
Yeşilin En Koyu Hali
Bölüm: 6- Mucizenin Kalp Atışları
Her sabahki gibi kızını okula bırakan genç kadın, her zamanın aksine şirkete sürmüyordu arabasını. Doktor ile evden çıkmadan önce konuşmuş, onun için biraz zaman ayırıp ayıramayacağını sormuştu.
Zaman ayarlamasını yaparak anlaştıkları için şimdi genç kadının rotası hastaneye doğruydu. Biraz heyecanlı, biraz da gergindi. Test sonucunun yanlış çıkma ihtimali onu geriyordu ve onlara inat akan zamana karşı mücadele veriyorlardı, her geçen saniye tedavi için çok kıymetliydi.
Ceylin'i kendi doğurmayan genç kadın, bu hissi her zaman merak etmişti. Bedenindeki değişime, onun tekmelerine ve kalp atışlarına ilk defa şahit olacak olması, onu heyecanlandırıyordu. Ceylin, onun ilk çocuğuydu, ilk adımlarına, ilk konuşmalarına şahit olmuştu ama daha farklı hissettiriyordu ona.
Bu, evlatlarını bir diğerinden farklı kılmıyordu ama yine de ilk kez deneyimleyeceği şeyler ona daha farklı şeyleri hissettiriyordu. Bu, elmanın üç renginin farklı olması gibiydi. Her birisi farklı bir tattan oluşuyordu.
Vitesi düşürerek sola kırdı ve hastanenin otoparkına giriş yaptı. Onu muayene edecek kişi Doktor Yeşim idi. O, kızının durumu ile ilgilenirken onunla bir başka doktor ilgilenecekti. Derin, doktoru pek tanıma fırsatı bulamamıştı ama onun da en az Yeşim Hanım kadar sevecek ve güler yüzlü olduğunu düşünüyordu.
Boş bir yere park edip çantasını eline aldı ve arabadan indi. Gerginliği hâlâ daha devam ediyordu ama yaklaşan zaman artık bundan kurtulması gerektiğine dair bir işaretti. Ezbere bildiği yolları aşıp bekleme kısmına doğru ilerledi. Şimdi tek yapması gereken, onun için ayrılan saatte içeri girmesiydi.
Boş bir yere oturdu mesajlarını kontrol etti. İş ile ilgili olanları hızlıca okudu ve gereken cevapları verdi. En sonunda, gözleri arkadaşı İrem'in attığı onay mesajına kaydı. Ona bu konuyu açmış, heyecanını ve gerginliğini yenebilmek için arkadaşından yardım istemişti. Karşılık olarak aldığı uzun mesaj her ne kadar onu rahatlatsa da içindeki duygulara engel olamıyordu.
Daha sonra ise İrem yanında gelip ona eşlik edebileceğini söyleyen bir mesaj yazınca Derin bunu kesin bir dil ile reddetmişti. Bebeğinin ona özel olmasını istemişti nedensizce. Onu ilk gören kişi olmak istiyordu, onun varlığına ilk kez canlı olarak şahit olacak kişi olmak istiyordu.
İrem'in anlayışla bunu kabul eden mesajı, onu oldukça rahatlatmıştı. Arkadaşının olgunlukla onun bu kararına saygı duyacağını bilse de ona destek olmak adına yanında olmakta ısrarcı davranabileceği de bir diğer ihtimaldi.
Saati kontrol etti ve isim çizelgesine baktı. Sıranın ona gelmesi, üç ya da dört hastadan sonraydı. Sıkıcı ve boğucu bir bekleyiş, genç kadının yakasına yapışmıştı. Derin kendini, her yeri incelerken buldu. Karşısındaki duvarda, çok ünlü bir ressamın resmi duruyordu. İlgi çekiciydi ve hastanenin kasvetli havasını emip içinde hapsetmek istercesine asıldığı çivide düzgün duruyordu.
Sonra bakışları, bekleme kısmında oturan kadınlara kaydı ve fark etti: Onun da birkaç ay sonra karnı belirginleşmeye başlayacaktı. Bunun verdiği duygu yüzünden yerinde kıpırdandı. Bebeğinin varlığına tam olarak alışamamışken bedenindeki değişimlere nasıl alışabileceğini bilemiyordu ama zaman ona her şeyi gösterecekti.
İçeriden çıkan bir kadının yerine başka birisi daha girdiğinde sıra ona yaklaşıyordu. Derin, mavi gözlerini ister istemez sağ tarafındaki çifte yönlendirdi. Bekleme kısmında oturan tek çift onlardı, diğer herkes de onun gibi buraya tek başına gelmişti.
Adamın eşine, gözlerinin içi parlayarak bakması, boğazına bir yumrunun gelip de oturmasına neden oldu. Emre ile hiçbir zaman böyle bir anları olmayacaktı. Genç adam hiçbir zaman evlatlarına babalık yapmayacaktı. Bu düşünceleri sayesinde ona karşı hissettiği sinir duygusu, gömdüğü yerden dışarı çıktı.
Elinin parmakları, yanındaki koltuğun kolunu sıktı ve bakışlarını onlardan kaçırdı. Bu halini kimseye belli etmeyi istemiyordu. Mavi gözleri yerdeki kare kesimli taşlarda gezindi. Rahatlayıp sakinleşmesi birkaç dakikasını aldı.
Aslında genç kadın, ona kızmıyordu çünkü Emre ona açık açık bunları söylemişti. Acılarını onunla paylaşmış, dürüst davranarak sınırlarını çizmişti. Bu noktadan sonra Derin'in payına düşen ve kalan tek şey ona ayak uydurarak hayatına daha fazla müdahale etmemekti ama genç kadın bunu yapamıyordu. Ona, yaşanması mümkünken yaşayamadığı şeylerin ağırlığını gösteremiyordu.
Ve bu genç kadının, küçücük bir odada sıkışıp kalarak sesinin sadece kendisine ulaşmasına neden oluyordu.
Derince soludu ve düşen omuzlarını dikleştirdi. Onu anlayabiliyordu, içindeki durumu empati yaparak az çok kavrayabiliyordu ama bazen bu ona pek de yeterli gelmiyor, onu tatmin etmiyordu. Genç kadın, düşüncelerine bir yenisini eklerken fark ettiği gerçek yüzünden kaşlarını havaya kaldırdı. Emre'nin ona duygularını açarken oldukça cesur olduğunu düşünmüş, hatta onu takdir etmişti.
Ama genç adam, cesur olduğu kadar korkaktı da.
Baba olmayı hiç denememişti. Derin, çok net bir şekilde hatırlıyordu. Ceylin'i evlat edindiği zaman deli gibi korkmuş, annesini hiç tanımadığı için iyi bir anne nasıl olunur bilememişti ama ilk adımı atmaktan da hiç çekinmemiş, aksine üzerine gidip kızını evlat edinmişti.
Bu düşünce onun sinirini bozmaya yetmişti. Şu anda içinde bulunduğu duygu yığınına bir yenisini daha ekliyordu. Onun, dürüst davranarak bunları anlatmasını o an takdir etse de şimdi nun bir korkak olduğunu düşünüp kaslarının gerilmesine neden oluyordu.
Genç kadın, baş ve işaretparmağı ile burnunun kemerini sıkarak gözlerini kapattı. Az önce imrenerek baktığı çiftten bakışlarını kaçırarak geleceği hakkında düşünememeye çalışmıştı ama kaçtığı her duygu bir bir önüne dikilip yüzüne dik dik bakarak sinirlerini okşuyordu.
Kısa bir süre sonra, Derin sırası geldiği için kalktı ve kapıyı çalarak odaya girdi. Geçen süre, kendine gelip üzerindeki baskıdan kurtulmasına neden olmuştu. Kapıdan geçen genç kadının zihninde, sadece bebeğini görüp onun sağlık durumunu öğrenmek vardı.
"Merhaba, Feride Hanım," dedi kapıyı ardından kapatırken. Onu fark eden genç doktor da ayaklanıp onunla selamlaştı. "Buyurun lütfen," diyerek masanın önündeki koltukları gösterince Derin beklemeden oturdu. "Söylediklerinize göre ultrason ile bebeğinizi görebiliriz," diyerek açıklamasına başladı Feride Hanım.
Derin heyecanlandı, bunları onunla hiç konuşmamıştı. Sadece test sonucundan bahsederek durumun ihtimalleri üzerine konuşmuşlardı. Konuşmaları, doktorun çok fazla vakti olmadığı için yarım kalmıştı bir nevi. Şimdi ise konu üzerine kafa yormak için bolca vakitleri olacaktı.
"Tarihler göz ünündeyken şunları söyleyebilirim: Ceylin için olan kısma daha geçmemize gerek yok. Şu an odağımızda bebeğiniz ve sizin sağlığınız var," diyerek açıklama yapınca genç kadın onun yüzüne doğru, "Benim sağlığım önemli değil, onlar iyi olsun yeter ki," demek istedi ama diyemedi. Bu sözleri yuttu ve bir sorun olmamasını diledi.
"Peki onlara ne zaman geçilecek?" sorusunu sormadan edemedi. "Bebeğinizin biraz daha büyümesi ve gelişmesi gerekiyor. Şu zaman diliminde yapabileceğimiz tek şey onun sağlık durumunu iyi hale getirmek olacak." doktor, ciddiyetini üzerine taktı ve devam etti. "Tedavinin sonucunu, doğum gerçekleşmeden kesinleştiremeyiz ancak ihtimaller üzerine konuşabiliriz."
Feride, onun gözlerini kaçırdığını fark etti ve bakışlarını yumuşattı. Durumu ona izah edip riskleri de bilmesi gerektiğini düşünmüştü. "Lütfen kendinizi üzmeyin, şu an sadece ihtimaller üzerine konuşuyoruz. Tedavi eğer istediğimiz şekilde ilerlerse, iki evladınız da sağlıklı olacak," ona moral vermek için gülümsedi.
Derin de gülümsemeye çalıştı. Doktoru anlıyordu ama kesinliğin olmaması canını yakıyordu. Bir satranç masasını izliyor, takip ediyor ve gelecek hamleleri tahmin edebiliyordu ama müdahale edemiyordu. Eli kolu bağlıyken debelenmek de kötü hissettiriyordu.
Doktor Feride, odanın kasvetli havasını dağıtmak için konuştu. "İlk önce ultrasona mı geçelim yoksa tahliller için kanınızı mı alalım?" soru soruyordu çünkü onun zihnini sarıp sıkan düşüncelerden çekip almayı istiyordu. Derin'in yüzü parladı. "Ultrasona girmek istiyorum," dedi saklayamadığı bir heyecanla.
Doktor Feride kalkınca Derin de ayaklandı. "Siz şu koltuğa geçip oturun ben de cihazın kontrollerini yapayım," dediğinde genç kadın bunu bekliyormuş gibi dediğini yaptı. Doktor için karnını açtı ve titreyen ellerini göğsünün hemen altında birleştirip doktoru bekledi.
Doktor, soğuk jeli Derin'in karnına dökünce genç kadın irkildi. Soğuk jel karnını içine çekmesine neden olmuştu ama alıştığı ısı, artık ona yabancı gelmiyordu. "Bu kısma bakarak bebeğinizi görebilirsiniz," eldivenini taktıktan sonra, tablet ile televizyonun birleşimi gibi duran bir ekranı işaret etmişti.
Derin, bakışlarını oraya çevirmeden önce gözlerini sıkıca açtı ve kapattı. Şimdi hazırdı. Göreceği görüntüye küt küt atan kalbi dayanabilir miydi bilmiyordu ama en azından kendisini ruhen buna hazırlamıştı. Cihazın başı, karnına değince siyah ve beyaz görüntü ekrana yansıdı.
Genç kadın hiçbir şey anlamıyordu gördüğü şeyden. Anlamsız geliyordu ama yine de sesini çıkartmadı ve bekledi. Bu durum, heyecanının da biraz olsun yatışmasına neden olmuştu. "Bakın Derin Hanım," diyerek doktor onun dikkatini üzerine topladı.
"Şu gördüğünüz küçük şey, bebeğinizin içinde bulunduğu kese. Şu an oldukça sağlıklı gözüküyor ama bunun kesinleşmesi için size de söylediğim gibi birtakım testler yapmak gerekiyor," Derin, gördüğü küçük noktanın bebeği olduğunu duymasından sonra onu dinlememişti.
Ondan bir parçaya bakıyordu. Kızına ve ona şifa olacak küçük mucizesine bakıyordu. Bebeğinin sadece Ceylin'e iyi gelmeyeceğini biliyordu. Mucize bebeği, Ceylin için yıpranan kalbini de onaracak bir tutkaldı. Onun varlığı, huzuru da beraberinde getirecekti.
Doktor, birkaç bilgiyi daha ekledi. "Cinsiyeti ne zaman belli olur?" Derin merakla sordu, o cümlesini bitirir bitirmez. Gözlerinin içine bakıyor, korkusunun belli olmamasını umuyordu. Bebeğinin sağlıklı olmasını diliyordu ama Emre'ye benzeyen bir erkek çocuğunu da bünyesi kaldırır mıydı bilemiyordu.
İşin sonunda kabul etse de etmese de genç adamı ardında bırakacak, hayatından bir yabancı gibi çıkıp gidecekti. Onu hatırlatan her şey canını yakacaktı ve Derin artık hayatına kaldığı yerden devam etmek istiyordu. Çocukları ile birlikte mutlu ve huzurlu bir hayata adım atmayı arzuluyordu.
Bu hayat için, aşkını kalbine gömüp çekip gitmek dahi olsa yapmaya hazırdı.
"Şu an için çok erken. Tahminen üçüncü ayda belli olur ama bu değişiklik gösterebiliyor. Bebeğin konumuna göre erken ya da geç bir tarihte belli olabilir," diyen doktordan sonra genç kadın başını salladı. "Şu an bebeğinizin kalp atışlarını duyabiliriz, dinlemek ister misiniz?"
Derin farkında olmadan gözlerini büyüttü. Yüzündeki gülümseme, hevesinin dışa vurumu olmak istercesine genişti. "Çok isterim," dediğinde doktor birkaç tuşa bastı. Odayı dolduran güçlü uğultu, genç annenin gözlerini doldurmuştu.
Bu ses, küçük mucizenin kalbinden geliyordu.
"Sizin de duyduğunuz gibi bebeğinizin kalbi çok güçlü atıyor," onun mutlu halini bozmak istemeyerek ses tonunu hafif tutmuştu Feride. Duyduğu bütün seslerden farklıydı. Belli bir ritmi var gibiydi. Atışları, varlığını onlara haykırmak istiyormuş gibi sert ve ahenkliydi. Derin, bir eliyle akan yaşını sildi. Kulaklarına dolan sesi, kırk yıl sonra dahi aynı şekilde zihninde duyabileceğinden emindi.
Doktorun kapattığı cihaz sayesinde kendisine gelebilmişti. Onun bir şey söyleyip söylemediğinden emin değildi, kendini sesin huzuruna kaptırıp gitmişti. "Siz karnınızı silin, ben de sizin için birkaç bilgiyi kâğıda geçireyim," doktor, ona birkaç parça peçete uzatıp çıkarttığı eldiveni çöpe attı ve yanından ayrılıp masasına yöneldi.
Genç kadın, onun dediğini yapıp doğruldu ve üzerini düzeltti. Ayaklarını yere değdirip gözlerini siyahlaşmış cihazın ekranına dikti. Bebeğinin fotoğrafını hala daha görüyor, gözlerinin önüne getirebiliyordu. Yerine yeniden geçip oturdu, doktoru bekledi.
Doktor Feride, iki kâğıdı ona uzattı. "Birinde almanız gereken vitaminler bulunuyor. Diğer ise sağlığınız açısından tüketmeniz ve dikkat etmeniz gereken besinleri içeriyor," genç kadın, parmaklarının altındaki klavyeyi kullandı ve hastası ile ilgili aldığı notları dijital ortama geçirdi.
Üç küçük kâğıdı zımba ile birbirlerine tutturan doktor, "Bunlar da bebeğinizin ilk görüntüleri. Size vereyim, saklamak istersiniz," genç anne, gözlerini kağıtlara dikti. Doktorun ne zaman bu kağıtları çıkarttığını bilmiyordu, bebeğinin kalp atışlarına bütün odağını verdiği için bunu fark edememişti.
"Şu sıralar sık sık başınız dönüp mideniz bulanıyor mu? Bunlar için de ilaç yazabilirim isterseniz," sorusu, Derin'i bir müddet düşündürdü. "Çok fazla olduğu söylenemez. İki defa kustum sadece. Baş dönmesi de uzun süreli olmadı hiç," cevaplarını verdi.
"Tamamdır, ben ne olur ne olmaz diye yazayım. Siz yanınızda bulundurur, ihtiyaç halinde kullanırsınız," kısa sürede ilaçlarını reçeteye yazıp hastasına uzatmıştı. "Tebrik ederim Derin Hanım," vedanın ilk aşamasını Feride Hanım yerine getirmişti.
Derin, kağıtları çantasına yerleştirdi ve ayaklanıp elini ona uzattı. Avucunun içindeki eli sıkıp salladığında, "Her şey için teşekkür ederim," diyerek odadan ayrıldı. Her adımında, aynı kişiymiş gibi hissediyor, hayatındaki değişikliği kavrayamıyordu.
O, artık iki küçük mucizenin annesiydi.
...
Burcu, bakışlarını çerçevenin içindeki resme odakladı. Kendini kötü hissetmiş, duvarların üzerine üzerine geldiğini düşününce kurtuluşu, Ceylin'in odasına girmekte bulmuştu. Küçük kızın odası canlı renklerden oluşuyordu, bu da daralan nefesinin biraz olsun aynı ritimde devam etmesine yardımcı oluyordu.
Burukça gülümsemeden edemedi. Yaşayamadığı çocukluğu gözlerinin önüne gelmişti birden. Genç kadın da bu oda gibi boş bir çocukluk geçirmişti. Odada olmayan bir oyuncak yoktu ama aynı zamanda da Ceylin'in yokluğun, bunlara bir anlam yükletemiyordu.
Sayamayacağı kadar ya da bir ailenin alamayacağı kadar çok oyuncağı olmuştu. Dedesi ve babaannesi, onun içindeki sevgiden yoksun çocuğu kendilerince bu şekilde avutmaya çalışmışlardı.
Sevginin yeri dolmazdı, tıpkı büyük bir ayakkabının küçük bir ayakta bol olması gibiydi. Her şeyin bir kuralı, yeri ve zamanı vardı. Burcu, bunu o zamanlar anlamamıştı ama odaya girince buz gibi gerçekler yüzüne teker teker vuruyordu. Koca bir oyuncak yığınının içindeki aile sevgisi almamış küçük bir kız çocuğuydu.
Dolabın üzerindeki diğer çerçeveye kaydı bakışları. Derin, kızının her anını saklamak için resim çekmiş, altına da birer kelime içeren kısa bilgileri de eklemeyi ihmal etmemişti. Altındaki tarihler de o anı tasdiklemek istercesine bir kenara konmuştu.
Bu resimde genç anne, kızını kucağına almış, Eylül'ün onlara doğrulttuğu kameraya bakmıştı. Kızını güç bela o yöne çevirse de sonunda istediğine ulaşarak kızı ile güzel bir fotoğrafı çektirebilmişti. Genç kadın, gördüğü bebeğin altı aylık olabileceğini tahmin etti.
Burcu, dudaklarının titrediğini hissetti. Annesi ile hiç fotoğrafı yoktu. Hatta onun genç halini bile görmemişti. Dün gece gördüğü yüz hala hatırındayken onun gençliğini hayal etmeye çabalarken buldu kendini. Sonra da babasının ona ilk görüşte âşık olabileceğini düşündü, annesi gerçekten de güzel bir kadındı.
Bedenindeki bütün gücün çekildiğini hissederek sırtını dolaba yasladı ve soluklandı. Dün gecenin etkisinden çıkamamıştı. Kimseye de anlatamamıştı. Deniz biraz olsun yanında olmuştu ama evdekilere düşüncelerini söyleyememek onu yoruyordu.
Çok iyi biliyordu ki ağabeyinin verdiği tepkinin iki katını babaannesi ve dedesi verecekti. Kollarını göğsünün hemen altında birleştirdi. Bunları aşması gerekiyordu ama birden hortlayan geçmişi, bütün dengesini altüst etmişti. Pozitif ve neşeli halinin yerini üzgün ve düşünceleri hali almıştı.
Babaannesinin sabah bir şeyleri sezdiğini fark etmiş, hemen durumu toparlamıştı ama bunun nereye kadar böyle devam edeceğini bilemiyordu. Gözlerini kapattı ve burnunu çekti. Ruhundaki acı yüzünden bedeni hassaslaşmıştı. Yakın bir zamanda hasta olacağını hissedebiliyordu.
"Ne yapıyorsun burada? Her yerde sen aradım," düşüncelere daldığı için odaya girip ona seslenen Sena Hanım'ı dahi fark edememişti mavi gözleri. Duruşunu düzeltti ve biraz olsun gülümsemeye çalıştı, içinde yanıp ruhunu kavuran ateşe rağmen.
"Hiç," cevabını kestirip atarcasına söylemişti. "Sadece canım sıkılınca buraya gelmek istedim," yaşlı kadının hoş kahkahası hem odayı hem de genç kadının kulaklarını doldurmuştu. "Sen o yaşları geçtin ama pek geçmiş gibi davranmıyorsun," gülüşü, gülümsemeye dönüşmüştü.
Burcu, sesini çıkartmadı ve ona eşlik etmedi. Babaannesi konu hep annesine gelince onu geçiştirmişti. Ondan bahsetmediği için annesinin varlığını dün geceye kadar aklına getirmemişti.
Yaşlı kadın, onun durgunluğunu fark etti ve ifadesi düzleşti. "Sabah kahvaltıda çok bir şey yemedin, şimdi de keyifsizsin. Neyin var?" torununun yanına kadar geldi ve gözleriyle onu süzdü. İçinde bulunduğu durumu kavramaya çalışıyordu. Sormadan, elini torununun alnına dayadı.
"Ateşin de yok," Sena Hanım, sorusuna bir cevap bulamadığı için biraz telaşlandı ama bunu ona belli etmedi. "Üşüttüm herhalde, önemli bir şeyim yok," genç kadın derince soludu. Ağabeyine hak veriyordu. Geçmişi, bugününü de etkiliyordu.
Babaannesinin yanağına avuç içini yasladı ve onun endişe etmemesi için gözlerinin içine bakarak konuştu, "Sen beni merak etme, sadece biraz kötüyüm ama geçer," konuyu değiştirmek için aklına geleni söyledi. "Sen niye beni arıyordun? Bir şey mi oldu?"
Sena Hanım, bu sözler üzerine rahatladı ama torununu bu hale getiren sebebi öğrenmek de istiyordu. Onun üzerine gitmedi ve eninde sonunda, onun bu durumunun nedenini öğreneceğini düşündü. Yalnızca biraz vaktin geçmesi gerekiyordu.
"Akşam için ne yapalım, diye arıyordum seni. Ne zamandır seninle mutfağa girip bir şeyler hazırlamadık. Senin de boş günün diye yemek yapalım istedim." kendini izah eden yaşlı kadın, torununun tepkisini bekliyordu.
"Çok iyi düşünmüşsün," Burcu dikleşti, duruşunu düzeltti. "Benim de zaten kafamı dağıtmaya biraz ihtiyacım vardı," görmediği yarasının yavaş yavaş sarılıp iyileştiğini hissedebiliyordu çünkü düşünceler, bazen en iyi merhemden daha etkili olabiliyordu.
"Tamam o zaman," diyen Sena Hanım elini öne doğru uzattı, bir nevi çıkmak için kapıyı gösteriyordu. "Biraz önce Derin ile konuştum. Eve erken gelebileceğini söyledi. Belki o da bize katılır." gelinin de onlara katılmasını çok istiyordu.
"Süper, bugün çok eğleneceğiz gibi duruyor," fikrini belirtti ve babaannesinin önünden geçip aşağıya doğru indi. Hayatının en kötü gününü yaşamıştı ama en dibi görmeden de en yükseğe çıkılmazdı. Aştığı ve ardından bıraktığı zorluklar, ona huzur vermişti.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 45.84k Okunma |
3.36k Oy |
0 Takip |
63 Bölümlü Kitap |