50. Bölüm

💚14. Bölüm💚

Elif
mavii_bulutt345

Derin ile karşılaşınca neler yapacağını düşünüyordu genç adam. Uçaktan inmiş, onu bekleyen arabaya eşyalarını alarak geçmişti. Kendisi kullanmak istemişti arabayı. Dedesi bu konunun üzerinde durmuş, uçak yolculuğundan ötürü yorgun olacağını dile getirerek bir şoför ayarlamak istemişti. Genç adam sevmiyordu bunu. Arkada oturup sadece düşünmek canını yakıyordu. Kafa yoracağı ve odaklanacağı bir şeylere ihtiyaç duyuyordu bu zamanlarda.

 

Babaannesi, Derin'in heyecanla kendisini beklediğinden bahsetmişti ama genç adam buna inanamıyordu. Her şey bir kâğıdın üzerindeki mürekkep lekelerinden ibaretken inanması da mümkün değildi ama içten içe de böyle olmasını istiyordu.

 

Emre, farkında olmadan kendini genç kadına kaptırmıştı. Uzaktayken de hep onunla ilgili şeyleri düşündüğü için de ruhunda yanan aşkın alevi gitgide harlanmış, büyümüştü. Artık kontrol edilemezdi, genç adam da artık bundan sonra kontrol etmek istemiyordu.

 

Bir şeylerin değişmesini istiyordu. Şimdiye kadar bir sorun olmamıştı. Bundan sonra da olmayabilirdi. Öte yandan Derin'in fark etmek istemediği ve sırtını döndüğü duygularına şahit olmuştu. Genç kadının kendisine olan ilgisini kendisi gibi o da reddetmişti. Anlaşmanın bozulmasından endişelenerek kendince böyle bir önlemi almıştı.

 

Ona kızamıyordu, aksine o da aynı şekilde davrandığı için ona hak veriyordu ama iki taraf da adım atmayınca aradaki uçurum gittikçe artmıştı. Tek başına kaldığı anlarda, onun yokluğu ile yüzleşince anlamıştı genç adam, Derin'in varlığını özlüyordu. Yeşil gözleri, odanın bir yerinden fırlayıp önüne dikilecekmiş gibi bakmıştı etrafa. Burnu, aldığı parfümle kendini biraz olsun yatıştırsa da bu yeterli gelmemişti.

 

Nefes'in Emre'de açtığı yara o kadar büyüktü ki genç adamın hisleri bile o çukura düşüp kaybolmuştu.

 

Korkularını bir kenara bırakmıştı, onlarla yüzleşecek cesareti kendinde bulur bulmaz da yaptığı ilk iş onları bedeninden defetmek olmuştu. Artık korkmuyordu genç adam, aradan geçen zaman, kendine ait güvenli bir duvarı örecek kadar uzun olmuştu. Hisleri olmadan geçen süre, artık gözüne çok büyük geliyordu.

 

Babaannesi ile dedesinin ne demek istediğini nihayetinde anlayabiliyordu Emre. Aile kavramının içi dolu doluydu ve içinde bulunduğunda dünya farklı bir boyuta ulaşıyordu. Bakış açısı bile değişmişti. Hayat daha yaşanası geçiyordu onun için. Yemekleri sadece hayatta kalmak için yemiyordu. Zevkine göre tercih etmeye başlamıştı.

 

Kendine kötü davranmayı bırakmıştı. Çok çalışabilmek için az uyumuyordu artık. Gece erken yatıyordu. Emre, uzun zamandır bu kadar erken yattığını anımsamıyordu. Derin'in kokusuna sarılarak uyuduğu gece ise onun için paha biçilemezdi.

 

Sabah uyanıp kendi gerçekliği ile baş başa kalınca da daha iyi anlamıştı, Derin'in varlığını özlüyordu. Ceylin'e çevirdiği sırtı ise artık çürümeye başlamıştı. Onunla geçirdiği zamanlar gözünün önüne geliyordu. Bakışlarındaki güzelliğe sırtını çevirse de hoşuna giden bir tarafı da vardı. Nefes'i hatırlatıyor olabilirdi ama kendine ait kısımları da yakalamıştı genç adam.

 

Ceylin de onun gibi ekmeğin sert kenarını yemekten hoşlanmıyordu. Hep beraber kahvaltı yaptıkları bir günde fark etmişti bunu. Küçük kız da onun gibi uyuyordu yatakta. Bir elini yanağının altına koyup cenin pozisyonuna geçerek yatakta küçülüyordu.

 

Uzaktayken bunları düşünerek kendini mutlu hissetmişti. Ceylin'i en başından beri Nefes'in kızı olarak gördüğü için onunla arasına bir bağı örememişti ama bunlar o bağın ilk ilmeğini atmasına yardımcı oluyordu. Ceylin'in kendi kızı olduğunu yapılan test sonucunda öğrenmişti ama ilk defa kalbi ile hissediyordu bunu.

 

Babalığın nasıl yapıldığını bilmiyordu, bununla ilgili korkuları bedeninden çekilmemişti tam olarak ama birçok şeyi okumuştu genç adam. Kitaplar almıştı kendine. Çocuk gelişimi üzerine araştırmalar yapmış, etrafındaki çocukları incelemişti. İçindeki kıpırtı, içgüdüleri ile devreye gireceği için dışarıdan izlemesi pek de işe yaramıyordu bu kısımda ama bu bile onun için büyük bir adımdı.

 

Genç adam, aklına gelen görüntüler yüzünden dişlerini sıktı. Bu hayatta, aldığı darbelerden bir diğeri ise annesi tarafındandı. Babasını kaybetmesine neden olduğu gibi babalık yapmasını da elinden çekip almıştı annesi Yasemin. Bir babaya sahip olmadığı için bunu yapamayacağını düşündüren en büyük etken annesinin babasını öldürmesiydi.

 

Genç adam, bunu aşmıştı. Eskisi gibi sinirlenmiyor, çocukluğundaki boşluğu anımsamıyordu ama geleceğini de çizmişti bu olay. Korkularını yaratan güçtü bu ama uzakta kalmak ve Derin ile Ceylin'in yokluğu ile sınanmak bundan daha ağır gelmişti ona.

 

Emre, kırmızı ışıkta durunca hemen torpido gözüne elini uzattı. İçindeki suyu aldı ve kapağını açıp bir yudumu boğazına doğru gönderdi. Üzerine çöken ağırlık, nefes almasını zorlaştırmıştı. Kapı kolunu indirip kapıyı aralayınca karşılaştığı manzara daha dün gibi aklındaydı. Genç adam, o kapıyı ardından kapatıp kilitlemiş, anahtarı da denize fırlatmıştı. Şimdi ise zihnindeki açılan kapı, soğuk bir rüzgârı içeriye doğru taşıyordu.

 

Yanan sarı ışık onun kurtarıcısı olmuştu. Seri hareketlerle şişenin kapağını kapattı ve yanındaki koltuğa bıraktı. Yeşil ışık yanınca da arabayı ileri doğru hareket ettirip yoluna devam etti. Şimdi odaklanması gereken şey, Derin ile yapacağı konuşma olmalıydı. Hazırlıksız yakalanırsa hiç iyi olmayacaktı.

 

Derin'den uzaklaşacağını düşünerek gittiği yerden Derin'e daha fazla bağlanarak dönmüştü Emre. Elindeki son şansı da heba etmemeliydi.

 

....

 

Genç kadın, acıyla bir soluk aldı. Nefes almak canını yakıyordu, etine binlerce iğnenin battığını hissettiriyordu. Ne kadar süredir yerde baygın bir şekilde uzandığını kestiremiyordu. Canı acıyordu ama ağzını açıp haykırmaya hali yoktu. Gözleri açılmıyordu, binlerce yükü omuzlamış gibiydiler, genç kadının açmak için ortaya koyduğu çabaya itaat etmiyorlardı.

 

Derin, nelerin olduğunu idrak edemiyordu ama birkaç kez uyanıp geri bayılmıştı. Kendini zorlasa da yerinden çok fazla kıpırdayamamıştı. Bebeğinin karnındaki hareketine birkaç defa denk gelse de şimdi ondan eser yoktu. Bunun için panikleyemiyordu çünkü beyni neyin olduğunu kavrayamıyordu.

 

Avcunun içini yere koyup hareket etmeye çalıştı ama bedeni aldığı darbelerden ötürü acıyordu. İnleyerek bundan vazgeçti. Çabası canını yakmaktan ileriye götürmüyordu onu. Gözleri biraz olsun aralanınca yaşananlar gözünde canlandı. Nefes'in onu ittiğini hatırlayabiliyordu. Son gördüğü şey onu zafer kazanmış bir edayla yüzüne bakışıydı. Daha sonra ise her şey çok çabuk gerçekleşmişti ama en sonunda yaşadığı müthiş acıyı unutabilmesi mümkün değildi.

 

Hareket etmesi bu durumdayken mümkün değildi. Zihni biraz olsun yerine gelince elini panikle karnına götürdü. Bebeği hareket etmiyordu. Onu darbelerden koruyup koruyamadığını çözemiyordu ama hareket etmemesi, koruyamadığına bir işaretti. "Hayır," diyerek fısıltıyla konuşabildi. Dudakları ve boğazı kuruduğu için ağzına giren hava o kısımları serinletmişti.

 

"Allah'ım ne olur ona bir şey olmasın," kurduğu uzun cümle, yutkunmasına neden oldu. Burnu sızlıyordu. Canının acısını bir kenara bırakarak bebeğine odaklanmıştı. Ona bir şey olursa Ceylin'i kurtaramazdı. Her şeyin sonuna bu kadar yaklaşmışken bir darbe ile her şey başlamadan bitmemeliydi.

 

"Yardım edin," dedi diğer cümlelerine kıyasla daha yüksek bir sesle ama bu yeterli değildi. Bakışlarını yanındaki sehpaya çevirdi. Geçen gün Burcu'nun gelirken getirdiği çiçekleri koyduğu vazo, ses çıkartmak için en uygun eşyaydı şu anda ama ona yetişebileceğinden emin değildi. Yine de çabaladı. Bedenini biraz olsun kaydırdı ve o zaman daha net bir şekilde görebildi. Bacaklarının arasında bir miktar kan vardı.

 

Artık açılan gözleri, o noktada takılı kaldı. Bebeğine bir şeyler olmuştu. Yaşlar yanaklarından aşağıya doğru süzüldü. Anlındaki bir noktaya değip acı hissi verdiklerinde genç kadın oranın da kanadığını anlamış oldu ama odaklandığı asıl kısım bu değildi.

 

Bebeğini ya kaybetmişti ya da kaybetmek üzereydi ve bir an önce bir şeyler yapmalı, acı çekecek de olsa bebeği için mücadele etmeliydi.

 

Biraz daha zorladı bedenini. Takati kalmayan bedeni biraz daha hedefine yaklaşmıştı ama aradaki bu mesafe yeterli değildi. Elini uzatsa da sehpayı kıpırdatıp vazoyu düşüremiyordu. Acıyla inledi ve kapanmaya çalışan gözlerine yenildi. Bilinci yeniden kapanıyordu ve artık hiç şansı kalmamıştı.

 

Kurtarılmayı beklemekten başka yapabileceği bir şey kalmamıştı.

 

....

 

Genç adam, evdeki değişikliği hemen fark edebildi. Giriş kapısının rengi değişmişti. Sena Hanım'ın önerisine uyan genç kadın, kapının rengini değiştirmişti. Yapraklarını döken ağaçlar çıplak gövdeleriyle genç adamı selamlıyorlardı. Bunlara bizzat kendisi şahit olamamıştı, bunun verdiği boşlukta esen rüzgâr, ruhunu okşuyordu.

 

Derin ve Ceylin'in girişe ektikleri çiçeklere bakışlarını çevirdi. Onların orada olmadıklarından emindi.

 

Araba ile bahçeye girince korumaların hareketlendiklerini gördü. Kendisini karşılamak için hazırlık yapıyorlardı. Genç adam giriş kapısının önüne kadar geldi. Kapısını açıp ilk adımını dışarıya doğru attı.

 

"Hoş geldiniz Emre Bey," diyerek onu selamlayan kişi buradaki gözü kulağı olan Selçuk'du. En iyi korumalarından birini her şeye sorumlu olması için burada bırakmış, yanına almamıştı. Her yere beraber gittikleri genç koruma, buna itiraz edememişti ama onun uyarmadan da edememişti. Genç adam ise ona durumu izah edip çıkmıştı yurtdışına

 

"Yüz yüze konuşmak istediğiniz mevzuları şimdi konuşmak ister misiniz?" telefondan anlatamayacağı konuları yüz yüze anlatmalıydı genç adam. İşini en iyi şekilde yapabilmek için böyle bir tedbiri almıştı.

 

Emre, bakışlarını ondan çekip eve doğru yönlendirdi. İçerideki ışıklar yanıyordu. Bu da Derin'in uyumadığına bir işaretti. Ceylin evde yoktu. Babaannesi her şeyi onlar için düşünmüş, hazır etmişti. Kalp atışlarının hızlandığını hissetti. Her şeye adım adım yaklaşıyordu. Derin ile konuşunca hayatı yeniden şekillenecekti. Kendini kaptıran genç adam, bunu istemiyordu.

 

"Daha sonra Selçuk," dedi. "Sabah konuşabiliriz," onun onaylayan bakışı ile birlikte hareketlendi. Kapıyı çalmayı düşünse de bundan vazgeçti. Derin ile konuştukları zamanlarda onun karnından ötürü hareket ederken zorlandığını biliyordu. Onun yerine elini cebine attı. Anahtarını çıkarttı.

 

Derin'in sesini en son gitmeden önce duymuştu. Daha sonra ise onunla hep mesajlaşarak haberleşmişti. Ona sesini özlediğini diyememişti, dilinin ucuna gelen sözleri yutuvermişti. İçindeki koru sindirmesi ise uzun sürmüştü. Şimdi o koru sindirmişti Emre. Çok az bir zamanı kalmıştı.

 

Her şeyin istediği gibi olması için çok az bir zamana daha ihtiyacı vardı.

 

Anahtarı yerine yerleştirdi. Her zamanki gibi davranıyor, aynı hızla hareket ediyordu ama zihni bütün hareketlerini kazıyordu not defterine. Her adımı işleniyordu beynine. Zaman ise geçmiyordu sanki. Uçak yolculuğu bile onun için daha hızlı geçmişti ama kapıyı açmak bir asır gibi geliyordu ona.

 

Anahtarı çevirip kapıyı itti. Karşısında, salona giden koridor vardı. Sağ tarafında ise merdivenler bulunuyordu. Kapının yanındaki dolap yüzünden Derin'i görebilmesi mümkün değildi. Anahtarını girişteki yerine astı, içeriye doğru bir adım attı ve yerdeki kan birikintisine gözleri takıldı. Derin kendini zorlayarak hareket ettiği için bedeni biraz daha ilerideydi.

 

Neler olduğunu çözemeyen zihni, en sonunda uyarıyı verebildi. Kötü bir şeyler olmalıydı ve hemen bir harekette bulunmalıydı. Yanında silahı yoktu ama bununla uğraşamazdı. Rakibinin kim olduğu onun için önemli değildi, Derin'e bir şeyler olmuştu. Karşısındakini düşünemezdi.

 

Sakinlikle bekledi ve sesleri dinledi. Herhangi bir tehlikeyi bulamayan kulakları, beynine sinyali verdi. Ne olup bittiyse o gelmeden önce olmuştu. Bir adım atınca, gözlerine denk gelen manzara karşısında donup kaldı genç adam.

 

Derin yerde gözleri kapalı bir şekilde yatıyordu ve bedeninden akan kanlar etrafında toplanıp küçük küçük göller oluşturmaya başlamıştı.

 

Buraya gelirken hayal ettiği manzara bu değildi. Derin ona gülümserdi mesela. O ne derse desin, Derin'den ne kadar farklı düşünürse düşünsün yüzündeki küçük ama cana yakın olan tebessümünü bir an olsun yüzünden silmezdi.

 

Onu düşündürdü hep. Emre kendini düşünmese bile Derin onu düşünerek hareket ederdi. Eve girip denk geldiklerinde aç olup olmayacağını soracağını hayal etmişti genç adam. Onun cevabını onaylayıp masaya geçeceklerini de hayal etmişti. Derin'in mutfakta bir şeylerle uğraşmasını izlemeyi çok seviyordu. Bunu da kabul etmesi zaman almıştı ama kabul ettikten sonra da bunun hayaliyle yaşamıştı Emre.

 

Derin ona sarılmak isterken Emre ise onun hayaline sarılmıştı hep. Şimdi ise yüzüne çarpan gerçekler bedenini titretiyordu.

 

Büyük bir hızla öne atılıp yere çöktü. Onun kafasını ellerinin arasına aldı. Büyük ellerinin arasında küçülen kafasını inceledi ve baş parmağı ile kanın aktığı yeri okşadı. Saçlarının olduğu kısımlar kan kuruyunca anlına yapışmıştı.

 

Genç adam yutkunamadı, boğazı kurumuştu. Bedenindeki kanlar çekiliyordu sanki. Elleri buz gibi olmuştu birden. Derin'in başını kucağına doğru tuttu ve yerde kayıp ona biraz daha yaklaştı. Titreyen sağ elini korka korka onun burnuna doğru uzattı. Hafif ve belirsiz nefes alışları biraz olsun kendini iyi hissetmesine neden oldu.

 

Hızla elini bu sefer onun boynuna uzattı. Nefesi gibi nabzı da azdı genç kadının. Emre, yavaş yavaş çözülen zihnini çalıştırdı. Bir şeyler yapmalıydı. "Derin," dedi elini yanağında gezdirip. "Beni duyuyor musun?" çıt dahi çıkmıyordu.

 

Emre, hızla elini onun bacaklarına yönlendirdi. Burada durup beklemek bir fayda etmeyecekti. Ambulansın gelmesi ise uzun sürecekti, Derin'in ne zamandır bu halde olduğunu bilmiyordu ama geçen her saniye onların aleyhine işliyordu.

 

Dikkatle onun bedenini kucağına aldı. Böyle hayal etmediği gibi kana bulanan kokusunu da böyle hayal etmemişti. Hiç yakışmamıştı bu koku genç kadına. Ölümün acı kokusu, hiç uymamıştı bedenine.

 

Emre, daha kazanamadan kaybettiği bir savaşa ilk adımını acımızca atmış, kucağındaki yaralı bedenle birlikte evden çıkmıştı.

 

....

 

Nefes, soluğunu tutarak bekledi. Berat'ı arıyordu ama telefonu sadece çalıyordu. Cevapsız aramaları ise sinirini bozarken neler yapması gerektiğini çözemiyordu. Berat ön taraftaki korumaları geçici bir süreliğine ortadan kaldırsa da onlar yerlerine geri dönmüşlerdi. Değişim vakti bir yere kadardı. Şimdi ise nöbete yeni kişiler geçmişti.

 

Köşeye sıkışmış bir fare gibiydi. Etrafa bakmak için başını dahi dışarı uzatamıyordu. Sindiği yerden daha da fazla küçüldü. Evin arka kısmındaki balkon kapısının önündeydi. Perdeyi oynatıp dışarı bakmaya korkuyordu. Aradaki boşluktan ise dışarıyı görse de güvenli olup olmadığını anlayacak kadar yer yoktu önünde. Her yerden bir koruma çıkıp onu yakalayabilirdi.

 

Cebinde, çalan telefonu yüzünden paniğe kapıldı. Birisi duyarsa eğer fark edilebilirdi. Öte yandan Berat'a hep kendisinin arayacağını söylemişti, genç adam da bunu kabul etmişti. Dışarıda ve güvende olan oydu, Nefes ise kafese girerek kapıyı kapatmıştı. Bir yardıma ihtiyacı olan da kendisiydi.

 

Elini hızla siyah ceketinin cebine attı. Şapkasını da her ihtimale karşı başına geçirmişti. Yüzünü örtecek kadar kapatmak, güvenli hissettiriyordu. Kimin aradığına bakmadan telefonu cevaplandırdı. Onu başkası da arayamazdı zaten.

 

"Alo," dedi ama sesini kendisi bile duyamadı. Aralık olan dudaklarını birbirlerine bastırıp Berat'ın konuşmasını bekledi. "İşi bitirdin mi?"

 

Nefes hızla, "Evet," dedi. Gözleri ise durmadan etrafı yokluyordu. "Derin çok fazla yaşamaz. Vücudu çok darbe aldı." Genç adam bu cevap üzerine gülümsedi. Yeniden aynı şeyi yapıyordu. Emre'nin hayatına giren bir kadını yine ortadan kaldırıyor, güçlü bir darbeyi daha ona vuruyordu. "Güzel," dedi sadece ama sesinin tonu dolu doluydu. Bu kelimeden daha anlamlıydı.

 

"Ben ne yapacağım, sıkıştım kaldım burada," kendisini sormadığı için varlığını ona hatırlattı. Karşıdaki derin sessizlik yüzünden kalp atışının gümbürtüsünü duyabiliyordu genç kadın. Berat, kalkacak uçağa baktı. Onu alamazdı, zaten planını dönüp onu almak üzerine kurmamıştı.

 

Emre peşini bırakmıyordu ve artık kaçacak deliği kalmamıştı. Ülke değiştirmeli, müttefiklerine daha yakın olup güçlenmeliydi Berat. Kaçmak için harcadığı paraların haddi hesabı yoktu. Kazanamıyordu da. Emre işlerini de kötüye götürecek hamleler yaparak elini kolunu bağlıyordu. Yaptığı son hamleleri tahmin edemeyen genç adam ona göre tedbirini alamıyor, her seferinde gafil avlanıyordu.

 

Ama şimdi son hamleyi yapan kendiydi. Vurucu ve yıkıcı darbe, Emre'yi oldukça sarsacaktı. Böyle düşünüyordu. Bunun verdiği zafer, onu tatmin ediyordu.

 

"Umurumda değil," dedi buz gibi bir sesle. Kendi yolunu çizmeli, bir an önce kaçmalıydı. Onunla bu kadar konuşuyor olması bile çok riskliydi. Arama kaydından yeri tespit edilebilirdi. Emre onu yakalamak için en küçük açığını bile yakalamaya çalışırken bunu yapmamalıydı Berat.

 

Nefes irkildi. Bedeni üşümüştü sanki. Onun buz dağından kopup gelen sesi, üşümesine neden olmuştu. Genç kadın beş yıl öncesini yeniden anımsadı. Berat, Emre onu evden kovunca da ortadan kaybolup kendisini bir başına bırakmıştı. Yaptığının bedelini çok ağır bir şekilde ödeyen Nefes, kızını düşünerek bebeğini yetimhaneye bırakmak zorunda kalmıştı.

 

Her şeyin de başlangıcı bu olmuştu.

 

"Ne demek umurumda değil?" Nefes, batabileceği kadar dibe batmıştı. Birisine yakalanmayı dahi umursamadan sesini yükseltti, içindeki hiddet yerinde sabit kalamamış, gün yüzüne çıkıvermişti. Elleri titriyordu. Ona güvendiği için onun planına göre hareket etmiş, kendisi bir şeyler kurmamıştı kafasında. Şimdi ise güvendiği dağlar yıkılınca bir başına kalmıştı.

 

"Ne duyduysan o," Berat, karşıdan bir cevap alamayan telefonu kulağından çekip kapattı. Onunla konuşurken geçen zaman, yakalanma riskini arttırıyordu. Telefonu adamlarından birine uzattı. "Şunu yok et," bu, yeni hayatına attığı ilk adımdı. Sonrasını ise yaşamadan bilemeyecekti.

 

Nefes, sessizliğin yarattığı darbe yüzünden titredi. Şimdi ne yapacağını bilmiyordu. Beş yıl önce en azından kovulmuş, ortadan kaybolmak için vakit kazanmıştı şimdi ise bu evin sınırları içerisindeyken yakalanmaması içten bile değildi.

 

Dudaklarını dişledi. Bir an her şeyi itiraf etmeyi göze aldı. O zaman her şeyi canı ile ödemesi gerekiyorsa öderdi, şimdi ise yine ölmeye mahkumdu. Suçunun bedelini tartmasına dahi gerek yoktu.

 

Bir delilik yapmaya karar verdi, buraya kadar gelmişken pes ederek her şeyi heba edemezdi. Kendine biraz süre tanıyıp sürgülü kapının kolunu kapattı, gördüğü kısımda kimse yoktu. Kaçabilirdi, yakalanacak olsa bile.

 

Açılan kapıdan dikkatle dışarı doğru süzüldü. Üzerindeki her şey siyah olduğu için karanlık kısımlarda kolayca kamufle olabiliyordu. Işık tutulmadan yakalanması pek de mümkün değildi. Bunun verdiği rahatlama, bedenindeki kaşları gevşetti ama tek bir hatası yakalanmasına neden olabilirdi.

 

Etrafta dolanan korumadan gözlerini ayırmadı. Uykusuzluktan yanan gözlerini umursamadan ona baktı. Arkasını döndüğü her anda yavaş hareketlerle sindiği duvardan yana doğru kaydı. En sonunda, duvarın bitimine geldi. Şimdiye kadar iyi ilerlemişti. Şimdiden sonrası ise oldukça sıkıntılıydı.

 

Önündeki duvar oldukça uzundu, boyu kadardı. Tırmanabilirdi belki ama hu yakalanmadan çok zordu. Etrafta gezinen koruma ise her an ona bakabilirdi. Yerdeki taşı eline aldı. Bunu yapmaktan başka çaresi yoktu. Dikkatle atabileceği kadar uzağa atıp ses çıkarttı.

 

Dikkati dağılan koruma, elindeki ışığı sesin geldiği yöne doğrulttu. Nefes, bunu fırsat bilip hızla duvara yöneldi. Çabucak tırmandı. Korumanın arkasını dönüp nöbetine devam etmesi an meselesiyken duvardan atlayıp yere indi.

 

Kalbi hem yakalanmamaya çalıştığı için hem de hızlı hareket ettiği için küt küt çarpıyordu, göğüs kafesinin içinde. Bakışlarını sağa sola çevirdi. Buradan uzaklaşması gerekiyordu.

 

Duvardan destek alarak uzaklaştı. İçerde olduğu gibi dışarıda da gezinen korumalar vardı. Nefes sinirle dişlerini dudaklarına geçirdi. O kadın için, dedi içinden. Onun için her şeyi yapıyor ama artık o yok. Yerle bir ettim onu. Ben kazandım.

 

Bunun verdiği coşkuyla birlikte doğruldu. Yoldan geçen herhangi biri gibi davranmaya çalıştı. "Kim var orada?" duyduğu sert ve sorgulayan ses yüzünden yine sindi ve karanlığa sığındı çünkü karanlık bütün günahları gizlerdi.

 

Adam, uzun süre etrafı yokladı. Bir tehlikenin olmadığına kanaat verecek kadar bekledi, etrafı dinledi. Emre'nin hiçbir şeyi kaçırmaya tahammülü yoktu. Bunu bilen adam işini iyi yapmak için her ihtimali değerlendirdi, en sonunda ise bir hayvanın etrafta dolanırken ses çıkartmış olabileceğini düşünüp yerine geri döndü.

 

Nefes, korkudan sıkıca kapattığı gözlerini açtı. Bir an sevinip diğer an korkarak yaşamak onu yormuştu. Kaçıp kurtulmak istiyordu. Hızla fırladı yerinden. Arkasından birinin bağırıp neler olduğunu sorgulamasını umursamadı.

 

Koşuyor, bir sokaktan diğerine geçiyordu. Ardındaki ses, ona bağırıp anbean kendisini takip ediyordu ama Nefes daha öndeydi. Bunun verdiği umuda tutunuyor, kurtulabileceğini düşünüyordu. Koşarken yalpaladı, sokak lambalarının ulaşamadığı yerler karanlıktı, bir yükseltiye denk gelip takılmıştı.

 

Ayakta kalmak üçün müthiş bir çaba sarf etti. Düşüp kalkarsa eğer arkasındaki koruma onu yakalayabilirdi. Zaman kaybetmemeliydi, hızlı ve çevik olması gerekiyordu. Hemen bir sokağa daldı ve her şey bir dakika içinde gerçekleşti.

 

Kader, yakasını bırakmıyordu. Ona ördüğü hayat örgüsünden bir an olsun şaşmıyordu.

 

Genç kadın, ilk önce arabanın farlarını gördü. Gözleri acıdığı için kolunu önüne tutup ışığı kendince perdelemeye çalıştı. Daha sonra ise kulaklarına arabanın fren yaparken çıkardığı çığlık ulaştı. Bedenine çarpan demir, onu sarstı. Ayakları onu taşımayıp bedenini yere savurdu.

 

Nefes, şimdi Derin'e yaşattığı acıyı yaşıyordu. Bedeni, onunki gibi darbe alıyordu. Darbeyi ilk alan karnı, zonkluyordu. Ciğerleri, kaburgalarının oluşturduğu baskı yüzünden zorlanıyordu.

 

Gözlerini açamıyorum ama farın keskin ışığı kapalı olan gözlerini aydınlatıyordu. Ne olduğunu anlamaya vakti olmadan bilincini kaybedivermişti. Arabadan çıkıp durumuna bakan kişileri bile farı edemiyordu.

 

Adaletin terzisi, biçtiği kıyafeti ona giydirmiş, sonunu hazırlamıştı.

 

Bölüm : 08.01.2025 08:57 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...