19. Bölüm

🩵16. Bölüm🩵

Elif
mavii_bulutt345

Mavinin Yeşili

 

Bölüm: 16

 

Derin'in kullanmış olduğu araba, görkemli ve büyük olan evin bahçesinden içeriye girdi. Derin, uygun olduğunu düşündüğü ve kapıya yakın olan boş bir yere park etti arabasını. Buraya bir kere daha geldiği için evi bulmakta hiçbir sıkıntı çekmezken, arabanın dikiz aynasından arkadaki koltukta oturan Ceylin ile göz göze geldi. "Anneciğim, orda yaramazlık yapmak yok tamam mı? Biz misafiriz ve lütfen ev halkını rahatsız etmeyelim olur mu kızım?"

 

Derin, tatlı bir dille eve girmeden önce son kez kızını uyarıyor, onun yapmaması gereken davranışları ona hatırlatıyordu. Ceylin, başını sallayarak, "Tamam anneciğim," diyerek gülümsedi. Derin de ona cevap olarak gülümsedi ve kemerini çıkartıp arabadan indi. Ceylin'i de arabadan indirip alması gereken eşyaları da eline aldığında boştaki eliyle de Ceylin'in elini tuttu.

 

Kapının önüne geldiğinde içinde tarifi imkansız duygular yeşeriyordu. Emre'yi göreceğini düşünerek umutlanıp heyecanlanırken, bir yandan da bunu düşündüğü için kendinden utanıyor, onunla bir ay sonra yollarının ayrılacağını hatırlayıp kalbinin yanıp kül olmasına sebep oluyordu.

 

Derin, saçını omzunun diğer tarafına attı. Son kez Ceylin'e baktı ve parmağını zile basarak kapının açılmasını bekledi. Derin bir soluk alarak içindeki bu duyguların yok olmasını diledi.

 

Sena Hanım, Emre ve Hakan Bey şirkete gitmek için evden ayrıldıklarında, Derin ve Ceylin için hazırlığa başlamıştı. Hemen bir tepsi kurabiye ve poğaça yapıp fırına atan, 60'lı yaşlarının sonlarında olan yaşlı kadın, evin içinde bir oraya bir buraya giderek her şeyin güzel ve özenli olup olmadığını kontrol ediyordu.

 

Burcu, misafirleri ile birlikte içmek için portakal suyu ve limonata hazırladıktan sonra salona geçip salonun içinde turlayarak etrafı kolaçan eden babaannesiyle karşılaştı. Onun bu kadar yorulmasını istemediği için, "Babaanne, her yer ve her şey çok güzel oldu. Gel sen de dinlen biraz," diyerek babaannesini ikna etmeye çalıştı lakin Sena Hanım, gelecek olan misafirlerini çok güzel bir şekilde karşılayıp, ağırlamak istiyordu ve bunun için de biraz yorulması gerekliydi. Sena Hanım, böyle bir işle uğraşırken yorulmaktan çekinmiyor, aksine mutlu olup ayrı bir zevk alıyordu.

 

Onu düşünen torununu azarlayan bir tonda, "Olsun," dedi."Gelecek olan misafirlerimiz benim için çok kıymetli," derken Burcu babaannesinin ne kadar çok sevindiğini sesinin tonundan ve parıl parıl ona bakan gözlerinden anlayabiliyordu, sesine de mutluluğu ve heyecanı karışmıştı.

 

Sena Hanım, içten içe Derin'e minnet duyuyordu çünkü Emre'nin, Derin onun hayatına girdikten sonra değişeceğini düşünüp torununun artık mutlu olacağını düşünüyordu. Sena Hanım için, Emre'nin beş yıl sonra dahi olsa hayatına yeni birini alıyor olması, onun buzdan duvarlarını kırıp delerek ona bir adım dahi olsa yaklaşmaları demekti. Bu yüzden de Derin'in ayaklarına dünyaları bile sermesi az kalıyordu gözünde.

 

Yaşlı kadın, olayların gerçek yüzünü bilseydi eğer Derin'e olan bu tavırları ve hareketleri çok daha farklı olurdu zira Sena Hanım, Emre'nin Derin'i sevdiğini düşündüğü için ona böyle davranıyordu ve olayların gerçek yüzü bambaşkaydı. Söylenmeyen sözler, yapılmaması gereken davranışlar ve yerin yedi kat altına gömüp saklamak istedikleri sırlar vardı, Emre ve Derin'in. Emre, işte bu yüzden babaannesinin bunları bilmesini istemiyordu. Bu gerçekler, bir yerde iyi bir şeyle sonuçlanırken diğer yerde bir kaosa sebep olacaktı, tıpkı bir kelebek etkisi gibi. Bundan ötürüşe Emre bu gerçeklerin üzerini kendi elleriyle kapatıp gömmek istiyordu.

 

Burcu, babannesini kırmayı istemiyordu lakin babaannesine takılmakta da pek bir sorun görmüyordu. kapıda dikilip babaannesini izlerken sol omzuna kapının pervazına dayadı ve vücudunun yükünü sol bacağına attı, sağ ayağını bir adım geriye atıp ayakkabısının uç kısmını yene dayadı ardından da kollarını göğsünün hemen altında toplayarak kendi için rahat bir pozisyon aldı.

 

Burcu kendi için rahat bir pozisyona ulaştığında sağ ayağını bir sağa bir sola, ritmik bir şekilde sallamaya başladı. "Aşk olsun babaanne, biz olsak bizim için bu kadar zahmete giremezsin ama," dedi, biraz üzgün, biraz sitemkar bir biçimde. Burcu'nun amacı kesinlikle babaannesini kırıp, üzmek ya da onun mutluluğunu söndürmek değildi. Sadece ona takılıyor, kendince onunla şakalaşıyordu.

 

Sena Hanım, torununu tanıdığı için biraz da yılların vermiş olduğu tecrübe ile torununun aklından geçirdiği düşünceleri fark etmiyor değildi ama Burcu ona böyle bir oyun yaparken dahil olmadan edemedi. "Tabii," dedi hemen, Burcu'ya cevaben. "Birde sizin için mi bu kadar uğraşacağım? Deli miyim ayol ben? Allah'ıma çok şükür o kadar bunamadım," diye konuştuğunda Burcu'nun çenesi şaşkınlıktan resmen yere değecek kadar açıldı. Sena Hanım, arkasını Burcu'ya dönmüş bir şekilde koltuğun yastıklarını düzeltiyordu ve bunun avantajıyla dudağının kenarıyla ona belli etmeden gülümsedi.

 

"O ne demek ya?" diye şaşkınca soran Burcu, kesinlikle ilk cümlesinden sonra babannesi ile aralarında geçecek olan konuşmanın böyle olmasını beklemiyordu. İlk baştaki eğlenen yüz ifadesinin yerini ciddiyet aldı. "Ne yani Sena Hanım, bizim için bu kadar uğraşıp zahmete girmez misin?" diye sorduktan sonra babaannesi başlatmış olduğu oyuna devam etti.

 

"Yo," diyen yaşlı kadın, "o" harfini uzatarak söylemişti. Koltukların yastıklarını düzelttiği için hafifçe eğilen belini doğrulttu. Arkasına dönmeden önce, Burcu'ya yüzündeki gülüşü belli ettirmemek için iki dudağını birbirine bastırıp elinden geldiğince ciddileşmeye çalıştı Sena Hanım lakin dahil olduğu bu küçük oyundan sonra Burcu'nun şaşkınlıktan değişecek olan yüzünü hayal edip gözünün önüne getirdiğinde ister istemez dudakları iki yanına ulaşıyordu. Kendini dizginleyebildiğinde arkasının dönüp kapının önüne geldi.

 

Burcu, kapının önünde olduğu için Sena Hanım'a geçecek çok fazla bir yer yoktu. "Çekilsene," diye azarlar bir tonda konuştuğunda Burcu resmen ne olduğunu anlayamıyordu. Her zaman kibar ve şefkatli olarak görüp bildiği babaannesini böyle görmek, Burcu'nun üzerinde sabahın erken saatlerinde uyanıp yeni yeni ayılmaya başlayan bir insan gibi bazı şeyleri anlayamıyor, kavrayamıyordu.

 

"Ne?" diye ağzından fısıltıyı aratmayan bir sesle konuştu. Sena Hanım, torununun bu haline kahkaha atıp,"Ay deli kız," dedi gülerken konuşabildiğince.

 

Burcu hâlâ daha ne olduğunu anlamazken babaannesinin evin içini dolduran şen şakrak sesiyle biraz olsun kendine gelebildi. "Ne oluyor ya?" diye sormadan edemedi. "Havada alkol varda kafayı mı buldun babaanne?" diye sordu Burcu. Sena Hanım ona cevap vermek için hızla konuştu, "Olmaz olur mu?" diye sordu alayla. "Ne o? Sen alkolü içine çekip etkisi altına girmedin mi?"

 

Burcu, şaşkınca babaannesine bakakaldı. Sena Hanım, torununun daha fazla kafasını karıştırmak istemediği için küçük bir kahkaha atıp, "Ya Burcu Hanım, öyle kalırsınız işte" dediğinde Burcu hâlâ daha hiçbir şeyi anlamamıştı. Sena Hanım artık bu oyuna son vermesinin zamanının geldiğini anladı. "Sen benimle kendince dalga geçecektin ama sen bana baksana bir," dedikten sonra eliyle kendi gözlerini işaret etti.

 

Burcu pür dikkat babaannesine bakıyor, bir an önce konuşarak onun aklındaki soru işaretlerini gidermesini bekliyordu. "Ben de o göz var mı sence? Ben izin verir miyim benimle dalga geçmene," dediğinde Burcu olayın bu olduğunu anlayarak derin bir nefes aldı. Babaannesi cümlenin tam anlamıyla aklını başından almıştı. Hemen kendine geldi. Sabah misafirleri için hazırlanırken dudaklarına kırmızı tonlarında bir ruj sürmüştü. Rujlu dudaklarını sanki küçük bir çocuğun o çok istediği çikolata alınmadığı zamanda yaptığı gibi kırmızı olan rujlu dudaklarını büzdü.

 

"Yarım saattir bir şey oldu diye öldüm öldüm dirildim burda, sen bana şaka yaptığını mı söylüyorsun?" diye sorduğunda sahte bir sinirle kahverengi ve sarı renklerin karışımı olan ince kaşlarını çattı Burcu. Sarı saçlarını sol omzundan, Sinirliymiş izlenimi vermek için, arkaya doğru savurdu.

 

Sena Hanım, gülmeden edemedi. "Hadi ordan deli kız, ben yapmasaydım sen bana yapacaktın," dedi.

 

Burcu, babaannesinin iki yanağına ellerini dayadı. "Ya sen bana şakalar mı yapıyorsun?" diye gülerek sorduğunda Sena Hanım, eliyle onu kendinden uzaklaştırdı. "Ay, dur sabah sabah. İyi eğlendik yeter bu kadar," diye kıkırdadı. Çalan zille birlikte misafirlerini bekletmek istemeyerek hızla kapıya gitti.

 

"Abimler evlendiğinde pabucum dama atılacak gibi yanlış mıyım?" diye sordu babaannesinin arkasından ama Sena Hanım onu duymamazlıktan gelerek kapıyı misafirleri için araladı. Burcu'da onların yanlarına adımladı.

 

Derin, açılan kapıyla birlikte içindeki heyecanı olabildiğince bastırmaya çalıştı. Sena Hanım, kapıdaki anne-kızı görerek, "Hoş geldiniz," dedi kibarca. Kapıyı biraz daha aralayıp eliyle içeriyi işaret etti. "Hadi beklemeyin dışarda, hava soğuk," dediğinde Derin gülümseyerek kafasını salladı ve, "Hoş bulduk," dedi.

 

İlk önce Ceylin ardından da Derin eve girdiklerinde Derin, eve daha önce geldiği için etrafı az biraz görme ve tanıma şansına sahip olmuştu ama Ceylin daha yeni bu eve adım attığı için etrafı biraz garipsiyor, etrafın nasıl olduğuna bakmak içinde mavi gözleri bir oraya bir buraya kayarak evi gözlemliyordu.

 

Onun bu tavrını görerek fark eden Burcu, onun önünde, topuklarının üzerine oturdu. "Ev ilgilini çekti sanırım, istersen seni gezdirebilirim," dediğinde Ceylin sevinçle kafasını sallayarak onu onaylayacakken annesinin onayını da almak istedi. Kafasını kaldırıp yanındaki, hâlâ daha elini tuttuğu annesiyle göz göze geldi.

 

Derin, kızının ona bakan parıl parıl mavi gözlerinden onun ne kadar istekli ve merak içinde evi dolaşmak istediğini görebiliyordu. Gülümsedi ve kızını onayladığını ona fark ettirmek için başını usulca salladı. Burcu, yakalandı ve Ceylin'e elini uzattı. "Bu ev üç katlı, en üst kat dedem ve babaannemin odası, gel seninle ilk ikinci kata çıkalım ve sana odamı göstereyim sonrada aşağıya annemlerin yanına inelim," diyerek aklından geçenleri söyledi.

 

Ceylin, annesinin elini bırakarak Burcu'nun elini tuttu, ikisi birlikte yukarıya çıkmadan da Derin, Ceylin'e sıcak gelir diye de onun kabanını üzerinden aldı. Kendi kabanınıda çıkardığında, Sena Hanım ona elini uzattı, "Ver onları kızım ben yerleştireyim," dedikten sonra Derin ona kendinin ve kızının kabanlarını verse de kendinden yaşça büyük birine işlerini yaptırdığı için kendini kötü hissediyor lakin heyecandan da ağzını bıçak açmıyordu.

 

Sena Hanım, kapının yanındaki dolaba anne-kızın kabanlarını yerleştirdi. Sena Hanım, eliyle karşıyı gösterip, "Hadi salona geçelim, ayakta kaldık," dedi. Derin, başını sallayarak onayladı. Daha önceden buraya geldiği için salonun nerde olduğunu biliyordu. Sena Hanım'ın yanında yürüyerek salona geçti ve onun ardından da Sena Hanım salona girdi.

 

Derin, üçlü koltuklardan birine geçtiğinde Sena Hanım'da onun karşısında bulunan üçlü koltuğa oturdu. Derin, ellerini kucağında birleştirip etrafa bakarken ne yapması gerektiğini ya da ne yapacağını bilemiyordu. Hayatında hiç böyle geriliğini ya da konuşamayacak kadar çekindiğini hatırlamıyordu.

 

Bir anlık cesaretle, "Emre yok mu?" diye sordu. Eve girdiği ilk an bakışları Emre'yi arasada onun, onları kapıya kadar gelerek karşılayacağını düşünmüyor, buna ihtimal dahi vermiyordu. Şimdi ise evin içinde göremediği beden karşısında, içindeki heyecan ve merak duygusuyla birden böyle bir soru yönlendirmişti Sena Hanım'a ve yaptığı şeyi fark ettiğinde de domates gibi kızaran yanaklarını, deli gibi çarpan kalbini ve içindeki, yere göğe sığmayacak kadar büyük olan heyecanını hissedebiliyordu.

 

Sena Hanım, bu soru karşısında gülmeden edemedi. Onun kızaran yanaklarını ve gözlerini utandığı için durmadan ondan kaçırdığını fark ettiğinde onu daha fazla utandırmayı istemediği için gülmesini bastırdı. Bu durum, onu pek âlâ da memnun ediyor, içini huzur ile dolduruyordu. Sevgi güzel bir duygu, insanlar arasındaki güzel bir bağ idi, birçok kişi ile yaşanabilirdi, cansız birçok nesne küçücük olmasına rağmen büyük anlamlar yüklenerek sevilebilirdi ama aşk, iki kişiye, iki kalbe özgü olan kutsal bir bağdı. İki kişinin arasına üçüncü bir kişi girerse bu aşk olmaktan çıkar, ihanete girerdi.

 

Sena Hanım ise şimdi, Derin'in Emre'ye olan aşkını görüyor, ondaki etkisini fark ediyor ve en önemlisi ise bunu iliklerine kadar hissedebiliyordu."Emre, dedesi ile birlikte çıktı. Şirkete gittiler ama akşam gelirler," diye konuşarak onun sorununa cevap verdi, karşısında utangaç bir şekilde onun bir şey demesini bekleyen kızın üzerinde gezindi kahverengi gözleri.

 

Derin, içinde hissettiği hayal kırıklığı yüzünden utandığı için Sena Hanım'dan kaçırıp durduğu mavi gözlerini yerdeki halının üzerinde gezindirdi. Emre'yi görmeyi isterdi ama onu görse bile ne yapacağını dahi bilmiyordu bu yüzden de onu şimdi görmediği için sevinmesi gerektiğini kendi kendine tekrar ederek kendini toplamaya çalıştı.

 

Sena Hanım, onun bu halini gördü. "Emre'yi görmek istiyordun galiba?" diye sordu. Amacı kesinlikle Derin'i sıkıştırıp üzerine gitmek ve onu rahatsız etmek değildi lakin Derin, yakında onun gelini olacaktı. Sena Hanım, Emre ani olarak evleneceğini söylese de Derin'in Emre'yi sevip sevmediğini test etmek istiyordu. Derin'i yaklaşık bir haftada azda olsa tanıyıp çok sevmişti ama Derin'in de Nefes gibi Emre'ye kalıcı izler bırakmasını ve Emre'nin Nefes gittikten sonra dönüştüğü buzdan adama yeniden dönüşmesini istemiyordu ki bunu aklından geçirmek bile yaşlı kadını korkutuyor, endişelendiriyordu.

 

Bu yüzden de Derin' e belli ettirmese de onun aldığı bir nefesi dahi kontrol ediyordu.

 

Derin, bu soru karşısında ne diyeceğini ya da ne yapacağını bilemedi. İçinden geçenleri söylemeye kalksa bunların Emre'nin kulağına gitmesinden ve bunları ona nasıl izah etmesi gerektiğini doğru düzgün düşünemiyordu. Bir yandan da söylemese içindeki çocuksu heyecan yok olacak, hislerini ve Emre'ye karşı olan duygularını içinde tutup haykıramadığı içinde kendini çok kötü hissedecekti.

 

Aklındaki iki düşüncede kendi içinde çekişmesine sebebiyet veriyordu. Derin, ne diyeceğini bilemez bir şekilde üçlü koltukta otururken başını kaldırmadan yerdeki halının desenlerine bakmaktaydı. Sena Hanım ondan bir cevap beklediği için bir saniyenin bile hesabını yaparken Derin fark etmeden yaklaşık bir dakikadır Sena Hanım'ın sorduğu soruya bir cevap vermemişti hatta cevap niteliğinde herhangi bir tepki dahi vermemişti.

 

Sena Hanım, sorduğu sorunun Derin'i rahatsız ettiğini ve onun biraz üzerine gitmiş olabileceğini düşündü. "Kusura bakma kızım," dedi, üzerine gittiğini düşündüğü için üzgünce konusmaya başladı ardından devam etti. "Biraz seni sıktım galiba?"diye de sorarak Derin'in bu konuyla ilgili aklından geçenleri ve fikrini sordu bir nevi.

 

Derin, hızla başını kaldırdı. Kocaman olmuş mavi gözlerini Sena Hanım'a dikti. Yaptığı şeyin farkına vardığında duruşunu dikleştirdi mavi gözleri kısılarak eski halini aldı. "Yok sorun değil, işler biraz yoğun da bu yüzden de kafam dolu ve dalmışım. Asıl siz benim kusuruma bakmayın, " dedi hızla. Sena Hanım'a hemen ve onu ikna edeceğini umduğu cevabı verdi.

 

"Sen kendi şirketinin sahibiydin öyle değil mi?" diyerek aralarında bir sohbet başlatmaya çalıştı.

 

Derin onu başı ile onaylarken, "Evet," dedi. "Babamdan kalandı. İki arkadaşımla beraber yönetiyoruz. Bir de avukatım ama şirketi yönetmeyi tercih ettiğim için avukatlık yapmıyorum pek. Arada bir belki bir dosyayla felan ilgileniyorum."

 

"Ya," dedi Sena Hanım, onun bu çalışkanlığı sebebiyle biraz da şaşkınca konuştu. "Öyle mi? Çok başarılı bir iş kadınısın o zaman," dedi, başarısını takdir ederek. Derin, ondan duyduğu bu sözler karşısında az da olsa gururlandı.

 

"Elimden geldiğince iyi bir yönetici olmaya çalışıyorum ama arkadaşlarım olmasaydı çok zorlanırdım büyük ihtimalle," dedikten sonra nazikçe gülümsedi.

 

Onun söylediklerini can kulağı ile dinleyen Sena Hanım, "Arkadaşlarını çok seviyor ve çok önemsiyorsun, belli," dedikten sonra Derin bunu, ona nasıl yansıttığını bilemese de arkadaşları hakkında içinden geçirdiklerini dışına vurarak Sena Hanım'a gösterdiği için de içten içe seviniyordu. Kendi sevdiği biri hakkında konuşurken bunu karşıya geçirmek öyle kolay değildi. Bunu herkes kolay kolay yapamazdı çünkü yürekten geçmeyen hiçbir şey, dilden dökülmezdi.

 

Derin, yüzündeki küçük olan gülümsemeyi büyüttü. "Öyle evet, Eylül benim yetimhanede arkadaşım. Daha doğru dostum. Onunla birlikte büyüdük ve o olmasaydı şu an da ben bambaşka biri bile olabilirdim," diyerek aralarındaki sohbetin koyulaşması için ilk başlangıcı yapmış oldu.

 

Dedikleri karşısında, gözleri biraz nemlendi ve kısa bir süre için de olsa geçmişi hatırladı. Dedikleri son derece doğruydu. Eylül, eğer onun hayatına dahil olmasaydı Derin şu an asosyal, kimseyi umursamayan, içindeki hayata karşı olan öfkesiyle büyümüş bir kadın olacak ve şu an ki halinden ufacık bir kırıntı bile taşımayacaktı bedeninde.

 

"Bir de Uraz ve İrem var. Çok güzel ve uyumlu bir çiftler. Uraz benim üniversiteden arkadaşım yaklaşık dört yıldır tanışıyoruz. Sağ olsun üniversite yıllarımda da, zor zamanlarımda da ve şirketle ilgili her konuda çok yardımı bulundu bana, hiç desteğini eksik etmedi benden. Bir de İrem'in kardeşi Ege var. Ceylin ile hemen hemen aynı yaştalar. Birbirlerini pek bir seviyorlar. Nerdeyse her gün oyun oynayıp vakit geçiriyorlar," demesinin ardından soluklandı. Buraya ilk adımını attığında, üzerinde taşımış olduğu heyecan ve çekince, Sena Hanım'ın ona olan yakın tavırları sayesinde ortadan kayboluvermişti ve Derin bu durumdan hiçte şikâyetçi değildi.

 

"Sen, galiba içlerinden en çok Eylül'ü seviyor ve önemiyorsun. Bunu bakışlarından ve onu anlatırken etrafa ışık saça saça anlatmadan anlamam çok zor olmadı," dedikten sonra Derin dudaklarını diliyle ıslattı. Kısa bir süre için başını eğdi ve ardından kaldırdı. Sena Hanım ile göz göze geldi ve konuştu, "Kendimi ele verdim galiba," dedikten sonra Sena Hanım'da aynı Derin gibi içtenlikle, "Biraz öyle yaptın," dedi.

 

"Eylül olmasaydı eğer, şu an daha farklı bir ben olacaktım. Annemi doğumda, babamı da trafik kazasında kaybedince içimde hayata karşı bir nefret oluştu. Öyle ki doğru düzgün ağzıma bir lokma almıyor, beni mutlu edecek, hayatıma anlam kazandıracak her şeyden de uzak duruyordum," duraksadı. Bunlar her ne kadar yaşanıp mazide kalmış olsa da ruhunda açılan yaralar sızım sızım sızlıyordu. Bunları, anlatmak bir yandan kolayken diğer yandan ona bir işgence gibi geliyordu.

 

"Hal böyleyken tek bir arkadaşım dahi yoktu. Yaklaşık dört beş yıl sonra bir kız gelmişti yetimhaneye. Benim için diğer çocuklardan farksızdı ama ben onun için öyle değilmişim galiba," dedi ve kıkırdadı. Eylül'ün onunla konuşmak için yaptığı bütün delilikler, bütün oyunlar ve inadı gözünün önüne geldikçe saatlerce kahakaha atarak Eylül ile dalga geçmeyi istiyordu.

 

"O kız, yetimhaneye yeni gelen kız yani, Eylül müydü?"

 

"Evet, öyleydi. Eylül hayatı boyunca inat olan biri oldu. Her ne kadar ben bu huyundan biraz hoşlanmasam ve başına bir iş alacağını düşünüp tedirgin olsam da bu onu tuttuğunu koparan biri yaptı. En sonunda ben de onun inadına yenik düşüp onunla arkadaş olabildim."

 

"Bu devirde bütün ilişkiler bir çıkar üzerine kuruluyken sizin böyle bir bağınızın olması çok güzel, herkes sizin gibi arkadaş bulamıyor kolay kolay," dedi Sena Hanım.

 

Aralarında, kısa süreli bir sessizlik geçti. Sena Hanım, aklından geçirdiği düşünceleri Derin ile de paylaşmayı istiyordu ama onun bu konuyla ilgili nasıl bir tepki vereceğini hiç bilmiyordu. "Sizin," dedi Derin Sena Hanım'ın ilgi odağı olmak adına. Ona olan ilgili bakışlarını gördüğünde tereddüte düşsede yine de aklındaki soruyu sormak istedi. "Bana söylemek istediğiniz bir şey mi var? Hâl ve hareketleriniz bana öyle geldi." Avukat olmasının etkisi, insanların hâl ve hareketleri üzerinden tahmin yapmasını bir hayli kolaylaştırıyordu. Minikler ve bakışlar, onun için okunması gereken bir kitap gibiydi ve Derin bunları okuyarak hemen hemen doğru sonuçlara ulaşıyordu.

 

"İyi bir gözlemci olduğun çok belli," diyerek kendini ele verdiği için biraz utanarak konuştu Sena Hanım, "Evet, seninle konuşmak istediğim bir konu var ama konu direkt olarak seninle ilgili olduğu için nasıl bir tepki vereceğini kestiremediğim için açıkçası nasıl ve ne demem gerektiğini kafamda çok fazla toparlayamıyorum." Derin, konunun kendiyle ilgili olduğunu duyduğu an daha da bir dikkat kesildi söylenenlere.

 

Anlayışla kafasını salladı, "Benimle her şeyi konuşabilirsiniz, lütfen kendinizi sıkmayın ve endişelenmeyin," diyerek onun rahatlayıp konuşması için ilk adımı attı. Sena Hanım, onun bu hareketiyle mutlu olmuş, hatta torunu Emre'nin onlar için çok iyi bir gelin seçtiğine kanaat getiriyordu.

 

"Ben diyorum ki, eğer bugün akşam müsait iseniz biz seni istemeye gelelim," Sena Hanım duraksadı. Derin'in fikrini almayı istiyordu ama Emre emrivakilerden hoşlanmazdı ve şu an da yaptığı şey apaçık bir emrivakiydi. Derin'in düşünceleri ve istekleri her ne kadar onun için önemliyse, Emre'nin de düşünceleri onun için önemliydi ama böyle güzel bir olayın daha fazla da gecikmesini istemiyordu. Sena Hanım, içten içe Emre'nin bu olaya bir şey dememesini ve onun hattına bunu kabul etmesini umdu.

 

Derin, bunu hiç düşünmemişti. Emre ile evleneceklerini biliyordu ama evlilikle alakalı olan gelenek ve görenekleri yapacaklarını aklının bir ucundan dahi geçirmemişti. Hatta bunu Emre ile de konuşmamışlardı. Şimdi ise Sena Hanım'ın bu sorusu üzerine kendini sorguladı. Her daim Eylül ile birlikte yetimhanede, evlenecekleri günü hayal ederlerdi. Bunun bir sebebi gelecekte olacak şeyleri hayal etme arzuları onları heyecanlandırır, bir köşede tatlı hülyalara kapılıp bu dünyadan soyutlanır giderlerdi. Diğer sebebi ise vakit geçirmek için bu yola başvurmalarıydı. Tabii ki de evleneceği günü, olacakları hayal etmişti lakin Emre ile evlenmeleri mecburiyetten başka bir şey değildi ve böyle bir mecburiyette bunları yapacaklarını hiç düşünmemişti. Evet, Derin Emre'yi seviyordu ve bundan utanıp çekinmiyordu ama Emre için Derin ile evlenmeleri bir zorunluluktan başka değildi. Derin, sevdiği adamla zorunda oldukları için evleneceklerini bildiği için durgunlaşmış, mutsuzlaşmıştı.

 

"Müsaitiz akşam," dedi usulca. Her ne kadar mecburiyetten de olsa, bunu istemiyordu. Bunları sevdiği, gerçekten evlenmek istediği adamla yaşamayı istiyordu ve isteksizce konuşmuştu bu yüzden. Sena Hanım, onun bu durgun haline anlam veremiyordu. Her genç kızın böyle özel bir günü iple çekiyor olduğunu düşünüyordu ve birden Derin'in böyle durgun ve birazda üzgün olmasının nedenini anlayamıyordu. "İyi misin?" diye soracakken, nihayet evi gezme işlerini bitiren Burcu ve Ceylin salonun kapısında belirdiler. "Anne," diyerek Derin'in yanına koşup oturan Ceylin, "Burcu Ablayla evi gezdik," diyerek söze başladı. Evi gezerken ve annesinin yanına gelmek için koştuğu için nefesi düzensizleşmiş, bu yüzden de sık sık nefes alıp verirkende konuşmakta zorlanıyordu.

 

Burcu, babaannesinin yanına geçip oturdu. Ceylin, hızlı hızlı anlatmaya başladı. "Ev çok büyüktü. Manzarasında çok büyük. Burcu ablanın odası çok güzeldi. Her yer mavi ve pembe renkti," dedi heyecanla. Derin, kızının saçlarını okşadı. "Çok beğendin burayı galiba," dedi.

 

"Beğenmesi çok güzel, artık burada yaşayacağınız için çok hoş bir durum bence," diye usulca konuştu Sena Hanım, Ceylin başını usulca salladı.

 

"Hadi gel," diyerek ayaklandı Burcu. "Senin oyuncaklarınla oynayalım biraz," Ceylin, annesinin yanındaki oyuncak dolu olan çantayı eline aldı ve Burcu'nun yanına, sehpanın hemen dibine oturdu. Ceylin oyuncakları çıkarırken, "Siz gelmeden Derin ile birlikte isteme işini konuştuk. Bu akşam onlara gideceğiz. Haberin olsun ona göre hazırlanalım."

 

Burcu, babaannesinin bu sözleri üzerine genişçe gülümsese de Sena Hanım gibi abisinin emrivakiyi sevmediğini düşünmeden edemedi. Onun bu durumu bilmediğini az çok tahmin edebiliyordu ve bu duruma olacak olan tepkisini de az çok biliyordu. İçinden, abisinin bu durumu iyi karşılamasını diledi. Ona göre, Derin'i hayatına alan abisi, değişim gösteriyor, hayatına başka bir şekilde devam etmeye çalışıyordu. Bu huylarının değişmesini ya da en azından biraz daha anlayışlı davranmasını umdu.

 

"Çok güzel, o zaman biraz oturduktan sonra hemen gider akşam için kıyafet alırız. Hem, yenge senin gelinliğinde bugün terziden alınmayacak mıydı?" diye sorduktan sonra mavi gözleri, Sena Hanım'dan Derin'e kaydı, ondan bir cevap alabilmek için. "Evet, bugün alınacaktı," dedikten sonra bunu kendinin bile hatırlamadığını anımsadı ana hemen kendini toparlayarak bunu onlara belli etmedi. "Tamam o zaman, buradaki işlerimizi hallettikten sonra alış-verişe gidiyoruz. Hem kına içinde sana kıyafet alırız," dedi.

 

Derin, yerinde huzursuzca kıpırdandı. Bunlar onun için çok fazlaydı ama bunu onlara belli ettirmemek için de üstün bir güç sarf ediyordu. Emre'ye bir söz vermişti. Her ne olursa olsun bu olanları Sena Hanım ve Burcu'ya anlatmayacak, onlara bu durumun imasını bile yapmayacaktı lakin şimdi iradesi dışında olan bu şeyler, onu kapalı bir kutuda havasız kalıp boğulmasından pekte farksız değildi. "Tabii, çok güzel olur," dedi.

 

Evin çalışanlarından biri, elindeki tepsi ile onlara Burcu ve Sena Hanım'ın hazırladığı yiyecek ve içecekleri getirdiğinde Derin birazda olsa rahatladığını hissetti. Her ne kadar düğün ile ilgili konular hakkında konuşmayı istemese de bu iki saat Burcu ve Ceylin bir köşede oyun oynarlarken Sena Hanım ve Derin de düğün ile ilgili konuşmuşlardı.

 

İki saatin ardından onlara gelen tabaktaki ve bardaktaki yiyecek ve içecekler bitmiş, salonu onların konuşmaları doldurmuştu. Sena Hanım, geç olacağını ve artık alış-veriş merkezine gitmeleri gerektiğini düşünerek ayaklandı. "Biz Burcu ile hazırlanıp gelelim, hemen alalım alacaklarımızı yoksa siz akşama hazırlanmakta zorlanacaksınız."

 

Burcu, sehpadan güç alarak ayaklandı. Ceylin, eşyalarını toplayarak annesinin yanına oturdu. "Tabii, siz nasıl isterseniz," diye onu onayladı Derin. Sena Hanım ve Burcu, kapıdan çıkarak gözden kaybolduklarına, "Burcu'yu sevdin mi?" diye merakla sordu. Onlar oynarken arada sırada bakışları onlara kaymış, onların anlaşabildiğini gördüğünde de içi rahat bir şekilde Sena Hanım ile olan muhabbetine devam edebilmişti.

 

"Çok sevdim. Onunla oyunlar oynarken de hiç sıkılmadım. Hemen buraya taşınalım anne, onunla daha fazla vakit geçirmeyi çok isterim," diye konuştuğunda, Derin kocaman gülümsedi. Onun yanaklarını iki eliyle kavrayıp avuç içlerini onun hafif pembeleşen yanaklarına yasladı. "Öyle mi? Bu hafta buraya taşınacağız zaten, bundan sonra da her zaman onunla vakit geçirebilirsiniz," dedi. Ceylin sevinçle annesine sarıldığında Derin de onun sırtına ellerini yasladı.

 

Kan çektiğini düşünemeden edemiyordu Derin. Kan bağı sayesinde hemen bu kadar yakın olduklarını düşünüyordu. Her ne kadar Ceylin ve Burcu bilmeseler de onlar hala-yeğendiler ve bunu hiçbir şey değiştiremezdi.

 

Bölüm : 01.12.2024 14:26 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...