
Mavinin Yeşili
Bölüm: 30- Aşkın Erittiği Kalp
Gecenin koynunda soluklanan ay, karanlık havaya ışık kaynağı olan tek unsurdu. Havadaki bulutlar yüzünden yıldızlar da saklambaç oynayarak insanlara gözükmüyorlardı. Yaşlı adam, bakışlarını aydan çekti ve boş olan yemek masasına çevirdi. Ne çok isterdi şimdi herkesin bu masa etrafında toplanıp hoş bir sohbet ile yemeklerini yemelerini. Ne çok isterdi bugün yaşanılan olayların yaşanmamasını. Bazen iradenin önüne engeller çıkıyordu ve bu isteklerini yapamamasını sağlıyordu.
Hakan Bey, ellerini arkasında birleştirmişti. Bir saattir adamlarından gelecek bir haberi bekliyordu. Eşi en son yorgunluktan uyuyakalınca onu odalarına kadar taşımıştı, bu sayede de yarım kalan meseleyi tamamen ele alabilecek fırsatı bulabilmişti. Bu yüzden de adamlarına görev vermiş, bunu gelinine ve torununa kimin neden yaptığını bulmalarını söylemişti. Sert bir ifade ile azar çekip elleri boş dönmemeleri gerektiğini, aksi takdirde ne ile karşılaşacaklarını da söylemeyi ihmal etmememişti yaşlı adam.
Sertçe soluğunu dışarı bıraktı ve adımlayarak tekli koltuğa oturdu. Uzun süre ayakta kaldığı için bacakları ağrımıştı. Diz kapaklarını ovdu ve arkaya doğru yaslandı. Emre'nin gözlerini kısa süre de olsun açmış olması iyi gelmişti yorgun bedenine. Torunu ilaçların verdiği yorgunlukla yeniden derin bir uykuya daldığında hepsi de rahat bir nefesi ciğerlerine yolcu edebilmişlerdi.
Arkadaşı Yavuz'un da onlara yaptığı rahatlatıcı konuşma, üzerlerine baskı yapan acı ve kederin yükünü hafifletmeye yetmişti. Hakan Bey, elini yumruk yaparken buldukları kişinin kim olabileceğini düşünüp duruyordu zihninde. Buldukları konum yüzünden düşman gözü ile bakabilecekleri çok fazla kişi vardı fakat her düşüncesinde zihninde beliren isim aynıydı. Değişmiyordu ama emin de olamıyordu.
Berat ve İhsan Özkan isimleri beyninin kıvrımlarında dolanıp onu rahatsız ederlerken ağrıyan gözlerini ovuşturdu. Onların bu kadar ileri gidebileceklerine ihtimal veremiyordu zira dayanakları yoktu. Tek başlarına onları alt edebilecek güçte olmadıklarını düşünüyordu, öte yandan yargısız infaz yapamazdı. Elinde yokken onları suçlamak ve öfkesini onlardan çıkartmak yersizdi. Hakan Bey, haklı ike haksız duruma düşmelerini istemiyordu, bu yüzden de diğer kişileri düşünmeye çalıştı.
Genç kadın, ellerini yumruk yaparak çenesinin tam da altında birleştirmişti. Dirseklerini diz kapaklarına yaslayıp rahat edebilmek için de topuklarını kaldırıp bacaklarının olduklarından daha yukarıda durmalarını sağlamıştı. Bakışları Emre'nin inip kalkan göğüs kafesinden ayrılmıyordu. Nefesi kesilirse, kalbi durarsa diye ödü kopuyordu, bu yüzden de tetikte durarak ona müdehale etmeye hazır şekilde başında bekliyordu.
Emre'nin, kendisi de dahil, evdeki diğer kişilerin onu böyle görmelerini istemeyeceğini az çok tahmin edebiliyordu genç kadın. Sinirleneceğini ve bağırıp çağıracağını bir an için düşünse de hızla bu düşüncesini zihninden def etti. Emre'nin sert ve sinirli birisi olduğunu biliyordu ama ailesine bu yüzünü göstermeyeceğini tecrübe etmişti. Onlar için ikinci bir yüzü vardı, maskesi kapıdan çıkarken düşüyor, girerken de onu yeniden takmayı ihmal etmiyordu.
Onun hareket ettiğini görünce soluğunu içinde tuttu ve sabırla ne yapacağını bekledi. Genç adam kısa bir süre için gözlerini açıp beyaz tavan ile karşı karşıya geldi lakin bu süre çok da uzun süremedi. Yeşil gözlerin örten göz kapakları yüzünden yine ve yeniden karanlığa gömüldü.
Derin, soluğunu bıraktı ve gerilen bedenini rahatsızca yerinde oynattı. Doktor Yavuz onları bu konuda uyarmıştı. Genç adamın bedeni yorgun düştüğü için toparlanması için biraz vaktin geçmesi gerekiyordu. Kendini uyanmaya zorlasa da bedeni ona ihanet ediyordu ve uyanma çabaları her defasında başarısızlıkla sonuçlanıyordu.
Onun çatık yüz ifadesi gözlerinin önüne geldikçe içinde onu iyileştirme isteği peyda oluyordu. Gülümserken nasıl olacağını hayal bile demiyordu genç kadın, onun alışık yüz ifadesi yüzünden. kaşlarını neredeyse birbirlerine değecek kadar birleştirirken o noktaya dokunup düzelmte isteğini güç bela bastırıyordu.
Derin, içini çekti. Onun hakkında bilmediği çok şey vardı ve o kendini ona açmadan öğrenemeyeceğini de çok iyi biliyordu. Gözlerini ondan kaçırdı. Hiçbir zaman da öğrenemeyeceğini biliyordu genç kadın. Emre'nin hayatında, çok da önemli bir konumda değilken adını bile biliyor oluşu mucize gibiydi. Hatta bu kadarı bile fazlaydı onun için.
Aşk, tek bir kişiye aitken çok can yakıcı oluyordu ve genç kadın bundan payına düşeni alıyordu. Emre o kadar kapalıydı ki ona karşı, genç kadın onunla bir geleceğin hayalini bile kuramıyordu. Dolan gözlerini kırpıştırdı. Kendine eziyet çektirdiğini hissedince ayaklandı. Düşüncelerden yapılmış bir el boğazını sıkıyor, canını almıyordu ama onu rahat da bırakmıyordu.
Arkasını döndü, onun uzun süre uyanmayacağını düşündü. Daha sonra da bir bahane uydurup Burcu'yu buraya göndermeyi akıl etti. Onunla tek kalmak canını yakıyordu, rahat bir nefesi ciğerlerine kavuşturmak için biraz zamana ihtiyacı vardı. Açtığı kapıdan çıkınca merdivenlere yönelmeden hemen önce bakışları salonda tek başına oturan yaşlı adamı buldu.
Onun da kendini ne kadar heba ettiğini ve torunu için ne kadar endişe duyduğunu gören genç kadın halini sormak için salona yöneldi. Onun için hissettiği burukluk duygusunu yüzüne yansıtmamaya özen gösterdi ve tebessüm etmeye çalışarak, "İyi akşamlar," diyerek sessizlikten ötürü dışarının sesinin çok net duyulduğu odaya girdi.
Hakan Bey, dalmış gitmişti. Oturduğu yerdeydi bedeni ama zihni onu farklı yerlere çekiştirip duruyor, kendisini rahat bırakmıyordu. "İyi akşamlar kızım," dedikten sonra kendine çekidüzen verdi ve karşısında duran genç kızın oturması için yanındaki boş koltuğu gösterdi. "Ayakta kalma geç otur," dediğinde Derin bunu bekliyormuş gibi oraya geçti. "Nasılsınız?" sorusuna yaşlı adam cevap vermeden önce iç çekti.
"Nefes alıyorum ama yaşıyor gibi de değilim," Hakan Bey burukça gülümseyince Derin onun bu cevabı samimiyetle cevapladığını anlayabiliyordu. Diyecek sözleri, yükünü hafifletecek gücü ve bunları değiştirmeye şansı yoktu. Yine de onu bu durumundan kurtarabilmek adına, işe yaramayacağını bilse de konuştu. "Emre daha iyi, yakında ayaklanacaktır. O çok güçlü birisi," sesine, ona duyduğu hayranlık duygusunun hissiyatı bulaşmıştı. Onun güçlü olduğunu biliyordu genç kadın, gücüne şahitti ve bu durumun da en kısa sürede geçeceğini öngörebiliyordu.
"Öyle tabii," dedikten sonra yeşil gözleri yine uzaklara daldı. Aklına mazinin yaşanmışlıkları geldikçe kanı çekiliyordu bedeninden. Nefesi yarım kalıyor, gözleri kalıyordu. Bu acıya daha fazla dayanmak istemediği için de göğüs kafesini delip atan kalbini sökerek hayatına son noktayı koymayı istiyordu yaşlı adam. "İyi misiniz?" endişe ile konuşan gelinine bakışlarını çevirdi. Kaşları hafifçe kavislenmişti, onun neler olduğunu çözmeye çalıştığını ama kendince bir cevap da bulamadığını anlayabiliyordu Hakan Bey.
"Sen beni boş ver. Asıl sen iyi misin?" konunun yönünü değiştirmeye çalışıyordu. Ona içinden geçenleri söyleyemezdi. En az kendisi kadar onun da perişan olduğunu görmüştü. "İyiyim," cevabı sessizce dudaklarının arasından çıktı. Cevabı, kendini kandırmak için bir araya getirdiği harflerden ibaretti sadece. Onu benimseyemediği için sesi soluk çıkmıştı, bunun üzerinde durmadı yaşlı adam. O ne derse desin iyi olmadığını biliyordu, sorma amacı ortamın havasını değiştirmek içindi.
"Sena Hanım nasıl oldu?" genç kadın sorduktan sonra onu en son gördüğündeki halini kafasında canlandırdı. Onun feryadını duydukça kanı damarlarında donmuş gibi hissetmişti. Sesi, kulaklarını delip geçmeye yetmiş, kulağını ona kapatmak istese de bu elinden gelmemişti. Kendisini onun yerine koyup empati bile yapmayı istemiyordu genç kadın zira bu acının yükünü hissetmek onu bir hayli korkutmuştu. Kızını kaybetme düşüncesi ile eş çizgide onun acısına tanık olacaktı, sadece bunu bilmekle yetinmek istiyordu.
"Biraz daha iyi," cevabını veren yaşlı adam, telefonunun çaldığını görünce ayaklandı. Çalan telefonu sessizde olduğu için gelini bu aramayı fark edememişti. Yeşil gözleri kimin aradığını okuyunca bedeni istemeden gerilmişti ama bu halini yanındaki genç kadına belli etmemek için çaba sarf etti. Yok yere onu germeyi ve korkutmayı istemiyordu.
Derin, ne olduğunu anlayamadığı için hafifçe açtığı mavi gözleri ile yaşlı adama bakıyordu. Sohbetlerinin ortasında kalması için bir sebep bulamamıştı. Onun ardında o da, yaşlı adama saygısızlık yapmamak için ayaklandı. Ceylin'e de bakmak için yukarı çıkacağından ötürü, bu iyi bile olmuştu onun için. "Bir sorun mu var?" diyerek kendince neler olduğunu anlamaya çalıştı.
"Hava alacağım, önemli bir şey yok. Telaş etme," diyerek ona cevap verince genç kadın başını salladı. Ellerini önünde birleştirdi ve, "Ben de zaten Ceylin'e bakacaktım. En son Burcu onunla ilgileniyordu, neler yaptıklarını merak etmiştim," diyen genç kadın onun gözlerinde gördüğü bulutlu havayı bastırıp kendini izah etmek için bu kelimeleri sarf etti.
Hakan Bey, başını sallayarak onunla vedalaştı ve aramayı cevaplayabilmek için kapıdan geçerek dışarıya çıktı. Soğuk rüzgar tenine bir tokay misali gibi çarpsa da kalbi o rüzgardan daha soğuk, kasvetli ve boğucuydu. Bunu affetmezdi, ailesine yapılan hiçbir şeyi başkasının yanına bırakmazdı. Kim ne yaptıysa terazisinde ölçüp biçerek ona göre cezasını kesecekti.
Genç kadın, duvarlara tutuna tutuna yukarıya çıktı. En son ne zaman yemek yediğini ve su içtiğini bile hatırlamıyordu, bedeni yorulmuştu. Genç kadın yine de güçsüz kalan bedenini hareket ettirmeye çabalıyordu, şimdi yemek yemenin veya bunu düşünmenin sırası değildi ona göre. Bekleyebileceğini düşünerek bedenine yükleniyordu.
Ceylin'in odasının önüne kadar geldi ve usulca kapıyı açtı. Saat epeyce geç olmuş, küçük kızın her gün uyuduğu saatte geçmişti. Uyuyor olma ihtimaline karşın her adımı yavaş ve sessizce atmaya dikkat etti. Kızının uykusundan uyanınca ne kadar huysuz olduğunu hatırlayınca da buruk bir tebessüm uçup dudaklarına kondu. Genç kadın, böyle bir günde dahi kızının onu bu denli mutlu ediyor olmasını şaşkınlıkla karşılasa da bu durumdan pekala da memnundu.
Ceylin, onun için en etkili ilaçtı ve genç kadın kızının onda bu denli etki ediyor oluşundan şikayetçi değildi, aksine bu çok hoşuna gidiyordu.
Odanın ışıkları kapalıydı ama ay ışığından süzülen hüzmeler pencereden içeriye girerek odaya loş bir hava katmıştı. Derin, içeriye girip girmemek arasında kalmıştı ve kızını rahatsız edebileceği düşüncesi yüzünden ne yapacağını bilememişti. Yine de ona bakma isteği daha ağır bastığı için kapıyı sonuna kadar açtı ve tabiri caizse parmak uçlarında yürüyerek içeriye girdi.
Bakışları ilk önce uyuyan kızını buldu, daha sonra da yatağın hemen karşısında ve aynı zamanda camın önünde bulunan sarı renkli, tekli koltukta oturur pozisyonda uyuyakalan Burcu'ya yöneldi. Onun da ne kadar yorulduğunu ve korktuğunu görüştü. Yaşadığı acıydı de yüreğinin tam da orta yerinde hissetmişti. Bitkin olduğunu biliyordu genç kadın ve odasına giderse daha iyi dinleneceğini düşündü.
İlk önce kızının üzerini örttü çünkü küçük kız, yatakta dönerken ayaklarını açmıştı. Daha sonra da genç kadın onu uyandırmamaya dikkat ederek saçlarına küçük bir öpücük kondurdu. Onun yerini yadırgamadan rahatça uyuyor oluşundan, Burcu ile birlikte bir hayli yoruldukları izlenimine kapıldı çünkü biricik kızı yorgunken nerede uyduğunu sorun etmezdi.
Burcu'nun yanına gitti ve onu uyandırabilmek için koluna dokundu. Korkmaması için de kısık bir sesle adını söylüyor, uyanmasını bekliyordu. Genç kadın, birkaç kere isminen tekrar ve tekrar söylenmesi üzerine yavaşça gözlerini açtı ve hızla, "Bir şey mi oldu yenge?" diyerek sordu. Evdeki en rahat kişi gibi gözükse de ailesine destek olabilmek için sakin kalamaya çalışıyordu genç kadın. Düşen aile üyelerini kaldırıp onlara güç veren kişi olma görevini üstlenen Burcu tetikte olmaktan da geri kalmıyordu.
Derin, onu rahatlatmak için gülümsedi. "Bir şey yok, uyuyakalmışsın da odana geç orada uyu diye uyandırmak istedim. Burada rahat edemezsin," sesi fısıltılı bir şekilde iki dudağının arasından firar edip genç kadının kulaklarına ulaşınca uykunun bedenine etki ettiği sersemlikle başını salladı genç kadın. Burcu, rahat etmeyi aklının ucundan dahi geçirmemiş, düşünmemişti. Ailesi bu haldeyken rahat etmek şöyle dursun, rahat bir nefesi ciğerlerine yolcu ediyor oluşu bile büyük bir vicdan azabı ile yanıp tutuşmasına sebep oluyordu.
Toparlandı ve başını salladı. Derin, onu daha fazla rahatsız etmemek için, "Ben abinin yanına geçiyorum, iyi geceler sana," dedi ve onun da ona iyi geceler demesinin üzerine yavaşça odadan çıktı. Genç kadının içerisinde yaşadığı fırtınaları gözlerinde görmüştü Derin. Gözler gönlün aynasıdır, sözüne bir kez daha kendisi şahit olmuş, içinde yaşadığı acıları mavi gözlerinden okuyabilmişti.
Hızlı adımlarla ama bir o kadar da ses çıkartmamaya dikkat ederek merdivenlerden aşağıya indi. Evin sessizliği etrafı öyle bir ele geçirmişti ki genç kadın çıt çıksa herkesin korkup Emre'nin yanına fırlayacağı düşücesine kapılmıştı. Yaşadıkları, bedenlerinde hissettikleri korku onları tetikte tutmaya yetiyordu.
Genç kadın, kağıyı açtı gördüğü görüntü yüzünden eli kapının kolunda kalakaldı öylece. Gördüğü manzara karşısında kaşları neredeyse birleşecekmişcesine çatılırken hızla içeriye doğru adımladı. "Ne yapıyorsun sen?" diyerek üzerine beyaz gömleğini geçirmeye çalışan ama yarası yüzünden başaramayan genç adama hitaben konuştu. Onun dişlerin sıkıp çenesini kasmasından ötürü acı çektiğini fark ettiğinde bakışları az da olsa yumuşasa da siniri tam olarak geçmemişti.
"Toparlanman gerek, yat hadi," diyen Derin onun koluna dokundu ama karşılaştığı soğuk bakışlarla birlikte ne yapacağını bilemeyerek kalakaldı yerinde. Onun bu bakışlarına alışıyordu ama alışana kadar da o bakışlar yüzünden ürpermeye devam ediyordu. Yine de bunu bir kenara bırakmaya karar verdi, Emre onu dinlemeyerek dediklerini yapmak istemeyebilirdi ama Derin de en az onun kadar kararlı ve inatçıydı. Onun hesap sorma girşimini ve bir an önce ayaklanıp işlerin başına dönme düşüncesini anlayışla karşılıyordu lakin bunlar bekleyebildirdi.
Sağlık her şeyin önüne geçiyordu. Beden acizdi, ihtiyaçları vardı ve insanların onu düşünmeyen düşünceleri, hiç de yardımcı olmayacaktı Emre'ye şu an. "Doktor dinlenmen gerektiğini söyledi," genç kadın, onu ikna etmek için tok bir sesle konuştu ve gözlerini ondan bir saniye olsun ayırmadı, aksine gizli bir meydan okuma ile kendince onun gözünü korkutarak dediklerini yapmasını bekliyordu.
Emre, bıkkınca konuştu. Sesi uzun süre su içmediği için hırıltılı ve solgun çıktı. "İyiyim ben," dedi ama Derin bu dediğine hiç inanmadı. O, hasta olduğu için elinden geldiğince alttan almaya gayret ediyor, ikna etmeye çabalıyordu ama ondan aldığı geri dönüşler onu pek de tatmin etmiyordu. Sinirinin gitgide arttığını hissedince dudaklarını birbirlerine bastırarark kendini bu şekilde dizginlemeye çalıştı.
"İyi falan değildin, çocuk mu kandırıyorsun?" istemeden iğneleyici bir tonda sorduğu soru karşısında genç adam kaşlarını daha da çattı ve öldürücü bakışlarını ona yönlendirdi. Ayakta uzun süre kalmak yormuştu onu, Derin'in artık onu rahat bırakıp daha fazla işine karışmamasını dile getirmeden içinden düşünüyordu. Omzu acıdığı için beyaz gömleğini diğer kolundan geçirse de bandajlı tarafında uğraşmasına rağmen gömleğinin diğer tarafını geçirememişti.
Bedeni daha yeni yeni kendini toparlamaya başlamışken bu kadar kendine yükleniyor oluşu nefes nefese kalmasına neden olmuştu. Anlında biriken ter damlalarını görmeden hisseden genç adam, onun bu halini görmemesini ve daha fazla üstelememesi için sırtını ona döndü. Gömleğini giymeye çabalarken içinden de her yapamayışında kendisine küfür ediyor, sinirini ve hıncını bu şekilde üzerinden atmaya çalışıyordu.
Derin, onun bu hareketi karşısında afalladı ama sesini çıkartmadı, aksine gözleri ayrıldığı için rahatlamıştı. Gözleri, bir hapisti sanki ve Derin her defasında o harelerin tutsağı olup duruyordu. Bu, bir yandan hoşuna gidiyor, onunla göz göze gelince hızlanan kalbinin sesi ona huzur veriyordu ama sonra da gerçekleri düşünüyor, bu sebeple de kalbi hüzünle doluyordu.
Aşkın paramparça ettiği kalbinin parçaları, canının ta en derinine acı veriyordu ama genç kadın, bu hissiyattan nasıl kaçacağını da bu durumla nasıl baş edebileceğini de bilmiyordu.
Onun önüne kadar geldi ve yine yüzüne baktı. Bu sefer yüzündeki ifadeden bıkkınlığı ve bu durumdan rahatsız olduğu için memuniyetsizliği okuyan genç adam, bakışlarını ondan çekip odanın bir köşesine baktı. Onun ikna olmayan hali canını gitgide daha fazla yakıyordu ama konuşmasının bir anlamı olmayacağını da biliyordu genç adam.
Derin, bu sefer konuşmadı. Onu ikna edemedikçe içten içe kendisine kızıyor, suçluyor ve eli ayağına dolanıp ne yapması gerektiğini sorguluyordu. Gömleğin bir ucunu tutarak giymesine yardım ederken genç adam bir an için afalladı ve ne olduğunu anlayamadı zira Derin, bu sefer onun dinlenmesi için bir şey yapmıyor aksine hazırlanıp gitmesi için yardım ediyordu. Derin, onun kolundan gömleği geçirince düzeltti ve bu sefer düğmelerini iliklemeye başladı. Bir yandan da onu ikna edecek son hamlesini yapmak için içindeen kendisini hazırlıyordu.
Farkında olmadan yeşil harelerini onun yüzünde gezdirdi ve ifadesinden içinden geçirdiği düşünceleri okumaya çalıştı. Bunu yaparken oldukça rahattı çünkü ona tepeden baktığı için Derin onun üzerinde amansızca dolanan gözlerini göremiyordu. Öte yandan gömleği iliklediği için başı eğikti. Genç kadının düşünmek için kendisine zaman yaratabilmek için yavaş yavaş düğmeleri yerlerine geçirmesi de onun için büyük bir fırsat olmuştu.
Emre, onun nasıl bunların altından kalkabildiğini sorgularken buldu kendini. Genç kadın, bunları onun yüzünden yaşadığını söylemiyor, onu düşünerek hareket ediyordu. Hatta bunun imasını mimikleriyle dahi yapmıyordu. Yüzüne ölebilme ihtimalini haykırmıyor, kızını bir daha göremeyeceğini ve bunların hepsinin onun yüzünden olduğunu söylemiyordu.
Farkında olmadan, "Neden?" diye sorarken buldu kendini. Bunların sebebi neydi? Emre, onun kendisini suçlamasını beklemişti hatta içinde biriktirip patlamasın diye bunu söylemesini beklemişti. Kendisi için bunlar normal değildi, onun bağırıp çağırması gerekliydi ona göre. Genç kadın onun neyden bahsettiğini sormadı ve kendisini açıklamasını bekledi. "Neden bana kızmıyorsun Derin?"
Bu soru, genç kadının beklediği bir soru değildi. Genç adam ona çalışmadığı yerden sormuştu ve cevap vermesi öyle kolay değildi onun için. Derin, bunu o hala uyanmamışken birçok kez kendine sormuştu. Düşüncelerinden şeytanlar yapmıştı istemeden kendine ve onların vesveseleri ile bu soruların cevaplarının hepsinde de onu suçlamıştı.
Nefes alamadığını hissedip kendini bir adım geri çekti ve başını kaldırdı. Bu düşüncesini onaylamayan kalbine beyni de önermeler ortaya koyarak istediği cevabın varolmasına yardımcı olmuştu. "Neden kızayım ki?" başını kaldırıp onunla göz göze gelince genç adam gözlerinde, sözlerini destekleyen tarzda parıltılar gördü. Nefret yoktu gözlerine denk düşen gözlerde, yargılama yoktu mavi harelerde ve suçlama yoktu ona dikilen gözlerde. Sadece endişe vardı ve genç adam da bunu onun için endişe ediyor olmasına yordu.
"Benim yüzümden ölebilirdin," düz bir ifade ile onun sorusunu cevapladı. Onun bunu yapmasını, vicdanını rahatlatabilmek için istiyordu içten içe çünkü onun aksine Emre kendini suçluyor, bunların sorumlusunun kendisi olduğunu düşünüyordu. "Bu senin değil, senin peşindekiler yüzünden oldu," genç kadın, kendinden emin bir halde bu kelimeleri sarf etti. Kendini buna ikna etmişti ve şimdilik böyle kalmasını istiyordu.
Ölme ihtimali vardı, bu kabul etmek zorunda kaldığı bir gerçekti ama bu ihtimal gerçekleşmemişti. Genç kadın, biraz da buna güveniyor, bunun arkasında duruyordu. Konunun daha fazla uzamasını istemeyerek, "Ama ölmedim," dedi. Onun konuşmasına fırsat vermeyi istemiyordu çünkü ona karşı içinde hissettiği duyguları ağzından kaçırabilirdi. Bu anlaşmayı saklaması yetmiyormuş gibi bir de ona karşı hissettiği ve engel olamadığı duyguları da saklamalı, adeta cam fanus içerisinde muhafaza ederek kimsenin bilmemesini sağlamalıydı.
"Benim yerime sen ölebilirdin ve hala daha inat ediyorsun, dinlenmen gerekirken," genç kadının gözlerindeki parıltının sebebi değişti, şimdi ise sinirle karışık onaylamayan duygular hakimdi mavi harelerinde. "Herkes senin için endişeli, neden kimseyi düşünmüyorsun? Böyle yaparak hiçbir şey elde etmiyorsun," Derin sitemkarca konuştu ve ona arkasını döndü, şimdi onunla konuşması bir nebze daha kolay olacaktı.
"Gitmek mi istiyorsun? Kapı orada ama bil ki kimse senin bu davranışlarından mutlu değil," bir yüzleşme daha, dedi genç adam içinden. Onun hayatını sorguluyor oluşu canını sıkarken haklılığı karşısında tek kelime edip ona karşı gelemiyor, sadece dinlemekle yetiniyordu.
Derin bıkkınca konuştu, bundan ileriye gitmesi duygularını açığa çıkartacaktı. "Hakan Bey'in yanına gitmek istiyorsan dışarıda," diyerek bir çırpıda onun dedesinin yanına gideceğini tahmin ederek konuştu. Adımlayıp hızla odadan çıkınca bedenini kapıya yasladı. Her geçen saniye kendini ona daha fazla kaptırıyordu ve bu onun için hiç iyi olmuyordu zira onu düşünüyor oluşu en çok da kendisine zarar veriyordu.
Genç adam, odayı hızla ve hiddetle terk eden Derin'in arkasından bakınca yüzünü sıvazladı ve odada bulunan banyoya ilerledi. Onun bu hal ve tavırları kalbinde bir yerlerde küçük ama keskik kıpırtıların oluşmasına neden oluyordu. Onun gibi sorgulayınca kaçmak istediği gerçekler önüne dikilip ondan bir bir hesap soruyordu.
Acısını önemsememeye çalışarak lavaboya eğildi ve musluğu açıp yüzünü yıkadı. Suyun soğukluğu bedenini kendisine biraz olsun getirirken musluğu kapatıp dikleşti ve yüzünü havlu ile kuruladı. Bütün hareketleri yavaştı, düşünüyordu ve her defasında onun haklı olmasına hayretler ediyordu. Odaya yeniden dönünce yatağa çöküp oturdu ve beyaz çarçafı avucunun içine alıp sıktı sinirle. Derin onun gömdüğü, kaçmak istediği ne var ne yoksa yeniden önüne sunuyordu ve bu da gitgide genç adamın canını yakıyordu.
Derin, onun kapıdan çıkacağını düşünerek hızla kapıdan uzaklaştı ve mutfağa geçti. Karnını doyurup yatması ve bedenini dinlendirmesi gerekiyordu. Bu saatte en kolay yapabileceği şeyin makarna olduğunu düşünerek çekmeceleri kurcaladı. Dolapların dolu olduğunu görünce kaşları çatıldı ama daha sonra Sena Hanım'ın bir şeyler getirtmiş olduğu fikrine kendini kaptırdı.
Tencereye kaynaması için suyu koydu ve açtığı ocağın üzerine koydu. Bir yandan makarna için domates sosunu hazırlamaya başladı. Emre'den alamadığı hırsı sanki eşyalardan çıkartıyordu, sertçe masaya koyduğu kesme tahtası da onun hıncından nasibini oldukça almıştı. Genç kadın yıkadığı iki domatesi de soyarken bundan sonra nelerin olacağını düşünüyordu çünkü Emre ve Hakan Bey bu yapılanları hesapsız bırakmayacaktı.
Haşlayan suya makarnaları koyunca tezgâha yaslandı. Her şey kafasında dönüp dururken bunlardan kurtulmak için yapabileceği bir şey yoktu genç kadının. Bundan sonra olacakları tahmin de edemiyordu çünkü kestiremediği şeyler vardı. Makarna haşlanınca üzerine sosunu döktü ve masaya geçip oturdu. Güzelce yemeğini yedi, karnını doyurdu ardından da bulaşıkları yıkayıp yatmak için odaya geçti. Gün ağarmadan, yeni bir gün doğmadan neler yaşayacaklarını bilemeyecekti.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 45.84k Okunma |
3.36k Oy |
0 Takip |
63 Bölümlü Kitap |