarak kucağına yerleştirdi. Tepside bulunan iki kaşıktan birini eline alarak cofbacan bir kaşık alarak sıcak olup olmadığını kontrol etti. Sıcaklığının yenilebilir düzeyde olduğunu düşündüğünde tekrardan kaşığı çorbaya daldırarak bu sefer de Ceylin'in ağzına uzattı, çorba dolu olan kaşığı.
Küçük kız, annesinin ona uzatmış olduğu kaşığı ağzına alarak çorbanın yemek borusundan geçip midesine ulaşmasına izin verdi. Derin, kızı için mercimek çorbasının içine ufak parçalara böldüğü ekmek parçalarını attı ve yaklaşık on dakika içinde kızının doymuş olduğunu anlayarak onun için komodinin üzerinde bulunan sürahiden bardağa su doldurdu. Ceylin'in bardaktaki suyu içmesine yardım ettiğinde, ayağa kalkarak kızına elini uzattı. "Hadi gel bakalım," diyerek kızına onunla gelmesi gerektiğini belirtti.
Derin, Ceylin'e yemek yedirdiği için yemek yiyemese de hem Ceylin ile vakit geçirmek için hem de canı istemediği için kızı uyuduktan sonra yemek yemesi gerektiğini aklının bir köşesine not etti.
Ceylin, annesinin onu neden çağırdığını anlamasa da yataktan inerek annesinin elini tuttu. Derin, ilk önce kapıyı açtı sonra da artık üzerinde kirli tabakların bulunduğu tepsiyi eline aldı. Kızı ile yavaş yavaş merdivenleri indiğinde ikisinin de durakları mutfak oldu.
Derin, Ceylin'i sandalyeye oturttuktan sonra kirli eşyaları bulaşık makinesine dizdi. Dolaptan büyükçe cam bir kap aldı. Tezgahın üzerine bıraktığında Mutfak dolabından Ceylin'in ve kendisinin yemek önlüğünü alarak ilk önce kendi üzerine ardından da elindeki diğer önlüğü Ceylin'in üzerine geçirdi. Kızının arkasında, önlüğünü ipini iyice sıktıktan sonra da bir sandalyeyi tezgahın önüne bıraktı. Ceylin'i koltuk altlarından tutup kaldırdı ve Ceylin'i sandalyenin üzerine, ayakta bir şekilde bıraktı.
Ceylin, annesinin az çok ne yapmak istediğini anlasada hâlâ daha annesinin mimik ve hareketlerini izliyordu.
Derin, çikolatalı pasta yapmak için ilk önce dolaptan dört tane yumurta, bir paket süt ve bir paket krem şantiyi alarak tezgaha bıraktı. Dört tane yumurtayı, tezgahın üzerinde bulunan kabın içine kırdı ve yumurta kırıklarını aşağıda bulunan çöp kutusuna attı. Önündeki dolabı açarak eline bir su bardağı aldı.
Alt dolaplardan birinden de şeker dolu olan kavanozu eline aldığında su bardağını doldurup şekeri yerine yerleştirdi. Ölçtüğü şekeri yumurtanın üzerine boşalttıktan sonra da Ceylin yumurta ve şekeri güzelcs karıştırabilsin diye çekmecelerden birinden karıştırma telini alarak Ceylin'e uzattı. "Sen iyice karıştır, şekerle yumurtayı ben de diğer malzemeleri hazırlayayım." Ceylin, annesinin dediğini yaparak annesinin uzattığı karıştırma telini eline aldı. Ceylinz cam kasenin içinde yumurta ve şekeri karıştırırken, Derin de diğer malzemeleri hazırlıyordu.
Anne-kız, araları bozulduğunda, canları sıkıldığında, kendilerini iyi hissetmek için ya da bugünkü gibi bir olay yaşadıklarında kendilerini mutfağa atarlar, bir süre burada vakit geçirerek üzerlerindeki bütün negatif enerjiyi mutfağa hapsederek rahatlarlardı. Genelde pasta yaparlarken, bu zamana göre bir kahvaltı, bir öğle yemeği ya da bir akşam yemeği yapmak olurdu. Hatta Ceylin, Eylül ile bu konu hakkında atışıp dururdu. Eylül, bir yumurtayı bile kırmayı beceremezken, Ceylin ona annesiyle birlikte pasta yaptıklarını söyleyerek eğlenir, evde ikili arasında küçük, tatlı bir kovalamaca başlardı. Sonuç ise ikisinin masaya oturarak büyük, çikolatalı pastayı yiyip bitirmeleriydi ve ikisi de bu durumdan pek âlâ memnunlardı.
Derin, tezgahın üzerine bir su bardağı sütü bıraktığında kalan sütü dolaba yerleştirdi. Bir paket vanilyayı, iki paket kabartma tozunu, yaklaşık iki kaşık kakaoyu ve iki bardak unu hazırladığında Ceylin'in elindeki karıştırma telini alarak karışımın kıvamına baktı. Kıvamını iyi ve yerinde olduğuna kanaat getirdiğinde ölçmüş olduğu sütü karışımın üzerine boşalttı.
İyice karıştırmaya başlarken, Ceylin iki paket kabartma tozunu, vanilyayı kakaoyu ve unu Derin'in karıştırmakta olduğu karışımın üzerine boşalttı. Derin, bir iki dakika boyunca karışımı çırptıktan sonra fırının derecesini ayarladı. Fırın, ısınmaya başlarken, Ceylin pasta hamurunu koyacakları kabın içine yağlı koyuyordu. Derin de tezgahın üzerini toplayıp, güzelce sildiğinde bulaşıkları makinaya dizdi.
Ceylin'in hazırlamış olduğu kabın içine kasedeki hamuru döktüğünde yüz seksen dereceye önceden ayarlamış olduğu fırına tepsiyi koydu.
İkisi birlikte pastanın ortasına ve üzerine sürmek için krem şantiyi ve seçtikleri meyveleri hazırladıklarında ikiside yorgunlukla masaya geçip oturdular.
Derin, hâlâ daha kızının yüzünün gülmediğini fark ettiğinde, pasta yapmaya başlamadan önce onu mutlu etmeyi beklerken onun bu halini hiç beklemiyordu. Ceylin, mutfakta annesiyle birlikte çalışarak büyük bir mutluluk içinde olurdu ama her zamankinin aksine şimdi öyle değildi.
Derin, "Anneciğim," dedi nahifçe. Ceylin'in mavi gözlerini kendisine dikmesini bekledi. Ceylin, eğdiği başını kaldırarak annesine baktı. "Sen iyi misin? Pasta yaparken hep mutlu olurdun?"
Ceylin, masanın örtüsünün ucunda bulunan boncuklarla ilgilenirken bir yandan da annesine bakıyordu. "Emre Ağabey'in dediği gibi beni seviyorsun ve evlensen de beni bırakmayacaksın öyle değil mi anne?"
Derin, Ceylin'in kendi öz babasına 'Ağabey' dediği için bu durumu saklamak zorunda olduğundan büyük bir vicdan azabı hissetti kalbinde. Ceylin, doğal olarak Emre'ye 'Ağabey' diyecekti fakat vakti geldiğinde, Ceylin büyüyüp güzel bir genç kız olduğunda, Derin ona bunları anlatmak zorunda kalacaktı ve kızının nefretle, her şeyi sakladığı için de yalancı gözüyle ona bakmasından korkuyor, endişe ediyordu. Bu da kalbini sıkıştırmaya yetiyor, onun alacağı nefesin ciğerlerine ulaşmasını engelliyordu.
Her yokuşun bir inişi vardır. Bir de bu inişlerin bir de yokuşları. Derin'in hayatında da olan bu inişler ve çıkışlar, onu çok fazla zorluyordu. Annesiz ve babasız büyüdüğü için, zamanla hayatında oluşan zorluklar karşısında dimdik durmayı ve bu zorluklara göğüs germeyi öğrenmişti. Derin, pek çok kez karşısında dimdik durduğu her zorluğun üstesinden gelmişti ama şimdi şartlar değişmişti. Şimdi işin içinde Ceylin de vardı ve bir anne olarak hata yapmaktan korktuğu kadar ona bir şey olacak diye de korkuyordu.
Derin, kızının yüzünü iki elinin içine hapsetti. Ceylin'in gözlerinin içine bakarak, "Ben seni canımdan çok seviyorum meleğim," dedi. "Seni her şeyden herkesten çok severken nasıl senden kopabilirim? Nasıl yapabilirim bunu?" Ceylin, annesinin dedikleri karşısında rahatlayarak gülümsedi. Annesinin sesi, onun bütün uzuvlarına iyi gelip ilahi bir sesmiş gibi huzur verirken Ceylin dayanamayarak annesinin boynuna kollarını doladı.
"Seni çok seviyorum anne," diye mırıldandığında Derin onu duydu. Kızının boyun girintisine ufak bir öpücük kondurduğunda, "Ben de seni çok seviyorum meleğim," dedikten bir müddet sonra ondan ayrıldı. "Hadi gel seni yatağına yatıralım," diyerek ayaklandı. Ceylin, annesiyle birlikte pastayı süsleyeceklerini düşünürken böyle bir şeyi beklemiyordu.
Dudaklarını büzerek,"Ama daha pastayı süsleyecektik?" Derin, kızının bu tatlı hâline gülmeden edemedi. Topuklarının üzerine oturarak kızının ellerini tutup onun gözleriyle göz göze geldi. "Uyku saatin geldi. Ben hallederim onu. Sabahta kahvaltıdan sonra yersin." Ceylin, her ne kadar pastayı yapmaktan çok süslemeyi sevse de annesiyle yine aralarının bozulmasını istemiyordu. "Tamam," dediğinde Derin ayağa kalktı.
Kızıyla birlikte yukarıya, Ceylin'in odasına geçtiler. Derin, yorganı kaldırarak Ceylin'in yatağa uzanmasını bekledi. Ceylin, annesinin onun için kalırmış olduğu yorganın altına girdiğinde sağ tarafına dönerek elini yastığının altına soktu. Derin, kızının üzerini iyice örttükten sonra kızının anlına küçük bir öpücük kondurarak onun saçlarından burnuna ulaşan mis gibi kokuyu diğerlerine çekti. Ceylin'in kokusuyla huzur bulan Derin, Ceylin'in başına yaslamış olduğu eliyle kızınınsaçlarını okşadı. "İyi geceler meleğim, " dedikten sonra doğruldu.
Ceylin, uyumak için kapattığı gözlerini açmadan, "İyi geceler anne," dedi. Derin, yatağın yanında bulunan komodinin üzerindeki, gökkuşaklı olan gece lambasını tuşuna bastı. Lamba açılırken, Derin odadan çıkamadan önce ışıkları kapattı.
Ceylin ile birlikte odanın her yerine yapıştırmış oldukları yıldızlar Derin ışığı kapattığında parlarlarken Derin odaya son kez bakarak bir eksiğin olup olmadığını kontrol etti. En sonunda mutfağa yeniden geçtiğinde buzdolabının kapağını açtı. Melek Hanım'ın onlar için yapmış olduğu, artık dibinde bir kase kadar kalmış olan içinde çorba bulunan tencereyi alarak kapağı kapattı.
Ocağı yakarak tencereyi üzerine bıraktığında çekmecelerden birinden kepçe alarak çorbayı karıştırdı ve ısınmasını bekledi. Çorba ısınırken sebzeleri güzelce yıkayarak kendi için bir salata hazırladı ve salata dolu olan tabağı masaya koydu ardından da ekmek sepetini masaya koydu.
Isınan çorbayı, yukarıdaki dolaplardan birinden aldığı kaseye kepçeyle kattığında tencereyi bulaşık makinasına bırakıp çekmeceden bir kaşık alarak masaya geçti ve güzelce karnını doyurdu.
Derin, fırından pastayı çıkartarak pastayı Ceylin ile birlikte hazırladıkları meyveler ve krem şantiyle süsledikten sonra oluşan kirli bulaşıkları makinaya dizdi. Dolaba pastayı koyduğunda bulaşık makinasının başına geçerek makinaya gerekli olan işlemleri hallederek makinayı çalıştırdı.
Mutfaktan çıkıp odasına geçmeden önce ışığı kapatmayı unutmadı ve odasına geçip üzerine yeşil pijamalarını geçirdi. Banyoya geçerek işlerini hallederek odasının ışığını kapattı. Yatağına girdi ve biraz olsun kafasındaki dertlerden, sorunlardan kaçabilmek için uykunun tatlı ve huzurlu kollarına kendini bıraktı Derin.
Yaklaşık dört saat uyuduktan sonra, dilinin ve damağının kurulduğundan rahatsız olan Derin, usulca gözlerini araladı. Bakışları, komodinin üzerinde bulunan sürahiye kaydığında içinde hiç su kalmadığını görerek ofladı ve üzerindeki yorganı kenara attı. Doğrulup ayaklarına terliklerini geçirdiğinde, eline sürahiyi alarak gece lambasının aydınlatmış olduğu odasından çıktı. Basamakları tek tek inerek mutfağa geçti.
Işığı açıp gördüğü yüzle irkilirken, ağzından şaşkınca, "Ceylin?" kelimesi çıkabilmişti. Ceylin, yakalanmanın verdiği telaşla, "Hi," derken elindeki çikolatalı pasta olan kaşığı ağzına götürüyordu.
Derin'in şaşkınlıkla ve Ceylin'i beklemediği için korkuyla açılan gözleri eski hâline büründü. Bu sefer kızına şefkatle bakarken, "Duramadın sabaha kadar öyle değil mi?" diye sordu. Ceylin başını olumsuzca iki yana salladı. Yanaklarına bulaşmış olan çikolata onu olduğundan daha da tatlı gösterirken, Derin su içti ve sürahiye şu doldurdu.
Ceylin pastanın bir kısmını yemişti ve ondan artık yememesini isteyemeyeceğinin farkındaydı. Kendi için de bir çatal alarak kızının yanına oturdu. Parmağını pastanın çikolatalı kısmına sürüp Ceylin'in burnuna dokunduğunda, "Pasta canavarım benim," dedi ve kızının çikolata kaplı olan yanağına bir öpücük kondurdu.
Ceylin, kıkırdarken Derin çatalını pastaya daldırarak ağzına bir parça attı. Ceylin ile birlikte yemeğe devam ederlerken, ikisi de sabaha kadar beklemeyerek yaptıkları pastayı şimdi yemekten hiçte şikayetçi değillerdi.
Eylül için de bir parça pasta ayıran ikili, ellerine ve yüzlerine bulaşan pastayı güzelce temizleyerek, mutfağın ışığını kapatıp odalarına geçtiler. Sabaha daha dinç ve uykularını almış bir şekilde uyanmak için yataklarına geçip uykuya daldılar.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 45.85k Okunma |
3.36k Oy |
0 Takip |
63 Bölümlü Kitap |