25. Bölüm

🩵22. Bölüm🩵

Elif
mavii_bulutt345

Mavinin Yeşili

 

Bölüm: 22- Yalanların Gerçeğe Dönüşmesi

 

Derin, Emre ile kol kola bir şekilde düğünün yapılacağı mekana girince onları bir alkış tufanı karşıladı. Birazdan dünya evine girecek olan bu çifti, herkes büyük bir sevinç ile karşılıyordu. Nikah memuru ve şahitleri, masada onları bekliyorlardı. İkili, uzun ve ışıklı yoldan yürüyorlardı.

 

Derin, gelin odasındayken su içtiği için mutlu oldu zira şu an bunca kişinin arasından geçip masaya yürürken dili damağı kurumuştu. Eli ayağı titriyordu, Emre'nin koluna girmiş olmasaydı şu an yere kapaklanabilirdi.

 

Peri masallarındaki prenses gibi hissediyordu kendini şu an. Herkes onları alkışlıyor ve tebrik ediyordu, sevdiği adam ile bunları yaşıyor olmak az da olsa onu mutlu ediyordu ama bu masalı bozan tek şey, bunların hepsinin formaliteden olmasıydı. Her şey bir plan sonucunda ortaya çıkmıştı. Şu an yaptıkları, insanları kandırarak onları gerçek olmayan durumlara inandırmaktı ve kimseye gerçeği anlatamazdılar. En ufak bir hatada, bu büyü bozulacak, gerçekliğe dönülecek ve herkes onların yalancı olduklarını anlayarak onlara kötü kötü bakıp kandırılmış olmanın vermiş olduğu hissiyati böyle yok edeceklerdi.

 

Derin, gerilemeden edemiyordu, birinin bu gerçekleri öğrenecek olmasını ve bundan sonraki olayları kafasında kurguladıkça ölüp ölüp diriliyordu. Olayların gerçek yüzünü bilen kişiler, sonuna kadar güvendiği kişilerdi ama bu ihtimali de aklından geçirmeden edemedi.

 

Derin, bu düşünceler içinde boğuşurken Emre'de ondan çok da farksız değildi. Derin gibi o da her ihtimali gözden geçiriyor, bu bir ay içinde gerçeklerin gün yüzüne çıkmaması için neler yapabileceklerini düşünüyordu ve istemese de olur da gerçekler ortaya çıkıp hayatlarını alt üst ettikten sonra ne yapması gerektiğini tek tek düşünüyordu.

 

İkili, yoğun düşünceler içinde nikah masasına ulaştı. Emre, nezaketen Derin'in sandalyesini çekip oturmasını bekledi ve sonra onun yanında bulunan, ona ayrılan beyaz sandalyeye geçti. İkisi, yerlerini alıp oturana kadar salondaki alkışlar ve gürültü kesilmedi. Nikah memuru, salonda oluşan sessizlikle beraber konuşmaya başlarken salondaki herkes pür dikkat nikah nazarındaki çifti izliyor, onlara mutluluk dilekçesine bakıyorlardı.

 

"Siz, Kemal kızı Derin Yade Saraç, yanınızda oturan Çınar oğlu Emre Karahan'ı hastalıkta sağlıkta, iyi günde kötü günde bir ömür boyu eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?" Nikah memuru, konuştuğu için ağzına doğru tuttuğu mikrafonu bu sefer Derin'e uzattı.

 

"Evet," diyen Derin, hiç tereddüt etmeden konuşmuştu. Bulunduğu anın vermiş olduğu duygu yoğunluğu, ona konuşmayı bile unutturacak cinstendi. Aslında, bu nikahta formalitedendi ve Emre ile kurdukları planın küçük

bir parçasıydı ama işin içinde Emre vardı.

 

Derin, hangi ara ona bu kadar fazla aşık olduğunu bilmiyordu. Onunla ilk göz göze geldiğinde, kalbi hiç tanık olmadığı bir ritimde çarpmaya başlamıştı, hastanede onunla anlaşmayı imzalarken ilk defa orada ona aşık olduğunu kendine itiraf etmişti ama kalbindeki bu aşkın tohumu hangi ara büyüyüp koca bir çınara dönüşmüştü bilemiyordu. Şu anda, küçük yaşlarındaki anılarını hatırlamaya çalışıyor gibi Emre'nin onun hayatına girdiği andan itibaren yaşadıklarını gözden geçirdi.

 

İlk önce her şey, Ceylin'in bayılması ve ardından da kanser olduğunu öğrenmesiyle başlamıştı. Onun ardından Ceylin'in bir babasının olduğunu öğrenerek bir umut uygun ilik ondandır diye onunla tanışmıştı, daha doğrusu tanışmaya çalışmıştı.

 

Emre, bir kızı olabileceği ihtimalini kapısının önünden bile geçirmediği için Derin'in bu girişimi kötü bir şekilde sonlanmış, Emre onu odasından kovmuştu. Sonra ise Emre'nin dedesinin kalp krizi geçirerek ondan evlenmesini istemesi vardı. Bu, onların asıl başlangıç noktasıydı. Eğer Hakan Bey kalp krizi geçirip Emreden evlenmesini istemeseydi şu an kızı için ilik aramaya devam ediyor olacaktı ve belki de kızını kaybedecekti.

 

Derin, bunu düşününce donup kaldı. Masada konuşulan konulardan tamamen kopmuştu ve bakışları tam da karşısında oturup ona el sallayarak gülücükler saçan ama bi yandan da annesini tanımadığı biriyle paylaşacak olduğu için buruk bir sevinç yaşayan küçük kızı Ceylin'e yönelmişti.

 

Onun artık bu dünyada olmayacak olması, Derin için artık yaşamanın bir anlamı olmaması demekti. Tek yaşama amacı sevdikleriydi. Öyle ki, Eylül eğer onun hayatına girmemiş olsaydı ve Derin bu yaşlarına yanlız başına gelseydi, intihar edip bu hayattan kopabilirdi çünkü onlar olmadan yaşamasının bir anlamı olmayacaktı. Yaşamak için bir sebebi yokken, yaşamamayı tercih ederdi Derin.

 

Ceylin'den bakışlarını çekti, biraz daha Ceylin'in öleceğini düşünürse hüngür hüngür ağlayarak bu anı bozabilirdi. Ceylin'den sonra da Hakan Bey ile göz göze geldi. Hakan Bey, ona mutlulukla bakarken Derin ise şu an bulunduğu bu ortamı unutup onun boynuna sarılarak bu anları onlara farkında bile olmadan yaşattığı için binlerce, nefesi kesilene kadar teşekkür ederek minnet gösterebilirdi.

 

"Derin?" diye fısıldayarak kolunu dürten Eylül sayesinde kendine geldi. Eylül, onun kendine geldiğini anlayınca hızla devam etti sözlerine, "İmza atmanı bekliyoruz," dediğinde, Derin hızla başını kaldırıp nikah memuru ile göz göze geldi. Daldığı düşünceler yüzünden oturduğu masada konuşulan her şeyden soyutlanmıştı.

 

Derin, çok vakit kaybettiği gibi hızla eline nikah memurunun uzattığı kalemi aldı, ilgili yere imzasını atıp hemen kitabı ve kalemi yana kaydırıp Emre'ye verdi. Bakışları mahcupça salonda gezinirken ona karşı olan bakışlarında onları beklettiği için bir nefret ya da kınamaya rastlamayınca rahatladı.

 

Herkes, imzalarını atınca nikah memuru ayaklanıp Derin'e nikah cüzdanını verdi. Büyük bir alkış tufanı yine düğün salonunu ele geçirirken, Emre ve Derin kalabalığın arasından sıyrılıp boş olan salona geçtiler. Derin, çekinceyle Emre'ye bakıyordu. Gelin ve damadın ilk dansları olacağı için başlangıcı onlar yapacaktı, bu yüzden de diğer çiftler eşleri ile oturdukları sandalyede onları bekliyorlardı.

 

Emre ise Derin'e kıyasla boş gözlerle bakıyor, duygu kırıntısı olmayan yeşil gözleri onun yüzünde geziniyordu. Elini ona uzattı, insanları beklettikçe kuşkuyu üzerilerine çekeceklerdi.

 

Derin, onun eline elini koydu. İlk defa onunla temas ediyordu ve ilk defa ona bu kadar yakındı. Onun nane kokusunu içine çekebiliyor, boynundaki küçük küçük olan benleri sayabiliyordu. İlkler özeldi ve bu salonda Emre sayesinde deneyimlediği ilkleri her daim özel kalacaktı.

 

Elini, Emre'nin omzuna attığında Emre'de dans etmeleri için elini onun beline attı. Yavaş yavaş kendi etraflarında arkadaki müzik eşliğinde dans ederlerken onları bekleyen diğer çiftlerde salondaki yerlerini almış oldular.

 

Emre, burnuna dolan kokuyla birlikte kasıldı. Derin'in kokusu anlamadığı bir şekilde onu kendine çekiyordu, istemeden ve fark etmeden onun kokusunu daha fazla içine çekmek istiyordu. Fark etmeden bir soluk daha aldı ciğerlerine, onun kokusu en az kendisi kadar güzel ve cezbediydi. Emre, böyle düşünüğünü fark edip biraz ondan uzaklaştı.

 

Yer çekimi kanunu gibi, istemese de kendini Derin'in her şeyini severken buluyordu ve bu durum hiç hoşuna gitmiyordu. Emre'nin gözünde Derin kızı için her zorluğa göğüs geren bir kadındı, bu yüzden ona bağlanmamalıydı. Bu işler bittiğinde yollar ayrılacaktı, böylesi en iyisi olacaktı ikisi için.

 

Emre, Derin gibi hisselerini gün yüzüne çıkarmıyor, içine atarak kalbinin en ücra köşelerine gömüyordu.

 

Yaklaşık, on dakika sonra dans bitmişti ve bu da düğünün bitmiş olduğu demekti. Konuklar, iyi dileklerini ve tebriklerini yeni gelin ile damada iletip mekandan ayrıldılar.

 

Emre ve Derin düğün salonundan, herkesten izin alıp ayrıldılar. Herkes onları, balayı için otele gidiyorlar diye bilseler de Emre'nin sürdüğü araba hastaneye gidiyordu. Emre'nin iliğinin Derin'e uyup uymadığını öğreneceklerdi. Derin gelindiğinin eteklerini avucunun arasına alıp sıktı. İçinden bildiği bütün duaları ederek kızının sağlığına kavuşmasını ve uzun bir ömrünün olmasını diliyordu.

 

"İlik uymazsa ne yapacağız?" Aralarındaki sessizliği Derin bozdu. Genç kadın, aklında birçok senaryoyu kurup ruhunu bedeninin içinde daraltıyordu. Bu ruh halinden kurtulabilmek için kafasını başka yerlere odaklamalıydı ve bunu da Emre ile konuşarak yapmayı tercih etmişti.

 

Emre, sıkıntı ile nefesini dışarı bıraktı. Parmakları, direksiyonun üzerinde bir inip bir kalkıyordu, ritmik bir şekilde yaptığı bu hareketler hem düşündüğü içindi hem de Derin'in bu sorusuna pek bir cevabı yoktu. Kaderin önüne geçipo olacakları değiştiremezdi. Bu yüzden de yapabileceği en ideal şey araya birilerini sokarak bu ilik bulma işini en erken zamana çekmek olacaktı.

 

"Bilmiyorum" demek gelmedi içinden, Emre duygusuzmuş gibi yapardı ama kimseyi durup dururken kırmaz, onun içi zaten kötüyken onun yarasına tuz basmazdı. Bu yüzden de, "İlik aramaya devam edeceğiz, illa ki birinden çıkacaktır," yutkunan genç adam, son zamanlarda yaşadığı bu duyguların sebebini bir türlü çözemiyordu. Şu an da içini bir korku kaplamıştı, bu yüzden de parmakları direksiyonu sertçe kavradı. Ne için korkutuğunu bilmiyordu ya da bilmesine rağmen bilmemezlikten geliyordu ama tek bildiği bu duygular onu yavaş yavaş değiştirecekti ve bunun olmaması için elinden geleni yapacaktı.

 

Duygularıyla hareket ettiği zaman, hiçbir sonuç elde edememişti. Hatta duygularına kapılıp Nefes ile evlenmeseydi şu an Ceylin hayatta olmazdı, ölüm ile yaşam arasındaki çizgide dengede kalmaya çalışmazdı. Emre, bunları düşünüyordu ama Derin'in hayatını Ceylin'in değiştirdiğini bilmiyordu.

 

Evrende, karşınıza çıkan ufak bir taş sizin ayağınıza takılıp düşmenizi sağlardı. Siz, yere düşmenin vermiş olduğu acıyla yerde kıvranıp taşı ortadan ikiye bölecek kadar sinirliyken biraz sonra olacak olan kazadan ufacık bir taş sayesinde kurtulduğunuzun farkında dahi olmayacaksınız. Ceylin, Derin için bir taş vazifesi görmüştü ama Emre o taşı ortaya artıp bu felaketleri kendinin başlattığını, hatayı en başından yaptığını zannediyordu ama oysaki Derin'in şu an yanında oturuyor olması Ceylin sayesindeydi.

 

Derin, kaşlarını çattı. Onun bu kadar umursamaz ve duygusuz olması kanını bir volkandaki lav gibi kaynatıyordu. Tam ağzını açıp ona bağırıp çağırmayı düşünürken, fren yapıp duran arabayla birlikte susmayı tercih etti. Onunla kavga etmek ona hiçbir şey kazandırmayacaktı. Onun yerine kendini koymayı denedi ama yine de Emre'yi bu konu hakkında çokta haklı bulamıyordu.

 

Onun yaşadığı şoku anlayabiliyordu ama kızımı istemiyor oluşunu kabullenemiyordu genç kadın.

 

İkili arabadan indi. Emre, Derin'in üzerindeki gelinlik yüzünden yavaş olduğunu fark ettiğinde adımlarını, genç kadın kendisine yetişebilsin diye yavaşlattı. İkisi de otele gidip üzerilerini değiştirmeyi düşünmemişti, kafaları kendi düşünceleriyle dolu olduğu gibi bir de çıkacak olan testin sonucunu düşünüyordular.

 

Yeşim Hanım, Ceylin ile ilgilenmeyi devam ettirdiği için sonuçlar ona ulaşmıştı. Bu yüzden de Derin ve Emre onun odasına yöneldiler. Emre kapıyı çalıp içeri girince Derin'de onun peşi sıra odaya geçti.

 

Yeşim Hanım, çalan kapıyla birlikte başını kaldırıp karşılaştığı ikiliyle şaşırmadan edemedi. Emre damatlıkla, Derin'de gelinlikle birlikte tam da karşısında duruyordular ama bu şaşkınlığını dışarıya yansıtmadı.

Bu onun işi değildi, kimsenin hayatına karışamazdı.

 

Önündeki dosya yığınının içinden, Ceylin'e ait olan dosyayı bulup çıkardı. "Merhaba, hoş geldiniz," diyerek kibarca konuşan doktora, "Hoş bulduk," diyerek cevap verdi. Derin'in cevabından sonra, "Ceylin'in sonuçları çıktı. Buyrun şöyle geçin," diyen Yeşim Hanım, önündeki siyah renkli ve deri olan tek kişilik koltukları gösterdi. İkili, karışılıklı olarak geçip oturdular.

 

"Ben sonuçlara bakmadım, sizinle birlikte bakmak için ama ondan önce bir şeyler içmek ister misiniz?" Nazikçe soran Yeşim Hanım, gözlerini ikisinin üzerinde gezdirdi. "Yok almayalım," tok bir sesle konuşan Emre'yi başıyla onaylayan genç doktor yavaşça katlı kağıdı açtı. Yaklaşık bir dakika içinde bütün yazılı olanları okuyup kağıdı masasına bıraktı. Elindeki kalemi döndürüp duruyordu. Bunu onlara nasıl söylemeliydi bilemiyordu.

 

Derin, Yeşim Hanım elindeki kağıdı okumayı bıraktıktan sonra nefesini tuttu. Şu an yaşadığı gerilimi ömrünün sonuna kadar aklının en ücra köşelerine dahi gömse hatırlayacaktı.

 

"Emre Bey'den alınan örnek ile Ceylin'in dokularını karşılaştırdık. Üzgünüm ki Emre Bey'in iliği Ceylin'e uymuyor."

 

Derin, ağlamamak için gözlerini kırpıştırdı. Kızı için çok durmalı, her zorluğa göğüs germeliydi. Ufak bir savunmasızlık yerle yeksan olmasına sebep olabilirdi.

 

Emre, sinirle kirli sakalını sıvazladı. Her ne kadar arabada Derin'e iliği bulabilmek için elinden geleni yapacağını söylese de işler sandığı kadar kolay değildi ve bu durum sinirini bozuyordu. Aksilikler, bir domino taşı gibi karşı sıra geliyordu.

 

"Şimdi ne olacak?" cılız çıkan sesini önemseyecek vaziyette değildi. Kendini dizginlemeye çalıyordu ve bunu da kızının kurtulacağını, uygun bir iliği bulabileceklerini ve hayatlarının eskisinden bile daha güzel olacağını düşünerek yapmaya çalışıyordu.

 

Yeşim Hanım, derin bir nefes alıp Emre'ye döndü. Genç adam, kendisine yönelen bakışlara karşılık verdi ve o bakışların altındaki şeyleri Yeşim Hanım'ın ağzından dinledi. "Şu an için pek de yapabileceğimiz bir şey yok ama biz Ceylin için uygun iliği aramaya devam ediyoruz. Emre Bey, sizin ailenizde başka kimse kalmadı değil mi ya da Ceylin'in öz annesinin hayatta olan bir yakını var mı? Kan bağı iliğin uyması için çok önemli lütfen biraz düşünün." Yeşim Hanım, Emre'den bir cevap bekledi.

 

"Hayır," hiç tereddüt etmeden bunu söyleyen genç adam, hapishanede kalan annesini unutmuştu. Annesini kendi içinde gömdüğü için aklının bir ucundan dahi geçmiyordu ve Yeşim Hanım'ın sorusunu farkında bile olmadan yanlış cevaplamıştı.

 

Yeşim Hanım, ikisini süzdü. Birazdan söyleyeceklerine ikisinin nasıl tepkiler vereceğini bilmiyordu. Emre'nin bir bıçak kadar keskin, bir kurşun kadar delici bakışları yüzünden bu şehri terk edebilirdi; Derin'in ise üzgün ve çaresiz bakışları ise aklındakileri hemen söyleme isteği uyandırıyordu bedeninde.

 

Derin, büzüşüp yok olmak istediği deri koltukta dikleşti, Yeşim Hanım konuşmaya başlayınca. "Siz yeni mi evlendiniz?" İkisi de durup dururken onlara neden böyle bir sorunun yöneltildiğini anlayamamışlardı. Derin, kötüydü. Bedenen sapasağlam olsa da ruhen yıkılmıştı. Bunu bilen Emre onun yerine Yeşim Hanım'ı cevapladı. "Evet," tok bir sesle konuşan Emre ellerini önünde birleştirdi. Hayır, diyemezdi çünkü herkesi bir yalana inandırmaları gerekiyordu.

 

Boğazını temizleyen genç doktor, "Ceylin'in kurtulması için bir yol var ama bunu nasıl karşılarsınız bilemiyorum." Derin, umutla doktora baktı. "Nedir?" dedi alelacele. Kızını kurtarabilmek için hâlâ daha bir şansı vardı. Bu şansa sıkı sıkı tutundu Derin, onu bu haldeyken sadece içindeki umut ayakta tutabilirdi.

 

"Ceylin'in bir kardeşi olursa, yani Derin Hanım siz hamile kalırsanız hamilelik döneminde Ceylin'den alınan sıvılar ile doğacak olan bebeğinizin en uygun donör olmasını sağlayabiliriz ama bu tabii ki de size bağlı. Yine de çocuk sahibi olmak istememeniz bu durumu oldukça zor bir duruma sokacak." Derin beti benzi atmış bir durumda koltukta duruyordu.

 

"Tek çözüm bu?" diye sordu genç kadın zira bu taşıyabileceği bir yük değildi. Bir çocuk sahibi olmayı istese de şu an içinde bulundukları durum çocuk sahibi olabilmesi için pekte uygun değildi. Öte yandan çocuğu tek başına yapamayacağı gibi işin içine Emre'nin de girmesi gerekiyordu ve karşısında oturan genç adamın bundan rahatsız olduğunu net bir şekilde görebiliyordu. Bu, Emre'nin duygularını apaçık bir şekilde gösterdiği nadir anlardandı.

 

"Maalesef ki şu an için tek çözüm yolu bu. Kararınızı hemen vermelisiniz ki tedavi için gereken her şeyi yapabilelim öte yandan geçen her dakika Ceylin için iyi olmayacak."

 

"Tamam, o zaman. Kabul ediyoruz," Derin hızla konuşup dokturu onayladı. Emre'ye fikrini sormamıştı çünkü ona söz vermişti, kızını kurtarabilmek için elinden geleni yapacaktı. Elinden gelen buysa, bunu yapmalıydı.

 

Yeşim Hanım konuşacakken,"Böyle bir şey olmayacak," diyen Emre yüzünden susmak zorunda kaldı. Derin, gözlerini sonuna kadar açıp Emre'ye bakıyordu. "Ne demek böyle bir şey olmayacak!" geçen her saniye bir oka dönüşüp ruhuna batıyordu. Bekleyecek bir saniyeleri bile yoktu.

 

"Gel benimle!" diyerek en az Derin kadar sert konuşan Emre ayaklandı. Derin, şaşkınlığını hemen üzerinde atıp peşisıra onun arkasından çıktı ve karışıklı olacak şekilde beyaz koridorun ortasına geçtiler.

 

"Ne demek bu, bana söz vermiştin!" diyen Derin, onun kolundan tuttu. Emre, kolunu silkeleyip, "Ben söz verirken bunlardan bahsetmedim!" Derin kadar Emre'de sinirliydi. Bir çocuğun daha babası olamazdı. Buna izin vermemeliydi. Bir kişinin daha, Ceylin gibi, hayatını babasız yaşamasına müsade edemezdi.

 

"İyi, artık bunlardan da bahsetmek gerekiyor!"

 

"Sen bu kadar bana bağırıyorsun ama gerçekten de hiç tanımadığın bir adamın çocuğunu doğurmayı düşünüyor musun? Onu babasız büyütüp sırf ablası iyileşsin diye dünyaya geldiğini mi söyleyeceksin!"

 

Derin, yerinde küçüldüğünü hissediyordu. Emre haklıydı ama şu an tek odağı Ceylin'di. "Gerekirse evet! Ben Ceylin sayesinde şu an bu haldeyim, Ceylin benim her şeyim ve ben onun için her zorluğa göğüs gererim anladın mı beni? Karşımda sen dahi olsan seni yıkıp geçerim," parmağını Emre'nin göğüsüne bastırdı.

 

"Ben bir daha baba olmam anladın mı beni? İstediğini yap ama beni bu işe bulaştırma. " Emre, yeniden baba olacağına o kadar fazla odaklanmıştı ki, Derin'e verdiği söz aklından uçup gitmişti.

 

"Ceylin ölebilir! Sen de bunu anlıyor musun?!"

 

"Bak, ben anlaşmanın gerektirdiği her şeyi yaptım ama bu yoktu planlarda!" İkisi de deli gibi birbirlerine bağırıyorlardı. Tek avantajları, bulunan katın sadece doktorlara ait olmasından ötürü onlardan rahatsız olan yoktu ve onları duyan tek kişi ise odasında onları bekleyen Yeşim Hanım'dı.

 

Derin, hayatında birçok kez sinirlenmişti ama ilk defa şah damarının patlayacak kadar hızlı attığını hissediyordu. Bunları hazmedemiyordu. "Ben bundan sonra yokum tamam mı? Ne olacağı umrumda değil." Emre, köşeye sıkışmıştı. Şu anki tavırları kendisine ait olamazdı ama acı ile kıvranan yaralı bir ayı gibi acısını dindirecek bir yol bulmaya çalıştıkça bocalıyor, kendi benliğinden sıyrılıyordu.

 

Bu sözler, genç kadın için bardağı taşıran son damla oldu. Hangi ara sağ elini kaldırıp Emre'nin sol yanağına indirdi, hangi ara genç adamın yanağından çıkan tok ses kulağında bir çan misali çaldı bilemiyordu. Yavaş yavaş pişman olsa da içindeki sinir biraz olsun dinmişti.

 

Genç adam, beklemediği bu hamleyle birlikte yüzünün sağ tarafına dönmesine mani olamadı. "Bana söz vermiştin! Beni bu şekilde ortada bırakamazsın. Ceylin senin öz kızın! Bu umrunda dahi değilse onun ölebileceğini düşün biraz!" Derin, yaptığı hareketten hemen pişman olmuştu ama bunu karşısındaki genç adama belli etmedi.

 

Emre, yeni yeni kendine geliyordu. Bir sis misali yeniden baba olma korkusu etrafından yavaş yavaş kaydoldu. Derin haklıydı, onu bu şekilde ortada bırakamazdı. Bunu Ceylin'e yapma hakkına sahip değildi. Yutkunup Derin'e yaklaştı.

 

Derin, onun bu hareketini anlamasa da bir adım geriye gidip ondan uzaklaşamadı. Bedeninde bunu yapacak kadar gücü kendinde bulamadı. "Tamam, haklısın," dedi Emre onun kulağına eğilip fısıltılı bir tonda. "Sana bir söz verdim ve bunu yerine getireceğim," Derin, Emre'nin sıcak nefesini kulağında hissetdikçe mayışıyordu. Onun birden değişen bu hâline şaşıracak kadar kendinde değildi.

 

Kendine geldiğinde, utançla, "Şey," dedi. Genç adam beklentiyle yeşil gözlerini karşındaki bedene ait olan mavi gözlere dikti. "Aslında sen de haklısın, yani bu çocuk işi..." utancından devam edemiyordu. Yanakları utancından al al olmuştu. Kızı için her şeyi yapardı ama bu gözünde çok büyük gözükmüştü.

 

Emre, pis pis sırıttı, bu ortamın kasvetini ve az önce yediği tokadın etkisini ortadan kaldırmak adına, "Sen çocuğun havadan felan geldiğini düşünüyorsun galiba?" dedi biraz da alay eder tonda. Derin, olduğu yerde küçülüp gitmeyi diledi. Utansa da onun

Yeşil gözlerinden mavi gözlerini çekemiyordu.

 

"Ben sana yardım edeceğim ama senden tek isteğim doğacak olan çocuğu ve Ceylin'i hayatımdan alıp bir daha karşıma çıkmamanız." Emre kesin bir dille bunları söylerken Derin harekete geçip itiraz edecek oldu ama Emre elini kaldırıp onu susturdu. "Ben bir çocuğa babalık yapamam ama sen onlara hem annelik hem de babalık yapabilirsin Derin. Ben sadece sana yardım ediyorum o kadar, böyle bir şey olmasaydı hayatımın sonuna kadar çocuk sahibi olmak istemezdim."

 

Derin bir nefes alan genç kadın, başını sallayarak karşısında bulunan genç adamı onayladı. Ona hak veriyordu, bu çocuk işi Emre'nin iradesi dışında kalıyordu ama yine de çocuklarını istemiyor oluşu onu biraz sinirlendiriyor, hayatta olmasına rağmen çocuklarının babalarını tanımadan büyüyecek olmalarını düşündükçe kıyameti koparmak istiyordu.

 

"Hadi gel," hiçkimseye istemediği hâlde sırf mecbur olduğu için dokunacak değildi, aklında başka bir plan vardı.

 

Derin, konudan konuya atladıkları için bir anlığına onun ne dediğini idrak edemedi. Başını "Ne oluyor?" dercesine hafifçe salladı. Emre, ona güven vermek istercesine hafifçe gülümsedi. "Gel hadi, seni beklemem."

 

Derin, bunu duyunca hiç sorgulamadan onu takip etti. İkili, Yeşim Hanım'ın odasına girip kalktıkları yerlere tekrar oturduklarında, "Biz kararımızı verdik Yeşim Hanım," diyerek hafif sert bir tonda konuştu Emre. Derin, birden onun değiştiğini, sertleştiğini fark edebilmişti. Yanındaki Emre ile karşındaki Emre arasında dağlar kadar fark vardı ve o an kulağında, Emre'nin ona arabada söylediği sözler yankılandı.

 

"Derin ile bir çocuk sahibi olacağız lakin bu, tüp bebek tedavisi ile olacak." Yeşim Hanım, bu duruma şaşırsa da bunu belli etmeyerek, "İsterseniz tedavinin işlemlerine şimdi başlayalım?" diye sordu. Derin, en az Yeşim Hanım kadar bu duruma şaşırmıştı çünkü bunu bilmiyordu ve Emre'nin böyle düşünüp karar vermesi onu mutlu etmişti. Onu, istemediği şeylere zorlamak yerine böyle bir çözüm bularak ikisini de rahatlatmıştı.

 

İkili, onun onaylayınca Yeşim Hanım masasının üzerindeki telefonu eline aldı. Ezbere bildiği numaraları tuşladı ve telefon açılır açılmaz da odasına nöbetçi bir hemşirenin gelmesini rica etti.

 

"Peki bu tedavi sonuç verir değil mi?" Derin, Emre'nin dediklerini düşündü. Doğacak olan çocuğu istemese de babasız büyüyecekti. Tedavinin boşu boşuna olması, hem kızının sağlığını riske atacak hem de doğacak olan çocuğuna büyük bir haksızlık etmiş olacaktı. Bu yüzden de hem huzursuz, hem korkulu hem de suçlu hissediyordu. Bu duygu karmaşaları midesini ağrıttığı için yerinde huzursuzca kıpırdandı genç kadın.

 

"Derin Hanım, maalesef ki yüzde on ihtimalle tedavi istediğimiz gibi sonuçlanmayabilir ama lütfen siz içinizi ferah tutun. İnanmanız bile tedaviye büyük ölçüde yön verecek."

 

Derin, Yeşim Hanım'ın dediği gibi inanmaya çalışıyordu ama ortada olan ihtimaller onu geriyor, telaşlandırıyordu. Aklında dolanan ihtimaller ve bunların sonucları onu mezara sokup tekrar çıkarmaya yetiyordu.

 

Hemşire gelince, ikisinden de tüp bebek tedavisi için kan alındı. Test yapılmak için ikisinden de alınan kan örnekleri laboratuvara giderken, Yeşim Hanım gelen hastayla ilgilenmek için odasından çıktığında Emre ve Derin'de odada daha fazla kalmamak için beyaz koridora çıktılar.

 

Derin, kendini koltuğa attı. Gelinlik, ağır olduğu kadar büyüktü, çok fazla hareket edemiyordu. "Daha demin konuşamadık ama bu evliliği gerçeğe çevirmek zorundayız," Derin, karşındaki duvara sırtını dayayıp ayaklarını birbirinin üstüne atıp duran ve ona konuşan Emre'ye döndü.

 

Kaşları, anlamadığı için kavislendi. "Ne için?" uykusuzluktan gözleri kapandı kapanacaktı. Uyanık kalabilmek için gözlerini kırpıştırdı. "Bir bebek dünyaya gelecek Derin, sebebi her ne olursa olsun. Bu yüzden de gerçekten evli olmamız gerekiyor, bu onun hakkı."

 

"Bir babası olacak olması da onun hakkı. Derin, sinirli bir tonda, karşında azarlayabileceği biri varmış gibi konuştu.

 

Emre, sertçe konuştu. Kaşlarını çatıp, "Benim gibi bir babaya ihtiyacı olmayacak Derin, istesen de istemesen de." Kesin bir dille konuşan Emre'ye kıyasla Derin böyle düşünmüyordu.

 

"İlk adımında, ilk konuşmasında, ilk defa okula başladığında ve daha sayabileceğim her ilkte bir babaya ihtiyacı olacak ama sen ondan bu hakkı alıyorsun."

 

Emre, Derin ona kızdığı ve bu konuyu uzattığı için sinirleniyordu. Yavaş adamlarla onun karşısına kadar geldi. Genç kadın, başını kaldırıp Emre ile göz göze geldi. Genç adam, üzerinde kumaş pantolon olduğu için rahatlıkla yere çömelip topuklarının üzerinde oturdu, genç kadın ise pür dikkat karşındaki bedenin onu içine çeken yeşil gözlerine bakıyordu.

 

"Benim bir çocuğa verebileceğim hiçbir şey yok, ne sevgi ne de şefkat fakat sen onlara benden daha iyi bakarsın, " Derin, Emre'nin gözlerinin nemlendiğini gördüğünde nefes alamadı. Duvarların üzerine üzerine geldiğini düşündü ve onların arasında kalıp nefes alamadığını...

 

"Ben baba sevgisiyle büyümedim Derin, bir baba tanımadım. Bir baba nasıl olur, çocuklarına nasıl davranır bilmiyorum," derince soluklandı genç adam. Uzun bir konuşma yapmamıştı ama bunları anlatmak bedenine ağır geliyordu. Aslında, bunların hiçbirini yapmayacak, gardını indirip içindeki adamı ortaya koymayacaktı ama Derin'e hak veriyor, bu durumu ona kabullendirmek için ona sebeplerini söylüyordu. Yoksa bu konuşma alevlenerek bir kavgaya dönüşecekti.

 

"Ama sen bu zamana kadar Ceylin'e bir babasının olmadığını ona hatırlatmamışsın, onun bu boşluğunu doldurmuşsun." Derin, ağzını açıp, "Ceylin seni öğrenmeyi çok istedi," demek istedi ama diyemedi. Yaşadığı bu an konuşmasına engeldi. Konuşursa, bu anın büyüsü gözlerinin önünde yok olup gidecekti, böyle geliyordu genç kadına göre.

 

Emre, yavaş hareketlerle kalktı. Üzerini düzeltti. Genç kadın, hafifçe büyüyen gözleriyle birlikte karşısındaki genç adamı tek kelime dahi etmeden izledi. Diyebileceği hiçbir şey yoktu, dese bile bu kadar keskin konuşan birine ne diyecekti, bilmiyordu. Derin, sarsılıyordu, depremdeki duvar gibi. Emre, alıştığı gibi değildi ve ona karşı olan nefreti yavaş yavaş kırılmaya başlıyordu.

 

Genç adam, asansörü beklemedi. Karşısında bulunan merdiveni usul usul aşıp hastaneden çıkıp arabasına doğru adımladı. Genç adam bunları yaparken, Derin ise onun gittiği ve geçtiği yerlere bakıp durmakla meşguldü.

Bölüm : 01.12.2024 14:37 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...