28. Bölüm

🩵25. Bölüm🩵

Elif
mavii_bulutt345

Mavinin Yeşili

 

Bölüm: 25

 

"Burası çok güzelmiş!" eski ve taştan duvarları olan evleri gören küçük kız neşe ve heyecan ile farkında olmadan yüksek tonda konuştu. Ona elini uzatan annesinin elini sıkı sıkı kavradı ve onu takip etti. "Evet, öyleymiş kızım." diyen Derin, Ceylin gibi gözlerini etraflarındaki en küçük ayrıntıda bile gezdirmeden edemiyordu.

 

Saat, akşama doğru altı civarlarındaydı. Tam da güneşin batma saatine yakındı. Bu yüzden de yüzlerine vuran hafif turuncu ışık, onlara görsel bir şöleni hediye ediyordu.

 

Burcu'nun söylediği gibi güzel olan bu yer huzur veriyordu onlara. Herkes eve girince ilk önce odalar ayarlandı, ardından da işleri biten her birey salondaki yerini aldı.

 

Derin, bir yandan kolunun altına aldığı kızıyla ilgilenirken diğer yandan da tam çaprazında kalan Burcu'ya kayıyordu gözleri. Bunu istemeden yapıyordu çünkü farkında dahi olmadan içindeki vicdan ve pişmanlık duyguları onu bunu yapmaya itiyordu. Baktığı genç kadının üzgün olduğunu gördükçe de kendisi en az onun kadar üzülüyordu.

 

Bunları ona yaşatmak istememişti, hatta Burcu kavga etmek ya da kırmak isteyebileceği en son kişi bile değildi ama olan olmuştu. Bu yaşananları bilinçli olarak isteyip istemediği önemli değildi.

 

"Bizi bir gün kadar idare edecek yiyeceğimiz var," diyen Sena Hanım, Burcu'nun yanına oturdu. Salona en son ulaşan kişi olmuştu. Hem kendisinin hem de eşinin eşyalarını yerlerine özen ile koyduğu gibi alınan yiyecek ve içecekleri de mutfaktaki yerlerine yerleştirme görevini üstlenmişti.

 

"Yarın alırım," diyen Emre ona dönen bakışları umursamadı. Elindeki dosya ile ilgileniyor dedesi ile konuşarak fikir alışverişi yapıyordu ama salonda dönen sohbeti de dinlemeyi ihmal etmiyordu.

 

"Güzel," diyen Sena Hanım'ın gözünden Derin'in ve Burcu'nun üzgün halleri ve durgun tavırları kaçmıyordu. Onlarla konuşmayı istiyor ve aralarındaki mesele her ne ise halletmek istiyordu ama Emre ve Hakan Bey salonda iken bunu yapmayı doğru bulmuyordu. Bu halleri özel olabilirdi ve bunu ifşa etmek tahmin edemeyeceği derecede büyük olaylara sebep olabilirdi. Öte yandan olayları büyültme gibi bir durum da söz konusuydu. Yanlış anlaşılma, Yanlış olaylar sebep olurdu.

 

Yaşlı kadın, onlarla yalnız kaldıklarında konuşmayı düşündü, şimdi değil. Salondaki sessizlik canını sıkıyordu. Her zaman Burcu sayesinde neşeli olan ailesi şimdi ise yine Burcu'nun sayesinde durağandı. Ailedeki mutluluk oranı ona göre hareket ediyordu sanki.

 

Konuşup bu kasvetli ortamı yok etmek isteyen Sena Hanım ağzını bile açamadan Burcu ayaklandı. "Nereye gidiyorsun?" sorusu, hemen önce söylemek istediklerini perdeleme görevi üstlendi. Sena Hanım geç kaldığını düşünüyordu. Burcu'nun sevdiği bir konuyu açarak belki de onun giden neşesini geri kazanmasını sağlayabilirdi.

 

"Su içeceğim. Mutfağa gidiyorum," diyen genç kadının sesi yüzünü bir hayli yansıtıyordu ve bu da babaannesini endişe içine düşürüyordu.

 

Derin, salondan çıkan Burcu'nun arkasından baktı ve Ceylin'e onu beklemesini, bir an öne geleceğini haber vererek ayaklandı. Odadan çıkmasına iki adım kala, "Sen nereye gidiyorsun?" diyen Sena Hanım'dı. Derin duraksadı.

 

"Telefon... Telefonumu yukarıda unutmuşum. Onu alacağım," dedikten sonra Sena Hanım'ın bir şey demesini beklemeden mutfağa doğru ilerledi. Onun arkasından sadece bakmakla yetinen yaşlı kadın ikisine de ne olduğunu çözemiyordu ve çözemediği her saniye yüreği yanıyordu. İkisi de öz kızı değildi belki ama Emre'nin bir ablası ya da kız kardeşi olsaydı eğer, onun için de böyle duygular besleyecek, aynen böyle endişe duyacaktı.

 

Annesinin yokluğunda sessizleşen küçük kızı fark etti. Ayaklandı. İçindeki bu kasvetli havayı ancak masum bir kız çocuğu içinden söküp alabilirdi. "Ne yapıyorsun sen bakayım?" diye sorduktan sonra onun yanına oturdu, onunla ilgilendi.

 

Burcu, babaannesine söylediği gibi mutfağın köşesinde bulunan masada oturup yavaş yavaş suyunu yudumluyordu. Gözleri karşısındaki duvara odaklıydı. Yaşadıklarını hazmedemiyordu. Yaklaşık bir haftadır yaşadıklarının üzerine Derin'in ona güvenmediğini düşünmesi onu sarsmıştı. Düşünmekten başı ağrıyordu. Yumruk yaptığı elini çenesinin altına koydu ve ağrıdığı için dik tutmakta zorlandığı başını dengeledi.

 

Ayak sesleri ile başını çevirmedi ama kimin de geldiğini bakmadan biliyordu. Babaannesi ile konuşmasının ardından ayaklanan Derin'i salondan çıkmadan hemen önce fark etmişti.

 

Derin, suçlu bir çocuk gibi başını eğdi ve kazağının ucu ile oynamaya başladı. "Gelmeyecek misin?" her ne kadar daha şimdi şu içse de ağzı kupkuruydu. Bu sesine de yansıdı.

 

Bunu beklemeyen Derin irkildi ve onun kendisini nasıl fark edebildiğini düşündü. Arkası kapıya dönük olduğu için onu fark edemezdi. Ses yapmadığına adı gibi emindi çünkü onunla konuşmaya hazır olup olmadığını kendine kanıtlamak için bir müddet kapının yanında dikilmişti.

 

Bunları düşünmeyi kesti. Burcu nasıl olduysa onun burada olduğunu biliyordu. Düşünmek için durarak daha fazla vakit kaybetmemeliydi. Yavaş adımlarla onun yanına yaklaştı. Karşısında bulunan sandalyeyi çekip oturdu.

 

Gözleri cesur değildi, bu yüzden de Burcu'ya bakmak yerine masanın üzerindeki birbirine kenetlemiş olduğu ellerine bakıyordular.

 

"Benimle konuşmak istiyorsun sanırım," Bu kadar ciddi olduğu için buna Burcu bile şaşırdı ama bir haftadır yaşadığı onca şey onu ciddi olmaya itiyordu.

 

Derin afalladı. Burcu gibi o da bu kadar ciddi olduğuna şaşırdı ama ona nazaran bir şeyi fark ettiği için de şaşırdı, Burcu bu tavırları ile abisinin küçük ve kız versiyonu gibiydi. Tıpkı onun gibi soğuk ve hissizce bakıyordu gözlerine, tıpkı onun gibi sert ve can yakıcıydı ses tonu ve en önemlisi ise tıpkı onun gibi kaşlarını çatmıştı. Aynı beden iki ruh gibiydiler.

 

"Şey..." diyerek duraksadı. Düşünmeyi yarım bıraktı. Onu bekletmenin bir anlamı yoktu. Kapıdan içeri girip onun karşına oturmasından itibaren mecburen buraya geliş amacını yerine getirmeliydi.

 

"Evet seninle konuşmak istiyorum. Bu benim vicdanım ile ilgili bir mesele değil Burcu." onun elini tuttu ve samimi olduğunu ona hissettirmek istedi. "Ben sana çok değer veriyorum ve belki de sen ve Sena Hanım olmasa Emre ile yaşamak çok çekilmez olurdu," dedi onu Emre'nin de dinlediğini bilmeden. Normalde kapı dinlemeyen genç adam adı geçti diye kapının pervazına yaslanıp sabırla onun sözlerini bekledi.

 

"Çok çekilmez olurdu?" diye soran bir tınıyla konuştu Burcu. Üzerindeki mutsuzluk hissi tamamen gitmese de yengesinin abisi için bunları düşünmesi biraz olsun aklındaki konulardan sıyırıp almıştı onu.

 

"Öyle ama abini bilmiyorum musun sen? Yani yedi yirmi dört koruma gibi evin içinde dolanması çekilmez olurdu," Bu gerçek düşünceleriydi ama bunu bahsettiği kişinin kardeşine söylemek tam bir delilikti. Burcu bu düşünceleri için ona kızarsa ne diyebilir, nasıl bir açıklama yapabilirdi ki? Ama yine de aralarının düzelmesini umarak onunla konuşmuştu.

 

Onun üzerindeki bu sert havayı kırmadan aralarında geçen mevzuyu konuşmak çok doğru gelmiyordu. Bu aralarını düzeltmek yerine daha fazla açılmasına sebep olabilirdi.

 

"Bak bunda haklısın," neşeli bir şekilde konuştu ama bu neşesi sönüktü. Hâlâ daha yaşadıklarının ve Derin'in ona güvenmemesinin etkisinden çıkamıyordu.

 

"Uzun lafın kısası," diyen Derin masaya eğilip onun gözlerinin içine, en dibine ulaşmak istercesine baktı. "Ben senden özür dilemek istiyorum. Alışkın değilim, bunca zaman sadece kendimi en yakın arkadaşlarıma açtım. Gerçekten bunları yaşamanı istemezdim. Biraz sert davrandım sana, farkındayım." üzgünce ona baktı ve onun, kendisini affetmesini bekledi.

 

"Yenge evet bana öyle davrandığın için çok üzüldüm. Bana güvenmiyor oluşun beni derinden yaraladı ama başka bir şey daha var..." duraksadı. Söyleyip söylememek arasında gidip geldi ama susmayı tercih etti. Belki de kendi kendine gelin güvey oluyordu, ortada kesin bir şey yokken susmak en mantıklısıydı. Bunu onunla paylaşmamaya karar verdi.

 

Burcu, bir yandan da Derin'i bu işe sokarsa abisi ile onun arasını bozacağını fark etti. Bu konu, abisinden saklamak zorunda olduğu bir konu idi. Ona söyler ise istemeden yengesi ile abisinin arasını açacaktı. Gerekirse içine dert olarak atardı ama ona söyleyemezdi.

 

"Önemsiz ama beni çok yaraladı. Bir arkadaşımla kavga etmiştim, sözleri çok ağır geldi ve sen de öyle konuşunca benimle... Ben kötü oldum sadece ama gerçekten önemli değil. Zaten sorun sen de değildi. Ben zaten kötüydüm, tam üzerine geldi." Derin anlayışla ona gülümsedi. Burcu'nun ona söyledikleri içini rahatlamıştı. Kendini suçlu hissediyordu hâlâ daha ama bu onu rahatlatmaya yetmişti.

 

Onlar konuyu değiştirip konuşmaya devam ederlerken Emre kaşlarını çatarak onları dinliyordu ama derinlerinde bir yerde kırgınlıklar yeşeriyordu. Derin'in bu sözleri onu kırmıştı ve yaralamıştı. Diğerleri olmasaydı onunla birlikte yaşamayacak mıydı? Bundan bunu anlıyordu, Derin onunla yaşamak istemiyordu.

 

Arkasını döndü. Su içmek için mutfağa yönelmişti ama duydukları yüzünden sersemlemişti. Şu içmeyi bile unutarak odasına çıktı ama basamaklara ulaşmadan durdu. Beyni, genç kadının sözlerini tekrar ettiği için onun etkisi altındaydı ama şimdi fark ediyordu ki bunu istemek onun hakkıydı. Daha üç beş gün önce tanıştığı biri ile aynı evi paylaşmak istememi onun en çok hakkıydı.

 

Bu durumdan ötürü neden kırıldığını anlamaya çalıştı ama sonra bıraktı. Derin bastırdığı duygularını gün yüzüne çıkartıyordu, tıpkı Nefes gibi...

 

Emre, derin derin nefesler alarak basamakları çıktı. Daha önceleri, Derin'in ona böyle hissettirdiği anlarda yaptığı gibi düşünmemeyi ve hissetmemeyi denedi. Derin yatakta uyuyacağı için odada bulunan koltuğa kıvrıldı ve basının altındaki yastığa daha fazla sarıldı.

 

Normalde bu saatte yatmazdı ama bunları uyuyarak bastırabileceğini düşündü. Arkasını yataktan tarafa dönüp uyumaya çalıştı.

 

....

 

Burcu ve Derin, salona döndüklerinde karanlık oda ile kapıda durdular. "Herkes yatmış sanırım," diyen Derin'i onaylar tarzda mırıldandı Burcu.

 

"Babaannem normalde haber verirdi ama rahatsız etmek istemedi galiba," diyerek yanındaki yengesine cevap verdi.

 

"Hadi gel, yatalım biz de. Yol çok yordu," diyerek cümlesine devam etti ve esnedi. Gerçekten de çok yorulmuştu. Ondan pek de farksız olmayan genç kadın, onun sözlerini mırıldanarak onayladı.

 

"Bence yarın biraz gezelim, burada çok güzel yerler var. Ne dersin?" diyen Burcu biraz olsun kendini iyi hissediyordu. Derin ile konuşmak ruhuna iyi gelmişti. Bunun vermiş olduğu mutluluk ile ona bunu sormuştu.

 

Derin şu an sadece yorgunluk hissediyordu ve tek istediği ise başını yastığa yaslayıp üzerine yorganını çekerek uyumaktı. "Bilemiyorum. Üzerimdeki bu yorgunluk bir hafta kesintisiz uyusam da geçmeyecek gibi," diye mahrumca konuştu. Burcu, kahkaha attı. Keyfi az çok yerine gelmişti. Derin'in koluna dokunup, "Yarın gezmeye gidince yorgunluğunu falan unutacaksın, sana çok iyi gelecek," dedi.

 

Yan yana yukarı çıktıklarında Derin karşılaştığı beş kapı ile hangi kapının kendi odasına açıldığını merak etti. "Ceylin'in odası nerede? Biliyor musun? Yatmadan önce onu görmek istiyorum. Hem üzerini örteyim ne olur ne olmaz diye," kendini açıklayıp ondan bir cevap bekledi.

 

"Soldaki iki oda benim ve babaannemlerin. Sağdaki odalardan biri boştu, büyük ihtimalle babaannem onu Ceylin'e verdi ve..." Burcu duraksadı. Derin abisinin yeni eşi olduğu için ona eski eşinden bahsedip bahsetmemek konusunda tereddütte düştü.

 

Derin merak ile devam etmesini istediğini belli etmek için başını salladı. Burcu mecburen devam etti sözlerine ama çok mahcup hissediyordu kendini, ona karşı. Bu yüzden konuşurken onunla göz göze gelmekten kaçındı ve bunu genç kadın anlayabildi ama yine de onun konuşmasını engelleyecek herhangi bir harekette bulunmadı.

 

"Abim eski yengem olan Nefes'in odasında kalmasın diye Ceylin'i o odaya yerleştirip sizi de boş odaya koymuş olabilir." Derin, nefesini tuttu. Emre'nin hayatında başka bir kadının yer alması onu huzursuz ediyordu.

 

Bu, kesinlikle bir kıskançlık değildi. Kendinden önce yer alan birini kıskanamazdı ama onu unutamamış olduğunu düşündükçe içi içini yiyordu. Onunla bir hayatı olabilirdi belki. Emre'yi kendine aşık etmesi zordu ama imkânsız değildi lakin onun kalbinde birinin olması bunu imkânsız kılıyordu.

 

"Anladım," diye mırıldandı. "Oda nerede?" ümitsizliğe yer vermemeliydi hayatında, yoksa çaba ile elde ettiklerini bir bir kaybedecekti.

 

"Şurada," diyen Burcu işaret parmağı ile yengesine odasını gösterdi. Esnedi ve gözlerini kırpıştırdı, yorulmuştu ve bedeni uykuya muhtaçtı. "Ben yatacağım yenge, sana iyi geceler," dediğinde, "İyi geceler," diyerek cevabını eksik etmeyen genç kadın Ceylin'e bakmak istedi. Sena Hanım'ın onunla oldukça iyi bir şekilde ilgilendiğini bilse de yine de onu kontrol etmeden uyumayı istemiyordu.

 

Adımları kızının uyuduğu odanın hemen önünde durunca yavaş hareketlerle kapının kolunu indirdi. Oda karanlıktı ama yanan gece lambası bu karanlığı delip geçerek odayı loşlaştırmıştı.

 

Kızının yanında bulunun boşluğa oturunca onun önüne düşen saçlarını şefkatle yana doğru ittirdi. Ateşini elinin tersi ile kontrol edince rahatladı. Her an her yerde fenalaşacağını ve yine başa dönerek hastaneye gideceklerini düşünüp duruyordu bu yüzden de onun durumunu kontrol ediyor, ki elinde olsa dakika başı bile kontrol edebilirdi, herhangi bir belirtide ne yapması gerektiğini kafasında kurup duruyordu.

 

Odasına geçmeden önce bir süre onun nefes alışverişini kontrol ediyordu. Yanan gözlerini ovuşturdu ardından saatin kaç olduğunu merak edip kolundaki saatine baktı. Yatma zamanı gelmişti bu yüzden odasına geçmek için ayaklandı. Kızının üzerini düzeltti, saçlarını öpüp kokusunu içine çekti. Son kez onu kontrol etti. Kapıya yönelip kapının kolunu tuttu ve aşağıya doğru indirirken bir şeyi fark etti. Kapının hemen yanında duran, iki kapaklı ve aynalı dolabın arkasında, yerde duran bir çerçeve vardı. Kapıya yönelmese bunun burada olduğunu dahi fark edemezdi. Eğilip çerçeveyi aldı.

 

Normalde, çerçeveyi eline almazdı zira burası onun evi değildi. Müsaade almadan böyle bir şeyi yapmak ona ayıp geliyordu ama Emre'nin fotoğrafı olduğunu görünce içindeki heyecan ve merak duyguları onu alt etmeyi başarmıştılar. Dışarı çıkıp kapıyı ardından kapatınca çerçeveyi çevirdi. İçerisi karanlık olduğu için fotoğrafı görememişti ama şimdi her şey gözlerinin önündeydi.

 

Nefesini alıp almadığını anlayamazken bakışları kol kola giren çiftin üzerinde duruyordu. Emre damatlıklaydı. Yanındaki kadın ise gelinliğin içinde adeta bir peri kızı gibi duruyordu. Gelinlik ince bedenini öyle bir sarmıştı ki tam olarak üzerine oturmuştu. Onun için itinayla yapıldığını düşündü.

 

Mavi gözleri ve kumral ama sarıya kaçan saçları, yüzünün hatlarına tam oturmuştu. Bütün noktaları birbiriyle koordine gibi muazzamdı. Elinde gelin çiçeği varken yüzünde de bu günün mutluluğunu taşıyordu.

 

Genç kadın, onun kim olduğunu sormadan tahmin edebiliyordu. Bu kadın Ceylin'in annesiydi. Kızı, tıpatıp ona benziyordu. Hatta ona göre bu kadın, Ceylin'in yirmi yıl sonrası gibiydi. Anne-kızın benzeyeceklerini biliyordu ama bu kadarı da ona fazla gelmişti.

 

Birden irkildi. Emre'nin Ceylin'e olan bakışlarını hatırladı. Genç adam bir tek ona bu kadar farklı bakıyordu. Bakışlarında nefreti belki bir kere yakalamıştı ama ondan başka bir duygu yoktu. Buz gibiydi. Hiçbir tepkisi yoktu.

 

Çerçeveyi tutan elleri titrerken kızının odasına yeniden girdi ve aldığı çerçeveyi yerine bıraktı. Bu gecelik yaşadığı bu büyük şok ona yeterdi. Daha fazla düşünüp kendini yıpratmak istemiyordu.

 

Arkasını dönüp gidecekken, "Yenge," diye seslenen Burcu yüzünden irkildi. Suçlu bir çocuk gibi başını eğip ona yaklaştı. "Ne yapıyorsun burada? Yattığını düşünmüştüm." genç kız yengesine cevap vermesi için bakıyordu. Mutfakta telefonunu unutmuştu, onunla konuşurken aklına gelmeyen telefonunu şarja takabilmek için ararken de bunu hatırlamıştı.

 

Onun yattığını düşünmüştü lakin karşısında görünce de sormadan geçmeyi istememişti.

 

Yakalandığını düşünen Derin panik içinde, "Ben..." diyerek cümlesine başladı ama söyleyecek bir bahanesi yoktu. Duraksamasının üzerine Burcu endişelendiğini hissetti. "Bir sorun mu var?" demesinin hemen ardından samimiyetle ekledi. "Bana anlatabilirsin, belki yardım ederim."

 

Genç kadın yutkundu. Kendini suçlu bir çocuk gibi hissediyordu ama içindeki merak dürtüsü bir yandan içini kemiriyordu. Sormadan edemeyecekti yoksa bütün bir gece içi içini yiyecekti. "Ben Ceylin'e bakmak için gelmiştim. Belki uyuyamamıştır dedim çünkü buraya alışık değil ama uymuş." dudaklarını dişlerken buldu kendini. Hesap soruyor gibi olmak istemiyordu, bahsedeceği kişi onun abisiydi ve yanlış da anlaşılmak istemiyordu. Sorup sormamak arasındaki ince çizgide gidip geliyordu.

 

"Ben odada bir fotoğraf buldum. Emre'nin eski eşiyle olan düğün fotoğrafıydı. Eşi çok güzelmiş, neden boşandılar?" bunu merak ediyordu ve dile getirdi. Kadın, kendi ile kıyaslamak isterse ondan daha güzeldi. İkisi yan yana çok güzel duruyordular.

 

Burcu, dudaklarını dişledi. "Ben abimin sana bunu anlattığını düşünmüştüm ama anlatmamış sanırım. Benim anlatmam doğru olmaz." dedikten sonra yengesinin ondan bakışlarını kaçırdığını gördü ve bu durumu kurtarmak için hızla ekledi. "Yani abim rahatsız olabilir. Yoksa benim açımdan sorun yok." dedi.

 

Derin, onun bu açıklaması üzerine gülümsemeye çalıştı. "Anlıyorum, sorun değil. Ben yatayım, yol yordu sanırım, gözlerimi açamıyorum."

 

"Ben de yatayım, iyi geceler," diyen Burcu onu arkasında bırakıp aşağıya indi. Genç kadın, giden kızın arkasından bakıp ona verilen odaya geçti. Yüreği deli gibi çarpıyordu. Bilmediği büyük bir sır vardı ve öğrenmesi için ne yapması gerektiğini bilemiyordu. Odada bulunan banyoya girdi ve ihtiyaçlarını karşılayarak odaya geri döndü. Emre yatağa yatıp uyumuştu. Onu görünce yatağa girmeye çekinse de yutkunup omuzlarını dikleştirdi. Genç adam ondan nasıl çekinmiyorsa o da aynı şeyi yapabilirdi.

 

Kendine ayrılan kısma uzanmak için battaniyeyi kaldırdı. Emre uyumuyor, sadece gözlerini kapatarak öylece yatıyordu. Bu yüzden hafifçe kıpraştı ve genç kadın irkildi. Onun uyuduğunu düşünmüştü. "Emre, uyumuyor musun?" onun uyuma ihtimaline karşın sessizce konuştu.

 

"Hayır," diyen genç adam üzerindeki battaniyeyi kaldırınca Derin panikle konuştu. "Ben varım diye rahatsız olduysan ben koltukta yatabilirim." bu sözleri duyan genç adam gözlerini açtı. Oda karanlıktı ama gece lambası onun yüzünü görmesine yardım ediyordu. "Ne sen ne de ben koltukta yatacağız. Bunu sakın unutma. İkimiz de aklı başında insanlarız, yatağın bir köşesini kullanmak ikimiz için de sorun olmamalı." onun tepkisi görmek için durakladı. Onu buna zorluyor olmak istemiyordu.

 

"Bu oda bize ait istediğimizi yapmaya hakkımız var ama Burcu ya da babaannemin bu odaya girip bizi o vaziyette gördüğünü düşünsene?" genç kadın bu soru karşısında durakladı. Emre'ye hak veriyordu. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünüp bu kadar küçük bir hata yüzünden her şeyi mahvedemezlerdi. "Haklısın," dedikten sonra yatağa uzandı.

 

Genç adam ayaklanmadan önce, "Burada su bitmiş, almak için mutfağa ineceğim. Sen de ister misin?" diye sordu. Derin, 'küçük dilini yutmak' deyimini sahiden yaşayacağını düşündü. Emre, ona bu kadar iyi davrandıkça böyle hissetmekten de kendini alıkoyamayacaktı. İlk tanıdığı adam ile şimdi karşısında bulunan adam arasında dağlar kadar fark bulunuyordu.

 

"Yok istemiyorum, teşekkürler," dedi. Bu cevap üzerine odadan çıkan genç adam merdivenlere yönelip aşağıya indi. Mutfağın ışığı yanıyordu, bunu fark edince kaşları hafifçe kavislendi. Babaannesini tanıyordu, bütün odaları kontrol etmeden yatmış olamazdı. İçeriye girdi ve kardeşi Burcu'nun mutfak masasında oturup telefonuna bakıyordu. Parmaklarının hareketlerinden birisi ile mesajlaştığını anlayabiliyordu.

 

"Bu saatte kiminle mesajlaşıyorsun?" Burcu, duyduğu ses ile irkildi. Bu hareketi, böyle bir soruyu beklemediği için değil, birisine yakalanırım korkusu yüzünden irkilmişti. Her şey yeni başlamışken bunları abisine anlatmaktan çekiniyordu. Deniz ile birlikte büyüdükleri için her zaman abi-kardeş gibiydiler. Şimdi ise onu teklifini kabul ederek sevgili olmuşlardı. Bunu söylemeye utanıyordu.

 

"Hiç, telefonumu burada unutmuşum. Alınca da mesajlarıma bakarken oturup kalmışım burada." genç kadın, küt küt atan kalbine inat sesini hiç titretmeden konuşabilmişti. Bu yüzden rahatladı. Bu cevap üzerine genç adam dolaptan bir bardak aldı. "Orasını anladım zaten ama bu saatte konuşacak kadar önemli olan kişi kim?" amacı kardeşinin hayatına karışıp onu sıkmak değildi, onunla atışmak iyi geliyordu.

 

Burcu köşeye sıkıştığını hissetti ama abisinin arkasının dönük olması toparlamasına yetti. Bakışları altında düşünüp bir şeyler uydurmak kolay olmazdı.

 

"Defne. Bir kere denk gelmiş olmalısınız, bizde yemeğe gelmişti." Burcu içinden kendini tebrik etti, sesi hiç titrememiş, tereddüt etmeden bu sözleri sarf etmişti.

 

"Ben yengeme olanları anlattığını düşünmüştüm." dedi pat diye. Bu aslında onu ilgilendirmiyordu. Emre'nin kardeşi olabilirdi ama onun da bir özel hayatı vardı, bunu düşününce kızardı. Söyledikleri, bir dakika kadar önce yaşadığı gerilimin getirdiği adrenalin sayesinde olmuştu. Söylediklerini geri almayı diledi ama artık çok geçti.

 

Genç adam arkasını döndü. "Hangi olanları?" diye sorduktan sonra kardeşinin cevap vermesini bekledi. "Yengem, Nefes Abla ile olan nikah fotoğrafını bulmuş. Sorunca anladım, ona anlatmadığını."

 

"Nefes benim için yok artık Burcu. Onun adını dahi hatırlamak istemezken bunu Derin'e söylemek, aklımın ucundan dahi geçmemişti ama söylemem gerekiyor sanırım. Ne dersin?" kardeşinin suçlu hissettiğini gözlerinden anladı ve bunu yatıştırmak için ona bu soruyu sordu.

 

"Hayatında olacak kişi, bence bunu bilmeli. Seni olduğun gibi kabul ederken maalesef buna geçmişin de dahil olmak zorunda abi ama yengemin bunu sorun edeceğini düşünmüyorum. O, seni her halinle seviyor. Anlatacaklarına rağmen." Burcu uzun soluklu konuşmasını, o kadar içten yapmıştı ki genç adamın yüreği sızladı. Bunlar, katlanmak zorunda oldukları bir oyunun rolünden başka bir şey değildi lakin kardeşi, bunu bilmediği için Derin'e bağlanıyordu.

 

Genç adam, yaşadıkları sayesinde şunu öğrenmişti: Değer verdiğin kişileri hayatından çıkarmak, kolay olmuyordu.

 

Canı, bir an için yandı. Bu, ikisi için katlanmaları gereken bir oyundu. Kendileri için son ayrılıktı ama diğerleri için bir ayrılıktan fazlası olacaktı. Şimdiden ailesi Derin'e bağlanmıştı, dokuz ay sonrası ile bu bağ bir sarmaşık gibi birbirlerine kenetlenerek sıkı sıkıya dolanacaktı. Genç adam her şeyi düşünürken bu detayı gözden kaçırmıştı.

 

İkinci defa, Emre Karahan bir yanlışa imza atmıştı ve yine bunun sonunda ailesinin canı yanacaktı.

Bölüm : 01.12.2024 14:42 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...