
Mavinin Yeşili
Bölüm: 24
Duygular, insanın vücuduna bir zehir gibi yayıldı mı birden bedene etki ederdi. Derin için ise bu heyecan ve şaşkınlıktı. Öyle ki, duyar duymaz bedeni tuhaf bir akımla titremiş, ağzından, "Ne?" sözcüğü istemsizce fırlamıştı. Bu davranışının kaba olup olmadığını kontrol edebilecek bir vaziyette değildi. Anlayamıyordu. Emre ile hastanede konuştukları ve anlaştıkları gibi evleneceklerini biliyordu ama eve gideceklerini düşünürken birden böyle bir cevabı beklememişti. Bütün tepkisi hu yüzdendi ve onun eşi olacağını düşünmesi bu tepkisini tetiklemişti.
Evlenirlerse, resmi olarak Derin Yade Karahan olacaktı. Bir kademe daha Emre'ye yakın olacaktı ve bu da demek oluyordu ki onunla yan yanayken aralarında duygusal şeylerin, hatta belki de aşkın, hayat bulmasını sağlayabilirdi. Bu düşünceler mutlu olmasını sağladı ama yüzündeki gülümsemeyi bastırdı. Emre neden güldüğünü sorarsa kekeleyip kendini dibe çekebilirdi.
Genç adam, onun tepkisini normal karşıladı. "Dediğim gibi evleniyoruz. Nikah için başvuruda bulunacağız. En erken bir tarihte evleneceğiz. Senden tek istediğim şey, sahte ve gerçek olan nikahların tarihlerini karıştırmaman. Bu bütün planı alt üst edebilir." Emre bu konuda sebepsizce ona güveniyordu. Derin'in iki tane nikah günü olması sebebiyle karıştırmayacağını biliyordu ama yine de ne olur ne olmaz diye onu uyarmadan konuşmasını noktalandırmadı.
"Tabii ki," diyen genç kadın yerinde dikleşti. Yapacağı en küçük bir hata koca bir planı, çorap söküğü misali kısa sürede bitirebilirdi. Sadece günleri değil, Emre ile ikisinin bildiği her şeyi göz önünde bulundurarak konuşmalı, hataya yer vermemeliydi hayatında. Bu onu biraz geriyordu, hata yapmak insana özgüydü. Bunun bilincinde olmak onu bir hayli geriyordu ama bunları düşünmeyi bir kenara bıraktı. Düşünürse kötü olacaktı.
"Peki şey," diyen Derin gergindi. Nikahın günlerini karıştırma konusunda bedenini kaplayan gerginlik yok olmuştu ama şimdi ise başka bir konu için gerginliği gün yüzüne çıkıvermişti.
Genç kadın, cümlesine başlarken devam edip edemeyeceğini kafasında tartmamıştı bu yüzden de ne diyeceğini bilemeyerek sözleri sekteye uğradı. Dudağının kenarını yavaşça iki dişinin arasına alıp kıstırdı. Emre cümlesinin devamını sorarsa ne demeliydi, bilemiyordu.
"Evet?" diyen Emre cümlesinin devamını sorarcasına konuştu. Kırmızı ışık yanınca arabasını durdurdu ve Derin ile göz teması kurabildi. Genç kadın ise ondan bakışlarını kaçırıyordu, onun bir orman gibi yemyeşil olan gözlerine bakarken aklındaki düşünceleri dile getirmesi zor olacaktı, bakışlarını kaçırması bir nevi kendini rahatlatıyordu.
"Ceylin ne olacak? Yani benimle evleneceğin için onu da nüfusuna alman gerekecek." konuşurken bir yandan da onun bunu isteyip istemediğini tartıyordu kafasında. Bir yandan da kendisinin de bunu isteyip istemediğini düşünüyordu.
Emre'nin ona yönelen bakışlarından anlıyordu ki, o bunu düşünmemişti. Düşünmek için ise şimdiki zamanın kullanıyordu. Kendisinin ise bunu isteyip istemediği tam bir muammaydı. Ceylin'i hem babasından ayırmayı istemiyordu hem de onu babasına bırakmayı istemiyordu. Ceylin ile Emre bir gün, her ne kadar Emre istemese de, gerçekten baba-kız olurlarsa kendisini hayatlarında istemezler diye ödü kopuyordu. Bu konu hakkında kafası karışıktı ama Ceylin, Emre'nin yanında kendisinin yanında olduğundan daha fazla mutlu olacaksa, onunla ayrı kalmaya razıydı. Tek istediği Ceylin'in mutluluğuydu.
"Anlaşmamız iki tarafında istediği şekilde şekilleniyor Derin. Sen bana yardım ettin, benim de sana yardım etmem gerekiyor ve bunun için ne yapmam gerekiyorsa yapacağımı bilemeni bir kez daha isterim." Ona bunu istemediğini söyleseydi ya da susup cevap vermeseydi, onu kırabilirdi. Emre, bunları yapmak yerine onun yüreğini ferahlatacak bir konuşma yapmayı tercih etti.
Genç adam konuşur konuşmaz yanan sarı ışık ile bakışları yola odaklandı, yeşil yanar yanmaz da arabasını hareket ettirip yola devam etti.
Derin, istersen istemez hayranlıkla baktı ona. Emre, kendi düşüncelerini bir yana bırakarak ona yardım eden genç kadını düşünüyor, hayatını buna göre, her ne kadar istemediği şeyler olsa da, şekillendiriyordu. Tıpkı, Emre'nin ona hissettiği gibi, o da yanında oturup araba kullanan genç adama karşı hayranlık duygusuyla dolmuştu.
Araba, onların konuşmaları bittikten beş dakika sonra büyük binanın önünde durdu. Geldikleri yer, nikah dairesiydi. "Bir arkadaşım resmi nikahı halledeceğini söyledi. Biz ikimiz kimliklerimizi bırakacağız sadece. İstersen sen inme, ben hemen gidip gelirim." onu başıyla onaylayan genç kadın, hemen Emre'nin arka koltuğa bıraktığı siyah çantasından kimliğini alarak ona uzattı.
Emre, kendi kimliğini de bulup ona uzatılan kimliği aldı ve arabadan indi. Sert ve hızlı adımlarla nikah dairesine girerken, gergindi. Ona yardım edecek kişi, üniversiteden bir arkadaşıydı ve Demir ya da Volkan kadar ona yakın değildi, bu yüzden de Derin ile kurdukları planı, küçücük bir hata yüzünden mahfetmeyi istemiyordu.
"Getirdim," dedikten sonra elindeki kimlikleri arkadaşına uzattı. Yeşil gözleri, karşısındaki kahverengi gözlere takıldı. "Tamamdır, ben tarihi en öne çekmeye çalışacağım, " diyen arkadaşına sadece başını sallamakla yetindi. Arkasını dönüp gidecekken, "Emre," diye seslenen arkadaşına mecburen döndü ve cevap beklercesine yüzüne baktı. Buradan bir an önce gitmeyi istiyordu çünkü her geçen saniye, korktuğu şeyin başına gelme olasılığı katbekat artıyordu.
"Dünya nikahınız olmamış mıydı sizin?" diyen arkadaşı ile yumruklarını sıktı. Şu an sorgulanıyor olmak onu germekten çok sinirlendiriyordu ama ona yardım etmeye çalışan birine sertçe tepki verecek değildi ama konuşurken ister istemez sesi sert çıkmıştı. "Derin ile ikimizin en özel günü 26 şubat, ikimiz de bu yüzden sadece düğün yaptık. Nikahı gazeteciler eklemiş, biz sadece masadaydık." nikah memuru gidene kadar içeriye kameramanları sokmamışlardı zira sahte bir nikah memuru olduğu anlaşılır diye endişelenmişlerdi ve böyle bir önlem almışlardı. Aklına gelen bu bilgiyi avantaja çevirdi.
"Ben de bu yüzden seninle yüz yüze gelmek istedim, 26 şubat için istiyoruz, nikah tarihini." bu söylediği bir diğer yalandı. Bu zamana kadar hayatında tek bir yalana dahi yer vermeyen Emre, şimdi ise Derin için ardı arkası kesilmeyen yanları sıralayıp duruyordu. Kısa bir an için kendinden neden bu kadar ödün verdiğini düşünürken buldu kendini, prensipleri olan biri için, bunlar çok fazla gelmişti ona.
"Tamamdır, ben hallederim sen merak etme." arkadaşının sözlerinden sonra hemen hızlı adımlarla arabasına geçti. Arabayı çalıştırdı ve süratle yola koyuldu. Geç kalmak istemiyordu, öte yandan herkesin onlar eve gidene kadar ağızlarına tek lokma koymayacağını da adı gibi biliyordu.
İkisi arasında, araba evin önünde durana kadar tek bir cümle geçmedi. Bu sessizlik, sadece Derin'i rahatsız etti. Emre gibi o da sessizliği seviyordu ancak onunla konuşmak istiyordu içten içe. Kimseye hissetmediği kadar onunla iletişim halinde olup, onun hakkında bilgi edinmeyi, bu bilgileri ise beyninin en özel yerlerine yerleştirmeyi deli gibi istiyordu ama ileri gideceğini ve biraz kendini frenleme gerektiğini düşündü ve böyle hissetti. Onunla bir yıla yakın bir zaman yan yana kalacaktı, bu istekleri bu kadar uzun bir zaman diliminde hayli hayli gerçekleştirebilirdi.
Derin çantasını arabadan alacak iken onu durduran Emre oldu ve ardından siyah çantayı eline aldı. İkili birlikte eve adımlarlarken birden açılan kapıya şaşıran tek kişi Derin idi. Emre, bunun olacağını az çok tahmin edebiliyordu.
Kapıyı açan Sena Hanım, adeta gözlerinden mutluluk aka aka yeni evli olan çiftin yanına ulaşmasını, büyük bir sabır ile bekledi. Evdeki diğer kişiler yemek masasında onları beklerlerken Sena Hanım daha fazla yerinde duramamış, onların geldiğini herkese belli eden arabanın sesi ile masadan kalkıp kapıya ulaşmıştı.
"Hoş geldiniz," dedikten sonra onlara kollarını açtı. İlk önce Derin ile ardından da Emre ile sarıldılar. "Hoş bulduk," diyen Derin, Sena Hanım'ın kapı ile aralarında bulunan boşluğundan faydalanarak içeriye geçti.
"Hadi hadi, durmayın kapıda. İçeriye geçin, sizin için çok güzel şeyler hazırlattım, durmayın." diyen yaşlı kadın onların içeriye doğru yürümesini bekledi. Genç adam, elindeki valizi masaya götüremeyeceği için kapının hemen önüne koydu. Eve yeni gelen çift, üzerlerinde bulunan kanaati dolaba yerleştirip içeriye adımlarlarken Sena Hanım'da kapıyı kapatarak onların peşi sıra salona ve yemek masasına ulaştı.
"Anne!" diyen Ceylin masadan kalkıp Derin'e yöneldi. "Kızım," diyerek karşılık veren genç kadın, kızına sarılabilmek için topuklarının üzerine oturdu. Anne-kız kısa bir süre için hasret giderirlerken Sena Hanım masadaki yerine, eşi Hakan Bey'in karşısına oturdu.
Ceylin'in yeride Sena Hanım'ın sol tarafında kalan yanıydı, bu sayede yaşlı kadın, küçük kıza yemek yerken yardım edebiliyordu. Ceylin'in yanında ise Burcu oturuyordu. Onların tam da karşısı eve gelecek olan çift için ayrılmıştı. Derin ve Emre yerlerine oturdular.
Herkes masadaki yerlerini alınca, küçük bir sessizlik oluştu ama onun hemen ardından tabak, çatal sesleri ile sessizlik bozuldu. Emre ve Hakan Bey hariç masada olan kadınlar kendi aralarında dönen muhabbet eşliğinde, keyifle kahvaltılarını yapıyordular.
Onların bu neşeli hallerini Hakan Bey'in boğazını temizlemesi durdurdu. Masadaki bütün bireyler, bunu bekliyormuş gibi sessizleştiler. Salonda, çıt çıkmazken, "Biz Sena ile birlikte bir karar aldık. Hep birlikte Bursa'ya gideceğiz." bakışları Derin ve Emre'nin üzerinde dolandı. "Hem siz de doğru düzgün balayı yapamadınız, yaparsınız diye düşündük ama baş başa bir yerlere gitmek isterseniz hep birlikte başka bir zaman gezmek için Bursa'ya gidebiliriz."
Emre, cevap verecekken Ceylin hızla ve merakla sordu, "Balayı ne demek?" dedikten sonra annesinin uyarıcı bakışları sayesinde yanlış bir şey yaptığını düşünerek başını eğdi. Burcu, kahkaha atmamak için zor dururken küçük kızın bu kadar merak dolu sorusunu yanıtsız bırakmak istemedi.
"Yeni evlenen çiftlerin birlikte vakit geçirip eğlenmesi gibi bir şey," dedikten sonra onun tabağından bir zeytin alıp onun ağzına götürdü. "Sen bunları düşünme ve yemeğini ye minik fare, yoksa büyüyemezsin," dedikten sonra onun burnuna dokundu ve küçük kızın, minik dudaklarından hoş bir kıkırtı firar etti. Ceylin, artık halası olan Burcu'nun ona uzatmış olduğu zeytini ağzına attı. İkisi, kendi aralarında konuşmaya ve eğlenmeye devam ederlerken masada Hakan Bey'in açmış olduğu konu konuşuluyordu.
"Biz sizinle birlikte olursak daha mutlu oluruz." diyen Derin bir yandan da göz ucuyla Emre'ye bakıyordu. Onun da kendisi gibi bunu düşündüğünü fark edince rahatladı. "Derin haklı dede," dedikten sonra tabağına bir parça peynir koydu. "Biz sizinle birlikte vakit geçirmeyi istiyoruz." dediğinde Hakan Bey keyifle gülümsedi. Arkasına yaslanıp, "Tamam o zaman, kahvaltıdan sonra hazırlıklara başlayın. Bugün gidiyoruz." dediğinde herkes onu onayladı.
Herkes kahvaltısını bitirince kadınlar hazırlık için odalarına geçtiler. Hakan Bey ve Emre ise iş ile ilgili bir konu konuşmak için salona geçip karşılıklı bir şekilde oturmuşlardı.
Derin, ilk önce Ceylin'in eşyalarını hazırladı ve çıkarken almak için valizi kapının yanına koydu. Eline aldığı kazağı, Ceylin'in başından geçirdikten sonra onu bozulan saçlarını düzeltti. "Anne, Bursa güzel bir yer mi?" diye soran Ceylin bir yandan da elindeki bez bebeğin saçlarıyla uğraşmaktaydı. Girdiği bu yeni ortam, onun yaşadığı evinden çok farklıydı ama Burcu sayesinde biraz olsun adapte olarak yabancılık çekmiyordu.
"Bilmiyorum ki kızım. Hiç gitmedim," dediğinde kızının ondan bu cevabı beklemediği için asılan yüzünü fark etti ve durumu toparlamak için hızla, "Ama gittiğimizde görürüz, olmaz mı?" dedikten sonra ayaklandı. Kendi eşyalarını da hazırlaması gerekiyordu. Öte yandan kaç gün kalacaklarını bilmediği gibi sormaya da çekilmişti. Bu yüzden de hazırlığını nasıl yapıp yapamayacağını bilemiyordu.
"Ben kendi eşyalarımı hazırlamak için odama geçeceğim. Bir şey olursa seslenmen yeterli." dedikten sonra Ceylin'in oyun arasında onu onaylar şekilde mırıldandığını duyunca, söylediği şeyleri dinlediğini anlamış oldu. Odasına geçmek için Ceylin'in odasından çıkınca, "Yenge," diyen Burcu ile duraksadı. "Sana yardım edeyim mi? Ben çok fazla eşya almadım. Gideceğimiz yerde bolca var zaten," dediğinde Derin odasının kapı koluna uzanıyordu.
"Oraya hiç gittiniz mi?" Burcu, Derin'in açmış olduğu kapıdan geçip odaya geçti ve artık Emre ile Derin'e ait olan yatağa oturdu. Yatak, ağırlığı altında sarsılırken ellerini iki yana koydu. "Evet, her yaz gidiyoruz. Genelde ben ve babaannem bir ay kadar kalıyoruz. Senin de anlayacağın üzere, abim tatil insanı değil," deyip kıkırdarken dolabının kapağını açan Derin onun bu haline gülmeden edemedi.
"Orasını anladım," dedikten sonra giyeceği kıyafetleri seçmeye başladı. "İşte dedemde babaannemin ısrarları üzerine üç gün falan kalıp buraya geri dönüyor. Şirket işleri falan..." duraksadıktan hızla devam etti. "Senin de şirketin var, zorlanmıyor musun?" diye sorarcasına bir tını ile cümlesini tamamladı.
"Babamdan kaldı bana. Her şey önüme sunulmuştu zaten. Benim ise yapmam gereken tek şey onu yönetebilmekti. Başta zorlandım ama tempoyu tutturunca alışmaya başladım." Babasının o şirketi nasıl, neden kurduğunu dahi bilmiyordu. İhtiyacı olmadığını biliyordu, ailesi varlıklı kişilerdi ve işi de onu idare ediyordu. Genç kadın soluklandı. Onun hakkında çok bir şey bilmiyordu ve bu da canını yaktı.
"Benim de babamdan, abime kaldı." diye mırıldandı Burcu ve Derin'in hareketleri yavaşladı. Şaşkınlıktan ağzı açılmıştı ama Burcu'ya sırtı dönük olduğu için avantajlıydı. Bu halini yatakta oturan Emre'nin kız kardeşi görmeyecekti.
Bu zamana kadar, neden Emre'nin anne ve babasını düşünmediğini kafasında yokluyordu. Kısa bir süre içinde, Emre ile tanıştıktan sonra ufak bir an bunu sorguladığını anımsadı ama gelişen olaylar sebebiyle buna kafa yoracak vakti bulamamıştı.
"Kaç gün kalacağız, biliyor musun?" arkasını dönmeden aynadaki dolaptan genç kızın halini gördü ve bu konuyu, bu kasvetli ve gergin atmosferi dağıtmak için ona böyle bir soru yönlendirdi. Bir yandan da Emre ile bu konu hakkında konuşması gerektiğini not aldı zira annesi ya da babası Ceylin'in tedavisi için bir umut olabilirdi.
"Bir hafta kalırız tahminen. Abimin işleri felan olduğu için çok kalmak istemez ama sen ve Ceylin istersen fazladan kalabiliriz. Hem Bursa çok güzel bir yer. Her yeri görmeden girmez olmaz." keyfi yerine gelmişti birden. Derin'de bu ortamı dağıtabildiği için mutlu olmuştu.
"Bilemiyorum, benim de işlerim var." dedikten sonra ekledi. "Çantadan gelinliğimi çıkarır mısın? Eşyalarımı ona koyacağım." eline birkaç tane daha kazak aldıktan sonra eşofman seçmeye başladı.
Burcu, onun bu sözlerinden sonra çantayı açtı. Derin, bu çantayı kullanabilmek için aşağıdan alıp yukarıya çıkartmıştı. Karşısına gelinlik ve bir kağıt çıkarken, kağıdı merak ile eline aldı. Bir anlık boşluğuna gelip kağıdı sormadan açtı ve bir hastaneye ait olan rapor ile karşı karşıya kaldı.
Abisine karşın mavi olan gözleri tarihi görünce, "Yenge dün akşam hastanede miydin?" diye sordu ve Derin kaşlarını çatıp bir hışımla arkasını döndü. Burcu'nun elindeki kağıdı görünce elindeki kıyafetleri yer çekimine meydan okuyamayan yerle buluşunca, "Bırak onu!" diyerek korku ile bağırdı.
Kağıtta yazan diğer cümleleri okumaya çalışan Burcu, onun bu hali ile irkildi. Derin'in sesi çok fazla sert çıkmıştı, suçluluk duygusu peyda oldu içinde.
Derin iki adım atarak onun dibine kadar girip kağıdı bir hışım çekerek onun parmakları arasından aldı. Ondan bu hareketi beklemeyen Burcu gözlerini sonuna kadar açıp bir adım geriledi. "Ben..." dedikten sonra sustu zira Derin'in bu tavırları kendini suçlu hissettirmişti ama suçunu bilmiyordu. Kendine göre sadece bir kağıt parçasını almıştı eline.
Derin, küt küt atan kalbinin yavaşlamasını bekledi. "Şey..." duraksadı. Dikkat çekmemeye çalışırken Burcu'nun dikkatini üzerine dağa fazla çekmiş ve onu kırmıştı. Yarım bıraktığı cümlesini hızla tamamladı. "Dün migrenim tutunca mecburen hastaneye gittim. Onun kağıdı bu," diyerek bir açıklama yaptı ve kağıdı katlayıp cebine koyarken ondan bir cevap, daha doğrusu kendisine inanıp inanmadığını öğrenmek istiyordu.
"Anladım," Derin'e hak veriyordu ama ondan böyle bir tepki aldığı için morali bozulmuştu. Yengesi ile samimi olabileceğini düşünüyordu ama Derin'in kendi etrafına sardığı duvarlardan geçemediği için mutsuz hissediyordu, kendini.
"Ben gidip hazırlanayım," diye zoraki bir şekilde konuştu ve arkasını dönerek onun bir şey demesini beklemeden odadan ayrıldı. Derin, üzgünce onun arkasından baktı. Belki bir gün, bu olaylar değişirse ona her şeyi anlatabilir, ondan bunlar için özür dileyerek anlayış bekleyebilirdi ama şu an bunların yeri ve zamanı değildi.
...
Kısa bir süre içinde, evin bütün aile bireyleri hazırlanmıştı. Ceylin, Burcu ile kalmak istediğinden dolayı Hakan Bey ve Sena Hanım ile gidecekti. Hakan Bey'in sürmüş olduğu araba, yeri ezerek yolda ilerlerken Derin arabanın arkasından baktı, Emre ise valizlerini kendi arabasına yerleştirmek ile meşguldü.
Son valizi koyan genç adam barajı kapattı. Derin, onunla bir konuyu konuşmak istiyordu. Bunu yanlarında birileri varken yapmak istememişti. Öte yandan Emre araba kullanırken dikkati dağılmasın diye konuşmayı şimdi yapmayı düşünüyordu.
"Bana bir annen olduğunu söylememiştin." bunu nasıl söyleyeceğini bilmiyordu ve böyle pat diye söylemekten de çekinmemişti.
Kendi yerine, sürücü koltuğuna oturmak için arabanın ön tarafına yönelen genç adam, kulaklarına dolan ince sesin sahibine döndürdü gözlerini. İlk başta onun bunu nereden öğrendiğini düşündü ama sonra Burcu'nun ona bunu söylemiş olabileceğini düşündü zira Burcu, kendisi gibi annesine nefret beslemiyordu bu yüzden de biraz olsun ondan bahsetmiş olabilirdi.
"Beni leylekler getirmedi, Tabii ki de bir annem var." onu alaya aldığını belirten sesine yeşil yeşil parlayan gözleri de eşlik ediyordu.
Derin, kaşlarını çattı. Emre'nin kendisiyle bir kedinin fare ile oynadığı gibi oynaması hoşuna gitmiyordu. Onun sesine nazaran daha ciddi bir ses ile "Ceylin'in tedavisi için belki annen işe yarayabilir," dedi. Tüm istediği buydu.
Emre, annesini bu tedavi için nasıl kullanmadığını düşündü. Belki de Derin'in dediği gibi bir çocukları olması yerine annesinin iliği uyabilirdi. "Onunla yakın değilim. Aşılama yapıldı zaten ama yine de istersen git ve onunla konuş," dedikten sonra sinir ile yürüdü ve kapısını açarak arabaya geçti. Annesini hatırlamak birçok kişiye kıyasla onu mutlu etmiyordu.
Onu hatırlamak yedi yaşındaki küçük Emre'nin ağlaya ağlaya yüzünü elleriyle kapatmasını sağlıyordu.
Genç kadın, gözlerini kırpıştırdı. Bunu beklemiyordu. En azından annesi içinde örneğin alınmasını ve uyup uymadığını kendisi halledebilirdi. Tanımadığı biri ile konuşması çok zordu. Onu daha fazla bekletmek istemeyerek kapıyı açıp yanına oturdu.
Onunla daha fazla şey konuşmak, annesi ile arasının nasıl olduğunu sormak ya da annesini unutacak kadar ne yaşadığını sorarak öğrenmek istiyordu ama şimdi olmazdı. Derin bunun pek âlâ da farkındaydı çünkü babasıyla kaza yaptıkları gibi Emre ile de kaza yapmaktan deli gibi korkuyordu bu yüzde de arabada böyle bir konuyu konuşmak ama çok riskli geliyordu.
Emre, onun suskun halinden ve durmadan kazağının ucu ile oynamasından ona soru sormak istediğini ve bu sayede olayları öğrenerek kavramak istediğini düşündü.
Arabayı çalıştırıp el frenini indirirken, "Eğer bir gün, sana anlatırsam o zaman bil ki bu benim en zayıf halim olur. Onun haricinde bunları benden dinlemeyi bekleme, git Burcu ya da babannemden öğren," sondaki cümlesi emir veriyordu ama emir cümlesinin taşıdığı ağır bir yük yerine kuş tüyü kadar hafifti, ağzından çıkan tek bir harf.
Derin, başını kaldırıp ona baktı. Bunu aklının bir köşesinde kazıdı. Ona kızabilir ve bu konuyu kapatmasını kesin bir dil ile söyleyebilirdi ama o bunu yapmak yerine daha farklı bir dil ile konuşmuştu onunla. Bu yüzden de bunları Emre'den öğrenmek o anın gelmesini diledi, sabır ile beklemeye başladı.
....
"Daha ne kadar duracağız?" hiddetle konuşan genç kadını kaale bile almayan genç adam, arabada olmasına rağmen bir sigara daha yakıp neredeyse hiç gülümseme görmemiş dudaklarına götürdü. Sigara, dudaklarında hayat bulurken tam da karşısında oturan genç kadın yüzünü buruşturdu. Sigarayı sevmiyordu ama bunu dile getirirse yaşayacaklarını az çok tahmin edebiliyordu.
"Biraz daha beklememiz gerekiyor." bunu söylerken kahverengi gözleri izlediği çiftin üzerinde sinirle ve nefretle durmadan dolanıyordu.
"Her zaman bunu söyleyip duruyorsun," bacağını sallamaya başladı. Artık bu sözlerin sadece onu oyalamak için olduğunu düşünüyordu.
"Ne zaman gelecek o zaman! Beni oyalıyor musun yoksa?"
Ona adeta bağıran genç kadını umursamadı bile. "Her şeyin bir vakti, bir zamanı var. Onları şah damarlarından yakalayacağım! Ve bu sefer acıları daha fazla olacak!" dudaklarına bir kez daha sigarayı yaklaştırdı.
Genç kadın, kollarını görüşünün hemen altında bağlayıp sırtını arkasında bulunan koltuğa dayadı. "Bir planın varmış gibi konuşuyorsun?"
"Olmadığını kim söyledi?" alayla konuşan genç adam, tiksinircesine sözlerinin hemen ardından ekledi. "Emre Karahan benimle tanıştığı güne lanet okuyacak! Onun azraili ben olacağım ve onu bitirmek için elimden gelen her şeyi ama her şeyi yapacağım zira o benim hayatımı mahvetmişti!" diyen Berat'ın yüzünden öfkesi bir nehir misali akıyordu. Hiddet ile sıktığı dişlerinin arasından hava bile geçmezdi. Elindeki bitmiş sigarayı umursamazca yere atıp ayağıyla ezerken bir yandan da takım elbisesinin ceketinden yakmak için bir tane daha sigara çıkarmakla meşguldü.
Genç kadının, ondan en çok korktuğu zamanlardı bunlar; öfkeli olup deliye döndüğü zamanlar. Bu yüzden de onunla daha fazla diyalog içinde olmak istemedi aksi takdirde onunla kavga etme ihtimali vardı ve bu dünyada başına gelmesini istediği en son şey bile değildi. Bu yüzden Berat gibi sadece başını cama yaslayıp karşısındaki çifte odakladı gözlerini.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 45.84k Okunma |
3.36k Oy |
0 Takip |
63 Bölümlü Kitap |