35. Bölüm

🩵32. Bölüm/ 1. Kitap Finali🩵

Elif
mavii_bulutt345

Bölüm: 32- Tehdidin Gitgide Büyümesi

 

1. Kitap Finali

 

"Bence tuzu yerinde olmuş," diyen Derin tattığı kaşığı su ile yıkamakla meşguldü. Sena Hanım'a herkesin neyi sevdiğini sormuş, aile için güzel bir kahvaltı hazırlamayı teklif etmişti, bu sayede güne güzel başlayabilirlerdi. Her ne kadar kötü şeyler yaşasalar da. Yaşlı kadın da bu fikre katılıp kahvaltı için sos hazırlamaya koyulmuştu.

 

"Krepler nasıl oldu kızım?" diyen kadın sos tavasındaki malzemeyi tabaklara eşit şekilde yaymakla meşguldü. Ona gülümseyerek cevap verdi genç kadın, "Hemen hemen bitiyor. Birazdan masaya geçeriz," demesi cevap verdiği kadını uzaklara daldırdı. Kimsenin masaya gelmeyeceğini düşünüyor, bu ihtimalin olmamasını diliyordu. Bunca yıldır devam eden düzenlerinin bozulması, aralarına bir soğukluğun girmesini ve ailesindeki fertler ile arasında sıkı sıkıya bağlı olan ipleri kopartmayı istemiyordu yaşlı kadın.

 

"İyi iyi," dedikten sonra tabakları alıp içeriye geçti. Derin, son krepi de diğerlerinin üzerine bırakıp ocağı kapatınca etrafı kolaçan edip yapması gereken başka bir şeyin kalıp kalmadığını öğrenmeye çalıştı. Bulamayınca arkasında kalan kızına döndü. "Doydun mu?" diye sorunca küçük kız ağzı dolu olduğu için başını sallamakla yetindi. Derin, kızının yanına gidip saçlarına küçük bir öpücük kondurdu. "Son lokmalarını ye de odaya götüreyim seni, biraz oyna olur mu?"

 

Küçük kız, bunu duyar duymaz gözlerini hafifçe büyüttü ve heyecanla onu onayladı. Derin, onun kahverengi saçlarını okşadı. Kendince yaşanabilecek bir gerginlikten onu bu şekilde korumaya çalışıyordu. Öte yandan kızı kahvaltıyı hazırlarken aç olduğunu dile getirmişti ve Sena Hanım da onun için bir bardak süt ile küçük bir ekmek arası hazırlamıştı. Karnı doyan kızının sofrada oturup sıkılacağını çok iyi biliyordu.

 

Bir yandan da aklına gelenlerle birlikte Sena Hanım'a bir açıklama yapması gerektiğini düşündü. Yaşlı kadın, her şeye rağmen ailesini yine bir arada olabilsin diye çaba sarf ediyordu. Onun bu girişimini saygıyla karşılıyor ve takdir ediyordu. Küçük kızını masada görmezse eğer üzüleceğini ve emeğini boşa çıkaracağını düşünerek kafasında yapacağı açıklamayı hazırladı.

 

Kızının ellerini ve ağzını temizlemesine yardım eden genç kadın ardından bulaşıkları sudan geçirip makineye yerleştirdi. Makinenin kapağını kapattığı sıra yaşlı kadın da mutfak kapısında göründü. "Doydun mu güzel kızım?" şefkat ile sorusunu sormasının üzerine küçük kızın saçlarını okşadı.

 

Ceylin, ona sevgi ile dikilmiş olan bakışlara odaklandı. İçerisine yeni girdiği aileden az çok çekindiği için sadece başını salladı. Sena Hanım gülümsedi, bir an için yaşadıkları olayları unutup geçmişe gitti. Burcu gözlerinin önüne geliverince neşesine neşe eklendi. Gözlerinin önüne gelen geçmişi, çölde su bulmak kadar rahatlatmıştı boğulan ruhunu.

 

"Hadi o zaman, çık odana," dediğinde onları hoş bir mutlulukla izleyen genç kadın rahatladığını hissetti. Sena Hanım ondan önce davranmıştı, ona karşı mahcup hissetmeyecekti. "Derin sen de yardım et ona. Emre'yi de çağır gelirken olur mu?" dediğinde genç kadın onu onaylar tarzda mırıldandı. Kızını sandalyeden indirirken Sena Hanım ona söyleyeceği son sözleri de ekledi. "Ben de Burcu ile Hakan'a bakayım," sesine hissettiği tereddüdün kırıntıları bulaşmıştı.

 

Yaşlı kadın, içten içe onların sofraya gelmemesinden endişe ediyordu ama bunu belli etmemek ve içindeki heyecanı diri tutmak için endişesini kendince bastırmaya çalışıyordu. Derin, onun yaşadığı korkuyu hissetti ve onun kendisini rahatlatması için gülümsedi. Ceylin önden ilerlerken Sena Hanım'a yaklaşıp omzunu okşadı. Konuşmak için dudaklarını araladığı zaman ona cevap veren kadın karşısında şaşkınlığını gizleyemedi.

 

"Biliyorum kızım, onlar ben kırmayacaklardır," Sena Hanım, onun şaşkın haline gülümsemeden edemedi. Şaşırmasına hak veriyordu ama yaşlı kadın onun ne diyeceğini tahmin ederek konuşmaktan geri duramamıştı. "Tamam o zaman," diyen Derin ona müsaade istercesine baktı ve kızının ardından çıktı mutfaktan.

 

Onunla birlikte basamakları aşıp ona ayrılmış olan odaya geçtiklerinde kızının oyuncaklarını onun için hazırladı. "Ben aşağıdayım, bir şey olursa seslenirsin olur mu?" sorusunu sorarken bir eli de onun saçlarında dolanıyor, gözleri de yüzünde dolanıp tepkisini anlamaya çalışıyordu. Onun yalnız oynamayı sevdiği kadar birisi ile de oynamayı çok sevdiğini bilen genç anne ne düşündüğünü bilme ihtiyacı hissetmişti.

 

Küçük kız, bebeği ile oynamak için ona bir mutfak hazırlarken annesine cevap verdi. "Tamam anne," dediğinde genç kadın onun yanağını öptü. "Ben gidiyorum," diyerek çöktüğü yerden doğruldu. Kızı korkup ürkmesin diye haber veriyordu ona. Odada kızını tehlikeye atacak bir şeyin olmadığına kanaat getiren gözleri kapıya yöneldi. Dışarı çıkmadan hemen önce son kez kızını kontrol edip ardından kapıyı kapattı genç kadın.

 

Kendilerine ayrılan odanın kapısına gelince eli kapının koluna uzandı ve orada öylece kaldı. Ne yapacağını bilmiyordu genç kadın. İkilemin tam da göbeğinde yer alıyordu. İçeri girip onunla konuşmak istese de şu anda onun yorgun olduğunu söyleyerek gelmek istemediğini dile getirmesini duymak istemiyordu.

 

Yine de kısa bir an için kendini cesaretlendirdi. Kahvaltıya gelme teklifini reddederse eğer yarasını ve yorgun bedenini bahane edip ısrar edebileceğini düşünen genç kadın aklına esen bu düşünceler yüzünden kapıyı çalma nezaketinde bulunmayı unuttu ve açtığı kapıdan içeriye doğru süzüldü. Mavi gözleri yatağın başında dikilen ve elindeki kazağı giymeye hazırlanan genç adamı bulunca hızla elleriyle yüzünü kapatıp arkasını döndü.

 

Dudaklarını kemiren genç kadın içten içe kendine söylenirken ondan bir komut bekliyor, bir an önce giyinmesini ve onu bu durumdan kurtarmasını diliyordu. Kalp atışları hızlanmıştı, nefesleri de ona ayak uydurup düzensizleşse de bu genç adamın ona giyindiğini söyleyip arkasını dönmesini rica etmesiyle son bulmuştu.

 

Genç adam, kaşlarını çatıp arkasını dönmüş olan genç kadına baktı ve ardından da elindeki siyah kazağı hızla bedenine geçirdi. Eline aldığı baş havlusuyla ıslak saçlarını kurularken tok bir sesle konuştu. "Üzerimi giyindim, arkanı dönebilsin," demesinin ardından dediğine uyan genç kadına dikti bakışlarını. Konuşmadan soruyordu ona neden geldiğini.

 

Derin, bakışlarını ondan kaçırdı. "Kusura bakma," dedi bir az önce yaşadıkları olay için özür dilercesine. "Giyiniyor olduğunu düşünemedim." her zamanki gibi yine kazağının ucuyla oynamaya başlamıştı. Böyle yaparak kafasını başka düşüncelerle dolduruyordu ve suçluluk duygusunu bu şekilde bastırabiliyordu.

 

Emre başını sallamakla yetindi. Bu duruma sinirlense de bedeni yorgundu ve bunun üzerinde duracak hali yoktu. Başı zonklarken anlını ovuşturdu. Başındaki havluyla işini bitirince yatağın köşesine bıraktı. Genç kadın ise onun bu hallerini adeta bir film izlermişçesine izliyordu. Onu sevdiğini kendine itiraf etse de yine de onu izlerken kendinden geçiyor oluşuna hayretler içinde şaşırıyordu.

 

Emre'nin bakışlarını üzerinde hisseden Derin omuzlarını dikleştirdi. "Sena Hanım kahvaltı hazırladı da. Seni de çağırıyor bunun için gelmiştim," cümlesini bitirip ondan kaçırdığı mavi gözlerini yeşil gözlerine kenetleyerek bir cevap bekledi. Genç adam hissettiği acıyla birlikte başını tutarken hissettiği duygular yüzüne yansıdı, kaşları kavislendi ve anlı bir tümsek misali çukurlaştı.

 

Dişlerini sıkıp zonklamanın geçmesini beklemesi boş bir çabaydı. Uykusuzluk ve yorgunluk ile birlikte aç olması bedeninin bu şekilde onu uyarmasıyla sonuçlanmıştı. Yine de genç adam aşağıya inip inmemek arasında tereddüt ediyordu. Babaannesini bu gibi olayları hoş karşılamadığını bildiği için pek de gözünün önünde olmayı istemiyordu genç adam.

 

Derin korku ile bir adım attı. "İyi misin?" sorusunu farkında olmadan yüksek bir tonda sorunca parmakları ile dudaklarını örttü ama şanslıydı ki Emre başındaki ağrı yüzünden yeşil gözlerini sıkıca yummuştu, bu şekilde de yaptıklarını göremiyordu.

 

"İyiyim, sadece başıma bir ağrı girdi," açıklamasını sıktığı dişlerinin arasından yaptı. Dik duruşundan ödün vermemek için devam etti. "Geçer şimdi, önemli değil," dedikten sona yatağa geçti. Derin'in inat edip yine ve yeniden sağlığı hakkında konuşmaması için aklına gelen sözleri de eklemeyi unutmadı. "Sen in aşağı, bekleme beni. Ben de geliyorum."

 

Genç kadın hareketlenirken konuştu. "Olmaz öyle beklemeyle," dediğinde genç adam sinirle dudaklarının arasından soluğunu bıraktı. Bu kadar ilgi ister istemez sinirlenip sıkılmasına neden olsa da yine de onu kırmamak için çaba sarf ediyordu. Öte yandan onu düşünerek hareket eden birine kaba davranmak istemezdi.

 

"Bana aldığın ağrı kesici çantamdaydı. Dur bulayım," dedikten sonra çantasını bıraktığı yerden alıp fermuarı açtı ve içini kurcaladı. Paketten bir tane ilacı aldı. İlacı çantasına gelişigüzel şekilde atıp aldığı yere geri koyunca genç adamın ayak ucuna kadar gelip avcundaki küçük ilacı ona doğru uzattı. Bu süre zarfında ise genç adam onu izlemekteydi.

 

Emre'nin elinden almasının ardından komodinin üzerindeki sürahiyi kavradı, genç kadın. Bardağın içerisine usulca suyu boşaltırken genç adam da ağzına ilacı atıp onu bekliyordu. Parmaklarının arasındaki bardaktan büyük bir yudum aldı. "Teşekkür ederim," demesinin ardından bardağı yerine koydu. "Rica ederim," karşılığını aldı.

 

"Ben aşağıya iniyorum," diyen genç kadın, onun belli belirsiz kafasını sallamasının ardından odadan çıktı. Kızına son bir kez daha baktı ve onu kontrol etmesinin ardından basamakları kullanıp mutfağa geçti. Gördüğü beden, yüzünde bir gülümsemenin peyda olmasına sebep oldu. "Günaydın Burcu," dedi ve bu şekilde kendini ona belli etti zira onun sırtı kapıya dönüktü.

 

Duyduğu ses ile birlikte başını arkaya çeviren genç kadın, "Günaydın yenge," dedi. Yüzüne göre sesi bir hayli enerjikçe çıkmıştı. Aklındaki düşünceler yüzünden gece uyku tutmamıştı. Yatağında dönüp durmuş, sabaha karşı ise yorgunluğa dayanamayan bedeni kendisini dinlendirmek için usulca uykuya dalmıştı.

 

Derin, "Odaya geçince iyi uyuyabildin mi?" sorusunu sorarak evdeki kasvetli havayı, eliyle başında dönüp duran bir sineği kovmak istercesine kovmaya çalıştı. Kötü şeyler yaşamışlardı ama böyle de hayatlarına devam edemezlerdi.

 

Soruya cevap vermeden önce tezgâha arkasını yaslayan genç kadın, ardından da kollarını önünde birleştirdi. Babaannesinin yardım etmesini istememesi sebebiyle yapabileceği pek bir şey yoktu. "Açıkçası sabaha karşı uykuya dalabildim ama toparlarım," Derin ona belli belirsiz gülümsedi. Onun canlı ve neşeli hallerini özlüyordu.

 

Burcu, ondaki bu değişimi fark edince bu sefer konuyu değiştirmeye çalıştı. "Ceylin nasıl? Neler yapıyor? Uyanmadı mı hâlâ daha?" sorusunun ardından Sena Hanım içeriye girince Derin durakladı ve ardından ona cevap verdi. "Yemeğini yedi ve yukarıya çıktı. Oyun oynamadan duramıyor," gözlerinin içi parlarken yaşlı kadın şefkat ile onun yüzüne baktı. Bir annenin kızı için hissettiği sevgi onu duygulandırmıştı.

 

"Ben Hakan'a bakayım, siz de burayı toparlayıp gelirsiniz," dediğinde ikisinin onu onaylamasının ardından yanlarından ayrıldı Sena Hanım. Burcu, Tezgahtaki atıkları çöpe atarken konuştu. "Gezme işi de kaldı. Ceylin çok heveslenmişti," dudaklarını birbirlerine bastırdı. Bu olaya sebep olan kişiler hakkında ağır konuşmamak için susmayı tercih etmişti.

 

Ona yardım eden Derin, kendisini iyi hissedebilmesi için sevecen bir sesle, "Sorun değil, başka bir zaman yeniden geliriz. Nasipte yokmuş diyerek geçmemiz bizi daha iyi hissettirecek," demesinin ardından vakit kaybetmeden mutfaktaki işlerini bitirdiler. Sena Hanım'ın dediği gibi yemek masasına geçtiklerinde Emre de onların ardından odaya girmişti. İlk olarak kardeşini öptükten sonra Derin'in yanına geçip oturdu.

 

"Dedemler yok mu?" sorusunun üzerine Burcu, "Gelirler birazdan. Babaannem yukarıya dedemi çağırmak için çıkmıştı." cevabını vermesinin ardından aklına gelen düşünce ile hareketlendi. "Hatta ben bir yandan çayları doldurayım da hazır olsun," çaydanlığı alıp bardaklara doldururken Derin de yandan yandan genç adama bakıyor, başının ağrıyıp ağrımadığını anlamaya çalışıyordu ama her seferinde bu girişimi başarısız kalıyordu çünkü genç adamın yüzündeki tek bir kas dahi hareket etmiyordu.

 

En sonunda dayanamayarak ona yaklaştı ve Burcu'yu korkutmamak için usulca sordu. "Başın nasıl oldu? Daha iyi misin?" ilacın hemen etki etmesini beklemiyordu ama ağrının yavaş yavaş azalmasını ummuştu. Emre, ona bakınca göz göze geldiler. Mavi bir çift gözün üzerinde dolaşması hoşuna gitmiyordu. Kendini oldukça yetersiz ve gereksiz hissettiği için yok olmayı isterken varlığının kabul edildiğini görmek içini sıkıyordu.

 

"Daha iyiyim, teşekkür ederim," dedi sahte bir samimiyetle. Bundan ilerisi yoktu onun için, gülümseme yoktu, içten bir bakış yoktu, en önemlisi de bir sevgi yoktu cümlesinde.

 

Bunu fark eden genç kadın yüzündeki ifadeyi bozmadı ve ağlama isteğini bastırdı. Beklentilerinin olması canını yakıyordu ve bu konu üzerine ona sinirlenemiyordu. Onu sevmeyi ve acı çekmeyi kendisi kabul etmişti. İmzayı attığı an, bunlar da maddelere bir bir kazınmıştı. Boyun eğip acısını saklamaktan başka çaresi yoktu.

 

Burcu, sessizlikten sıkılsa da konuşmamayı tercih etti. Bu sefer içinden ortamın kasvetini dağıtmak için hoş bir sohbeti başlatmak gelmiyordu. Sessizliği seçti ve içinde bulundukları durumun bir an önce geçmesini diledi. Çayları bardaklara koyduktan sonra odaya babaannesi ile dedesi girince yerine geçip oturdu.

 

Hakan Bey, "Günaydın çocuklar, afiyet olsun," diyerek yerine oturduğunda karşılığını almıştı. Yaşlı adamın gece boyunca doğru düzgün uyumadığı gözlerinin altındaki halkalardan net bir şekilde anlaşılıyordu. Yüzündeki bitkin ifade de bu durumun şahitliğini yapmak istercesine belirgindi. Bunun üzerine kimse tek kelime etmezken odadaki sessizliği bozmak Sena Hanım'a kalmıştı.

 

"Tabağına Ezine peyniri koyayım mı? Sen çok seversin," diyen eşine şefkatle baktı yaşlı adam. Her bir zerresini ezbere biliyor oluşu kendisini geçmişe götürüyor, bunalan ve kötüleşen ruhunda açılan yaraları bir bir sarıyordu. "Koy Hanım," demesinin üzerine Sena Hanım hareketlendi. Derin ise onlara bakıp iç çekmeden edemedi. İzlediği sahnenin nahifliği onu da etkilemişti.

 

Tabağına zeytin koyarken dudaklarını hiddet ile birbirlerine bastırdı. Kendini Emre ile bu sahnenin ana karakteri olarak hayal etmesi ile bu sahnenin hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini fark etmesi aynı anda olmuştu. Boğazında oluşan yumruyu yutmaya çalışsa da beceremedi.

 

Kendini ona çok fazla kaptırdığını biliyordu, hatta genç adamın ona hiç böyle hissetmesine sebep olacak bir harekette bulunmadığını da çok iyi biliyordu lakin kalbi bunu umursamıyordu. Onun yanında iken hızlanıp onun yokluğunda acı acı inliyordu. Aşkın birçok tarifini okuyan Derin, şimdi ise kendisine ait olan tanımı kafasında kurabiliyordu.

 

Onun için aşk, onun yanındayken kalbinin hızının değişmesiydi, gözlerinin delicesine onu arayıp bulmasıydı, yanındayken kokusunu içine çekmekti. Aşk için onun varlığına ihtiyaç duyuyordu ve onun için de en önemlisi buydu. Ona muhtaç olmasıydı.

 

Masadaki sesler dışında tek bir ses yokken Burcu ağzındakileri yuttu ve gözlerini masada gezdirdi. Aklında dolanan ve onu rahatsız eden düşünceleri şimdi sormazsa eğer bir daha soramayacak, doğru vakti bulamayacaktı. "Dede," diyerek dikkati üzerine toplamaya çalıştı.

 

"Bu daha ne kadar sürecek?" daha açıklayıcı olmak için durakladı ve dedesinin dikkatini ona vermesini bekledi. "Biz hep korkarak mı yaşayacağız? Hep birimize bir şey olacak mı, diye tedirgin mi olacağız?"

 

Gözleri, yaşadığı dehşetin kırıntılarını bünyesinde taşıyordu. Bu da Hakan Bey'in içinde bir yerlerde fırtınaların kopmasına neden oluyordu. Çaresizlik hissi onu bitiyordu, tüketiyordu. Bu çaresizliğin ailesi üzerine olması da vurulan darbe ile paramparça olmasına sebep oluyordu.

 

Torununu ve diğer aile üyelerinin güvende hissetmesi için, "Sen merak etme Burcu. Bunlar, onların son çırpınışları. Bu zamana kadar hiçbir şey yapamadılar. Bundan sonra da yapamazlar," sesinin titrememesine özen gösterdi. Ayakta dimdik durursa onları da tutabileceğini biliyordu.

 

Emre, dedesinden gördüğü cesaret ile keyiflendiğini hissetti. Onu yetiştiren kişi dedesi idi, onun her bir zerresini ezbere biliyor, yapacağı her hamleyi önceden tahmin edebiliyordu. Şimdi de onun korktuğunu anlayabiliyordu ama bunun üzerine konuşmamayı tercih etti, yeri ve zamanı şimdi değildi.

 

Konuşmayı başlatan genç kadın, homurdanırcasına konuştu, karşısında dedesinin olduğunu bir an için unutmuştu. "Bu yapmayacağı anlamına gelmiyor." sesinin tok çıktığını fark edince rahatsızca yerinde kıpırdandı. Ona sahip çıkan ve büyüten kişilere saygısızlık yapmak istememişti. Ağabeyinin delici bakışlarını üzerinde hissedebiliyordu çünkü o, bu tür saygısızlıklardan hoşlanmıyordu.

 

Hakan Bey, buna bir cevap veremedi. Eşine baktı ve ondan destek almaya çalıştı. Onun anlayış ve sevgi ile bakan gözleri, ona güç veriyordu. Torununun hemen pişman olduğunu yüzünden ve hareketlerinden fark edince eline çatalını alıp yemeğine devam etti. Umursamadığını ve bir sorununun olmadığını bu şekilde belli etmeye çalışıyordu.

 

Kırmadan ve konuşmadan anlaşmanın en kolay dili susmaktı. Bu yüzden de yaşlı adam susmayı tercih etmişti.

 

...

 

Genç adam, yerinde huzursuzca kıpırdandı. Canı hala daha acıyordu. Bedeni yaşadığı travma yüzünden hassastı, sırtını yasladığı koltuk bile canını acıtmaya yeterken aldığı ağrı kesicilerin etki etmemesi sinirine sinir katıyordu. "Nerede kaldı bu Allah'ın cezası?" hiddetle sorduğu soru yanında oturan kadını ürkütmüştü.

 

Kimseden bir cevap çıkmamıştı. Berat, buna da sinirlendi ama bu sefer konuşmadı, çenesine aldığı darbeler ağzını açarken bir iğne misali batıp canını yakıyordu. Hasarlı yüzü ile bakışmamak için camlara bakmıyor, kendi yansımasından kaçınıyordu. Şimdiki halinden nefret ediyordu.

 

Babası ve Emre Karahan'dan intikam alma isteği olmasaydı eğer, bu açılardan kurtulmak için silahını kafasına dayayıp ateş edebilirdi ama bu dünyada, yapması gerekenler vardı ve o bunları hayata geçirmek niyetindeydi.

 

Aradan geçen yirmi dakika, arabada bulunan kişilere cehennem azabı gibi gelirken beklenen kişi görüş açılarına girmişti. Açılan kapıdan geçen adam, kahverengi gözlerini karşısında oturan patronuna dikti. Onun sabırsız bakışlarını görebiliyordu. "Benden istediğiniz bilgileri edindim ama Emre Karahan gizlilik için çok fazla uğraşıyor. Bazı yerler çok muğlakta kalıyor." açıklamasını yaptığında onu dinleyen genç adam sinirle burnunu sıktı. Bu, istediği bir cevap değildi.

 

"Anlat," diyerek emrettiğinde adam bilgisayarını çantasından çıkartmakla uğraşıyordu. Kısa süre içerisinde önüne birkaç tane dosya açıldı. Gözleri ile okuyup anlatmakla meşgul oldu. "Yeni eşi olan Derin Hanım, evin tek çocuğu. Annesini doğumda, babasını da araba kazasında kaybetmiş. Bu yüzden de yetimhanede kalmış, on sekiz yaşına kadar," cümlesi, Berat'ın sorusu ile yarım kaldı.

 

"Akrabası falan yok muymuş? Kimse sahip çıkmamış mı?" sorusunun cevabını beklerken açtığı şişeden su içmekle meşguldü, ardından şişeyi yerine bıraktı. "Hayır, efendim. Annesi ve babası kaçarak evlenmiş, bu yüzden de iki taraf da onlarla iletişimi kesmiş. Şimdi bile bir torunlarının varlığından haberdar olup olmadıkları net değil," cevabının üzerine kısa bir ara verip cümleleri toparlamaya çalıştı.

 

"On sekiz yaşına geldiğinde şirket tamamen ona geçmiş. Önceden vekillerle yönetilen şirketi yönetme sırası ondaydı. Başlarda çok bocalamış, hatta bir ara şirket çok kan kaybetmiş. Yine de yıkılmadan borçların altından kalkabilmiş." Berat, düşmanlarının bu kadar övülmesine tahammül edememişti. "Geç buraları, sadede gel."

 

"Derin Hanım bir gün büyüdüğü yetimhaneye ziyaret için gitmiş. Orada gördüğü küçük bir kızı evlat edinmiş. Bu konu gizliliğe girdiği için nasıl yanına aldı bilmiyorum ama bildiğim tek bir şey var. Daha doğrusu tahmin ettiğim bir ihtimal var," adam, gözlerini arabada bulunan kadına dikince genç kadın yerinde kıpırdandı.

 

Sesini sakin tutmaya çalıştı, "Sizin bebeğinizi bıraktığınız yetimhane ile bebeğin alındığı yetimhane aynı," cümlesi genç kadınım beyninde yankılanıp duruyordu. Nefes, kaşlarını çatarak dikleşti. Atılmaya hazırlanan bir aslan gibiydi zira duyduklarından çıkarttığı anlam canını yakıyordu. Susarak devamını bekledi, konuşmaya hali yoktu. Anladığı şeyleri bir de duymaya ihtiyacı vardı.

 

"Şu an için kafamdaki senaryo, Emre Karahan'ın kızını yanına almak için Derin Hanım ile evlendiği yönünde," bu Nefes'e vurulan son darbeydi. Ağlamamak için eli ile ağzını bastırınca Berat adamına işaret etti ve kapı açıldı. Hiç beklemeden dışarıya çıkan genç kadının ardından adam anlatmaya devam etti.

 

"Neden ilk başta anlaşmalı evlilik yapıp daha sonra bozarak gerçekten evlendiklerini bulamadım, ayrıca çoğu kişi Derin Hanım'ın, Emre Karahan'ı bulduğunu söylüyor. Kızını kaybetmek pahasına neden onu bulduğu da muğlakta kalıyor, bir temele oturtamıyorum." Berat gerisini anlamıştı. Onların apar topar evlenmelerinin sebebi anlaşılabiliyordu. Adamının sorduğu soru da kafasını kurcalıyordu.

 

"Son olarak, Emre Karahan ailesine bir çocuğunun olduğundan bahsetmemiş. Kendi çocuğu olduğu için onları yanına aldıysa bunu söylemeliydi. Dediğim gibi efendim çok fazla soru işareti var. Bir şeyleri saklıyorlar, bilinmesini istemiyorlar." Son açıklamasını da yaptığında Berat kaşlarını çattı. Bu durumu kurcalaması gerektiğini düşünüyordu.

 

"Sen öğrenebileceğin her şeyi öğren. Çocuğun kime ait olduğunu bulmaya çalış, bunlar bir iş çeviriyor." Gözleri, kendisine gelmeye çabalayan kadına kayınca sırıttı. Ona bunları söylemek niyetinde değildi. Her zamanki gibi ona ihtiyacı vardı, yeniden onu oyuna dahil etmeliydi. "Sen gidebilirsin."

 

Emrini ikiletmeyen adam, kendisi için açılan kapıdan çıktı ve izlenip izlenmediğini kontrol ederek gözden kayboldu. Berat, ceketinin cebinden çakmağını ve sigarasını çıkardı. Camı bastığı düğme sayesinde indirdi ve başını pencereye yaklaştırdı. Eline aldığı bir dal sigarayı ona doğru uzatınca genç kadın ağlamaktan kıpkırmızı kesilen gözlerini ona dikti.

 

"Sigara ister misin? İyi gelir," muzip bir ifade ile konuştu, onu sinir etmek istiyordu çünkü onu ikna etmenin en kolay yolu buydu: Onu sinir et ve istediğini yapmasını sağla. Nefes'in sinirlenince gözünün döndüğünü çok iyi biliyordu. "Ne saçmalıyorsun sen? Senin yüzünden hayatım mahvoldu benim!"

 

Genç kadın, onun istediği şekilde davranıyor, ekmeğine yağ sürüyordu. "Bu benim umurumda değil," cevabını alması ile gözü daha fazla dönerken sadece yumruklarını sık akla yetindi. Bırakmak zorunda olduğu kızı ile karşılaştığını fark edince nefesi düzensizleşti. Daha demin hüngür hüngür ağlamasaydı eğer, yeniden ağlayabilirdi.

 

"Kızını almanın bir yolu var," Berat aklından geçen planı hayata geçirmek için ilk hamlesini yapıyordu. Bu sözler, Nefes'in ilgisini çekmişti bu yüzden onu kesmeden dinledi. "Derin'den kurtul ve Emre'nin hayatına gir," genç kadın alayla güldü. "Bunu nasıl yapacağım,"

 

Genç adam, sigarasını yaktı ve dudaklarının arasına aldı. Onun sevmediğini bildiği için içine çektiği dumanı onun yüzüne doğru üfledi ve onun yüzünü buruşturmasını sağladı. "Onun gittiği yerlerde tesadüfen karşısına çık. Yavaş yavaş sana güvenmesini sağla," genç kadın sinirle yüzünü sıvazladı ama onun dediklerini yapacağını da çok iyi biliyordu.

 

Çaresiz ve güçsüzdü, istese de istemese de ona itaat etmek zorundaydı.

 

"Senin çıkarın ne?" gözleri, konu değiştiği için şaşıran Berat'ın yüzünde dolandı. Tepkilerini izlemek istedi. "Bir çıkarın yoksa bana bunları söylemezsin. Ben hep senin kuklan oldum," tespitinin verdiği haklı bir gurur ile kollarını göğsünün hemen altında birleştirdi. Bu sözleri, onu dinleyen kişinin egosunu okşamıştı.

 

"Açık olacağım, plan basit. Derin'i saf dışı bırak ve onun yerine geç. Emre, kızı için sevmediği birisi ile evleniyorsa eskiden sevdiği birisiyle de evlenebilir," onun sözünü sertçe kesti, "Ben ona ihanet ettim," mahzunca konuştu genç kadın. Ona ihtiyaç duyduğu için sebebinin o olduğunu eklemedi.

 

Berat, havada süzülen bir sineği kovarcasına elini havada savurdu. "Bunun ne önemi var? Sen onun çocuğunun annesisin. Ayrıca aradan geçen zamanda seni özlemiştir. Seni nasıl sevdiğini biliyorsun," bunun ondaki etkisini gözleriyle görebiliyordu.

 

Genç kadın, boynunu ovarken arabaya yaslandı. İçinde yeşeren umut ve kalbinin pompaladığı sevgi duygusu dizlerinin bağını çözmüştü, ayakta durmakta zorluk çekiyordu.

 

En sonunda kendine geldi, teklifini kabul edip planına uyumaktan başka bir seçeneği yoktu. Kızını alması için, sevdiği adam ile yeniden beraber olması için Derin'e yaklaşmalı, onun güvenini kazanmalıydı.

 

Nefes, aynı hatayı ikinci defa yapıyordu ama bu sefer kararlı ve umutluydu. Bu duygular da iş birliği yaparak girdikleri bedenin doğru düşünemesine neden oluyordular.

 

"Ya batacağım ya çıkacağım ama ne olursa olsun pişman olmamalıyım," fısıltıyla konuştu, kendine güç verebilecek kişi yine kendisiydi. Hızla atabaya geçti ve yerine oturdu.

 

Kapı kapanırken Berat sırıtıyordu. Kaybettiklerinin karşılığını misli ile geri alacağını düşünmek onu sevindiriyordu.

Bölüm : 13.12.2024 13:31 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...