
Yeşilin En Koyu Hali
Bölüm: 15- Küçük Bedenin Dünyaya Gelişi
Omuzları çöküktü. Sanki kucağında Derin'i değil de dünyanın yükünü taşıyormuşçasına zorlanıyordu genç adam. Bedeni, kalbinin acısını pompalayıp bedenine yayıyor gibiydi. Birkaç adım atarken zorlandı ve hemen toparlandı. Yalpalamaya, takılıp tökezlemeye vakti yoktu. Acele etmeliydi Emre. Bir an önce eşine müdahale edilmeliydi yoksa her şeye geç kalacaktı.
Ceylin'in yaşamasına geç kalabilirdi. Derin'in çocuklarına kavuşmasına geç kalabilirdi. Ve son olarak da duygularını genç kadına itiraf etmesine geç kalabilirdi. Bugün için kaç geceyi devirmişti. Şimdi Derin'i kaybederse bir daha da hiç duygularına ev sahipliği yapamayacaktı yeni yeni canlanan yüreği.
Genç adam, "Çabuk arabayı buraya getirin!" diyerek bağırdı. Sesi, gök gürültüsünü andırıyordu. Sert ve etkiliydi. Düştüğü yeri yakıp yıkmaya yeminliydi sanki. Kucağındaki Derin'i gören korumalar birbirlerine korku ile baktılar. Genç kadını duymadıkları gibi bu halini de fark edememişlerdi. Genç adamın onlara olan hiddetini şimdiden hissedebilen birkaç kişi korku ile soluğunu tuttu. Hesap veremezlerse işlerinden olacaklarını hepsi çok iyi biliyordu ama şimdi bunu düşünmenin sırası değildi.
Arabasını kapının önünden alıp garaja bırakan koruma hemen harekete geçti ve birkaç dakika içinde arabayı genç adamın önüne kadar getirdi. Bir diğer koruma, genç adam için kapıyı açtı. Emre, ameliyat esnasında titizlikle çalışan bir doktorun hassasiyeti ile Derin'i arabaya yerleştirdi. Hızla arabanın diğer tarafına geçip kapıyı açtı ve onun yanındaki boşluğa oturdu.
Koruma, nereye gideceğini sorgulamadan gaza basıp arabayı hareketlendirdi. Onlar için açılan büyük, siyah kapıdan çıkarken Emre de Derin'in başını dikkatle kucağına almakla meşguldü. Bedenini kaydırıp onun sırtını göğsüne doğru yaklaştırdı. Genç kadın yaşıyordu ama kalbi ve nefesi çok azdı, belli belirsizdi. Emre ona bu kadar yakın olmasaydı bunları bile fark edemezdi.
Emre, telefonunu çıkarttı. Doktorun numarasını aradı. Kaydetmeyi düşünebildiği için çok şanslıydı, bu karışıklığın içinde bir de numarayı bulmayla uğraşamayacak kadar gergindi. Telefonun çalarken çıkarttığı ses kulağını tırmalıyordu, onu rahatsız ediyordu. En sonunda, sabırsızlıkla beklediği sesi duyabildi. "Alo?"
Genç doktor, işi sebebi ile gecenin bir yarısında aranmaya alışıktı. Telefonun acı çığlığını da duyup gözlerini açarken hiç beklemeden ekrana bakıp aramayı cevaplandırdı. Sırtını yatağın başlığına yaslayıp konuştu ve bir cevap verdi. "Derin'in durumu iyi değil," diyen genç adamın kuru sesi kendine gelmesine biraz daha yardımcı olmuştu.
"Merdivenlerden düşmüş. Nefesi ve nabzı çok az. Biz hastaneye doğru geliyoruz," Emre bir an, hastaneye yakın bir yerde evleri olduğu için şükretti. Doğum gibi acil bir durum için alınan bu önlemin buna yararlı olacağını kendisi bile kestirememişti.
"Anladım, ben evden çıkıyorum şimdi. Hastanedeki arkadaşlarıma bilgi vereceğim." Doktor ayaklandı ve üzerini değiştirmek için dolabına yöneldi. "Derin Hanım'ın bilinci yerinde mi? Konuşabiliyor mu?" genç adam acı ile yüzünü buruşturdu. Bir zehir, ağzının tam da orta yerine konmuştu sanki. Acı acı cevap verdi. "Hayır, ben bulduğumda da baygındı." Oysaki ne çok isterdi Derin ile konuşmayı. Kulağına onu sevdiğini fısıldamayı istiyordu. İçinde bulunduğu durum umurunda değildi. Son bir defa da olsa ona hislerinden bahsetmek istiyordu genç adam.
"Tamam Emre Bey, lütfen sakin olun. Derin Hanım'ın kırığı ya da çatlağı olabilir. Bedenini sarsmamaya özen gösterin," doktor açıklamayı yaptı. Telefonu kapatmadan önceki son kısmı ekleyip eklememekte kararsızdı. Bebeği sorması gerekiyordu ama bir yandan da dili varmıyordu buna. Öte yandan muayene edilmeden kesin bir yargıya varılamazdı, onu daha fazla telaşlandırmak istemedi.
Telefonu kapattıklarında Emre başını eğdi. Derin'in önüne gelen saçlarını özenle kenara çekti. Yüzü solgundu. Yorgun olduğunda bile bu kadar solgun olduğuna şahit olmamıştı genç adam. Dümdüz bir çizgiyi oluşturan dudakları renksizleşmişti.
Onun elini avucunun içine aldı ve dudaklarına götürdü. Nefes almak zor geliyordu. Elindeki kan kokusu ise burnuna dolunca nefesini alamadı bir an. Derin bunu hak etmemişti. Kızı için mücadele edip her şeye göğüs geren genç bir kadının sonu bu olmamalıydı.
Dudaklarını soğuyan ele bastırdı. Derin'in gözlerinin içine bakıp bunu yapamamak canını yaktı, korkaklığına o an lanetler etti genç adam. Her şey korktuğu için olmuştu. Derin'den bir nevi kaçmış, dedesinin ısrarlarına rağmen Türkiye'ye dönmemişti. Eğer onun yanında olsaydı Derin şimdi bu halde olmazdı.
Eğer ondan kaçmasaydı, kalbinin sesine de karşı gelmezdi. Ruhunu aşka teslim ederdi.
Acıyla gözlerini yumdu. Geri getiremeyeceği zaman, küçük bir oka dönüşüp bedenine saplanıyordu sanki. Yüz ifadesini birden keskinleştirdi. Derin, kızı Ceylin'in tedavisi için dokuz ay beklerken hiç umutsuzluğa kapılmamış, emin ve güçlü duruşundan bir an olsun ödün vermemişti. Genç adam da böyle yapmalıydı.
Emre, kendine biraz olsun gelebildiğinde tekrardan telefonunu kavradı. Babaannesini arayıp Ceylin'i getirmelerini istemeliydi. Her ihtimali göze almalıydı. Babaannesine durumu fark ettirmemenin yollarını arayan genç adam en sonunda numarayı tuşladı. Yeninden telefonunu kulağına yasladı. Derin'in beklediği sona sadece bir adımları kalmıştı ama böyle olmaması gerekiyordu. Planladıkları son böyle değildi. Derin ile üzerine kafa yordukları son bu değildi.
Derin doğum yaptıktan sonra hiç vakit kaybetmeden Ceylin'in tedavisine başlayacaklardı. Her şey biraz olsun yoluna girip anne-kız toparlandıktan sonra da boşanma işlerini halledeceklerdi. Derin, Emre'ye gideceği yeri söylememişti. İçten içe korkmuştu genç kadın. Emre ona sözler verse de bir gün gelip de çocuklarını kendisinden alacağından korkmuş, kendince böyle bir önlem almıştı.
Şimdi ise bu plan yerle yeksan olmuş, işler bir hayli değişmişti.
Sena Hanım, çalan telefonla birlikte irkildi. Gecenin bu saatinde gelen bir telefon hayra alamet değildi. Bunu çok iyi bilen yaşlı kadın hızla doğruldu ve telefonunu eline aldı. Gördüğü isim, nabzının biraz daha hızlı atmasına neden oldu. "Efendim oğlum," diyerek konuşan yaşlı kadının sesine korkusu ve bocalaması karışmıştı.
"Derin merdivenlerden düşmüş, biz hastaneye gidiyoruz. Ceylin'i de alıp gelin hemen," Sena Hanım elini yüreğine götürdü. Geçmişin karanlık kısmı, korkmasına neden olmuştu. "Yoksa onun acısı gelinimden ve doğmamış bebeğinden mi çıkacak?" diye düşündü içinden. Bu sorunun verdiği ızdırap yüreğini yakıp yıktı birden.
Sena Hanım, ne diyeceğini bilemeyip bakışlarını karşısındaki duvara yönlendirdi. Uykusu tamamen kaçmış, zihni bu sözler üzerine bütün algılarını sonuna kadar açmıştı. Bu sebepsiz sessizlik, en sonunda son buldu. "Tamam oğlum," diyebildi yaşlı kadın, cılız bir sesle. Her şeyin suçunu birden kendini üstlenmişti. Gerçeği bilmeyen zihni, geçmişin hatıralarında dolanıyordu amansızca.
Emre vakit kaybetmeden telefonu kapattı, Sena Hanım içinden gelini ve daha doğmamış bebeği için dualar etti bir müddet. Daha sonra ise kendine biraz olsun gelince ayaklandı. Torunu Burcu ile Ceylin'i uyandırmak üzerine odasından ayrıldı, yüreğindeki yangın ile birlikte.
Emre, kafasında dakikaları hesap ediyordu. Gecenin bir vakti olduğu için yılda yoğunluk yoktu. Bu yüzden de araba olduğundan daha hızlı gidiyordu. "Az kaldı," dedi içinden. "Seni kurtaracağım Derin, seni çocuklarına kavuşturacağım,"
İçindeki umuda tutunmaktan başka çaresi yoktu.
Derin, gözlerini açacak gücü kendinde bulunca birbirlerine karışmış olan kirpiklerinin arasından etrafı görmeye çalıştı. Ağzı kuruduğu için her nefes alışında boğazı acıyordu. "Bebeğim," diye mırıldanıp elini karnına götürmeye çalışınca Emre telaşla ona doğru daha fazla eğildi, kulağını onun dudaklarına yasladı. Az önce ne söylediğini duyamamıştı. "Bebeğim iyi mi?" zorlukla konuşan genç kadını bu sefer anlayabilmişti.
Emre, ne diyeceğini bilemedi. "Arabadayız şu anda. Hastaneye çok az kaldı." elini onun yanağına yaslayıp gözlerine bakmaya çalıştı ama tek görebildiği şey onun titreşen göz kapaklarıydı. "Sen nasılsın?" diye sordu genç adam. Hızlı konuşuyor, bilinci kapanmadan onunla diyalog halinde olmaya çalışıyordu.
"Canım yanıyor," kekeleyerek konuşunca genç adam çenesini kastı. Gözleri buğulanmıştı. Ağlamak ile ağlamamak arasındaki son raddedeydi ama güçlü olması gerekiyordu. Ağlayıp Derin'i korkutmamalıydı. "Çok az kaldı güzelim. Hastaneye çok yaklaştık. Sakın kendini bırakma."
Genç kadın, bir şeyler söyleyemiyordu. Ağzı mühürlüydü sanki. Onun sözlerini dinlemekten ileriye gidememişti. Hastaneye yaklaşmış olmaları ise onu sevindiriyordu. Bedenindeki acı katlanılmaz bir haldeyken o sadece bunu hissedebiliyordu. Ağzından küçük ama acı dolu bir inilti firar edince Emre konuşmaya devam etti.
"Biraz daha dayanman gerekiyor. Bebeğin için dayanmalısın," sesi titreyince dudaklarını birbirlerine bastırdı. Duygularını yüreğine gömen genç adam, şimdi ise bıraksalar hıçkıra hıçkıra ağlayacaktı. En az Derin'inki kadar canı yanıyordu.
Birden, dudaklarını onun kulağına değecek kadar yaklaştırdı. Genç kadının acı çektiğini biliyordu, yine de kendini bundan alıkoyamadı. Sözlerini sarf ederken dudakları, onun kulağına değiyordu.
"Seni seviyorum Derin," genç adam, sözlerinin ona ulaşıp ulaşmadığını bilmiyordu. Fısıltıyla sarf ettiği sözleri duyup duymadığını anlamak için onun yüzüne bakışlarını çevirdi. Derin'in gözleri kapalıydı, nefes alış verişi ise düzenliydi. Uyuyor gibiydi ama uyanık olup olmadığını da kavrayamıyordu. Yine de bunları söylemek istedi. Son bir kez de olsa, dudaklarının arasından bu sözlerin kaçıp genç kadının kulaklarına dolmasını arzulamıştı.
"Biliyorum, bize geç kaldım ama sen iyileşince her şeyi telafi edeceğim, söz veriyorum. Bu sefer bana bakan gözlerine aynı şekilde karşılık vereceğim." nefesi göğsünde küçülüp yok olunca daha fazla bir şey diyemedi. Pişmanlığın verdiği tükenmişlik duygusu içinden içe onu yiyip bitiyordu. Telafisi olmayan anlar, yüzüne vuran soğuk bir rüzgar gibi iliğine kadar işlemişti.
Emre, bir müddet daha onun yüzüne baktı, Derin yeniden bilincini kaybettiği için son söylenen sözleri duyamamıştı. Genç adam, sertçe fren yapan araba yüzünden sarsıldı, Derin'in bedenini sabit tutmaya çalıştı. Hastahaneye gelmişlerdi.
Emre, kapıdan fırlayıp hemen Derin'in olduğu yere doğru ilerledi. Doktorun talimatı üzerine kapıda onları bekleyen birkaç kişi hemen sedyeyi arabaya doğru yaklaştırdılar. Emre, Derin'i sarsmamaya dikkat ederek kucağına alıp sedyeye yatırdı. Elini tuttu, hızla ilerleyen sedye ile birlikte adımladı.
Derin'in yüzüne baktığı içim nereye gittiklerini göremiyordu. Adımları, sedyeyi takip ediyordu sadece. "Buradan sonra gelemezsiniz," diyen sese çevirdi bakışlarını. İstemeye istemeye elini karısının elinin üzerinden çekti. Açılıp kapanan kapıyla birlikte kaybolan bedene son bir kez bakma fırsatını kaçırmadı, daha sonra ise kapıya bir müddet bakakaldı.
"Emre Bey, oturun isterseniz," diyerek onları getiren koruma konuşunca başını hafifçe ona doğru çevirdi ama yerden bakışlarını çekmedi. "Ne olduğunu hemen öğrenin!" dedi tıslarcasına. "Nasıl kimse düştüğünü duymaz?" cezayı kesecek, yükünü hafifletecek birilerini bulmaya çalışıyordu genç adam. Koruma bocaladı, bir şey demedi. "Hemen araştıracağım," diyebildi sadece.
Emre, koltuklardan birine oturdu. Bir enkazdan farksızdı, kırık ve döküktü. Sırtını yasladığı koltuk rahat olsa da ona acı veriyor, belini ağrıtıyordu sanki. Ağlamamak için direnen yeşil gözlerinin beyaz kısımları kızarmıştı. İki yanına bıraktığı kollarındaki bütün güç çekilmişti.
Kaç dakika orada, o şekilde durduğunu bilmiyordu. Düşünceleri bile Derin gibi onu terk etmişlerdi. Bu sessizliği ve boşluğu, doktorun sesi doldurdu. "Derin Hanım'ın eşi siz misiniz?" doktora bakışlarını çevirmedi, belli belirsiz başını sallayabildi. Telefondan duyduğu sesi şimdi canlı bir şekilde duyuyordu genç adam.
Doktor, onun bitkinliğini anlayışla karşıladı. Sözlerine mecburen devam etti, bir yandan da gözleri ile onu süzüp dediklerini anlayıp anlamadığını fark etmeye çalışıyordu. "Derin Hanım'ı acilen doğuma almamız gerekiyor. Ceylin'in nakli için küçük bir test yapacağız, daha sonra ise nakli gerçekleştirebiliriz," duraksadı, onun söylediklerini hazmetmesini bekledi.
"Haber verdim, bir saat içinde buraya gelmiş olurlar," sesi fısıltıyla çıkmıştı dudaklarının arasından. Genç adam, bedenindeki kasları hissedemiyordu.
"Anladım, bir hemşire onunla ilgilenecek," dedi. "Derin Hanım için elimizden geleni yapıyoruz. Buraya geldiğinde sol kolunda bir kırık vardı. Bedeni aldığı darbelerden ötürü kötü bir haldeydi. İç kanaması vardı, gereken müdahaleyi yapacağız," Emre gözlerini yumdu. Doktor, ondan bir cevap alamayarak yanından ayrıldı. Vakit kaybetmemeliydi.
Genç adam, karşıda fotoğrafını çekecek birisi varmışçasına hareketsizce duruyordu oturduğu yerde. Nefes alış verişleri ve göz kırpışları olmasa yaşadığına dair düşünceler oldukça şüpheli olurdu. Aradan geçen zamandan sonra, kendine en sonunda gelebildiğinde silkelendi ve Derin'in sözlerini hatırladı.
Yurt dışına çıktıktan sonra onunla tek bir kez telefonla konuşmuştu. Diğer diyalogları ise mesajlaşarak halletmişlerdi. "Uraz her şeyi halledecek," demişti genç kadın o an. Emre, içten içe tanımadığı birisine kinlenmişti. Her şeyi o halledecekti, kendisi ise dışarıdan bakıp sadece olayları izleyecekti.
Yine de genç kadının sözlerini bir kenara bırakamdı. Telefonunda kayıtlı olan numarayı aradı, bir müddet açılmasını bekledi. Derin'in durumunu anlattı. "Ceylin de yolda, yakında gelmiş olur," diyerek son noktayı koydu.
Uraz, eşine kısacık bir an baktı. İrem, sesle birlikte uyanmış, söylenenleri dinlemişti. Eli hemen yüreğine gitmiş, korkudan gümdüreyen kalbini dizginlemek istercesine üzerine konmuştu. Arkadaşının bu uğurda öleceğini biliyordu ama bu onun için bile çok fazlaydı.
"Ben hemen geliyorum oraya," diye konuştu. Sesi aceleciydi. Derin'e koşarak yetişmek istiyor, kaderin ona yazdığı çizgide ilerlemeye çalışıyordu genç adam. İlk önce Derin'in iyileşmesini beklemeliydi. Ceylin ise o zamana kadar toparlanmış olurdu. Daha sonra ise boşanmanın işlemlerini halledecekti. En sonda ise yurt dışına çıkma işi vardı. Uraz, ısrarla sorsa da Derin'in ağzındaki baklayı çıkartmasını sağlayamamıştı.
Genç kadının sözleri, uyarıları ve ısrarları kulağında çınlıyordu. Derin yeri geldikçe ona her şeyi tek tek, üşenmeden anlatmıştı. Uraz, üzerindeki battaniyeyi kaldırıp ayağa kalktı. Kapanan telefonu yatağına fırlatıp ok gibi ilerleyerek dolaba yöneldi. "Ben de seninle geliyorum, Ege'nin yanına Buse'yi yollarım," dedi genç kadın. İlkokuldan beri arkadaş olduğu Buse, aynı zamanda da komşularıydı.
Uraz, kararsızlıkla eşine baktı. Onun yerinde durmayacağını, ne derse desin yine de peşinden geleceğini biliyordu. "Tamam," diyebildi sadece. "Acele et," İrem hızla odadan çıktı, Uraz da hazırlanmaya başladı.
Emre, sedyeyi görür görmez ayağa kalktı. Derin, ameliyathaneye gidecekti. Yeniden Derin'in elini tuttu, şimdi parmaklarının arasındaki el biraz daha canlıydı. Soğukluğu biraz olsun geçmişti. Ameliyathanenin kapısına kadar onunla birlikte yürüdü, yeniden tuttuğu eli bıraktı.
Bir duvara sırtını yaslayıp gözlerini kapattı. Zihninde canlanan her senaryonun sonu oldukça farklıydı. Bir senaryonun sonu, kötüydü. Diğerininki ise iyi. Genç adam kendini hangisine hazırlaması gerektiğini kestiremiyordu. Tek bildiği şey acı çektiğiydi.
Görünmez bir el, kaburgalarını ikiye ayırıp kalbini sıkı sıkı tutmuştu sanki. Onu yerinden sökmeye çalışıyordu. Elini, kalbinin üzerine götürdü genç adam. Orayı bir müddet sıvazladı, bu işe yaramadı.
Derin ile geçirdiği zamanlar geldi gözünün önüne. İlk karşılaşmalarını hatırladı. İçten içe onun dik ve kararlı duruşuna hayran olmuştu genç adam. Kızı için dünyayı bile karşısına alacağını bilmek, onu büyülemişti.
Emre, bu sefer de bir enkaz ile karşılaştı. Araya mesafe koyarak ikisinin enkazını kendi elleri ile inşa etmişti.
Geriye ise enkazın içinde can çekişen iki beden kalmıştı.
...
Ceylin, gelen hemşire ile birlikte nakil için hazırlanacağı odaya geçmişti. Korkmaması için yanında İrem de gitmişti. Sena Hanım ve Burcu'yu göndermek zorunda olan Emre, bunu yaparken oldukça zorlanmıştı. İrem'in zekice hareket ederek Ceylin'i yanlarından alması, işlerini bir nebze de olsa kolaylaştırmıştı.
Hiçbir şeyden haberi olmayan Sena Hanım ve Burcu, ona ve Ceylin'e destek olmak için yanlarında kalmak istiyorlardı. Emre'nin yorgunluğu bahane etmesini umursamıyorlardı. Bu durumda, eve gidip başlarını yastığa koymaları onlar için zordu. Gözlerine bir gram uyku girmeyecekti. Akılları burada kalacaktı.
"Neden anlamıyorsun oğlum? Yanlız başına kalamazsın. Hem sen de çok yorgunsun. Gözlerinin altı morarmış, gözlerinin beyazı kanlanmış," elini onun yanağına koymak için uzattı ama Emre kendisine uzanan eli tuttu. "Babanne ben iyiyim," dedi kuru bir şekilde.
Sena Hanım, dehşet içinde ona baktı. "Buna inanmamı bekleme," diyebildi hüzünle. Hakan Bey'i görmüştü bir an onda. Eşi de böyleydi yaşlı kadının. Dediğim dedikti, isteği olmadan bir adım geriye atmazdı.
Burcu, ne yapacağını şaşırmış bir şekilde bir ağabeyine bir de babaannesine bakıyordu. İkisinden biri geri adım atmadıkça bu tartışmanın son bulamayacağını biliyordu.
Biraz sakin olur musunuz?" dedi ağlamaktan kısıklaşan sesi ile. Yol boyunca ağlamış, Ceyln'i teselli etmeye çalışmaktan kendi duygularını hiçe saymıştı genç kadın. "Yengem içeride canı ile cebelleşiyor, siz ne yapıyorsunuz böyle?" inanmayarak ikisine bakıyordu.
Emre, kendini duvar dibine sinen bir fare gibi hissediyordu şimdi. Gerçekleri izah etmeden üstü kapalı bir şekilde bu işi halletmeye çalışmak, onun için oldukça güçtü. Bir ateş parçasının boynundan yukarı doğru tırmandığını hissetti. Bağırıp çağırasına, her şeyi haykırmasına ramak kala kendini dizginlemeye çalıştı. Ceylin ile konuşmamaları gerekiyordu. Küçük kız onlara hastalığından söz edebilir, ilik naklini dile getirebilirdi.
Kaderin onlara yazdığı yazgı burada bitmiş, boş kağıt defterden kopup uçmaya başlamıştı bile. “Size son kez söylüyorum, buradan gidin. Her şeyi bana bırakın,” Burcu, ağabeyinin zorlandığını görerek kararını verdi. Emre’nin bir bildiği vardı ve ona güvenmesi gerekiyordu.
"Babaanne," diyerek yaşlı kadının koluna dokundu genç kadın. "Ağabeyim haklı, senin tansiyonun var. Hem burada durup bir şey yapamayız." bu sözler Sena Hanım'ın gardını indiren son sözler olmuştu. Onlara bakmadan arkasını döndü, boşa çıkmış bir çaba yüreğini dağlamıştı. Hastaneden çıkmak için kapıya yöneldi.
"Umarım bir açıklaman vardır," Burcu'nun sesinden ve gözlerinden kırıldığı aynı zamanda da olayları anlamadığı için neler olduğunu kavramaya çalışan kuşkusu seziliyordu. "Var," diyebildi Emre, ruhuna binen yükün ağırlığı sesine de yansımıştı. "Ama öncelikle buradan girmeniz gerekiyor," Emre iki elini kardeşinin yanağına yasladı. "Babaannemi sakinleştirir misin? Bana çok kızdı," küçük bir çocuk gibi gözlerini kaçırdı ondan. Kimseyi kırmadan, dökmeden bu işten sıyrılmaya çalışıyordu genç adam.
Burcu, ağabeyine sarıldı. Uzun zamandır onu böyle güçsüz ve çaresiz görmemişti. Sesindeki sert ve emreden ton gitmiş, yerine yavaş ve buruk bir ton gelmişti. Neler olduğunu anlayamıyordu ama ona güveniyordu. "Telefonum hep açık olacak, bizi habersiz bırakma ağabey," dedi ondan ayrılmadan önce.
"Merak etme, git şimdi babaannem seni bekliyordur." Burdu son bir kez Emre'ye bakıp başını salladı. Aklına gelen ihtimaller, ağabeyine hak vermesine yardımcı olurken hızlı adımlarla oradan ayrıldı.
Emre, kaç saatin geçtiğini kavrayamıyordu. Ondan başka kimse yoktu koridorda. Bir kişi de çıkıp oba haber vermemişti. Yüreğindeki ağırlık yüzünden canı yanıyordu. Kendini zor tutuyordu, ameliyathaneye dalmamak için içinde verdiği savaş oldukça büyüktü. Birisine de soramıyordu.
En sonunda, ameliyathanenin kapısına açılınca sindiği duvardan hızla fırladı. "Derin'in durumu nedir?" dedi hızlı hızlı. Doktor, yorgunlukla gözlerini genç adama dikti. "Derin Hanım'ın durumu şu an stabil. İç kanamayı durdurduk ve doğumu gerçekleştirdik. Kolunda bir kırık vardı, o sarıldı. Şimdilik Yoğun bakıma alacağız, durumunu yakından takip etmemiz gerekiyor. Bebek ise olması gerekenden iki hafta önce doğdu. Biraz küvözde kalması gerekecek."
Emre, biraz olsun rahatlamıştı. İkisinin de şu an için hayati bir tehlikesi yoktu. "Ceylin'in tedavisi ne olacak?" diye sordu en sonunda. Derin'in bütün mücadelesi bunun üzerine inşa edilmişti. "Nakil için işlemleri başlatıyorum. Birkaç test yapmamız gerekiyor. Size süreç hakkında bilgi veririm. Çok geçmiş olsun, müsaadenizle gitmem gerekiyor." Emre başını sallayabildi sadece.
Doktor önünden geçip gittikten sonra önünde açılan kapı ile birlikte bakışları oraya kaydı. Önünden geçen küvöze boş gözlerle bakabildi Emre. İçinde yatan ve yeni dünyaya gelen küçük beden, ondan bir parçaydı. Daha sonra ise aklına Ceylin geldi, onun bu halini görmeye fırsatı olmamıştı.
İki çocuk babasıydı artık ama hiç böyle hissedememişti genç adam. Bundan sonrasına ise müdahale etme şansı vardı. Geleceğe dair küçük bir umudu orada yatıyordu.
....
Yoğun bakım ünitesinde yatan eşine odaklı olan gözleri, uykusuzluktan ağrıyordu. Kaç saattir uykusuz olduğunu kestiremiyordu genç adam. Sabah olmuş, hastanedeki hareketlilik başlamıştı. Bu da biraz olsun ona yaşadığını hissettiriyordu.
"Sana her zamankinden daha fazla ihtiyacım var Derin. Yemek yemek gibi, şu içip nefes almak gibi sana muhtacım." soluklarının arasından fısıltıyla bunları söylemeye gücü yetti. Genç adam gözlerini kapatıp anlını cama yasladı.
"Emre Bey merhaba, doktor hanım sizinle sonuçlar hakkında görüşmek istiyor." Emre, eşine bakmaya o kadar çok dalmıştı ki yanına kadar gelen genç hemşireyi bile fark edememişti. Bakışlarını Derin'den çekmeden başını usulca salladı. Kuru bir sesle, "Birazdan geliyorum," diyebildi. Derin'in başından ayrılmak istemiyordu. Küçük bir anın bile nelere bedel olduğunu bilen genç adam, ondan uzaklaşmayıp burada kalmak istiyordu.
Son bir kez ona baktı, elini yasladığı camdan çekti. Odayı bildiği için adımları gideceği yöne uydu. Birkaç dakika sonra odanın kapısına kadar geldi. Yumruk yaptığı eli ile vurup içeriye girdi. "Sonuçlar nasıl?" Derin'in yanına hemen dönmek istediği için onun halini sormadı, sorduğu sorunun cevabını alıp bir an önce buradan gitmek istiyordu genç adam.
Doktor Yeşim, bir elindeki kağıtlara bir de önünde oturan genç adama bakıyordu. Onun tutunacak bir dala ihtiyacı olduğunu görebiliyordu. Emre'nin gözleri kan çanağına dönmüştü ve her zaman dik duran omuzları çökmüştü, büyük bedenini olduğundan daha küçük gösteriyordu bu.
Doktor, boğazını temizledi ve yanan gözlerini kırpıştırdı. Bu, beklediği sonuç değildi, bu söylemek istediği sonuç değildi. "Ceylin'den alınan sıvıların kardeşine verilmesi uyum oranını arttıracaktı," dedi ve duraksadı. Onun bazı şeyleri hissederek yüz ifadesini değiştirdiğini görebiliyordu. Emre bu başlangıç yüzünden huzursuzlanmıştı.
Yine de onun sözlerini kesmedi, dinlemeden neler olacağını anlayamazdı. Yerinde kıpırdandı. Doktorun gözlerinde gördüğü sonuç, hoşuna hiç gitmemişti.
"Maalesef ki doğan bebek, Ceylin'e donör olamaz. Değerler çok düşük ve uyum çok az, nakil olsa bile Ceylin'in bedeni bu iliği reddedecektir."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 45.86k Okunma |
3.36k Oy |
0 Takip |
63 Bölümlü Kitap |