21. Bölüm

🩵18. Bölüm🩵

Elif
mavii_bulutt345

Mavinin Yeşili

 

Bölüm: 18

 

Derin, Melek Hanım'ı yanlız bırakmayı istemeyerek seri adımlarla mutfaktan çıktı ve salona geçti. Mavi gözleri, Ceylin'in oyuncaklarını odanın bir köşesindeki sepete koyan Melek Hanım'a kaydığında, "Melek Abla, Ceylin nerde?" diye sordu, bir yandan da mavi gözleri odanın en ücra köşelerinde bile dolaşarak sorusunun cevabını arıyordu.

 

Melek Hanım, Ceylin'in oyuncaklarını odanın bir ucundan diğer ucuna taşıdığı için yorulmuş, nefes nefese kalmıştı. Elindeki son oyuncağıda çilek şeklinde yapılmış olan sepete attı ve yeşil renkli kapağını kapattı. "Yukarı yolladım. Odayı toplayacağız, süpürgeyi çalıştıracağız. Rahatsız olmasın istedim, kızım. Hem o odasındadaha rahat eder."

 

Derin hafifçe gülümsedi. "Çok iyi düşünmüşsün, burda temizlik yaparken çok rahatsız olacaktı." temizlik yapacakları için kollarını yukarı doğru kıvırdı.

 

Melek Hanım'da ona karşılık olarak başını sallayıp gülümsedi. "Ben buraları topladım. Süpürür, etrafın bir tozunu alıp viledayla parkeyi sileriz biter işimiz. Ben de sen hazırlanırken misafirlerimiz için tatlı-tuzlu bir şeyler ayarlarım."

 

Koltuğun ortasındaki yastığı eline alıp düzelten Derin, koltuğun köşesine bıraktı elindeki yastığı. "Tamam Melek Abla, öyle yaparız."

 

Yaklaşık iki saat içinde ikiside etrafı güzelce temizlemedikten sonra, Derin camsil kullandığı için ellerini aşağı katta bulunan banyoda yıkıyordu. Yanındaki, askıda asılı olan mor havluya ıslak ellerini sildiğinde, açılan dış kapının sesi kulaklarına ulaştı.

 

Eylül'ün geldiğini anlamış, birazdan ona durumları açıkladığında da yapacakları konuşmayı düşündükçe gerim gerim geriliyor, stres yapıyordu.

 

Banyodan çıktı ve kapının önünde, üzerindeki montunu, çantasını ve botlarını kapının hemen önündeki dolaba yerleştiren Eylül ile karşılaştı. "Hoş geldin," diyerek zoraki bir şekilde gülümsedi Derin zira üzerindeki gerginlik onu çok tedirgin ediyor, bu yüzden de gülümsemeyi istemediği için zar zor gülebilmişti.

 

Dışarısı soğuk olduğu için boğazına sıkı sıkı sardığı turuncu atkıyıda parmaklarının arasına alıp dolaba koyan Eylül, dolabın kapağınıda kapattı. "Hoş buldum, Derin," dedi gülümseyerek. "Çok acıktım valla. Uraz ile işlerimiz bitmeyince öğle yemeğine bile çıkamadık."

 

Derin, onun yorulduğunu baygın baygın bakan kahverengi gözlerinden ve sesinden çok net bir şekilde anlayabiliyordu. Derin, Ceylin ile ve bu evlilik işiyle ilgilendiği için şirkete uğrayamamış, her ne kadar evden işlerini bilgisayar üzerinden yapsa da şirkette onun boşluğunun sebep verdiği yük, Uraz ve Eylül'ün omuzlarına binmişti.

 

Derin, İrem ile de konuşmasından ve Eylül'ün bu halinden şirketteki boşluğu yüzünden onların yorulduğunu çok iyi bir şekilde fark edebiliyordu. Bu işleri bittikten sonra şirkete gidip onların omuzlarındaki yükü hafifletmek için elinden geleni yapmayı aklının bir köşesine not etti.

 

"Melek Abla, ezogelin çorbası ve sarma yapmış sen çok seversin."

 

Eylül, duydukları karşısında gülümsedi. "Melek Abla çok güzel yapmıştır kesin," deyip yüzündeki gülümsemeyi daha da genişletti. Derin, eliyle salonu gösterip, "Eylül, seninle konuşalım mı biraz?" dedi. Amacı, Eylül ile salonda konuşmak istediğini belli etmekti ve koridorda karşılıklı bir şekilde ayakta durup konuşuyorlardı. Derin, Eylül'ün yorgun olduğunu bildiği için onu daha fazla ayakta tutup yormayı istemiyordu.

 

Eylül'ün gülümseyen dudakları düz bir çizgi haline döndü. "Bir sorun mu var? Ya da iş ile ilgili bir mevzuyu mu konuşacağız?" Eylül, onun kazağının uçlarıyla oynamasını fark edip gergin olduğunu anlamıştı. "Gel salona geçelim, anlatacağım zaten." Eylül, şimdi anlatacağı için onun üzerine gitmedi,"Peki, " diye Derin'i onayladı.

 

Derin önden yürüyüp salona girdiğinde Eylül'de seri adımlarla ve peşi sıra salona geçti. ikiside, üçlü koltuğa yan yana ve birbirlerine bakacak şekilde oturdular.

 

"Anlatacak mısın artık?" yaklaşık bir dakikadır yerdeki halı desenleri ile ilgilenen Derin aklında Eylül ile yapacakları konuşmayı düşünüyor, ona ne söylese ve bu durumu ona nasıl anlatırsa tepkisinin az olacağını bulmaya çalışıyordu.

 

Eylül'ün sorusu ile irkildi ve mavi gözlerini Eylül'ün çehresine çevirdi."Anlatacağım," dedikten sonra dudakları düz bir çizgi halini aldı.

Konuşmaya başlamadan önce boğazını hafifçe öksürerek temizledi ve,"Biliyorsun," dedi usulca ardından da devam etti sözlerine,"Emre ile anlaşmalı da olsa bir evlilik yapacağız." Eylül'ün kaşları çatıldı Emre'nin adını duyunca Derin'in, Emre ceylin'i sevmediğini ona hissettirdiği zamanlarda ona sinirlendiği gibi sinirleniyor, öfkeleniyor ve arkadaşını bu duruma soktuğu içinde onu bu dünya üzerinden ebedi bir şekilde silmeyi istiyordu.

 

"Biliyorum," derken amacı Derin'in dediğini kestirip atmak ve devamında da ne olacağını dinleyip anlamaktı.

 

Ortamdaki havadan derin bir nefes ciğerlerine kabul eden Derin, ortamın gerginliğinden deli gibi çarpan kalbinden ve Emre'nin adını duyup bundan rahatsız olduğunu ona bir güneşin etrafa saçtığı ışık gibi belli eden, Eylül'ün kahverengi ggözlerindn dolayı gerim gerim geriliyor, birazdan Eylül ile kavga edeceklerini düşünüp tek bir kelime dahi söylemeyi istemiyordu.

 

"Evlilik formaliteden olduğu için bunu siz ve Emre hariç kimse bilmiyor bu yüzden daha kesinlikle Emre'nin ailesinin bu durumu anlamamaları için kına, söz ve isteme yapacağız." ellerinin etrafını saran parmak uçlarının ucu oda her ne kadar onu üşütemeyecek kadar sıcak olsa da buz kesmişti. Eylül'ün gözleri hariç mavi gözleri odanın bir ucundan diğer ucuna gidip geliyor salonda bulunan gerekli gereksiz bütün ayrıntılarda zaman geçirip ilgi odağı oluyordu.

 

"Ee?" dedi soran ve sert bir tonda Eylül. Derin'in bu hallerinden konuşmanın seyrinin onun istemeyeceği yerlere gideceğini tahmin etmek Derin'in hal ve hareketleri karşısında onun için hiçte zor değildi.

 

Eylül'ün onun devam etmesi için konuşması, yeşil ışığı bekleyen bir aracın yeşil ışık yandığında gaza basarak hızla ilerlemesi gibi, Eylül'ün bu tepkisi ona komut olmuş, Derin'de hızla devam etmişti sözlerine,"Emre'lere gittiğimizde babaannesi Sena Hanım ile oturup konuştuk, bugün isteme yarın da kına olacak, iki gün sonrasında da düğün var,"

 

Eylül, Derin'in konuşması sonuna kadar dinlerken kahverengi kaşları her saniye mümkünmüş gibi daha da çatılıyordu. Eylül şu an, ani bir tepki vermemeye çalışsa da, kendini tutamayıp,"Derin Bunlar çok fazla değil mi?" diye sormadan edemedi. İstemsizce sert çıkan sesi ile beraber sorusunun cevabını bile almadan devam etti. "Bir düğün yapmanız yetmiyor muydu sanki?" sayıklar gibi soruyordu Eylül. Arkadaşından bir ay da olsun uzak kalacak olmak ve onun omuzlarına binen bu ağır yükü taşıyamayacağı için endişeleniyor, bu durum için de elimden bir şey gelmemesi ve arkadaşının omuzlarındaki yükü biraz bile olsun hafifletememek kendine olan sinirini kat ve kat arttırıyordu.

 

"Eylül böyle olması gerekiyor," sakince onu ikna etmeye çalışan Derin, adeta onun gözlerinden içindeki siniri yüzünden oluşan aleve tanık olabiliyordu ve Eylül ile konuştukları bu konunun büyüyüp onun gözlerinden anlayabiliyordu.

 

"Hiçbir şeyin böyle olması gerekmiyor!" Eylül, dolup taşan bir yanardağdı ve içindeki lavları dışarı püskürtmekten de korkmuyordu. "Ya hu sen ne yaptığının farkında mısın acaba? Kendine kastın mı var?! Sevmediğin biri ile formaliteden de olsa evleneceksin üstüne üstlük bir de bu adetleri ve görenekleri mi yapacaksın? Bunları sevmediğin bir adamla yaparken sevdiğin adamla yaptığında hep bunlar aklına gelemeyecek mi?"

 

Eylül, evi inletircesine bağırıyordu. Onu duyan Melek Hanım ise hemen Ceylin'in yanına çıkarak Eylül ile Derin'in seslerini duymaması için elinden gelenin en fazlasını yapıyordu.

 

Onun sözlerinin bitmesini bekledi Derin. "Ben Emre'yi seviyorum, " dedi boğuk çıkan sesiyle. "Hayatımda, o beni sevmese de başka kimse olmayacak," sesi son derece kendinden emin ve netti, dediklerinin aksi bir şey mümkün değildi. Bunu, kalbi kabul edemezdi. "Ve ben, imkânsız olduğumuz için bir kere de olsun kalbimi dinlemeyi ve yolun sonunda düşmeyi bile kabul edip yara bere içinde kalmayı göze alıyorum. Tıpkı senin dediğin gibi, ilklerimi sevdiğim adamla yaşamayı istiyorum." Derin, en sonunda başını kaldırarak kahverengi gözlerini Eylül'ün kahverengi gözlerine dikti.

 

Bacağını sinirle sallandıran Eylül, dudaklarını sertçe dişliyordu. Arkadaşının yüzüne bakarak onun ciddi olup olmadığını kontrol etti. Bu anın ciddiyetine ve kasvetine tezat güldü ama gülüşündeki alay Derin'in kulaklarına ulaşabiliyordu.

 

"Derin, aşk bu kadar kolay bir şey mi sence? Ya da evlilik?" Eylül, Derin'in bir suçu olmadığını bilse de şu an da geçmişin bütün yükünü Derin'in üzerine atıyordu. aklındaki 'neden' sorusuna bir cevap bulamadığı gibi kendi hikayesindeki suçluyu bulamamıştı bu beş yılda ve belki de hikayesindeki en suçsuz ve masum kişiyi, hayatının katili olarak görüyordu şimdi.

 

"Ya hissettiklerin sadece bir hoşlantıysa? Bunu fark ettiğinde daha da çok canın acımayacak mı?" Derin, şaşkınca Eylül'e baktı. Böyle bir tepkiyi beklemiyordu. Eylül'ün akşamki isteme için bir tepki vereceğini pek âlâ da tahmin edebiliyordu ama bu tepkisi onun tahmin ettiğinin katbekat üstündeydi. Bu zamana kadar, Eylül onun kimden hoşlanıp hoşlanmadığına ya da kime aşık olup olmadığı hakkında hiçbir şey dememiş, hatta sonuna kadar da ona destek olmuştu. Şimdi ise bu tepkisi ona çok yabancıydı.

 

Eylül, delirecek gibiydi. "Bak biliyorum, anlaşma yapacağım birini sevmem beni çok yaralayacak ama sende bunları yaşayacağını bilseydin Demir'i sever miydin?" Eylül, buzlarla kaplı bir odaya girmiş gibi titredi. Yaşaran gözlerini kırpıştırırken Derin bunu fark etti ve dilini ısırdı. Ona, bu konuda empati yapmasını sağlarken atar damarına basmıştı ister istemez ve bu yüzden de Eylül acı çekerek kıvranıyordu oturduğu yerde.

 

Boğazındaki düğümden kurtulmak için bir-iki defa yutkundu, başını daha da dikleştirdi. Derin, hızla ağzını açarak konuşmaya yeltensede, "Derin bunlar aynı şeyler değil! Bizim Demir ile bir geleceğimi olabilirdi ama sizin böyle bir şansınız yok!"

 

Kendinden beklenmeyecek bir kararlılıkla,"Şanslar var olmaz. Biz kendi şansımızı kendimiz yaratırız ve ben kendi şansımı yaratmadan senin kadar kesin konuşmayacağım," Derin yaklaşık on altı yıldır arkadaşım, dostum dediği kişiye hayatında ilk defa meydan okuyarak bakıyor, konuşurken canını yakmaktan korkmuyor ve bu kadar tehditvari bir şekilde konuşuyordu.

 

Eylül sinirle yüzünü ovuşturdu, sıkmaktan bembeyaz kesilen elleriyle."O kadar kolay bir şey değil bu. Her gün etinden et koparılacakmış gibi hissedeceksin. Sen, senin aşık olduğun bir adamı seviyorsun, peki o başka birine aşık olursa ne olacak? Bunları hiç düşündün mü?" ellerini hareket ettirip hararetli hararetli, konuşuyor mimiklerini kullanarak bu konu hakkında ona duyduğu öfkeyi gün yüzüne çıkarıyordu Eylül.

 

Derin Bunu aklından geçirmişti ama Emre'yi kendine aşık etme fikri ile bu düşüncesini küçücük bir kutuya koyarak üzerini zihnindeki topraklarla örtüp en dibe görmüştü. Şimdi ise onun itina ile gömdüğü gerçek, Eylül tarafından soğuk bir rüzgar gibi çarpmıştı yüzüne." Bu sadece bir ihtimal ve sen de vakti zamanında aşık oldun."Beni en iyi senin anlaman gerekiyor Eylül. Sende Demir'e aşık olarak..." sustu o sustuktan sonra odanın içinde bir mahkeme hakiminin herkes susup kararı dinlesin diye masaya sertçe vurduğu tokmağından sonraki sessizlik ve ciddiyet kapladı.

 

Eylül'ün yüzüne söylemek istediği onca şey varken, Derin sindiremeyeceğini bile bile bu sözleri yutuyordu, hapsediyordu içine. Bir yandan da bunları aklından bile geçirdiği için vicdanı sızım sızım sızlıyor, içinde bir yerlerde bir şeylerin kırıldığını hissedebiliyordu.

 

Eylül alayla güldü, "Devamını getir istersen?" diye alay ile konuştu. Onun az çok ne diyeceğini, cümlesinin gidişatından anlayabiliyordu ama ondan da duymayı istedi sebepsizce.

 

Derin, dudaklarını ısırdı. O anlık, sinirden onun dediklerine karşılık cevap olarak konuşsa da ona söylemek için aklından geçirdikleri bir hiçten ibaretti.

 

"Ben hiçbir şey demeyecektim," diyerek gözlerini kaçırdığında suçluluk duygusundan içi içini yiyor, Eylül'ün yüzüne dahi bakamıyordu konunun nereden nereye geldiğini bile anlamazken Eylül'ün hızla ona çıkışması ile ne olduğunu bile şaşırdı.

 

"Sen bayağı bayağı bana Demir ile olan ilişkimin bir hata olduğunu söylüyorsun?" Derin, uçurumdan atlayıp boşluktan savrulan bir insan gibi ne yapacağını, ne diyeceğini ve ne düşüneceğini şaşırdı. Eylül, sinirlendiğinde birden parlayan ve ardından da sönen bir insan olmuştu. O, eve gelipte onunla konuştuktan sonra da Eylül'ün ona bu konuda destek olacağını düşünerek kendini bir nebzede olsa sakinleştirmişti ama bu çok fazlaydı. İstemeden, birbirlerini kırıyorlar ve akıllarının uçlarından bile geçmeyecek konular hakkında ellerindeki görünmez hançerlerle birbirlerinin ruhlarına uzun süre için kapanmayacak yaralar açıyorlardı.

 

"Ben öyle bir şey demek istemedim Eylül," diyerek kendini ona savunmaya çalıştı Derin. Histerik bir şekilde kahkaha atan Eylül, Derin'e daha sert ve daha acımasız bir tepki vermek için ayaklandı ama ikisinin arasındaki bu görünmez gerginliği, Eylül'ün cebinden düşen beyaz ilaç kutusunun parke olan zemine düştüğünde çıkardığı tok ses, bıçk gibi kesip yok etti.

 

Derin, sesin geldiği yöne doğru baktığında gördüğü kutuyla birlikte nefesini tuttu. Başını kaldırıp bunun ne olduğunu Eylül'e sormak istese de uzun yıllar önce görüp aşina olduğu ilaç kutusu hakkında Eylül'den tek bir kelime dahi duymaya korkuyordu.

 

Eylül ise, annesi onu uyarmasına rağmen annesini dinlemediği için hataya düşen küçük bir çocuk gibi suçluluk duyuyor, bu suçluluk duygusuda hızla yayılıyordu içinde.

 

Derin, eğildi ve parkenin üzerine düşmüş olan kutuyu parmaklarının arasına aldı. Parmaklarının arasına aldığı kutunun üzerinde yazanları okumadan hemen önce içinden, "lütfen, Eylül lütfen bu ilaç yeniden başlamış olma," diye geçiriyordu durmadan, Eylül ise içinden, o an yerin yarılıp içine düşmesini diliyordu.

 

Derin, mavi gözleriyle beyaz kutunun üzerinde yazanları okudu. Eylül'e tepki olarak,"Yine mi?" diye sorarak aralarındaki bu can sıkan sessizliği böldü. Öğüt niteliği değerinde bir şeyler demesinin ya da ona bağırıp çağırmasının bir anlamı olamayacağını çok iyi biliyordu. Derin, Eylül ile göz göze gelmek istemediği için onun gözleri hariç her yere bakıyordu.

 

Yaklaşık, bir dakika sessizlik oluştu, gerginliğin bir nebze bile azalmadığı salonda. "Yüzüme dahi bakamıyorsun," dedi Derin yalvarış gibi. Yavaşça ayağa kalktı. Eylül'ün yüzüne bakabilecek cesareti, sessizlik içinde geçen saniyelerde bulmuştu

 

"Eylül senin canına kastın mı var? Yine aynı şeyleri yaşayalım mı istiyorsun? Hani bana söz vermiştin? Bir daha bu ilaçlardan kullanmayacaktın?" Derin, sinirlice konuşsa da bu siniri Eylül'ün tekrardan sakinleştirici ilaçlara başlamış olmasıydı. Derin, şimdi anlıyordu ki, Eylül'ün az önceki dedikleri ve yaptıkları bu ilaçlar yüzündendi. Bu yüzden de ona kızamıyordu ama onun çaba sarf etmediğini düşünerek üzülüyor, sinirleniyordu.

 

Yaklaşık beş dakika önceki halleri, beden değiştirmişti sanki. Beş dakika önce sinirli olduğu için bağıran Eylül iken, şimdi Derin gibi sessizce ve ne diyeceğini bilemeyerek dinleyen Eylül'dü.

 

"Ben..." diye başladığı cümleye bir devam cümlesi ekleyemedi Eylül. Ne diyeceğini bilemiyordu. Stres içinde olduğundan ve sabah aç karnına dört tane sakinleştirici ilaç içtiği için midesi çalkalanıyor, içinde oluşan çalkantı ve duygular yüzünden de gözleri doluyordu.

 

Derin, onu sabırla ve bir o kadar da sabırsızlıkla bekliyordu. Onun diyeceklerini duymak için sabırsızken, bir yandan da onu zorlamamak içinde sabırlı olmaya gayret ediyordu.

 

"Eylül konuşamayacak mısın? Bir şey demeyecek misin? Bana bir açıklama yapmayacak mısın? Sen kendini hiç düşünmüyor musun ya?" Derin, ona olan sinirinden ve endişesinden ötürü hızlı hızlı konuşuyor, arka arkaya sorular soruyordu. Eylül, kendini çıkmaz bir sokakta gibi hissediyordu. Derin'in haklı olduğunu biliyordu ve bu sorulara verebileceği bir cevabı da yoktu. Bir adım geriye doğru giderek ağzını tuttu. Gözyaşları yanaklarını ıslatmıştı.

 

Daha fazla burda kalmaya mecali yoktu. Arkasını dönüp koşar adımlarla banyoya gitti, arkasından kapıyı kapatıp üzerindeki anahtar sayesinde kilitledi. Eylül, klozete eğilerek içindekileri çıkartırken Derin de yavaş adımlarla tuvaletin kapısına ulaştı. Kilit sesini duyduğu için kapıyı açmayı denemedi. yumruk yaptığı eliyle sertçe kapıya vurup, "Eylül?" dedi. Ondan bir cevap alamadığında," İyi misin?" diye sordu, içerden gelen seslerden dolayı onun ne yaptığını anlayabiliyordu. Elini kapıya koyduğunda onun üzerine gidip gitmediğini düşünüyordu.

 

"Ben iyiyim." Eylül, boğukça konuştuktan sonra fayans yere oturdu ve sırtını gri fayans taşlarıyla kaplanmış duvara yasladı. Yaşadıkları, omzuna teker teker binmişti ve onun bunları taşımaya artık gücü kalmamıştı. Sakinleştirici ilaçlara tekrar başlamayı hiç istememişti ama artık yaşadıklarını taşıyamıyordu. Biraz olsun sakinleşip bu dünyadan biraz olsun kendini soyutlamak istese de kısa bir süre içinde sakin kafayla düşündüğünde Derin'in sonuna kadar haklı olduğunun farkına varabiliyordu.

 

"Eylül ben eğer..." onun konuşmasını Eylül'ün cılız ve boğuk sesi kesti. "Ben senin haklı olduğunu biliyorum fakat her şey benim için çok üst üste geldi. Ben sadece kafamda dönüp dolaşan sesleri susturmak istedim ve elimden sadece bu geliyordu."

 

Derin başını banyonun kapısında yasladı. Kendi dertleri yüzünden arkadaşlarının omuzlarında olan ağırlığı kaldıramamış olmak kendini suçlu hissettiriyordu. "Ben özür dilerim anlamadan dinlemeden sana bağırdım. Seni suçladım." Eylül onun bu haline tebessüm etti. Derin'in haklı olmasına rağmen ondan özür dilemesi ve onun davranışlarına rağmen alttan alması ona değer verdiğinin bir göstergesiydi ve bu haldeyken Derin'in ona değer verdiğini hissetmek Eylül'ü biraz olsun rahatlamış, sevindirmiş ve en önemlisi değerli hissettirmişti.

 

"Özür dilemene gerek yok, bütün hata benim, özür dilemesi gereken kişi benim." kısık, cılız ve bir o kadar daha hasarlı çıkan sesi Derin'in kulaklarına ulaştı. Kısa bir sessizliğin ardından, Derin'in hâlâ daha orda, onun çıkmasını beklediğini fark ettiğinde, bunu kesinleştirmek için,"Derin?" diye sordu, onun orda olup olmadığını öğrenmek için.

 

"Efendim? Bir şey mi oldu? İyi misin?" Derin, ona bir şey olduğunu düşünerek art arda sorularını sıralıyor, cevap alamadığı her saniye de bir zehir gibi dolaşan korku duygusu artıyordu. "Ben iyiyim, endişelenme. Sadece ben duş alıp akşama kadar uyuyacağım, beni bekleme diye demek istedim." gözleri sıkıntı ile kazağının uçlarıyla oynayan parmaklarında dolanıyor, kulakları ise kapının ardından gelecek bir 'çıt' sesini bile duyacak kadar dikkat kesilmişti.

 

"Tamam," dedi Derin, daha ne diyebilirdi ki? Hâlâ daha on kızgın olduğu için iğnelemeli miydi yoksa ağzına geleni söyleyerek rahatlamalı mıydı?

 

Yavaş adımlarla, merdiven basamaklarını tek tek geçti Derin. Bir yerde hata yaptığını ve bu yüzden de hayatındaki düzeni tam olarak düzgün ilerletemediğini hissediyordu ki, bu zamanlar, her şeyin başlangıcı ve fragmanı niteliğindeydi. Bunu hissetmekle beraber yaşadığı olaylarla anlayabiliyordu ve bu günlerinden beter olacak olanlara kendini hazırlayamıyordu.

 

Odasının kapısını kapatma zahmetini bile göstermeden odasına geçti. Yatağına oturduğunda, ellerini kilitleyip kucağına koydu. Her ne kadar ayakta durmaya çalışsa da, güçlü olmaya gayret etse de o, bir rüzgar gülü gibi rüzgarın estiği yöne doğru savrulup duruyordu. Bir nehrin nereye akarsa oraya gittiği gibi olanlar yüzünden kendi istediği gibi davranamıyor, kendi istediği gibi bir hayat süremiyordu.

 

Kendini kötü hissederken, sığınması ve bu dünyadan kaçması gerektiğini hissediyor ama bir kaçış kapısı da bulamıyordu kendine. Saçındaki tokatı çekip çıkardı ve saçlarını karıştırdı. Ceylin'in yanına gidip onunla vakit geçirse bu haliyle onu da korkutacak ve tedirgin edecekti. Şirkete gidip kafasındaki sorunlardan kaçmak için çalışsa, günün yorgunluğu ile akşamki misafirlerini mahcup edecekti.

 

Derin bir nefes alıp ayaklandı. Komodininin önüne gelip en alt çekmeceyi çekti. Önüne, yetimhaneden aldığı ve annesine ait olan kırmızı kutu çıktığında titreyen parmaklarını öne uzatıp eline aldı onu.

 

Şu an, bunu neden yaptığını bilmese de bu kutuyu açması için doğru zamanın şu an olduğunu hissediyor ve kaçış kapısının da bu kutunun içinden çıkacağını bilir gibi davranıyordu.

 

Kalktığı yatağa geri oturdu. Ellerinin arasında bir mücevher, kırılacak bir tarihi eser varmış gibi özen ile kutuyu tutarken, elini bir kez kutunun üzerinde gezdirdi. İçinde ne olduğunu, hiç açmadığı için bilmiyordu ama ona ailesinden kalan, manevi değer taşıyan tek şeyde bu kutuydu.

 

Derin, sadece bir kutu olduğu için bile evinin en önemli yerine koyup saatlerce onu izleyerek anne ve babası hakkında düşlere dalabilir, içindeki bu aile özlemini bu kutu sayesinde giderebilirdi.

 

Nefesini tuttu, yutkundu. Son kez elini kutunun üzerinde gezdirip açmak için yavaşça kapağını kavradı. Heyecandan ellerinin içi terliyor, kalbi hızlandığı için boynundaki şah damarından hızlı hızlı geçen kanı dahi hissedebiliyordu.

 

Öte yandan bu kutunun içinden ne çıkacağını bilmiyor, merak ediyordu. Bir an için bu kutuda çok mühim şeylerin olduğunu ve onu daha önce açması gerektiğini düşündü. Ya bu kutuyu açmak için çok geç kalmışsa? Geç kalınmış bir şeye ulaşılsa bile her şey için çok geç olmuşsa, ne önemi kalırdı açmasının?

 

Gözlerini Yavaşça sıkıca yumdu. Zihnine dolan ve dolaşan bütün bu düşüneceleri, ellerinin arasında tuttuğu kırmızı kutu sayesinde susturup yok edecekti. Yavaşça kutuyu açtı ve kapağını yatağının üzerine bıraktı.

Bölüm : 01.12.2024 14:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...