
Yeşilin En Koyu Hali
Bölüm: 13- Bedenin Savruluşu
Nefes, kararlılıkla dudaklarını birbirlerine bastırdı. İstediği ve hayalini kurduğu zaman gelmişti. Emre Türkiye'ye geri dönüyordu. Eşine ve çocuğuna nihayet kavuşacak, düşmanı olan ve yerini çalan Derin Yade'den bir an evvel kurtulacaktı. Kurduğu plan mükemmeldi, sadece bir sorun çıkmadan geceyi hesapladığı gibi bitirmeliydi.
Makyajının son kısmını halletti. Yine kılık değiştiriyordu. Sesinde de birtakım değişiklikler yapmaya çalıştı. Bu berbat hayatındaki en güzel hediyeydi belki de bu. Rol yeteneği işini oldukça kolaylaştırıyordu. Derin'in karşısına her çıktığında farklı birisine dönüşüyordu genç kadın. Bazen Derin'in bir şeyleri anladığını seziyordu. Onunla daha önceden tanıştıklarını hissediyordu genç kadın ama Nefes ona bunu izah ediyor, aklındaki teorileri bir bir yıkıyordu.
Elindeki ayna ile kendine bakarken karşısındaki koltuğun doluşunu bir yandan fark etti. Berat, onun yanındaki yerini almıştı. Kapanan kapı ile birlikte hareket eden araba Nefes'in heyecanlanmasına neden oldu. Bir avuç maya ile mayaladığı planına her saniye daha da fazla yaklaşıyordu. Karahan soyadını alacak, kızı Ceylin ve Emre ile kaybettiği yıllarını yeniden kazanabilecekti.
Bu hayat ona hiç adil davranmamış, ilk önce canından çok sevdiği ablasını koparıp almıştı kendinden. Annesinin bir pavyonda çalıştığını biliyordu sadece. Birkaç tane daha çocuk yapmıştı. Kardeşlerini hiç tanımadığı gibi annesini de tanımıyordu. Kendinden sonra doğurduğu çocuklara annelik yapıp yapmadığını bilmiyordu genç kadın ama küçükken bunun düşüncesi ile içten içe hiç görmediği kardeşlerini kıskanıyor, onların yerinde olmak için canını bile vermeyi göze alıyordu.
Babası bir alkolikti. Eline geçen bütün parayla da alkol alır, gün sonunda beş parasız bir şekilde kalıverirdi. Nefes'e son darbeyi ise alkol almak için evlerini sattığı zaman yapmıştı. Ablası ile sokakta kaldığı geceyi daha dün gibi hatırlıyordu genç kadın. Yanlarına alabildikleri birkaç parça eşya ve biraz para ile bir banka kıvrılıp uyumuşlardı.
Günün ışığı ile uyanan Nefes, babasına nefretler yağdırmıştı içinden. Soğuktan donan kollarını elleri aracılığı ile ısıtmaya çalışırken yorgunluktan uyuyakalan ablasını seyretmişti bir an. Ablası ona söz vermişti. Beraber yaşayacak, kimseye minnet etmeyeceklerdi. İkisi de ilk olara bir işe girecek, para biriktirip güzel bir eve çıkacaklardı. İçini istediklerine göre tasarlayacak, hiçbir eksikleri olmayacaktı.
Ama bu tablodan geriye kalan tek şey Nefes'di.
Genç kadın, dudaklarını birbirlerine bastırdı. Mazi, canını yakıyordu. Yaşanmasını istediği her şey yaşanamamıştı. Şimdi ise eline geçen bu fırsatı iyi değerlendirmeli, ablasının eksiğini kızı ile doldurmalıydı.
Nefes ve Emre'nin Tanışması, Geçmişten Bir Gün
Genç adam, sigarasını yere attı. "Dediklerimi anladın mı?" Nefes onaylamak için başını salladı. Berat'tan başka gidebileceği, sığınabileceği bir limanı yoktu hayatında. O ne derse yapmalıydı, yoksa sokakta bedeni açlıktan çürüyüp gidecekti. "Anladım," kaleyi içten fethetmek istiyordu genç adam ve bu yüzden Nefes'i işlerine alet etmeliydi.
"Güzel. Sana verdiğim telefonda bir numara var. Çıkınca o numarayı ara, seni almaya birisi gelecek." Nefes arabadan inmek için hareket edeceği anda bileğini saran sıkı parmaklar yüzünden yerinde donup kaldı. Korkmamaya çalışsa da Berat'tan korkuyordu. Berat'ın babasının ablasını öldürdüğü gün, gözlerinin önündeyken ona benzeyen bir sima, acılarını tetikliyordu.
"Sakın bana ihanet etmeye kalkma, yer de yarılsa gök de delinse seni bulurum," Berat'ın tehdit dolu olan sesi ürpermesine neden oldu. Hızlanan kalbinin zonklayan sesini boynunda hissedebiliyordu. "Anladım," dedi titrek bir sesle, bu durumdayken de ona karşı gelmesi mümkün değildi. Yaşadığı bu aciz durumdan bir an önce kurtulmak istiyordu.
Berat'ın kararlılıkla parlayan kahverengi gözlerine son bir kez baktı ve arabadan kaçarcasına indi. Berat'ın bakışlarını üzerinde hissederken ayakta durması çok zordu onun için ama sendelememeye çalışarak adımladı. Görüş açısından çıktığını düşünerek omuzlarını dikleştirdi ve kırılıp parçalara ayrılan özgüvenini toparlamaya çalıştı.
Sahte öğrenci kartını tutup turnikenin çalışması için dua etti. Sahte olduğu anlaşılır diye ödü kopuyordu. Berat ona bunun olmayacağını söylese de böyle bir işin içindeyken ona güvenemiyordu. Yanan yeşil ışıkla beraber hızla geçti ve üniversiteye girmiş oldu. Hukuk Fakültesi'nin nerede olduğunu adı gibi ezberlemişti. Fotoğraflarda gördüğü ağaçlık yolu sakince geçti. Kendine biraz zaman tanımak istiyordu. Aklında yapacağı konuşmayı tekrar ve tekrar sıralarken kendini fakültenin önünde buldu.
Emre'nin bu saatlerde burada olması gerekiyordu. Berat'ın adamları böyle bir bilgiyi vermişlerdi genç kadına. Nefes beklemeden basamakları geçti. Dersten çıkan öğrencilerin olduğu koridor ana bir an için kalabalık gelmişti. Kendini küçücük hissetmiş, denizdeki küçük bir damladan farkı kalmamıştı.
Adımlarken bir yandan da kapıların yanındaki numaralara bakıyordu. Aradığı sayıya yaklaşırken önünden geçen kişilere de bakıp Emre'yi arıyordu mavi gözleri ile. Bir an için her şeyi hatırlayıp kendisine zorluk çıkartmayan zihnine şükretti. Belki zihni çok iyi çalışıyordu belki de bedeninde filizlenen adrenalin ona bu konuda yardımcı oluyordu. Bilmese de şükrediyordu kendine.
Bir defa uzun koridordan geçti. Dik olan omuzları, kaybettiğini düşünerek çöktüğünde genç kadın stres ile dudaklarını dişledi. Emre burada yoktu. Sınıfının önünden geçerken de içeride onu görememişti. Berat çok emin konuşmuştu, onu burada bulması gerekiyordu ama bulamadığı her saniye bir iğne olup bedenine batıyor, rahatsız hissetmesine neden oluyordu.
Koridorun başından sonuna baktı, ne yapacağını düşünmeye çalıştı. Nerede hata yaptığını çözemiyordu. Yanından geçip giden kişilerin yüzüne bakarken kime Emre'yi sorabileceğini hesaplamaya çalışıyordu. Kararsızlığın verdiği panik duygusu ile birlikte gözlerini her yerde gezdirdi. Berat'a, verdiği işi beceremediğini söyleyemezdi. Ne yapıp edip genç adamı bulması gerekiyordu.
"Kayıp mı oldunuz?" duyduğu kalın ses yüzünden irkildi. Kalabalıkta, aradığı kişiyi bulmaya çalışırken bir hayli dalmıştı. Yanına gelen genç adamın varlığını dahi hissedememişti. Bakışlarını yan tarafına çevirince beyninden vurulmuşa döndü. Aradığı beden, yanında durup ona bunları sormuştu. Genç adamın sesini hiç duymadığı için de onun olduğunu anlayamamıştı.
Kendini hemen toparladı, yüzündeki şaşkın ifadeyi sildi. "Evet," dedi çekinge ile. "Birinci sınıfım da. Neyin nerede olduğunu bilemiyorum." genç adam gülümsedi. Bu hafta duyduğu üçüncü benzer cümelerdi bunlar. "İsterseniz gideceğiniz yeri söyleyin, ben eşlik edebilirim," Nefes gülümsedi. Her şey beklendiğinden daha kolay bir şekilde gerçekleşiyordu.
İçindeki sinsi tarafı bastırdı, kazandığı zaferin kutlamasını daha sonraya sakladı. Şimdi daha mühim bir işi vardı.
Genç kadının gülümsemesi üzerine Emre onun gülüşüne çevirdi yeşil gözlerini. Orada, hoşuna giden ve içine akan bir şeyler vardı. Uzaktan baktığında onu kendisine çeken hisler, o gülümseyince daha bir artmıştı sanki.
"Tanışmayı unuttuk," dedi utanç ile. "Benim adım Emre, sizinki ne?" aralarındaki tanışma faslını başlatan Emre oldu. Nefes, "Ağıma beklediğimden çabuk düştü," dedi içinden. Onun yeşil gözlerine kendi gözlerini dikince beklemediği bir parıltı ile karşılaştı. Genç adam, ona bir farklı bakıyordu sanki. Dünyadaki eşsiz bir elmasa bakıyormuş gibiydi. Bunun verdiği hissiyat yüzünden aynı anda bakışlarını kaçırdı.
Her zaman hırpalanıp hor görülen genç kadın, ilk defa bu kadar içten duygulara şahit oluyordu. Terleyen ellerini üzerindeki kıyafete silme isteğini bastırdı. Hoşuna gitmişti bu ilgi. Emre'nin her zaman ona bu şekilde bakmasını istemiş, her şeyin merkezine kendini koymasını istemişti.
"Benim adım da Nefes," diyerek ona cevap verdi. Yerdeki kare taşlara bakıyor, oyalanmak için her detayını inceliyordu. Tanıdık olmayan bu duygu, canını bir an için yakmıştı.
"Tanıştığımıza memnun oldum," diyerek konuşmayı devam ettirdi Emre. Bunu neden yaptığını bilmiyordu. Onun bu konuşmadan rahatsız olabileceğini düşündü ve canı yandı. Halbuki Emre onunla sabaha kadar sohbet edebilirdi, bunu istiyordu.
Yeni tanıştığı biri hakkındaki bu düşünceleri gözüne uygunsuz gelince kendini kötü hissetti. Bu kadar konuşarak bile haddini aşmıştı. İçindeki utanç duygusunu bastırdı, şimdi kaçıp gitmenin sırası değildi. "İsterseniz," dedi ama devamını getiremedi.
Dudağının ucundaki bıçak, konuşmasına engel oluyordu sanki. O bıçak ileri atılıp dilini keserse genç adam bugünü hayatından çıkartamayacaktı. Nefes'in hareketi, elinde tuttuğu bıçağı oynatacak, vereceği karara göre de genç adamı ya kesecekti ya da rahata kavuşturacaktı. "Kantinde beraber kahve içebiliriz, ben de hem size okulda merak ettiğiniz yerleri anlatmış olurum," nabzı, boğazında atıyordu. Yeşil gözleri durmadan onun üzerinde dolanıyor, tavrını inceliyordu.
Nefes, başını birden kaldırıp onunla yeniden göz göze geldi. Gözlerinde bir hâkimin merakı ve sorgusu vardı. Onun bu ilgisinin gerçekliğine zihni inanamıyordu çünkü ablası dışında ona böyle davranan kimse olmamıştı. Berat ona kalacak bir yer vermiş olabilirdi ama onun da bir çıkarı vardı, genç kadından istedikleri bitmiyordu.
"Olur, çok memnun olurum," genç kadın, içten içe pişman olmuştu. Emre'yi kandırıyor, iyi niyetini kullanıyordu. Ayrıca Berat'ın bahsettiği gibi birisi değildi. İçten ve nazikti. Sorduğu soruları kafasında tartıp karşısındaki kişiyi kırmamaya gayret ediyordu. Yanından geçip giden kişilere kıyasla onun bu halini fark eden kişi de Emre olmuştu.
Emre, elini önünde uzattı. "Bu taraftan, diyerek önlerinde kalan merdivenleri gösterince Nefes öne atılıp onu arkasında bıraktı. İçini yiyip bitiren pişmanlık ve kararsızlık bocalamasına neden oluyordu. Bir denizin ortasında boğuluyor gibiydi. Denizin yüzüne çıkıp nefes alarak soluklanmak yetmiyordu.
Ya gemiye çıkmalıydı ya da karaya ulaşmaya çalışmalıydı ama genç kadının gözüne ikisi de çok uzak geliyordu. Bir şeyler yapmazsa da boğulacaktı. Emre'ye olan bakışı değiştikçe de yok olacaktı.
12. Bölümün Devamı;
Genç kadın, yorgunlukla kendini koltuğa attı. Sena Hanımları geçirmiş, uğurlamıştı. Geriye kalan bulaşıklara şöyle bir göz atıp baktı. Hepsi kendine kalmıştı. Ağırlaşan bedenine birkaç bulaşık fazla gelmişti, etrafı toparlamak gözünde büyüyüp adeta bir dağa dönüşmüştü. Evin sessizliği bir an için ona iyi geldi. Hafiften ağrıyan başına masaj yapıyordu sanki bu dinginlik. Günün yorgunluğu belki bu şekilde üzerine giydirdiği elbiseyi çekip çıkaramazdı ama yine de iyi geliyordu.
Genç kadın, saate baktı. Tahminlerine göre genç adamın gelmesine iki saatten fazla vardı. İki saat içinde etrafı toplayıp kalan birkaç işini de bitirip yatmak istiyordu. Her şeyin sonuna bu kadar yaklaşmışken kalbine yenilmemeli, her şeyi berbat etmemeliydi. Genç kadın çok düşünmüştü. Emre ona karşı bir şeyler hissetmiyordu. Böyle bir durumun içinde kül olup yok olacak taraf da Derin'di. Geçen ayların içinde verdiği karar çok netti. Çocukları ile birlikte yeni bir hayat kurmak istiyordu.
Emre'ye görünmeden de yatmak, dinlenmek istiyordu. Daha sonraki günlerde ne yapacağına dair bir planı ve kaçış noktası yoktu çünkü aynı evin içindeyken ondan kaçmaya çalışmak anlamsızdı. Gün içinde birçok kez onunla denk gelecek, kaybolup gittiği yeşil gözlerine bakacak ve hızlanan kalp atışlarına denk gelecekti. Bunu çok iyi biliyordu.
Boynunu sol tarafa yatırıp kendine gelmeye çalıştı. Oturup düşünmek onu yormuştu. Bunlara daha sonra karar vermeliydi ya da akışına bırakıp kaderin ona yazdığı hikâyeyi devam ettirmeliydi.
Hareketlendi ve karnına dikkat ederek ayağa kalktı. Belindeki ağrı yüzünden eli acıyan noktaya gitti. Uzun süre ayakta duramamasına neden olan bu sinir bozucu ağrı, genç kadının yakasını oturunca da bırakmıyordu. Birkaç saniye bekledi ve hazır olduğunu hissedince masadaki tepsiye kirli bulaşıkları doldurdu.
Elindekiler ile birlikte mutfağa ulaştı. Ceylin'in yokluğu, evi boğucu kılmıştı. Şen şakrak sesi yoktu. Soru soran ve meraklı tınısı çekilivermişti evden. Genç kadın, bazen onun bu kadar şeyi nasıl merak edebildiğini görünce hayret ediyordu. Her şey ona farklı geldiği için en küçük ayrıntıyı bile soran genç kıza cevap verirken zamanın geçtiğini bile anlayamıyordu genç anne. Şimdi ise hem onun yokluğundan hem de yorgunluktan zaman geçmek bilmiyordu sanki, Derin için.
Bulaşıkları sudan geçirip makinaya dizen genç kadın, dolaba yöneldi. Soğuk su çıkardı ve bardağa doldurup bir yudum aldı. Ferahlayan bedeni biraz olsun kendisine gelebilmişti. Bardağı masaya koyması ile kapının çalması bir olmuştu.
Kalbi, neler olduğunu çözemediği için hızlandı. Emre'nin beklediğinden erken gelmiş olabileceğini düşününce paniğe kapılmıştı. Sakince ayağa kalktı. Hızlıca merdivenleri aşıp odasına geçmeye vakti yoktu. Ayrıca genç adamın neden kapıyı çaldığını çözemiyordu. Onda bir anahtar vardı, rahatça eve girip çıkabilirdi.
Kimin olduğunu merak ederek adımlamaya başladı. Zilin ısrarcı ve sabırsız sesine yaklaştıkça zihninde senaryolar dolanıp duruyordu. Ne yapmasına karar vermeye çalışırken birden kendini kapının önünde buldu. Usulca başını öne doğru uzattı ve gördüğü sima ile birlikte kaşlarını çattı.
Tanımadığı yüz, kaşlarını çatmasına sebebiyet verdi. Kimin olduğunu bilmediği gibi bu saatte niçin geldiğini de bilmiyordu. Emre, tedbir amaçlı güvenliği arttırmıştı. Korumaların geçen bu kadın, onun için zararsızdı, bunu bilebiliyordu. Kapıyı açıp gülümsedi, misafirini daha fazla ayakta bekletmek istememişti.
Nefes, gülümsedi. Elini kolunu nereye koyacağını kısa bir an bilememişti. En sonunda ellerini önünde birleştirdi ve sıcak olduğunu umduğu bir bakışı genç kadına yolladı. "Merhaba," diyerek söze başladı. İçinde fokur fokur kaynayan nefreti bastırmaya çalışıyordu zira şimdi bunun sırası değildi. Bunu gecenin sonuna saklaması gerekiyordu.
"Beni Sena Hanım yolladı. Size masaj yapmamı istedi. Hamile olduğunuz için yorulduğunuzu dile getirdi. Ayrıca Emre Bey geleceği için sizin makyajınızı ve saçınızı da ben halledeceğim," Derin, bunlardan hiç hoşlanmamıştı. Yüzündeki solmaya yer arayan gülümsemeyi sabit tutmaya çalıştı. Sena Hanım'ın geldiği zaman bundan bahsetmemiş olması da kuşkunun tohumlarını yüreğine serpiştiriyordu.
Nefes, sesini olabildiğince inceltmişti ama Derin'e tanıdık gelen bu ton, genç kadının bocalaması neden oldu. "Sesiniz," dedi birden. Onun söylediklerini bir kenara koydu ve buna odaklandı. "Bana çok tanıdık geliyor. Sanki önceden duymuş gibiyim," Nefes, titreyen gözlerini ondan kaçırmamaya çalıştı. Bunu yaparsa onu ikna edemezdi.
"Birine benzettiniz herhalde," diyerek onu ikna etmeye çalıştı. "Çalıştığım yere geldiniz belki de?" ikna etmenin bir yolu da ona sorgulatmaktı. "Orada denk gelmiş olabiliriz, bu ay çok yoğun olduğumuz için sizi hatırlayamadım. Kusuruma bakmayın lütfen," Derin, bocaladığını hissetti. Bu ihtimaller ona mantıklı gelmişti. "Ne kusuru? Hiç önemli değil."
Kapının önünden çekildi. Buraya aranmadan ve incelenmeden gelmiş olamazdı. Uçan kuştan bile hesap soruyordu kapıdaki korumalar. Bu yüzden de rahatlamıştı genç kadın. Sena Hanım'ın bu inceliğini de geri çevirmek, hoş gelmemişti ona. Yolladığı kişi gittikten sonra makyajını ve saçını bozabilirdi. Bunun verdiği rahatlık, gerginliğini üzerinden aldı. Sena Hanım'ın böyle bilmesi yeterliydi.
Nefes, ilk adımı atarak içeri girdi. Her şey şu anda istediği şekilde gerçekleşiyordu. Sırt çantasının koluna uzandı. İçinde Emre ile olan fotoğrafları vardı. Odayı hazırlama bahanesi ile her köşeye onları yerleştirecek, genç kadına meydan okuyacaktı. "Bak," diyecekti Derin'in yüzüne haykırırcasına. "Senden önce çok mutlu bir hayatımız vardı, benden aldığını senden tek tek alacağım," diyecekti Nefes. Söyleyeceği her şeyi aklının en ücra köşesine bile kazımıştı.
"Geleceğinizi bilmediğim için hiçbir şey hazırlamamıştım." mahcupça konuştu Derin. Sevmediği, hoşuna gitmediği bir hava vardı karşısındaki kadında. Gülüşü ve bakışı çok yapmacık gelmişti ona. Yine de evine gelen bir misafire kaba davranmamaya özen gösteriyordu. "Hiç sorun değil. Bana odanızı gösterebilir misiniz? Eşyaları yerleştirip hazırlığa başlamam gerekiyor," Nefes, ondaki değişimi fark edebiliyordu. Derin'in ondan hoşlanmadığını anlıyordu ama bunu dert etmedi, fikrini değiştirmeye çalışmadı.
Her şeyin bitmesine bu kadar yaklaşmışken zaman kaybedemez, yoluna köle olan kaderi yüz üstü bırakamazdı.
"Tabii," diyerek yolu tarif etti genç kadın. Onun üzerindeki gözleri hiç durmadan genç kadını analiz ediyor, en küçük hatasını gözlüyordu. Kardeşini annesine ispiyonlayan bir çocuk gibiydi Derin, onun en küçük hatasını affetmeyip annesine söyleyecekti sanki.
Nefes, yukarıya çıkmadan önce, "Ben her şey hazır olunca sizi çağıracağım. Lütfen acele etmeyin," Derin başını salladı ve içindeki dürtüyü kontrol altına almaya çalıştı. İçindeki ses, zihnini kazıyor, her yere Sena Hanım'ı arayıp sormasını yazıyordu.
Nefes bunun üzerine hızla merdivenleri aştı. Yapması gereken çok iş vardı. Berat'ın onayını alır almaz da gecenin son vuruşunu da yapacaktı. Genç adam dışarıdaki korumaları halledecek, Nefes Derin'i etkisi hale getirince yardım etmelerini engelleyecekti. Sırtındaki çantayı yavaşça yere bıraktı ve fermuarını açtı.
İçinden Emre ile olan resimleri çıkarttı. Baş parmağı, camın üzerine yerleşti ve gözleri özlemle doldu. Emre ile ilk defa buluştukları gün çekilmişlerdi bu fotoğrafı. Emre, bir kolunu sevgilisinin omzuna atmıştı. Nefes de genç adamın beline sarılıp ona yaslanmıştı. Gülümsedikleri fotoğraf artık mazinin bir parçası oluvermişti.
Nefes, dolan gözlerini yumdu. İçindeki hırs, şimdi daha da artmıştı. Rakibine saldırmaya hazırlanan bir aslan gibi bakıyordu fotoğrafa. Yerine oturan Derin'i parçalamak geliyordu içinden. Bu anı bile zor yaşıyor, sonu bekliyordu.
Planı basit ve kusursuzdu, Derin'i yukarı çıkartınca ona saldıracaktı. Emre ise onun ancak cesedini bulurdu. Ondan sonra ise teselliyi Nefes'in kollarında bulacak, çocuğunu gerçek annesine teslim edecekti. Genç kadının hayal gücünde kurduğu senaryo bu şekildeydi. Geçmişi ise unutturacağına inanıyor, Berat'ın onu nasıl bu işe sürüklediğini belgeleyerek de onun bakış açısını değiştirmeyi umuyordu.
Nefes, silkelendi. Bunlarla zaman kaybetmemeliydi. Çok işi vardı ve bu kadar yaklaşmışken bir hata yapmamalıydı. Hızla bütün resimleri tek tek yerleştirdi. Birini duvara astı, bir diğerini de sehpanın üzerine bıraktı. Birkaç resmi yerleştirmesi ve neyi nereye koyacağına karar vermesi beş dakikasını almadı.
Sıra, kendini ve sırrını ortaya dökeceği ana gelmişti. Bir çırpıda başındaki peruktan kurtuldu. Elindeki küçük aynaya bakarak yüzündeki makyajı da bir peçete ile sildi. Gözlerindeki kahverengi lensleri de çıkartınca ortaya kendisi çıkmıştı. Bundan sonra saklanmasına ya da rol yapmasına gerek yoktu. Kızını uzaktan izlemeyecekti artık. Ona sarılacak, saçlarını koklayacak ve yanaklarını öpecekti. Geceleri onunla uyuyacak, sabahları da onunla uyuyacaktı.
Derin'in ondan çaldığı zamanı telafi edecek, boşluğunu dolduracaktı.
Her şey şimdi istediği gibiydi. Sadece Derin'e seslenmesi kalıyordu. Genç kadın yavaş yavaş yukarı çıkınca onun yüzüyle karşılaşacaktı. Nefes her şeyi hayal etmişti. Önce Derin onunla göz göze gelecekti. Kaşlarını çatıp bir süre durumu sorgulayacaktı. Daha sonra ise beyni nelerin olduğunu kavrayınca panikle ne yapacağını şaşıracaktı. Nefes, ona meydan okuyarak bakacak, yüzüne içindekileri haykıracaktı. Berat'ın mesajını alır almaz yaşanacaklar bu şekildeydi kafasında.
Nefes, bakışlarını kapılara çevirdi. İçindeki dürtü onu rahat bırakmıyor, kedinin fareyi kovaladığı gibi peşine takılıyordu. Bir kapının ardında kızının dünyası vardı, bunun düşüncesi bile içini kıpır kıpır ediyordu. Bakışlarını karşısındaki kapıya çevirdi. Birkaç dakikanın pek bir şey kaybettirmeyeceğini düşünerek adımladı.
Usulca kapının kolunu indirdi, Ceylin'in odasındaydı. Mavi gözleri her detayda uzun uzun takılıyordu. Kızının da en az onun kadar renkli bir hayal gücü vardı, her köşesi farklı bir maceraydı. Nefes, bunların elinden kopup gideceğinden korkarak adımladı.
Kızının yatağına çöküp oturdu. Onun her gece sarılarak uyuduğu maymununu eline alınca gözleri dolduğu için önü bulanıklaştı. Ne çok şey kaybetmişti genç kadın, telafisi yoktu bunun.
Kızını yetimhaneye bıraktığı günü daha dün gibi hatırlıyordu. Ağlayarak bırakmış, küçük bir notu bile elleri titrediği için zar zor yazmıştı. Kızı için en doğru kararın bu olduğuna inanmıştı çünkü gidecek yeri yoktu. Kızına bakamazdı. Karnını doyuracak parası bile yoktu cebinde.
Bebeğinin babasına ise ulaşamamıştı. Emre önüne duvarlar örüyordu her defasında. Ne yaptıysa Nefes genç adama ulaşamamış, hamile olduğunu söylememişti. Biriken parası ise günden güne azalmıştı. Bebeği belki de bir aile tarafından alınıp güzel bir yuvaya sahip olabilirdi. Kızının iyiliğini istemiş, elinden de başka bir şey gelememişti.
Şimdi ise pişmandı. Kızına bakamasa da onunla bir geleceği olabilirdi. Çalışıp didinir, yine Berat'ın eline düşmemiş olurdu. Şimdi kızından bu kadar kopmamış olurdu. Ceylin'in en sevdiği yemek neydi onu dahi bilmiyordu. İlk adımlarına şahit olamamıştı. Onun adını dahi yeni öğrenmiş, kızını sadece uzaktan seyredebilirdi.
Masanın üzerindeki fotoğrafa bakışları kayınca tanıdık gelen yüz karşısında gözleri doldu. Bebeğinin zihninden silinmeyen simasına denk gelen gözleri buna inanamıyordu. Kızının bebeklik fotoğrafı karşısında duruyordu ve genç kadın onu hatırlıyordu. Elinde kalan tek şeye tutunarak ayağa kalkmaya çalışıyordu Nefes. Bebeğini ilk kucağına alan ve kokusunu içine çeken kişi oydu. Bununla avutabiliyordu kendini.
Yaşların ne zaman yanaklarına ulaşıp yere düştüğünü anlayamamıştı. Gözü sadece kızını görüyordu. O an birisi gelip boynuna bıçağı dayasa onu da fark edemeyecek bir raddedeydi. Omuzları çökmüştü, kaybettikleri karşısında. Dudakları ve boğazı kurumuştu. Yaşanmasını istediği ama hiçbir zaman yaşanamayacak olan gerçekler, bedenini de etkilemişti.
Hırsla çarpan kalbine elini bastırdı. Çok az kalmıştı. Geçen her saniye onun için ilerliyordu. Kendi zaferine yaklaştırıyorlardı onu.
Derin, elindeki telefona bakıyordu. Sena Hanım'ı aramak isteyen tarafı ağır bassa da ne diyeceğini bilemiyordu. Yaşlı kadının gelince de bunu dile getirmemesini unutmuş olmasına yoruyordu. Aklına gelmemiş olabilirdi.
Derin, daha fazla dayanamayarak mutfaktan çıktı. Açık açık konuşup bunu istemediğini dile getirecekti. İçindeki kurt, Sena Hanım'ı kırmaktan daha fazla bitiriyordu onu. İçindeki korkuya engel olamadıkça da yerinde duramamıştı. Merdivenlerin başına kadar geldi ve seslenip seslenmemek arasında gidip geldi. Kadını ayağına kadar çağırmak, hoşuna gitmeyecekti. Duvardan destek alarak yukarıya çıktı.
Herhangi bir ses gelmiyordu ama koridordaki değişiklik hemen gözüne takıldı. Evinin hemen hemen her köşesini ezbere bilen genç kadın, fotoğrafları fark edebiliyordu. Neler olduğunu anlayabilmek için duvara yaklaştı ve çerçevedeki fotoğrafı daha net bir şekilde görebildi.
Emre ve Nefes'in nikahına ait olan fotoğraf yüzünden bocaladı. Aklının bir oyunu olduğunu düşündü, bu resmin burada olmaması gerekiyordu. Bacakları, bedeninin güçlükle taşıyordu. Bir elini duvara yasladı ve beynine saplanan kurşunun verdiği uyuşukluğun bedenini terk etmesini bekledi. Zaman onun için durdu, algısını yitirdi genç kadın. Eli, karnını buldu. Bebeğini korumaya çalışıyordu kendince.
"Ne o, kocamın yanında olmam seni şaşırttı mı?" Nefes, odadan çıkınca genç kadının kaskatı kesilen bedenini gördü. Bu ona keyif vermişti ama asıl istediği şey onunla göz göze gelmekti. Bakışlarındaki tedirginliği ve sorgusu yakalamak istiyordu.
Derin, kalp atışının hızlandığını hissetti. Kendisi için korkmuyordu, bebeği için korkuyordu. Bir yandan da bunun nasıl mümkün olabileceğini anlayamıyordu. Beş yıl boyunca ortada olmayan kadın, birden hortlayıp çıkmıştı gizlendiğini yerden. Neden şimdiydi? Bunca zaman neden Emre'yi bulmuştu?
"Neden buradasın?" Derin, şu an oldukça savunmasızdı. Hamile olmasaydı eğer ona karşı koyabilirdi ama şimdi bebeğini düşünmeliydi. Onunla konuşmalı, damarına basmamalıydı. Kurtuluş yolunu bulana kadar onun suyuna gitmeliydi. Ayrıca bir şeyler düşünmek için zamana ihtiyacı vardı.
Nefes, alayla güldü. "Neden mi?" artık çığırından çıkmış, ördüğü kabuğu da üzerinden atmıştı. Durdurulamazdı. Son derece kararlıydı, Derin'i ortadan kaldırmayı istiyordu. "Benden aldıklarını geri almaya geldim," bakışlarını genç kadının karnına indirdi, tiksinerek yüzünü buruşturdu.
"O bebeği taşıyan ben olmalıydım," Derin, sinirle gözlerini yumdu. Ona karşı gelecek gücün olmaması, sinirlerini bozmuştu. Telefonunu aşağıda bıraktığı için de kendini suçlayıp duruyordu. Her şey onun aleyhineydi, kaçış noktası uzakta görünüyordu ama ona bir adım dahi atamıyor, yaklaşamıyordu.
Her şeyi dile getirmek istedi Derin. Her şeyin Ceylin için olduğunu söylemek istedi. Emre'nin hayatından çıkıp gidecekti. Emre'yi istiyorsa alabilirdi Nefes. Aklına gelenle birlikte genç kadının soluğu kesildi, gözleri titredi. Ceylin de vardı. Gerçek annesi onu isterse alırdı, bunun için elinden gelen bir şey yoktu. Mahkeme ise durumu uzatırdı ama Nefes er geç kızını ondan kopartıp alırdı. Bu, gardını kıran son darbe olmuştu.
"Bak, bilmediğin şeyler var," Derin ne diyeceğini ne yapacağını şaşırmıştı. Çırpınıyordu ama boşu boşunaydı. Kızını kaybetme düşüncesi doğru kararları almasına engel oluyordu. "Biz Emre ile," Nefes, "Sus!" diyerek çığlık atarcasına onu durdurdu. İşaret parmağını ona doğru sallayıp," Sakın kocamın adını ağzına alma," Derin, sırtını arkasındaki duvara yasladı. Sindi ve ona kararlılıkla baktı.
"Biz onunla gerçekten evli değiliz," Nefes, "Ne saçmalıyorsun sen?" dedi, yılan gibi tıslarcasına. Devamını getiremedi. Bunun gerçek olmadığını görebiliyordu. Derin hamileydi. Bunca zamana kadar da evli kalmışlar, boşanmamışlardı. Onun saçmalıklarını dinleyecek vakti yoktu.
"Bilmediğin şeyler var," Derin, onu ikna edemeyeceğini anlayınca sustu. Nefes, onu dinliyordu ama aklındakilere odaklanmış, genç kadına yapacaklarına kendini kaptırmıştı. Cebindeki bıçağı çıkarttı ve açtı. Dün gece ona bakarak uyuyakalmış, yapacaklarını zihninde hayal etmişti, şimdi ise onlar canlanıp gerçeğe dönüşecekti.
Derin, korkuyla gözlerini açtı. "Sakın pişman olacağın şeyleri yapma," bedenindeki adrenalin onu bir şeyler yapmaya itiyordu. Karşılık vermeli, hamlelerine cevap vermeliydi. Nefes, "Pişman olacağımı kim söyledi?" diyerek açık açık tavrını ortaya koydu. Hiç bu kadar kararlı olmamıştı genç kadın, hedefine bir adım attı ve onun gözlerindeki korku onu besledi.
Derin, neler yapacağını bilemiyordu. Merdivenlere yönelip kaçmayı düşündü ama Nefes ondan önce davranıp kendisini yakalayabilirdi. Her şeyi çok kısa sürede planladı. Yakınındaki bir odaya girip ardından kapıyı kilitleyecekti. Daha sonrasında ne yapacağını bilemiyordu ama bu ona zaman kazandırırdı.
Nefes, yavaş yavaş ona yaklaşıyordu. Birden yapmıyor, onun korkusundan almak istediği zevki almaya çalışıyordu. Derin'in birden öne atılıp kapıya yöneldiğini görünce bocaladı, bunu beklememişti. Elindeki bıçağı yere attı, iki eliyle hareket etmeli, onu yakalamalıydı.
Derin, kapıyı açtı ve ardından kapattı, Emre'nin çalışma odasına ulaşmıştı. Kapanmayan kapı yüzünden paniğe kapıldı çünkü Nefes ayağını kapı ile eşik arasındaki boşluğa uzatmıştı. Derin, gücünü kullanarak öne atıldı ve kapıyı tuttu ama gücü yetersiz kalmıştı.
Sonuna kadar açılan kapıyla birlikte geriye doğru sendeledi. Bu girişimi Nefes'i tedirgin etmişti. Karşı koyuyor oluşu işleri uzatıyordu. Nefes, ileriye doğru adım attı ve onun saçlarına yapıştı. Derin, çığlık atıp onun elini bedeninden uzaklaştırmak istedi ama yapamadı.
Dışarıdaki korumalar yerlerinde olmadığı için onu duyan ve çığlığına koşup gelebilecek kimse yoktu. Nefes, onu koridora çıkarttı. Derin, karnındaki kasılma yüzünden daha fazla korktu. "Ceylin hasta," diyerek inlemesinin arasından konuştu ama Nefes onu duymuyordu.
"Bugün her şey bitecek, senden kurtulacağım," çelik gibi bir sesle konuştu. Merdivenlere yaklaştıkça Derin'in hareketleri daha fazla sertleşti. Genç kadına elinden geldiğince yumruk atıyor, bedenini tekmeliyordu ama Nefes gıkını dahi çıkartmıyordu.
Elini duvara yaslayıp bedenini dik tutmaya çalıştı, buradan düşmesi hayatının bitmesiyle sonuçlanabilirdi. Nefes, Derin'in sırtına elini koydu ve onu ittirmeden hemen önce kulağına kadar eğildi. "Bugün senin sonun, benim de başlangıcım olacak," Derin, yaşlarla kaplı gözlerini ona dikti.
Hatırladığı tek şey ayakta durma çabasıydı. Nefes'in derisine sapladığı ellerini ondan ayırıp korkuluklara tutunmaya çalışmıştı ama bedeninde hissettiği acı, kendini koruma iç güdüsüne dönüşmüştü. Bebeğini korumak için kollarını önünde kavuşturdu.
Çığlık atıp merdivenlerden yuvarlanırken tek hissettiği şey bedenine aldığı darbelerdi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 45.84k Okunma |
3.36k Oy |
0 Takip |
63 Bölümlü Kitap |