
Mavinin Yeşili
Bölüm: 26- Sözlerin Hüküm Sürdüğü Gece
"Uydun mu?"
Genç kadın duyduğu ses ile birlikte kıpırdandı. Uyumak ile uyumamak arasında gidip gelirken bu soru ile uyumamayı seçti. Üzerindeki battaniyeyi kaldırıp dikleşirken karanlıkta onun yüzünü bulmaya çalıştı. Az çok yanan lamba sayesinde onunla göz göze gelebildi.
Tuhaf hissediyordu. Hayatını adamak istediği, 'Eşim' diyerek göstermek istediği adam tam da yanı başında bulunuyordu ama ondan bir o kadar da uzaktı. Derin, bunun acısı ile gözlerini kapatıp açtı. İçinden geçirdiği dua, hiç bu kadar içten olamazdı. "Rabbim bir gün onunlayken onu özlemeyi nasip eyle."
"Hayır, neden ki?" sebebini bilmediği için bunu sormuştu. Genç adam, boğazını temizledi. Bunu aslında en başında yapması gerektiğini düşünüyordu ama yaşadıkları o kadar hızlı olup bitmişti ki bunu düşünecek vakit bulamamıştı. "Seninle bir konu hakkında konuşmam gerekiyor," dedi. "Aslında bunu en başında yapmam gerekiyordu. Bu işte berabersek birbirimizi tanımamız şart. En azından buna hakkın var." dedi.
Genç kadın kaşlarını çattı. "Neyden bahsediyorsun?" diye sormadan edemedi. Emre sadece su içmek için aşağıya inip gelmişti. Bunları düşünecek vakti nereden bulmuştu? Peki ya bunlar aklına nereden gelmişti? Genç kadın, bu soruların cevabını birazdan öğreneceği için susarak bekledi.
"Burcu aşağıya indiğim zaman söyledi, evlilik fotoğrafımı bulmuşsun. Bu yüzden sana her şeyi anlatacağım. Seninle dokuz ay kadar bir süre beraber kalacağız, buna hakkın olduğunu düşünüyorum." genç adam duraksadı, her ne kadar onu düşünerek öyle bir karar alsa da canı hala daha ilk günkü gibi yanıyordu. Geçmişini silip atamazdı ama düşünmemek işini kolaylaştırıyordu lakin şimdi, üzerine toprak atarak gömdüğü geçmişini kendi elleriyle gün yüzüne çıkartacaktı.
Derin, onun bu konu hakkında konuşurken zorlandığını gördü ama yine de sesini çıkartmadan anlatmaya başlamasını bekledi. Kendini bencil hissediyordu, onun kendini kötü hissettiğini bile bile hayatı ile ilgili bir şeyler öğreneceği için ona engel olmuyor, kendini düşünerek hareket ediyordu.
Böyle bir anı bir daha bulamazsın, diye geçirdi içinden. O kalesinin ardına saklandığında ona ulaşmam çok zor, bu fırsatı değerlendirmem gerekiyor.
Genç adam öksürerek boğazını temizledi. Derin'in ona bakan bakışlarından onu dinlediğini anlayarak nefesini hızla içine çekti. Uzun zamandır geçmişini hatırlama çabasına girmemişti, şimdi ise bunu yapmak zorunda olmak onu değişik duyguların tam da ortasında bırakıyordu. Başını, arkaya doğru yasladı ve yutkunarak konuşmaya başladı.
"Fotoğrafta gördüğün kadın..." genç adam duraksadı, konuşacaklarının zorluğu altında ezilirken kendini toparlamak için kendine zaman tanıdı. "Ceylin'in annesi Nefes. Bunu benzerlikten fark etmiş olmalısın," acıyla gülünce genç kadının içi titredi. Onun kızına olan bakışlarındaki duyguları şimdi daha net anlıyordu. Emre, eski eşini kızının gözlerinden hatırlıyordu.
Derin, genç adam konuşmaya hazırlanırken hızla konuştu. "Sen bu yüzden Ceylin'e bakamıyordun. Ona baktığın anlar sınırlıydı. Onda Nefes'i görmek canını yakıyordu." genç kadın cümlesini bitirince Emre burukça gülümsedi. Bu gerçeği birinin fark etmesini beklemiyordu. Her zaman duygularını saklardı çünkü duyguların onu güçsüzleştireceğini düşünürdü ama yakalanmıştı.
Genç adam yanılmadığını biliyordu çünkü şu anda canı yanmasına rağmen bu acıya karşı gelemiyordu. Duyguları, onu yenebilen tek silahtı.
Derin, farkında olmadan bir itirafta bulundu. "Ben onu istemediğini düşünerek seni suçluyor, sana kızıyordum çünkü sen benim gözümde kızını terk eden bir babaydın." kurduğu cümleler birden ağzından kaçıp giderlerken dediklerini idrak eder etmez kızardı ve mavi gözlerini büyüttü. Yutkunmayı bile unutmuştu.
Emre, kaşlarını çattı ama onu anlıyordu. Onun yerinde belki o da olsa aynı şeyleri düşünebilirdi, bu yüzden onu yargılamak istemiyordu. "Ben gerçekten bir kızımın olduğunu bilmiyordum Derin. Sen gelip kızımın olduğunu söylemesen haberim bile olmazdı." genç kadın şaşkınlıkla onun yüzüne baktı. Bunu beklemiyordu.
"Nasıl yani? Ben DNA testini kesinlik olsun diye yaptırdığını düşünmüştüm, yani en azından bir çocuğunun olduğunu biliyorsun zannetmiştim." bugün yaptığı itirafla şaşırıp kalıyordu ama bunu yapmak ona iyi geliyordu. Emre haklıydı, bu düşünceler eşliğinde bu kadar vakit yan yana bulunmaları zor olacaktı.
"Hayır çünkü Nefes bana bunu söylemedi, yani hamile olduğunu. Aslında vakti yoktu." genç adam, asıl meselelere geldiğini fark edince yutkundu ve huzursuzca yerinde kıpırdandı. "Nasıl vakti yoku?" diye hayretle sormadan edemedi, genç kadın. Bilmediği olaylar yüzünden kafası karışıyordu.
"Biz Nefes ile üniversitede tanıştık. Benimle aynı yaşta, aynı sınıftaydı." Emre, konuyu dağıtmamak için en baştan başlaması gerektiğini düşünerek konuşmaya başladı. "Açıkçası önceleri ilgimi çekmiyordu hatta sınıftaki varlığını bile bilmiyordum ama bir gün hocamız ikimize de aynı projeyi verdi. Mecburen haftada iki saat kadar bir süre birlikte vakit geçiriyorduk." uzun konuşmasını bölerek bir yudum su içti.
"Zamanla ortak noktalarımızın olduğunu fark ettik. İlk baştaki Emre ve Nefes zaman içinde yok olarak yerlerine bambaşka kişiler gelmişti. Uzun süredir beraber olmamamıza rağmen böyle hissediyorduk ama bunu yadırgamıyorduk." genç kadın ona hüzünle baktı, o da aynı şeyleri ona karşı hissetmişti.
"Her şey çok kısa bir süre içinde gerçekleşti isteme, bir nişan düğün derken artık o benim eşim olmuştu. Dünyaların benim olduğunu, ona sahip olarak rabbimin bana bir ödülü olduğunu düşünüyordum." buraya kadar, sakin ve durgundu. Her ne kadar ondan nefret etse de yaşadıkları güzel şeyleri düşünmek ruhunu okşamıştı ama bundan sonra anlatacaklarını düşününce bakışları değişti.
Derin, ondaki bu değişimi fark edince irkildi. Her şeyin buradan sonra değişeceğini anlaması zor değildi. Genç adam, elinin altında duran yorganı hızla sıktı, sinirini ondan çıkarıyordu. Kalbindeki ritim değişirken aynı anda nefes alışverişindeki hız da değişti.
"Onunla çok güzel bir yıl geçirdik. Geçen zaman su akıp gidiyordu ama elimde olsaydı bir çivi ile onu olduğu yere sabitleyebilirdim." gözleri karşısındaki duvara yöneldi. Görüntüleri kafasında net bir hale getirmeye çalıştı. Ardından aklına olanlar gelince bunu yapmaktan vazgeçerek gözlerini genç kadına çevirdi.
"Bir gün, şirketteki bilgilerin rakip şirketin eline geçtiğini öğrendik. Her zaman bizden bir adım öndeydiler. Her hamlemize karşılık veriyorlardı. Sanki biri onlara bu bilgileri veriyordu." Derin onun gözlerindeki yoğunluk karşısında yutkundu. Yapan kişinin kim olduğunu anlamıştı ama sormaya korkuyordu. Onun anlatmasını bekledi.
"Bu da şirketin batmasına sebep oldu. Bir gecede her şeyimizi kaybettik." soğukkanlılıkla konuşan adama Derin hayretler içinde baktı. Böyle bir şeyi söylerken kederlenmesini beklemişti ama onun yüzünde tek bir kas bile hareket etmiyordu.
"Demir sayesinde şirketin bir kısmını kurtardık. Gizli bir isimle, şirketin yüzde onluk kısmını satın aldı. Ardından küçük parçalar halinde yavaş yavaş şirketi kurtardık. Beş yıllık bu süreç içinde şirket hala daha toparlamaya çalışıyor." çenesindeki kaslar yavaş yavaş kasılıyordu. Yaptığı küçük bir seçim hayatını alt üst etmeye yetmişti, siniri kendineydi.
"Bunları yapan kişi Nefes'miş. Duyunca inanamadım. Ortalığı dağıttığımı hatırlıyorum, beni sakinleştirici bir iğne ile anca zapt edebilmişler. Uyanınca iki saat toparlayamadım kendimi." duraksadı. Hatıralar yara açıyordu yüreğinde.
"Gelir gelmez onu evden kovdum. Sesini duymaya bile takatim kalmamıştı. Açıklama yapmaya çok çalıştı, defalarca eve geldi ama almadım. Kimsenin de onu dinlemesini istemedim. Belki de hamile olduğunu söylemeye çalışıyordu." genç adamın bu sözleri, onun kafasındaki birçok soruya cevap olmuştu.
Derin, kendini suçlu hissediyordu. Bilmediği gerçekler yüzünden ön yargılı davranmıştı. Kızını istemeyen bir baba olarak tanımıştı onu. Şimdi ise duyduğu gerçekler, yüzüne buzlu bir suya dönüşerek çarpıyordu.
Babasının olmadığını ona önceden söylemişti. Bu yüzden de önünde bir rol modelin olmadığını da biliyordu lakin bu onun için yeterli bir sebep değildi. Kendisi de annesiz büyümüştü. Annesini tanımamasına rağmen Ceylin'e bu zamana kadar bakmıştı. Hatta öz annesinden bile daha çok koruyup kollamıştı onu. Emre'nin babasız büyümesini anlıyordu ama sırf bu yüzden kızını bırakmış olmasını kabul edemiyordu.
En ihtiyacı olan anlarında, yanında Eylül olmasaydı, yapayalnızdı. Ceylin'in de onun yaşadıklarını yaşamasını istemiyordu. Bu isteğinin bir parçası olan Emre, kızını reddediyordu. Genç kadın başından beridir bunu kabullenemiyordu. Onu haklı çıkarıp anlayış göstermeye çalışıyordu ama bütün düşüncelerinin sonunda ona sinir oluyordu. Genç kadın için bunun haklı bir tarafı yoktu.
Emre kızını istemeyerek onun geleceğini de reddediyordu. Bir ailesi olabilirdi. Gelecekteki çocuklarına dedeleri olarak birini gösterebilirdi ama genç adamın bu davranışları buna engel oluyordu.
Derin köşeye sıkıştığını hissetti. Kızını yetimhaneye atıp sefa süren biri olarak düşünüyordu onu ve her şeyin düşündüğü gibi olmaması ruhunu rahatsız ediyordu. Haksız yere onu, içinden bile olsa, suçlamıştı. Böyle bir zamanda denk gelmeselerdi, ağzına gelen her şeyi ona söyleyebilirdi. İçindeki bitmek bilmez ateşi söndürebilmesinin tek çaresi buydu. Şimdi ise bunlar birden yok oluvermişti.
İkisi de sessizliği bozacak küçük bir harekette bile bulunmuyordular. Emre, balkona çıkma ihtiyacı hissetti. Üzerindeki battaniyeyi attı ve ayağa kalktı. Genç kadın sadece onun hareketlerini izliyordu.
Genç adam ceketinin cebinden bir sigara aldı, çakmak yardımıyla yaktı ve balkona geçti.
Yatağın içinde küçüldüğünü hisseden genç kadın da üzerindeki battaniyeyi attı. Bunlar yeterli gelmemişti onun için. Onunla zaman geçirmeyi istiyordu çünkü bu kadar uzun bir arada olmayacaklarını biliyordu.
Emre'nin kapattığı kapıyı açınca yüzüne soğuk hava çarptı. Üzerindeki gecelik onu korumaya yetmiyordu ama dönüp ceket almadı. Balkonun en ucuna, onun yanına geçti.
Ellerini demirlere yaslayınca tenine değen soğukluk karşısında ürperdi. "Sigara içtiğini bilmiyordum," diyerek konuştu. Amacı onunla daha fazla konuşmaktı. Umut dolu kalbinin buna ihtiyacı vardı, bu nefes almak veya yemek yemek gibiydi. Bu, hayati fonksiyonlarını yerine getirmekten farksızdı.
"İçmiyorum aslında, babaannem sevmiyor ama arada kaçamak yapıyorum," konuşması bitince iki dudağının arasına sıkıştırdığı sigarayı dudaklarının arasına aldı. Çektiği dumanı üfledi.
"Zararlı olmasına rağmen içilmesi bana tuhaf geliyor," genç adam yeşil gözlerini ona çevirince genç kadın gerildiğini hissetti. Duvardan farksız olmayan bakışlarına adeta çarpıyordu. Mavi gözlerini ondan kaçırınca önüne gelen saçını işaret parmağı ile kulağının arkasına sıkıştırdı. "Yani ölüm sebebin o olabilir ama yine de içiyorsun," diyerek cümlesini tamamladı.
Emre, arkasını dönüp parmaklıklara belini yasladı. Sigaranın ucundaki külü tek bir hareketiyle yere düşürdü ve konuştu. "Bu bana iyi gelmediği anlamına gelmiyor. Bazen sonu kötü olsa bile o an mutlu olup olmadığına bakarsın," dedi.
"Bu hep hayatında biri olmayan insanların bahanesidir." genç kadın sinirle bu sözleri sarf etti. Bile bile bunu yapıyor olması kanına dokunuyordu. Onun hayatına karışması kısa bir an için saçma geldi. Emre onu umursamazdı, bunu biliyordu. Kendini yormaktan ve üzmekten ileriye gitmiyordu.
"Bu ne demek oluyor?" biten sigarasını söndürüp balkondan aşağıya attı. Kaşları çatılmıştı. Ona karışıyor olması sinirini bozuyordu ama sakin kalmaya çalıştı. Dinleyip konuşarak anlayabilecek yaştaydılar.
"Şöyle oluyor. Babaanneni hiç düşünmüyor musun? Ya da Burcu'yu," duraksadı. Ceylin'i de söyleyip söylememek arasında gidip geliyordu. Dudaklarını birbirine bastırdı. Onun umurunda sayılmazdı bu yüzden söylemekten vazgeçerek konuşmasına devam etti.
"Peki ya anne ve babanın halini? Onlar," cümlesi Emre tarafından şiddetle kesildi. "Benim annem ve babam yok Derin!" dedi kabaca. Sesinin tonu değişmiş, yükselmişti. Bakışlarında ilk tanıştıklarında yakaladığı soğuk vardı. Bir soğukluk genç kadının etrafını sarıyordu. Derin korktuğunu hissetti. Nerede yanlış yaptığını bulamıyordu. Titreyen bakışlarını ondan çekti. Gözleri ıslanmıştı. Onun iyiliği için bu sözleri sarf etmesine rağmen azar yiyen yine kendisi olmuştu.
Genç kadın, nefesini sertçe içine çekti. Buradan gidip uyumayı istiyordu. Kıyafetlerinin örtemediği kısımlar üşümüştü, gözleri uykusuzluktan ve yorgunluktan ötürü yanmaya başlamıştı ama hiçbir şey demeden de çekip gidemezdi. "Özür dilerim," diyerek cümlesine başlayınca onun değişen bakışlarına şahit oldu. Ellerini korkuluktan çekip ona döndü ve göz göze geldiler. Değişen bu hali ona güç vermişti, konuşmasına devam etti. "Seni kırmak istememiştim," dedi içtenlikle.
"Sorun değil," diyen Emre onu kırdığını ve gereğinden fazla tepki verdiğini fark edebiliyordu. Elinden geldiğince sesinin dozunu azalttı.
Onun bu değişiminden güç alan genç kadın konuştu. "Ama bu bir sorun gibi duruyor," dedi usulca. Konuştukça dudaklarının arasından buhar yükseliyor, havaya karışıyordu.
"Evet, önceden bir sorundu," dedi genç adam. Duygularının doruk yaptığı zamanlarda, bu onun için bir sorundu. Kendini kontrol edemiyor, ara ara sinir krizi geçiriyordu. Eli farkında olmadan koluna değdi. Krizleri için aldığı ilaçlar yeterli gelmeyince şırınga ile damardan almaya başlamıştı. Fiziksel ve ruhsal aldığı yaralar daha dün gibi aklındaydı.
"Peki şimdi neden değil? değişen ne Emre?" konuşmaya devam ediyordu. Bu kadar sorunun karşısında onun kızma ihtimali vardı, ileriye gidiyordu zira Emre'nin onun için genişlettiği sınırlar o balkona çıkınca kapanmıştı. Bile bile devam etmesi için nereden cesaret bulduğunu düşünmeye vakti bile yoktu.
"Zaman beni, suyun kayayı aşındırdığı gibi aşındırdı Derin. Artık hiçbir duyguyu hissetmiyorum. Benim bu acılardan kaçmak için başka çarem yok," farkında olmadan bir şeyi daha ağzından kaçıran genç adam bunu umursamadı.
Derin bu duygu yüklü gözlerden bakışlarını hızla çekti. "Duygusuzluktan bahsediyorsun ama öyle değil," dedi. Cümleleri toparlamak için duraksadı ve o konuşacakken hızla devam etti Cümlelerine, "Bana her şeyi anlatırken gözlerinden geçen duygulara şahit oldum ben. Kırgınlık, üzüntü, ihanet... Hepsini tek tek saymamı ister misin?" sorusu üzerine genç adam burukça gülümsedi, fark edildiğini bilmiyordu.
"Gerek yok," dedi. Sesi fısıltıdan farksızdı. Onun bu sözleri insan olduğunu kendine hatırlatmasına yardımcı olmuştu. Ördüğü duvarlarının bir an olsun yıkıldığını, duygularının onu canlı hissettirdiğini fark etti.
Derin, onun duygularını analiz edebilmişti lakin şimdiki hali karşısında diyecek lafı yoktu. Mavi gözleri, onun yüzündeki en küçük noktada dahi dolanıyordu lakin bu duygu yüklü bakışlardan neleri hissettiğini anlamıyordu.
Sessizlik uzayıp gidiyor, havaya ayak uydurarak etrafı durgunlaştırıyordu. Derin uykunun üzerine iyice çöktüğünü hissetti. Göz kapakları arada sırada uzunca kapalı kalıyordu. "Yatsan iyi olur," onun kapanan gözlerine bakıp bu sözleri sarf etti genç adam.
Kafasını sallayan Derin hareket edecekken durdu. "Sana sadece tek bir soru sormak istiyorum, sorabilir miyim?" Nahifçe kurduğu cümleler Emre'nin kulaklarına ulaştı.
"Sor," cümlesi bir emirdir farksızdı. Sorabileceği daha ne kaldı? diye geçirdi içinden. Bütün gerçeklerini bir ona bir de gecenin soğuk ve ıssız köşelerine emanet etmişti. Başka neyin kaldığını düşünüyordu.
"Neden Ceylin'i istemedin? O bunu hak etmiyor Emre. Kaç defa seni aradı, kaç defa evden kaçıp sokak sokak gezdiğini biliyorum ben. Annesi yüzünden ona böyle davranma," dedi. Anlattıkları sayesinde Nefes yüzünden Ceylin'i istemediğini düşünüyordu. Her defasında babasız büyüdüğünü söylemişti ama bunu kabul etmeyi istemiyordu.
"Dediğim gibi ben hiç babamı tanımadım Derin. Nasıl babalık yapılır bilmiyorum, hem benim gibi bir babaya ihtiyacı olmayacak," sesi keskindi, cümleye konulan son nokta gibiydi. Genç kadın aynı konunun üzerine gitmemesi gerektiğini anlayabiliyordu ama kendini alıkoyamadan devam etti. "Ama o seni çok bekledi."
"Beklenti her zaman gerçekleşmez. Onun senin gibi bir annesi varken bir babaya ihtiyacı yok Derin. Ceylin'in gerçekleri bilmesi onu yıpratacak. Bunu seninle konuşmuştuk. Lütfen bir daha açma bu konuyu," dedi, sesinin yüksek çıktığının farkında değildi.
Derin ağzını açıp konuşacağı zaman Emre elini kaldırıp onu susturdu. "Lütfen dedim," her harfi bastıra bastıra söylüyordu. Onu dinlemeyecekti. Sözleri karşısında kafasını karıştırmamalıydı. Herkes için en doğrusunun bu olduğuna inanıyordu.
Bunun üzerine genç kadın hiçbir şey demeden odaya geri döndü. Yatağına yeniden yattı. Zaman, dedi içinden. Zaman her şeyi halletmeye yetecek kudrete sahip, diye düşünmeye devam etti. Emre şu an kabul etmemiş olabilir ama zaman aktıkça evlat hasretine dayanamayacak.
Düşüncelerinden sonra onların baba-kız vakit geçirdiğini hayal etti. Kafasındaki görüntüler ona huzur veriyordu, gözlerini sıkıca kapatınca uykuya teslim oldu.
...
"Ben yeşil kazağımı istiyordum!" diyen Ceylin kollarını önünde bağladı. Dudaklarını sarkıtıp annesinin ellerinde tutmuş olduğu kazağı beğenmediğini beden diliyle anlattı. Derin ofladı. "Kızım, bütün eşyalarını alamadım. O evde kalmış," ikna etmek için sarf ettiği cümlelerin yetersiz olduğunu biliyordu, yine de konuşmaya devam etti. "Hem bu da güzel, sen seviyorsun," dedi.
"Ama ben onu istiyorum," diyerek diretti küçük kız, inadı tutmuştu. İstediğinin imkânsız olduğunu düşünemiyor, annesinin sabrının sonuna geldiğini fark edemiyordu.
Genç kadın başını yatağa yasladı. Ağladı ağlayacaktı. "Güzelim," dedi sakince onu kırmayı istemiyordu. "Bunu da seviyorsun sen, giy olmaz mı?" diye usulca sordu ama küçük kız inatla başını salladı.
Burcu, yorgun halini uzun yoldan gelmesine yorarak odasından çıktı. Kahvaltı yapması gerekiyordu, boş olan midesi onu rahatsız ediyordu. Adımları duyduğu seslerle birlikte durunca merak ile hafif aralık olan kapıya baktı.
Yengesi ile yeğeni, öz yeğeni olmamasına rağmen böyle demeyi seviyordu, konuşuyor daha doğrusu tartışıyordular. Duydukları karşısında gülmeden edemedi. Ceylin'i anlıyordu, o da en az küçük kız kadar kıyafetlerine özen gösterirdi.
Elini kapıya yasladı ve onların karşısına çıkıp, "Bu küçük prenses kıyafetlerini beğenmiyor mu yoksa?" diyerek tatlı tatlı sordu. Mavi gözlerinin içi gülüyordu. Ona bakınca yorgunluğu aklında uçup gitti, tek düşüncesi onun yüzündeki bu tavrı silip atmaktı.
Derin, bıkkınca ona cevap verdi, "Beğenmiyor, aslında bunları da seviyor ama inadı tuttu," diyerek cevap verdi.
Küçük kız çenesini havaya kaldırdı. "Onları da seviyorum ama giymeyi istemiyorum," diyerek cevabını vermiş oldu. Burcu, onun yanaklarını sıktı. "Oy benim bal küpüm çenesini dikip bize hava da atarmış," dediğinde küçük kız itiraz dolu sesler çıkardı. Yanakları acıyordu ama bu ilgi de onu mutlu etmişti.
Genç kadın ikisine gülen gözlerle baktı. Deminki bitkinliği üzerinden uçup gitmişti. Kızının gülen yüzü ona enerji kaynağı oluyordu. Burcu küçük kızın yanında bulunan boşluğa oturdu. "Sana söylediğimde güzel bir kombin yapalım mı?" diyerek sordu.
Küçük kız kararsızca ona bakıyordu, inadı son bulamamıştı ama bu da çok cazip gelmişti. Burcu, onun ikna olmadığını kararsızca bakan gözlerinden anlayabiliyordu. Dolabın başına geçti ve kapağını açtı. "Ne güzel kıyafetlerin var!" heyecanı yüzüne de yansıyordu.
Ceylin, buna karşı koyamayarak yataktan inip onun yanına ulaştı. Parlayan gözlerle açık dolabın içine bakıyordu. Annesi onun üzerine düşmüş, istediği her kıyafeti almıştı. Dolap, gereğinden fazla kalabalıktı ama bunu bir sorun olarak görmüyordu.
Derin, ayağa kalktı. Genç kadının omzuna dokundu. "Aşağıya inmem gerekiyor. Babaannen beni çağırmıştı da," diyerek onu durumu izah etti ve devam etti. "Ceylin ile ilgilenir misin? Zaten çok sürmez herhalde."
"Herhalde mi?" Burcu'nun kaşları çatılmıştı. "Seni ne için çağırdığını demedi mi yoksa?" derken babaannesi ile konuşması zihninden geçiyordu. Gülmeden edemedi. Babaannesi, bilerek eve malzeme almamış abisi ile yengesi gidip de baş başa kalırlar diye ikisini alışverişe gönderecekti. İlk duyduğunda şok geçirmişti ama onların buna ihtiyacı olduğunu düşünüyordu.
Derin kaşlarını çattı, "Ben bilmiyorum ama sen biliyor gibisin," dedi merak kokan sesi ile. Ellerini beline koyup gözlerinin içine baktı.
"Sen gidince öğren," dedi. Babaannesinin ona neler yapabileceğini düşünürken yutkundu. Bunun aralarında kalması gerektiğini tembihleyip durmuştu. Hem ona söylemesinin bir yararı da yoktu.
"Burcu Abla bu nasıl?" diye soran küçük kız ellerini raflarda gezdirip ikinci gözünden mor renkli bir kazağı çekip aldı. İki kadının da bakışları ona dönünce Burcu ilgi ile kazağın ucunu tuttu. "Bu senin mavi gözlerini öne çıkaracaktır. Başka neyin var? Hepsinin içinden en sonunda seçip eleme yapabiliriz." Bu sözler üzerine Ceylin aramaya devam etti.
Derin, odadan sessizce ayrıldı. Onları meşgul ederek keyiflerini kaçırmayı istemiyordu. Sena Hanım ile kendisi konuşsa daha iyi olacaktı. Aşağıya inmek için merdivenleri kullanırken her adımında mutfaktan gelen seslere yaklaşıyordu. Onun mutfakta olduğunu anlayarak oraya yöneldi. "Günaydın," derken kapıdan geçiyordu.
Sena Hanım, omlet yapmak için dolabı açarak yumurta alıyordu. Sesin sahibine döndü ve gülümsedi. "Günaydın kızım," dedikten sonra kapağı kapattı ve elindekileri tezgâhın üzerine bıraktı. "Sana ne diyeceğimi merak ediyor olmalısın." hafif bir gülümseme ile konuşan kadın, dönüp onunla göz göze geldi.
Derin, bunun yüzünden yansıdığını düşününce elini nereye koyacağını şaşırdı. Fark edilmek istemeden de olsa gerilmesine sebep olmuştu. "Evet, merak ediyorum. Burcu biliyor ama bana söylemedi," dedi ve durumu izah etti. Bir an, Burcu'yu babaannesine şikâyet ediyormuş gibi konuştuğunu düşündü ama Sena Hanım konuşunca bunu aklından hemen uzaklaştırdı.
"Dün dediğim gibi evde hiçbir şey yok. Emre ile markete gitmenizi istiyorum. O şimdi hazırlanıyor. Sen de hazır gibi duruyorsun ama istersen üzerini değiştir," dedikten sonra dolapları kurcalayarak tava buldu ve ocağı yakıp üzerine bıraktı. Bir tane de kap bulunca yumurtaları tek tek kırıp içine koydu.
Derin anlamıyordu. Bir sürü çalışan vardı, söylemeleri yeterliydi. İkisinin gidecek olmasını anlamıyordu. Dün geceki konuşmaların ardından onunla bir kez daha göz göze gelmeyi istemiyordu. Onun hakkında öğrendiği gerçekleri hazmetmesi gerekiyordu ve bunun için de zamana ihtiyacı vardı.
Sena Hanım, onun hareket etmeden durduğunu hissedebiliyordu. "Neden gideceğinizi mi merak ediyorsun?" diye nazikçe sordu, bir yandan yumurtayı çırpıyordu. Genç kadının dudakları aralandı. "Aslında evet. Ceylin'e söz vermiştim. Ben gitmesem olmaz mı?" söylediği yalan yüzünden kalbinin ritmi değişti ama kısa sürede söylediği yalanlar bundan daha ağırdı.
"Olsun, Burcu onunla ilgileniyor. Hem ben sizin biraz baş başa kalmanızı istiyorum. Emre buradaki bütün mekanları bilir, ilk önce kahvaltı yapın ardından da seni biraz gezdirsin," dedi ve hızla konuşup aklındakini eklemeyi unutmadı. "İtiraz kabul etmiyorum Derin, biraz gezin hava alın. İkinize de bu iyi gelecektir."
Genç kadın önüne düşen saçlarını geriye savurdu. Başını salladı ve ona veda edip mutfaktan çıktı. Ondan sonsuza kadar kaçamayacağının bilincindeydi ama karşılaşmalarının bu kadar erken olmasını beklemiyordu.
Emre'yi odada bulamamıştı, bu yüzden salona yöneldi. Haberinin olup olmadığını bilmiyordu, söylemesi gerektiğini düşünüp kapıdan içeriye girince mavi gözleri genç adamın üzerinde tur attı. Emre, dün gece gördüğü kıyafetleri üzerinden çıkarmamıştı. Tekli koltukta oturuyordu ve sehpanın üzerinde bulunan kupadan da dumanlar yükseliyordu.
Elindeki gazeteyi okuyan genç adam, onun içeri girdiğini fark etti ama istifini bozmadı. "Hazır mısın? Ben de birazdan hazır olacağım," cümlesi kısık ve sert çıkmıştı. "Hazır sayılırım, telefonumu ve çantamı yukarıdan almam gerek," sorusuna cevap verdi ve genç adamın bir tepki vermesini beklemeden hızlı adımlarla yukarıya çıktı. Ona dediği gibi çantasını ve telefonunu yanına alınca odadan çıktı.
Aşağıya inince onun bıraktığı yerde olduğunu görünce botlarını giyip kabanını üzerine geçirdi ve evden çıktı
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 45.84k Okunma |
3.36k Oy |
0 Takip |
63 Bölümlü Kitap |