
Yeşilin En Koyu Hali
Bölüm: 5-Hissedilmemiş Anne Sevgisi
Burcu Evden Ayrılmadan Önce/ Emre'nin telefonla Konuşmasından Hemen Sonra:
Kuruyan dudaklarına yasladığı bardak sayesinde birkaç yudumu boğazına uğurlayan genç kadın, serinliğin verdiği ferahlıkla biraz olsun kendine gelebilmişti. Az önce duyduğu kelimeler kulak zarını delip beynine işlenmişti. Sözlerin ağırlığı onun için büyüktü, bu yüzden de canı yanıyor, kendini bir işte çalışıp yorgunlukla evine adımlayan birisi gibi hissediyordu.
Bir şeyler yapmalıyım, cümlesi onu harekete geçirdi. Yaslandığı masadan güç alarak dikleşti. Bunu yapması demek, ağabeyini karşısına almak demekti. Başına gelecekleri çok iyi biliyordu ama içindeki dürtüye engel olamıyordu.
Evdeki herkes uyuduğu için yavaş adımlarla odasına doğru ilerledi. Birisiyle konuşup fikir alması gerektiğini biliyordu. Yatağının ucuna kadar gitti ve yere çöküp oturdu. Başını geriye doğru yaslayınca elindeki telefonu açtı. Saat çok da geç değildi ama kimseyi de rahatsız etmeyi istemiyordu.
Sinirle ofladı, kendisini çıkmazda hissediyordu ve nereye dönerse dönsün karşısına çıkış kapısı çıkmıyordu. Bütün çabalarının da sonuçsuz kalmadı, onun kazanamayacağı bir savaşın baş kahramanı olduğunu hissettiriyordu ona.
Yine de şansını denemek için isimlere göz attı. Derin Yengem isminde gözlerini oyalandı, onu aramadan önce düşünüp bir karara varmalıydı. Baş parmağı ismin üzerinde mıhlanıp kaldığında dudaklarını, içindeki hıncı çıkartmak istercesine dişledi.
Yengesi ve ağabeyi, evlendiklerinden sonra ilk defa baş başa bir şekilde dışarıya çıkmışlardı. Onların gününü mahvetmek istemiyordu. Öte yandan görevlilerin ağabeyini arayıp haber verip vermediğinden habersizdi. Yersiz bir korkuyu etrafa salmayı istemiyordu.
Sınıf ve çocukluk arkadaşlarının isimlerine baktı. Hayatında ağabeyi olduğu için küçükken kimse ile yakın olmamıştı. Üniversite hayatı ise oldukça zorlayıcı geçtiği için bu saatte birisini arayacak kadar kimse ile samimi değildi.
Elindeki seçenekler ziyadesiyle azdı ve Burcu'nun zamanı git gide azalıyordu. İsimlerin arasından, onun nefesini kesip gözlerini kapatarak sakinleşmesini gerektirecek kadar etki eden bir isme denk geldi. Deniz. Onun yurtdışından yaklaşık bir hafta önce geldiğini anımsadı, ağabeyi laf arasında ona bundan bahsetmişti.
İçinden, kendisini sakinleştirecek bir şeyler söyledi. Bir yandan da düşünüyor, onu arayıp aramamak arasında gidip geliyordu. Genç kadın, önünde onu aramaktan daha iyi bir seçenek olmadığını fark ederek rahatsızca kıpırdandı.
Saat, umurunda değildi. Derdine bir çözüm bulmak istiyordu, öte yandan da Deniz'in isteğini kırmayacağını biliyordu. Numarayı aradı ve telefonunu kulağına yasladı. Bir yandan da ne konuşacağını düşünüyordu, fikrinden vazgeçmemek için de beynini bu şekilde oyalıyordu.
Telefonun rahatsız edici sesi yüzünden yerinde kıpırdanan genç adam, uykunun verdiği sersemlik yüzünden neler olduğunu ilk başta kavrayamamıştı. Gözlerini açmadan kolunu uzatıp parmaklarıyla komodinin üzerini yokladı. Eline gelen telefon, aradığını bulduğunu gösteriyordu.
Gözlerini ovup biraz olsun doğrulduğunda telefonu yüzüne tutması ile gözlerini kısması bir oldu. Oda karanlık olduğu için telefonun ışığı gözlerini acıtmıştı. Telefonu çalmayı bırakıp odayı derin bir sessizlik ele geçirince küfretti ve en son aramalara girip kimin onu aradığını gördü.
Gördüğü isim, onun birden doğrulup yatakta oturur pozisyona gelmesini sağladı. Deniz numarayı tuşlayarak hoparlörü açtı, yeni yeni kendine gelirken cihazı kulağına dayayıp konuşmayı istememişti. İçindeki korkuya engel olamayarak karşı taraftan bir cevap bekledi.
Burcu aramayı onaylayıp hızla konuştu. "Deniz merhaba, seni eğer rahatsız ettiysem ve müsait değilsen sorun değil." diyerek konuya girizgâh yapınca genç adam anlamayarak kaşlarını çattı. "Merhaba Burcu," bir yandan da yüzünü sıvazlayarak uykusunun kaçmasına neden oluyordu.
"Müsaitim, önemli bir şey mi var?" sesi boğuk çıktığı için Burcu onu yanlış bir vakitte aradığını düşünerek içinden söylendi. Onu aramakla hata yaptığını düşünmek gerilmesine neden olmuştu. "Seni rahatsız ettim galiba, özür dilerim bu saatte seni ara-" cümlesini kesen Deniz oldu. "Sorun değil, önemli olmasaydı beni aramazdın." Zaten beni her zaman işin düşünce ararsın.
Burcu, onun haklılığı karşısında gardını indirdi. "Annem rahatsızlanmış. Onun yanına gitmek istiyorum ama korumalar beni görecek. Bir bahane uydurmak için yanıma birisini almalıyım," duraksadı. Birazdan yapacağı itiraf onu geriyordu. "Açıkçası onunla ilk defa yüz yüze geleceğim ve çıkışta nasıl olurum bilemiyorum. Yalnız olmamam gerektiğini hissediyorum."
Deniz, üzerindeki yorganı attı. "Tamam sen hazırlanıp beni bekle. Ben korumalarla konuşurum, ikna ederim. Yarım saate yanına gelmiş olurum," acele etmesi gerektiği için ona veda etmeden pat diye telefonu kapattı ve yatağına fırlatıp hareketlendi. İlk önce lavaboya gidip işlerini halletti daha sonra da dolabını açıp eline ne gelirse giydi.
Altındaki kot pantolona kemerini geçirirken kahverengi gözleri cüzdanını aradı, en son nereye koyduğunu hatırlamıyordu. Odada bulamadı ve aşağıda olduğunu düşündü. Turkuaz rengi olan gömleğini sırtına geçirince telefonunu alıp hızla aşağıya indi.
Burcu'yu çocukluğundan beri tanıyordu ve kendine hâkim olmadan seviyordu. Bu aşkı ona itiraf etmesi çok zordu çünkü hem en yakın arkadaşının kız kardeşiydi hem de onun kendisini fark etmediğini düşünüyordu. Onun bu tür konulara kapalı olduğunu görmüştü, bu da içindeki hevesi kırarak yok etmişti.
"Böylesi daha iyi," diye kendi kendine mırıldandı ve buzdolabını açıp kapağındaki sandviçi eline aldı. Her zaman dolabında bunlardan birkaç tane bulundurur, acil bir işi çıktığında hızlıca yiyip evden çıkabilirdi. Bir de portakal suyu alıp koridora yöneldi.
Girişteki dolabın içinden cüzdanını ve arabasının anahtarını aldı. Hızlı hareketlerle ayakkabılarını ayaklarına geçirip arabasına yerleşti. Bir yandan da korumaları ikna etmenin yöntemlerini kafasında tartıyordu. En sonunda rahatsız olduğu ve en son raddede yapacağı bir şeyde emin oldu: Rüşvet verecekti.
Genç kadın, yüzüne kapanan telefon karşısında dona kaldı ama bu, bugün yaşadığı şoklarla kıyasla denizdeki küçük bir damlaya eşti. Onun dediğini yaparak üzerini değiştirdi. Mor bir bluz giydi ve altına da çiçekli eteğini geçirdi. Dizlerinin hemen altında bitiyordu ve annesiyle ilk kez karşılaşacağı için biraz özenli davranmak istemişti, her şeye rağmen.
Sıkıcı bir şekilde geçen vaktin ardından telefonunun titreşmesi ile hareketlendi. Kimse duymasın diye titreşim moduna almıştı. Deniz'in onu çağıran mesajına karşılık olarak korumaları nasıl hallettiğini ve geleceğini içeren bir mesaj yazdı. Yavaş hareketlerle kapısını açtı ve duyduğu sesler yüzünden nefesini tuttu.
Dedesi ile babaannesinin odasından adım sesleri geliyordu. Ardından açılan kapının sesi ile birlikte Burcu da hemen kapısını kapattı ve sırtını duvara yaslayıp nefesini tuttu. Normal bir günde başına gelmeyeceği şey, şimdi başına geliyordu. Kötü olayların, mıknatıs etkisi vardı. Durup dururken her şey birden terse dönebiliyordu.
Burcu, merakına yenik düşerek hafifçe kapıyı araladı ve merdivenlerin başına doğru ilerleyen dedesini gördü. Onun bu saatte neden ayakta olduğunu bilmiyordu ve bu onun için büyük bir problemdi. Bunu Deniz'e iletti ve biraz daha kendisini beklemesini rica etti.
İki arada bir derede kalan genç kadın sinirle ofladı. Aşağıya inerse dedesine yakalanabilirdi. Yukarıda beklemek de zamanın boşa gitmesine neden oluyordu. Dedesinin ne zaman yukarıya çıkacağı ya da çıkınca uyuyacağı da kesin değildi. Bu bilinmezlikler yakalanma ihtimalini arttırıyordu.
Avucunun içinde hissettiği titreşim onu kendine getirdi. Deniz ona mesaj atarak durumu hallettiğini söylemişti. Burcu onu aramayı tercih etti, mesaj yazıp vakit kaybetmek istemiyordu. Deniz, onun aradığını görüp şaşırdı ama yine de hiç vakit kaybetmeden aramayı onayladı. "Dedem uyanık ve aşağıya indi," fısıltıyla vaziyetini izah etti. "Ne zaman gelir bilmiyorum. Aşağıya inersem yakalanabilirim," endişe ile bu sözleri sarf etti.
Deniz, bir müddet susarak düşündü. "Orada mısın?" onun sessiz hali, genç kadının bunu sorması ile son buldu. "Şimdi beni iyi dinle. Bir merdiven bulup balkona dayayacağım ve sen de aşağıya ineceksin," dediğinde Burcu çığlık atmamak için dudaklarını parmakları ile örttü. "Delirdin mi sen! Ya düşersem ne olacak? Hem dedem seni fark eder."
Deniz arabadan çıktı. "Şu saatten sonra alabileceğimiz bütün riskleri alacağım. Hem merak etme, sessiz oluruz," Burcu sustu ve bu fikri onayladığını bu şekilde belirtti. "Şimdi balkona çık ve beni bekle, düşersen ben tutarım seni. Merdivenin başında olacağım," son cümlesi bir suya dönüşüp ılık ılık genç kadının göğsüne doğru ilerledi zira içindeki bu sıcaklığı bu şekilde tarif edebilirdi.
Burcu kısa bir an düşündü. Onunla farklı bir hayatta, farklı bir şekilde karşılaşmayı ne çok isterdi. Ağabeyinin arkadaşı olduğu için hep ona kardeş gözüyle bakmıştı ama büyümek duyguları da şekillendiriyordu. Deniz'in ona karşı hissettiklerinden habersiz olduğu için, onun gibi yaparak ondan uzaklaşmış, kendine güvenli surlar örmüştü.
O surların yıkılması, tek bir hamleye bakıyordu ama aşk hak edilmeden kazanılmazdı.
Balkon kapısını açıp ardından kapattı ve balkonun ucuna kadar gitti, Deniz dediği gibi onu bekliyordu. Korkuluklardan destek alıp kendini öne doğru çekti ve manevra yaparak sağ ayağını merdivenin basamağına değdirdi. Bunun ardından rahat bir soluğu ciğerlerine gönderdi, rahatlamıştı.
Dikkat ederek son üç basamağa kadar geldi. Deniz ona elini uzatıyordu. Onun sıcacık avcuna parmaklarını yasladı ve ayaklarını yere bastı. Genç adam merdiveni tuttuğu için Burcu tam da onun dibinde durmuştu. Deniz'in kendisine yönlendirdiği bakışlar yüzünden gözlerini kaçırdı.
Deniz, bu anı kaç gece hayal ettiğini sayamıyordu. Uyumadan önce, ona bu kadar yakın olduğunu düşünüyor, içindeki bu dürtüyü bastırmaya çalışıyordu. Ona hiçbir zaman kötü bir gözle bakmamıştı ama hiç değmediği teninin yokluğu hissedebiliyordu.
Aralarındaki sessizliği bozan Deniz oldu. "Sen arabaya geç, ben de geliyorum," dediğinde genç kadın bunu bekliyormuş gibi hızla arkasını dönüp sokağa çıktı. Elini kalbine götürdü ve kaburgalarını delmek istercesine çarpan kalbinin sakinleşmesini bekledi. Arabanın kapısını açıp yerine yerleşti.
Çok vakit geçmeden Deniz de gelip yerine yerleşti ve arabayı hareket ettirdi. "Annenin rahatsızlandığını kimden duydun, ağabeyin pek bu konuları seninle paylaşmıyor," son cümlesini çekinerek kurdu genç adam, ikisinin arasına girip tatsızlık çıkartmak istemiyordu.
"Ağabeyimin avukatı söyledi." Burcu aklına gelen düşünce ile paniğe kapıldı. "Ama bunu sakın ağabeyim söyleme. Benim yüzümden ona kızmasını istemiyorum," dedi. Deniz onu rahatlatmak adına gülümsedi. "Konuştuklarımız aramızda kalır Burcu. Endişe etmene gerek yok, sen devam et. Dinliyorum seni."
"Annem rahatsızlanınca beni haberdar etti. Ben de duramadım yerimde. Galiba ağabeyim her şeye birebir şahit olduğu için ona bu kadar katı davranıyor ama ben içimdeki çocuğu susturamıyorum," yaptığı itiraf gözlerinin dolmasına neden olurken Deniz de içindeki burukluğu hissetti. Bunun üzerine bir şey söyleyerek yorum yapmadı.
Araba, cezaevinin önünde durunca Deniz tereddüt ile yanındaki kadına döndü. "Gelmemi ister misin?" sorusunu sordu. "Hayır, ben de hemen gelirim zaten. Tek başıma olsam daha iyi olacak," dedikten sonra sağ elini kapının koluna uzattı ve sol eline dokunan parmaklar yüzünden irkildi.
"Ben buradayım tamam mı?" Deniz ona güven vermek için gözlerinin içine doğru bakıyordu. "Bir şey olursa hemen yanına gelirim, sakın korkma," bu sözler genç kadını cesaretlendirdi. Başını sallayarak onu onayladı ve dışarıya çıktı.
Kontrollerden geçip ona yol gösteren görevliyi takip ediyordu. Bir yandan da hapishanenin boğuk ve iç karartıcı duvarlarında geziniyordu gözleri. Annesi hasta olduğu için istisnai bir durum olarak bu saatte onu içeriye almışlardı. Burcu, plan yapsa bu saati tutturamazdı zira evdeki herkes uyuyordu ve ağabeyi ile yengesi dışardaydılar.
Bu, yakalanma ihtimalini arttırıyordu ama yine de annesini görebilecekti. "Burada bekleyin," görevli Burcu için açtığı kapıyı gösterdi. "Anneniz birazdan gelecek," dedi ve genç kadının içeri girmesine müsaade etti.
Genç kadın, buradan sonrasını düşünmemişti. Buraya kadar her şey normaldi ama onunla tanışma vaktinin yaklaştığını bilmek onu geriyordu. Kapıya arkası dönük olacak şekilde oturdu, birde onunla göz göze gelmenin yükünü taşıyamayacağını düşünmüştü. Çantasını masaya koydu ve Deniz'e durumunu anlatan bir mesaj yazıp yolladı.
"Yasemin hadi kalk, kızın gelmiş," yaşlı kadın yattığı yerden doğruldu. Bir an için kendisine söylenip söylenmediğini kavrayamamıştı. "Benim mi?" şaşkınlıkla bunu sorarken buldu kendini. Beklediği hatta hayal edebileceği bir şey değildi bu. Kızını en son beşiğine yatırdığı zaman görmüştü, hapishanede o kadar çok kalmıştı ki artık onun kaç yaşında olduğunu bile hesaplayamıyordu.
"Evet, seni görüşme odasında bekliyor. Acele etsen iyi olur." gelen kadının kayıtsız sessi, yaşlı kadının vücudundaki bütün hücreleri harekete geçirdi. Ayağına babet ayakkabısını geçirip ayaklandı ve onu bekleyen kadını takip etti.
Kalbi küt küt atıyordu, Sena Hanım'ın kesin bir dille "Kızını artık göremeyeceksin," cümlesi, kulaklarını çınlatıyordu. Bu durumun neden değiştiğini kavrayamadığı gibi, arasından geçtiği duvarlar üzerine üzerine geliyordu.
Onun için açılan kapıdan girince dudaklarının kuruduğunu hissetti, ne yapacağını bilemiyordu. Sarılmayı düşündü, ona "Kızım" diyerek bakmayı istedi ama yapamadı. Onun buraya gelmesi bile şükür sebebi iken onu kıracak ya da fikrini değiştirebilecek herhangi bir hamlede bulunmayı istemiyordu.
Sessizce, onun odadaki varlığından rahatsız olmasın diye, ilerledi ve boş sandalyeye oturdu. Burcu'nun yüzünü şimdi daha iyi görebiliyordu. Yasemin bir an için geçmişine ışık tutan bir aynaya baktığını hissetti ve ne yapacağını bilemedi. Kızı kendisine benziyordu, babasından da aldığı özellikler olsa da kendisine benzetmeden edemedi.
İki kadın da sessizce birbirlerine bakıp çehrelerini inceliyorlardı. Burcu, onun yaşlılığına rağmen güzel olduğunu en sonunda kabullendiğinde onun yaşını bilmediğini de fark etti. Annesiyle ilgili bilmediği birçok şey vardı ve o listeye bir yenisi daha ekleniyordu.
Konuşma cesaretini bulan ilk kişi Burcu oldu, "Hasta olduğunu söylemişlerdi. Şimdi daha iyi misin?" Yasemin, bu anın gerçek olup olmadığını anlayamıyordu. Gözlerinin yanması, onun ağlamak için hazır olduğunu kendisine hissettirdi.
Hem boğazı ağrıdığı için hem de bu anın etkisi konuşmasını zorlaştırdı. "Şimdi daha iyiyim, sabah ilaçlarımı aldım," cevabını verebildi sadece. Burcu, bunun üzerine bir şey diyemedi. Ağabeyine kıyasla ona, "Neden bunu bize yaptın?" demek istemiyordu.
Genç kadının tek isteği bu zamana kadar mahrum kaldığı anne sevgisine ulaşmaktı ama bu, içinde bulunduğu koşullar sebebiyle pek de mümkün değildi.
Yasemin, kendini tutamayarak, "Ağabeyin nasıl, iyi mi?" sorusunu sordu. Tehlikeli sularda yüzüyordu ama batabileceği en dibe de batmıştı yaşlı kadın. "İyi," derken buldu kendini Burcu. Bu bilgiyi verip vermemekte kararsız kalarak duraksadı ama yine de devam etti. "Yeni evlendi, bir ay kadar oldu."
"Öyle mi?" oğlunun evlenip boşandığını biliyordu sadece. Onun yeniden evlenmesine oldukça sevinmişti yaşlı kadın. "Bu çok güzel, onun adına sevindim," dediğinde Burcu heyecanla konuştu. "Belki yengemi de buraya getiririm. Bence onu tanısan çok seversin," Yasemin, rahat bir soluğu içine çekti. Kızı onu suçlamıyor, mazinin kapısını aralayarak tatlarını kaçırmıyordu.
"Sen sevdiysen ben de severim, ondan bahsedince gözlerinin içi parladı," yaptığı itiraf genç kadının gözlerini kaçırmasına neden oldu. Bunun fark edildiğini bilmiyordu. Kolundaki saati kontrol eden Burcu gergince saatini düzeltti. "Gitsem iyi olacak," diyerek kalktı. Onunla nasıl vedalaşacağını bilemiyordu.
Annesiyle aralarında herhangi bir bağ olmadığı için sadece onun durumuna üzülmekle yetinmişti. "Hemen mi?" Yasemin, farkında olmadan yüksek sesle konuştu. Bunu istemiyordu. Kızına bakmak, onunla göz göze bile gelmek iyi gelmişti ama gideceğini hiç aklına getirmemişti.
"Kimsenin burada olduğumdan haberi yok, gitmem gerekiyor," mırıltı gibi çıktı sözleri ağzından. Ayaklanınca annesi de onunla beraber kalktı. "Bir dahaya ne zaman gelirsin?" sorusu, Burcu'nun nefesini tutmasına neden oldu. Dudaklarını birbirlerine bastırdı. "Bilmiyorum," diyebildi sadece. Duygu içermeyen sözleri yüzünden onun hayal kırıklığına uğradığını görebiliyordu.
Burcu, hiçbir şey hissetmiyordu çünkü bir yığın denklemin orta yerinde sıkışıp kalmıştı. Onu bir yandan suçlamak istiyordu ama zaman acılarını törpülemişti. Ona yakın olmayı istiyordu ama bir yandan da ona hasret kalmayı istemiyordu.
Her şeyin sonunda, her zamanki gibi, onun canı yanıyordu.
"Peki sana sarılabilir miyim?" bir çivi ucu, cama yaslanmıştı sanki ve çekiç, Burcu'nun bir cevabına bedeldi. Ben aslında onların hiçbir şeyiyim ama onları var eden de bendim. Bu çelişki yaşlı kalbimi yoruyor. Yaşlı kadın, düşüncesi yüzünden bedenini kastı.
Burcu, bir ipin üzerinde duruyordu ve dengeyi sağlamaz ise düşerdi. Onu bir daha görmeyecek, göremeyecekti. Onundan kalan her şey canını yakacaktı ama elini uzatıp tutabileceği kadar da yakındı ona. Çantasını aldı ve hiçbir şey söylemeden çıktı.
Bunu kaldıramazdı, annesinin kokusunu çekip ona alışmamalıydı. Bu ikisi için de en iyisi olacaktı. Kapıdan çıktı ve hemen yanındaki duvara sırtını yasladı. Bedenindeki bütün gücün çekilip gittiğini hissediyor, ayakta durmakta güçlük çekiyordu. Ağzında acı bir tat vardı. Gözleri yaşlarla doluydu ama ağlamak da istemiyordu.
Arkasına dahi bakmadan hızla yürümeye başladı. Buradan çıkmalı ve kendine gelmeliydi. Göğsündeki acıya bu iyi gelecekti.
Yaşlı kadın, gözyaşlarını tutmadı. Dudakları titriyor, bedeni üşüyordu. Kendi kızına yabancıydı, ona hasretti ve dört duvar arasında sıkışıp kalmıştı. Kimseye halini anlatamamak canını yaktığı gibi gerçekleri söyleyemiyor oluşu da onu köşeye sıkıştırıyordu.
"Sakin torunlarımı benden almaya kalkma, sen onlara layık bir anne değilsin," Sena Hanım'ın bu tür tehditleri bir vakte kadar ini suçlamasına neden olsa da Yasemin gerçeği biliyordu. Suçlu olmadığını ve ne yaptıysa kendi için yaptığını biliyordu.
Ama bazen, kazanmak için bilmek de yetmiyordu.
4. Bölümdeki sahnenin devamı:
Genç adam, kavradığı kolu daha sıkı bir şekilde tuttu. Sinirini kardeşinden çıkartıp onu kırmayı istemiyordu ama Burcu bu yaptığı hareket ile sınırlarını epeyce zorlamıştı.
Açtığı kapıdan içeriye girip kardeşi ile göz göze geldi. Onun perişan halini görebiliyordu, bu içindeki öfkeyi ve hayal kırıklığını bastırdı ama yok etmedi. Adımlayıp onun yanındaki boşluğa oturdu.
"Seninle bu konu üzerine neler konuştuğumuzu biliyorsun," diyerek konuya girdi. "Biliyorum ağabey ama beni kafeste tutamazsın. Beni kendi annenizden korumaya çalışıyorsun ve bu benim canımı yakıyor." Burcu, freni kopan bir araba gibiydi. Duramıyor, kendisine engel olamayarak karşısındaki ağabeyine karşı çıkıyordu.
"Annemiz mi?" genç adam alayla sordu. Devam ettiği sözler de çelik gibi sert ve soğuktu. "Bizi aynı gün hem annesiz hem de babasız bırakan bir kadın mı bizim annemiz oluyor?" Burcu, suçlulukla gözlerini kaçırdı ve dudağının içini ısırdı. Yanaklarının üst kısmı sızlıyor, dudakları titriyordu.
"Seni suçlamıyorum," genç adam kardeşinin gözlerine bakmak için onun çenesini havaya kaldırdı. "Ama bazı şeyler için çok geç Burcu. Onun yüzünden çektiğimiz acılar dinmiyor bile. Bırak geçmişimizde kalsın. Bırak onu, onunla beraber mutfakta kurabiye yaptığım hali ile hatırlayayım." yalvarırcasına konuştu zira bu konuyu kapatmayı istiyordu.
Burcu, çenesi titrediği için bir şeyler söyleyemedi. "Böylesi daha çok acıtıyor canımı," yalvarırcasına bunları söylüyordu Emre. Sakladığı duyguları ve hissedemediği anne sevgisini bastırmaya çalışması oldukça canını yakıyordu ama gittiği yere kadar gitmek istiyordu. Onun geri geleceğini biliyordu ama uzak oluşu da bir o kadar onu huzurlu hissediyordu.
"Onun ne zamandır hapiste olduğunu bile bilmiyorum ama sen eğer bir şeyler yaparsan," Burcu sözüne devam edemedi. Emre'nin bedenini delip geçmeye yemin eden bakışları yüzünden susup yanlış mı konuştuğunu çözmeye çalıştı ama kendini haklı görüyordu.
Genç adam, sakinleşmek adına bir müddet bekledi, ardından ona cevap verdi. "Benden her şeyi işte Burcu, söyle şurada canımı senin için vereyim, tek bir lafına bakar ama benden bunu isteme. Hele de bize bunu yapan kadın için benden sakın af dileme," onu kesin sesi, genç kadının kulaklarını doldurdu.
"Şimdi, sen bunları düşünme. Onun yüzünden huzurunun bozulmasını ve hayatının değişmesini istemiyorum," kız kardeşinin yalvararak bakan mavi gözlerine bakamadı. Bunu yapamadı, o kadar da güçlü değildi. Ayağa kalktı ve onun başına küçük bir öpücük bıraktı.
"İyi geceler dilerim," dedi ve hızla arkasını dönüp odadan çıktı, her şey burada bitmeliydi, eşelenen mazi can yakardı. Emre de ondan kaçıp canının acımasını engelliyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 45.85k Okunma |
3.36k Oy |
0 Takip |
63 Bölümlü Kitap |