32. Bölüm

🩵29. Bölüm🩵

Elif
mavii_bulutt345

Bölüm: 29- Yaradan Sızan Kan Damlaları

 

Beklerken geçip gidemeyen zaman içerisinde kişi ister istemez hayatını sorguluyordu, bunu birçok kitapta okuyan genç kadın ilk kez bunu yaşıyordu. Genç adam ona ilkleri yaşatıyordu ve bu da o listeye eklenen bir diğer maddeden sadece bir tanesiydi.

 

Derin, nasıl tanıştıklarını düşünürken buldu kendini, bir yandan da bir projektörmüş gibi Emre'nin baygın gözlerine bakıp geçmişin yaşanmışlıklarına kaptırdı kendini. Genç adamın kapalı gözlerinde tekrar aynı şeylerin yaşandığını gördüğü için mavi gözleri daldı ve olduğundan daha fazla koyulaştı.

 

Ne çok korkmuştu Derin, Emre Ceylin'i yanına alır diye aklı çıkmıştı ama kızı için buna mecbur kalmıştı. Duyguları maalesef ki bu masada yer almıyordu, onları bir kenara bırakması gerekmişti. Yine de Emre'nin onu yanına almak istememesi hakkı olmasa bile yüreğine su serpmişti. Bencilce olduğunu biliyor, farkına varabiliyordu ama onsuzluk bundan daha ağır gelmişti.

 

Derin, içinde yaşadığı zıt duygularla cebelleşiyordu çünkü diğer yanı da babası ile büyümesini, onu tanımasını istiyordu. Ne büyük bir imtihandı bu da, kızı için doğru bir karar vermesi gerekiyordu ama bütün kararları uçurumun sonuyla sonuçlanıyordu.

 

"Teşekkür ederim," diye fısıldarken buldu kendini. Bunu yapmayı istememişti, içinden geldiği için bunu söylemişti. Ondan sakladığı, içine gömdüğü çok şey vardı. Onunla açıkça bunları konuşamazdı ama durumundan faydalanabilirdi, bu sayede de vakit geçmiş olurdu zira Hakan Bey'in yanlarına ne zaman geleceği ya da onları bulabileceği belli değildi. Etraftaki köy sayısı ve yürüdükleri mesafeyi düşünen genç kadın hemen bulunamayacaklarını tahmin edebiliyordu.

 

"Ceylin'i benden almadın," dedi. İtiraflarına bir yenisini daha ekledi. "Aslında bir ailesinin olmasını çok dilemiştim, çıkıp gelmelerini," burukça gülümsediği için cümlesi yarım kaldı. "Onu almalarını hayal ederken de ömrümden ömür gitmişti," ağzından çıkan buhar, etraftaki soğuğu bir kez daha gözler önüne seriyordu. Genç kadın bedenine kollarını sardı ve genç adamın üzerine örttüğü battaniyeyi düzeltti. Rica ederek aldığı battaniyenin bir kısmı kan olmuştu. Kuruyan kan kokusu burnuna doluyordu.

 

Duvara yaslı olan bedeni yavaşça kendine yaklaştırdı. Emre rahat edebilsin diye başını kendi dizlerine yasladı. Ona bu kadar yakın olmak, kalbine korkuyu pompalarken bu sefer de aşkın verdiği heyecan duygusunu da içine ilave ediyordu. Genç adamın kuruyan dudaklarında gezindi gözleri, yanına aldığı suyu hatırladı ve kapağını açtı.

 

Emre'nin başını dikleştirdi, "Biraz su iç," dese de genç adam kendinde değildi. Kaybettiği onca kan, yürüdükleri onca yol bedenindeki bütün enerjiyi vakum misali çekip almıştı ellerinden. Bu yüzden nefes dahi almaya hali yoktu, Derin'in konuşmaları uzaktan, uğultulu bir şekildeymiş gibi ulaşıyordu kulaklarına. Her zaman dik olan omuzlarını kaldıramıyor, gözlerini açamıyordu. Aciz olmak, birine muhtaç olmak, ona göre şeyler değildi fakat genç adam şu haldeyken kolunu kaldıramazken bunu düşünemiyordu ama intikamını da alacağını çok iyi biliyordu genç kadın.

 

Bu girişimi sonuçsuz kalınca Derin şişeyi kapatarak yanındaki boşluğa bıraktı. Genç adamın kanaması durmuştu ama durumu iyi değildi. Bir eli bileğinde olduğu için kalbinin hala daha attığını görebiliyordu. Bunun yüzünden hızla bedenine yayılan kaybetme korkusunu genç kadın konuşarak kendisinden uzaklaştırmaya çalışıyordu. "Ceylin ile gelecekte ne yaşarsınız bilmiyorum fakat bazen ona gerçek babası olduğunu söyleyip söylememek arasında gidip geliyorum," yutkunamadı Derin, ellerini onun bedenine sararken çenesinin titrediğini hissetti. Ne yaşaması gerektiğini o da bilemiyordu. Her şey üst üste geliyordu.

 

Kendi kendine "Güçlü olabilirim" dese bile kaderin ona yazdığı yazgı bambaşka olaylara sürüklüyordu onu ve bunu değiştiremiyor, sadece itaat edip uymakla kalıyordu. Gözlerini sıkıca kapattı. Bedeni üşüyordu ama Emre'yi düşünerek üşümesini bir kenara bırakıyordu. Onun durumunu her geçen saniye kontrol etmeliydi, ne olursa olsun güçlü olmalıydı.

 

Geçip giden zaman içinde genç adamın kalbini ve nefes alışlarını kontrol ediyor. Ona seslendikçe çıkardığı sesleri dinliyordu Derin. Yanaklarındaki yaşlar kurudukça havanın vurduğu soğuk yüzünü üşütüyordu. Burnunun aktığını hissedince cebinden çıkardığı peçeteyle burnunu sildi. Oturdukları için soğuk daha çok işliyordu iliklerine doğru.

 

Mavi gözleri etrafta gezindi ve doğanın doğal güzelliklerine şahit oldu. İçini çekti, başka bir zamanda, başka bir anda burada bulunmayı ne çok isterdi genç kadın. Kızını alırdı yanına ve yürüyüşe çıkarlar, gökteki bulutları kendilerince saymaya çalışır, unuttukça da başa sarıp tekrar tekrar sayarlardı bulutları. Dudaklarını birbirlerine bastırdı, ağzından çıkıp firar eden buhar canını sıkıyordu.

 

Ne kadar sürenin geçtiğini kestiremiyordu genç kadın lakin arkalarında tozu bırakarak köyün girişinde ilerleyen arabaları görebiliyordu. Plakadaki harfler sayesinde, çünkü ailede soy adının kısaltıldığı bir plaka tercih edilmişti, Hakan Bey'in onları bulup yanlarına geldiğini fark edebiliyordu.

 

Derin, usulca Emre'yi duvara yasladı. Evlerin aralarında gözüküp bulamayacaklarını düşünerek telaş içerisinde ayaklandı. İlerleyip kendini belli etmek için ellerini salladı. Yaptığı normalde hiç akıllıca gelmezdi genç kadına lakin iç güldüler aklı köreltiyordu. Hayatta kalma iç güdüsü bunu düşündürmüyordu bile ona.

 

Hakan Bey, "Durun!" diyerek bağırdı, oturduğu arka koltuktan. "Oradalar," işaret parmağı ile gelini Derin'i adamlarına gösterdi. En öndeki arabada Hakan Bey yer alıyordu, onun bulunduğu araba hızını düşürüp yavaşlayınca arkalarından onları takip eden iki siyah araba da onlara uyup hızını düşürdü.

 

Hakan Bey, araba durar durmaz genç kadının arkasında kalan ve baygınca yatan torununa koştu. Yaşı itibari ile, ilerlediği yol her ne kadar kısa olsa da, nefes nefese kaldı. Ağzından çıkan buharlar nefesinin düzensiz olduğunu genç kadına belli ediyordu.

 

Emre'nin başını okşadı. Yaşlı adam göz yaşlarına boğulurverdi. Torununu böyle görmeye alışık değildi, Hakan Bey. Onu hep güçlü, ayaklarının üzerinde durup düşmanlarına meydan okuyarak baktığı şekilde görmüştü. Emre birçok kez yaralanmıştı ama hepsinde hemen toparlayabilmişti, şimdi ise çok kan kaybettiği için yüzü beyazlamış, bedeni hareketsizce duruyordu yaşlı adamın karşısında.

 

Yeni doğan bir bebeğe gösterilen hassasiyetin birebir aynısını göstererek torunun başını ellerinin arasına aldı. "Evladım," dedi oğlu yerine koyduğu adama. Konuştu ve içindeki alevin kıvılcımları genç kadının yüreğini dağladı. Hakan Bey'e üzülüyordu çünkü onu derinden hissediyor, acısını kendince anlayabiliyordu. Derin, adımlayarak onlara yaklaştı. Gördüğü manzarayı zihninin her köşesine ilmek ilmek işlemek isteyen gözleri bir saniye olsun durmuyorlardı.

 

"Oğlum," Hakan Bey, haykırırcasına konuşurken genç kadın bir şeyi fark etti, yaşlı adamın her zaman sert, tok ve bir o kadar da kendinden emin çıkan sesi acısı yüzünden titriyor, pürüzlü bir şekilde dilinden dışarıya firar ediyordu.

 

"Ne duruyorsunuz!" diye adeta kükreyen yaşlı adam karşısında Derin irkildi. Yaşlı adam, onun için çalışan kişilere ateş püskürüyor, onların suçu olmadığını ve bunu hak etmediklerini düşünmeksizin sert sözlerine devam ediyordu. "Ben sizi buraya boşu boşuna mı getirdim! Çabuk torunumu alın ve götürün buradan! Doktor beyin de eve ulaşıp ulaşmadığını öğrenin!"

 

Yaşlı adam bağırmaktan ağrıyan boğazını tuttu ve serçe öksürdü. Derin bir adım attı onlara doğru ama Hakan Bey'in ayağa kalktığını görünce yerinde durdu. Adamlar Emre'yi yattığı yerden kaldırırlarken yaşlı adam arkasını döndü, bu yaşına kadar taşıdığı kalbi sanki o manzarayı görüp ona ihanet ederek kan pompalamayı bırakacakmış hissini bedenine yayıyordu. Bacakları titredi ve ayakta yalpaladı. Yeşil gözlerini sıkı sıkı yumdu. Bu acıya yaşlı kalbi dayanamıyordu.

 

Derin, birkaç adımla Hakan Bey'in yanına kadar geldi. Ayakta durmasına destek olmak için koluna girdi, endişesi bir kağıt misali yüzünde okunurken soru soran sesine de yansıdı. "İyi misiniz? İyi gözükmüyorsunuz," dedi alelacele. Onun için edişeleniyor, neler yapabileceğini zihninden geçiriyordu. Hakan Bey, başını salladı cevap olarak. Gelini de perişan olmuştu bunca yaşanan olay karşısında.

 

Kendi acısını bir kenara bırakmalı, evladı yerine koyduğu torunu ve eşi ile ile ilgilenmeliydi. Kendine gelmek için geçen süreç içerisinde bunları düşündü yaşlı adam. "Sen de çok kötü oldun Derin," dedi ve genç kadın onun şefkatle konuştuğunu duyarak şaşırdı. Tanıştıklarından beri duyduğu tok sesin yerinde yeller esiyordu, buna alışık değildi.

 

Derin'in cevap vermesini beklemeden Hakan Bey onu peşi sıra arabaya doğru götürdü. Dışarının soğuğu iliklerine kadar işlerken burada durmaları manasızdı. "Eve gidelim, Sena seninle ilgilensin," dedi ve ardından da kapıyı onun için açtı. Derin, yaşlı adama baktı, bakışları yere kilitlenmişti. Sonra çenesinin titrediğini fark etti mavi gözleri, o an bunun sebebini anladı; ağlamamak için kendini kasıyor, onunla göz göze gelmemek için elinden geleni yapıyordu.

 

Genç kadın, onun acısını ona yansıtmak istemeyişini anlayışla karşıladı ve içeriye geçip yerleşti. Ardından kapanan kapıya yasladı bedenini ve Hakan Bey'in kapıyı açarak yanına oturmasını izledi. "Eve gidiyoruz," dedi yaşlı adam, biraz önce gelinine kullandığı şefkat dolu ses yine yerini tok ve sert sese bırakmıştı. Genç kadın üzerinden soğuk hava dalgasının geçtiğini hissetti, yaşlı adamın tavırları son derece soğuk ve mesafeliydi. Bu ona Emre'yi anımsatıyordu.

 

Araba hafif nemli olan toprak yolda hareket etmeye başlayınca Hakan Bey yanında sessizce oturan Derin'e doğru döndü. Onunla konuşması ve öğrenmesi gereken meseleler vardı. Hakan Bey'deki bu hareketliliği fark etmesi üzerine genç kadının mavi gözleri ona yöneldi. Artık güvendeydi ve rahatlaması gerekiyordu ama o eşine bir şey olacak korkusu yüzünden yanıp tutuştuğu için hala daha kendine gelmekte güçlük çekiyordu.

 

Onun bu halini fark eden yaşlı adam konuşup konuşmamak arasında kalırken Derin usulca, "Benimle bir şey mi konuşacaksınız?" diyerek ilk adımı atan taraf oldu. Hakan Bey başını salladı. Torununun o hali yeşil gözlerinin önüne geldikçe sinirleri tepesine çıkıyor, ona bunu yapan kişileri bulup cezalarını vermek için dakika sayıyordu.

 

Bu haline gelininin yaşadıkları da eklenince, onun bu halini gördükçe çileden çıkıyordu yaşlı adam ama onların başında durması gerektiğinin farkında olduğu için içindeki fırtınalardan hiçkimsenin farkında olmamasını sağlıyordu. Emre gibi gözlerine çektiği perde sayesinde kimse içinde verdiği mücadeleleri bilip göremiyordu.

 

"Evet kızım," dediğinde genç kadın içinin ısındığını hissetti zira ona cevap veren ses yumuşaktı, bir yakınlık hissi uyandırıyordu bedeninde. "Neler olduğunu başından sonuna kadar anlat bakalım," dediğinde yaşadıklarını bir kaset misali zihninde oynattı ve yerinde irkildi. Emre'nin takip edildiklerini fark etmesi ve ardından yaşanan berbat olaylar dizisi gözlerinin dolmasına ve kalbinin hızlı hızlı atmasına sebep oldu.

 

Onun bu halini fark eden yaşlı adam, onun koluna dokundu. Dalıp giden mavi gözlerine içtenlikle baktı. "Ben yanındayım artık, korkmana gerek yok. Sadece olayları bilmem gerekiyor," diyerek onu rahatlatmaya çalışıyor, olayları öğrenmek için de sık boğaz etmeden bir cevap bekliyordu ondan.

 

Derin, nedenini sormadı. Neden bu soruyu sorduğunu biliyordu. Bir an için adamları öldürebileceklerini düşününce kanı dondu. Hakan Bey'in ya da Emre'nin katil oldukları düşüncesi yüzüne bir yumruk gibi çarparken titrediğini hissetti. "Biz," diyerek cümlesi yarım kaldı ve sustu.

 

Başını salladı usulca ve bu düşünceyi zihnindeki ücra çukurlardan birine gömdü. Onların bunu yapmayacaklarından adı gibi emindi. Mavi gözlerine denk düşen yeşil harelerde nefret ve öfke vardı ama bu yaşanılan olaylardan kaynaklanıyordu, kendisi de aynı şeyleri yaşasaydı eğer aynı hislere ev sahipliği yapacaktı gözleri. Bu düşüncesi içini rahatsız etmekten, yüreğini yaralamaktan öteye gitmiyordu.

 

Hakan Bey onun nasıl zorlandığını, konuşurken bedeni gibi sesinin de nasıl titrediğini görebiliyordu. Ona devam etmesi için bir şey söylemedi ve ona zaman tanıdı, konuşmasını büyük bir sabırla bekledi ve diyeceklerinden sonra nasıl bir yol izleyebileceğini kafasında tartıp durdu yaşlı adam.

 

Derin, sakinleşebilmek adına başını sol tarafına çevirdi ve akıp giden yola baktı. Ağaçlar yanlarından geçiyor gibi geliyordu ama aslında hareket eden oydu. Yanılsama, dedi içinden. İnsanlar her zaman kendi pencerelerinden bakarlar ve her zaman gördüklerine göre birbirlerini yargılar, onun penceresinden dünyaya bakmayı denemeden onu yargılarlardı.

 

Hakan Bey'in ona bunu yapmadan sabırla diyeceklerini beklemesi bir nebze olsun onu iyi hissettirdi ve camı biraz açtı. Daraldığını hissediyordu, buna oldukça ihtiyacı vardı. Ciğerlerine dolan serin ve rahatlatıcı hava yüzünü okşarken gözlerini kapattı ve kısa bir an yaşadığı şeyleri kendince bir kenara bırakmaya çalıştı.

 

"Emre takip edildiğimizi anlayınca hızlandı ama arkamızdaki araba da bunu fark ederek hızını arttırdı. Daha sonra da silahlı saldırı başladı. Teker patlayınca bir vakitten sonra arabayı kenara çektik ve yürüyerek devam ettik," uzun süredir su içmediği için kuruyan boğazını öksürerek temizledi. "Bizi bulduğunuz köye kadar gelebildik çünkü yarası gitgide kötüleşiyordu. Sonra da sizi aradım," kısaca olayları özetleyen genç kadın kazağının uçlarıyla oynamaya, zihninde dönüp dolaşan görüntüleri bu şekilde bastımaya çalıştı.

 

Hakan Bey onun koluna dokundu. "Başka bir şey var mı kızım? Plaka ya da ayırıcı bir özellik?" yaşlı adam bir kanıt arıyordu, aklında birisi vardı ama yargısız infaz da yapamazdı. Derin hızla arabanın modelini söyledi ve ekledi. "Plakası yoktu, hazırlıklı gelmişler," dedi.

 

Hakan Bey onu başı ile onaylayınca ikisi de araba eve ulaşana dek bir daha konuşmayarak kendi köşelerine çekildiler. Bulundukları araba evin önünde durunca Hakan Bey bir hışımla indi arabadan ve hızlı adımlarla eve girdi. Torununu getirmişlerdi ve getirilen doktor gerekli müdahaleyi yapmaya başlamıştı.

 

Genç kadın onun için açılan kapı ile birlikte irkildi. En küçük bir ses dahi korkmasına sebep oluyordu, olayların şokunu üzerinden tam olarak atabilmiş değildi. Kapıyı açan genç çocuk, "Buyrun efendim," diye konuştu ve onu korkuttuğu için böyle bir açıklama yaptı. Derin, "Teşekkür ederim," dedikten sonra kapıdan destek alarak arabadan çıktı ve eve yöneldi. Emre'nin durumunu öğrenmesi gerekiyordu. Kendine çekidüzen verip düzelmesi gerekiyordu.

 

Sena Hanım, elini kalbinin üzerine koydu. Elinin altında atan, yıllardır ona her duyguyu başeden kalbi şimdi de korku ve endişe ile çarpıyordu. Gözlerinden yaşlar akan yaşlı kadın kendini koltuğa atarak burnunu çekti. Durmak ve hiçbir şeyi öğrenememek yüreğine ağır geliyordu. Hıçkırıklarının arasından zar zor konuştu. "Ya abine bir şey olursa Burcu? Çınar'ımdan sonra nasıl dayanırım ben bu acıya? Nasıl yeniden yaşamaya çalışırım?" yaşlı kadın ellerini dizlerine vurdu. Acısını kendşnce bu şekilde çıkartıyordu.

 

Genç kadın, babannesinin bu sözleri üzerine yaslandığı kapı pervazından ayrıldı. Dedesinin birden evden çıkışı ve abisinin yaralandığını öğrenmeleri üzerine iki kadın da perişan bir şekilde evde kalmışlardı. Daha fazla bir şey öğrenememeleri de onların endişelerini arttırmaya yetiyordu. Sena Hanım aklında kurduğu binbir türlü senaryoları yüzünden için için delirirken Burcu'nun elinden de sessizce ağlayıp iç çekmek geliyordu.

 

Hareketlenen genç kadın, sehpanın üzerinden bir peçeteyi eline aldı. Babannesinin gözyaşlarını sildi ve ona sarıldı. "Babannem," dedi içten bir duygu ile ve yaşlı kadın bunu hissederek gözlerini yumdu, anın duygusuna kapılıp gitti. "Abime bir şey olmayacak sen merak etme," ondan ayrıldı ve gözlerini gözlerine dikti. "Abim güçlüdür, bırakmaz bizi," dedi, can kırıkları yüreğine batarken içindeki yarasından akan kana inat babaannesine destek olmaya çalıştı.

 

Burcu hemen gözlerini sildi. "Ben Ceylin'in yanına geçeyim, o da ne olduğunu anlayamadı. Merak etmiştir," dediğinde Sena Hanım başını sallamakla yetindi, titreyen çenesi konuşabilmesine engel oluyordu. Burcu babaannesini bu halde tek başına bırakmak istemiyordu ama ona zaman tanımalıydı, bunu biliyordu. Yaşlı kadının toparlayabilmesi için onu yanlız başına bıraktı ve banyoya gitti, dağılan üzerini toparlayabilmek için.

 

Yüzünü güzelce yıkayıp kuruladı ve acıdan yanan gözlerini ovuşturdu. İçine çektiği nefesini hiddetle geri bırakıp küçük kızın bulunduğu odaya ilerledi. Kapıyı açtı ve onun koltuğun yanına oturduğunu gördü. "Ceylin, ben sana ne demiştim? Neden devam etmiyorsun?" sorusu üzerine onun üzgün bakan gözleriyle karşılaşınca eli ayağı birbirine dolandı. Onun kulak misafiri olarak konuşulanları duymuş olduğunu düşündü ve bu gerginliğine gerginlik kattı.

 

"Sen gelmeyince aşağı indim. Babannen ağlıyordu," küçük kızın ağlamaklı çıkan sesi ile Burcu yüreğinin ağzına geldiğini düşündü. Her şeyi duyduysa ben onu nasıl teselli edeceğim? Çok korkmuştur, diyerek içinden geçen cümleler ne yapacağını bilememesine neden oluyordu. Adımlayarak küçük kızın yanına geldi ve oturdu. Konuşup durumu izah edeceği an küçük kızın sorusu üzerine yüzünde buruk bir gülümseme peyda oldu. Babannen uf mu oldu? Neden ağlıyor?"

 

"Önemli bir şey yok, sadece biraz üzüldü. Sen bunları düşünme, o da toparlanacak artık," diyen genç kadın onun saçlarını okşadı ve eline bir bebek verdi. "Nerede kalmıştık? Ben hatırlayamadım?" sorusu yaşanılanları bastırmak içindi, küçük kız ile birlikte oynadıkları oyuna geri döndüler ama genç kadının aklı abisinde kalmıştı. İçinden bildiği bütün duaları ardı arkasına okudu ve içinde yaşadıklarını yanındaki küçük kıza belli etmemek için olağanüstü bir çaba gösterdi.

 

Sena Hanım için için ağlamaya devam ederken gelen arabayı görmesi üzerine başını pencereye doğru çevirdi. Ağladığı için beyazı kızıllaşan gözleriyle gelen arabayı gördü ve yalpalayarak ayağa kalktı. Göreceği manzaraya kendini hazırlamamıştı ama bunu önemsemdi ve dışarıya çıktı.

 

Doktor, kapıda onları bekliyordu. Yanaşan arabaya doğru hızla ilerledi ve kapıyı açıp genç adamın üzerine doğru eğildi. "Kendine gelmedi mi?" diye sordu ve ışığını açarak Emre'nin göz kapaklarını araladı. Gözlerine bakıp durumunu kontrol etti. "Hayır efendim," diye ona cevap veren adama döndü. Hemen içeriye taşıyın, yarasına daha dikkatli bir şekilde bakacağım," dediğinde adamlar dediklerine uydu.

 

Sena Hanım, kapıya dayandı ve hareket edemedi. Nefesi kesişmişti. Bedeni zangır zangır titriyordu. Yıllar önce bu görüntüye şahit olmuş olan yaşlı kadın çığlıklarını bastırmak için eliyle ağzını kapattı. O bu esnada yüreği ile cebelleşirken üç kişi de Emre'yi arabadan çıkartmış, kapının önüne kadar onu getirmişlerdi.

 

"Oğlum," diyerek fısıltı ile konuşan yaşlı kadın Emre'nin solgun yüzüne dokundu. Hıçkırıklarının şiddeti artarken ayakta durmakta güçlük çekiyordu. "Ne oldu sana?" feryadı orada bulunan herkesin yüreğini dağlarken Doktor Yavuz onun kolunu tuttu. "Sena," dedi kahverengi gözlerini yanındaki bitkin kadının üzerinde gezdirirken. "Bırak geçsinler, ona bakmam gerek," dediğinde yaşlı kadın irkildi. Torununa yok yere zarar veriyor olması sersemlemesine neden oldu.

 

Yoldan çekilince onların içeriye girmelerini izledi. Girdiği transtan çıkamayan yaşlı kadın bir müddet bekledi ve yavaş adımlarla girdikleri odanın önüne kadar gelip yere çöktü. Bedeni kendini o kadar harap etmşti ki bacaklarının bedenini taşımaya dahi takati kalmamıştı. Yaşlı kadın, eşi Hakan yanına gelene kadar o pozisyonda kalıp için için ağlamaya devam etti.

 

Koridorun sonunda kalan oda onlar için hazırlanmıştı. Doktor Yavuz onları yönlendirdi. Genç adamın bitkin bedeni beyaz örtünün üzerine konduğunda doktor seri hareketlerle birlikte iğneyi hazır hale getirdi. Yanında getirdiği genç ve sarı saçlı kadın bir yandan da bitkin bedenin kolunu tutmuş, damar yolu açmakla meşguldü. Taktığı kan torbasını kontrol etti ve akış hızını ayarladı. "Yavuz abi kan vermeye başladım," diyerek arkası ona dönük olan adama bilgi verdi.

 

Doktor Yavuz, uyuşturucu iğneyi genç adamın damarını bulduktan sonra damara geçirirken telaşla konuştu. "Makineye bağla çabuk, değerlerini görelim," Hakan Bey ile hemen hemen aynı yaşlarda olan yaşlı adam yorgunca gözlerini yumdu. Genç adamı kendi oğlu gibi severdi ve birçok kez oan bu şekilde müdahale etmişti ama şimdi işler farklıydı. Emre ölüm ile yaşam arasındaki ince çizgideydi ve durumu her geçen saniye daha da kötüye gidiyordu.

 

Hakan Bey'in ardından Derin'de içeriye girdiğinde gördüğü manzara bir kez daha yıkılmasına sebep oldu. Hakan Bey ve Sena Hanım yerde oturup birbirlerine sarılıyor, acılarını birbirlerine paylaşıp kendilerini bu şekilde rahatlatmaya çalışıyorlardı. Duvardan destek alarak ilerleyen genç kadını koridorun tam da orta yerinde duraklatan kişi Burcu oldu.

 

Onun perişan haline odaklanan Derin, merdivenlere yöneldi ve ona sıkıca sarıldı. Burcu da onun incecik bedenine kollarını sardığında, "Yenge," dedi usulca. "Nasılsın?" daha sonra da bedenini ondan ayırdı ve mavi gözleri eşliğinde onu süzdü. Bedeninde herhangi bir yaza izi görmeyince rahatladı. "İyiyim ama," diyerek ona cevap veren genç kadın bakışlarını ondan kaçırdı. Yine gözleri dolmuştu. Emre'nin görüntüsü gözlerinin önüne geldikçe damarlarındaki kan çekiliyormuş hissine kapılıyordu.

 

Burcu, onun devam edemediği cümlesinin devamını tahmin edebiliyordu. Devam etmesini istemedi çünkü ikisi de kendilerini perişan edeceklerdi ve bu olmasın diye konuyu değiştirmeye çalıştı kendince. "İstersen bir yukarı çık, duş al güzelce. Ben Ceylin ile ilgileniyorum. Hiçbir şeyden haberi yok sen içini rahat tut," sesinin titrememesine içinden şüküler eden Burcu avuçlarının içine hapsettiği, onun ellerine kıyasla bir o kadar soğuk ve cansız elleri güç vermek adına sıktı.

 

Derin, başını Emre'nin kaldığı odaya çevirdi ve bunun için ona teşekkür edip yine de kabul edemeyecğini söylemeye hazırlandı. Emre'nin değişen durumunu hemen öğrenmek istiyor, bunun için can atıyordu. "Teşekkür ederim ama," genç kadın cümlenin yönünün değişeceğini anlayınca hemen sağ elini ondan ayırdı ve havaya kaldırdı, bir trafik polisinin yaptığı gibi. "İtiraz istemiyorum, abim güçlüdür. Bizi bu halde görmek isteyeceği son şey olacak. Hem kendini de yıpratıyorsun böyle yaparak," diyerek usulca, tane tane açıkladı ona.

 

Genç kadın, soluğunu hızla içine çekti. Ona içten içe hak veriyordu ve bu konuşmanın galibinin o olduğunun farkındaydı. "Peki, tamam," dedi usulca ve onun kendisi için açtığı yoldan ilerleyip hızla üst kata çıktı. Burcu'nun da onu takip ederek peşinden geldiğini duyduğu adım sesleri sayesinde bilebiliyordu. "Ben Ceylin'in yanına geçiyorum. O da çok meraklandı kimseyi göremedikçe. Yanında olsam daha iyi olacak." Burcu kendini izah ederken onu dinleyen genç kadın başını salladı. Kızına bu şekilde görülmeden odasına geçmesi daha iyi olacaktı.

 

Emre ile kendisine ait olan odanın kapısını açıp içeriye girince ardından kapattığı kapıya sırtını yasladı. Gözlerini sıkıca kapattı ve soluklandı. Her şeyin yeni başladığını, bunun sadece bir tehditten ibaret olduğunu ve devamının geleceğini çok iyi bilen genç kadın yüzünü sıvazladı. Odada bulunan banyoya ilerledi ve bir çırpıda üzerindeki kirli kıyafetlerden kurtuldu. Suyu, istediği ısıya getirip suyun altına girdiğinde bedeninin ısındığını hissedebiliyordu.

 

Bedeninden akıp giden su damlalarının yere düştüklerinde çıkardıkları sesleri bir müddet dinledi. Başında dönüp dolaşan senaryolardan kendince bu şekilde kurtulmaya çalışıyordu. Elini soğuk fayansa yasladı ve kendine hızlı olası gerektiğini hatırlattı. Emre'nin yanında olmak istiyordu. Bedenini güzelce temizledi ve musluğu kapatıp suyun akışını kesti.

 

Genç kadın, hayatlarındaki bu kırılmaları da bir hareketi ile kesmeyi, kaderlerinin yönünü de aynen bu şekilde değiştirmeyi istiyordu ama artık bazı şeyler için çok geçti. Yazgıları, kederleri son bulunca tamamlanacaktı.

Bölüm : 13.12.2024 13:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...