
Bu sınav zamanı gelen yazma isteği beni delirtiyor ekehwkwhwhwh. Cidden finallere çalışmayı bırakıp bölüm yazdım, kendime her defasında hayran kalıyorum. Bunun şerefine oy ve Yorum sayısını arttırırsınız artık 🙏❤️
Ayrıca diğer kurgularıma da beklerim, profilimden ulaşabilirsiniz :)))
Yeşilin En Koyu Hali
Bölüm: 22
Emre konuştukça ana şahit oluyor gibiydi Derin. Kendi gözleriyle görüyor, kendi kulaklarıyla duyuyor ve kendi teniyle hissediyordu yaşanılanları. Oradaymış gibi hissediyordu genç adamın yaşadıklarını. Bunu duymak bile onu bu denli sarsarken Emre'nin kendi içinde yaşadıklarını tam anlamıyla bilmesi de pek mümkün değildi.
Derin, sınanmadığı acının izleyicisi olabilirdi ancak.
Bir kez olsun onu bölmemiş, özenle söylediği her şeyi dinlemişti. Emre'nin "Baba olamam," derken kastettiği şeyler artık kafasında daha net bir şekilde yer alıyordu. Genç adam, kendisi gibi Ceylin'in de babasını kaybetmesini göze alamamıştı. Hiçliğin acısı olmazdı, Ceylin'in babası olmazsa onu kaybetme gibi bir durumu da olamazdı.
Derin, her sözünde ona karşı yumuşuyordu. Onun yaralarını görüp sarmak isteyen taraf hep o olmuştu. Yine onun yaralarını sarmak istiyordu ama bu sefer farklıydı. Onun bu denli geç kalışına sinirliydi. Diğer yandan da evde tek olmasaydı, bunlar yaşanmazdı diye düşünmekten kafayı yiyecek bir hale gelmişti.
Emre gitmeseydi, o gece hiç yaşanmayacaktı. Kızlarından ayrı kalmayacak, bebeğinin doğumuna da şahit olabilecekti genç anne. Ceylin'de yapamadığı ne varsa Defne'de tatmak isterken yine bu elinden alınmıştı. Bebeğini emziremiyordu hâlâ daha. Bir müddet daha kullanması gereken ilaçlar yüzünden bebeğine bu bakımdan hasret kalmıştı.
Emre'nin sessizliğinde bunları düşünürken buldu kendini. Genç adam susmuş, dalgın gözlerle etrafa bakıyordu sadece.
"Sonra?" dedi bakışlarını onun dudaklarından kaçırıp. Kendini şimdi hazır hissetmiyordu. Hem Emre'nin kendini tam olarak ona ispat etmesi de gerekiyordu. Her şey sırayla olacaktı, tanışma faslını daha başarıyla geçememişlerdi.
"Sonra," durdu. Cehennem gibiydi ardından yaşananlar. Annesinin elleri kelepçeli bir şekilde odadan çıkışını, babaannesinin onu tutuşunu ve en sonunda da ağlamaktan yorgun düştüğünü anımsadı. "Hapse girdi. Hâlâ daha orada. Belki de çıkmıştır. Bilmiyorum," yoldan geçen birisinden bahsediyordu sanki. Onu dokuz ay karnında taşıyıp yedi yıl da bakan annesini, bir hiçe çevirmişti kendi içinde.
"Hiç konuşmadın mı?" Şaşkınlığı sesine de yansımıştı. Annesinin yaptığı yenilir yutulur cinsten değildi ama özünde o annesiydi. Onun bir rolü vardı, özlerdi bir kere. Kokusuna hasret kalırdı. Genç adam dalıp gitmişti. Nefes alıp almadığından bile emin değildi. Uzun bir süre tedavi görmüştü çünkü geceleri rüyasına giren bu kabuslar ona uyku uyutmamıştı.
Yemek de yiyememiş, güçten de düşünce hem bedenen hem de ruhsal olarak bitap bir hale dönmüştü. Yaşayan bir harebe gibiydi küçük çocuk. Küllerinden doğup filizlenmek onun için hiç de kolay olmamıştı.
"Büyüyene kadar yani?" onun sessizliği eşini korkutmuştu. Emre uzun bir müddet daha konuşmadı. Hazır olduğunu hissedince de gülümsedi. Bu gülüşü, kırık betonun arasından yaşama umuduyla başını uzatan bir çiçek kadar narin ve buruktu.
"En son elindeki kelepçelerle birlikte odadan çıkarılışını hatırlıyorum," Derin bu cevap üzerine bir şey diyemedi. Böyle bir durumda ne denebilirdi ki? Hangi sözü onun yaralarına şifa bulabilirdi? Ne yaparsa acısını dindirebilirdi? "Ona sarılmak istemiştim ama babaannem kollarımdan tutup beni uzaklaştırmıştı. Bu yüzden bir hafta onunla konuşmamıştım," çok kızmıştı o zamanlar. Evladını kaybeden bir annenin acısını göremeyecek kadar da küçüktü. Canının acısını kendinden çıkarmak istemişti kendince.
"Daha sonraları da yanına gitmek istedim ama babaannemler izin vermedi. Onun bir "katil" olduğunu söyleyip durdular. Bu yüzden iki yıl psikolojik destek aldım." her kelimesinde Derin'in üzerinde hissettiği baskı artıyordu. Eziliyordu sanki. Bu yaşananları hafızasında canlandırmak başnı ağrıtmıştı. Geç kalmış hissediyordu kendini. Onun yaralarını sarmaya geç kalmıştı.
"Burcu benden daha şanslıydı. Ben bildğim gibi her şeye de şahit olmuştum. Ona on yaşına kadar gerçekleri söylemedik," acı acı güldü genç adam. "Herkesin dediği gibi bir gün annemizin geleceğini, uzaklarda da olsa yaşadığını söyledik," Derin bakışlarını hızla ondan kaçırdı. "Ben de Ceylin'e böyle söylerdim," dedi ilk kez onun lafını keserek.
Amacı onun acısına acı katmak değildi ama artık içinden geçenleri ondan saklayamazdı. Onu düşünerek hareket edip benliğine ihanet edemezdi. "Bu yüzden senin gelişini hep bekledi. Açıkçası ben hiç böyle gelmeni ya da kızımın babasıyla böyle karşılaşmayı hayal etmemiştim," bakışlarını yine ona çevirdi. Madem tanışacaklar, yeni bir sayfa açacaklardı bunu da her şeyi ortaya döküp yapmalılardı. Derin bundan sonra böyle bir geceyi daha yaşamak istemiyordu.
Acılarını bu geceye gömüp önlerine bakmak için güç toplamaları da gerekiyordu.
"Geldim," dedi Emre. "Geç de olsa size geri döndüm ve her şeyi telafi etmek için her şeyi yapacağım," bakışları Derin'in dudaklarına kayıyordu ama onu öpmek içi çok erkendi. Öte yandan Derin'den böyle bir hamleyi görmeden de asla ilk adımı atan taraf olmayacaktı.
Derin, içinin umutla dolduğunu hissetti. Değişen Emre ile ilk tanıdığı Emre arasındaki farkı gördükçe de içinde bir yerlerde yanan aleve engel olamıyordu.
"Tamam," dedi içinden. "Bu sefer yaralarımız kabuk tutup acılarımız dinecek. İşte o zaman biz de her şeyi arkamızda bırakıp geleceğe bakarak mutlu olabileceğiz," bu düşünceleri, içindeki endişe ile mücadele etmesine bir nebze de olsa yardımcı oluyorlardı.
"Sen anlat bakalım," genç adam geçmişinin gölgesinden sıyrılmaya çalışıyordu kendince. Yaşamış ve geçmişte bırakmış olmak yetmiyordu bazı şeylere. İzler her daim kalırdı. İstese de istemese de.
"Annemle babam bir parkta tanışmışlar, " genç adam gibi en baştan başlıyordu. "Annem yürüyüş yapıyormuş, babam da ona ilk görüşte aşık olmuş," aklında canlanan görüntüler gülümsemesini sağladı. Babasının ona anlattığı hikayeleri az biraz anımsıyordu. "Daha sonraları ise babam anneme aşkını itiraf etmiş. Annem başta ona pek inanmamış, bu yüzden de babam onun peşinde çok koşmuş."
"En sonunda annem de babama aşık olunca babam almış eline çiçeği ve çikolatayı, annemi istemeye gitmiş," babasının saçlarını oksayışını bir an için başında hissedince yaşlarla dolan gözlerini kapattı. Babasıyla yaşadığı dört yılın tek bir anını dahi zihninden silmemeye gayret ediyor, olur da silinirse diye ödü kopuyordu.
"Babamın o dönem durumu yokmuş. Arkasında duran da olmayınca dedem annemi vermek istememiş. Sonra da Babam çok çalışmış, para biriktirmeye başlamış," En kilit noktaya gelince içini çekti. "Ama annemi istemeye başka birisi daha gelmiş. Babamdan da daha varlıklı olunca dedem kabul etmiş hemen. O gece de Babam duramamış tabii, annemi kaçırmış." Soluklanmak için duraksadı.
Aklında canlanan görüntüler oldukça hoştu ama yüreğine dokunan bir şey olmuştu genç adamın. Derin ile ilişkisi hiçbir zaman bu kadar saf ve masum olamayacaktı. Her şeyleri tersti, doğru düzgün yaptıkları tek şey de düğün yapmak olmuştu. "Bu yüzden annem ailesi ile hiç denk gelmemiş. Dedeleri tanımıyorum mesela,"
"Peki ya tanımak ister miydin?" Derin burukça gülümsedi. "Bilmiyorum. Annem öldüğünde gelmemişler bile," bunun yükü ağırdı, uzun yıllar boyunca da bunu kabul edememiş, dedesi ve anananesine bunu haykırmak için de can atmıştı ama beklediği yüzleşme hiçbir zaman gerçekleşmemişti.
Aklı hâlâ daha almıyordu. Evlatları ölmüştü ve kırgınlıkları bundan daha mı ağır basmıştı? Bu soruya verdiği cevap ise onu sarsmaktan öteye gitmiyordu.
"Uzun yıllar boyunca kendimi suçladım, annem beni doğururken ölmüştü. Bir bebeğin doğumu bir bedenin de ölümüne sebep olmuştu." Bu sefer ağlamıyordu çünkü bunu aşmıştı. Uykusuz kaldığı gecelerin sabahında birçok kez bunun kendi suçu olmadığını kendine hatırlatarak sakinleşmeyi beklemişti.
"Ben birçok kez yaşamamayı diledim, annem ölmeseydi de ben ölseydim dedim." bunun ihtimali genç adamı sarstı. Kapısındaki bedenin yokluğu, bir mezar kadar soğuk ve ıssız hissettirmişti birden. Ama Derin'in yüzünde açan gülümseme onu şaşırttı. "Ama Ceylin'i evlat edindikten sonra bu düşüncelerim yok oldu. Ben de annem gibi kızım için ölmeyi bile göze alırdım. Bu yüzden de onunla gurur duyuyorum ve kendimi eskisi kadar suçlamıyorun."
Emre, onun elini avucunun içine aldı. "Sen de bunu göze aldın Derin. Kızın için dünyayı bile karşına alacağını biliyorum. Sen de en az annen kadar güçlüsün, bence kendinle gurur duymalısın," Derin dudaklarını birbirlerine bastırdı. Emre ile konuşmalarının sonu hep sinirinin bozulmasıyla sonuçlanırken şimdi ise yüreğinde çiçekler açıyordu.
Onunla konuşması hep Ceylin'i kabul etmesini sağlamak üzerine olmuştu. Genç adam bir adım atmayıp aksine geriye doğru gittikçe, kızından uzaklaşmaya çalıştıkça da Derin bozulan sinirlerine hakim olamamıştı.
Farkında olmadan başını onun omzuna yasladı. Uykusu gelmiş, bedeni güçsüz düşmüştü. Geçmişe giden zihni, anılarını taşımaya çalışırken fazla efor sarf etmişti.
"Biraz böyle durabilir miyim?" dedi Derin. Bir sebebi yoktu. Sadece onun varlığını biraz daha hissetmek istiyor, onu affedebilmek için kendine zaman tanıyordu. Sinirinin geçmesi, ona inanması gerekiyordu.
"Sen iste yeter ki," dedi genç adam. "Sen iste ben zamanı bile durdururum."
.....
"Emre Ağabey," kolunda hissettiği minik el, uyanması için baskı uyguluyordu bedeninde. Küçük kızın annesi uyanmasın diye fısıltıyla konuşuyor oluşunu duysa da yorgun olan bedeni bir türlü kendine gelip ayılamıyordu. Rüya ile gerçekliğin farkına varamadan genç adam karşısında Ceylin de oldukça ısrarcıydı. "Uyanır mısın?"
Emre ona söz vermişti, annesi uyurken. Beraber annesi için kek yapacaklardı. Küçük kız öyle heves etmişti ki buna gecenin bir vakti aklına gelen düşünceler yüzünden gözünü açıvermiş, koştura koştura gelerek soluğu bu odada almıştı.
En sonunda gözlerini biraz da olsa araladığında onun mavi gözleriyle karşılaştı. Karanlık olan oda yüzünden onu net olarak göremiyordu. "Ne oldu?" dedi panik yapmamaya çalışarak. Derin'i yok yere uyandırmak istemiyordu. Defne'nin iki saatte bir mamasını alması gerekiyordu. Derin yorulsa da kızıyla vakit geçirmek için bunu yapmak istemiş, Emre'nin ona yardım etmek üzerine yaptığı konuşmayı kulak arkası ederek yok saymayı seçmişti.
"Neden uyandın?" Ceylin munzurca gülümsedi. "Annem uyanmasın," diyerek onu uyardı. "Dışarıda anlatırım." Ceylin ona konuşma fırsatını bile tanımadan hızla kapıya doğru koştu. Emre üzerindeki yorganı atarken de odadan çıkmıştı. Ses yapmamaya gayret ederek odadan çıktı. Ceylin'in boyuna yetişmek için eğildi.
"Annem için kek yapacağız," dedi büyük bir heyecan ile. Emre şaşkınlıkla karşıladı onu. Bu konuşmayı aralarında yaptıklarını anımsıyordu ama gecenin bu vaktinde, bu şekilde bir geri dönüşü de beklediği söylenemezdi. Yorgundu. Defne ile de ilgilenmiş, evdeki her durum için tetikte olacak şekilde uyumuştu. Gözleri kapalı olsa da kulakları ile her şeyi duyabilmişti genç adam. Yorgunluğunu bir türlü üzerinde atamamıştı.
"Ama saat çok geç," der demez sustu. Ceylin'in parlayan gözleri sönmüştü. Hevesle kalkan omuzları çökmüştü. Küçük kız şimdi yapmak istiyordu yoksa gözüne bir gram uyku girmeyecekti. "Söz vermiştin," diyerek en güçlü silahını kullandı. Sözler tutulmalıydı.
Onun yanağına avucunun içini yasladı Emre. "Biliyorum," pamuk gibiydi sesi. Yumuşak ve narindi. "Sözümü de tutacağım, saat çok geç sadece," onun cümlesinin gidişatını anlayabiliyordu küçük kız. Bir adımını geriye doğru attı. Bu gece kek yapılmadan kimseye uyku yoktu. Boşlukta kalan eline şaşkınca baktı. "Ben şimdi istiyorum,"
Ceylin'in istediği yapılana kadar diretme gibi inatçı bir huyu vardı. Bir şeyi istediğinde alınmasa inat etmezdi ama yapmak istediği şeyler için de önüne surlar örülemezdi. Kollarını önünde kavuşturdu ve kaşlarını çattı. "O keki yapmak istiyorum!" sesinin tonu yükselince onun ciddi olduşunu daha iyi kavradı. Sözleri onu ikna etmeyecekti, aklına koymuştu bir kere.
Bu gece o kek yapılmadan ikisinin de gözlerine gram uyku girmeyecekti.
"Sen gelmezsen ben de gider kendim yaparım," dik duran omuzları ve başı, genç adamın şaşkınlığına bir yenisini ekliyordu. Arkasını dönüp saçını savurdu, bu bedeniyle onu umursamayıp istediğini yapacağını ifade ediyordu. Ceylin'in hiç bu haline denk gelmemiş, yeni keşfettiği özelliklerini de daha özümseyemeden küçük kız arkasını dönüp yürüyordu.
Gözünün önünden küçük bedeni kaybolunca kendine gelebildi ancak. Bir yandan da bu görüntünün benzerini anımsıyordu. Derin'di bu. En başlarda kızının sağlığı için anlaşmayı imzalarken dik ve sağlam bir şekilde yürüyüşüydü. Küçük kızda, annesini anımsatan bir şeyler vardı.
Ve bunun için de kan bağına gerek yoktu. Kalp bağı yetiyordu her şeye.
Kendini toparlayıp anılardan sıyrılabildiğinde ayaklandı. Küçük kızın geçtiği yoldan ilerleyip aşağı indiğinde onun dolapları karıştırdığını görünce gülümsedi. Birkaç tane kaseyi ve kaşığı masaya bırakıp hazırlıklara başlamıştı. "Size yardım edebilir miyim küçük hanım?" diyerek mutfaktaki varlığını ona belli etti.
Ceylin az önceki sinirini unuttu. Şu an genç adamın yanına gelişi daha önemliydi. "Olur," dedi bir kuşun cıvıltısı gibi. "Ben yukarılara uzanamadım," eliyle tezgahı gösterdi. Emre onun yanına geldi. "O zaman gel seni sandalyeye oturtayım, kalan malzemeleri de ben hallederim,"
Küçük kız ona kollarını uzattığında onun bedenini kavrayıp sandalyeye oturmasına yardım etti. Buzdolabını açarak onun eksiklerini tamamladıktan sonra önlüğü Ceylin'e uzattı. "Gece gece üzerimizi batırıp bir iş daha çıkartmayalım," gözünü kırptığında ikisi de keki yapmak için hazır olmuşlardı.
"Önce yumurta ve şekeri çırpacağız," Ceylin ezbere bildiği tarifi anlatıyordu ona. "Sonra da sütü ve yağı ekleyeceğiz. En son da kabartma tozu ve unu koyacağız," Emre direklerini masaya yaslayıp eğildi. "Sen bakıyorum bayağı tecrübelisin," cümlesi küçük kızı sevindirdi. "Annemle hep yapıyoruz biz, ben çikolatalı seviyorum ana annem limonluyu sever." Küçük kız bir an için daldı ve Emre'nin irkilmesine neden olan o cümleyi kurdu.
"Babam da seviyor mudur sence? Annem hep onun bir gün geleceğini söylüyor ama hâlâ gelmedi." Küçük kız da onun gibi masaya dirseklerini koydu, avuç içlerine çenesini yasladı. "Geldiğinde yaptığım keki yemesini çok isterdim," üzgün bakışları genç adamın yüzünde gezindi. Emre sıktığı çenesini eliyle ovaladı. Yüreğine dokunmuştu bu sözler. Derin'in hep ona dedigi gibi küçük kızın bir babaya da ihtiyacı vardı, onun farkına varamadığı nokta da bu olmuştu.
"Sever tabii," dedi kuru bir sesle. "Sen yaparsın da o sevmez mi?" bir an için dilinin ucuna gelmişti her şey. Anlatmalıydı ona. "Baban benim," demeliydi. "Geldim, bak buradayım. Artık beraberiz ve ben senin minik elini hiçbir zaman bırakmayacağım," diyemedi. Söyleyemedi. Bu kadar ani olmamalıydı. Ceylin henüz buna hazır değildi.
Gözleri parladı hemen, "Sever di mi?" dediğinde sadece başını sallayıp onu onaylayabildi. Görünmez bir düğüm boynuna dolanmış gibiydi. Nefes alamıyor, konuşamıyordu. Sadece değiştiremediği geçmişinden nefret ediyor, kendini suçlamaktan da ileriye gidemiyordu.
Onun saf ve masum bakışları altında iri bedeni daha bir eziliyordu. Onun hayal dünyasında kalmaktan da öteye geçmiyordu. Kendine gelebilmek adına, "Anneni uyandırmadan yapalım hadi ona kekini," dedi ve doğruldu. Ceylin başını salladı. Deminki heyecanı sönmüştü biraz. Babasının yiyemeyeceği bir keki yapacak olmak artık ilgisini çekmemişti. Yine de annesi vardı yanında, babasının aksine. Ona uyuduğu süreyi telafi edecek bir kek yapmalılardı.
"Yumurta ve şekeri mi çarpıyorduk?" diyerek Yumurta sepetine önlerine çekti genç adam. Ceylin gibi o da kek yapmasını çok iyi biliyordu. Burcu'ya annesinin yokluğunu aratmamak için onunla mutfakta vakit geçirmişlerdi. Burcu'nun yapmayı bildiği her şeyi öğreten kendisi olmuştu. Küçük kızın heyecanını söndürmemek için en küçük detayı bile ona soruyordu. Her şey onu istediği ve dediği şekilde olacaktı.
"Evet," duraksadı ve işaret parmağını dudağına yasladı. Ölçülerini düşünüyordu. "Bir şey bardağı şeker, üç de yumurta," geniş bir kaba iki malzemeyi eklediklerinde Emre ona çırpma telini uzattı. "Sen yap da elinin lezzeti keke geçsin," gözleri parladı. "Olur mu öyle bir şey," Emre onun başına küçük bir öpücük kondurdu. "Olur tabii, çok da güzel olur. Hadi biraz hızlı olalım, daha pişecek," dediğinde hızla kekin harcını hallettiler.
Ceylin kek kalıbını yağlarken Emre de fırının derecesini hallediyordu. Geri dönüp Ceylin'e baktı ve elini uzattı. "Çak bakalım, bu görevin de üstesinden geldik," Ceylin onun eline vurdu ama vuruşu güçsüzdü. Uykusu geldiği için gözleri de küçülmüştü. Zor duruyordu ayakta. "Sen yatağına geç, ben de pişince alırım fırından," Ceylin itiraz etmek için ağzını açacağı zaman Emre devam etti.
"Sabah annenin karşısına uykusuz ve yorgun çıkmaz istemezsin bence," dediğinde ona hak vermişti. "Ben buraları da toparlarım," dediğinde küçük kızı sandalyeden indirdi. "İyi geceler," diyen kızının arkasından baktı. Bazı şeyler onun için hiç de kolay olmamıştı. Birden hayatının düzeni değişmiş, tepetaklak oluvermişti dünyası.
Yaklaşık bir yıl önce, ona bu mutfakta Ceylin ile kek yapacaklarını söyleselerdi, muhtemelen karşısındaki kişinin aklını sorgulardı ama her şey kanın bedende aktığı gibi canlı ve gerçekti. Babalık yapmak istemediği kızıyla vakit geçirmek için can atıyordu şimdi. Onu korumak için uzak kalmak isteyişine de lanetler ediyordu her seferinde. Kaçmayı hep cozum olarak gören genç adam, en ağır yükü de kaçtığı için bedeninde taşıyordu.
Masaya geçip oturdu, düşüncelerinden oluşan bir çemberde tam da ortada kalıvermişti. Seçimler, değiştiriyordu her şeyi. Belki de Derin'i durdurmayı istemese, buna cesaret edemeseydi şu an bunları yaşamıyor olacaktı.
Etrafına ördüğü buz gibi duvarların içinde, buza dönüşen kalbine bedeni de eşlik edecekti.
Defne'yi ilk kucağına aldığında, kalbinin ritmini hissedecek kadar heyecanlanmıştı. Burcu sayesinde tecrübeli olsa da o an eli ayağı birbirine dolanmış, minik bedene zarar verecek her hareketten kaçınmaya çalışmıştı. Bir arkeoloğun kazı esnasında takındığı ciddiyete ve hassasiyete sahip oluvermişti. Ondan kopmayı isteyerek en büyük kötülüğü yapmıştı kendine.
Öte yandan her şeyin sebebi Derin'di. Ceylin'i evlat edinmeseydi, kızı için onu bulmasaydı ve ona sunduğu anlaşmalı evliliği kabul etmeseydi bunlar hiçbirisi yaşanmayacaktı.
Bu ihtimallerin bütünlüğüne de kader deniyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 45.84k Okunma |
3.36k Oy |
0 Takip |
63 Bölümlü Kitap |