
Mavinin Yeşili
Bölüm: 17
Sena Hanım ve Burcu, Burcu'nun kullandığı araba ile Derin ve Ceylin'in bulunduğu arabanın önünde ilerliyorlardı. Evden çıkmadan önce, araba ile ilgili konuşmalarının sonucu bu yönde olmuştu. Alışveriş bittikten sonra ayrılacakları için iki araba ile alışveriş merkezine gitmek üçü için en mantıklı olanıydı.
Burcu'nun kullandığı araba, alışveriş merkezinin otoparkına girdiğinde Derin'in arabası ondan hemen sonra girmişti otoparka. İki araba da yan yana durduğunda hepsi inmişti arabadan. "Benim bildiğim çok güzel bir dükkân var, bence siz de çok beğeneceksiniz. İlk oraya gidelim mi? Sonra da rastgele mağazalara girip bir şeyler bakarız." Sena Hanım ve Derin onu onayladıklarında Burcu önden adımladı ve her zaman arkadaşları ile geldikleri mağazanın yolunu onlara göstererek bir nevi rehberlik yaptı.
Büyük, gösterişli ve bir o kadar da zarif düzenlenmiş olan mağaza, onların ilgisini bir hayli çekmişti. Burcu, buraya daha önce geldiği için içeriyi ezbere biliyor, üçü gibi etrafı inceleme zahmetine girmiyordu.
Onu tanıyan bir çalışan, hızla onların yanına geldi. "Hoş geldiniz Burcu Hanım," diyerek Burcu'yu ve yanındaki misafirlerini iyi ağırlamak için nazikçe konuştu. "Size nasıl yardımcı olabilirim?" diye de sormadan geçmedi.
"Biz kız isteme için elbise alacağız. Mümkünse bize çok abartılı olmayacak ama bir o kadar da zarif olacak şeyler gösterebilir misiniz?"
Çalışan kadın gülümsedi, "Tabii, Burcu Hanım siz nasıl isterseniz. Buyurun şöyle geçin. Ben de size birkaç elbise modeli göstereyim." Burcu, önden ilerlemeden önce Sena Hanım, Ceylin ve Derin'in onu takip edip etmediklerini kontrol etti. Onlarla birlikte mağazanın içindeki koltuklara geçtiklerinde sabırla çalışan kadının onlara getireceği kıyafetleri bekliyorlardı. Çalışan kadın, farklı kıyafetlerle birlikte onların yanına geldi.
Kıyafetleri tek tek göstererek onların fikrini aldığında, Burcu su yeşili rengindeki çok zarif olan bir elbiseyi eline aldı, "Yenge bence bu sana çok güzel olur. Hem mavi gözlerine de çok yakışır. Bunu dener misin lütfen?" Derin, artık onun ona, "Yenge," demesine alışmıştı hatta ilk zamanların aksine şimdi ona böyle hitap etmesini yadırgamıyordu bile. "Olur," diyerek ayaklandı. Burcu'nun sanki kazı alanından çıkan bir fosil gibi özenle tuttuğu su yeşili elbiseyi onun parmaklarının arasından aldı. Hemen diplerinde bulunan kabine girerek hiç vakit kaybetmeden üzerindeki kıyafetlerini çıkardı ve Burcu'nun onun için seçmiş olduğu elbiseyi üzerine geçirdi.
Kabindeki ayna yardımıyla üzerindeki elbisenin nasıl durduğunu kontrol etti. Elbise, aynen Burcu'nun dediği gibi mavi gözleriyle bir bütün olmuş gibi çok uyumlu olmuştu. İnce, uzun olan bacaklarını sararak jilet gibi diz kapaklarının hemen altında bitiyordu. Omuzlarındaki ve biraz da boyun kısımlarındaki dantel detayları ve ipten yapılmış mavi kemer ona çok yakışmıştı.
Elbisenin üzerinde elini gezdirdi ve hafif kırışık olan yerleri düzleştirdi. Heyecandan kalbi deli gibi atıyordu ama Emre'nin bunu mecburen yaptığını bildiği için kalbindeki aşkı, zehir gibi akarak vücuduna yayılıyordu. Emre ile normal bir hayat yaşadığını düşündü bir an. Onunla belki de herhangi bir ihalede karşılaşabilir, bu hayatlarının aksine daha güzel bir hayatları olabilirdi. İlk başta Ceylin hasta olmaz, onlarda bu evliliği formaliteden ve sırf insanlara bunu belli etmemek için evlenmezdiler.
Her sabah birlikte uyanıp, her akşam birlikte gözlerini kapatırlardı, sabah yine birlikte gözlerini açmak için. Mutfaklarında, üçü yemek yapabilir, Emre ve Ceylin ortalığı batırdıklarında onları azarlayan Derin olabilirdi. Salonlarında, izledikleri film sayesinde kahkahalara boğulabilir, yaptıkları hoş sohbetlerle salon, bir ilkbahar mevsiminden farksız olmazdı. Derin, balkonda etrafı izlerken ansızın onun omuzlarına bırakılan bir hırka sayesinde Emre'nin koca bir ormanı aratmayan gözleriyle denk gelerek gecedeki bir ayın ışığını saçabilirdi mavi gözleri ona bakarken. Kocaman, mis gibi kokan bahçelerinde, güzel bir pazar kahvaltısı yaparak günlerini birlikte geçirip gün boyunca eğlenebilirlerdi.
Şu an, bu kabinde aynadan kendine bakarken hayal ettikleri her ne kadar, birçok kişi için çok olağan ve yaşadıkları şeyler olsa da, Derin bunlara bir hayli uzaktı. Yaşadığı şeyler, ona ağır gelirken bunlardan kaçmak için aşkına sığınsa da aşkı, onu zehirlemekten ve bir kez daha Emre ile istese bile olamayacağının bir kanıtı gibi tokat gibi çarpmıştı yüzüne.
İlk olarak, aklında kurduğu hayaller sayesinde oluşan gülüşü yavaş yavaş soldu. Sonra da nemlenen gözlerini sıkıca yumdu. Tırnaklarını avuç içlerine batırdığında, sakin kalmak için düzenli bir şekilde nefes alıp veriyordu.
Hayat, herkese istediğini vermiyordu ve bunu Derin sonuna kadar yaşıyordu. Elinden her şey yavaş yavaş kayıp gitmişti ve bu sefer de kızının gitmesini istemiyordu. Formalite ya da değil, Derin kızı için bu evliliği yapacaktı ve bunların sonuçları, âşık olduğu adama bir o kadar uzak olmaksa buna katlanacaktı. Arkasında bulunan kabinin kapısı çaldığında, Derin gözlerini hızla açtı ve kendine geldi.
Derin fark etmese de o vaziyette yaklaşık beş dakika kadar kalmıştı ve Burcu ile Sena Hanım, onun için endişe ettikleri için Burcu Derin'in durumunu kontrol edip onun nasıl olduğunu öğrenmek için kapalı olan kabinin kapısını yumruk yaptığı eliyle vuruyordu. İçindeki endişe yüzünden kapıyı var gücüyle ve hızla yumruklayan Burcu'ya, "Yavaş vur kızım, herkes bir şey oldu sanacak, " diyerek küçük bir müdahalede bulundu Sena Hanım. Burcu'nun içindeki endişeyi ve bu yüzden de böyle davrandığını anlayıp fark eden yaşlı kadın, elinden geldiğince de usulca konuşarak onu istemeden kırmamaya özen göstermişti.
Burcu, o an kadar sertçe vurduğunu fark etmemişti. "Yenge?" diye konuştuğunda vurmayı da kesmişti. Derin, Burcu sayesinde kendine geldiğinde, yanağından akan yaşı hızla silip kapıyı hızla açtı. Soran gözlerle iki kadına bakan Derin, nasıl bir açıklama yapacağını bilmiyordu. Burcu, açılan kapıyla birlikte Derin geçebilsin diye iki adım geriye gitti. "Yenge iyi misin? Beş dakikadır içerdeydin çok korkuttun bizi," diye konuştu.
Sena Hanım, Derin kabinden çıkmadan önce Ceylin'i alarak biraz uzağa geçmiş, kötü bir şey olduysa da bunu Ceylin'in görmesini istememişti.
"Ben, fermuarı çekemeyince biraz içerde çok kaldım, kusura bakma seni de endişelendirdim."
Burcu, ona bir şey olmadığını öğrendiğinde rahatlayarak gülümsedi. Derin içeriden çıkmadığı her saniye aklında bin bir türlü kötü şey kurgulayıp şu beş dakikada ölüp ölüp dirilmişti. "Yok sorun değil, bana deseydin ya. Ben hemen hallederdim," dedikten sonra bir adım ona yaklaştı. "Şimdi de çekemediysen dön arkanı hemen hallederim," dedi. Derin, onu geçiştirmek için yalan söylediğinden onun sırtına yönelen Burcu'dan bir adım uzaklaştı. Bu, suçluluk psikolojisiyle refleksler yaptığı bir şeydi ve bunu bilmeyen Burcu, ondan neden uzaklaştığını da anlamamıştı.
Derin, önüne gelen bir-iki tutam saçını kulağının arkasına sıkıştırdı. "Ben hallettim," dedi. Burcu başını salladı. "Ee, yenge beğendin mi bu elbiseyi. Hem de sana çok yakışmış," dedi heyecanla. "Beğendim," dedi. Derin'in de hoşuna gitmişti bu elbise ve içten içe sanki onun için dikilmiş gibi hissediyordu.
Sena Hanım'ın ve Ceylin'in yokluğunu hisseden Derin, arkasını dönerek koltukları kontrol etti ve gözleriyle de onların olmadıklarını anladı. Hafifçe kavislenerek çatılan kaşlarıyla Burcu'ya bakıp, "Sena Hanım ve Ceylin nerde?" diye sorduğunda mavi gözleri mağazayı kontrol ederek ikisini arıyordu. "Babaannemler biraz gezeceklermiş. Biz de seninle birlikte kıyafet bakarız ne dersin?" dediğinde Derin'in koluna girdi Burcu. "Hem babaannem çok alışveriş yapmayı sevmez. Onu zorla getiririm bazen," diye kıkırdadı. Derin de onun bu haline gülmeden edemedi.
Derin, üzerindeki elbiseyi çıkarıp tekrar kendi kıyafetlerini giydiğinde Burcu ile yaklaşık iki buçuk saatte hem Burcu için hem de kendi için akşama ve kınaya giyecek bir şeyler almışlardı.
Sena Hanım ve Ceylin, onlar alışveriş yaparken ilk önce güzel bir yemek yiyip ardından da alışveriş merkezinde bulunan oyun parkına geçmişlerdi. Ceylin, oyun parkındaki çocuklarla ilk başta anlaşamasa da sonra hemen anlaşıp oyunlar oynamaya başlamıştı. Sena Hanım da bir köşeye geçip oturmuş, gözlerini bir saniye bile onun üzerinden ayırmadan Ceylin'i gözetleyip durumunu kontrol ediyordu.
Ciğerlerine derin bir nefesi dolduran yaşlı kadın, huzuru soluduğunu düşünerek daha bir mutlu oluyordu. Emre, Derin ile evlenme kararı alarak aslında bazı insanlara göre küçük olmasına rağmen büyük bir adım atmıştı. Evet, diğer insanlar gibi hayatı Derin ve Ceylin sayesinde değişecekti ama şimdi ise her şeyin değiştiğinin bir göstergesiydi yaşlı kadına göre. Emre'nin sığındığı karanlıktan aydınlığa kavuştuğunu düşünerek yaşayacakları güzel günleri düşünerek şimdi bu anların tadını çıkarıyordu.
Ceylin, oyun oynadığı için çok fazla hareket etmişti, bu yüzden de dili damağı kurumuştu. Yanındaki arkadaşlarına şu içmeye gittiğini söyleyerek onların yanından ayrıldı. Sena Hanım'ın yanına geldiğinde Sena Hanım, "Ne oldu?" diye sordu. "Ben susadım," diyerek çekinceyle konuştu Ceylin. Sena Hanım ile bugün tanışmışlardı ve ondan bunu isterken çekinmişti. Buraya ve yemek yemeye Sena Hanım'ın demesi üzerine gittiği için onu takip ederken bu süre zarfında ondan ilk defa bir istekte bulunuyordu.
"Öyle mi?" diye sorduktan sonra onun çenesini bir avucunun içine alarak yavaşça sıktı. "Benim yanımda su var, dur onu sana vereyim sen de susuzluğunu gider." yanına bıraktığı çantasından bir su şişesi çıkardı yaşlı kadın. Her zaman dışarı çıkarken mutlaka yanına bir su şişesi almayı ihmal etmiyordu ve alışverişe gelmeden hemen önce de evden bir su şişesi almayı da unutmamıştı.
Kapağını açıp Ceylin'e suyu uzattı. Ceylin Sena Hanım'ın yanındaki boşluğa oturarak suyunu yavaş yavaş ve yudum yudum içti. Geri verirken, "Teşekkür ederim," demeyi ve gülümsemeyi ihmal etmedi. "Afiyet olsun, güzelim. Hadi sen oyununa dön. Arkadaşların beklemesin," dediğinde başını sallayan küçük kız hızlı adımlarla arkadaşlarının yanına ulaştı.
Şişeyi yanındaki boşluğa koyarak arkasına yaslanan yaşlı kadın, yüzündeki minik gülümseme ile arkadaşlarının yanında oyunlar oynayan Ceylin'i izliyordu. Şimdiden -her ne kadar bilmese de- Ceylin'i öz torunu gibi görüyor ve hissediyordu. Bu zamana kadar her zaman Emre'nin evlenip çoluk çocuğa karıştığını ve kucağına torunlarını aldığını hayal edip mutlu olmuştu ama Nefes'ten sonra Emre'nin hali yüzünden bu hayalinin gerçekleşmeyeceğini düşünüp umutsuzluğa kapılan yaşlı kadın şimdi ise Ceylin sayesinde bu torun hasretini gideriyordu.
Telefonuna gelen mesajla eli refleks olarak telefonuna gitti. Telefonunun kilit ekranını açıp gelen mesaja tıkladı. Torunu Burcu, Derin ile işlerinin bittiğini ve artık gitmeleri gerektiğini ona mesaj yoluyla iletip bir de otoparkta buluşacaklarını da eklemişti.
Yanındaki eşyaları alan yaşlı kadın, "Ceylin!" diyerek küçük kıza seslendi. Küçük kız, sese yöneldi ve toplanıp ayaklanan Sena Hanım'ın yanına ulaştı. "Efendim?" diye merakla sordu. Yaşlı kadın, küçük kızın elinden tutup, "Annenlerin işleri bitmiş, gitmemiz gerek," diyerek peşi sıra onu beraberinde götürdü ve yol boyunca da birlikte açmış oldukları konu hakkında konuşmaya başladılar.
Kısa sürede, iki araba arka arkaya alışveriş merkezinden ayrıldı. Derin, evin bahçesine giriş yaptığında her zamanki yerine park ederek arabasından indi. İlk öne Ceylin'in arabadan inmesine yardım etti ardından da bagajdaki poşetleri eline alıp bagajı kapattı.
Derin'in elleri dolu olduğu için Ceylin bastı zile. Kısa süre içinde Melek Hanım, kapıyı araladı ve, "Hoş geldiniz," dedi yüzündeki gülümseme ile.
"Hoş bulduk Melek Abla," diyen küçük kız içeri girdi ve salona geçti. "Hoş bulduk," diyen Derin, elindeki poşetleri de kapının yanına bırakmıştı. "Kızım, bunlar ne böyle?" diye merak içinde sordu Melek Hanım, onların Emrelere gideceklerini biliyordu ama tahminince eve gelmeden önce bir şeyler almışlardı.
"Akşam isteme var," dedi Derin, hiç dolandırıp konuşmayı uzatmayı istemiyordu. Melek Hanım'ın yüz ifadesi değişti. Bu değişim ne olduğunu anlamadığından kaynaklanırken, "Ne?" diye de usulca sordu. Bu biraz refleks gibi ağzından çıktığı için, onu sorguluyor gibi olduğundan hızla ekledi, "Yani siz evleneceksiniz ama hani formalitedendi?" Ceylin duymasın diye son söylediğini sessizce ve Derin'in duyabileceği bir tonda sordu. "Bunlara gerek var mı kızım?" Derin'in bunları isteyip istemediğini bilmediği için istemediği bir şeyin onu üzeceğini düşünerek sormuştu bunu.
Derin'in Ceylin için her şeyi yapıyor olmasını takdir ediyor ve sonuna kadar da arkasında duruyordu Derin'in ama onun üzülmesini de bir o kadar istemiyordu. Şimdi ise Derin'in bunları istemeyerek yaptığını düşünmesi onu ister istemez üzüyordu.
"Herkes bizim evliliğimizin gerçek olduğunu düşünüyor ve bunu onlara inandırmak için de bunlar bir nevi şart bize," diyerek yavaşça Melek Hanım'ın sorusunu cevapladı. Yerdeki poşetleri eline alıp, "Benim hazırlanmam ve bunları yerleştirmem gerek," diye hızla konuşan Derin, Melek Hanım'ın bir cevap vermesini beklemeden merdivenleri bir bir aşarak odasına geçti.
Sırtını kapısına dayayarak gözlerini sıkı sıkı kapadı. Bu günlerin geçeceğini umarak elindeki poşetleri yatağının üzerine bıraktı, içindeki bütün kıyafetleri özenle dolabına yerleştirdi ve akşam giyeceği kıyafeti yatağının üzerine bıraktı.
Sıra, gelinliğine gelmişti. Elleri titreye titreye gelinliği eline aldı. Bu gelinlik, onun kefeninden başka bir şey değildi zira o her ne kadar Emre'yi sevse de Emre onu sevmiyordu ve Derin ona donukça bakan bir çift yeşil göz yüzünden kahroluyordu. Hayatında ilk defa aşkı tatmıştı ve bu da imkansızdan pekte farksız değildi.
Derin, mavi gözlerini gelinliğin üzerinde gezdirirken, bütün detayını inceliyor, hayatında ilk defa giyeceği için ister istemez heyecanlanıyordu. Bu dünyadaki en güzel şeylerden biri de evlenmek olabilirdi çünkü her gün evlenilmezdi ya da her gün gelinlik giyilip etrafta dolaşılmazdı. Gelinlik giymek, düğüne özel olduğu için, her zaman giyilmezken bu da onu özel kılan başka bir unsurdu.
Açılan kapıyla birlikte, dalan Derin ürkerek titredi. Ceylin, üzerini değiştirip aşağıya inmeden hemen önce annesinin yanına uğramak istemiş, onun odasına geçmişti. "Anne," diyerek Derin'in yanına geçti.
Elindeki gelinlik, parmaklarının arasından kayarcasına düşüp yatakla buluştuğunda Derin yatağının boş bir yerine oturup kızının ellerinden tutup onu kendine çekti. "Efendim annem?" diyerek soran gözlerle ona baktı.
"Üzerimi değiştirdim. Sonra da inmeden senin yanına geldim." Derin, onaylarcasına mırıldandı. "Ellerini de yıkadın mı?"
Küçük kız, hemen başını sallayarak ellerini havaya kaldırdı. "Evet anne, mis gibi oldular," dediğinde Derin kıkırdayıp, kendi ellerinin arasında küçücük kalan elleri avuçlarına tekrar hapsetti. Kokladığında, burnuna sabunun çiçeksi kokusu gelirken onun ellerini yıkadığını anladı. Ceylin'in avuç içine küçük bir öpücük kondurup, "Mis gibi olmuşlar," dedi.
Ayaklandı ve, "Meleğim sen aşağıya in, ben de hemen üzerimi değiştirip geleceğim aşağıya," dedikten sonra hafifçe eğilip onun saçlarına bir öpücük kondurdu. Ceylin başını belli belirsiz sallayıp odadan çıktığında, Derin üzerine rahat bir şeyler giyip gelinliği de poşetine koyup dolabının boş bir yerine astı.
Aşağıya indiğinde, Melek Hanım akşam için yemek yapıyor bir yandan da dağılan yerleri toplayarak tezgâhı siliyordu. Onun yanına geçerek, "Melek Abla," dedi onun ilgisini üzerine çekmek için. "Yapabileceğim bir şey var mı?" beklentiyle kırklı yaşlarının sonlarında olan yaşlı kadının yüzüne baktı.
"Mutfakta yapılacak bir şey kalmadı kızım, salonu temizlesek yeter. Ben yemeği yaptım, buralarda yeterince temiz," derken elindeki bezi tezgâhın bir köşesine bıraktı. Bakışlarını ondan kaçırırken, "Eylül biliyor mu? Yani seni istemeye geleceklerini?" Derin gözlerini kaçırdı ondan. Eylül ile böyle bir meseleyi telefonla konuşmak istemezken, Eylül'le yüz yüze bile konuşsa bu duruma tepki göstereceğini çok iyi biliyor, bu yüzden de ister istemez kendini kasarak bir olur yol bulmaya çalışıyordu.
Eylül, bütün konularda oturup düşünerek hareket ederken iş sevdiklerine gelirken ağzından çıkan bir nefesin bile hesabını yapmıyor, bu yüzden de amacı her ne kadar Derin'i kırıp üzmek olmazken onu üzüyordu. Derin'de Eylül'ü çok iyi tanıdığı için yine onunla aralarının açılacağından veya bir tartışma ortamının oluşacağından korktuğu için onunla telefonda konuşmayı istememişti ki yüz yüze bile konuşsalar sonuç yine değişmeyecekti.
"Söylemedim. Yüz yüze söylemenin daha uygun olacağını düşündüm ama Melek Abla Eylül'ü tanıyorsun. Kavga edip birbirimize en çok destek vermemiz gereken bir zamanda onunla aramızın açılmasından ödüm kopuyor."
Melek Hanım, Derin'in koluna elini koydu ve hafifçe sıvazladı. "Eylül'de en doğru kararın bu olacağını fark edecek ve sana hak verecektir kızım. Bunları düşünüp üzme kendini sakın," dediğinde Derin her şeyin Melek Hanım'ın dediği gibi olmasını umdu.
Melek Hanım, işlerine geri dönmeden hemen önce, "Melek Abla?" diyen Derin'in sesi heyecanından yüksek ve telaşlı çıkmıştı. Melek Hanım, ne olduğunu anlamazken bir şey oldu korkusuyla, "Ne oldu kızım?" diye sordu tedirgince.
Üzerine giymiş olduğu fıstık yeşili rengindeki örgü kazağının uçlarıyla ilgilenip aklından neler demesi gerektiğini düşünen Derin, "Hani beni istemeye gelecekler ya beni sizden isteseler olur mu?" diye usulca sorarken dili, "Benim annem ve babam yok, bu yüzden sizden rica ediyorum" diyemezken Melek Hanım ise bunu iliklerine kadar hissediyordu ve bundan ötürü de Derin'in bunları demesine gerek kalmıyordu.
Onu rahatlatmak için, gülümsedi. "Olur kızım. Ben Mustafa Abine derim, o da akşam için hazırlanır," dediğinde Derin rahatladı. Melek Hanım'ın bu isteğini geri çevirmeyeceğini adı gibi bilse de annesi ve babasının yokluğu, bu tür zamanlarda kendini gün yüzüne çıkartıp canının yanmasına sebep oluyordu.
"Sağ ol Melek Abla," dediğinde Melek Hanım onu çekip kolunu ona sardı. Derin'de kollarını Melek Hanım'ın sırtına koyduğunda, "Hadi sen kendini üzme sakın. Bugün çok güzel geçecek ve her şey yolunda olacak," diyerek onu rahatlatmaya çalıştı Melek Hanım.
İki kadında gözlerini görebilecek şekilde hafifçe geri çekildiklerinde, "Ben İrem'e de haber vereyim Melek Abla. Sonra da salonu toplamaya başlayacağım, malum Ceylin'in oyuncakları her yerde," bitirdiği cümlenin ardından hafifçe kıkırdamayı ihmal etmedi. Kızı Ceylin, yaklaşık üç yaşından beri oyuncaklarla çok fazla ilgileniyordu. Hatta bu ilgisinin boyutu, her geçen gün katlanarak artıyordu.
Oyuncaklara, "Hayır" bile diyemeyen kızının, oyuncakları gördüğündeki tepkileri gözlerinin önüne geldiğinde fark etmeden kıkırdamış oldu.
"Tamam kızım, sen İrem ile konuş, ben de salonu toplamaya başlayacağım. Sonra da bir duş alırsın üzerindeki bütün yorgunluklar gider, ben de akşama gelecek olan misafirlerimiz için tatlı-tuzlu bir şeyler hazırlarım."
"Tamam Melek Abla," diyen Derin'in ardından mutfaktan çıkan Melek Hanım, etrafı toplamak için salona geçti. Onun ardından onun ardından telefonunu eline alan Derin, İrem'i arayarak belini mutfak tezgahına yasladı. Boştaki elini göğsünün altına koyarak kendi için rahat bir konuma geldi ve telefonunu kulağına yaklaştırıp İrem'in telefonu açmasını bekledi.
İrem, kardeşi Ege ile ilgilendikten hemen sonra mutfağa geçerek onlar için akşama yemek hazırlıyordu. Bir yandan akşam için yaptığı yemekleri kontrol ederken bir yandan da sessizce salona bakarak televizyondan çizgi film izleyen kardeşi Ege'nin durumunu ve bir şey isteyip istemediğini kontrol ediyordu.
Yine kardeşini kontrol etmesinin ardından mutfağa geçti ve titreşime aldığı telefonunun titreyerek ekranının açık olduğunu gördü. Yemek yaparken rahatsız edilmeyi sevmeyen İrem, yine de önemli bir durumdan haberdar olmak adına telefonunu titreşime almıştı.
Masanın üzerindeki telefonunu alarak ilk önce kimin aradığına baktı. Derin'in onu aradığını fark ettiğinde hemen aramayı onayladı ve üzerinde yeşil çiçek desenli örtü serilmiş olan masaya, önündeki sandalyeyi çekerek oturdu.
"Alo, İrem müsait misin?" onu rahatsız edip işinden alıkoymayı istemediği için ilk olarak böyle bir soru soran Derin'in sesi onu rahatsız ettiğini düşündüğü için mahcup çıkmıştı.
Yemek yaparken rahat edebilmek için başının üzerinde topuz yapan İrem yüzünün iki yanından birer parça olacak şekilde de bir tutam saçını salık bırakmıştı. Önüne gelen saçı yan tarafına atarak oturduğu yerde dikleşti, ardından Derin'in sorduğu soruya cevap verdi. "Ege ile ilgilenip yemek yapıyorum ama beş dakikalık bir ara verebilirim. Hem ben de biraz sorulmuştum, bana da iyi gelir dinlenirim az," derken gülümsese de Derin'in onu telefonu diğer ucundan göremeyeceğinin farkındaydı.
İrem, her daim doğruları söyleyen fakat bu doğruların boyutu ne kadar büyük olursa olsun bir sözcüğüyle insanın içine su serpebilen biriydi. Derin, İrem'in en çok bu özelliğini seviyor ve beğeniyordu. Derin çok iyi biliyordu ki İrem ona kıyametin kopacağını bile söylese onun söyleyecekleri sayesinde bir çiçek bahçesine dönüşebilirdi etraf.
"Akşam müsait mısınız? Uraz ile birlikte bir plan yaptınız mı?" diye konuya girmeden önce onun ağzını aramayı istedi Derin. En az Eylül kadar Uraz'ın da bu işi onaylamayacağını ne gereğinin olduğu ile ilgili bir konuşma yapacaklarını düşünüyordu zira Eylül ile Uraz'ın arasındaki en ufak fark, Eylül'ün yakınları söz konusu olduğunda düşünmeden hareket etmesi, Uraz'ın ise parlayıp sönmesiydi.
Derin'in kafasında Uraz onunla bu konu hakkında konuşacaktı ancak Derin'in de onunla konuşmasının üzerine ona hak verip sonuna kadar arkasında durup destek olacaktı. İşte bu yüzden Derin, Uraz ile konuşmayı hem istiyor hem de istemiyordu ve bunun etkisi de üzerinde kendini kasarak belli oluyordu.
Onun bu sorularının nedenini bilemeyen İrem sakince, "Hayır, yapmadık. Sen de biliyorsun ki şirketteki işleri çok fazla Uraz'ın. Bu yüzden de ne bu akşam ne de yakın bir tarihte Uraz ile bir plan yapamıyoruz ama işleri azalırsa birlikte oturup düşünür, duruma göre de bir şeyler ayarlarız." İrem, konuşmasını bitirdikten sonra Derin'de konuşmadığı için ikisi arasından bir sessizlik geçti. "Bir sorun mu var?" diye usulca sordu İrem zira Derin'in konuşacağını düşünmüyor, o konuşabilsin diye de ona bir fırsat tanıyordu.
Derin, anlını kaşınan bir yer varmış gibi ovmaya ve kaşımaya başladı. "Hayır, yok ama malum sen de Emre ile evleneceğimi biliyorsun." ondan bir onay almak ve aklında şimdi yapacağı konuşmayı düşünüp karar vermesi için zaman tanıyordu kendine. "Evet, biliyorum."
İrem, artık bu konuşmanın nereye gideceğini merak ediyor, bir yandan da o konuşmakta zorlandığı için kötü bir şeylerin olduğunu düşünüp endişe ediyordu. "Bu meseleyi Emre'nin ailesi bilmiyor ve göstermelik bir düğün yapacağımız gibi isteme, nişan ve kına da yapmamız gerek. Sena Hanım ile," derken İrem'in Sena Hanım'ı tanımadığını anımsayarak hızla, "Emre'nin babaannesi," diye ekledi ardından başladığı cümleye kaldığı yerden devam etti. "Oturup konuştuk. Düğün yakın bir olacağı için bu akşam isteme ve nişan yapacağız iszi de davet etmek istedim. Her ne kadar göstermelikte olsa sizin de yanımda bulunmanızı çok isterim İrem."
"Tabii ki de böyle bir günde seni yalnız bırakmayız Derin. Ben Uraz ile konuşurum, sen merak etme. Bir eksik ya da gelirken bizim almamız gereken bir şey var mı?"
"Hayır hayır yok. Melek Abla akşam için bir-iki bir şeyler yapacak. Onun dışında bugün gerekli olan her şeyi hallettim ben."
"Tamam canım," diyen İrem'in ardından, "İrem," diyerek konuştu Derin. "Acaba Uraz ile konuşup bu konu hakkında yumuşamasını sağlar mısın? Uraz, söz konusu ailesi ya da sevdikleri olunca biraz fevri davranabiliyor. Yani akşam geldiğinizde bu konu hakkında onunla kavga etmekten korkuyorum biraz."
İrem, şimdi onun bu karın ağrısını anlamıştı. "Sen merak etme ben onunla konuşup yumuşamasını sağlarım," Aralarından yine bir sessizlik geçerken, "Peki ya sen?"diye sormadan edemedi İrem. "Bu konu hakkında ne düşünüyorsun Derin?"
İrem, Derin gibi Uraz'ın düşüncelerini ve bu düşünceler ekseninde göstereceği tavırları az çok tahmin ediyordu lakin onun için önemli olan tek şey Derin'in düşündükleri ve hissettikleriydi.
Derin, İrem ona sorduğunda fark ediyordu ki, akşamki isteme için bir hayli heyecanlanıydı. Her ne kadar Emre onu sevmese de Derin onu seviyordu ve onunla birlikte evliliğe ilk adım olan isteme gözüne bir zorunluluk gibi gelmiyor, aksine sanki bir anlaşma için olmayacaktı bu isteme işi.
Derin, kötü olan şeyleri kendini biraz olsun iyi hissetmek için güzelleştirmeye çalışıyor, bunun kötü yanlarını bir kenara bırakıp iyi yanlarını alarak kendini mutlu etmeye çalışıyor, çabalıyordu ve içindeki yavaş yavaş filizlenen aşk sayesinde bunu çokta güzel başarabiliyordu.
"Ben mi?" diye sormadan edemdi. Bunu kendine hiç sormamıştı. Peki ya ne hissediyordu bu konu hakkında? "Aslında zoraki bir şey olduğu için kendimi zorlamam ve mutsuz olarak kötü hissetmem gerekiyor ama," derken dudaklarını dişlerinin arasına alarak ısırmaya başladı. Bunu kalbi onaylarken dili ile tasdik ederek ilk defa İrem'e itiraf edecekti ve ister istemez, içindeki heyecan katlanarak artıyordu.
İrem, onun diyeceklerini sabırla bekleyip dinlerken ocaktaki yemeği hatırlayarak ayaklandı ve tezgâhın önüne gelerek tencerenin kapağını açtı. Tahta kaşıkla karıştırıp yemeğin durumunu kontrol etti ardından kalan son suyu da yemeğe koyarak kapağını kapatıp pişmeye bıraktı. Elini tezgâha koyup masaya geçmedi.
"Ben hiç öyle hissetmiyorum İrem... Ben Emre'ye âşık oldum." bunu dolandıra dolandıra anlatsa işin içinden çıkamayacağı için pat diye söylediğinde mavi gözlerini sıkıca yumdu ve deli gibi çarpan kalbinin üzerine elini bastırdı, İrem'in vereceği tepkiyi bekledi.
İrem, son anda kendini tutmasa, "Ne!" diye bağırıp oturduğu sokağı bile ayağa kaldırabilirdi. "Anlamadım?" derken buldu kendini ama Derin'in dediklerini çok iyi bir şekilde duymuş ve anlamıştı.
"Öyle işte," dedi Derin bir anlık heyecanla, "Yani ben böyle bir şeyi istemedim ki ama bir anda oluverdi. Ceylin'in düştüğü gün Emre bana anlaşmayı imzalattığında fark ettim ki bu benim için bir zorunluluktan ziyade sevdiğim adamın yanında kalabilmem için az da olsa bir zamandı. Onun yeşilleriyle benim mavilerim karıştığında içim bir hoş oluyor, kalbim deli gibi çarpıyor. Ben işte o gün, o beyaz boş yere imzamı atarken aşkımın ilk tohumunu da kalbime ekmiş oldum."
En sonunda hızlı hızlı konuştuğu için nefes nefese kalan Derin, nefesini kontrol altına almaya çabalıyordu.
İrem, neredeyse Derin hızlı hızlı konuştuğu için dediklerini doğru düzgün anlayamamıştı ama neyse ki onun ne demek istediğini çok iyi bir şekilde anlamıştı. Resmen Derin'in dedikleri karşısında ağzı açık kaldı. "Ciddi misin?" diye sorarken hafif büyüttüğü kahverengi gözleri etrafta bir oraya bir buraya gidip gelerek geziniyordu. Aklına gelen, "Bu aranızda bir anlaşma olduğu için zor olmaz mı?" sorusunu kısa süreliğine rafa kaldırdı.
İrem, Derin'in sesine karışan mutluluğu ve heyecanı iliklerine kadar hissederken aklındaki soruya cevap arayarak merakını gidermek onun mutluluğundan gram önemli değildi.
"Evet," Derin'in sesi, iki kişinin kulaktan kulağa fısılda azından pekte farksız değildi. İkisi arasında küçük bir "çıt" dahi çıksa Derin girdiği bu büyülü ortamdan sıyrılıp çıkacakmış gibi hissediyordu.
İrem, Derin ona neyin nasıl olduğunu anlattığı için sorma ihtiyacı hissetmezken, "Çok güzel bir haber bu! İlk defa aşkın ne olduğunu tadıp öğreniyorsun! Bu dünyada aşktan da kutsal ve özel ne olabilir ki?" Derin, işte şimdi içine kapıldığı o büyülü ortamdan sıyrılmış. İrem'in onun bu mutluluğunu bozmamak için sormadığı soru, kafasında çınlayıp duruyordu.
"İrem, her şey iyi hoş da Emre beni sevmiyor ki," dediğinde bir dakika önce heyecanlı çıkan sesi şimdi durgun çıkmış, kalbinin ağrıdığını hissetmişti.
İrem kararlılıkla, "Kaderimizi değiştirmek bizim elimizdedir. Önümüzdeki iki yoldan hangisini seçersek seçelim bu bizim kaderimiz ve hayatımız olacak. Sen de kendi kaderiniz çizip yönetmek için Emre'yi kendine aşık edeceksin." şimdi şaşırıp ne olduğunu anlayamama sırası Derin'e geçmişti.
"İrem, sen ciddi misin?" diye sorarken sesinden de onun dediklerine inanmadığı ve şaşırdığı belli oluyordu. "Çokta ciddiyim. Güzelsin, zekisin, maharetlisin. Üstelik onunla her ne olursa olsun, bir ay kadar onunla evli olacaksın. Bundan daha iyi bir fırsat var mı önünde, senin için?" Derin, şaşkınlığı yüzünden hafif kaldırdığı kahverengi kaşlarıyla karşısındaki masaya odaklanmış bir şekilde bakıyordu. Hâlâ daha İrem'in dediklerinin etkisiyle üzerinde bir şaşkınlık varken, "Sen çok ciddisin," dedi.
"Evet, çok ciddiyim ve sonuna kadarda haklıyım. Derin sen hep başkaları için çalışıp, çabalayıp kendini feda ettin, şimdi sence de kendin için mücadele etmenin vakti gelmedi mi?"
İrem'in sorusuna yanıt olarak, "Geldi galiba," dediğinde İrem onu ikna etmeyi başardığı için sevinçle gülümsemişti. Derin, "O değil de öyle bir konuştun ki, beni öyle gaza getirdin ki dışarı çıkıp iki saat aralıksız koyabilirim." kıkırdayarak konuşan Derin'in ardından küçük bir kahkaha attı İrem.
"Çok sağ ol, çok teşekkür ederim. Seninle konuşmak bana çok iyi geldi." Derin, artık onu daha fazla işinden alıkoymayı istemediği için telefonu kapatmadan önce ona teşekkür etmeden geçmeyi istememişti.
"Bana da çok iyi geldi Derin, beş dakika da olsa dinlenmiş oldum." İrem'in dudakları arasından firar eden hoş kıkırtı Derin'in kulaklarına ulaştı. "Tamam o zaman, seni daha fazla tutmayayım ben. Akşam geldiğinizde görüşürüz."
"Görüşürüz Derin," dedikten sonra hızla da ekledi İrem, "Ha, bu arda Uraz'ı kafana takıp canını sıkma canım, ben hallederim onu."
"Tamam," diye onu onayladığında İrem'i daha fazla meşgul etmeyi istemediği için telefonunu kapattı sonra da masanın üzerine bıraktı.
Derin, İrem'in onu cesaretlendirmesi ile artık çok emindi ki, Emre'yi kendine aşık etmek için elinden geleni yapacaktı.
Bunun bedeli her ne olursa olsun, bu bedeli ödemeye istekli ve kararlıydı. Kimse ya da hiçbir şey onu bu yoldan men etmeyi başaramazdı...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 45.85k Okunma |
3.36k Oy |
0 Takip |
63 Bölümlü Kitap |