
Yeşilin En Koyu Hali
Bölüm: 8- Dengelerin Allak Bullak Olması
Bir Hafta Sonra
Genç kadın, yüzünü elindeki mor renkli havlu ile kuruladı ve aynadaki solgun benzi ile göz göze geldi. Bir kar topu yüzüne inmiş gibiydi, yanakları çökmüş, gözlerinin canlılığı gitmişti. Havluyu yerine asarak banyodan ayrıldı.
Her ne kadar doktorun verdiği ilaçları düzenli olarak içse de mide bulantısı geçmiyordu. Bedeni de bu yüzden bitkindi. Artık bu durumdan bıkmış, usanmıştı. Ayakta durmaya bile takati kalmayan bedenini yatağın üzerine bıraktı ve hemen ardından da aklına gelenle birlikte yüzünü buruşturdu. Sofrayı toplamamıştı.
Emre, ara sıra ona ev işlerinde yardım ediyordu. Genç adamın söylemese bile kendisi hamile olduğu için bunları düşünmesi, içten içe onu mutlu ediyordu. Bu günleri ise oldukça yoğun olan genç adam, mutfağa gelip yemek yemeği bile unutuyordu. Onu düşünerek odasına yemek götüren genç kadın ise bu durumdan oldukça memnundu. Sevdiği adamla aynı havayı solumak, bir çiçek bahçesinde koşmanın hissi ile aynıydı gözünde.
Emre onu sevmiyor olabilirdi ama onu seven genç kadın, ona yakın olmak için elinden gelen her şeyi yapıyor, bütün sınırlarını zorluyordu.
Odasından ayrılıp aşağıya geçti. Kızı salonda, televizyon izliyordu. Günde bir saat ile sınırlı olan küçük kız da akıp geçen zamana inat bu anlarını büyük bir keyifle geçiriyordu. Öyle dalmıştı ki kapının önünde durarak kendisini izleyen annesini bile fark edememişti. Bir müddet daha onu izleyen genç kadın, işleri sebebiyle mutfağa geçti.
Duyduğu sesler yüzünden kaşlarını çatarak adımlarını hızlandırdı. Mutfaktan sesler geliyordu. Emre'den başka birisinin olamayacağını biliyordu ama beklemediği bu sesler, bir an için paniklemesine neden olmuştu.
Şaşkınlığı yüzüne bulaşmıştı. Genç adam, sona toplamak için bıraktığı sofrayı topluyordu. Özenle kalan yemekleri başka bir kaba aktarıyor, bulaşıkları ise makineye aynı özen ile yerleştiriyordu.
"Ben hallederdim," diyerek içeriye girdi. Kapıda dikilip ona yakalanmak istememişti. Genç adam, başını kaldırmadan, "Sorun değil, su almak için inmiştim. Görünce toplamak istedim," Derin'in bakışları, aynı hızla masada duran boş sürahiye kaydı. Onu eline aldı ve genç adama bir nevi bu şekilde yardım etmek istedi.
Doldurduğu sürahiyi aynı yerine koyunca genç adamın da işi bitmişti. Makinenin tuşlarına basarak ayarlamasını yaptı ve doğruldu. Genç kadının yaptığını gördü ve içindeki kıpırdamaya engel olamadı. Derin'in onu düşünerek hareket etmesi, ister istemez içinin kıpır kıpır olmasına neden oluyordu.
Düşünülmek, güzel hissettiriyordu.
"Teşekkür ederim," cevabını nezaketen verdi ve anında, coşkulu bir karşılığı aldı. "Rica ederim," genç kadın, onunla konuşurken sesinin tonuna ve tınısına engel olamamıştı zira onunla çok fazla konuştuğu söylenemezdi. Bir anlık boşluğunun bedeli, pişmanlıktı.
Genç adamın bu hareketini umursamaması, rahatlamayla beraber hayal kırıklığını da yaşatıyordu ona. Bunu alışmış, üzerinde dolanmayan yeşil gözlere küsmeyi bırakmıştı ama canını acısına bir çare bulamamıştı.
Mutfaktan çıkan Emre ile birlikte o da çıktı. Bir işi kalmadığı için kızının yanına gidip uzanacaktı. Doğru düzgün bir şeyler yiyemediği ya da yediğinde kustuğu için bedeni yeterli enerjiyi toparlayamıyordu. Bu da başının dönmesine, çok fazla ayakta duramamasına neden oluyordu.
Her zamanki yerine, üçlü koltuğa uzandı. Bazı geceler, odasına çıkmaya hali kalmadığında buraya geçip uzanırdı. Bu yüzden de üzerinde atmak için yanına küçük bir battaniye koymuştu. Onu üzerine çekip rahat bir pozisyona gelene kadar kıpırdandı.
Kapanan göz kapaklarına hiç karşı koymadı, o an aklında kızının ödevinden çok dinlenme ve rahatlama düşüncesi vardı. Gözlerini kapatır kapatmaz, uyuduğunu bile anlayamadan uykuya daldı.
Küçük kız, saate baktı. Annesi onu uyarmamıştı ve izleme süresi geçmişti. İçindeki şeytana uyup uymamak arasında gidip geliyor, biraz daha televizyona bakmak istiyordu. Yine de bir şekilde bu duyguya karşı gelmeyi başardı ve kumanda ile televizyonu kapattı. Siyah ekran, daha sağlıklı bir halde düşünmesine yardımcı oluyordu.
Küçük bacaklarını yede doğru savurdu ve ayağa kalktı. Annesinin yanına kadar gidip duraksadı. Bu zamana kadar annesinin hiç uyuduğunu görmemişti çünkü genç kadın, ona yorgunluğunu belli etmezdi. İlk defa bununla karşılaşan küçük kız, ne yapması gerektiğine karar veremiyordu.
"Anne," dedi en sonunda dayanamayarak. Elini onun solgun yanağına yasladı. "Benim ödevim var," dedi peşi sıra. Uyanmayan annesi, daha fazla kafasını karıştırıyordu. Genç kadının düzenli bir şekilde aldığı nefesleri fark eden kız, annesi için endişelenmedi.
Bedeninin yükünü, diğer bacağına yaslarken gözleri merdivenlere kaydı. Annesi yerine Emre ile ödevini yapmayı düşündü. Onu gördüğü andan itibaren sert ifadesi yüzünden genç adamı sevememişti. Aynı evin içinde, ara sıra denk geldiklerinde başını eğerek kendini bir nevi saklıyordu ondan.
Korkuyordu ama ürkmüyordu. Sadece küçük bedeni, onun yanında daha da küçülüyordu sanki. Bu da kendini saklama ihtiyacını içinde doğuruyordu.
Annesinin yüzüne son kez baktı. Girdiği iş, yarım kalacaktı. Annesini uyandıramamıştı ve uykusunu da bölmek istemiyordu. Yavaş hareketlerle ilerledi ve sırt çantasından ödevlerini çıkarttı. Çizgi çalışması ve kesip yapıştırma ödevi vardı. Odadan çıkıp merdivenleri aştı.
Her şey buraya gelene kadar normaldi ama önünde durduğu kapı, gerilmesine neden oluyordu. Ne yaşayacağını bilmiyordu. Genç adamın ona kızıp bağırarak kendisini odasından kovmayacağının bir garantisi yoktu.
Küçük elini, yumruk yaptı. Düşünmemeye çalışarak kapıyı tıklattı. Annesinin yaptığı gibi Emre'nin de bir komut vermesini bekledi ve içeriye girmedi.
Genç adam, duyduğu güçsüz vuruş karşısında başını işlerinden kaldırıp sese doğru çevirdi. Derin'in bu şekilde çalmayacağını düşünüyordu ama Ceylin'in gelme ihtimalini de göz önünde bulunduramamıştı. "Gel," dedi, kimin geldiğini anlayamayarak, görmeden bilemeyecekti.
Küçük kız, kapı koluma asıldı. Bir eliyle de eşyalarını tutuyordu. Zorlandı ama kapıyı açmayı başardı. Emre ile göz göze gelmekten kaçındığı için bakışlarını yere eğdi. Kapıyı kapatıp masanın önüne kadar geldi. Bir şeyler demesi gerektiğini hissederek konuştu. "Merhaba," dedi, vuruşundaki cılızlıkla birlikte.
Genç adam, onun kendisinden ürktüğünü görebiliyordu. Hemen cevap verdi. "Merhaba," sesine, merakının verdiği soru havası da bulaşmıştı. "Neden geldin?" onun konuşmaması üzerine bunları söyledi.
"Ödevlerim var da," mırıldanarak konuşuyor, bir ayağını sallıyordu. Yanlış bir şeyler söyleyerek ondan olumsuz bir tepki almayı istemiyordu küçük kız. Bir cımbızı eline alarak kelime haznesinden seçimler yapıp cümlesini kuruyordu. "Annem uyuyordu. Ben de buraya geldim."
Genç adam, başını salladı. Derin'in yorulduğunu fark edebiliyordu. Bazı zamanlar, onun kustuğunu da duyuyordu. Ayaklandı, bu hareketi küçük kızın bir adım geriye doğru gitmesine neden oldu. Odadan çıkmadan hemen önce, "Sen benim masama geç," diyerek küçük kıza beklemesi için yer verdi.
Aklında, küçük bir plan yapmıştı. Salona inip hem Derin'i odasına çıkartacaktı hem de Ceylin'in yanına geçip oturmak için bir tane sandalye alacaktı. Derin'in baş ucuna kadar geldi ve solgun yüzüne baktı. Genç kadın tükenmiş, bitmişti. Bir sigara gibi yavaşça söndüğü gibi yok oluyordu.
Genç kadının küçük ve ona kıyasla hafif kalan bedenini kollarının arasına aldı. Yeşil gözleri, onun çehresinde dolanarak uyanıp uyanmadığını anlamaya çalışıyordu.
Dikkatli adımlar eşliğinde ilerleyerek yukarıya çıktı. Derin'in odasına, dirseği ile açtığı kapı sayesinde geçti. Önceliği genç kadını odasına çıkartmaya verdiği için yatağı hazırlamayı akıl edememişti. Bacağını bükerek yavaş hareketlerle onu yatağın orta kısmına bıraktı. Bunun üzerine kendine rahat bir pozisyon ayarlamak için yan dönen genç kadını izledi.
Uyku sersemliği yüzünden ne olduğunu kavrayamayan genç kadın, duyduğu kokuyu da uykusuna veriyordu. Emre'yi hayal ettiğini düşünüyor, genç adamın kendisini yukarıya çıkartma ihtimalini göz ardı ediyordu. Her zaman yaptığı gibi eli, karnını buldu. Bu, artık onun için küçük bir alışkanlık haline gelmişti. İçinde büyüyen küçük bebeğini bu şekilde korumaya çalışıyordu.
Onun bu hareketi, genç adamın kaşlarını çatmasına sebebiyet verdi. Orada, ikisine ait küçük bir parça vardı ama o, hep bunu geri plana atmıştı. Şimdi ise yeşil gözleriyle bunlara şahit oluyor, içinde yeşermeye başlayan duygulara engel olamıyordu.
Çenesi kasıldı. Aldığı nefes, zehir gibi işliyordu bedenine. Gölgesi gibi peşine takılan geçmişi yüzünden kendi çocuklarına ve benliğine yabancıydı genç adam. Değiştiremeyeceği kaderi ise yakasına yapışıp hayatı ona zehir etmeye yemin etmişti.
Gitmek için arkasını döndü ama duyduğu mırıltı ile karışık konuşma yüzünden çivi gibi yere çakıldı. "Emre," genç kadın ne olduğunu anlayabilmek için ona sesleniyordu. Emre, yatağa doğru eğildi. Onu korkutmamak için kulağına doğru. "Benim, korkma," dedi usulca. Bunu neden yaptığını bilmiyordu. Normalde yapacağı şey odadan çekip gitmek olmalıydı ama birisi görünmez bir ip ile kendisini bağlıyordu sanki.
Derin, güvenli merkezine girmişti. Bu, bedenine artık rahatça uyuyacağını ifade eden bir sinyaldi. Genç adam, onun kırmızılaşan yanaklarını izledi. Elini oraya uzattı ve parmaklarının arka kısmı ile usulca genç kadının yanaklarını okşadı. Ağzının kuruduğunu hissediyordu. Çözemediği bir şekilde, o noktadan yayılıp iliklerine kadar işleyen sıcaklığı sevmişti.
Yaptığı şeyi fark edince hızla doğruldu. Kendini çözemiyordu. Benliğine çıkan yoldaki engeller yalpalayıp düşecek raddeye gelmesine neden oluyordu. Makyaj masasında bulunan aynaya kaydı yeşil gözleri. Gördüğü kişiye yabancı olduğunu hissedince parmaklarının uçları soğudu. Son kez genç kadına bakmadan edemedi ve odadan ayrıldı.
Neler olduğunu çözemiyordu ama çözeceği zaman karşılaşacağı manzara da onun için pek iç açıcı değildi. Kaçmalı, duygularından kurtulmalıydı. Her zamanki gibi yaptı; ısınmaya başlayan kalbini, omurgalarının arasından tutup çekerek bir kez daha duygularına "elveda" dedi.
...
Elindeki sandalye ile yukarıya çıkan genç adam, odasına geçti. Küçük kız, onun dediğini yaparak kendisini bekliyordu. "Ödevin çok mu?" sessizlik, onu rahatsız etmişti. Bunu sorarak havayı dağıtmak istedi. "Üç sayfa var," diye cevapladı onu Ceylin.
Sonra ekledi. "Annem uyanmadı mı?" bir umut, "Evet," cevabını bekledi ama aldığı yanıt ile birlikte omuzları düştü. Genç adam, sandalyesine otururken, "Neden yüzün düştü?" diye sordu. Normalde bunun üzerine gitmez, umursamazdı ama karşılaştığı manzara bir şeyleri tetiklemişti.
"Yüz düşer mi ki?" Emre, kıkırdarken buldu kendini. Beklediği bir soru değildi. "Yani üzüldün, bunu kastetmiştim," açıklamasını yaptı. Yaşı itibari ile mecaz anlamları kavrayamadığı için daha detay vererek kendisini ifade etti.
"Hep bana annem yardım ederdi. Şimdi ise uyuyor," alışık olmadığı bu durumu, onunla paylaşarak içini döktü. Karşısındaki adama bakmaktan kaçındığı için mavi gözleri her yerde dolanıyor, odanın en ücra köşelerine kadar süzülüyordu. Ellerinin terini kıyafetlerine sürdü. Yaşadığı stres, bu şekilde kendisini belli ediyordu.
"Yorulduğu için uyuyor. Merak etme, onu odasına çıkarttım. Daha rahat uyuyacaktır," annesinin durumunu söyleyerek küçük kızın kendisini iyi hissetmesini sağlamaya çalıştı. "Anneler yorulur mu ki?" üzgünce konuşan küçük kız yüzünden soluğunu sertçe bıraktı. Gülmesini bastırmaya çalışıyordu.
"Onların da bedeni yorulabiliyor," sözlerini sarf etti. Çocukların dünyayı kavramaya çalışan halleri, onu hayrete düşürüyordu. Hayatın getirdiği zorluklar yüzünden onları kadar ince düşünmeye vakitleri yoktu ama onların bu küçük düşünceleri, aklını şaşırtıyordu.
Birden Burcu'nun küçüklüğü gözlerinin önüne geldi. İlk defa Ceylin ile bu kadar uzun süre konuşmuştu. Bunu fark etmesi de bununla beraber uzun sürüyordu. Yüzündeki gülüş, aklına gelen düşünce ile soldu. "Kız halaya çekermiş," sözü, kanını doldurmaya, etrafının soğuk bir hava kütlesi ile sarılmasına neden oldu.
Farkındalık, bazen bir tokat gibi insanın yüzüne çarparak şok etkisi yaratabiliyordu.
"Neyse," diyerek konuyu çevirmeye çalıştı. Ona yardım ederek bir an önce işlerine devam etmek istiyordu. Allak bullak olan dengeleri, yolunu kaybetmesine sebebiyet veriyordu. Bu, isteyeceği son şey bile değildi. "Benim işlerim var," terslercesine konuşması, küçük kızın içinin titremesine neden oldu.
Az önce sakin ve düzgünce konuşan genç adam birden bir tuşa basılmış gibi değişivermişti. Bunu kavraması onun için zordu ama hissetmesi canını yakıyordu. Sayfaları hızla çevirdi. Hocası, onun için sayfaları katlamıştı. "Bunlar," dedi ama sesi içine kaçmış gibiydi. Korkusu, bu şekilde gün yüzüne çıkıyordu.
Genç adam, dudaklarını birbirlerine bastırıp anlını ovaladı. Az önceki tavrı yüzünden onun bu halde olduğunu anlaması zor değildi. Kitabı önüne çekip göz attı. "Bu noktalı kısımları birleştirip resmi boyayacaksın," dedi parmağı ile kastettiği kısımları göstererek. Kendisine ihtiyacı olmadığını söyleyerek daha fazla onu korkutmak istemiyordu. Ceylin bir köşede ödeviyle uğraşırken kendisi de işlerine devam edebilirdi.
Küçük kız kalem kutusunu eline aldı. Bu bir cevap niteliğindeydi, onu onayladığını susarak belli ediyordu. Genç adam, kendi yerine geçti. Küçük kızın sessizliği, canını yakıyordu. Adeta onun içinde yanan meşaleyi tek bir hamlesiyle söndürmüştü, içindeki küller ise genzini yakıyordu. "Bitince haber ver olur mu? İşlerimi halletmem gerekiyor," sesini oldukça yumuşak tutmaya çalıştı, onun gönlünü almaya gayret ediyordu.
Ceylin, kurşun kalemini eline aldı, "Tamam," cevabını verdi ve mavi gözleriyle takip ettiği noktaların üzerinden elindeki kalemle geçti. Bu kısımlar hep ona sıkıcı gelirdi ama sonra renk renk boyaların arasından seçim yaparak devam ettiğinde oldukça mutlu olurdu. Bu kısma gelince, demin yaşanan konuşmaları unuttu.
Klavyenin üzerinde dolanan parmakları, işlerine aceleyle başlamışlardı. Yeşil gözlerini yazıların üzerinde gezinip yazdıklarını kontrol etti ve sekreterine gerekli bilgileri iletti. Yoğun olduğu için zamanın nasıl geçtiğini anlayamayan genç adamı kendine, Ceylin'in gelip soru sorması fark ettirdi.
"Bitirdim," demesinin üzerine bir sayfayı masanın üzerine bıraktı. "Bunu nasıl yapacağım?" şampuanının tatlı kokusu burnuna doluyordu. Birçok kez denk geldiği tanıdık kokuyu, şimdi daha net bir şekilde soluyordu. Küçük kızın yaptığı koku tercihi, onu şaşırtmamış, aksine onunla uyumlu olduğunu düşünmüştü.
Elindeki kalem ile birkaç yeri gösterdi ve kısaca tarif etti. "Tamam," diyerek arkasını dönen küçük kız, adeta ayakta uyuyordu. Uykusu gelmişti ama sorumluluk duygusu onu ayakta tutuyordu. Ödevlerini bitirmez fırlayarak odasına gidecekti, dişini bile fırçalamaya hali yoktu.
Yerine geri oturdu ve kalemi eline alıp işine devam etti. Bir müddet sonra, ödevini bitirememişti, yorgun gözleri kapandı ve o buna karşı koyamadı. Başını rahat edebilmek adına kollarının üzerine bırakınca olduğu yerde uyuyakalmıştı.
Onun bu halini ise genç adam, sessiz olması üzerine fark etti. Küçük kız, farkına varmadan kısık sesle şarkı söylüyordu ama birden susması, yokluğunu adeta haykırıyordu. Saate bakıp geç olduğunu gördü. Son işlerini de iki dakika içinde bitirip bilgisayarını kapattı. Uzun süre ekrana bakmak gözlerini acıtmıştı.
Ses yapmamak için yavaşça kalktı yerinden. Hemen odadan çıkıp Ceylin'in odasına geçti. Onu, odasına taşımadan önce kapıları açmalı, yatağı hazırlamalıydı. Bu işlerini halledip odasına döndü ve küçük kızın elindeki desenli kalemi masanın üzerine bıraktı. Ceylin, farkında olmadan kalemi elinden bırakmamıştı.
Ona doğru eğilirken ona tanıdık gelen bu sahne, burukça gülümsemesine yol açtı. Burcu da uyuyakaldığında onu odasına taşıyan kişi Emre olurdu. Ona benzeyen küçük kız, ona bunları anımsatıyordu. Mazinin tozunu ciğerlerinden defetmek istercesine derin bir soluğu dışarı bıraktı.
Ceylin'in başına ve uyanmamasına dikkat ederek onu kucağına aldı. Önüne bakıp iki kapıdan da geçti ve kızı yavaş hareketlerle yatağına bıraktı. Onun bu hareketi üzerine kendini rahat bir pozisyona sokan Ceylin, uykusuna bu şekilde devam etti. Onun uyanmadığını anlayan genç adam, küçük kızı daha fazla rahatsız etmemek adına battaniyeyi üzerine kadar çekip odadan çıktı.
Yeşil gözleri, merdivenlerin basamaklarına kaydı. Derin'in aşağıda olduğunu tahmin ediyordu. Bir adım atıp durdu. İki yanında sallanan elleri yumruk oluverdi birden. Dengeleri allak bullak oluyor, ne yapacağını bilemiyordu. Derin, içindeki duyguları hareket ettiriyordu ve bunu istemiyordu.
Yine de onun için endişelenirken buldu kendini. Nerede olduğunu ve rahat olup olmadığını merak ediyordu. Aynı duyguları Nefes'e karşı da hisseden genç adam, onlardan sıyrılıp kaçmaya çalışıyordu. Gözlerini sıkıca yumup bekledi. Bunu yapmamalıydı. Bir haftadır kendini ondan çekmeyi başarmışken şimdi gidip her şeyi bozamazdı.
Bakışlarını odasına çevirdi. Ceylin'in eşyalarını toplamalı, yatmak için hazırlanmalıydı. Bu düşünceler genç adamı kendine getirip silkelenmesine yardımcı olmuştu.
...
Açtığı gözleri etrafta bir müddet gezindi. Uykunun verdiği sersemlik yüzünden neler olduğunu kavrayamayan genç kadın, yavaşça doğruldu ve yüzüne gelen saçlarını geriye doğru savurdu. Bedeninde bir ağırlık vardı, çok fazla iş yapmamaya özen gösterse de hamileliğin verdiği ağırlık onu güçten kesiyordu.
Yataktan destek alarak doğrulunca bakışları odadaki boşluğu fark etti, kızı burada değildi. "Ceylin?" diyerek soran bir tını ile kızına seslendi ama karşılaştığı sessizlik merakını ve endişesini durmadan arttırıyordu.
Karanlığa alışan gözleri ile etrafa baktı ve yatak odasında olduğunu görebildi. Emre'nin onu odaya çıkardığını bir an için hatırlayamamıştı. Bir ara rüyada olduğunu düşünmüş, yaşadığı her şeyi buna yormuştu ama şimdi gerçekler yüzünü yavaşça okşuyordu. Emre onu düşünüp kendisini yatağına kadar taşımıştı.
Hızlanan kalbinin üzerine elini bastırdı. Emre'nin hem onu düşünen hem de umursamayan davranışları canını yakıyordu. Bunu bir kenara bırakmak istercesine hareketlendi. Bebeği için kendini üzmemeliydi. Çocukları için her şeye katlanması gerekiyordu, her ne kadar takati kalmasa da.
Üzerindeki yorganı bir kenara attı ve ayağına terliklerini geçirdi. Odasından çıktı ve Ceylin'in odasına geçti. Yavaşça kapıyı açtı ve içeriye doğru süzüldü. Kızının bu saatte uyumuş olduğunu adı gibi iyi biliyordu. Uykusuzluğu sevmeyen küçük kız, bulduğu her köşede uyuyabilecek potansiyele sahipti.
Yüzünde bir tebessüm oluştu. Ceylin döndüğü için üzerindeki battaniye savrulmuştu ve üzeri açılmıştı. Onu her fırsatta uyarıyordu ama bir değişiklik göremiyordu. Bu durumun daha ne kadar böyle devam edeceğini ve küçük kızını daha ne kadar kontrol edeceğini bilemiyordu ama karşılaştığı manzara da çok hoşuna gidiyordu.
Dikilmeyi bırakıp hareketlendi ve kızının üzerini örttü. Her gece yaptığı gibi kızının alnına bir öpücük kondurdu. Ceylin bir keresinde onun bu hareketinin kendisini çok mutlu ettiğini söylemişti. O günden itibaren, bir şey olmadıktan sonra, genç anne her gece uyumadan önce kızının alnını öper, saçını okşardı. Uyusa bile iyi geceler dilemeyi ihmal etmezdi.
Kızını daha fazla rahatsız etmek istemeyerek doğruldu. Kapıdan çıkmadan hemen önce gözleri son kez küçük kızın üzerinde dolandı.
Bakışları Emre'nin odasının üzerine yöneldi. Odanın ışığı açık olduğu için genç adamın içeride olduğunu anlayabiliyordu. Gidip gitmemek arasında kalırken buldu kendini. Ceylin'in kendi başına uyumadığını anlayabiliyordu çünkü kızı hiçbir zaman ışığı kapatmazdı. Karanlık ona korkunç geldiği için ışıktan rahatsız olsa da yatağının içine girip uyurdu. Genç adamın onunla ilgilendiğini fark eden kalbi, hızla çarptı.
İçinde yeşeren ve onu sarıp sıkan umut, canını oldukça yakıyordu. Bunu bir kenara bırakmaya çalışırken birden odanın ışığı kapandı. Derin, nefesini tuttu ve ışık görmüş bir tavşan gibi gözlerini açıp yerinde çakılı kaldı. Hareket edip odasına gitmeye vakit bulamadan genç adam çalışma odasından çıkıp onunla göz göze gelmişti.
Derin'in bakışları, Emre'nin elindeki çantaya kaydı. Ceylin'e ait olan çanta, ona bir şeyleri hatırlatmıştı. Biraz dinlenip kızına ödevlerinden yardım edecekti ama uyanmamış, bu da bir kenara atılmıştı. Bakışlarından dehşeti yakalayan genç adam, onu rahatlatmak adına konuştu. "Endişe etme, ben ödevlerini yaptırdım. Hepsi bitti."
Yumuşayın bakışları, yeniden yeşil gözleri bulduğunda nefes alıp almdığının farkında bile değildi Derin. "Teşekkür ederim," dedi cevap olarak. "Ben uyuyakalmışım. Yaptıracaktım aslında," son cümlesini mırıldanarak söyleyebildi. Kendini ona karşı mahcup hissediyordu çünkü kızı onu rahatsız etmiş olabilirdi. Aralarında neyin geçtiğini bilmiyordu ama onun halinden kötü bir şeylerin olmadığını sezeniliyordu.
"Sen onu bana ver istersen," diyerek öne atılan genç kadın, çantaya yönelmişti. Emre, kolunu ona uzatıp çantanın ortalarında kalmasını sağladı. Genç kadın, ona bakmamaya çalışarak çantayı aldı ama elleri birbirlerine değmişti. Genç adamın buz gibi olan elleri kaşlarını çatmasına neden oluvermişti.
"Ellerin buz gibi," dedi telaşla. "İyi misin? Hasta mı oldun?" korku ile kurduğu cümle genç adamın kulaklarına doldu. Bunu fark etmeye vakti kalmamıştı ama bedeninde bir zayıflık vardı. Üzerinde çok fazla duymamıştı ama genç kadının sözleri onu düşünmeye itti.
"Önemli bir şey yok," diyerek kestirip attı, onun telaşına zıt olarak oldukça sakindi. "Sana iyi geceler dilerim," diyerek hızla yatak odasına geçti, ardından ona bakan bir genç kadını da bıraktı.
Genç kadın gözlerini kapadı, Emre'nin kendine bu kadar gaddar oluşu sinirlerini bozuyordu.
Hızlanan kalbini bir kenara bırakıp odasına yöneldi, uyuması gerekiyordu çünkü Derin için bugünlük Emre dozu yeter ve artardı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 45.84k Okunma |
3.36k Oy |
0 Takip |
63 Bölümlü Kitap |