
Merhaba, bölümün bir kısmı silindiği için tahmin ettiğimden geç attım bölümü. Özür diliyorum :)
Ayrıca normalde demezdim ama yorum sayılarını 50'ye yaklaştırabilir miyiz? Destek olmazsanız kitap büyümüyor 🙏✨️
Keyifli okumalar dilerim :)
Yanağından boynuna doğru ilerleyen yaşlar kurumuştu. Yüzünden hissettiği gerginlik de bu yüzdendi. Emre'nin kucağından inmek istemeyen küçük kız onun kollarının arasında, onunla beraber ilerliyordu. Bedenindeki güçsüzlük aşağı doğru sarkıp sallanan kolundan belli oluyordu. Annesini bu şekilde görmeyi beklemeyen küçük kız oldukça ağır ve büyük bir darbe almıştı.
Yıllarca aklından çıkmayacak, kötü anılarının en başını çekecek olan anıya ev sahipliği yapmıştı mavi gözleri.
Ceylin'in kardeşi hakkındaki sorusu üzerine küçük bebeği görmeye gidiyorlardı. Emre'nin her zaman kendinden emin ve sert adımlarının yerini yavaş ve güçsüz adımları almıştı şimdi. Derin'den önce bunu yapmayı hak etmediğini düşünmüştü ama böyle bir durumda da yapmadan duramazdı. Doğan bebek onun da kızıydı, bunu hiçbir zaman inkar etmemişti ama Derin'e dedikleri ve yaptıkları anlaşmanın pişmanlığını da üzerinden atamıyordu.
Korkuları yüzünden kızlarını bırakmayı düşünmüş bir babaydı Emre Karahan. Bu yüzden de yaşamayı dahi hak etmediğini düşünüyordu. Aldığı nefes, içtiği su bile ona zehir gibi geliyordu artık ona.
Duyguları ile adım atmasının bedelini hiçbir zaman bu kadar ağır ödememişti genç adam.
Küçük bebeğin yanına gitmemek için direnen bacakları, en sonunda cam alanın önüne gelince durdu. Ceylin durgundu, bu sesine de yansıdı. "Kardeşim nerede?" annesinden sonra tutunacağı tek dal buydu onun için. 9 ay boyunca beraber oyunlar oynamayı hayal ettiği, ismini annesine söylediği canının diğer parçasını göreceği an gelmişti.
Emre, soyadlarının yazılı olduğu küvözü görünce sarsıldı. Bebek minicikti. Üzerinde bezinden ve kablolardan başka bir şey yoktu. Diğer bebeklerden daha küçük olduğu gözle görülecek şekilde belliydi. Elleri ve ayakları durmadan hareket ediyordu. Gözleri kapalıydı, rengini merak ederken buldu kendini. Derin'e benzeyen küçük bir kız çocuğu fikri kalp hızını değiştirmişti.
"Bak, şu tarafta," Ceyln daha iyi görsün diye eliyle işaret etti. Ceylin elini cama yasladı ve daha iyi görebilmek için başını yaklaştırdı. "Çok küçük," derken buldu kendini. "Ama benimle oyun oynayamaz ki," bu Emre'nin burukça gülümsemesine neden oldu. Yıllar önce kardeşi Burcu doğduğunda da aynı şeyler dökülmüştü dudaklarından. Annesinin ona güldüğünü ve durumu açıkladığını anımsıyordu genç adam.
"Kardeşinin biraz büyümesi lazım Ceylin," diyerek tane tane ona açıkladı. Tıpkı annesi gibi. "Dünyaya yeni geldi ve öğrenmesi gereken çok şey olacak. Eminim sen de ona çok güzel bir abla olup her şeyi öğrenmesine yardımcı olacaksın," Ceylin heyecanlandığnı hissetti. Bu sözleri bir görevmiş gibi kabul edince kendisini bir yetişkin olmuş olarak görüyordu. Sorumluluk alma fikri gözünü korkutmuyor, bunu yapmak için can atıyordu.
"Annem çok güzel limonlu kek yapardı. Ona bunu da öğretebilir miyim? Beraber yaparız," Ceylin bir an için annesini unutup sadece kardeşine odaklanmıştı. Bütün dünyası, ilgisi ve alakası kardeşine yönelikti. Onunla yaşayacağı anları hayal etmek hoşuna gitmişti. Ona her şeyi öğretecek rehberdi o. Annesinin ona yol gösterdiği gibi yapacaktı her şeyi. Hem okuldaki arkadaşları da abla olunca kardeşlerini ona anlatmışlardı. Şimdi ise gururla kardeşinden bahsetme sırası Ceylin'deydi.
Emre, onun kardeşine olan ilgisini büyük bir merakla izliyordu. Dokunmadığı, gözlerine bakıp yaklaşamadığı kardeşini hemen sahiplenmişti küçük kız. Yeni abla olsa da bunu hemen benimsemişti. Onu kıskanmamış, annesini paylaşmak istemediğin dile getirmemişti. Karşılaştığı bedeni kucağına almak için de can atıyordu.
Defne ona hayat vermişti. Ceylin de onu kollayacak küçük bir melek olacaktı.
"Öğretirsin tabii," dedi sadece. Bu günleri görüp görmemesi Derin'in uyandıktan sonra ona takınacağı tavıra bağlıydı. Hayatından kendisini çıkartmak isterse kendini savunacak tek bir sözü dahi yoktu. Onu ikna etmeye çalışabilir, fikrini değiştirebilmek için çabalayablirdi ama onu zorlayamazdı. Kolundan tutup onu yanında zorla tutamazdı.
Emre'nin de en büyük imtihanı bu olacaktı. Derin'i geç bulup erken kaybedecek, ellerinin arasından kayıp gitmesini izleyecekti belki de. Ayakları yere çivilenecek, gözleri onun sırtında takılı kalacak, nefes aldığının farkına dahi varamayacaktı. Kolunu kaldırıp ona engel olamayacaktı. Yaşlar akacaktı yeşil gözlerinden, yanaklarına doğru. İlk başta yokluğunu algılayamayacaktı beyni. Onun yanında olduğunu varsayarak yanına bakacak, yokluğunun soğukluğu karşısında irkilip kendine gelecekti. Ardından onun peşinden koşmaya çalışacaktı ama erin onunla birlikte geriye dönmeyecekti.
Kaderdeki en büyük kırılma, genç adamın yüreğini yaralayacaktı.
Ceylin'in konuşması üzerine kendisine geldi. Dalıp gitmiş, düşüncelerinin arasında boğulmuştu. "İsmini ben koydum, Beğenir değil mi?" Emre kendine gelebilmek adına birkaç kez yutkundu. "Beğenir tabii, ona adını verecek kişi sensin," yüreği hızlandı. Kızının adını deli gibi merak ediyordu. Bunu öğrenmek için varını yoğunu feda etmeye hazırdı genç adam. Bu anılarını bir kavanoza hapsedip en baş köşeye koymak istiyordu. Gözleri onları aradığında anılarıyla karşılaşmalı, onları yad etmeliydi. Bunca zamana kadar kaçtığı şeyler yüzünden hiçbir şeyi düzgünce yaşayamamıştı. Evlat olamamıştı, eş olamamıştı, baba olamamıştı.
Bir hiçti Emre Karahan. Yaşamak için bedeninin ihtiyaçlarını gidermekten başka bir şey yapmayan bir adamdı.
"Onun adını ne koydun?" Sesinin titremesine engel olamadı. Yalvarıştı bu. Kalp atışının sesini kulaklarıyla da duyabiliyordu. Ceylin'in gözleri parladı. "Defne," dedi Emre'nin kulaklarına kazınacak bir sesle. Defne Karahan. Bir amaç uğruna bu hayatın içine doğan bebek, hayata daha gözlerini açamadan bir sıfır geride başlamıştı. Annesi yoğun bakımdaydı. İlaçların etkisi yüzünden de annesinin sütü ile beslenemiyordu. Aldığı mamalar annesinin sütünün yerini de tutamayacaktı. Bir ailesinin olacağı da şüpheliydi. Derin, onu ve Ceylin'i alıp gittiğinde babasının ismini ve fotoğrafını bilecekti sadece.
Tıpkı Ceylin gibi. Sadece ufak bir fark vardı. Ceylin öz babasının Emre olduğunu bilmiyordu. Bunu söylemek de Derin için hiç de kolay olayacaktı.
"Defne," kızının adını ilk defa duyduğu gibi ilk defa da dudaklarının arasından dökülüyordu genç adamın. Bir an için dudaklarına çok yakıştırmıştı bu ismi. Hoşuna gitmişti söylediği kelime. Sanki hep bunu söylemek için beklemişti. Bu anı yaşabilmek için nefes almıştı sanki. "Çok güzelmiş," Ceylin'in kulağına doğru söylemişti. "Annem de çok beğenmişti," diyen Ceylin o günü anımsamıştı. Annesinin karına elini koyup hissettiği tekmeyi bir onay olarak kabul etmişti.
"Bence o da adını beğendi. O gün annemin karnına elimi koyduğumda tekmelemişti." Emre, sıcak bir demirin sırtına değdiğini hissediyordu. Bunlara da şahit olamamıştı.
Hayatındaki bu anları kaçırması, korkak oluşundandı.
"Öyle mi?" sorusu belli belirsizdi. "O zaman çok sevmiş," dikkatini dağıtmak adına kızının saçlarını okşadı.
Bir ipte yürüyor, düşmemek için direniyordu. Hamleler yapıp dengede kalmaya çalışabilirdi ama o ipin kopmamasını engelleyemezdi.
Derin'in gitmesine engel olamazdı.
....
Küçük kız, kardeşine duyamamıştı ama daha fazla da orada kalamazlardı. Gecen bir saat bir dakika gibi gelirken Ceylin'i odaya gitmeye ikna etmek de pek kolay olmamıştı. Emre yine de bir yolunu bulduğunda odasına doğru yol almışlardı.
Ceylin rutin taramaların ardından uyuyakalmıştı. Emre farkında olmadan onun nefes alıp verişlerini kontrol ediyordu. Gözleri nefes alırken inip kalkan bedenini gördükçe de rahatlıyordu. Hastalığı ortadan kalksa da tedavi aşaması devam ediyordu.
Açılan kapı dikkatini dağıtınca kimin geldiğini görebilmek için bakışlarını o tarafa çevirdi. Uraz, ona bakıyordu. Ceylin'in uyuduğunu fark eden genç adam sesini kısarak konuştu. "Derin'i görebileceğinizi söyledi Doktor Hanım. Onu haber vermek için gelmiştim."
Uraz da en az Emre kadar halsiz ve yorgundu. Ev, iş ve hastane üçlüsünün arasında sıkışıp kalan genç adam, doğru düzgün dinlenemiyor, doğru düzgün yemek yiyemiyordu. Telefonu çalınca işi ile ilgileniyor, İrem arayınca ona koşuyor, diğer yandan da hastanedeki güncel durumu takip ediyordu.
Emre başını salladı sadece. "Ceylin'i tek başına bırakmak istemiyorum, uyanınca beraber gideriz," cümlesine karşılık Uraz, "Belli saatlerde girebilirmişiz. Bu yüzden de sen tek git, Ceylin uyanınca yine gidersiniz," cümlesini kurmuştu. Bunu neden yaptığını, arkadaşının yanına boşanmak istediği eşini yollamasına karşın bir cevabı yoktu ama içinde bir yerlerde onun iyi tarafıyla karşılaşmıştı. Bir şeylerin düzelmesini istiyordu.
Olur da Emre Derin'i ikna ederse hem burada kalacaklardı hem de çocuklar babalarından uzak bir hayatta yaşamayacaklardı. Bir aileye sahip olabilirlerdi. Diğer çocuklar gibi baba kavramından uzaklaşmazlardı.
İnsanlar değişebilirdi ve Uraz Emre'nin gözlerine bakıp derine inince onun değiştiğini görmüştü. Ceylin'e bakışı ve davranışları daha içtendi. Onu koruyup kolluyordu. Bir şey olu diye bir an olsun onu yanlız bırakmıyordu. "Ben buradayım, Ceylin'e de bir şey olursa hemen haber veririm," Emre bu sıcak tavır karşısında ayaklandı sadece.
Derin, Uraz'a koşulsuz ve şartsız bir şekilde güveniyorsa o da güvenecekti. Admlayıp tam da onun yanından geçecekken duraksadı. Elini, onun omzuna dostça koydu "Sağ ol," dedi. Uraz karşılık verircesine gözlerini kapattı. Emre yanından geçip giderken kahverengi gözleri Ceylin'e odaklandı.
Derin'in durumunu dışarıdan gördükçe boğuluyordu genç adam. Derin bunları yaşarken nasıl dayanmıştı bunca şeye? Bunca acıyla uğraşırken hiç soluklanmak için durmak istememiş miydi? Hiç omuzlarıdaki yükün altında ezilip büzülmemiş miydi? Hiç her şeyi geride bırakıp kaçmak istememiş miydi?
Genç adam bir kez daha ona hayran kaldı. Derin çok güçlü bir anneydi.
Emre, hemşirenin verdiği kıyafetleri üzerine geçirirken küçük br çocuğun bayram hazırlığı yaptığı gibi heyecanlıydı. Maskesinin ipinikulaklarının ardına yerleştirirken aceleciydi. Koşup Derin'e kavuşmak, geç de olsa ona duygularını açıklamak istiyordu. Ona onu sevdiğini gözlerinin içine bakıp, ellerini tutarak diyememişti belki ama ne olursa olsun bunlar dudaklarının arasından dökülsün istiyordu.
Eldivenlerini de eline geçirince Derin'in yanına giirmeye hazırdı. Hemşirenin peşine takılıp koridora girdi. Heyecandan ayakları yere değimiyo gibiydi. Zaman yavaş ama tatlı bir şekilde akıp gidiyordu. Yolun sonunda Derin'in yanının olduğunu bilmek genç adamı rahatlatıyordu. Hemşire kapıya kadar ona eşlik etti, onun ne kadar süre içeride kalması gerektiğini söylediğinde Emre onun dediklerini duyamayacak kadar çok dalmıştı. Derin'e ne demesi gerektiğini düşünüp duruyordu.
Çift taraflı kapı iki yandan açılınca genç kadının yatakta uzanan bedeniyle karşılaştı. Adımları hızlıydı. Yetişmeye çalışıyordu ona. Bu sefer ona geç kalmamalıydı. Odanın içi çöl geceleri kadar soğuktu. Eldivenin içindeki elleri daha şimdiden üşümüştü. Sandalyeye, yıkılan bir bina gibi gibi çökünce yeşil gözleri genç kadının yüzünde gezindi.
Yüzü bembeyazdı. Dudakları düz bir çizgi halini almıştı. Gülümsemesini özlediğini fark etti genç adam. Derin'in güüşü, soğuk bir kış günü açan küçük bir çiçek kadar canlı ve güzel oluyordu. Omuzlarından aşağıya doğru dökülen saçları bir boneyle kapanmıştı. Elleri iki yanındaydı. Bir kolunda serum vardı. Odadaki tek ses cihazlardan çıkan seslerdi. Bunlar haricinde oda bir mezar kadar sessizdi.
Emre, elini uzattı. Derin'in soğuk ve cansız olan elini avucuna hapsetti. Her şeyi kendisi değil de bir başkası yapıyordu sanki. Bu odadan soyutlanmış, bedenini bir kenara bırakıp ruhuyla hareket ediyor gibiydi. Onun soğukluğunu umursamamaya çalıştı. Umursarsa eğer kafayı yerdi. Bu soğukluk ona yokluğunu hatırlatıyordu. Ruhunun bedeninden çıkıp gideceğini düşünmek, delirmekle eş değerdi.
"Ben geldim," sesi titrekti. Ne diyeceğini bilemeyerek aklına ilk gelen kelime döküldü dudaklarının arasından. "Size geldim Derin, Aileme geldim," sesi, bir dağı sarsacak kadar güçlü ve kendinden emindi. Her şeye geç kalan Emre Karahan bu sefer ailesine geç kalmamak için çabalıyordu. Hızla uzaklaşan trene yetişmek için koşan, geç kalmış bir yolcuydu. Hareket halindeki trenin peşinden koşuyor, bu uğurda ağrıyan bacaklarını ve daralan göğsünü önemsemiyordu. Çünkü işin ucunda ailesi vardı Emre'nin. Onlara yetişmesi gerekiyordu.
Eğer onlara yetişemezse diri diri mezara girecek, elleriyle üerine toprağını atacaktı.
"Ceylin çok iyi. Nakil gerçekleşti. Sadece bir müddet daha ilaç alması gerekiyor. Bir de durumunun takip edilmesi gerekiyomuş," konuşurken Derin'in kendisini duyup duymadığını merak etse de yine de sözlerine devam etti. "Bugün onu kardeşinin yanına götürdüm, çok heyecanlandı," yaşadığı duygu patlaması yüzünden sustu. Yanağındaki yaşı sildi. Ağlamamak için kendini tutmuyordu.Duygularını bu şekilde gün yüzüne çıkarmazsa daha sonra o duygular bir volkan gibi içinde patlayıp canı daha çok yanacaktı.
"Adı Defne'ymiş. Benim haberim yoktu," yutkundu. Derin bu halde olmasaydı eğer kızlarını alıp gidecekti. Bu senaryoda ise Emre kızının ismini dahi bilmeyecekti. Yüzünü bile görmeyecekti. "Daha gözlerini açmadığı için rengini bilmiyorum ama bence burnunu senden almış," Derin'in hamileyken korktuğu şeyleri genç adam bizzat yaşıyordu. Derin de ona benzeyen bir erkek çocuğundan korkmuştu ama şimdi işler tersine dönmüştü.
"Erken doğduğu için küvözde kalması gerekiyormuş. Senin gibi natçı olduğu için hayata sıkı sıkı tutunuyor. Çok küçük ama mücadelesi oldukça büyük," burukça gülümsedi. Minik kızının hali gözlerinin önüne geldi. "Kucağıma almak isteyip istemediğimi sordular. Kabul etmedim çünkü bunu ben değil sen hak ediyorsun. Kızlarının sana ihtiycı var Derin, benim de sana ihtiyacım var," yalvarıştı bu. Genç kadının ayağa kalkması bir yakarıştı.
Derin'in yüzük parmağına bakışları kaydı. Her zaman orada olan alyans şimdi yoktu. Derin'in yüzük parmağını işaret parmağı ile okşadı. Onun eşyalarını bir torbada ona vermişlerdi ama genç adam Derin'in kanı bulaştığı için elini onlara uzatıp bakamamıştı. O eşyaların içinde olduğunu tahmin etti.
Ardından bakışları kendi parmağına kaydı. Işıkta parlayan alyansa denk gelen gözleri orada oyalandı bir müddet. Bu alyan, evliliklerinin somut bir kanıtıydı. Aralarındaki bağın bir şahidi olmuştu. Yurtdışına gittiğinde bile onu parmağından bir an olsun çıkartmayı düşünmemişti genç adam. Görünmez bir bağı oluşturmuştu bu yüzükler. Aralarında ülkeler ve mesafeler olsa da bu alyanslar onları birbirlerine kavuşturmuştu.
Anlaşmalı evlilik olduğu için bakmadan rastgele alınmıştı bu alyanslar. Kutularından çıkana kadar yüzlerine dahi bakılmamıştı. Şu anda ise Emre onlar için bütün mal varlığını ortaya koymaya hazırdı. İkisine aitti bunlar. Onları bir arada tutan küçük bir sembol olmuşlardı.
"Benim sana bir şey söylemem lazım," ağzı kupkuruydu. Dudakları bir kilitle kapatılmış gibiydi. Cümleler dudaklarından dökülürken zorlanıyordu. Diğer yandan da ne diyeceğini bilemiyordu. Ağladığı için göz pınarlarındaki kuruluk canını yakıyordu ama kalp yarası bunu bastırıyordu.
"Aslında bunları sana çok önceden söylemem lazımdı," yaşadığı pişmanlık yüzünden bir kez daha sustu. "Ben seni seviyorum," bir çırpıda çıktı bu söz ağzından. Derin'in onu duyup duymadığından emin değildi ama yine söylediği için ferahlamıştı. Dudaklarından dökülmüştü bu söz, özgürce. Bu bile onu teselli etmeye yetiyordu.
Gözyaşının bir damlası, Genç kadının elinin üzerine düştü. Emre'nin gözlerinin beyaz kısmı kızarmıştı. Avuçlarının arasındaki soğuk el ısınmaya başlamıştı.
"Varlığınıza o kadar alışmışım ki yokluğunuzu soğuk duvarlarla paylaştım ben." elini alnına yasladı. Başı ağır geliyordu. Yokluklarına alışmak onun için zor olmuştu. Yine de onları yeniden görecek olmak içindeki umudu diri tutmuştu genç adamı. Şimdi ise korkuyordu çünkü giden geri gelmiyordu. Derin'i bir kez daha kaybetmek, son kez kaybetmek demekti.
"Lütfen beni o yanlızlıkla yeniden baş başa bırakma Derin," sesi titriyordu. Dört duvarın arasında bir başına kaldığı günler bomboştu onun için. Yaşamıştı sadece. Yaşadığını hissedememişti.
"N'olur bizi bırakma. Bu sefer toparlanamam. Bu sefer ayağa kalkamam. Yapamam ben. O kadar da güçlü değilim," farkında olmadan başını iki yana sallıyordu. "Yapamam, diye fısıldıyordu durmadan. "Sensiz yaşayamam bundan sonra,"
Batan bir gemi, dibe çökmeye mahkumdu. Emre de batarsa dibe çökecek, bir daha da oradan kurtulamayacaktı.
....
Genç adam, kapının kolunu kavrayıp kapıyı araladığında ilk önce konuşma ve gülüşme seslerini duydu. Tanıdık ses karşısında kaşlarını çattı. Eylül'ün geleceğinden haberi yoktu. Ceylin'in de haberinin olmadığını düşündü. Haberi olsaydı eğer büyük bir heyecanla bunu Emre ile paylaşmış olurdu.
Eylül ile göz göze gelince onun yüzündeki gülüşün soluğunu ama bunu Ceylin'e fark ettirmemek için çaba sarf ettiğini gördü. Emre'ye sinirliydi genç kadın. Arkadaşına yaşattığı her şeyin hıncını içinde yaşatmaya devam etmişti, yurtdışına gitse bile. Onun yüzüne karşı haykıramadığı ne varsa boğazına baskı yapıyordu.
Bakışlarını Ceylin'e çevirdi. "Benim Emre Ağabey'in ile bir konuşma yapmam gerekiyor," 'Ağabey' kısmına vurgu yapmıştı. Emre'nin bu şekilde canını yakmak istiyordu. Bunu sezen genç adam dişlerini sıktı. Gerçekleri Ceylin'e haykırmak ile haykırmamak arasındaki mücadelesi canını yakıyordu. Bunları yapamazdı ama istiyordu işte. Engel olamıyordu içindeki isteğe.
"Birazdan geleceğim, bir şey olursa seslen tamam mı? Biz kapıda olacağız," Ceylin başını sallayarak onu onayladı. Ne konuşacaklarını merak ediyordu ama sorarsa da kendisine söylenmeyeceğini önceden tecrübe etmişti küçük kız. Büyüklerin arasında konuşulan, büyüklerin arasında kalırdı. Hem Eylül Abla'sı yanına geldikten sonra mutlaka ona neler olduğunu anlatırdı.
Eylül onun yanağını öpüp başını okşadı. Ceylin ona arkadaşının emanetiydi. Ona baktıkça Derin'e bakıyormuş gibi hissediyordu. Onun gözlerinin içinde Derin'in yansımasıyla bakışıyordu genç kadın. Ceylin'in gülümseyen çehresi, ona güven verince yataktan destek alarak ayağa kalktı. Emre dışarı çıkmıştı, onu göremeyen kahverengi gözleri orada oyalandı. Onunla uzun uzun konuşmak istemiyordu. Şu an için istediği tek şey onun bir an önce buradan gitmesiydi.
Onun buradaki varlığını arkadaşına bir ihanet sayıyordu.
Emre gibi Eylül de odanın dışına çıkınca ardından kapıyı kapattı. Emre onun oturması için eliyle koltukları gösterince hiç beklemeden oturdu. İçindeki volkanın patlaması ve lavların gün yüzüne çıkıp genç adama ulaşması an meselesiydi. Emre konuşmadı, ilk adımı onun atmasını, kendisine ne diyeceğini bekliyordu.
"Zahmet etmişsin. Uraz ve ben buradayız. Sen gidebilirsin," diyen Eylül'ün sert bakışlarıyla karşılaşsa da sesini çıkartmadı genç adam. Bu muameleyi hak ediyordu ama sırası şimdi değildi. Derin'in tavrını öğrenmeden şurdan şuraa gitmeye niyeti yoktu. "Ben hiçbir yere gitmiyorum," Sesi Eylül'ü sarsacak ve şaşırtacak kadar keskindi. Bir hakimin tokmağı kürsüye vuruşu kadar da yankılıydı. Yine de Eylül inattı, istediği olmadan da geri adım atmayacaktı.
Eylül onun kararlılıkla kendisine bakan yeşil gözleri karşısında sarsıldı. "Burada kalman için hiçbir sebep yok. Derin"in yanındayız biz," ısrar ediyor, onun pes etmesini bekliyordu.
"Karımı ve çocuklarımı bırakıp hiçbir yere gitmeye niyetim yok." genç adam duraksadı. Derin'in en yakın arkadaşını kırmak istemiyordu ama gördüğü tavır hoşuna gitmemişti. "Bunca yolu gitmem için mi geldin?"
"Hayır, arkadaşıma ve emanetlerine destek olup sahip çıkmak için geldim. Onları her şeyden korumak için. Buna sen de dahilsin," Eylül açık açık onu kırmaktan çekinmiyordu. Onun da canı yansın istiyordu, Derin'in de yandığı gibi.
"Onlara zarar verdiğimi biliyorum ve pişmanım. Elimde olsa geçmişimi özenle yeniden inşa ederdim ama yapamıyorum. Yaşanıp biten şeyleri geri alamıyorum. Sadece telafi etmek istiyorum." tane tane, kendini açıklıyordu Emre. Bir şeylerin değiştiğini, kendini ifade etmeden anlatamazdı genç adam. Olmak istediği kişi gibi davranıyor, bu sefer içindekileri kimseden saklamıyordu.
"Ama bunları yapmayı sen seçtin. Çocuklarına baştan sahip çıkabilirdin mesela. Derin'i bir başına bırakmayabilirdin." bu sözler Emre'nin yaralı kalbine bir cam kırığı gibi batıyordu. Yine de ısrarından vazgeçmeyen Eylül'e açıyordu içini. Her şeyi yeni öğrenen bir bebek gibi tek tek açıklama yapıyordu.
"Koktum. Beni anlamanı beklemiyorum. Empati yapıp kendini benim yerime koymanı da istemiyorum. Sadece senden bunları değiştirmek için bir fırsat bekliyorum. Sen de arkadaşının tarafından bakıp, onu üzen ve kıran adamı etrafında görmek istemiyorsun. Hak veriyorum ama yapamam Eylül. Onları bırakıp hiçbir yere gidemem. Ailemi bırakamam," son cümlesi bir dağı oynatacak kadar kuvvetliydi. Eylül farkında olmadan araladığı dudaklarını sertçe birbirlerine bastırdı. Onda neyin değiştiğini kavrayamıyor, bocalıyordu.
Emre, ona onun dilinden konuşmaya çalıştı. "Demir de hata yaptı ve sen onu affettin. Onca olana rağmen. Sana sırt çevirmesine rağmen." amacı onu kışkırtmak değildi ama şimdi Eylül'ün kahverengi gözlerinin içi alev alev yanıyordu. Onun damarına basmış, yumuşak karnına dokunmuştu. Onun hiddetle kendisine birkaç cümleyi sıralayacağını fark edip ona fırsat vermemek adına sözlerine hızla devam etti. "İnsanlar değişebilir Eylül. Beni de Derin değiştirdi. Beni mutlu ve huzurlu olacağıma inanandırdı."
"Aynı şey değil. Demir benim için yaptı bunca şeyi," dişlerinin arasından, tıslarcasına kouştu genç kadın. Sinirlendiği için yanakları al al olmuştu. Farkında olmadan yumruk yaptığı ellerini serbest bıraktı. "Sonuna kadar aynı şey. Ben de onlara iyi bir baba olamamaktan korktum. Hayatlarında ben olmazsam daha mutlu olurlar diye düşündüm. Böyle bir babaya sahip olmaktansa hiç olmasın daha iyi dedim. Ben de Demir gibi onları kendimden kurtarmaya çalıştım." bu sözler Eylül'ü köşeye sıkıştımıştı.
"Yine de Derin'in seni affedeceğini ya da bu evliliğe devam etmeyi isteyip istemediğini bilmiyorsun ve bunun öğrenmenin tek yolu da onun uyanması." kaçmak istiyordu buradan. Onun gözlerinde gördüğü kararlılıktan ve baskıdan kurtulmak istiyordu Eylül. "Bana soracak olursan cevabı bence belli. Derin yaşayacakları evin dekoruna kadar her şeyi hazırladı. Yaşayacakları yeri, işini ve hatta boşanma metnini çoktan hazırladı."
Emre yutkunduğu için adem elması hareket etti. Derin'in onu sevdiğini biliyordu ama sevgi her şey demek değildi. Derin onun eşi olduğu kadar çocuklarının da annesiydi. Çocukları için her şeyi karşısına almaya hazırdı Derin. Emre'yi bile.
Eylül gitmek için ayaklandı. "Diyeceğim o ki Derin'i ikna etmen için bu sözlerden daha fazlasına ihtiyacın olacak Emre." Bu ona son sözleriydi. Bu sefer onu incitmeye çalışmıyor, olaya tarafsız bir yönden bakıyordu. Emre'yi sevmiyordu ama arkadaşı onunla mutlu olacaksa o da bundan mutlu olurdu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 45.84k Okunma |
3.36k Oy |
0 Takip |
63 Bölümlü Kitap |