
Merhaba, nasılsınız?
Çok şükür hastalık ve sınav işlerini atlattım ve bölüm yazmaya vakit buldum.
Ayrıca Tiktok hesabımda da aktifim, beklerim > Mavii_Bulutt345
Keyifli okumalar dilerim, lütfen beni yorumsuz bırakmayın 🥹 Her yorumunuzu tek tek okuyorum😊✨️
Yeşilin En Koyu Hali
Bölüm: 20
3 Hafta Sonra
Yaralar her zaman kabuk bağlardı.
Yaranın etrafı bir et parçası ile çevrilir ve onu korumak için bir mücadeleye başlardı vücut. En sonunda bunu başarınca da geriye süreci hatırlatan küçük bir iz kalırdı.
Acının izi, genç adamın kalbine konmuştu. Yaralı kalbi iyileşiyordu yavaş yavaş. Geçen süre ölüm gibiydi ama ölmemiş, hayatının her anında unutamayacağı bir acıya şahit olmuştu Emre Karahan.
Dimdik durduğu gibi çöken omuzlarının da varlığını öğrenmişti genç adam. Her zaman ayakta duramayacağını, yeri geldiğinde daldan kopan küçük bir yaprak gibi savrulup gideceğini de en acı şekilde tecrübe etmişti.
Geçen günler, bedenini zayıflatmıştı. Babaannesinin ve kız kardeşi Burcu'nun ısrarları üzerine yedikleri dışında fazladan bir şey yemediği için bedeni kilo kaybetmişti. Sakalları uzamıştı, saçları da. Derin'in onu hiç böyle görmediğine emindi. Eve gidip hastaneden uzaklaşmak da istemiyordu Emre. Her ihtimale karşı Derin'in kapısının önünde beklemek istiyordu. Bunlarla vakit kaybetmek istemiyordu.
Geçen süre zarfında Ceylin ile de arasında bir bağ oluşmuştu. Bu bağdan Eylül hoşnut değildi, onun gözlerinden bunu okuyabiliyordu ama yine de onu da anlayışla karşılıyor, arkadaşını düşünen genç kadını üzecek ve kıracak tek kelimeyi dahi söylemiyordu. Ayrıca Eylül, Emre'ye karşı olabilirdi ama Derin'in de düşüncelerini yok sayamazdı. O uyanmadan, genç adama olan tavrını görmeden hareket edemezdi Eylül.
Uraz ise Emre'ye karşı yumuşamıştı. Kendini onun yerine koydukça, onunla sohbet ettikçe ona olan bakış açısı büyük ölçüde değişmişti. Ona atılan adıma kayıtsız kalmayan Emre de ona duygularını apaçık bir şekilde sunmuştu. Uraz onun yaralarını gördükçe ona karşı Eylül kadar kayıtsız kalamamıştı. Bu konu üzerine Eylül ile konuşmaktan her zaman kaçmıştı Uraz. Biliyordu ki Eylül onun kadar yumuşak değildi Emre'ye karşı.
Ceylin, koridorun ucunda beliren genç adamı görünce gülümsedi. Eylül Ablası ile yaptığı konuşmayı yarıda kesip hızla ayağa kalktı. "Emre Ağabey," diyerek kollarını açıp ona doğru koştu. Geçen sürede Ceylin büyük ölçüde toparlanmıştı. Yine de ilaç tedavisine devam etmeleri gerekiyordu. Minik bedeni sonunda, annesinin uğruna ölümü bile göze aldığı hastalığı yenmişti.
Emre topuklarının üzerinde oturup kollarını küçük kız gibi iki yana doğru kaçtı. Bir telefon görüşmesi yapmak için kısa süreliğine bahçeye kadar çıkmıştı. Bu kısacık süre bile küçük kızın genç adamı özlemesine yetmişti. Ceylin gerçekleri bilmese de annesinin yokluğunda vakit geçirdiği Emre'yi babasının yokluğuna yerleştirmiş, kendince baba figürünü o yapmıştı. Ondan göremediği ilgiyi Emre ile doldurmaya çalışıyordu.
Emre kollarını kızının etrafına sardı. Ceylin'in ona olan yakınlığı oldukça hoşuna gidiyordu. Ona 'baba' demese de onu bir baba olarak gördüğünü hissetmek ise keyfine keyif katıyordu. Elini onun yanağına yasladı. Dokunuşu, ipek bir kumaşın tene değerken hissettirdiği gibi nazik ve yumuşaktı. Onu incitmekten korkuyor, üzerine üzerine titriyordu.
"Beni mi özledin?" sorusuna küçük kız başını hızla onaylarcasına salladı. Emre, deniz kadar derin bakan gözlerini kızına dikti. Dünyalar onundu şimdi. Ayaklarının ucunda cennet bahçeleri vardı. Ciğerleri en temiz havayı içlerine çekip bayram ediyorlardı. Kulaklarında kuşların cıvıltısı var gibiydi.
"Ben de seni özledim güzelim," diyerek yanağına küçük bir öpücük kondurdu. "Bugün Burcu Abla'n seni almaya gelecek," yarın hafta sonu olduğu için Burcu'nun okulu yoktu. Ceylin her ne kadar annesini bırakıp gitmek istemese de Burcu ile geçirdiği zamanları seviyordu. Biraz da evde kalması gerekiyordu. Her zaman hastanede kalamazdı. Burcu Ablası söz vermişti ona, beraber kurabiye yapacaklar, çizgi film izleyeceklerdi.
Eylül, onlara bakmamak için çaba sarf ediyordu. Emre'nin değişen ruh halleri hoşuna gitse de ona kızgındı. "Artık soğuyacak mısın?" diyerek soran Uraz'a ters ters baktı. "Bunu düşündüğüm söylenemez ama Derin'in tavırlarını görmeden de bir şey demek istemiyorum," dedi Eylül kesin bir dille, arkadaşına. Onlar duymasın diye ses yanlarına dikkat ederek konuşuyorlardı.
Uraz başını iki yana salladı. Eylül'ün inadı inattı. Bir kere söz dudaklarından çıktığında geri adım da atmazdı. "İnşallah bundan sonraki hayatları iyi olur," diyerek içini çekti genç adam. Artık arkadaşının huzur ve mutluluk içinde yaşamasını istiyordu. Eylül onu onaylayan şekilde mırıldandı. Geleceğin ne getireceğini bilemezlerken ellerinden gelen tek şey de dua etmekti.
"Ben çıkıyorum," diyerek ayaklandı Eylül. Yapması gereken işler vardı. İki gündür de aynı kıyafetlerin içindeydi. Üzerini değiştirip kendine çekidüzen vermesi gerekiyordu. Şirketteki işleri dönüşümlü olacak şekilde hallediyorlardı, şimdi sıra genç kadına geçmişti. "Tamam ama habersiz bırakma beni," dedi Uraz ilgili bir tavırla.
"Bırakmam," diyen Eylül seri adımlarla birlikte oradan ayrıldı. Arkadaşını yanliz bırakmak istemese de hayat bir şekilde devam ediyor, zaman acımasızca akıp gidiyordu. İşler ise bitmek bilmiyor, azalacağını yığılarak artıyordu. Eylül'ün hayatında değişen dengeler de onun ruh halini bir hayli etkilemişti.
Genç kadın, tutunduğu umudun kırık dalıyla birlikte sürükleniyordu şimdi.
Olmasını istediği, umut ettiği ne varsa bir bir olmuyordu. Test sonuçları dün ellerini ulaşmıştı. Bir umut beklemişti Eylül ve Demir. Küçük de olsa bir umut yeşermişti içlerinde ama olmamıştı yine. Genç kadın arabasına binene kadar, her adımında yaşadıklarını tekrar ve tekrar zihninde aynen yaşamıştı.
Emre, elini tuttuğu minik kızın sandalyeye oturmasına yardım etti. "Bir sorun yoktur umarım," diyen Uraz'a bakışlarını çevirdi. "Yok ama iki saat sonra çıkmam gerekiyor," dedi genç adam. Yurt dışından şirkete misafirleri gelecekti. Dedesini yanlız bırakamazdı. Aklı burada kalacaktı ama gitmesi de gerekiyordu. Dedesi onu bu zamana kadar arayıp yanına çağırmamıştı. Şimdi ise çağırmışken gitmemezlik yapamazdı genç adam.
"Eylül de işler sebebiyle gitti ama ben buradayım," diyerek güven vermek istercesine konuştu. "En küçük haberi söylerim hemen," Emre minnetle başını salladı "Sağ ol," dedi kısaca. "Bir şeye ihtiyaç olursa haber verin gelirken alayım," diyerek cümlesine ekleme yaptı. "Hallederiz, değil mi prenses?" diyerek Ceylin'i de konuşmaya dahil etmeye çalıştı Uraz. Ceylin, Emre'nin gidceğini duyar duymaz yüzünü asmıştı hemen.
"Evet," diyerek kısaca konuştu Ceylin. Emre başını ona doğru eğdi. "Yoksa gideceğim diye mi yüzün düştü?" diye şefkatle sordu. Bir yandan da onun kendisine olan düşkünlüğü hoşuna gidiyordu. Her gece birlikte masal okuyarak uyumaya başlamışlardı, Ceylin artık Emre yanında olmadığında yemek yemek istemiyor ancak Eylül ve Uraz'ın uzun uğraşları sonucunda birkaç lokmayı midesine yolluyordu.
Aralarındaki bağ günden güne ilmek ilmek işlendiği gibi kuvvetleniyordu da.
Ceylin usulca başını sallayıp hüzünlü gözlerini ona dikti. "Gitmesen olmaz mı?" diye bir umut sorduğunda üzgün bakışlarının içinde bir ışık peyda olmuştu Emre onu bu anlarda kalbinin içine yerleştirip bu dünyanın kötülüğünden, onun masumluğunu saklamak istiyordu. "Gitmem gerekiyor, her gelirken senin için bir sürprizim de olacak," dediğinde minik kız meraklanmıştı.
"Ne sürpizi?" diyerek merakla sordu hemen Ceylin. Emre işaret parmağıyla onun burnuna dokundu ve gülümsedi. "Söylersem sürpriz olmaz ki. Sabredip beklemen gerekiyor," diyerek tane tane ona açıkladı. "O zaman çabuk gel tamam mı?" diyen küçük kızı kendine çekip kolunun altına aldı. "Söz veriyorum, erken döneceğim." ona güven vermek istercesine konuştu.
Kaderin onlara biçtiği gömleği giyerlerken olacaklardan da habersizlerdi. Emre, Ceylin'e geri döneceğini söylüyordu lakin onlar için planlanan şeyler daha farklıydı.
Emre hiçbir zaman hastaneye geri dönüp Ceylin'e sürprizini veremeyecekti.
...
Uraz, elindeki oyuncak bebeğe bakıp ne yaptığını sorgularken buldu kendini bir anda. Ceylin'i oyalama görevi ona kalmış, Emre yaklaşık yarım saat önce yanlarından ayrılmıştı. Ceylin'i oyalamak için de onun oyuncakları kurtarıcı bir çözüm olmuştu lakin genç adam bu evcilik oyununa kendisinin de dahil edileceğini tahmin etmemişti.
"Uraz Ağabey, senin sırandı," diyerek dudak büzüp mızmızlanan küçük kız sayesinde kendine geldi, daldığı düşüncelerden sıyrılıp koparıldı. "Dalmışım, nerede kalmıştık?" sorusu küçük kızı daha da hiddetlendirmişti. Çatılı kaşlarının arasından, "Ama sen oyunu takip de etmiyorsun," dedi hızla.
Uraz gülmeden edemedi. "Özür dilerim," dedi onu yatıştırmak için, bir yandan da gülüşünü bastırmaya çalışıyordu. "Yorgundum biraz. Odaklanamadım," dediğinde Ceylin anlayışla başını salladı. "Gezmek için dışarı çıkacaktık," diyerek nerede kaldıklarını hatırlattı küçük kız. Uraz rolünü hatırladı, zihninde cümleleri kurdu ve tam hazır hissedip konuşacağı anda kendilerine doğru hızla gelen hemşireyi fark ederek dudaklarını birbirlerine bastırdı.
Ceylin de onun gözlerini takip edip gelen kişiye baktı. Hemşire gülümsedi, beklemeden haberi verdi. "Derin Hanım uyandı, doktorumuz son kontrollerini yapıyor. Ardından kendisini normal odaya alacağız, geçmiş olsun," diyerek biraz bekledi. "Sağ olun," diyen Uraz'ın sesi çıkmamıştı doğru düzgün. Derin'in durumunun iyiye doğru gittiğini biliyordu ama bu çok ani olmuştu. Beklemediği için bu sözleri kavraması uzun sürüyordu.
"Bunlar ne demek?" diye sordu Ceylin, anlamadığı için uzun bir sessizlikten sonra. "Annen gözlerini açmış yani artık iyileşmiş. Onu görebiliriz," gülümsedi. Hala daha kendine gelmeye çalışıyordu genç adam. Ceylin mutlulukla parlayan gözlerini Uraz'a dikti. "Anneme sarılıp onunla konuşabilirm miyim?" Uraz onun yanağını şefkatle kavradı. "Evet güzelim," dediğinde ağlamamak için zor tutuyordu kendini.
Sabırla bekledikleri gün bugündü, güneşin onlar için doğuş vakti gelmişti.
Uraz beklemeden Emre ve Eylül'ü aradı, sabırla onların açmasını, karşıdan bir ses duymayı bekledi ama bu olmadı. İkisi de telefonunu sessize almıştı. Uraz heyecandan ve sevinçten onları kaç defa aradığını sayamamıştı.
En sonunda Derin odaya alındığında Uraz ve Ceylin başında bekliyorlardı. Diğer doktorların da onayıyla Defne de küvözden çıkmış, odaya getirilmişti. İlk temas önemliydi. Şu anda ilaçların etkisiyle kızını emziremedi Derin ama en azından küçük bebek annesinin kokusunu ve tenini hissetmeliydi. Bu geçen süre zarfında genç kadının eşyaları, minik bebek alışsın diye, onun yanına bırakılmıştı. Şimdi ise annesinin kokusunu bizzat kendisinden alacaktı.
Ceylin kardeşinin eldivenli elini kavradı. "Ben de mi bu kadar küçüktüm," dedi fısıltıyla. Annesi ve kardeşi uyuduğu için elinden geldiğince ses yapmamaya çalışıyordu. "Evet," dedi Uraz, oturduğu yerden. Onun gibi fısıldamıştı. Ceylin ellerine bakıp bunun nasıl olduğunu sorgulamakla meşguldü.
Birbirlerine girmiş olan kirpiklerini güç bela birbirlerinden ayırınca mavi gözlerine değen ışık karşısında canının yandığını hissetti Derin. Uzun süredir kapalı olan gözleri, bu ilk temasa pek de hazır sayılmazdı. "Su," diye belli belirsiz bir şekilde konuşunca Uraz ok gibi yeriden fırlayıp kalktı. "Derin," diyerek özlediği arkadaşının adını büyük bir açlıkla zikretti.
"Su," dedi genç kadın yeniden. Dudakları kupkuruydu. Bu sefer sesi daha net ve canlıydı. Genç adam hızla şişeyi kaptığı gibi açtı. Derin'in dudaklarına yanaştırıp dikkatle birkaç yudum almasına izin verdi. Genç kadın çölde kalmış birisi gibi suyu hissedince serinledi ve içti. "Ben doktoru çağırayım," diyen Uraz hızla odadan ayrılıp peşinde doktorla geri döndü.
Doktorun kontrolleri bittikten sonra Derin biraz daha kendine gelmişti. Ceylin ise annesine sarılmamak için zor duruyordu, onun yarısının olduğunu bildiği için anı hareketlerden kaçınıyordu. "Ceylin," dedi Derin. "Kızım," elini ona doğru uzattı. Gözleri dolmuştu. Bir aydır uyuduğunu bilmek canını yakmış, kızları ile uğraşamadığı için kalbi sızlamıştı.
"Anne," diyen Ceylin yatağa tırmandı, annesinin kolunun altına girdi. Derin burnunu onun saçlarına gömüp mis kokusunu içine çekti. "Ben seni çok özledim," dediğinde Derin göz yaşlarını tutamadı. Gözleri de bir yandan yanındaki beşiği kayıyor, kızını göremedikçe de deliriyordu.
"Ben de seni özledim bir tanem," saçlarına bir öpücük kondurdu. "Anne bak," Ceylin doğruldu. "Kardeşim de burada," diyip beşiği gösterdi. "Gözleri benimki gibi mavi," Ceylin bunu çok sevmiş, kardeşinin kendisi ile olan benzerliklerini gördükçe mutlu olmuştu. "Öyle mi?" sesi içine kaçmış gibiydi. Kaybettiği günler bir oka dönüşüp yüreğine saplanıyordu genç annenin.
"İstersen kucağına vereyim Derin, biraz toparladın mı?" Derin onun sorusunu görmezden geldi. İki eli kanda da olsa kızını kucağına almak niyetindeydi. "İstiyorum," dediğinde genç adam dediğini yaptı. Derin, bu ilk temas karşısında titredi. Bebeği minicikti. Ceylin'e kıyasla daha küçük bir bebekti. Gözleri kapalıydı. Uykunun en güzel yerindeydi. Yanağına bir öpücük kondurup teninin kokusunu içine çekti.
"Bebeğim," uyuyan bebeğini uyandırıp korkutmaktan çekinircesine konuştu genç anne. Bakmaya doyamıyor, yüzünün her santimini üşenmeden izliyordu. "Ben abla oldum, anne," diyen Ceylin burnunun direğini sızlattı. "Çok güzel olmuşsun," Ceylin'in kardeşinin sırtına elini koyuşunu seyretti. "Kardeşine çok güzel bakmışsın."
"Hep onun yanındaydım," dünyayı kurtarmanın gururu vardı küçük kızda. Annesinin emanetine bakmış, sahip çıkmıştı. Ablalık görevini başarıyla tamamlamıştı. "Aferin sana, kardeşine sahip çıkmışsın," genç kadının en büyük korkusu, Ceylin'in kardeşini kıskanmasıydı. Neyse ki böyle bir şey yaşanmamıştı. Aksine tahmin bile edemeyeceği şekilde küçük kız Defne'yi sahiplenmişti.
Derin, sorgulayan gözlerle Uraz'a baktı. Kızlarıyla ilgilenirken asıl meseleye odaklanamamıştı. "Tedavi," diyip sustu. Devamından korkuyordu. Yeniden başa dönmeye artık mecali yoktu. "Nakil gerçekleşti," Uraz gülümsedi. "Sadece Ceylin'in ilaç tedavisi devam ediyor. Endişeleneceğin bir şey yok. Defne de küvözde kaldı bir süre. Şu an durumu ve gelişimi iyiymiş. Sadece bir süre ilaç aldığın için mama ile beslenmesi gerekiyor," genç adam bu uzun açıklaması üzerine soluklandı.
Derin gözlerini yumup hızlanan kalbinin sesini dinledi. Diğer ihtimal yüreğini sıkıştırmıştı. "Biz ne zaman çıkabiliriz?" gitmenin zamanı gelmiş, anlaşmanın diğer adımının gerçekleşmesi gerekiyordu. Genç kadın artık bu şehirden gidip acılarını ve kalp kırıklıklarını geride bırakmak istiyordu. "Bilmem, neden sordun?" Derin ondan bakışlarını çekti.
"Daha fazla bu şehirde kalmak istemiyorum. Yurt dışına çıkacaktık. Bir an önce işleri halledip gitmek istiyorum." Uraz bocalayarak arkadaşına baktı. "Kendine gelmedin daha, olmaz." Keskin çıkışı Derin'in kaşlarını çatmasına neden oldu.
"Ben iyiyim, doktora da sordum. Durumumu son kez kontrol ettikten sonra belli olacağını söyledi." Uraz şimdi Emre ile Derin arasında gidip geliyordu. Kimin tarafında olacağının kararını, kalbine bıraktı. "Emre'ye bunu yapmak istediğinden emin misin?" Derin hayretle ona baktı. Bu sözlerin ne anlama geldiğini bilmiyordu çünkü Emre'nin değişen haline şahit olamamıştı.
"Ona hiç haber vermeyeceksin. Hiç hayatında olmamış gibi çekip gideceksin." Derin beyninden vurulmuşa döndü.
"Çocuklarını istemeyen bir adamla nasıl hayatıma devam edebilirim Uraz? Emre başta Ceylin'in öz kızı olduğunu bilmediği için yardım etmeyi kabul etmemişti. Kaç defa konuştum onunla, kaç defa Ceylin'i kabul etmesi için uğraştım. Ben de insanım. Onu ikna etmeye çalışmaktan yoruldum." Ceylin'in duymadığından emin olarak bu sözleri sarf etti. Küçük kız kardeşi ile ilgilenmeye dalmıştı.
"Ya fikri değiştiyse ya babalık yapacak cesareti bulduysa?" Uraz, Emre'yi savunuyordu. Bunu yapacağını kırk yıl düşünse kabul edemezdi ama düşünceler değişebilirdi.
"Her şey için çok geç artık. Ben kararımı verdim." kararı sesine de yansıdı. "Ayrıca onunla böyle anlaştık, anlaşmayı bozmayacağım. Hem biz en başından beri bunun yüzünden bir aradayız. Her şey son buldu." beklediği sona ulaşmıştı genç kadın. İkisinin de istediği, başından beri bekledikleri son buydu.
Uraz köşeye sıkışmıştı, ne diyeceğini bilemedi. "Anlaşmada haber vermeden gideceğin yoktu. Ayrıca Emre artık eski tanıdığın adam değil, çok değişti." Derin inanmayan gözlerle baktı. Bunun olduğunu beyni kabul edemiyor, anlayamıyordu.
"Bu planı beraber yapmadık mı biz, neden beni vazgeçirmeye çalışıyorsun?" Derin onun son söylediklerini görmezden geldi.
"Gördüm Derin, her şeyi kendi gözümle gördüm. Emre'nin Defne'ye ve Ceylin'e olan bakışları çok içtendi. Kendin demedin mi, babasını tanımadığını söylemiş, o da ne yapacağını bilmiyor belli ki," bu sözler oldukça etkileyici ve ikna ediciydi.
Derin bocalayarak arkadaşına baktı. Aradan geçen sürede, bilmediği çok şey olmuştu belli ki. Ama o kararlıydı. Düşüncesinde ısrarcıydı. Kaçıp saklanmak, bir deve kuşu gibi başını toprağa gömüp her şeyden ve herkesten kaçmak niyetindeydi. En iyisinin bu olacağına inanıyordu. Emre'nin değişimine kafa yormak, aklını bulandırmaktan ileriye gitmeyecekti.
"Ceylin için kantinden bir şeyler alır mısın? Acıktığını söylemişti." Uraz konunun değişim hızına yetişemedi. "Bunları konuşmak istemiyorum, yorgunum," arkadaşının bakışlarını okudu, zihninden geçirdiklerini tahmin ederek bu sözleri de devamında ekledi.
"Tamam," diyen Uraz ayaklandı. "Hemen gelirim," diyerek yanlarından ayrıldı. Derin'in aklının süzgecinden sözlerini geçirmesi için zamana ihtiyacının olduğunu düşünüyordu genç adam. Tek başına kalıp sakin bir kafa ile kararını vermeliydi. Zorla da bir şey yapamazdı. Kantine inene kadar yeniden Emre ve Eylül'ü aradı ama açan olmamıştı. Ardından eşinin aradığını görüp açtı. İrem'in de aklı hastanede kalmıştı.
Derin, hemen yanına bir hemsireyi çağırdı. "Ben hemen çıkmak istiyorum," dediğinde hemşire şokla ona bakmıştı. "Buna doktorumuz karar verebilir, ben kendisini çağırayım. Siz de konuşun isterseniz," doktorun gelişi ile zar zor ikna edip hazırlanmaları tam olarak yirmi dakikasını almıştı. Uraz'ın içeri girmemesine şükrediyordu. Genç adam eşi ile konuşmaya dalmıştı, öte yandan sıra da vardı. Bekliyordu.
Derin, Ceylin'in montunu giymesine yardım etti. Bir ayda yaraları büyük ölçüde iyileşmişti ama yine de canı acıyordu. Bedeni güçsüz düşmüştü, fermuarı çekerken bile kolunun gücünü hissedemiyordu.
Derin bir eline puseti aldı, diğer eliyle de Ceylin'i kavradı. Sağına soluna bakıp odadan çıktı. Uraz görünürde yoktu. Hızla adımlarla ilerledi genç anne. Uzun zamandır geçmediği koridordaki değişimlere şahit oldukça canı daha da yanıyordu. Bir hatası, bir ayına bedel olmuştu.
Dışarı çıktıklarında, kalbi küt küt atıyordu. Emre ile birlikte doğup büyüdüğü şehri de arkasında bırakıyordu. Çocukluğunu, gençliğini, üniversite yıllarını... Hepsi bir bir ardında kalıyordu şimdi. Uraz'a da bunu yaptığı için kötü hissediyordu ama Derin görmüştü onun gözlerinde. Nedenini bilmediği bir şekilde Uraz, Emre'nin tarafındaydı.
Kaçmak istiyordu. Gitmek, uzaklaşmak ve yeni bir hayat kurmak. Bunun için de Uraz'a haber vermemesi gerekiyorsa vermeyecekti.
Hastanenin karşısında yer alan bir taksi durağı vardı. Kızları ile bir araca yerleşti. Ceylin ne olduğunu anlayamıyordu ama annesi vardı yanında, ona sorgusuz sualsiz güveniyordu. "Eve mi gidiyoruz?" diye sordu küçük kız. "Evet," dedi sadece. Kızına gerçeği ifade edemezdi Derin. "Havaalanına," diyerek şoföre gidecekleri güzergahı söyledi.
İlerleyen arabayla birlikte gözleri dışarıya kaydı. Doğrusunu yapıp yapmadığını bilmiyordu ama içinde yeşeren huzursuzluk canını sıkıyordu.
.....
Yaklaşık olarak yarım saat geçmişti. Defne bir kez uyanıp huzursuzluk çıkarınca Derin hemen onu salladı ve uyuttu. Hemşirenin verdiği mamalar yanındaydı, bu yüzden de kızını biraz da besledi. Ceylin de yarı uyanık yarı baygındı. Arabanın sarsıntısı uykusunu getirmişti.
"Abla, arkadaki araç selektör yapıyor," diyen genç çocuk, dikkatini dağıttı. Derin, anlamayan gözlerle ona bakıp bakışlarını aynaya çevirdi ve dudaklarının aralanmasına engel olamadı.
Genç kadın, dikiz aynasından görüp aşina olduğu araba yüzünden gözlerini büyüttü. Emre'nin peşine takılacağına ihtimal dahi vermemişti. Başından beri onun istediği şeyler bu iken neden peşlerinde olduğunu çözemiyordu. Ne ara onları da bulduğunu bilmiyordu.
Emre onun arkasına dahi bakmadan gideceğinden emindi ama bu kadar hızlı olacağını tahmin edememişti. En azından konuşacak, onu kalmaya ikna edecek kadar vakti olur sanmıştı ama genç kadın kalmakta pek de ısrarcı değildi. Uraz ile konuşur konuşmaz, hastanenin önündeki korumalarını onu takip etmelerini söylemiş, bu sayede hiç vakit kaybetmeden Derin'i bulabilmişti.
Arabanın hızını arttırıp taksinin yanına ulaştı. Derin'in sözleri üzerine taksi durmadan yoluna devam ediyordu. "Abla, ağabeye bir şans daha mı versen," diyerek konuştu taksiyi süren kişi. "Ağabey pek ısrarcı gözüküyor," bıkkınlıkla konuştu. Gaza bassa da bir yere kadardı. Başına da bir bela almaktan korkuyor, orta yol bulunsun istiyordu genç çocuk.
"O şansları çoktan kaybetti," dedi genç kadın hırsla. "Şans falan vermiyorum," dedikten sonra da saçlarını geriye doğru savurdu. Şoför başını salladı ama içten içe bir belaya bulaştığını hissediyordu. İçinden bildiği bütün duaları etmeye başladı.
Emre, hızını arttırıp taksinin önüne geçti. Hızlı ve çevik olmalıydı. "Abla, önümüzü kesti," dedikten sonra sertçe frene basmak zorunda kaldı genç adam. Derin ileri doğru sarsılırken kızlarının da darbe almamasını sağlamaya çalışıyordu. Duran araba ile birlikte sinirle dudaklarını birbirlerine bastırdı. Emre arabadan inip doğrudan ona bakarken de yutkundu. Aşının sinirini bastırmasına izin vermemeli, ona yenilmemeliydi.
"Birazdan geliyorum," diyerek hareketlendi. Emre ile konuşmadan buradan gidemezdi. Dışarı çıktığında yüzüne vuran soğuk hava yüzünden montuna sarıldı. Ayakları geri gidip kaçmak istiyorlardı ama onlara inat genç kadın ileriye atıldı. Her adımı, korkutuyordu onu. Ne konuşacaklarını da bilmiyordu. Hayatında en çok beklemediği şey, genç adamın onların gidişine engel olmasıydı.
"Bu da nereden çıktı? Biz seninle böyle anlaşmamış mıydık? Yolumu kesmek de ne demek?" hiddetli sesine kaşları da eşlik etmişti. Kıvrılan kaşlarına kaydı Emre'nin gözleri, onun sinirleneceğini biliyordu. Onun sert sesinin aksine tane tane ve sakince konuştu genç adam. "Kaçarcasına gidiyorsun, sadece konuşmak istiyorum. Beş dakikanı bana ayıramaz mısın?" alacağı olumszu bşr cevap Emre'yi orada ve o anda tuzla buz etmeye yetecekti.
"Gideceğiz, bunun dönüşü yok." Emre onun bu inatçı tavrı karşısında ne yapacağını şaşırdı. Sesinde hiçbir duygunun emaresi yoktu ama genç kadın içinde büyük bir savaş veriyordu. Onunla göz göze geldiğinde her zamanki gibi kalbinin ritmi değişmişti. Emre'deki değişimi gören mavi gözleri ise tek tek her ayrıntıyı izlemek isterlerken Derin sadece onun yeşil gözlerine bakmak için büyük bir çaba sarf ediyordu.
Derin'in gözleri buz gibi sertti. Eski halinden eser yoktu. Emre afalladı, ona gülerek bakan gözler tuzla buz olmuştu sanki. Yer değiştirmişlerdi. Bir kez daha onda yara açtığını hissetti. Genç kadının aşkını ve ilgisini ona karşılık vermeyerek reddetmişti. Korkuları en büyük acısını inşa eden küçük birer tuğlalara dönüşüyordu.
"Sadece beş dakika istiyorum senden. Söz veriyorum, gitmek istersen bu sefer önüne çıkıp sana engel olmayacağım." sesinin titremesine engel olamadı. Bir çözüm bulamamak, kafasını duvarlara sürtme isteğini de meydana çıkartmıştı. Gitmez sanmıştı Emre. Onu bırakmaz sanmıştı çünkü hep ilk adımı atan kişi Derin olmuştu. Terk edileceğini düşünmemişti hiç.
"Ne konuşmak istiyorsun?" Sesi sakindi. Yükselmeye de hali yoktu. Sondu bu. Onunla karşılaşıp konuştuğu son andı. Bunun verdiği buruk bir hüzün olsa da onu arkasında bırakıp gidecek olmak bir şeylerin yeniden başladığını ona hatırlatıyordu. Emre'nin sözünde duracağını biliyordu. Tek yapması gereken şey sözlerinden etkilenmeyip onu ardında bırakıp gitmekti.
"Bir şans istiyorum sadece. Bizim için bir şans istiyorum. Aile olmamız için, eşin olmam için, kızlarımıza baba olabilmem için," yalvarıyordu genç adam. Sesi çatallanmıştı. Dudakları titriyordu. Her şey asıl burada belli olacaktı. Ya yanlız kalacak ya da ailesiyle kalacaktı. Sadece bir çift söze bağlıydı her şey.
"Ne değişti? Şimdi neden bunu istiyorsun? Neden kızlarına sahip çıkmak istiyorsun? Kendin değil miydin onları istemeyen, arkama bile bakmadan çekip gitmemi isteyen?" iğrenerek onun yüzüne baktı. Bu ilişkinin çabalayan tarafı Derin olmuştu hep. Genç kadın inşa etmeye çalıştıkça Emre hep dağıtan, darmaduman eden taraf olmuştu.
"Çünkü yokluğunuza dayanamıyorum. Anlıyor musun beni? Yurt dışındayken hep sizi aradı gözlerim. Hepsi sizi bulmaya çalıştım ama bulamadım." yaşlarla çevrili olan yeşil gözlerini arabada uyuyan kızlarına bir anlığına çevirdi. "Ve biliyor musun? bu duygu bana çok ağır geldi. Yokluğunuz yüreğime oturdu Derin. Ben yapamadım. Bedenim orada olsa da aklım hep sizde kaldı." Soluklanmak için duraksadı.
Derin'in bu sözleri beklemediği ortadaydı. Bu sözler zayıf kısmına dokunuyordu. Çelik gibi sert ve güçlü olan duvarları hasar alıyordu. "Ben yapamadım Derin. Özür dilerim bize geç kaldığım için," o an, Derin'in hiç beklemediği ve hiç de şahit olmadığı bir şey oldu.
Emre ağlıyordu.
Yanaklarının üşüdüğünü hissediyordu genç adam. Yaşların değdiği yerler üşüyordu. O an ağladığını anladı. Hüngür hüngür ağlamak istiyor, içinin acısını göz yaşları ile sulamak istiyordu. Derin ise elini oraya atıp silmek, onun acısını dindirmek istiyordu, her şeye rağmen.
"Baştan beri ikna etmeye çalıştım seni, ördüğün duvarları aşamadım ki ben. Buna izin vermedin, her şey daha güzel olabilecekken bizim yokluğunuzu tercih ettin. Bunu sen istedin. Bu geleceğimizi sen inşa ettin. Bunun geri dönüşü olmayacak, ben son derece kararlıyım. O hastaneden adımımı attığımda sensiz bir geleceğe de 'merhaba' dedim ben." elinin tersiyle yanağından boynuna doğru akan yaşı sildi genç kadın. O da ağlıyordu şimdi. İkisi de hatalarına ağlıyordu. Değiştirmek istedikleri geleceğe ağlıyorlardı.
Aldığı karardan dönemezdi. Emre korkularıyla yüzleşememiş, yüzleşmek yerine hep kaçıp saklanmıştı.
"Seni seviyorum Derin, ikinci defa aynı şeyleri yaşamaktan korktum. Hep mesafeliydim sana karşı ama şimdi bu mesafeyi asmak istiyorum. Kır, bağır çağır. Hatta vur bana. Sana kolay şeyler yaşatmadım. Başta yaptığımız anlaşma bile canımı o kadar yakıyor ki. Ama bir yandan da bu kadar süre geçmeseydi ben kendimi sende bulamazdım." Bu itiraf Derin'i sarstı. Bu zamana kadar inandığı doğrular değişiyor, yeni bir şeyler varoluyordu.
"Söz veriyoum, yaralarını tek tek saracağım," Emre onun gözlerinde, değişen duyguları görüyordu. Derin tedirgindi. Korkuyor, inandığı şeyin arkasından gitmek istiyordu.
"Ama bu yaraları da sen açtın," Emre'nin canını yakmak isterken aksine kendi canı yanarken yutkundu ve gözlerini yumdu. Yeşil gözlerindeki kırgınlığı görebiliyordu genç kadın. Emre o anda paramparça olmuştu.
"Biliyorum," fısıltıyla çıkmıştı dudaklarının arasından. Emre'nin pişmanlığı vardı harflerin üzerinde. "Söz veriyorum, saracağım hepsini. Özenle ilgileneceğim hepsiyle." sözler vermekten ileri gidemiyor, yaptıklarını hafifletecek bir cümle kuramıyordu. Derin'in dediği gibi ondaki bu yaraladı yine kendisi açmıştı.
Genç kadın gözlerini kapattı. Bu seçim, Derin'in hayatındaki en büyük dönüm noktası olacaktı.
Bölüm Sonu
Merhaba, bölüm nasıldı sizce?
Diğer bölüm hakkındaki tahminlerinizi alayım>
Tiktok: Mavii_Bulutt345 video falan paylaşıyorum. Hesabıma beklerim.
Sonraki bölümde görüşmek dileğiyle ✨️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 45.84k Okunma |
3.36k Oy |
0 Takip |
63 Bölümlü Kitap |