
Mavinin Yeşili
Bölüm: 31- Bedeni Saran Korkular
Mavi gözleri açılıp tavandaki avize ile karşı karşıya kalınca genç kadın bir an neler olduğunu idrak edemedi. Beyni bir yandan yaşanılanların üzerini bir sis misali kaplayarak onun daha fazla etkilenmemesi için mücadele verirken bir yandan da yeni uyandığı için ne olduğunu çözemiyordu kafasında. Gözlerini yumruk yaptığı elleriyle ovdu ardından da yüzünü sıvazlayarak kendine gelmeye çalıştı.
Bir müddet yatakta dönüp durmuş, daha sonra da uykuya dalmıştı. Ara ara bir şey mi oldu, korkusu ile gözlerini açıp evin sessizliğini dinlemiş ve yine uykuya dalmıştı Derin. Bu yüzden de uyusa bile ara ara uyandığı için bedeni istediği enerjiyi alamamıştı. Batan gözlerini sıkıca yumdu ve üzerindeki yorganı kaldırıp yanındaki boşluğa savurdu.
Bir müddet daha olduğu yerde kaldı ve doğrularak dikleşti. Komodinin üzerinde ve şarjda olan telefonunu eline alıp saate bakınca dokuz buçuğa yaklaştığını gördü ardından da bakışları arkadaşı Eylül'ün onu defalarca onu aradığını içeren bildirimlere kaydı. Ayağına terliklerini geçirince ayaklandı ve dışarıya çıktı, kendisine gelebilmek için soğuk havaya ihtiyaç duymuştu. Balkonun siyah korkuluklarına sırtını yaslayınca arkadaşını aradı yeniden.
Telefondan kulağına ulaşan arama sesi upuzun bir zaman gibi gelmişti genç kadın için. Üşüdüğünü hissedip boşta olan kolunu karnına sarınca bir an için aklına gelen düşünce ile irkildi. Burada yakında evladını taşıyacaktı ve o evladı da ablası Ceylin'e hayat vaat edecek, onunla yaşayıp birlikte büyüyerek güzel anılar biriktireceklerdi. Bu düşünce yüzünde küçük ve masum bir tebessümün var olmasına sebep olunca genç kadın daha fazla düşünmek istemedi.
Bebeği ile birlikte, Emre'nin hayatına hiç girmemiş gibi çekip gidecek olmayı şimdilik kör kuyulara gömmeyi tercih etmiş, sadece hissettiği masum ve heyecanlı duyguları kalbinde saklamak istemişti. Rüzgarla birlikte sallanan saçlarını tenine değdikçe ferahladığını, rahatladığını ve hayatta olduğunu hissediyordu genç kadın. Doğa ona yaşadığını ve nefes aldığını haykıra haykıra bağırıyor, onu bu gerçekten mahrum bırakmıyordu.
Yaşadığı heyecanla birlikte bedeninin bulutların üzerinde hisseden genç kadının ayaklarını yeniden yere değdiren şey, arkadaşının bitkin ve kısık sesi olmuştu. "Alo." Derin bu buz gibi ses karşısında afalladı, bunu beklemiyordu. Onun şen şakrak sesini duyup neler yaptığını ve neler yaşadığını anlatmasını beklerken bu onu adeta sarsmıştı. Kaşları hafifçe kavislenirken ona selam bile vermeden hızla düşündüğü soruları bir bir sıraladı. "Eylül ne oldu? Sen iyi misin? Sesin çok kötü geliyor," nefes almadan sorduğu soruların cevabını sabırla bekledi genç kadın.
Telefonun diğer ucundan duyduğu soluk sesi ile birlikte genç kadın daha fazla meraklanıp onun için endişe ederken en sonunda Eylül konuşabilecek gücü kendinde bulmuştu. "Hiç," diyerek kestirip atmayı tercih etti çünkü arkadaşının kendisinden daha çok ilgilenmesi gereken mevzuları vardı hayatında. Bir anlık istekle onu aramıştı ama düşündükçe de onu üzüp yıpratmaktan ileriye gitmeyeceğini fark etmişti.
Genç kadın, bu cevapla tatmin olmamıştı ve bu hali de sesine yansıyordu. "Nasıl oluyor o?" diye azarlar bir tonda konuşunca Eylül dudaklarını dişledi. Anlatmayı istemiyordu ama onun bu cevapla tatmin olmayacağını da çok iyi biliyordu, Onu yatıştırmak için kelimelerini sarf etti. "Burda bazı şeyler yolunda gitmiyor," genç kadının kahverengi gözlerinin önünden yaşadıkları geçince, içinde yaşadığı duyguların yoğunluğundan ötürü sesi sonlara doğru kısılmıştı.
Bu hali kurtarmak için hızla konuştu, "Ama her şey düzelecek, benim için endişe etmene gerek yok," Eylül onun itiraz edeceğini çok iyi bildiği için ona konuşma fırsatı tanımadan cümlesinin devamını getirdi. "Sen beni boş ver. Ceylin nasıl? Emre ile nasıl gidiyor?" arkadaşının halini belirleyecek faktörleri sorduğundan ötürü onun nasıl olduğunu sorma ihtiyacı hissetmedi.
Genç kadın, o iyi hissetsin diye söyleyeceği "İyiyim" kelimesinin yerine onun anlatacaklarını dinlemeyi tercih ediyordu. Konuşmasını dinledi, "Ceylin iyi. Bu aralar Burcu ile çok vakit geçiriyor, onunla oyunlar oynuyor. Bu yüzden de keyfi yerinde," bu sözleri, kızı mutlu olduğu için heyecan ve sevinç ile dilinden dökülmemişti, aksine konuşurken zorlanmıştı. Eylül, "Ama," diyerek devamını getirmesini bekledi. Onun sesine yansıyan farklılığını anlayabiliyordu telefonun diğer ucundan.
Derin, rahatsızca kıpırdandı ve arkasını dönüp bu sefer de sırtını kapıya verdi. Dirseklerini demir korkuluğa yaslayınca beli biraz kamburlaştı ama bunu umursamadı. Camdan gördüğü yansıması ve kendi ile göz göze gelmesi, karşılaşacağı manzaradan kaçmak isteyince bedeni böyle bir hamlede bulunmuştu. "Aması şu: Bunları onlardan saklıyor olmak."
Uzun bir açıklama yapacağı için derin bir nefesi içine çeken genç kadın devam etti zorlandığı sözlerine, "Resmen öz yeğeninden haberi yok, ona bir nefes kadar yakın ama bir o kadar da uzak. Bu iş başta benim için kolaydı, sadece bunları saklamam gerekiyordu ama onları yan yana gördükçe kahroluyorum Eylül," yutkundu, burada konuşmasına ara verip soluklanması gerekiyordu.
"Her şeyin üzerime üzerime geldiğini hissediyorum ve içten içe eski yaşantımızı özlüyorum," mazinin anıları gözlerinin önünden geçerken onu gören birisi onun manzarayı seyrettiğini düşünebilirdi. Uzun bir süre ikisi de konuşmazken Derin'i kendine getiren şey, ağaçtan uçup giden kuşun kanat çırpması oldu. "Teşekkür ederim," dedi. Güçlü olması gerektiğini içinden durmadan sayarken.
"Ne için?" genç kadının şaşkınlığı sesine de yansırken yaşadığı kötü şeyleri bir an için unuttuğunu fark edince arkadaşına içinden teşekkürler etti. İkisinin arasında öyle bir bağ vardı ki, mesafeler bile engel olamıyordu onlara. Bu iki ruh da kıtalara, saatlere ve aralarındaki ülkelere rağmen yine birbirlerinin yaralarını sarmayı başarıyordular.
"Her şey için," sesi içine kaçmışçasına kısıktı ama telefondan konuştukları için onu dinleyen Eylül bunları duymuştu. "Yanımda olduğun için, arkadaşım olduğun için ve daha sayabileceğim her şey için," içinde hissettiği minnet duygusu sesine de yansımıştı ve bu da Eylül'ü gülümsetmişti.
Eylül, yanında yaşanan seslerden ötürü gerilirken konuşmasını burada sonlandırması gerektiğini hissetti. Bu konu için tek kelime etmedi ve acele ile, "Benim acil bir işim çıktı," dedi ve bu ona söylediği diğer yalanların yanındaki yerini aldı. "Kapatmam gerekiyor, üzgünüm." bunları duyan genç kadının omuzları aşağı düştü.
Onunla doğru düzgün konuşacak vakti bulamazken şimdi de konuşmalarının yarıda kesiliyor olması onu üzmüştü. Bir yandan onun sesini duyduğu için daha fazla onun hakkında endişelenmezken diğer yandan zamanı durdurarak onunla daha fazla konuşabilmeyi diliyordu içten içe ve her zamanki gibi bu dileği de yerine gelmiyordu, onu yine hüsrana uğratıyordu.
Ona veda bile edemeden kapanan telefon karşısında bir an için kalakalırken çok kısa bir süre içinde kendini toparladı ve telefonunu kulağından çekip cebine koydu. Onun da hayatının en az onunki kadar zor geçtiğini anlayabiliyordu genç kadın. Sesi hem kötü geliyordu hem de kendisi için iyi olacağını düşündüğü bir evliliğe adım atmıştı arkadaşı ama bazen düşünmek yetmiyordu. Olmasını istediğin şey için mücadele de etmeliydin.
Tenine değen serin hava sayesinde uykusu biraz olsun açılmıştı. Bakışları korkutucu ama bir o kadar da huzur veren ağaçlara kayınca aklındakileri bir kenara bırakmaya çalıştı. Hayatı birden değişmişti ve onun için bu yeni hayata adım atarak adapte olmak zor olsa da işleri kendi için kolaylaştırmaya çalışıyor, hayatına giren yeni aile üyelerini kendince benimsemeye çalışıyordu.
Bu gayreti, yaşanan ve onları büyük ölçüde etkileyen olaylar yüzünden sekteye uğrasa da genç kadın inatçıydı. Pes etmemeye ve bu geçen sürenin biraz olsun kızı ve kendisine iyi gelecek şekilde olması için elinden geleni yapmaya kararlıydı. Hayatı güzelleştiren taraf her zaman kendisi olmuştu çünkü genç kadın heykel gibi yerinde kalmanın hiçbir işe yaramayacağını çok iyi biliyordu.
Dalıp gitmişken aklına gelen düşünce ile hemen telefonunu açtı ve takvim kısmını açıp doktor randevularını kontrol etti. Bunları genelde defterine not alsa da onunla uğraşmayı istemeyerek telefonuna not almayı tercih etmişti genç kadın. Bir hafta sonra Ceylin'in tedavisine başlanacaktı ve küçük kızı kanser ilerlemesin diye ilaçlar alacaktı. Ondan sonraki haftada da kendisinin muayenesi vardı. Hamile kalabilmesi için bedeninin dinç ve sağlıklı olması gerekiyordu bu yüzden de durumunun incelenmesi gerekiyordu.
Genç kadın sinirle güldü, takvimdeki günlerde gözleri dalarken. Bugünden öncesi bir sis bulutunun gerisindeydi sanki. Hayatları Ceylin'in hastalığını öğrendikleri anda yeniden başlamış gibi geliyordu ona. Birden yeniden doğmuş gibiydi genç kadın ve bedeninde hissettiği bu duyguya hiç de alışık değildi. Bu yüzden de buna alışıp onu benimsemesi gerekecekti.
Daha fazla bunları düşünmek istemeyerek dudaklarını birbirlerine bastırdı ve duyduğu gürültü ile birlikte başını telefonundan kaldırdı. Kuşların cıvıltılarının arasından göğe yükselen araba sesleri onu meraklandırmıştı ama yine bir saldırıya uğrarlar diye de diken üstündeydi. Bu tedirginliğinin uzun süre bedenine misafirlik edeceği düşüncesi de gerilmesine neden oluyordu.
Ağaçların dallarında yaprak olmadığı için ağaçları yararak eve kadar ilerleyen yoldan kimin geldiğini seçebiliyordu genç kadın. Plakayı okuyup arabanın içindeki kişilerin Emre ve Hakan Bey olduğunu düşününce gerilen kasları gevşedi. Daha sonra da aklında beliren düşünce ile yine gerildiğini hissetti. Nereden geliyorlar? Sorusu bir balon misali havada kaldı ve bir cevap bulamadı genç kadın.
Kapının hemen önünde duran arabanın kapısını açan adamlar baş selamı vererek efendilerini karşıladılar. Hakan Bey, oldukça yorgun hissettiği için her ne kadar sevmese de eline bastonunu almıştı ve ondan destek alarak arabadan indi. Yaşlı adam süratle içeri girdiği için onları büyük bir merak içerisinde izleyen gelini fark edememişti.
Emre de onunla birlikte dışarı çıkınca genç kadının mavi gözleri hafifçe büyüdü ama sesini çıkartmadı. Genç adama giydirdiği beyaz gömlekteki kan lekesinin ona ait olup olmadığını yokladı ve başka birisine ait olduğunu anlayınca rahatladı. Daha sonra başkasına ait olduğunu fark edince yüreği ağzına geldi.
Bu içinde yaşadığı gitgellere son zamanlarda fazlasıyla şahitlik ediyordu ve bu artık dengede olan duygularını alt üst ediyordu.
Emre, başını kaldırıp onunla göz göze gelince kaşlarını çattı. Derin'in yüzündeki dehşetle karışık sorgulama hali bir an ona için tuhaf gelse de daha sonra onun gibi yaparak üzerine baktı ve bedenindeki kan izlerini gördü. Gözü o an o kadar çok dönmüştü ki bunu fark edememişti.
Aklı sadece karşısındakini konuşturmaya odaklanmıştı. Konuşmamaya yemin etmiş adam karşısında kanı kaynamış, olanca gücüyle üzerine atlayıp hırpalamış ve konuşması için türlü türlü hamlelerde bulunmuştu. En sonunda bedeni yorgun düştüğü için bayılan adamla birlikte dedesi eve gitmelerini söyleyince bu sefer de sorgu görevi adamlarına kalmıştı.
Daha fazla onun karşısında bu halde bulunmak istemeyerek fırtına gibi içeriye girdi. Sena Hanım'ın mutfaktan gelen sesleri daha hızlı ilerlemesine neden oldu ve yaşlı kadının, "Emre!" diyerek ona seslenmesini duymazdan geldi. Yaptığının yanlışlığı veya doğruluğu sorgulanabilirdi ama genç adam kendini haklı buluyordu.
Derin, belki de onun yüzünden zarar görebilirdi. Kendini düşünmeyen genç adam sadece ona odaklanmıştı. Adamların ailesine zarar verme girişimini düşünen beyni kordan bir aleve dönüşüp onları da tek tek yakıp yok etmeye yetmişti ve genç adam bu yaptıklarından ötürü zerre kendini suçlamıyordu. Adaletin yerine ulaştığını hisseden kalbi, rahatlıkla atmaya devam ediyordu bedeninde. Öte yandan ele başlarını öğrenip onların da cezalarını kesmek için gün sayıyordu.
Birisine gözükmemek için hızlı adımlarla birlikte yukarı çıktı ve odasının kapısına kadar geldi lakin aklına gelen düşünce onu içeriye girmekten alıkoydu. Derin içerideydi. Çıkmasını beklerse birisine bu halde görünebilirdi. Girdiğinde ise Derin'in ona nasıl bir tepki vereceğini kestiremiyordu. Onun avukat olduğunu biliyordu, kimin haklı olup olmadığına karar verecek birisiydi ama yine de o da bir insandı. Kendi duyguları, düşünceleri ve tavırları vardı.
Genç adam, aklında adeta şimşek misali çakan düşüncelerle boğuşurken birden açılan kapıyla birlikte genç kadının mavi gözleriyle karşılaştı. Onun şaşkın ve bir o kadar da ne olduğunu anlamak için üzerinde süzülen gözlerini incelerken buldu kendini. Derin, bunu beklemiyordu. Ceylin'e bakmak için odadan çıkarken genç adamın aşağıdaki odaya geçeceğini düşünmüştü ama Emre'nin düşünmekten gözü görmeyen gözleri, bedenini alışık olduğu bu odaya getirmişti.
Bu bakışma, genç kadının sesi ile son buldu. "Ben de Ceylin'e bakmak için çıkıyordum," diyerek kendini açıkladı. Bakışlarının altında, sessizce onu dinleyen beden birden hareketlendi ve ona yol açtı. Derin, geçecekken gömleğinin kolundan sıyrılıp çıplak kalan kısmı gördü. Emre, fark edememişti o an ama dövdüğü adam can havli ile bıçağı koluna savurmuştu. Yarası derin değildi ama kan o bölgede kurumuştu.
"Yaralanmışsın," diyen Derin'in endişeli sesini duyar duymaz onun baktığı yere baktı genç adam. Kendisinin bile beklemediği bir hayretle konuştuğunu fark edince dudaklarını kemirdi genç kadın. Bu işe duygularını şu an için katması mantıklı gelmiyordu ona. Her şey yeniyken belki de bu hamlesi onu bitirecekti.
Piyonların görevi şahı korumaktı, tıpkı Derin'in duygularını gizlediği sahte perde gibi onu korumalı, yapacakları hamle için doğru zamanı kollamalıydılar. Zaman elbet gelirdi ama kazanma şansı tekti. Derin, oynadığı bu kumarı ya kazanacaktı ya da kaybedecekti.
"Önemli değil," sesi kısık ve bitkin çıkmıştı. Cevap vermesinin onu daha fazla endişelendireceğini düşünse de olan olmuştu artık. Sesi, adamlara bağırdığı için bu halde uzunca bir müddet kalacaktı. Genç kadın illaki onun bu sesine tanık olacaktı, bu yüzden de genç adam bu düşüncesini kafasından savdı.
Derin, kaşlarını çatarak ona baktı. Bu, düşüncelerini diliyle söylemekten çok bedeni ile ifade etme şekliydi. "Senin için önemli olmayabilir ama benim için önemli," dedi sitemvari bir sesle. Onun yeşil gözlerindeki sorgulayan tınıyı görünce bocalayarak ekledi. Farkında olmadan duygularını açığa çıkartabilirdi bu hareketi. "Yani ben Sena Hanım'ları düşünüyorum," ellerini nereye koyacağını bilemeyerek önünde birleştirdi. "Senin için çok üzüldüler ve kahroldular. Daha fazla üzülmelerini istemem," diyerek kendini izah etti ve elinden geldiğince tane tane konuşarak onu dediklerine ikna etmeye çalıştı.
Emre, sadece başını sallamakla yetindi. Gece uyumamıştı, hareketleri yüzünden de yarasının açıldığını hissedebiliyordu. Her ne kadar dimdik bir şekilde genç kadının karşısında dursa da tek bir hareketle yerle bir olabilirdi. Derin de onun acı çeken ama bir o kadar da bunu gizleyen halini görünce kapının önünden çekildi. "Sen geç otur, ben de yaran için bir şeyler getireyim," dedi ve onun cevabını beklemeden odanın içindeki banyoya ilerledi.
Genç adam onun dediğini yaparak yatağın ayak ucuna geçip oturdu. Aciz olmak, bu dünyada isteyeceği son şey bile değildi bu yüzden de bu halini genç kadına gösterme niyetinde değildi. O, elindeki çanta ile yanına gelene kadar onu yanından gönderecek kelimeleri tartıp durdu kafasında. Kendisi yaralarına bakabilirdi, buna gücü yoktu ama yıllar bile geçse yine de kendi yapacaktı.
Derin alelacele banyodaki çantayı aldı. Kolunun kapıya çarpmasını bile umursamadı ve yürüyüp genç adamın yanındaki boşluğa geçip oturdu, çantayı açarak içinden gerekli malzemeleri çıkartmaya başladı. "Ben hallederim," diyen ses ile birlikte başını kaldırdı. Genç adamın sesi yine kötü çıkmıştı, Derin bu konuyu açarak dediğini farklı bir yere çekmeyi düşündü.
"Sesin kötü çıkıyor istersen sıcak bir şeyler iç," dedi ve tepkisini beklemeden eline bir parça pamuğu aldı. Emre, onun gözlerini ondan kaçırdığını fark etti ve nedenini çabucak kavradı. Derin, o itiraz ederse eğer bunu umursamamaya gayret ediyordu. Boğazı acıdığı için onun elini tuttu. Bu kısaca dur demekti onun için lakin karşısındaki kadın bunu istemiyordu.
Genç kadın, elinin üzerine değen soğuk parmaklarla birlikte irkildi. Tenine değen elin içten içe sevdiği adama ait olması da ürpermesine neden olan bir diğer etkendi. Onun gözerlerine çevirdi bakışlarını. Genç adamın memnuniyetsizce bakan yorgun gözleri yapmamasını haykırıyor, onu bu yönde harekete geçirmek için olağanüstü bir çaba sarf ediyordu.
Derin, farkında olmadan onun bu hareketi üzerine gözlerini devirdi ve bunu gören genç adamın kaşları daha fazla çatıldı. "Ameliyat etmeyeceğim seni, sadece yaralarını saracağım," diyerek alayla konuşan genç kadın onun tepkisini umursamamıştı. İster istemez onun soğuk tavırlarına ayak uydurmaya çalışıyordu çünkü ancak bu şekilde bir diyalog içerisinde bulunabilirdi. Bu, hoşuna giden bir durum değildi ama akışına bırakmak da gerekiyordu.
Emre, konuşmak için ağzını açtı ama acısını hissettiği boğazı yüzünden bu girişimi yarım kaldı. Derin'in haklı olduğunu biliyordu ve yardım etmeyi istemesini anlayışla karşılıyordu ama yine de ona yaralarını gösterme niyetinde değildi. Bu sefer de ayağa kalkınca genç kadın şaşkın bakışlar eşliğinde ona baktı. Gözlerinin içine bakabilmesi için boynunu biraz geriye atması gerekiyordu çünkü hem Emre'nin boyu yüzünden hem de bulunduğu konumdan ötürü bakış açısı daralmıştı.
Emre, bir şey demeden hızlı adımlarla odada bulunan banyoya yöneldi ve kapıyı sertçe kapatıp ardından kilitledi. Yorgun bedenini ardındaki kapıya yasladı ve gözlerini yumdu. Bir müddet zaman verdi kendi, bedeni kısacık mesafede dahi yorulmuştu. Üzerindeki kıyafetlerden bir çırpıda kurtulan genç adam kıyafetlerini kirli torbasına atıp ısınmasını bile beklemeden bedenini soğuk suyun altına attı ve suyun bedeninden akmasını hissederek bir süre hareketsizce bekledi. Düşünüp karar vermesi gereken mevzular vardı, zihninin kıvrımlarında dolanıp duran.
Genç kadın, sinirle kucağındaki çantayı yanındaki boş kısma bıraktı. Bir an için onun inadını kırabileceğini düşünmüş, bunu dilemişti ama istediği yine onun sayesinde olamamıştı. Önünde düşen saçlarını geriye doğru savurup dolaba yöneldi. Emre banyoda olduğu için rahatça üzerini değiştirip saçını sıkı bir at kuyruğu yapıp önüne düşen saçlarını da tel toka ile sabitledi. Üzerine giydiği mor kazağını uçlarından çekiştirip düzeltti ve onunla aynı renkte olan pantolonunun paçalarını düzeltti.
Banyonun kapısına delici bakışlarını gönderdi sanki genç adamın gözlerini görebilecekmişçesine. Kendisine bile isteye zarar veriyor oluşunu doğru bulmadığı gibi kabullenemiyordu genç kadın. Sert bir soluğu dudaklarının arasından bırakıp odadan ayrıldı. Kızı ile şu birkaç gün içinde doğru düzgün ilgilenememişti bu yüzden de ona karşı sevgi ile atan kalbi kendini çok yalnız hissediyordu.
Ceylin'in kaldığı odaya girince dikkatini çeken ilk detay odada Burcu'nun olmayışıydı. Bu onu sevindirmişti çünkü genç kadının yatağında uyuyup daha iyi bir uyku çekeceğini çok iyi biliyordu. Kızı daha uyanmamıştı. Elini başının altına koymuş, üzerindeki yorganı bir eliyle sıkı sıkı tutmuş ve bir bacağını da yataktan aşağıya doğru sallandırmıştı. Ceylin'in dağınık haliyle birçok kez şahit olan genç anne, her zamanki gibi ona karşı gülümsedi. Her gece bu yüzden kızını kontrol etmesi gerekiyordu.
Onu izlemeyi bırakarak kızına doğru adım attı. En zor kısma gelmişti sıra, kızını uyandırıp kahvaltıya inmeleri gerekiyordu. Bu düşünce, genç kadını bir an için duraksattı. Evdeki herkes perişan haldeyken kimsenin aklına bunun gelmeyeceğini düşündü. Kahvaltıyı kendisinin hazırlayabileceği fikri de düşüncelerinin hemen ardından zihninde belirince kızının saçlarını okşadı. Yanağına küçük bir öpücük kondurup onu korkutmamak için usulca fısıldadı. "Hadi canım uyan. Sabah oldu."
Küçük kız bu sesle birlikte battaniyeyi tutan elini kulağına yasladı. Bu konuşmadan annesine uyanmak istemediğini belirtme şekliydi. Bunun üzerine genç anne kıkırdadı ve onun yanağına elini yasladı.
"Böyle yaparak kaçamazsın benden, ona göre," dediğinde kızı huzursuzca mızmızlandı ama Derin yine de onu uyandırmaktan vazgeçmedi. "Hadi hadi," dedikten sonra uyanmak için gözlerini açıp kapatmalarını izledi. Uyku mahrumu olan küçük bedenini hemen uykudan yoksun bırakamıyordu küçük kız.
Genç kadın ayaklanıp odadaki perdeyi açtı. Güneş ışığı tam da Ceylin'in yüzüne vuruyor, onu rahatsız ederek uykusunu açmaya başlıyordu. Küçük kızın dudaklarının arasından rahatsız olduğunu belli eden mırıldanmalar çıktı. Derin, kızına yardımcı olmak adına onun üzerindeki battaniyeyi kaldırınca Ceylin doğruldu. "Hadi gel elini yüzünü yıkayıp aşağıya inelim ve kahvaltı yapalım," diyen genç anne kızının yataktan inmesine yardım etti.
Odadaki banyoya geçen ikili işlerini halledip odadan ayrıldılar. Derin, kızının elini sıkı sıkı tutuyordu. Onu usulca merdivenlerden indirdi ve yürüyerek mutfağın önüne kadar geldiler. Genç kadın duyduğu seslerle birlikte gözlerini içeriye çevirdi ve Sena Hanım'ın kahvaltıyı hazırladığını gördü. "Günaydın," diyerek usulca selam verdi ona. Onu korkutmamak için de sesini olabildiğince alçaltmıştı.
İşlerine dalıp giden yaşlı kadın bu sesle birlikte başını kaldırıp onunla göz göze geldi. Bir an için kimsenin yanına gelmeyeceğini düşünmüş, endişelenmişti. Gülümsemeye çalışarak, "Günaydın," cevabını verdi ona.
Derin ilk önce Ceylin'in masaya geçip oturmasına yardım etti daha sonra da Sena Hanım'ın yanına gitti. Yaşlı kadın domatesleri dilimliyordu. Genç kadın onun elindeki bıçağa uzanırken konuştu, "Siz yorulmayın ben yaparım," dedi ama Sena Hanım başını salladı. "Böyle iyi kızım, bir şeylerle uğraşırken kötü şeyleri düşünmüyorum," dedi yorgunlukla. Akşam uykusu kaçmıştı, yaklaşık iki saat kadar uyusa da bedeni enerjisini toplayamamıştı.
Derin, bu sözlerin altında ezilirken ikilemde kaldı. Bütün işleri onun yapmasına gönlü razı değildi. Konuyu dağıtmak için peşi sıra ekledi. "Tamam o zaman ben de tabakları yerleştireyim," dedi ve önündeki dolabı açtı. Evdeki kişi sayısına göre tabakları saydı ve salondaki büyük masaya gidip tek tek ve özenle tabakları dizdi.
Elindeki tepsi ile mutfağa geri döneceği vakit mavi gözleri televizyonun önündeki çerçevelerden birine takıldı. Genç bir çocuk, dedesinin yanında durarak gülümsüyordu. Dedesi, gurur ile omzuna elini koyup torunu gibi kameraya bakarak gülümsemişti. Yanlarındaki beyaz at da bu anın verdiği mutluluk ve gurur ile asilce yanlarındaki yerini almış, fotoğraf çekildiklerini biliyormuşçasına başını dikleştirmişti.
Derin merakla fotoğrafa doğru adımladı, bir yandan da fotoğraftaki kişilerin Emre ve Hakan Bey olduğu konusunda tereddütteydi zira iki adamı da gülerken hiç görmemişti. Hayatlarına dahil olmadan önce de bu şekilde yaşadıklarını düşünse de bu onun için büyük bir sürpriz olmuştu.
Elindeki tepsiyi yanındaki sehpanın üzerine bırakıp iki eliyle çerçeveyi kavradı ve kaldırıp kendine yaklaştırdı. Bu sayede fotoğrafın dibinde yazan notu da fark edip okuyabilmişti. "Torunum on bir yaşındayken" yazı son derece güzeldi ve özen ile yazılmıştı. Böyle bir notu sadece Sena Hanım'ın yazmış olduğunu düşündü.
Genç kadın yüzünde yeşerip hayat bulan gülümsemeye engel olamadı. Emre'nin alay etmek dışında muzip bir haline şahit olmamıştı. Şu anda ise onunla ilgili yeni bir bilgiye daha şahit oluyordu.
Mutluluğunu bıçak gibi bölüm ikiye ayıran düşüncesi, elini ayağını hissiz kılmıştı adeta. Ya doğacak çocuk ona benzerse? sorusu zihninin en ücra köşelerinde yankılanıp kendisini rahatsız hissetmesine neden oluyordu. Genç kadın nefesinin kesildiğini hissetti ve hemen çerçeveyi aldığı yere bıraktı. Bunları düşünmek ruhunu yaralıyordu, bedeninin üşüdüğünü hissetti. Gözlerini sıkıca yumup bu duygulardan kendini kurtarmaya çalışırken sağ elini hızlanan kalbinin üzerine koydu.
Bu kadar duygu yoğunluğunu hisseden kalbi oldukça hızlı atıyordu. Çenesinin hemen altında kalan bölgenin zonladığını hissederken düzensizleşen nefesini eski haline döndürmeye çalışıyordu genç kadın. Bu ihtimal bile onu bu denli etkilerken gerçek olmasını aklından dahi geçirmemeye çalışıyordu. Merak, keskin bir duyguydu. Ucu sivriydi ve oldukça can yakıyordu genç kadın için.
Derin, ne zamandır orada olduğunu bilmiyordu lakin odak noktasını değiştiren şey Sena Hanım'ın omzuna dokunmasıydı. İrkilip ona çevirdi bakışlarını. Gözleri onu görebiliyordu ama algılayamıyordu. Kendine gelmesi gerektiğini haykıran beyni sayesinde bir nebze olsun kendine geldi genç kadın.
"Sana seslendim ama duymadın," diye endişe ile konuşan yaşlı kadın onun mavi gözlerine bakarak neler olduğunu kendince çözmeye çalışıyordu. Onun uzun süre gidip gelmemesi ve seslenmemesi korkmasına neden olmuştu. Yaşanan olaylardan sonra diken üstünde olan yaşlı kadın soluğu Derin'in yanında alıvermişti.
Yaşlı kadının korku ile dolanan gözlerine karşılık gülümsemeye çalıştı ama pek de başaramadı. "Ben fotoğrafa bakıyordum," diyerek içindeki duygu karmaşasını bu şekilde dağıtmaya çalıştı. Sena Hanım'ın bakışları fotoğrafa kayınca gözlerinin kenarları burukça gülümsediği için belirginleşti. "Emre atları çok sever," diyerek lafa atladı ve geçmişin kıvrımlarında dolanırken devam etti. "Hakan ile bir gün iddiaya girdiler ve yarıştılar. Emre kazanırsa at onun olacaktı, Hakan kazanırsa da ona ait olacaktı."
Duraksadı, soluklandı ve camın üzerinde parmaklarını gezdirdi. "Fotoğraftan da anlaşılacağı üzere kazanan Emre oldu. Hakan'ın gururunu daha dün gibi hatırlıyorum," Derin, konuşan kadının coşkusunu yüreğinde hissederken bir yandan da bedenini saran duygulardan yavaş yavaş arındığını hissediyordu.
"Neyse hadi boş ver," diyerek konuyu kapatmaya çalıştı Sena Hanım zira Emre'nin başına bir şey gelmesi onu paramparça etmeye yetecekti, kaybetme korkusu bedenini sararken bundan kaçmanın püf noktası buydu. Duygularını yok sayarak rahatlamaya çalıştı. "Mutfağa geçelim de son hazırlıklarımızı da yapalım," dedi cümlesine ekleme yaparak.
Genç kadın başını sallayarak onu onayladı. İki kadın da bilmeden aynı duyguların benzer tonlarına ev sahipliği yapıyorlardı bedenlerinde. İkisinin de korkuları vardı ve uzun bir süre onlardan ayrı kalmaya niyetli değillerdi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 45.84k Okunma |
3.36k Oy |
0 Takip |
63 Bölümlü Kitap |