
Mavinin Yeşili
Bölüm: 14
Ocakta, tavanın üzerine yağ döken genç kadın, ufak hareketlerle yağı, tavanın üzerinde gezdirdi ve yağın tavanın üzerindeki her yere bulaşmasını sağladı. Tavayı ocağın üzerine bırakıp ocağın altını açtığında, ocağın yanında bulunan turuncu renkteki kabın içindeki karışımın kıvamını son kez kontrol etti ve uygun olduğunu düşünüp, yağ kızana kadar tezgahın üzerine omlet yapmak için çıkardığı malzemeleri gerekli yerlere koymaya başladı.
İlk önce yumurta kabuklarını ve artık bitmiş olan tereyağının kutusunu, tezgahın altında bulunan çöpe attığında tezgahın üzerinde bulunan omlet dolu olan tabağı masaya bıraktı ve artık masada eksik olan tek şey, biraz sonra yapacağı kreplerdi.
Eylül ve kendisi omlet sevdiği için omlet yapmış; Ceylin krep sevdiğinden ötürü de işlerini halledip krep yapmaya başlayacaktı. Sabah daha güneş doğmadan kalkan Derin, kalktığından beri odasını toplamış ardından da salonu temizleyerek uyandığından beri bir saniye bile oturmamıştı. Odasını ve salonu toplamasının ardından kalan yarım saatini de kahvaltı hazırlayarak değerlendiriyordu.
Kasenin içindeki karışımdan bir miktar, kepçe yardımıyla tavaya döktüğünde ufak bilek hareketleriyle karışımın tavanın içinde iyice gezinip her yere yayılmasını sağladı. Tavanın üzerine döktüğü karışımın göz göz olmasını izleyerek çevirmek için hazır olduğunu düşünüp ters tarafını çevirdi ve çevirdiği yerin pişmesini bekledi Derin.
Krep yapmaya odaklandığı için, krep yaparken daha rahat olmak adına tokayla sıkıca bağlamış olduğu, başının üzerindeki topuzundan kaçan bir kaç tutam kahverengi saçları onu rahatsız ederek kısa bir an için işinden alıkoydu onu. Derin, sol eliyle saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı ve işine odaklanmaya devam etti.
Eylül, her zamanki saatinde uyandığında, gün için uygun ve güzel bir kombin ayarlayarak odasındaki işlerini halledip odasından ayrıldı. Derin'in odasında olup olmadığını kontrol etmek için Derin'in odasının kapısını araladı ve arkadaşının odada bulunmadığını fark etti kahverengi gözleri. Derin'in odadaki banyoda olduğunu düşünen Eylül, "Derin," diyerek arkadaşına seslense de bir ses alamayarak Derin'in odada olmadığını anladı. Odadan çıkıp merdiven basamaklarını tek tek adımlarken, Derin'in mutfakta olduğunu düşünerek tam olarak merdivenlerin karşısında olan mutfağa yöneldi. Kahverengi gözleri, mutfak tezgahının önünde krep yapan Derin'e kaydığında, arkadaşının mutfakta olduğunu anlamış oldu.
Derin'in yanına geçtiğinde, "Günaydın," dedi gülümseyerek. Derin, krep yaptığı için Eylül'ün yüzüne bakamazken, "Günaydın," dedi gülümseyerek. "Erkencisin," diyen Eylül, tezgaha yaslanıp kollarını birbirine kavuşturdu.
Derin, pişmiş olan krebi, yanında bulunan cam tabağa yerleştirdiğinde bir krep daha yapmak için hazırlamış olduğu karışımı tavaya döktü. Ufak bir bilek hareketiyle karışımı tavanın her yerine yaydı. "Erken kalktım. Boş boş duracağıma evi toplayıp kahvaltı hazırlayayım dedim," dedi.
"İyi yapmışın," diyen Eylül kısa bir an duraksayarak devam etti, "Ceylin ile aranız nasıl?" diye sorsa da içinde ister istemez oluşan bir korku vardı. Akşam, Derin ile Ceylin'in ne konuştuğundan bir haberde ve anne kızın arasının bozuk olduğunu Derin'den duymak onu çok üzerdi, bu sebepten ötürü de Derin'in Ceylin ile aralarının bozuk olduğunu duymak onu üzerdi lakin bu korkuyu Derin'e belli etmek istemeyerek gülümsedi.
Derin, dün geceyi hatırlayıp gülümsedi. Her ne kadar dün gece Ceylin ile pasta yaparlarken çok konuşmasalar da kızıyla vakit geçirmek ona iyi gelmişti. "Her ne kadar çok fazla konuşamasakta," diye sözüne başladı Derin ve pişen yüzü yukarı gelecek şekilde krebi tavada çevirdi. Dönüp Eylül ile göz göze geldiğinde Eylül, onun gözlerinin içinin güldüğünü fark ederek rahatladı. Eylül, anne kızın aralarının düzeldiğini Derin'in gülen gözlerinden anlarken Derin devam etti başladığı cümleye, "Aramız iyi. Ceylin ile pasta yaptık. Gece de Ceylin pasta yemeye kalkmış, ben de şu içmeye kalkmıştım. Pasta yedik beraber," dedi ve kızının, pasta kaplı olan yüzü gözlerinin önünde canlanırken istemsizce gülümsedi.
Eylül, anne kızın araları bozuken ya da kendilerini iyi hissetmek için birlikte pasta yaptıklarını çok iyi biliyordu. Hatta bazen, o da onlara eşlik eder eğlenceli anlara birlikte tanık olurlardı.
Eylül, dudağını büküp Derin'e baktı. Derin, ne olduğunu anlayamazken, Eylül sahte bir kırgınlıkla, "Hani bana pasta?" diye sorduğunda Derin rahatladı çünkü bir şey olduğunu düşünüp endişelenmişti. Küçük bir kahkaha atıp buzdolabını gösterdi. "Sana pasta bıraktık dert etme," dediğinde işine döndü. Eylül gülümseyerek buzdolabına yöneldi. Saçta olsa, bir iki çatal pasta yemekten bir zarar geleceğini düşünmüyordu.
Buzdolabından pastayı alıp eline bir de çekmeceden çatal alıp masaya geçti. Derin, onu fark ederek hafifçe kaşlarını çattı, "Eylül!" diye ona seslendi. Eylül çatalı ağzına pasta dilimini atıp süt dökmüş kedi gibi Derin'e baktı. Aç karnına, buzdolabından daha yeni çıktığı için soğuk olan pastayı yemesine kızacağını tahmin ettmesindendi Eylül'ün suç işlediğini belli eden gözleri.
Derin, arkadaşının bünyesinin çok zayıf olduğunu biliyordu. Eylül, kış aylarının bir gününü hasta olmadan geçiremeyen biriyken hem aç karnına hem de soğuk olan pastayı yiyordu. "Açsın ve soğuk o pasta," dedi son krebi de tabağa, diğer kreplerin yanına koydu. Ocağın altını kapatıp tabağı alarak Eylül'ün yanına geçtiğinde Eylül'ün yememesini beklerken, onun yiyen hâlini görüp tabağı önüne çekti. "Yeme şunu artık," dediğinde Eylül de çekti önüne. "Ya bir şey olmaz," diyerek kendini savundu hemen. Bir parça daha pastayı alıp ağzının içine yayılan tatla birlikte bir parça daha aldı ağzına.
Derin, gözlerini devirdi. Eylül'ün inadı inattı ve kıyamet kopsa dahi Eylül o pastayı bırakmayı bile düşünmezdi. Derin, dirseğini masaya dayayıp elini avcuna yaslayarak ona baktı. "İnat ettin öyle değil mi? Yemek istemesen bile o pastayı yemeye devam edeceksin?"
Eylül, çatalını tabağın yanına bıraktı. Kıkırdayarak, "Benim bu inadım olmasaydı biz şu an bu vaziyette olmayacaktık Derin Hanım," dediğinde Derin de kıkırdadı. Eylül, ilk defa yetimhaneye gittiğinde, Derin ile aynı odalarda kalıyorlardı. Derin, her zaman pencerenin önünde oturup dışarıyı seyrederken, Eylül'ün gözünden kaçmıyordu onun davranışları.
Eylül, odada olan dört kızla pekâlâ iyi geçinirken sadece Derin ile konuşamadığı için tepkisiz kalıyordu. İnat olsun Eylül, Derin ile arkadaş olabilmek için her türlü yöntemi denerek yetimhane kurallarına uymayarak ceza alması kaçınılmaz oluyordu. Onun bu çabasını boşa çıkarmayı istemeyen Derin onunla konuşmaya başlarken, aralarındaki bağ güçlendi ve bu yıllara kadar birlikte yaşadılar.
İkisi de, Eylül'ün almış olduğu cezalara gülmüyorlardı. Güldükleri şey Eylül'ün Derin ile konuşmak için yapmış olduğu hâllerin komikliğiydi.
Derin, ayaklandı. Eylül birden ne olduğunu anlamazken,"Ben Ceylin'i kaldırıp hazırlayayım," dedi Derin."Tamam canım," diyerek onu onaylayan Eylül pasta yeme işine geri döndü.
Derin, basamaklara basıp yukarı çıktı. Bugün cumartesiydi. Ceylin'in anaokulu yoktu ve Derin'in gününün bir kısmı da boştu. Genellikle cumartesi günleri bir markete giderek ev için yiyecek alış verişi yapıp günlerini birlikte geçirirlerdi.
Derin, Ceylin'in odasının kapısını araladı ve başını odanın içine uzatıp kızına baktı. Ceylin, gece geç yattığı için hâlâ daha uyurken, Derin onun yanına oturup onun yanağını okşadı. Küçük kız, bir elini başının altına koyup diğer eliyle de yorganı sıkı sıkı tutuyordu.
Derin, kızının yanağına bir öpücük kondurdu. "Anneciğim," dedi usulca. "Hadi kalkma vaktin geldi. Kalkta hazırlanıp kahvaltı yapalım, sonra da seninle birlikte markete gidip ev için alış veriş yapacağız," diyerek Ceylin'in üzerindeki yorganı yatağın diğer ucuna attı. Ceylin, esneyip kalkmamak için mızmızlansa da kalkıp banyoya geçti ve elini yüzünü yıkayıp dişlerini güzelce fırçalayarak işlerini halletmeye başladı.
Ceylin banyodayken, Derin'de Ceylin'in dolabını açıp kızı için giyecek güzel ve rahat bir şeyler ayarlamaya başladı. Pembe, üzerinde çizgi film karakterleri bulunan bir kazak aldı eline sonra da siyah bir pantalon alıp dolabın kapağını kapattı. Pantolonun tam da Ceylin'in diz kapaklarına denk gelen yerlerinde küçük küçük, renkli renkli taşlar bulunuyordu. Bu pantalon, Ceylin'in en sevdiği pantalonlardan biri olduğu için bunu seçmişti Derin.
Ceylin, banyodan çıkıp annesinin onun için hazırladıklarını üzerine geçirdiğinde, Derin küçük kızın saçlarının ucundaki tokayı tutup çıkardı. Ceylin uyuduğu için bozulan saç örgüsünü yeniden yaptığında ikisi de aşağı inip mutfağa geçtiler.
Kahvaltı faslı bittikten sonra Eylül işleri olduğu için evden arabasıyla birlikte ayrıldı. Yaklaşık yarım saat içinde de Derin sofrayı kaldırıp odasına geçti. Kendi için uzun kollu, kırmızı ve diz kapaklarının biraz altında biten bir elbise giyerek eşyalarını alarak kızının yanına geçti. ceylin ve Derin kapının yanında bulunan dolaptan montlarını ve ayakkabılarını giyerek evden çıktılar.
ikisi de arabaya geçtiklerinde Derin, kemerini takmadan önce Ceylin'in sevdiği şarkılardan birini açtı. Arabayı hareket ettirdiğinde, yol boyunca kızının arka koltukta çalan şarkıları mırıldanmasını duyarak gülümsedi. Huzurla arkasına yaslanıp gülümserken, arabanın dikiz aynasından kızının üzerinde gezindi mavi gözleri.
Arabasını, alış veriş merkezinin otoparkına park eden Derin kızıyla birlikte alış veriş merkezine geçerek yiyecek bir şeyler almak için bir araba aldılar. Ceylin, annesine kollarını uzattığında, "Anne," diye seslendi.
Derin, kızının ne demek istediğini anlayarak onu koltuk altlarından tutarak arabaya oturttu. Kendisi de arabayı hareket ettirirken cebinden yapmış olduğu listeyi çıkardı.
İlk önce salça almaları gerekiyordu. Derin, gerekli reyona gelerek onlara yetecek kadar salça aldı. Yaklaşık yarım saat içinde ev için olan listedeki her şeyi aldıklarında abur cuburların bulunduğu reyona gelerek kendileri için bir şeyler almaya başladılar. Market arabasında daha fazla yer kalmadığı için Ceylin arabadan inmiş, anneisnin yanında raflardan bir şeyler alarak arabaya katıyordu.
Derin, kızının her zaman ne aldığını bildiği için onun ne aldığına karışmazken, çok sevdiği gofretlerden bir, iki tane almak için sola kaydığında, çarptığı bedenle birlikte korkuyla irkildi. Gözleri sonuna kadar olmasa da açılırken karşısındaki kadının ellerinden dökülelerle birlikte hemen eğilip dökülen eşyaları toplayama başladı. "Ben çok özür dilerim," dedi hızla ve devam etti, "Dalmışım, sizi fark edemedim."
Çarptığı kadın da eğilip eşyaları toplarken, "Önemli değil, ben de sizin gibi dalgındım. Daha dikkatli olmalıydım," diyerek gülümsedi. Yerdeki eşyaları ellerine alan kadın ve Derin ayağa kalktıklarında, Ceylin annesinin yanına gelerek sessizce annesini bekliyordu.
Derin, yerde eşyaları toplamakla uğraşırken kadının yüzüne bile bakamadığı için şimdi ilk defa kadınla göz göze gelmişti. Mavi gözleri, merakla kadının yüzünde gezindi.
Pembe ruj sürmüş olduğu dudakları, ona gülümserken lens olduğu belli olan yeşil gözleri onun mavi gözlerinin hedefiydi. Kızıl saçları omuzlarının biraz altına dökülürken giymiş olduğu mavi kot pantalon ve beyaz gömlek ona bir hayli yakışarak ona hoş bir hava katmıştı. Derin, kadının birçok erkeğin ilgi alanına gireceğini düşünmeden edememişti.
"Anne," diyerek annesinin eteğini tutup aşağı çeken Ceylin, olayın başını bilmediği için ne olduğunu çözemiyordu. Derin bakışlarını kızına çekti. "Efendim anneciğim?" diye sordu. "Ne oldu?" diye soran küçük kız, annesinin ona cevap vererek aklındaki soru işaretlerini gidermesini istiyordu.
Derin, eliyle çarpmış olduğu kadını göstererek, "Bu hanımefendiyle çarpıştık güzelim, yere düşen malzemeleri toplamasına yardım ediyordum." Ceylin, anladığını belli edercesine başını salladı. Bakışları, kadını buldu.
Derin, kadına elini uzatarak, "Kusuruma bakmayın," dedi mahcupça, "Bir anlık dalgınlığıma denk geldi." Çarpmış olduğu kadın Derin'in elini tutup hafifçe sıkarken, "Eşyalarımı toplamama yardım ederken de söylediğim gibi önemli değil," diyerek nazikçe gülümsedi.
Derin de onun gülümsemesine karşılık verdiğinde, kızıl saçlı kadın eğilerek Ceylin ile aynı boya geldi. "Lale ben, senin adın ne fıstık?" diye sorduğunda, "Ceylin," dedi küçük kız. Annesi yanında olmasaydı eğer, birine adını söylemek değil biriyle bile konuşmazdı ama yanında olan annesinin varlığı sayesinde kendini güvende hissederek karşında, onunla aynı boya gelmek için eğilen kadınla konuşmakta hiçbir problem göremiyordu.
Lale, elini küçük kızın yanağına koydu, "Adının anlamını biliyor musun?" diye sorduğunda, küçük kızdan bir cevap beklediğini belli ediyordu gözleri.
"Bilmiyorum," dedikten sonra başını iki yanına salladı. "Sen biliyor musun?" diyerek merakla sorduğunda bir cevap bekledi. "Biliyorum, yengeç ya da yengeç yuvası demek. Yengeç gördün mü hiç?"
"Televizyonda gördüm. Kırmızı renkli, deniz kenarında yaşıyordu."
Lale, genişçe gülümsedi, "Aferin sana," dedi.
Ceylin, "Sen benim adımın anlamını nerden biliyorsun?" diye sordu merakla. Kendi adının anlamını bilemezken karşısındaki kadının nasıl bildiğini merak etmişti küçük kız.
Lale'nin yüzünde oluşan gülümseme yavaş yavaş soldu. Bunu fark eden Derin, hafifçe öksürüp kızının omzuna elini koyarak ona bakmasını sağladı. "Canım, Lale ablanı sıkma istersen olur mu?"
"Tamam anne," diyen küçük kız tekrardan Lale'ye döndü.
Lale, buraya rol yapmaya gelmişti. Her ne kadar dışarıdan onu gören biri onun iyi niyetle ve samimiyetle burada Ceylin ile konuştuğunu düşünse de arka planda çok başka ve çok can yakıcı gerçekler yatıyordu lakin acının rolü yapılmaz, yapılamazdı. O da şimdi, girdiği rolden kısa bir anlığına sıyrılırken doğrulup kendini toparlamaya çalıştı. Yutkunup derin bir soluk çekti ciğerlerine. Önüne gelen saçlarını arkaya savurup gülümsemeye çalıştığında, "Kusura bakmayın. Yaranıza tuz basmayı istemezdik," dedi Derin.
Ceylin, yaptığının yanlış olup olmadığını bilemezken üzgünce Lale'ye bakıyordu. "Özür dilerim," dedi Ceylin, dolu dolu olan gözlerini Lale'ye dikti.
Lale, "Yok sorun değil," dedi. Tekrardan eğilip, "Ablamın adıydı," dedi ve doğruldu. Derin, onun dediğiyle ablasının ölmüş olduğunu düşünüp üzüldüğü için tepki veremezken, Ceylin merakına yenik düşüp, "Onunla tanışabilir miyim?" diye sordu heyecanla.
İnsanlar, yaşattıklarını yaşarlar sözü, kendini ortaya koyup bunun gerçekliğini ispat ederken Lale yutkunamadı bile. Burada, Derin ile birlikte çarpışmaları kesinlikle tesadüfi değildi ve Derin'le konuşmaları bile isteye, planlı ve programlı bir şekilde olmuştu. Şimdi ise belki de bunun bedelini çok ağır bir şekilde ödüyordu.
Gözlerinin dolmasına ve boğazını sanki bir tel yumağı sarmışcasına acıyıp yutkunamamasına engel olamazken, "O artık çok uzaklarda," diye mırıldandı. "Üzgünüm, onunla tanışmanı çok isterdim ama olamaz," dedi.
Ceylin, alt dudağını büküp, "Benim babam gibi o da mı çok uzaklara gitti?" diye soran küçük kızla birlikte, Derin kızına gerçekleri söyleyemediği için suçlulukla bakışlarını onlardan çekip kaçırdı. Bu gerçekler, artık omzuna baskı yaparak onu dibe çekiyordu. Ceylin, her ne kadar annesini üzmek istemeyerek babasını sormayı istemezken, anaokulundaki sınıf arkadaşlarının babalarını gördükçe içinde babası yüzünden oluşan boşluğu hissederek üzülüyor, babasının nerde olduğunu annesinden öğrenmek için de annesine babasını sorup duruyordu.
Derin, Ceylin'in öz babasının nerde olduğunu bilmediği için ona hep babasının çok uzaklarda olduğunu söyleyerek konuyu kapatıp kızının başka şeylerle uğraşmasını sağlayarak kafasını başka yerlere vermesini sağlıyordu ama şimdi Ceylin'in öz babası olan Emre Karahan'ın varlığından haberdardı ve bunu kızına söyleyemeyiz gizlemesi onu dibe çekip boğuyordu.
"Evet," dedi Lale, bir nevi konuyu kapatıp kestirip atmaktı amacı. "Başınız sağolsun," diye mırıldandı Derin usulca. Lale, konuşacak gücü kendinde bulamazken, başını sallamakla yetindi. Bu konuşmanın burada yeteceğini düşünüp, "İyi günler," diyerek hızla onların yanından ayrıldı. Ceylin annesine üzgünce bakıp, "Kötü bir şey mi dedim anne? Lale abla çok kötü oldu." diye sordu üzgünce.
Derin, elbisesine dikkat ederek topuklarının üzerinde oturup kızıyla aynı boya geldi ve onun minik, sıcacık olan ellerini avuçlarına hapsetti. "Hayır birtanem," dedi usulca. "Sadece, o ablasını çok özlüyor. Bu da onu üzmüş olmalı. Sen de bunu bilmiyordun. Bilseydin sormazdın öyle değil mi?" küçük kız düşünme gereksinimi bile hissetmeden hızla başını iki yana sallayarak annesinin sorusunu yanıtlamış oldu.
"Tamam o zaman, sen bilmeden sordun. Bundan ötürü de yanlış bir şey demedin canım," dedi Derin. Küçük kız rahatlayarak gülümsedi. Derin de ona gülümsedi. "Başka alacağın bir şey var mı anneciğim? Bunların parasını ödeyerek seninle birlikte oyuncak almaya gidelim," Ceylin sevinçle yerinde zıplarken, "Başka bir şey almayacağım," diyerek önden yürümeye başladı. Derin onun bu heyecanlı heyecanlı konuşup hızlı davranmasına gülümserken, "Beni bekle Ceylin!" diyerekte kızına seslenip küçük bir uyarı yaptı.
Kasaya vardıklarında önlerindeki bir kişinin kasadan eşyaları geçerken, Derin, Ceylin'in onun eteğini çekiştirerek bir yeri göstermesiyle birlikte, "Ne oldu anneciğim?" diye sordu.
Ceylin, işaret parmağıyla annesinin arkasında kalan bir yeri gösterip, "Anne baksana Lale Abla buraya doğru geliyor," Derin kızının dediğiyle birlikte hemen arkasını dönerek Lale ile göz göze geldi Derin. Yüzünde hoş bir gülümseme yer alırken, "Tekrardan merhaba," dedi.
"Merhaba," diyerek duraksayan Lale ile birlikte, "Kızım Ceylin ile tanışmıştınız ama ben size adımı söylemeyi unutmuşum," dedi mahcupca. "Derin Yade ben ama genelde Derin denmesi tercihim."
Lale, hafifçe gülümsedi, "Adınız güzelmiş. Bence ikinci adınızı kullanmak daha güzel olurdu. Farklı ve özel ama sizin tercihiniz benim için daha önemli," diye nazikçe konuştu.
Derin, yüzündeki gülümsemeyi sabit tutmaya çalıştı. "Annem, Yade ismimi koymuş o yüzden benim için çok önemli ve herkesin demesi pek tercih ettiğim bir şey değil."
"Peki siz bilirsiniz," diyerek Lale konuyu kestirip attı. Sıraları geldiğinde, Derin arabayı kasanın önüne denk getirip arabadaki aldıklarını kasaya koydu.
Kısa sürede eşyaları poşede koyup parasını verdiklerinde, Ceylin en hafif poşedi alırken Derin de üç poşedi de eline alıp ikisi birlikte marketten çıktılar.
Onların ardından Lale de çıktığında, "Lale Hanım!" diyerek Lale'ye seslendi Derin. Lale, Derin'in ona seslenmesi üzerine duraksayarak onlara yöneldi.
Anne kız, Lale'nin yanına gelmesini bekliyordular. "Efendim?" dedi Lale Derin'in yanına ulaştığında. "Önemli bir şey mi oldu?" diye sahte bir korkuyla sordu.
Derin, "Yok, önemli bir şey olduğundan değil. Ben belki sonra birlikte bir kahve içeriz diye düşündüm. Yani siz de isterseniz," Lale istediğini aldığı için, kazanan birinin yüzünde oluşturduğu tebessümün bir benzerini yüzünde taşıyordu. "Tabii ki de neden olmasın? Ben de çok isterim Derin Hanım."
Derin, çantasından küçük bir kart çıkardı. Lale'ye uzatıp, "Burada numaram yazıyor. Ne zaman müsait iseniz bir kahve içebiliriz," dedi Derin.
Lale'de çantasından bir kart çıkardı. "Burda da benim numaram yazıyor. Siz de istediğiniz zaman beni arayabilirsiniz her zaman beklerim."
Derin gülümsedi, "Çok incesiniz Lale Hanım. Mutlaka sizi arayacağım, görüşmek üzere."
"Görüşürüz," diyen Lale, arkasını döndüğü anda pis bir şekilde sırıtıp otoparka, arabasının yanına ulaştı.
Anne kız, Ceylin için oyuncak aldıklarında, bir iki mağaza daha gezip en sonunda her zaman gittikleri restorana giderek güzelce karınlarını doyurdular.
En sonunda, eve vardıklarında Ceylin ve Derin üzerlerini değiştirdiklerinde, Derin mutfağa geçip aldıklarını yerleştirirken Ceylin'de aldıkları oyuncaklarla oynuyorlardı.
Derin, çalan telefonla birlikte elini havluya kurulayıp telefonunu eline aldı. Arayan kişinin kim olduğunu gördüğünde ister istemez ne olduğunu merak edip nedenini düşünürken, hızlanan kalbine ve aynı şekilde kızaran yanaklarının sebebini çözemedi. Yutkunup telefonu açtı, "Alo?"
Derin, bu duyguların sebebini bilmiyordu lakin bunlar kalbine düşen aşkın, filizlenen tohumlarından başka bir şey değildi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 45.84k Okunma |
3.36k Oy |
0 Takip |
63 Bölümlü Kitap |