
Merhabalar.
Nasılsınız, iyi misiniz?
Bu bölüm baba-kızı okuyoruz, sonraki bölüm işler değişecek.
Tiktok: Mavii_Bulutt345 desteklerinizi bekliyorum :)
keyifli okumalar dilerim 🦋
Acı yerini ufak bir sızıya bırakıyordu, usulca. Üzerine düşen görevi son anına kadar yerine getirip kalpteki sızıyı anbean arttırıyordu.
Yine de kalpteki yaradan ayrılırken oradaki varlığını insana unutturmamayı başarıyordu.
Genç adamın kalbindeki sızı azalmıştı ama geçmemişti. İlk defa kızıyla beraber uyumuştu Emre. Kollarını ona dolamış, saçlarına burnunu gömmüştü. Bir an bunun doğru olup olmadığını sorgularken de uykuya geçerken zorluk yaşamıştı. Beyni onun iyileştiğini bile tamamen kabullenememişken onun bu isteği üzerine adeta bocalamıştı. Ardından ayakkabılarını çıkarıp onu ezmemeye dikkat ederek yatağa uzanmıştı.
Sızısını azaltan şey minik kızı olmuştu.
Küçük kız, dün gece annesi olmadan uyumak istemediğini dile getirince Emre ona beraber uyumayı teklif etmişti. Küçük kız başta bu düşünceden hoşnut olmasa da Emre’nin de uykusuz halini dile getirmesi üzerine ona kıyamamıştı küçük kalbi. İçinde bir yerlerde bir huzur peyda olmuştu onunla beraber uyurken. Bunun neden olduğunu bilmiyordu ama yabancılık da çekmemişti Ceylin. Annesini arıyordu hala daha ama onsuzken de korkmamıştı hiç.
Emre ona güvenin köklerini salmıştı. Küçük kız da o kökleri kavrarken bir an olsun tereddüt etmemişti.
Genç adam, yüzüne vuran güneş ışığıyla birlikte kirpiklerini oynattı. Yorgun olan vücuduna bu uyku iyi gelmişti. Kendini iyi hissediyor, eski bitkinliğinin azaldığını fark edebiliyordu. Gözlerini tamamen açtığında küçük kızın yüzüyle karşılaştı. Ceylin uyuyordu.
Hemşire gece üç defa onun durumunu kontrol etmeye gelmişti. Küçük kız sesleri duymayarak uykusuna devam ederken ateşi kontrol edilmiş, serumuna gerekli ilaçlar eklenmişti. Uraz da gelip küçük kızı kontrol etmişti. Emre ile uyuduklarına şahit olunca huzursuz hissetmişti genç adam.
Emre’nin öz kızı ile beraber uyuyor oluşu, ona değer veriyor oluşu onu rahatsız etmiyordu. Rahatsız olduğu şey Derin’in başından beri kurduğu, bu günü sabırsızlıkla beklediği planıydı. Derin gözlerini açıp kendine geldiğinde kızlarını da alıp yurtdışına gidecekti.
Uraz içten içe bunun olmasını istemiyordu.
Emre’nin yumuşak tarafına denk gelmek onun temeli sağlam düşüncelerini sarsmıştı derinden. Derin bunları tasarlarken bunu göz önünde bulundurmamıştı çünkü Emre’nin sert tavrının değişmeyeceğine, iyi tarafını açığa çıkarmayacağına inanmıştı hep. Bu yüzden de onu terk etmek gözüne pek de korkutucu gelmemişti. Emre’nin kızlarını istemediğini bilmek onları ayırmayı güçleştirmemişti.
Şimdi ise Uraz görüyordu her şeyi. Ceylin’in onunla beraber uyuyacak kadar ona güveniyor oluşu bir şeylerin öyle ya da böyle değişebileceğini ona kanıtlıyordu.
İçinde peyda olan düşünceler bir ateş kadar keskin ve yakıcıydı. Cayır cayır yanıyordu Uraz.
Kaldığı ikilem onu kor ateşlere savuruvermişti.
Bu düşüncelerini de Derin ile paylaşamıyordu. En çok da bu canını yakıyordu. Arkadaşının sağlığı hakkında bilgi edinebiliyordu. Onu, her ne kadar Derin onu göremese de, görebiliyordu. Yerini bilip arkadaşının yanına gelebiliyordu ama onunla göz teması kuramıyordu genç adam. Ona fikrini soramıyordu.
Genç adam, Derin yerine başka birisi ile de konuşabileceğini anımsadı. Eylül de vardı. Genç kadın hayatını yoluna sokmuştu artık. Yaptığı yanlıştan geç de olsa dönmüştü. İki taraf için de acı bir son olsa da Eylül bundan pişman olmamıştı. Sadece en başında bu yola sistemden de olsa girdiği için pişmandı.
Uraz, saat hesabı yaptı. Eylül yurtdışında olduğu için aralarında bir saat farkı vardı. Şu an uyuyor olabilirdi ama yeni de yatmış olabilirdi. Telefonunu açıp arkadaşının numarasını bulduğunun bile farkında değildi. Bedeni ona sormadan hareket ediyor, olaylar isteği dışında gerçekleşiyordu. Çalan telefon, bir an için paniklemesine neden oldu.
Birkaç kere çalıp cevap verilmeyen arama karşısında telefonu kapatacağı anda karşıdan bir ses duydu. "Efendim Uraz?" Eylül saatin kaç olduğunu hesaplamaya çalışıyordu şu anda.
"Müsait miydin?" genç adamın kalbi yerinden çıkacaktı sanki. Eylül'ün kendisini baştan neden aramadığını mutlaka soracağını, bunun üzerine de ona kızacağını bilen genç adam oturduğu yerde geriliyordu.
"Müsaitim," Eylül saat hesabını en sonunda yapabilmişti. "Bir şey mi oldu? Sen bu saatte beni aramadın? Derin'ler iyi mi?" panik olmamak için tane tane soruyor, onu yok yere sıkıştırmak istemiyordu.
"Çok şey oldu Eylül," Uraz neye nereden başlayacağını bilemiyordu. Genç kadın oturduğu yerde doğruldu. "O da ne demek şimdi?" aklına hiçbir şey gelmiyordu. Herkesten uzakta olduğu için kaçıdığı şeylerin olduğunu düşündü. Derin ile telefondan konuşup sohbet etmesi de bir yere kadardı.
Uraz sessiliğini korurken Eylül dayanamayarak sesini ona karşı yükseltti. "Uraz ne oldu diyorum sana! Herkes iyi mi ne oldu?" Uraz elini boynuna attı. Görünmez bir urgan boynuna dolanıp sıkılıyordu sanki. Nefes alamıyor, oturduğu yerde rahat edemiyordu.
"Derin merdivenleden düştü Eylül. Bu yüzden de erken doğum yapmak zorunda kaldı." dedi kısaca. Olayların detayları artık pek önemli değildi. Eylül bir okun süzülerek anlına saplandığını hissetti. Kafasındaki bir nokta acıyla sızlıyordu.
"Durumu nasıl?" sesi içine kaçmış gibiydi. Telefonu kulağına yakın tutmasaydı eğer Uraz onu duyamazdı. Yanaklarını ıslatan yaşlarla birlikte gözlerii kapattı genç kadın. Doğup büyüdüğü ülkeye geri dönebilmek için gün sayıyordu. Burada yapması gereken son bir işi kalmıştı sadece.
"Şu anda yoğun bakımda, durumu değişmiyor. Ne iyiye gidiyor ne de kötüye. Bebek de yoğun bakımda. Ceylin'in de nakli gerçekleşti. Şu an gözetim altında tutuluyor," Uraz kendince iyi olan durumlara da değiniyor, aralarındaki kara bulutları bir nebze de olsa dağıtmaya çalışıyordu.
"Yokluğumda neler olmuş böyle?" hayretle bu soru geçmişti zihninden. Eylül için bu duydukları oldukça sarsıcı olmuştu. Uzakta olup arkadaşının yanında olamıyor oluşu da canını yakıyordu. Aralarında kilometreler vardı. Derin, onun en zor anlarında yanında olup ona destek olurken Eylül bunu yapamıyordu. Bunun acısı yüreğini boğuyordu.
"Ben geliyorum," dedi Eylül hızla. Her yeri yakıp yıkmak istiyordu. Eline geleni duvara fırlatıp parçalamak istiyordu. Duvarları yıkıp koşa koş arkadaşının yanına gidip ona destek olmak istiyordu. Uraz, ona "Gelme," diyemedi ama onun durumunu da biliyordu. Buraya gelmesi işlerini aksatacaktı. Eylül her şeyi göze alıp buraya gelirken ona karşı gelemezdi.
"Tamam ama lütfen dikkat et kendine," Uraz br arkadaşının daha yardımına koşamazdı. Bir arkadaşını daha kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalamazdı. "Ederim, görüşürüz," diyen Eylül ondan da aynı karşılığı alınca telefonunun kapatıp elleriyle yüzünü örttü. Derin yıllar önce onun için bunca yolu kat ederek yanına gelmiş, en zor anında yaslandığı dağ olmuştu.
Roller değişmişti, zaman ve mekanlar değişmişti ama acıları değişmemişti.
Yllar önce Derin, Eylül'e bir şey olur korkusuyla yola çıkarken yaşadığı endişeyi şimdi de Eylül yaşıyordu. Ortak acıların iki ana karakteri olmuşlardı.
...
Genç adam, yanında yatan minik bedene dikkat ederek doğruldu. Gece çok defa uyandığı için uykusunu tam olarak alamamıştı. Başı zonkluyordu. Yine de bedeni dinlenmişti. Uyumak iyi gelmişti yorgun bedenine.
Ayakkabılarını ayağına geçirdi. Odadaki banyoya girip ihtyaçlarını kısa sürede halletti. Ceyln'i yanlız bırakmak istemediği için vakit kaybetmemeye özen gösteriyordu. Onu artık gözünün önünden ayırmak istemiyordu. Onu hem kaybetmekten korkuyordu hem de ona ait olan en küçük br anı dahi kaçırmak istemiyordu. Ceylin'le ilgli çok fazla anısı yoktu genç adamın. Bunları var etmek de yine onun elindeydi.
Odaya geri dönüp tekli koltuğa oturduğunda bir köşeye bıraktığı telefonunu eline aldı. Ceylin uyuduğu için sesini kapatmıştı. Mutlakabirileinin kendisini arayacağını düşünerek yaptığı bu hareket onu şaşırtmamıştı. Sekreteri onu aramış, ulaşamayınca bir mesaj ilemişti. Emre hemen ona bir cevap yazıp yolladı. Dedesi her ne kadar onun şirketteki boşluğunu doldurmaya çalışsa da yine de en büyük sorumluluklar ona aitti.
İşle ilgili olan her şeyi kısa sürede halletti. Burcu aramıştı. Şu anda ounla konuşmaya hali yoktu. Kız kardeşini daha sonra arayacaktı genç adam. Arkadaşları olan Demir ve Volkan da onu aramış, durumlarını soran kısa bir mesaj atmışlardı. Arya yakın bir zamanda doğum yaptığı için Emre, Volkan'ın yanına gelme isteğini şiddetle reddetmişti.
Açılan kapıyla birlikte bakışları o noktaya kaydı. Düşünceleri dağılmş, gözleri ne olduğunu anlamak için kapıya yönelmişti. "Kahvaltınızı getirmiştim," diyen kadın elindeki tepsileri boş olduğu için buzdolabının üzerine bıraktı. "Afiyet olsun," diyerek arkasını dönüp odadan çıktığında Ceylin bu sesleri duymuştu.
Gözlerini usulca açan küçük kız Emre ile göz göze geldi. Onun sıcak gülümsemesi ile karşılaştı. Mavi gözlerini odada gezdirirp annesinin bedenini aradı ama yoktu. Bu iş faslı onun için artık çok uzamıştı. "Annem nerede?" diye sordu. Dokunsalar ağlayacak bir vaziyetteydi. Annesi bazı geceler şirkette işleri olduğu için eve gelemezdi. Küçük kız bu yüzden annesinden ayrı kalmaya alışıktı ama o zamanlarda da annesinin sesini duymuş, gece annesi yanında olmadığı için uyandığında annesini arayıp onunla sohbet edebilmişti.
Şimdi ise bu mümkün değildi. Annesinin yerini bilmediği gibi durumunu da bilmiyordu. Genç adam şiddetle kaçınıp saklandığı şeylerin yaşanacağını şimdiden hissedebiliyordu. Ceylin küçük bir kızdı ama aynı zamanda da annesine bağlıydı. Onu geçiştirebilirdi, annesinin geleceğini de söyleyebilirdi ama annesi gelmediğinde bunu izah edemezdi. Annesini görmek isterken onu bu duvarlara daha fazla hapsedemezdi.
"Ceylin," diyen genç adam ne diyeceğine karar veremiyordu. Her şeyi pat diye söyleyemezdi. Bundan sonra onu da geçiştiremezdi. Ağzını konuşmak için açacağı anda bakışlaı kahvaltıya kaydı. Dudaklarını birbirlerine bastırdı. "Sana her şeyi anlatacağım. Söz veriyorum ama öncelikle elini yüzünü yıkayalım. Kahvaltı yapalım olur mu? Bednnin toparlanması için güce ihtiyacı var. Ondan sonra annenin yanına gideriz," Ceylin bu cevabı pek beğenmemişti. Annesini hiç vakit kaybetmeden görmek istiyordu.
Küçük kızın verdiği cevabı beğenmeyerek itiraz edeceğini yüz ifadesinden anlayan genç adam ayaklandı. "Annen sana bakmadığımı duyarsa bana çok kızar," bu cümlsinin üzerine yüzünde buruk bir gülümseme peyda oldu. Bu dediklerini yaşayamıyor oluşu canını sıkıyordu. Derin'in, kızlarına iyi bakmazsa kendisine kızacağını biliyordu genç adam ama istese de bu sahne yaşanamayacaktı. Bunun verdiği acı ve keder canını yakmıştı.
"Annenin bana kızmasını istemezsin değil mi?" Emre kendini bir koz olarak ortaya koyuyordu. Ceylin'in yumuşak karnına dokunup onu bu şekilde ikna edecekti. Küçük kız durup düşündü. Kendisi yüzünden bir başkasına zarar gelsin istemiyordu. Hem Emre haklıydı, acıkmıştı ve güç toplaması gerekiyordu. Annesi de onu bu yorgun haliyle görürse çok üzülürdü. Bunun verdiği şevk ile kollarını Emre'ye uzattı. "Tuvalete gitmek istiyorum," dedikten sonra genç adam onu koltuk altlarından kavradı.
Hızlıca işlerini halledip odaya geldiklerinde bu sefer üçlü koltuğa, yan yana olacak şekilde yerleşmişlerdi. Küçük kız yatakta yatmaktan bunalmıştı Bir farklılık olsun istemişti. Onun bu isteği üzerine önlerine çekilen masanın üzerine de yemekler konmuştu. "Bak buradaki her şey bitecek tamam mı?" çatala taktığı domatesi küçük kıza uzattı. Ceylin tepsideki yiyecekleri hızlıca çiğneyip yutuyordu. Annesine kavuşabilmesi için karnını doyurması gerekiyordu.
Emre onun bu acelesine şahit olurken bir yandan da kendisi ağzına birkaç parçayı atıyordu. Ceylin'e söylediği gibi onun da güç kazanması geekiyordu Ailesi için dimdik ayakta durup yıkılmamalıydı genç adam. Ceylin son lokmasını da çiğnedikten sonra bir bardak su içti. Gözlerini Emre'ye dikti. "Bitirdim," genç adam boynundaki damarın küt küt attığını hissedebiliyordu.
Bir idam mahkumunun ipe asılacağı vakit gibiydi onun için geçen her saniye. Adım adım idam edileceği yere yaklaşmıştı. Şimdi ise urgan boynuna dolanıp onu nefessiz bırakacak, acı çekmesini sağlayacaktı.
"Öncelikle bazı şeyleri senden sakladık. Senin iyiliğin için. Bu yüzden bana kızma olur mu?" Ceylin neye kızıp kızmayacağını dahi bilmezken sadece onu sessizce onayladı. Büyük insanların arasındaki ciddi meseleleri konuşurken takındıkları ifadeyi Emre'nin yüzünde görerek olduğu yerde küçüldü. Birazdan duyacaklarının hoşuna gitmeyeceğini hissedebiliyordu.
"Han senin buraya Burcu Ablanlar ile geldiğin gün var ya," bir an duraksayıp yutundu. Derin'in kanlar içindeki görüntüsü gözlerinin önüne gelmişti. "O gün annen ayağı kaydığı için merdivenlerden düşmüş," Ceylin dehşetle gözlerini sonuna kadar açtı ama bir şey diyemedi. Titreyen dudakları, içinde yaşadıklarını gözler önüne sermeye yetiyordu.
"Bu yüzden de annen erken doğum yapmak zorunda kaldı. Şu anda yoğun bakımda. Aynı senn gibi gözetim altında kalması gerekiyor. Kardeşin de olması gerektiğinden erken doğdu. O da küvözde kalıyor," genç adam nereye yetişeceğini şaşırdığı için minik kızlarının yanına hiç gidememişti. Öte yandan bunu hak etmediğini düşünüyordu. Baba olmayı hak etmiyordu. Derin kadar cesur ve yürekli olamamştı. Kılarıyla tanışan ilk kişinin Derin olmasını istiyordu Onun da durumunu kontrol ediyordu. Uraz, ara ara minik bebeğin yanına gidip durumunu takip ediyordu.
Ceylin gözlerinden akan yaşlara engel olamıyordu. Yüzü yanıyordu küçük kızın. Duyduklarını düşünüp sindirmeesi bir hayli zordu. "Annemi görmek istiyoorum," diyebildi sadece. Aklı hemen onu görmek için hareket etmesini emretti ona. Nereye gideceğini bilmyordu ama birden yerinden fırlayıp kapıya yöneldi. Emre, kaldırdığı kaşlarının ardından onu fark etti. Bunu beklememişti. Yerinden fırladı ve Ceylin kapının koluna uzanmışken onu kolundan kavradı.
Küçük kız, onun kendisini engelliyor oluşuna sinirlenmişti. "Anneme gideceğim ben," diyerek bedenini ondan kurtarmaya çalıştı ama onun kadar güçlü değildi, bu girişimi başarısız olurken debelenmesi de şiddetleniyordu. "Annenin yanına bu şekilde giremezsin," tane tane konuşuyordu genç adam. Onun anlayamayan gözleriyle karşılaştı. "Annenin yanına girebilmek için doktordan izin alıp özel giysiler giymen gerekiyor," Ceylin onu dinlerken bir nebze de olsa sakinleşmişti. Kolunu ondan kurtarmaya çalışmıyordu.
Emre topuklarının üzerinde oturup onunla göz göze geldi. "Tek başına da orayı bulamazsın, ben söz verdiğim gibi seni götüreceğim Ceylin," onun iyi hissetmesi için gülümsedi ama küçük kızın yüzündeki tek bir kas dahi oynamayınca gülüşü yüzünde soldu. Ayağa kalkıp ona elini uzattı. "Hadi annenin yanına gidelim," diyerek kapı koluna uzandığında minik kız onu ikiletmeden peşi sıra ilerledi. Her adımında annesine yaklaşıyor olmak onu heyecanlandırdığı kadar korkutuyordu da. Ne göreceğini bilmiyordu. Annesini nasıl bir vaziyette bulacağını kestiremiyordu.
Annesi birçok kez hasta olmuştu. Hatta hastanede kaldığı günler de vardı. Ceylin annesini en fazla kolundaki serum ile görmüştü. Yine de yanına yaklaşırken Emre'nn dediği gibi özel kıyafetler giymemişti. Yatağa çıkıp annesinin yanına yatarak ona sarılabilmişti. Şİmdi ise aralarında camdan bir duvar olacaktı. Bu duvar bedenleri ayırabilirdi ama asla kalpleri ayıramayacaktı.
Genç adam ara ara gözleriyle kızını kontol ediyordu. Onun terleyen ellerinden stresini ve gerginliğini fark edebiliyordu. Yine de onu teselli edecek bir sözü yoktu. Bir yandan da aklı, yıllar önce babasını kaybettiği ana gidiyordu. O da aynen küçük kızı gibi ürkekti. Gözleriyle göreceklerine kendini hazırlamayı düşünemeyecek kadar küçük olduğu için adımlamış, sesin geldiği yere doğru yönelmişti.
Emre'nin hayallerine gerçek dünya da eşlik ediyordu. Emre'nin küçüklüğü ile beraber Ceylin de yürüyerek hafızalarına kazınıp bir ömür boyunca unutamayacakları görüntüye yaklaşıyorlardı.
Uraz, bir o yana bir bu yana gidip gelmekten bitap düşmüş bir halde koridordaki koltulardan birinde oturuyordu. Bu yaşadıkları yetmediği gibi bir de şirkette yaşanan sorunlar vardı. Eylül'e danışsa da Derin olmadan elinden pek de bir şey gelmiyordu. Duyduğu sesler üzerine bakışlarını oraya çevirdi. Ceylin ile göz göze geldiğinde Emre'nin ona yaşanılanları anlattığını anlaması çok da zor olmamıştı.
Küçük kızın her zaman yüzünde bir çiçek gibi açan gülüşü yoktu. Gözleri boşluğa bakıyordu. Zihninden neleri geçirdiğini anlayamıyordu genç adam. Ceylin neyi göreceğini bilemediği için bir boşluğun içinde dolanıyordu. Emre, başıyla Uraz'a selam verdiğinde aynı karşılığı almıştı.
Küçük kız, önüne geldikleri cama bakışlarını çevirdi, annesini görme umuduyla. Başı, cam kısmın altına denk geliyordu. Ayaklarının ucuyla yükselip görmeye çalışsa da uğraşının karşılığını alamamıştı küçük kız. "Seni kucağıma alamamı ister misin? Daha rahat görürsün," diyen genç adama karşılık kollarını ona uzattı sadece. Mavi gözleri, yatakta kabloların içinde kaybolup giden annesine denk geldi.
"Anne bak ben geldim," iki adamın da yüreği sızladı. "Ben seni çok özledim Sen de beni özlemedin mi?" Küçük kız kıpırdamayan annesinin karşısında elini cama yasladı. Ona dokunmaya çalışıyordu ama bu şu an için imkansızdı. "Anne ben iyileştim," dedi büyük bir heyecan ve gururla. Bazı geceler, annesi ona masal anlattıktan hemen sonra bu konu üzerine konuştuklarında annesi onun iyi olması için çabaladığını dile getirmişti. Onun yorgun ama umutla bakan gözlerini seyreden küçük kız da onun bu isteğinin yerine getirildiğini annesine müjdeliyordu.
Emre başını cama yasladı. Bedeni ayaklarına ağır geliyordu. "Annem neden gözlerini açmıyor?" başını Emre'ye çevirdi. "Annen şu an çok yorgun, bu yüzden daha gözlerini açamadı," onu korkutmamak için kelimelerini seçerek konuşuyordu. Küçük kız bir şeylerin ters gittiğini anlayabiliyordu. "Annem ne zaman uyanacak? Onu çok özledim," dudaklarını büktü. Tam olarak bir şeyleri anlayamasa da annesinin uyanık olmamış oluşu onu korkutuyordu. Onu görmesi yetmiyordu, sesine ve bakışlarına da ihtiyacı vardı küçük kızın.
Bir anda aklına annesini kaybetme düşüncesi var oldu. Annesi bir daha gözlerini açamayabilirdi. Onu son kez görüyor olabilirdi. Sesini ve kokusunu son kez duymuş olabilirdi. "Belli değil ama o seni bırakmaz," diyen Emre ile birlikte içinde yanan kıvılcım hararetlenmişti. Emre sakin kalmaya çalışsa da dokunsalar ağlayacak bir haldeydi. Ceylin'in korku ve endişeyle bakan gözleri acısına bir diğerini ekliyordu.
Çaresizliği onu güçsüz kılıyordu.
"Anne," diyerek cama vurdu küçük kız, onun uyanıp kendisine bakmasını istiyordu. Dudaklarının arasından ona seslenip gülümemesini istiyordu. Onu uyandırmak isteyerek bir kez daha şiddetle cama vurdu. Dudaklarındaki kıpırtı artık sayıklamaya dönmüştü. "Anne," diyordu sadece. Derin, Ceylin ona hep bunu söylediğinde ona karşılık vermişti.
Emre ona engel olmadı. Kızının ağlayışını izledi sadece. Bu anı yaşamalıydı küçük kız. İçine atması acısını arttıracaktı sadece. Ceylin bir süre sonra sessizleşmişti. Ağlaması, iç çekişlere dönüşmüştü.
Gözlerinin beyaz kısmı kırmızı çizgilerle sarılmıştı. Gözleri ağrıdığı için kurumuştu. İçindeki yangını gözyaşları ile sulamıştı.
Başını Emre'nin omzuna yaslasa da annesinden gözlerini ayırmıyordu. Bir umut kalkmasını beklemişti.
Ama annesi ne yerinden kalkmıştı ne de gözlerini açmıştı.
Ceylin yorgunluktan ve güçsüz düşmüştü. Aldığı ilaçların da etkisi büyüktü. Yaşadığı hayal kırıklığı da güçsüz düşürmüştü onu.
"Annen sizi bırakmaz," dedi emin bir sesle Emre. "O hep size geldi," hayranlığı sesine yansımıştı. Derin'in anneliğine bir kez daha hayran kalmıştı genç adam. Adı kadar emindi ki aylar önce Derin'e bunları yaşayacağını söyleselerdi o yine de kızı Ceylin için bunları yaşamaya razı olurdu.
"Annemi çok özledim," hüzünle içinden geçeni söyledi. Genç adam onun başına bir öpücük kondurdu. Kollarının arasındaki bedeni göğsüne daha fazla yasladı. "Ben de çok özledim," diyebildi sadece.
Onunla yaşadığı anlar gözünün önünden geçti kısa bir an için. İlk göz göze gelişleri, ilk konuşmaları İlk temasları yaşanıp bitiyordu sırayla.
Emre en çok onunla göz göze gelmeyi özlemişti.
Küçük kız babasına tutundu, babası da minik kızına. Şu an için yaslanacakları bir tek ikisi kalmıştı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 45.84k Okunma |
3.36k Oy |
0 Takip |
63 Bölümlü Kitap |