54. Bölüm

💚17. Bölüm💚

Elif
mavii_bulutt345

 

 

 

 

​​Merhaba :)

 

 

 

 

​​​​​Normalde bölüm başlarına bir şeyler yazmayı sevmiyorum ama kendimi tutamadım :(

 

 

 

 

Oy ve yorum sayıları çok az. Evet kitap okunuyor, takip ediliyor ama ben sizin tarafınızdan bir dönüş alamıyorum. Kurgu nasıl gidiyor mesela? Bir hatam var mı? Gibi sorulara sizden bir yanıt bekliyorum.

 

 

 

 

Şimdiye kadar da desteğini eksik etmeyen her okuyucuya ayrı ayrı teşekkür ediyorum 💙🙏

 

 

 

 

Ayrıca söz verdiğim tarihte bölümü bitirip atamadım. Özür dilerim. Daha fazla konuşmadan sizi bölümle baş başa bırakayım, keyifli okumalar dilerim 💙

 

 

 

 

Genç adam, son kez genç kadının kaldığı kapıya baktı. Bu kapı aynı zamanda onun geçmişini son kez örten kapıydı. Mazisini bir daha görmemek üzere elleriyle örttüğü yerdi burası.

 

 

 

 

 

Geleceğini inşa etmeye başladığı yer de burasıydı. Emek verip ilmek ilmek öreceği zaman gelmişti. Ölü toprağından kurtulup yeşerecekti artık genç adam, gözleri de karanlıktan aydınlığa çıkmaya alışacaktı yavaş yavaş.

 

 

 

 

 

Şimdi Ceylin'in yanına gitmeliydi. Küçük kız tek başına kalmıştı. Onu sakinleştirmeliydi genç adam. Derin'in yokluğunu ona aratmamalıydı. Bunu masıl yapacağına dair hiçbir fikri yoktu. Ceylin'in annesini aradığını görmeden bilebiliyordu. Panik yapıp korkmuş olmalıydı.

 

 

 

 

 

Adımları hızlıydı, kızına yetişip ona destek olmalıydı çünkü ciddi bir operasyon geçirecekti. Emre, sol yanının hızla gümbürdediğini hissetti. Kızıydı Ceylin. Canından bir parça, gönlünde açan çiçekti. Nefes onu doğurmuş olsa da Derin'in kızıydı o. Derin ve Emre'nin.

 

 

 

 

 

Soluk soluğa kaldı. Hissettiği duyguların yoğunluğu tarif edilemeyecek kadar müthişti. Onu ilk öğrendiğinde yapamadığı her şey bir kılıç olup yüreğine saplansa da geleceği onun ellerindeydi. Kızına yabancıydı Emre, onu tanıma fırsatını yakalayamamıştı.

 

 

 

 

 

Yaptıklarını yok edemezdi ana belki telafi edebilirdi bazı şeyleri. Kızının büyüdüğüne, mezun olduğuna ya da evlendiğine şahitlik edebilirdi artık.

 

 

 

 

 

Tek yapması gereken şey kendini affettirmekti ve bu da en zor şeydi. Yine de kararlıydı bazı şeyler için. Değişim acı isterdi ama buna da katlanma sırası ona geçmişti.

 

 

 

 

 

Ceylin'in odasının kapısını açtı usulca, onun uyuma ihtimaline karşın uyandırmak istemedi küçük kızı. Ceylin aldığı ilaçlar yüzünden uyku ile uyanıklık arasındaydı. Gözleri çok kısılmıştı, Emre ilk bakışta onun uyuduğunu zannetse de içeri girdikçe uyanık olduğunu anlayabiliyordu.

 

 

 

 

 

Ceylin tanıdık bir sima görünce sevindi. Tanımadığı kişilerin arasındayken oldukça korkmuştu. Emre'nin soğuk tavrını dahi unutuvermişti birden. Yerinde kıpırdandı. "Emre Abi ben ne zaman çıkacağım buradan?" sesi bitkindi.

 

 

 

 

Onun sert bakan gözlerinin yerini korku ve endişe duyguları alınca biraz olsun ona güvenivermişti. Ona kızmayacağını, kendisini terslemeyeceğini anlayan küçük kız yorgunlukla açılan gözlerini genç adamın bedenine dikti. Genç adam hızla onu düzeltmek istedi. Ona babası olduğunu yüzlerce kez söylemek istedi ama her şeyin bir sırası, bir vakti vardı.

 

 

 

 

Düşüncelerini bir kenara bıraktı. Şu an önemli olan tek şey Ceylin’in nakliydi. Adımladı ve yatağın bir kenarına oturdu. “Biraz daha burada kalman gerekiyor. Tedavin tam olarak bitmedi.” Ceylin suratını astı. “ama ben burada yatmaktan çok sıkıldım. Hem canım da çok yanıyor. Oyuncaklarım da yok,” genç adam burnunun direğinin sızladığını hissetti.

 

 

 

 

İçindeki bir güç, onu alıp bağrına basmak istiyordu. Onu bağrına basıp bütün kötülüklerden ve acılardan uzaklaştırıp ona kol kanat germek istiyordu. Burcu için de bunu hissettiği anlar olmuştu ama bu kadar kuvvetli değildi. Onu her zaman korumak istemiş, hayatının her anında ona sahip çıkmıştı ama bu başkaydı. Küçük kız ile aralarındaki bağı kendisi koparıp atmışken yeniden örmesi zor olacaktı.

 

 

 

 

Öte yandan çaresizdi. Küçük kızın acılarını dindiremiyor, hafifletmek için elinden bir şey gelmiyordu. Elini farkında olmadan onun solgun yüzüne değdirdi. Elinin tersiyle sıcaklığı belli belirsiz olan yanağını okşuyordu. “Bunların hepsi senin iyiliğin için yapılıyor Ceylin,” kızına adı ile seslenmişti genç adam. Dudaklarının arasından onun adı bir ilahi gibi çıkıvermişti. Sözlerine yaşadığı duygu patlaması yüzünden ara verdi. Hem de onun bakışlarını inceleyip neler düşündüğünü anlayacak vakti de elde etmiş oldu.

 

 

 

 

Küçük kız bakışlarını ondan çekmeden onun sözlerine kulak veriyordu. “İyi ve sağlıklı olman için tedavi olman gerekiyor. Hem bunlar çok uzun sürmeyecek.” Küçük kız farkında olmadan yüzünü kaçırdı. “Ben çikolatalı pasta yemek istiyorum ama hemşire ablalar izin vermiyor. Annem de beni görmeye gelmedi. İşlerinin olduğunu söylediler ama o beni görmeye mutlaka gelirdi.” Genç adam sarsıldığını hissetti. Anne-kız arasındaki güçlü bağ boynuna dolanıvermişti.

 

 

 

 

Öz kızı, ona da böyle güvenebilecek miydi? Bu sorunun cevabını bulamıyordu genç adam. Ceylin’in kendisini Derin’e bu denli teslim etmesi çok güzeldi ama içten içe bir kıskançlık hissetmişti Emre. Kızı ile de aynen böyle olmak istiyordu. Kızı da kendisine bu gözle baksın istiyordu.

 

 

 

 

“Senin de dediğin gibi annen mutlaka yanına gelirdi ama işlerini halledememiş. Onun yerine ben yanındayım,” onun aklını başka yöne çekip bu konuyu kapatmalıydı. Ceylin annesinin durumunu tedavisi bitene kadar bilmemeliydi. Özellikle de annesini yoğun bakımda, o şekliyle görmemeliydi. “Demek çikolatalı pastayı çok seviyorsun?” soran bir tınıyla sordu, bakışlarını bir cevap ararcasına onun yüzünde gezdirdi.

 

 

 

 

“Çok seviyorum. Annem ve Eylül Abla çok güzel yapıyorlar. Ben de istediğim kadar yiyebiliyorum. Annem bir tek onu istediğim kadar yememe izin veriyor. Başka şeyler için hep sınır koyuyor. Abur cuburların fazlası zararlıymış.” Küçük kızın parlayan gözleri onu da mutlu etmişti. “Öyle mi?”

 

 

 

 

Ona bir sır vermek istercesine başını ona yaklaştırdı. “Eğer sen tedavi bitene kadar güçlü ve cesur olursan buradan çıkar çıkmaz seninle çikolatalı pasta yiyeceğiz, kabul ediyor musun?” küçük kız yüzündeki kocaman gülümseme ile başını hızla onaylarcasına salladı. “Ama annem yapsın,” dedi istekle. Emre başını salladı. “Ben ona söylerim sen merak etme,” dedi karşılık olarak. Ceylin gözleri kısılacak şekilde gülümsedi.

 

 

 

 

Genç adam, ona kardeşinin doğduğunu daha sonra söylemeyi düşündü. Şimdi bunların yeri ve zamanı değildi. Küçük kızın bedeninin bir an önce toparlanması gerekiyordu. Ardında kalan kapının açıldığını hissetti ama bakışlarını Ceylin’den kaçırmadı. Artık ona ait olan en küçük anı bile kaçırmayı istemiyordu. Geleceğini istediği şekilde şekillendirmesi gerekiyordu ve bu attığı küçücük bir adımdı.

 

 

 

 

“Ceylin’i operasyon için almamız gerekiyor. Nakil için her şey hazır, doktorumuz da onay verdi.” Hemşire gülümseyerek bu açıklamayı yaptı. Emre, Ceylin’e gülümsedi. “Ben kapının önündeyim tamam mı? Sakın korkma ve cesur ol. Her şey çok güzel olacak,” ona güven verircesine bir bakış attı. Gitmesi gerektiğini hissederek ayaklandığında, eline sarılan küçük elle birlikte kaskatı kesildi.

 

 

 

 

“Emre Ağabey gitme, korkuyorum,” titrek ve ürkek çıkan ses yüzünden yerinde titrediğini hissetti genç adam. Kızını bırakmamalıydı. Koruyup kollamalıydı. “Tamam gitmiyorum güzelim,” dedikten sonra eğildi ve elini onun başına yasladı. Burnunu onun mis kokulu saçlarına gömdü. Öpüp kokladıktan sonra, “Buradayım, sakın korkma.” Emre boğuk çıkan sesine oldukça yabancıydı. Ağlamamak için kendisini sıktığı için sesinin tonu boğuk ve yoğundu.

 

 

 

 

“Ben serumu halledeceğim ve ameliyathaneye geçeceğiz,” diyen hemşire adımlayıp serumun dozunu ayarladı. Gelen bir başka görevli ile birlikte yatak hareketlendiğinde Emre de tuttuğu eli bırakmadan adımlıyordu. Küçük kız bakışlarını genç adamdan çekmiyordu. Hastaneleri sevmediği gibi duvarları ve çevreyi izlemeyi de sevmiyordu.

 

 

 

 

Operasyonun yapılacağı yere geldiklerinde hemşire Emre’ye kısa ama etkili bir bakış attı. Onun ne demek istediğini gözlerinden okuyan genç adam, “Ceylin,” dedi kısaca. “Benim buradan sonra gelmem mümkün değil ama seni burada bekleyeceğim.” Ceylin sakin olmaya çalıştı. Annesinin boşluğunu hissedebiliyordu ama hem hemşireler hem de genç adam bununla ilgili onu rahatlatacak sözleri sarf etmişlerdi. Yine de annesinin son dakikaya kadar geleceğine inandığı için yaşadığı hayal kırıklığı canını yakmıştı.

 

 

 

 

Her anında yanında olmuştu annesi. İlk adımında, ilk dişini çıkardığında ve ilk konuşmasında annesi hemen dibindeyken ona en ihtiyacı olduğu zamanda annesinin yanında olmamasına içten içe üzülüyordu minik kız ama annesine bir yandan da derin bir güven bağıyla bağlıydı. Onun gerçekten zor bir durum olmasa yanında olacağını da bildiği için sessizce acısını minik kalbinin en ücra köşelerine gömüyordu.

 

 

 

 

Küçük kız bazı şeylerin idrakına yeni yeni varıyordu. Panikten ne yapacağını bilemeyen beyni konuşmak için düşüncelerinin arasından sıyrılıp çıkamıyordu. Başını onaylarcasına sallayabildi sadece. Emre onun değişen yüzünü, kasılan bedenini görebiliyordu ama elinden bir şey gelmiyordu. Dudağını ısırdı. Acısını kendince bu şekilde geri plana atmaya çalışıyordu.

 

 

 

 

Ceylin’in yattığı sedye hareketlenirken onun küçük eli ellerinden kayıp gitmişti. Emre avucundaki soğukluğu hissederken yutkunamadı. Her şeyin iyi olacağını, kızının bu hastalıktan kurtulup sağlığına kavuşacağını biliyordu Emre ama içinde bir yerlerde, bir diğer ihtimal ve kötü senaryo canlanıp onu fenalaştırıyordu. Beterin beteri varken bunları düşünmemesi mümkün değildi.

 

 

 

 

Kapı kapana kadar onunla kısacık bir an da olsa göz göze kalmıştı. Yeşil gözleri ona doğru gelen doktoru fark edene kadar oraya mühürlenip kalmıştı. “Emre Bey,” diyen doktor söze nasıl başlayacağını bilemiyordu. Öğrendiği bilgilere göre Nefes, Ceylin öz annesiydi. Bu yüzden nakil için dokuları kusursuzca birbirlerine uyuyordu. Emre kendine gelmek için, “Buyrun Doktor Hanım,” dedi. Konuşması silkelenip zihnini boşaltmak içindi. “Nakli gerçekleştireceğiz ama bir problem var,” Emre bu sözler üzerine boşluğa düştüğünü hissetti. Demin zihninden geçen kötü olaylar silsilesi yeniden zihnindeki yerleri almıştı.

 

 

 

 

Doktor, onun gözlerindeki korkuyu ve endişeyi fark eder etmez hızla sözlerine devam etti. “Ceylin ile ilgili kötü bir durum söz konusu değil, başka bir şey var,” kelimeleri yan yana getirirken zorlanıyordu. Böyle bir haberi pat diye söylemek doğru değildi. “Nefes Hanım ile ilgili bir mesele var.”

 

 

 

 

Soluklanıp ne diyeceğine karar verdi en sonunda doktor. “Yapılan müdahalelere rağmen Nefes Hanım’ı kurtaramadık. Nüfusta kayıtlı herhangi bir yakını yok. Bu yüzden de cenaze işlemleri biraz uzayacak. Ceylin’in öz annesi olduğu için belki konuyla ilgilenmek istersiniz diye düşünmüştüm. Ama yine de cenaze işlemlerini hastane halledecek. Ben sadece haber vermek istedim size.” Haddini aşıp aşmadığını ya da yanlış herhangi bir şeyi söyleyip söylemediğini anlayamıyordu genç doktor.

 

 

 

 

Emre, hiçbir şey hissetmediğini fark etti. Yoldan geçen birisinin öldüğünü öğrenmişti sanki. Tek bir mimik dahi oynamıyordu yüzünde. Bedeni acıyla kasılmıyordu mesela. Soluğu genzinde patlayıp nefes almasını engellemiyordu. Gözleri acıyla kapanmıyor, kalbi sıkışmıyordu bu haberin üzerine. Nefes, hayatına hiç girmemiş gibi yine hiç çıkmamış gibi yok oluvermişti birden.

 

 

 

 

Derin için hissettiği kaybetme korkusunu Nefes için de hissetmiyordu artık.

 

 

 

 

Ama bildiği bir şey de vardı. Nefes Ceylin’in öz annesiydi. Olur da bir gün Ceylin bunu öğrenirse annesini bilmek ve tanımak isteyebilirdi. En azından yaşanılan bunca şeyi anlatamayabilirdi ama annesinin mezarını öğrenmesi en doğal hakkıydı. “Tamam Doktor Hanım ben konuyla ilgileneceğim,” genç doktor başını salladı usulca.

 

 

 

 

Emre, “Ceylin iyileşir değil mi? Yine bir uyumsuzluk olmaz?” korkarak, çekinerek bu sözleri sarf etmişti genç adam. Bir yıkıma daha hazır değildi. Küçük kızın yorgun bedeni daha fazla acıya katlanamayacaktı. Doktor ne diyeceğini b ilemiyordu. “Umudumuz o yönde. Kardeşi ile olan durumu ortada. Bu iliği bedeninin de kabul etmesi gerekiyor. Bir sorun olmayacağını düşünüyorum ama her operasyonda olduğu gibi burada da bir takım riskler ve olumsuzluklar mevcut.”

 

 

 

 

Doktor, durumu bu şekilde izah etmişti. “Acınızı ve korkunuzu anlıyorum Emre Bey, lütfen her duruma kendinizi hazırlayın. “Ceylin’in her durumda bir desteğe ihtiyacı olacak. Benim içeri girmem gerekiyor.” Doktor ona son kez baktı. Ardında bir enkaz bıraktığını ilerek Ceylin’in kaldığı odaya geçti.

 

 

 

 

Genç adam, ne yapacağını bilemeyerek koridorda tur atıp duruyordu. Dördüncü seferden sonra başının döndüğünü hissederek duraksadı. Gözleri ezberlediği duvarları görmekten bıkmıştı. Çalan telefonu kendisine gelmesine yardımcı olmuştu. Kardeşinin adını telefonun ekranında görünce hiç beklemeden aramayı onayladı genç adam.

 

 

 

 

“Alo, ağabey?” heyecan ve tedirginlik ile konuşan genç kadın, bir cevap bekliyordu. Konuşup sormaya cesareti yoktu. Babaannesi ile göz göze geldi. Sena Hanım torununun kararına saygı duysa da böyle bir durumda yanında kendisini ve kız kardeşini istemiyor oluşuna biraz kırılmıştı. Yine de nazlanma vakti değildi. Böyle bir durumda inat da edemezdi. Torununun istediğini yapmıştı hiçbir şeyi uzatmadan ama içi içini de yiyordu yaşlı kadının.

 

 

 

 

Genç adam, pot kırmamak için gerçekleri ve yalanları zihninde hızla süzdü. Yalanların temelini oluşturduğu bu kısacık zaman diliminde söylenmemesi gereken birçok sır birikmişti. Temeli sarsmamalı, sözlerini sarf ederken kelimelerini özenle seçmeliydi genç adam. “Efendim Burcu,” onun ne diyeceğini, yeni soracağını biliyordu ama düşünmek için zaman kazanması gerekiyordu.

 

 

 

 

“Derin Yenge’m nasıl oldu? Bir gelişme var mı? Çok merak ettik. Hem gelsek olur mu? Sen de yalnız kaldın orada.” Burcu ağabeyinin üzerine gidip gitmediğinden emin değildi ama onu orada tek başına bırakıyor olmak içine sinmiyordu. Telefonu dinleyen Sena Hanım torununun bunu kabul etmesini dualarla bekliyordu.

 

 

 

 

Genç adam bir an için her şeyi onlarla paylaşmayı, omzundaki yükleri biraz olsun hafifletmeyi öyle çok isterdi ki genç adam ama yapamazdı. Derin’e verdiği sözleri yine ona sormadan çiğneyemezdi. Ceylin’in durumunu gizleyebilmesi için de buraya gelmemeleri gerekiyordu. “Durumu aynı, bir şey değişmedi. Beni düşünmeyin, ben iyiyim burada. Siz de evde kalın hastanede yıpranırsınız. Hem kalabalık olmamız bir şeyi değiştirmeyecek.”

 

 

 

 

“O nasıl söz oğlum?” Sena Hanım olaya müdahalem etmeden duramamıştı oturduğu yerde. “Biz yıpranır mıyız hiç? Aklımız sizde kaldıkça, bir bilgi alamadıkça daha kötü oluyoruz biz burada.” Gözleri dolu dolu, sesi titreye titreye konuştu yaşlı kadın. Emre’nin dediği gibi hastanede olmak onları yıpratacaktı ama böylece oturup hiçbir şey yapamıyor oluşu da yüreğini dağlıyordu.

 

Genç adamın burada, yanında olması gereken bir ailesi varken orada da yüreği perişan bir ailesi vardı ve aradaki dengeyi kurmakta güçlük çekiyordu.

 

“Bir müddet böyle olması gerekiyor babaanne. Ben sizi en ufak şeyde haberdar ederim,” genç adam onların ferahlamasını, akıllarının burada kalmamasını kendince sağlamaya çalışıyordu. Engel olamazdı onların bunları hissetmelerine ama en azından yüreklerine su serpebilirdi.

 

Burcu, konuyu değiştirmeye çalıştı. “Ağabey Ceylin’i buraya mı yollasan acaba? Kuzum orada tek başına kalmıştır. Hem Ceylin hastaneleri pek sevmez. Biz burada oyalarız onu,” Emre acıyla gözlerini kapattı. Derin’in işlerinin olduğunu, bu yüzden yanına gelemediğini bahane etmişti. Küçük kız buraya hastalığı için getirildiğini zannediyordu. Burcu’lar da onunla beraber gelirken durumu izah etmedikleri için küçük kızı korkutmamak için bunları uydurmuştu genç adam.

 

“Ceylin’e bunu söyledim ama annesini ve kardeşini bırakmak istemiyor. Ben burada onun için bir oda ayarladım. Beraber kalıyoruz zaten. Ben ikna edersem onu yollarım.” Yalanlardan nefret ettiği gibi bunu devam ettirmekten de nefret ediyordu.

 

Burcu diyecek bir şey bulamıyordu. “Bebek nasıl ağabey? Küvözden ne zaman çıkacakmış?” Emre o an minik kızını pek fazla ziyaret etmediğini fark etti. Küçük bebek, bu olaylardan en az zedelerle kurtulan kişiydi. Erken doğduğu için bir müddet gözetim altında kalması gerekiyordu ama hayati bir sorun yoktu. Organları gelişmişti. Sadece bedeni olması gerektiğinden küçüktü. Nefes alırken birtakım zorluklar yaşasa da sağlıklıydı.

 

“Bir gelişme yok. Bir müddet daha gözetim altında tutulması gerekiyormuş. Doktor birkaç güne çıkar dedi. Sağlığı hakkında bir sorun yokmuş,” duraksadı. Nefesi titredi. “Anne sütü alamadığı için mama ile besleniyor. Bu da gelişimini yavaşlatıyormuş,” dedi. Derin ilaç aldığı için sütünü kızına veremiyorlardı. Bu yüzden de mamalar ile beslenen minik bebek ihtiyacı olan besinlere ulaşamıyordu.

 

Derin ne hayaller kurarak sevmişti karnını. Ne ümitlerle kızına seslenmişti adıyla. Ne düşüncelerle almıştı ona ait eşyaları. Şimdi hiçbirini göremiyordu genç kadın. Yaşamak için mücadele etmekten başka çaresi yoktu, kurtulmak için azmine ve inadına ihtiyacı vardı.

 

Ceylin çıktıktan sonra bebeğin yanına gitmeyi düşünen Emre’nin zihnini Sena Hanım’ın sözleri bastırdı. “Bu günler de geçecek oğlum, sen hiç merak etme. Umutsuzluğa düşeyim deme sakın. Derin çok güçlü bir kadın, o hastaneden de sapasağlam bir şekilde çıkıp ailesine kavuşacaktır. Ben ona inanıyorum,” Emre sızlayan burnunu fark ederek soluklandı. Gözleri nemlenmişti. Boynundaki sıcaklık hissedilecek kadar belirgindi. Diğer ihtimal canını yakmıştı. “İzin vermem,” diyordu aklı. “Bizi bırakıp gitmesine müsaade etmem. Bu kadar kolay olmamalı, her şeyin bitmesi.”

 

Başlamadan da bitebilirdi hikayeleri, bir garantisi yoktu. “Ben de babaanne,” diyebildi. “Ben de,” son söyledikleri fısıltıyla çıkmıştı dudaklarının arasından. “Benim şimdi kapatmam gerekiyor. Kendinize iyi bakın. Ben size olayları haber veririm.” Son vermeliydi bu konuşmaya. Ailesinin ona destek oluşu güzeldi ama bunları konuşmak omuzlarındaki yükü ağırlaştırıyordu.

 

“Tamam oğlum, sen de dikkat et. Ceylin’e de iyi bak, hastane ortamı orası. Rabbim korusun hastalık falan kapar,” Sena Hanım endişeyle bunları söyleyince Burcu babaannesine kaş göz yapıyordu. Felaket üstüne felaketleri düşünmek şu an için iyi değildi. Sena Hanım bu uyarıyı dikkate alarak dudaklarını birbirlerine bastırdı.

 

“Kapatıyorum ağabey, dikkat edin. Görüşürüz.” Dedikten sonra babaannesine dikti mavi gözlerini. “Ne yapayım kızım? Anne yüreği işte aklıma bin türlü şey geliyor,” yaşlı kadın dudakları titreyerek kendini açıkladı. Burcu oturduğu yerden kalkıp onun yanına oturdu. Ellerini onun ellerinin üzerine koydu.

 

“Biliyorum babaanne ama ağabeyim için acımızı içimize gömüp ona destek olmalıyız,” bir kolunu ona sardı. “Hem ağabeyimin morale ihtiyacı var, şu an bunları bir kenara bırakmak en iyisi olacak,” dolan gözlerini kapattı genç kadın. Bu günler de geçecekti ama yaralarına basılan tuz canlarını acıtıyordu.

 

Emre, ne kadar zamanın geçtiğini bilmiyordu. Ceylin’in operasyonu bitene kadar koltukta oturmaktan başka bir şey yapmamış, bir santim bile yerinden hareket edip başka bir yere gitmemişti. Sadece adamalarını arayıp Nefes’in durumunu anlatmış, cenaze ile ilgilenmelerini söylemişti.

 

Kapıdaki hareketlilik onu kendine getirdi. Hızla yerinden doğrulup doktorla göz göze geldi. Ayağa kalkıp kapıya yöneldi. “Ceylin’in bedeni bu sefer nakli reddetmedi. Uyum açısından bir sıkıntı yok Emre Bey,” genç adam için güneş doğmuştu sanki. Havayı çeken ciğerleri sızlamıyordu artık. Sol tarafındaki sıkışıklık gevşemişti birden. Gözlerinden akan yaşlara engel olamadı.

 

Kızı kurtulmuştu bu hastalıktan. Yavaş yavaş kuruyan çiçek bahçeleri filizleniyordu artık.

 

“Sadece bir müddet daha ilaç tedavisine ve takviyelerine devam etmemiz gerekiyor. Bu yüzden de kontrollerini aksatmamalısınız.” Doktor onun korla yanan göğsüne bir kova suyu döküvermişti sözleriyle. “Geçmiş olsun, Ceylin’i görebilirsiniz ama lütfen çok yormayın.” Doktor yanından ayrılırken Emre içinin içine sığmadığını hissediyordu.


Ceylin ile beraber kaldığı odaya geçtiklerinde genç adam onun uyanmasını bekliyordu. Uyandıktan sonra kardeşinin doğduğunu, annesinin yoğun bakımda olduğunu anlatması gerekiyordu.

Doktorun tavsiyesi üzerine bunları yarın söyleyecekti ama yine de içi içini yiyor, kelimeleri seçerken zorlanıyordu.


Küçük kızın şimdi dinlenip kendine gelmesi gerekiyordu. Gözlerini açar açmaz da annesini soracaktı. Onu oyalayacak güçlü bir bahaneye ihtiyacı vardı.

Düşündükçe ağrıyan başına uykusuzluk da eklenince başı ağırlaşıyordu bedenine. Zonklayan şakaklarını ovaladı. Biraz dinlenmeye ihtiyacı vardı. Hastanede kalan Uraz ona bu teklifi yapmıştı ama genç adam istememişti. Bedeni zayıf düşene kadar uyumamakta kararlıydı.


“Anne,” dedi küçük kız fısıltıya. Odada ses olmadığı için sesini duyabilmişti Emre. Yerinde doğruldu. “Ceylin,” diyerek ona seslendi. “Buradayım, merak etme,” küçük kız binlerce yükün altında ezildiğini hissediyordu. Bedeni oldukça ağırdı. Gözlerini açarken zorlandı. Hafif kısılı gözleri ile Emre’ye doğru baktı. “Annem gelmedi mi?” bu soru Emre’nin beklediği bir şeydi.


“Annen gelecek, işleri bitmemiş.” Küçük kız yüzünü astı. “O zaman onu arar mısın? Sesini duymak istiyorum.” Emre panikledi ama bunu belli etmemesi için sakin kalmalıydı. Her şeyi düşünüp bunu düşünememişti. “Annenle konuştum ben,” dedi inandırıcı olmaya çalışarak. “Müsait olduğunda arayacağını söyledi.” Ceylin sızlayan burnunu çekti.


İçini huzursuz eden, tarif edemediği bir şey vardı. Kalbi gümbürdüyordu. “Sen beni yanında istemiyor musun yoksa?” Emre kalkıp yatağın boş kısmına geçti. “Hayır, sadece annemi çok özledim. Mutlaka gelirdi. Beni yalnız bırakmazdı.” Küçük kızın saçlarını okşarken buldu kendini genç adam.


“Annen gelene kadar ben yanında kalacağım, bana güveniyor musun?” olumsuz bir cevap alırsa yerle yeksan olurdu genç adam. Kızıyla böyle böyle yakınlaşacak, kalbinde bir yer edinecekti. Zordu ama imkansız da değildi.


Ceylin başını salladı sadece. Buna vereceği bir cevap yoktu çünkü Emre’yi tam anlamıyla tanımıyordu. Bir süre de yurtdışında kaldığı için onunla daha fazla vakit geçirememişti. Emre gülümsedi. Bu küçücük bir cevap bile ona umut vermişti.

Bir aile olmanın umuduydu bu.

 

 

Bölüm : 12.02.2025 20:12 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...