24. Bölüm

🩵21. Bölüm🩵

Elif
mavii_bulutt345

Mavinin Yeşili

 

Bölüm: 21

 

Hayat, esen bir rüzgar misaliydi. O rüzgâra kapılıp bir o yana bir bu yana savrulan kurumuş yapraklar gibi, insanlarda hayatın onları savurduğu tarafına gidiyor, onun istediği yerlerde, bambaşka şehirlerde, bambaşka kişilerle karşılıyorlardı ve en önemliside onların bundan haberi dahi olmuyor hatta akıllarının bir köşesinden dahi geçmiyordu, böyle ihtimaller.

 

Derin içinde, bunların hepsi geçerliydi. Daha bu olaylar yaşanmadan bir ay öncesinde, biri ona şu an yaşadıklarını ve bundan sonra yaşayacaklarını bir bir, masal anlatır gibi anlatsa herhalde bunların olmayacağını düşünür ve güler geçerdi ama şimdi ise işler sarpa sarmış bir şekilde kaderin ona sunduklarını, şu anda yaşıyordu.

 

"Ay sen çok güzel oldun yenge," cıvıl cıvıl bir sesle, sanki baharı karşılayan küçük bir kuş gibi heyecanla ve mutlulukla konuşan Burcu ile, Derin aynadan onun mavi gözleriyle denk düşürdü, kendi mavi gözlerini.

 

Karşında bulunan aynadan bir kez daha kendine baktı Derin. Düğün için tutulan mekana Emre ile birlikte gitmeden önce, artık Emre'lerin evinde yaşayacakları için Ceylin ile kendisinin eşyalarını valizlere koymuştu. Gelinliğini, kızların yardımı ile zira büyük olan gelinlik tek başına giyebileceği bir boyutta değildi, üzerine geçirmiş ve eve çağırılan makyöz ile kuaför sayesinde de makyajı ve saçı yapılmıştı. Şimdi ise hazır olduğu için kızların giyinmesini, makyaj masasında oturup bekliyor, nikah salonuna gitmek için de saatin gelmesini bir an önce istiyordu.

 

İrem Arya Eylül ve Burcu dörtlüsünün arasından ilk önce hazırlanan Burcu olmuştu ve hazırlanmasının hemen ardından Derin'in odasına gelerek onun hazır olup olmadığını kontrol etmek istemişti. Derin ona tebessüm etti, ona söylediği sözlere karşılık olarak.

 

Melek Hanım, Mustafa Bey ve Ceylin onlardan önce düğünün yapılacağı mekana gitmişlerdi, gelen misafirleri karşılamak adına.

 

Derin, Ceylin'in şu an ki durumunu merak ettiği için makyaj masasının hemen üzerine bırakmış olduğu telefona bakıp duruyordu, mavi gözleri.

 

Onun bu halini fark eden Burcu, "Yenge aklın Ceylin'de kalmasın," diyerek onu rahatlatmayı ve içini ferahlatmayı umdu. Derin'in odak noktası telefondan sonra onunla konuşan Burcu'ya kaymıştı. Bunu fırsat bilen Burcu, devam etti sözlerine. "Eminim o çok eğleniyordur şimdi. Hem üzerindeki mor elbiseyle ne kadar çok mutluydu, görmedin mi?"

 

Derin, gözlerinin önüne Ceylin'in o tatlı hallerini getirdiğinde, gülmeden edemedi. Üzerindeki mor elbiseyle birlikte odanın içinde bir o yana bir bu yana koşturup durarak,"Ben prenses oldum," diye sevinçle ve o an ki heyecanla ile seslice konuşmuştu.

 

Bunu, seslice söyleyip Burcu ile de paylaştı. "Görmez olur muyum hiç? Hem onun o tatlı hallerine kim arkasını dönüp bakmamazlık edebilir ki?" dedi ona cevaben. Burcu, onun gülen yüzünü gördüğünde ve neşeli ses tonunu duyduğunda onun keyfini az çok yerine getirdiğini anlamış oldu.

 

"Orası öyle," dedi, aynı Derin'in kullandığı tonda, neşeli ve enerjik bir biçimde çıkmıştı, söylediği cümle dudaklarının arasından. Ardından da ekledi. "Ceylin burada olduğu gibi orada da neşelidir kesin. Hem Melek Abla ve babannem ona yeni doğmuş bir bebek gibi ilgi ve şefkatle kol kanat geriyorladır. Gözün arkada kalmasın yani, merak etme Ceylin'i ve kendine şu anına odaklan biraz."

 

Derin, sanki bunları duymaya ve üzerindeki bu gerginliği atmaya ihtiyacı varmış gibi rahatladı. Bütün kasları gevşeyip kendini adeta bir pamuk gibi hissetmesini sağlarken kolundaki saati düzeltip saate baktı. Düğün için biraz sonra çıkmaları gerekiyordu.

 

Bunu unutmamak için aklının bir köşesine not aldı. Açılan kapı ile birlikte ikisinin de ilgi odağı ve bakışları açılan beyaz kapıyla birlikte içeriye giren üç kadına kaydı. İlk önce İrem, onun ardından Arya ve en sonda da, her ne kadar Derin ile kötü şeyler yaşadığı için onunla aynı ortamda olmaya çekinse ve utansada, -ki bu yüzden en son odaya giren kişi olmuştu- mecburen odaya girmişti Eylül. İrem ve Arya'yı takip ederek odaya girdiğinde odaya en son giren kişi o olduğu için kapıyı kapatmak ona kaldı. Kapattı kapıya sırtını dayayarak diğer kızlara kıyasla Derin'e en uzakta kalan kişi de o olmuştu.

 

Bu durumu fark eden Derin kaçamak bakışlarla onun yere eğdiği başına baktı. Şu an üç kişinin yanında onunla konuşamayacağını ve kızları da odasından çıkaramayacağından ötürü daha sonra yakaladığı ilk fırsatta onunla konuşması gerektiğini düşündü. Onunla arasını daha fazla açması ya da araya uzun bir zaman diliminin girmesi ikisi için de iyi olmayacaktı. Bu yüzden de en kısa sürede onunla konuşması gerektiğinin farkındaydı.

 

"Hazır mısın?" diye sordu İrem nahif bir ses tonu ile, bir yandan da Derin cevap verene kadar onun üzerinde bakışlarını gezdiriyor, gözleriyle sorduğu sorunun cevabını arıyordu. "Hazırım hazırım, Burcu ile hem sizin hazırlanmanızı hem de Emre'nin gelmesini bekliyorduk." Gülümseyerek ona cevap veren Derin, duvağını düzeltti ve saçını açılmasını engelledi.

 

Arya, "Heyecanlı mısın?" diye sorarken hamile olduğu için yatağın üzerinde kıpırdanarak kendine rahat bir yer bulmaya çalışıyordu. Derin onun sorusunu cevaplamak için biraz dönüşüp kendine zaman tanıdı. "İlk defa evleneceğimi ve daha önce sadece İrem ve Uraz'ın düğünlerine gittiğimi önünde bulundurarak bu sorunu cevaplayacak olsaydım,"Evet," derdim ama nedense heyecanlı değilim." sözlerini herkesin gözünün içine bakarak söylemeye özen gösterdi.

 

Herkes onu dikkatlice dinlerken diğer kızlara nazaran Arya daha bir dikkat ve ve özenle dinliyordu onu. Ağzından çıkan tek bir harfi dahi kaçırmamaya özen gösteriyordu çünkü Volkan ile evlilikleri oldu bittiye gelmişti ve düğünün ona hissettirebileceği duyguları yaşama imkanı maalesef ki olamamıştı. Bu yüzden de diğer kızlara kıyasla daha bir dikkatliydi, Derin'in onlara dediklerine karşı.

 

Müzikte verilen es gibi, duraksayarak soluklandı. Önündeki makyaj masasının üzerinde bulunan sürahiden, yine masanın üzerinde bulunan bardağa, bardak dolacak kadar suyu doldurdu. Susamıştı, bu sayede susuzluğunu giderdi.

 

"Aslında düğün mekanına gitmediğimiz için bu durumu normal bir şeymiş gibi hayal ediyorum, bu yüzden de heyecanlanmadan sakin kalabiliyorum. Duygulardan kaçmanın en kolay yolu onları yok saymaktır. Şu anda da heyecanımı geri planda tutup düğünün vaktine bırakmak en iyisi olacak," dedikten sonra hafifçe gülümsedi Derin.

 

Derin'in sözleri biter bitmez, oda sessizlikle boğulurken telefona gelen bildirim sesi odadakilerin kulaklarina doldu. İrem alelacele çantasından telefonunu çıkardı, gelen mesajı okudu ve ardından mesajın kızları da ilgilendirdiğini fark edip mesajı onlara özet geçti, "Beyler gelmiş," dedi ve ardından ekledi. "Ben kapıyı onlar için açayım. Derin senin ve Ceylin'in bavullarını biz giderken bırakırız, Emre'lerin evine. Sadece köşedeki siyah çantayı alsan yeter." İrem parmağı ile odanın ucundaki bavulların arasında küçücük kalan siyah çantayı gösterdi.

 

Burcu, o çantadaki eşyaların ne olduğunu bilip munzur ve ima ile sırıtırken kısa bir süre sonra Derin onun bu halinin altında yatan imayı anladığında, yüzündeki pudraya rağmen onun bu sözleri yüzünden yüzü bir elma ile yarışır derecede kıpkırmızı kesildi.

 

İrem'in parmağı ile gösterip Derin'e alması için söylediği çantada, gelin ile damadın evlendikleri günün ilk gecesinde yaşayacakları o özel anlardan sonra üzerine giyeceği iç çamaşırları ve kıyafetleri bulunuyordu. Burcu'nun Derin'e anlatmaya çalışıp ima ile gülmeesi de bu yüzdendi. Derin ise, ona nazaran Emre ile Burcu'nun kastettiği gibi bir gece yaşamayacaklarına rağmen kızarmadan edemedi.

 

Onun bu hâli, odada bulunan kadınların gözünden kaçmamış oldu. İrem, Derin'i bulunduğu bu durumun içinden kurtarmak için hafifçe boğazını temizleyip, diğer kızların ilgisini kendisine çekmiş oldu. "Hadi geç kalacağız, oyalanmayalım." diyerek evin anneliğini üstlenen İrem, kapıyı açarak diğer kızlar geçebilsin diye araladı.

 

Herkes, tek tek kapıdan çıkarken, "Eylül," diyerek arkadaşına seslenen genç kadın, onun ona dönmesini bekledi. Eylül, tam da kapıdan çıkarken ne olduğunu anlamasa da ondan bir şey isteyeceğini düşünüp arkasını döndü. İrem, "Seninle konuşmak istiyor galiba, lütfen onunla konuş Eylül. Bu ara sizin için iyi olmaz." İrem, Derin duymasın diye ona arkası dönük olduğu için fısıltı ile Eylül'ün kulağına bu sözleri fısıldamıştı.

 

Eylül, onun bu meseleyi nereden bildiğini bilmediği için bir an için şaşkınlıktan ötürü kahverengi gözlerini büyütürken daha sonra asıl önemli olanın bu olmadığını düşündü. İrem haklıydı ve bu konu hakkında kafa yormalı, bir sonuca varmalı ve daha sonra da ne yapacağına karar vermeliydi.

 

İkisi de, göz göze gelirken, İrem Eylül'ün gözlerinden okunan tereddütü ve endişeyi fark edebiliyordu. Ona güç vermek istercesine omzuna avuç içini yaslayıp sıktı. "Sonra görüşürüz," diyerek odadan çıktı ve ardından kapıyı kapattı. Derin'e söylediği valizleri alma işini daha sonraya erteledi.

 

Odaya, zifiri bir karanlık misali bir sessizlik çöktü. Eylül, kapıda durmasının saçma olduğunu düşünüp Derin'in yanında gittiğinde, "Eylül, ben seninle konuşmak istiyorum. Bu aramızdaki sessiz ayrılık bizim için iyi olmayacak. Gözden ırak olan gönülden de ırak oluyor, ister istemez. Hem ben seninle aramda bir kırgınlık bulunsun istemiyorum." Bu sessizliği bozan, Derin olurken onun gözlerine içindeki samimiyet ile bakıyor, onun bir cevabını bekliyor ve bu cevabın olumlu olmasını diliyordu.

 

Onlar, aynı anneden ve babadan olmasalar da, aynı genleri paylaşmasalarda kardeş gibiydiler. Her anları beraberdi, bu zamana kadar yaşadıkları her şeyi, kötü bir olay yüzünden bir hiç etmeyi istemiyordu Derin.

 

"Ama Emre seni bekliyor." Eylül, bir çırpıda bu kelimeleri sarf etmişti. İrem'in bu konu hakkında söylediklerini çok haklı buluyor, Derin'in bu girişiminide yerinde buluyordu ama bun hazır değildi. Yaşadıkları bu olayın üzerinden biraz zaman geçmeliydi, taze olan yaraya ilaç basılırsa acırdı, Eylül yarasının acımasını istemediği gibi o acıya dayanacak bir gram da gücü kalmamıştı.

 

Derin, "Kediden kaçan bir fare gibi köşeye sıkıştı. Bu yüzden de kaçacak delik arıyor." diye düşünmeden edemedi. Her ne kadar Eylül dediklerinde haklı olsa da, her ne olursa olsun onunla konuşmayı istiyordu. Onun dediklerini umursamayarak yanında bulunan ve Burcu'nun oturmuş olduğu sandalyeyi göstedi. "Otursana," dediğinde Eylül'ün anlamadığını bakışlarından anladı. Bu yüzden de sorusunu cevaplayarak onun bu kafa karışıklılığını giderdi. "Emre beni bekleyebilir. Düğün için daha vaktimiz var ve sen benim için bir düğünden daha önemlisin Eylül."

 

Derin bütün samimiyeti ile bunları söylerken, Eylül'de onun samimiyetine sonuna kadar inanıyor ve güveniyordu. Onun bu samimi tavırları ve ona sertlikten çok anaç davranışları gardını indirmeye yetmişti ama direnmeliydi. Şu anda konuşacak bir vaziyette değildi, onunla konuşursa saçmalar, bu sefer aralarındaki gerilen bağları koparabilirdi. Eylül, bunu göze alacak kadar cesur değildi.

 

Derin, onun inat edeceğini anlayıp hızla, "Sadece bir-iki dakika sürecek, lütfen Eylül kırma beni." Eylül, onun bu sözlerinden sonra yumuşayacak gibi olsa da yinede son derece kararlı ve inatçıydı. Eylül'ün bakışlarından sonra Derin onu ikna edemeyeceğini anladığında panikledi ve bir çözüm bulmak için düşünmeye başladı.

 

Sorusu basitti, "Eylü'e ne söylersem onu ikna ederek benimle konuşmasını sağlayabilirim?" idi ama sorusu halihazırda bulunurken bir cevabı yoktu.

 

"Benim gitmem gerek, geç kalacaksın Derin," dedi Eylül, son noktayı koyduğunu belli edercesine konuşmuştu ama bu sefer Derin onun inadına yenilemeyecekti. Ayağa kalktı ve üzerindeki gelinlikle beraber kapıya kadar yürüdü. "Sadece seninle konuşacağım Eylül ama sen, "Ben konuşmam," diyorsan ben konuşurum, sen de dinlersin."

 

Kapının anahtarını çevirdi ve çekip aldı eline. İlk defa Eylül'ün düşüncelerini hiçe sayarak kendine odaklanmıştı. "Madem benimle konuşmak istemiyorsun, ben de kendim konuşurum." kararlı çıkan sesi, odada hayat bulurken Eylül'ün göz hareleri korku ile titredi. İlk defa Derin'in ona karşı olan bu kararlılığı korkmasına sebep olmuştu.

 

"Ben sadece senin iyiliğini düşünüyor ve istiyorum Eylül," Derin, üzerindeki gelinlik sebebiyle yavaş yavaş Eylül'e doğru adımlıyor ve bu sözleri sarf ediyordu. "Ama biliyorum ki, hayatına ben karışamam ya da yön veremem." Onun omuzlarına elini koydu ve onunla göz göze geldi. Bunu yapması, hem samimi olduğunu ona göstermek istemesinden ve göz temasının infa daha etkili olacağını düşünmesinden kaynaklıydı.

 

"Bundan sonra yapacağın hiçbir şeye tepki vermeyeceğim." Eylül, gözlerini sonuna kadar açtı, Derin'den böyle bir şeyi beklemiyordu. Her zaman, Eylül hata yapar, Derin alttan alır ve onu doğruya yönlendirirdi ama şimdi işler değişmişti. Eylül, kendini uçaktan atlamış gibi hissediyordu ama yanına aldığı paraşüt bozuktu, bu yüzden de açılmıyordu ve havadayken uçağa geri dönmek için ya da yere çakılmamak için yapabileceği hiçbir şey yoktu; tıpkı Derin'in şu an alttan almayıp onu doğru yola yönlendirmeyeceğini dolaylı yoldan söylemesi gibi.

 

"Ne?" derken buldu kendini. Yutkunamıyordu bile, gözlerini yanana kadar kırpmıyor, kahverengi gözlerini Derin'e yönlendiriyordu. Derin, onun umursamadığını belli edercesine omuzlarını silkeledi ve aynı umursamazlık sesinin tımısınada bariz bir şekilde belli olacak derecede yansıdı. "Duydun işte dediklerimi, hem sen konuşmayacaktın? Bunu istemiştin benden."

 

Eylül, onun bu cevabı üzerine büzülüp küçülmek istedi. Tam ağzını açıp konuşacaktı ki, çalınan ve açılmak için kolu aşağı indirilen kapı ile dikkati dağıldı. Derin, üzerinde gelinlik olduğu için, elinden geldiğince hızlı adımlarla kapıya ulaştı. Eline aldığı anahtar sayesinde kapıyı açınca, "Derin, seni bekliyoruz, " diyen İrem odaya girdi.

 

Gözleri, Eylül ve Derin'in arasında mekik dokuyan İrem onların aralarındaki mesele hakkında konuştuklarını anlayabiliyordu. "Eğer önemli bir mesele hakkında konuşuyorsanız ben Emre ile konuşur, seni beklemesini söylerim," nahif bir tonda diyerek onlara zaman daha fazla zaman yaratmak istedi İrem.

 

"Ben de çıkıyordum şimdi," diyen Eylül en sonunda konuşmak için kendinde gerekli gücü ve cesareti bulabilmişti. Onların arasından sıyrılıp odadan çıktı ve onu ele geçiren görünmez kafesten kendini kurtarmayı başardı.

 

"Aranız iyi mi?" diye sorduktan sonra bunun Derin için yeterli olmayacağını düşünerek hızla cümlesine ekleme yaptı. "Yani ben sizin ilaç meselesini konuştuğunuzu düşündüm," dedi.

 

"Bilmiyorum," diyen Derin onun merakta bırakmıştı ve bunu fark ederek onun bu merakını gidermek için,"Yani ona, artık ona her ne yaparsa yapsı karışmayacağımı söyledim." dedi düz bir tonda. İrem, tıpkı Eylül'ün Derin'e bakarken yaktığı yüz ifadesini takındı yüzüne, "Ne?" Eylül gibi o da Derin'den bunu beklemiyordu ve gözleri sonuna kadar açılmıştı, farkında bile olmadan.

 

"Dediğim gibi, ona istediğini yapmasını ve karışmayacağımı söyledim." Derin, her zaman tavırları böyleymiş gibi bunları söylemişti. "Derin... Sen hiç böyle yapmazdın. Ona yanlışını söyler doğru yola gitmesi için elinden geleni yapardın. Ben şu an neden böyle davrandığını çözemiyorum." kafa karışıklılığını dile getirerek, bir kördüğüm misali kafasında karışan düşünceleri ona aktarmıştı ve şimdi de Derin'in onun için bu kördüğümü çözmesini bekliyordu.

 

"Eylül, bunu biliyor. Bu yüzden de hata yapmaktan korkmuyor ya da yapmak istediği davranışlarını düşünerek fiile dökmüyor. Biraz düşünmesi ve hatasını fark etmesi gerekiyor." Odaya bir sessizlik çöktü. Derin, her ne kadar Eylül'ün iyiliğini düşünerek böyle bir işe girişse de onu kırdığını hissediyordu ve bu yüzden de içi rahat değildi ama bu davranışı, Eylül'ün iyiliğine sebep olacaksa bu rahatsızlığa göz yumabilirdi.

 

"Anladım," diyen İrem onun bu düşüncelerine sonuna kadar katılıyordu. Bu konunun yeterince uzadığını düşünerek konuyu dağıtmak istedi. "Emre seni bekliyor. Ona senin biraz geç kalacağını söyledim ve seni bekleyebileceğini söyledi bana ama istersen daha fazla onu bekletmeyelim."

 

"Olur, biraz daha oyalanırsak geç kalacağız." Derin, gelinliğinin önlerini hafifçe yukarı kaldırdı. İrem, köşede bulunan siyah çantayı onun için taşırken, Derin önde İrem'de arkasından gelinliği tutarak odadan çıkıp aşağıya indiler.

 

"Herkes dışarıda mı?" diye sormadan hemen önce, mavi gözlerini etrafta gezinsirmiş, kimsenin evde bulunmadığını görünce de bunu yanında bulunan arkadaşına sormuştu, genç kadın.

 

"Nikahın kıyılacağı yerde bir, iki eksik varmış, Sena Hanım aradı ve onları almamızı söyledi. Onlar çıktı o yüzden." Derin, bu cevabın ardından kapıya yöneldi. "Peki ya sen? Sen nasıl gideceksin?" dedi, bir yandan da gelinliğiyle kapıdan geçmeye çalışıyordu. Üzerindeki gelinlik ile zorlanırken ona İrem yardım etti. "Ben arabamla giderim."

 

Derin kıkırdadı. "Arabanı uzun zamandır kullanmıyordun, onun varlığını bile unutmuşum." Derin gibi İrem'de güldü. İkiside kapıdan geçince arkalarından kapıyı kapatmayı ihmal etmeyen İrem, "Arabayla bir işim olunca Uraz'ın arabasını kullanıyordum. Sabah, Uraz benim araba sıkıntısı yaşamamam için kendi arabamı kullanmamı söylemese daha da onun varlığını hatırlamazdım." Bu cümleler, ikiside Emre'nin yanına ulaşana kadar aralarında geçen son cümleler olmuştu.

 

Genç adam, kollarını birbirine bağlamıştı. Arkasını arabaya yaslayıp ayaklarını üst üste dolamıştı. Kaşları hafif çatık iken yeşil gözleri, karşısında bulunan duvarın bir noktasına odaklanmıştı. Emre, her zaman olayları başından sonuna düşünür, her şeyi kafasında tartardı. Şimdi ise, Derin'i beklerken derin düşüncelerin içinde boğuluyordu.

 

Dedesi, yaptığı planlar sayesinde sakladığı gerçekleri öğrenemezdi, buna ihtimal vermiyordu ama öğrenmesi ise çok düşük bir ihtimal olsa da imkansız değildi. Bu da onu tedirgin ediyor, attığı her adımı tek tek sorgulatıyor ve olur da öğrenirse diye ne yapması gerektiğini planlamasına sebep oluyordu.

 

Emre, sinirle soluğunu burnundan dışarıya bıraktı. Bu iş bir ay biter bitmez bitmeliydi yoksa işler hiç istediği gibi gitmeyecekti. Her ne olursa olsun, bu işi bir dakika bile geçirmeden bitirmeliydi. Kulaklarına dolan ayak sesleriyle düşüncelerinden sıyrılabildi. Kollarını çözüp hafifçe sol tarafına döndüğünde Derin ile göz göze gelmişti. Kısa bir an için farkında olmadan onun için, "Çok güzel," diye düşünse de Derin gibi hislerini içinde açık açık yaşamıyordu Emre, daha doğrusu yaşayamıyordu zira onun hayatında aşka yer yoktu, öte yandan anlaşmadan doğan bir aşk iki tarafında mutlu olmasını sağlayamazdı. Bu yüzden de içinde hissettiklerinin sadece o anlık duygular olduğunu kendine kanıtlamaya çalışarak gözlerini ondan ayırdı.

 

Derin, gözlerine denk düşen yeşil gözler yüzünden o an yürümeyi unutup yere kapaklanabilirdi. Titrekçe nefes alıp içindeki heyecanı geri plana atmaya gayret etti ama her adımında, Emre'ye her yaklaştığında bu heyecanı bir çığ gibi her saniye artıp duruyordu ve Derin ne yaparsa yapsın buna engel olamıyordu.

 

"Heyecanlanma," diye hafifçe Derin'in kulağına fısıldadı İrem. Derin'in gelinliğini sıkmasından ve düzensizce inip kalkan göğüs kafesinden, titreyen ama cesurca karşısındaki bedene ait gözlere dikilmiş mavi gözlerinden anlayabiliyordu. Onun bu heyecanını, bir yandan Derin'i çok yakından tanıdığından dolayı fark etmişti ama Derin'in üzerindeki bu heyecan, onu tanımayan birinin bile fark edebileceği kadar barizce belli olabiliyordu.

 

Derin, onu cevapsız bırakmamak için başını belli belirsiz salladı. Emre, gözlerini ondan çekince rahatladı ama birden hissettiği boşluğa düşme hissi ise onu rahatsız ediyordu. "Siz gidin, ben kendi arabamla giderim," diyen İrem onların yanından ayrıldı. Emre, Derin için kapıyı açtığında, Derin gözlerine inanamıyordu. İlk defa, Emre kendisine böyle nazik bir harekette bulunmuştu.

 

Emre, "Daha ne kadar dikileceksin orada? Kök saldın resmen," diyerek ters ters konuştu. Boşu boşuna beklemek sinirlerini zıplatıyordu. Öte yandan, içinde hissettiği bu duygu karmaşaları, Derin'in gözleri kendi üzerindeyken daha da bir şahlanıyor, dizginleyemeceği bir boyuta ulaşıyordu.

 

Derin, yürümek için eteğini tutup hafifçe yukarı kaldırırken gözlerini devirdi. Alışık olduğu Emre, tam da buydu; aksi, sinirli dayanılmaz ve sert.

 

Emre'nin açtığı kapıdan arabaya girince, "Teşekkür ederim," diye mırıldandı. Mırıldanmasının sebebi ise hem ona yakınken aklını düzgün kullanamamasıydı hem de ona sert bir şekilde konuştuğu için morali bozulmuştu.

 

En sonunda, ikili arabadaki yerlerini alıp kemerlerini takınca Emre arabayı çalıştırdı. İkiside, onları nikahın kıyılacağı mekana götürmesi için bir şoför istememişlerdi. Daha doğrusu, bunu akıllarının bir ucundan dahi geçirmemişlerdi.

 

Emre arabayı kullandığı için dikkatlice karşısındaki yola bakarken, Derin ise kaçamak bakışlarla yanında oturup arabayı kullanan Emre'ye bakıyordu. Yüzündeki ifadeden onun ne düşündüğünü bilemiyordu ama eskiye kıyasla şimdi sert bir çehresi yoktu. Direksiyonu tutan parmakları gevşekti. Kaşları yine kavisliydi ama bir makas gibi keskin değildi. Bunun nedenini bilmiyordu ve sormakta istemiyordu çünkü bir tepki almaktan deli gibi korkuyordu, özellikle onu bu kadar sakin bir durumdayken yakalamışken sorup bu anın büyüsünü bozamazdı.

 

"Düşünceleri okuyamıyorum." Derin, Emre'nin sesi ile irkildi. Bunu beklemiyordu ve beklediği için irkilmeden edemedi. "Anlamadım?" diye sordu.

 

"Bence anladın," Emre sakin bir tonda konuştu. Arada sırada Derin ile bakışsa da bütün dikkati yoldaydı. Derin ise Emre'ye kıyasla yol ile ilgilenmiyor, Emre'yi inceleyebiliyordu. Derin, ona cevap vermeden önce onun, onunla dalga geçtiğini düşünmeden edemedi ama Emre ses tonundan gayette ciddi olduğunu belli ediyordu.

 

"Ben hiçbir şey düşünmüyorum," diyen genç kadın, yanında bulunan Emre'nin dediklerine inanmasını umdu. "Sadece dalmışım. Hem bir şey düşündüğümü nereden çıkardın ki?" konuyu dağıtmak en iyi çözüm yolu olacaktı, bu yüzden de Derin konuyu olabildiğince dağıtmaya çalışıyordu.

 

Emre, derin bir nefesi içine çekti. "Ben yirmi yedi yaşındayım avukat hanım, dalan ve düşünen kişilerin arasındaki farkı kavrayabilecek düzeydeyim." Kendinden emin bir şekilde konuşurken genç kadın, şaşkınlıktan ağzını fark etmeden araladı. Kendine hakim olmasa tamamen de açabilirdi ama şaşkınlık ve farkındalık arasında gidip geliyordu.

 

İlk defa, Emre onunla bu kadar açık konuşuyor, az da olsa duygularını onunla paylaşıyor ve en önemlisi ise ortada bir gereklilik yokken onunla konuşup sohbet ediyordu. Bunu ister istemez yadırgasada çokta sorgulamayı istemedi Derin, eğer sorgularsa bu anı bozacağını hissediyordu.

 

"Konuşmayacaksın galiba," Emre, bunları söyledikten sonra arada sırada Derin'e bakmayı bıraktı, Derin onunla konuşmazsa o da onunla konuşmazdı. Derin'e yalvaracak ya da sabaha kadar onu bekleyecek değildi.

 

"Ne diyeceğimi bilemiyorum sadece." Alelacele konuşan genç kadın bu anı bozmaktan endişe edip derin düşüncelere dalmıştı, az daha korktuğu şeyler başına gelecekti.

 

"Yani benimle ilk defa bu kadar açık açık konuşuyorsun, hiç böyle yapmazdın bana karşı. Tuhaf geldi biraz." Çekine çekine, bir ameliyattaki doktor gibi ufak bir hata yapmaktan korkuyordu çünkü bu an onun için bir hayalden bile daha ötedeydi. Emre'in ona karşı olan tavırlarının bu derecede değişeceğini aklının köşesinden bile geçirmeyen genç kadın, oldukça korkuyordu bu durumun birdenbire bozulmasından.

 

"İnsanlar, alıştıları şeyleri sorgulamazlar ama alışılagelemyen şeyler gözlerine batar." kısa bir sessizliğin ardından usulca konuşan Emre kırmızı ışık yanınca hemen sol tarafında bulunan boşluğa geçip frene basarak arabayı durdurdu. Şimdi ilgisini Derin'in üzerine yöneltebilir, ona daha dikkatli bakabilirdi. Bakışları derinin mavi gözlerine tırmandı ve onun gözlerindeki korkuyu gördü. Gördüğü korkunun nedenini bilmesede birazdan öğreneceğine düşünüyordu.

 

Derin yakalanmanın vermiş olduğu utanma duygusu ile birlikte "Ben..." diyip sustu. Binlerce insanın önünde konuşma yapmışlığı vardı ama Emre ona bu kadar dikkatli bakarken odaklanamıyordu. Ne diyeceğini bilemexken susmayı tercih etti, Emre'nin bu konu hakkında daha fazla konuşacağını düşünmüyordu ve düşünmediği gibi onun konuşmasını da beklemiyordu ama Emre onu bir kez Zaha şaşırttı.

 

"Artık ailemin bir üyesisin Derin ve ben onlara asla kötü davranmam." Emre, bunu söyleyip yanan yeşil ışık sayesinde arabayı çalıştırdı. İkisinin arasındaki son konuşma olmuştu ve nikahın yapılacağı salona geçene kadar da aralarında çıt dahi çıkmadı.

Bölüm : 01.12.2024 14:34 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...