
Mavinin Yeşili
Bölüm:9- Sayfaları Lekeleyen Anlaşma
3 gün sonra
Emre, sinirle gömleğinin yakasını düzeltti. Bu hayatta en nefret ettiği şeylerden birisiydi, mecbur kalmak. Başka bir çözüm yolu bulamaması da sinirlerini bozuyordu.
Dedesi ondan evlenmesini istemese böyle bir işe dahi kalkışmayacaktı. Yedi yaşından itibaren onu büyüten dedesine karşı gelerek nankörlük etmek istemiyordu. Bu yüzden de onun isteğini, o istemese bile, yerine getirecekti. Bunu kendine borç biliyordu.
Komodinin üzerinden saatini alıp sol koluna taktığında sen kez aynadan kendini kontrol etti. Giydiği gri takım, bedenine tam oturmuştu. Bordo kravatı ise bu kombine uyum sağlayarak göze batmıyordu. Telefonunu alıp odasından çıktı. Herkes sofradaki yerlerini almışken Hakan Bey odasında istirahat ediyordu. Sena Hanım'ın isteği ile kahvaltısı odasına kadar çıkarılacaktı.
Abisini kapıda gören Burcu başını telefonundan kaldırıp, "Günaydın Ağabeyciğim," dedi şen şakrak sesiyle birlikte. Ona cevap olarak, "Günaydın güzelim," diyen genç adam, babaannesine bir açıklama yapmak için döndü. "Benim ufak bir işim var, o yüzden şimdi çıkıyorum, size afiyet olsun," dedi ve babaannesi ile Burcu'ya haber verdi.
Sena Hanım hemen itiraz eden bir sesle, "Bari kahvaltı et, ondan sonra gidersin," dedi, torununu aç karna evden çıkarmak isteyemiyordu. "Ben şirkette yerim bir şeyler, beni düşünmeyin," diyerek babaannesini rahatlatmak istedi Emre.
Emre, eğildi ve babaannesinin başından öptü. Emre'yi kararından geri döndüremeyeceğini çok iyi bilen Sena Hanım onu kapıya kadar onu uğurlayıp kahvaltı sofrasına geri döndü.
.....
Derin, en sonunda saçını sıkıca topuz yaptığında çantasını eline alıp odasından çıktı. Ceylin'in odasına girdiğinde yavaşça yatağın boş tarafına oturdu. Eli kızının saçlarını severken eğilip yanağına bir öpücük bıraktı ve onun üzerinden düştü düşecek olan battaniyesini düzeltti. En sonunda Ceylin'in odasından çıktığında mutfağa girdi.
Melek Hanım ve Eylül kahvaltıyı hazırlıyorlardı. "Ben çıkıyorum," deyip onlara haber verdiğinde Eylül son kez, "Ben de geleyim?" diye sorsa da genç kadın kararlılıkla, "Ben tek başıma gideceğim, hallederim sen merak etme," diyerek üzerine bir ceket alıp evden çıktı.
Eylül inat etmişti ve oraya ne olursa olsun gidecekti, Derin'in yanında o masada oturmasa da arkadaşını tanımadığı biriyle yalnız bırakacak değildi. Onun ne ile karşılaşacak olduğunu bilmemesi tedirgin olmasına sebep oluyordu. İçi rahatlasın diye oraya gitmeliydi, buna ihtiyacı vardı.
"Melek Abla ben çıkıyorum," dedi alelacele. Dolaptan ceketini aldı ve Melek Hanım'ın ona gitmemesi gerektiği hakkında söylediklerini duymazlıktan geldi. Dışarı çıktı ve arabasına hızla binip Derin'i takip etmeye başladı. Bir yandan da arabasını kullanırken arkadaşına yakalanmamaya çalışıyordu. Bu yaptığının yanlış olduğunu ve yapmaması gerektiğini biliyordu ama arkadaşı bilmedikten ve yakalanmadıktan sonra bunun çok da önemi yoktu.
Derin, ona mesaj atılan kafeye girdiğinde gördüğü kişiyle birlikte soldaki masaya yöneldi. İçinden sakin olması gerektiğini düşünürken sandalyeyi çekip Emre'nin tam karşısına oturdu. Nezaketen, "Günaydın," dedi ama karşısındaki sert ve donuk bakan adamla ürperdiğini hissetti. Ondan karşılık almadığında bu sessizliğe son vererek devam etti. "Anlaşma yapmayı teklif ettiniz oysaki cevabınız çok netti." genç kadın, gördüğü tepkileri aynen yineliyordu. Onun gibi boş gözlerle bakıyor, sesini düz tutup yüzündeki tek bir mimiği dahi oynatmıyordu
Emre, onun tavrını umursamadı. Birden kararını değiştirmesini yadırgayan bu kadına vereceği bir cevabı yoktu. Bu dünyadaki herkes gibi o da geleceği göremiyordu. Görseydi eğer her şeyi değiştirirdi ama kaderin kollarına kendini bırakmaktan başka seçeneği yoktu. Yanındaki dosyayı onun önüne iterken, "Evet öyleydi lakin kimse geleceği öngöremiyor," dedi düz bir şekilde. "Ama sizinle bir anlaşma yapmam için her şeyin net olması gerekiyor. Önce DNA testi yapılacak."
Derin, dosyadakileri okusa da pek bir şey alamadığından dosyayı ortaya bıraktı. "Bu maddeler ne?" dedi merakla. Karşısında tek bir mimik oynatmayan adamın düşüncelerini okumaya çalışsa da ne düşündüğünü anlayamadı.
"Eğer, dedikleriniz doğruysa benden istediğinizi size vereceğim ama sizde benimle evleneceksiniz."
Derin, şokla gözlerini sonuna kadar açacakken son anda kendini tuttu. Elini kolunu nereye koyacağını bilemezken en sonunda ellerini masanın üzerinde birleştirdi.
"Pardon, anlayamadım?" derken buldu kendini. Daha demin duyduklarının yanlış olduğunu umut etti, yoksa kafayı yediğini düşünmesi bir saniyesini bile almazdı.
"Dediklerim doğru ve anlaşma da bu. Sizinle açık konuşacağım. Dedem bunu istediği için böyle bir şey yapıyorum. Siz bana yardım ederseniz ben de size yardım ederim. İlik benden ya da ailemden birinde yoksa da elimden geleni yaparım. Ceylin, benim kızım olarak çıkmazsa da," Derin, bu sözlerin gerçekliğini sorguluyordu. Böyle bir ihtimal de vardı.
"Sadece birkaç ay sürecek bir evlilik, siz istediğinizi alacaksınız, ben de istediğimi. Gerçek bir evlilik olmayacak, inanın bana," Emre, kendince güven vermeye çalışıyordu.
"Bunu yapmayı istemezdim," diyerek sözlerine devam etti. "Ama ben de sizin gibi mecburum." Emre, bu konuşmadan o anda nefret etmişti. Birini köşeye sıkıştırıyor olmak hoşuna gitmiyordu, Volkan'a uyan aklına saydırırken buldu kendini. İlk defa bir şeyleri ölçüp biçmeden karar vermişti ve bundan pişman olsa da iş işten geçmişti.
"Peki, ben kabul etmezsem ve siz de Ceylin'in babası çıkarsanız ne olacak?" Derin, kalbi küt küt atarken bunu sordu. Genç adamın acımasız tarafı ile karşı karşıya kalmaktan korkuyordu. Emre bunu düşünmüştü ve vereceği tek cevap da oldukça acımasızdı. Öyle ki yüreği bile sızlıyor, ne yapacağına kendi de karar veremiyordu. Bu iş olmasa yardımcı olurdu ama şimdi onun da çıkarları söz konusuydu.
"Sizden çok fazla şey istemiyorum. Anlaşmalı evlilik olacağı için maddeleri konuşabiliriz. Hatta her şey sizin istediğiniz şekilde olabilir. Ben sadece dedemi biraz olsun mutlu etmek istiyorum." Bu içten cevap karşısında Derin köşeye sıkıştığını hissetti.
Derin, boş boş masanın üzerine bakarken kafasında hesaplamalar yapıyordu. Bu teklifi kabul etmezse aradıkları ilik ne zaman bulunacaktı ki? Bir ay sonra mı? Bir yıl sonra mı? Yoksa hiç mi?
Ama şimdi ellerine bir fırsat gelmişken reddetmek Ceylin'e cehennemin kapılarını açmakla eş değerdi. Hem şimdi kısasa kısastı. Genç adam, kızının babası olmasa da ona yardım edecekti.
Yapması gereken tek şey kâğıt üzerinde bir evlilikti.
"Ben ve Ceylin, çekip gittiğimizde ailen ne düşünecek? O zaman da mutsuz olacaklar?" Emre, bakışlarını kaçırdı. Derin'in bu noktalara değiniyor olması canını yakıyordu zira arkasını dönüp kaçtığı gerçekler de bunlardı.
"Orasını ben de bilmiyorum. Hiç düşünmedim," Bu itiraf karşısında Derin ne diyeceğini bilemedi.
Genç kadın derin bir nefes aldığında yutkundu. Titrediğini hissetti. Dışarının soğuğu değil de vücudunda baş gösteren soğukluk daha fazla gelmişti.
Bir karar vermesi gerekiyordu, ya Emre ile evlenip ona yardım edecekti ya da buradan çekip gidecekti. Genç adam, gözlerini Derin'in üzerinde gezdirdi. Onun ne düşündüğünü anlamaya çalışıyordu.
Derin, sakince yutkundu. Görünürde çok zor şeyler yoktu, bir iyiliğe karşılık bir başka iyilik yapılacaktı. Diğer yandan Emre'nin kızını hemen kabul etmesini beklemiyordu ama ona karşı bu kadar soğuk oluşu canını yakıyordu.
Emre'nin gözlerindeki çaresizliği görebiliyordu. "Kabul ediyorum," dedi birden, olacakları düşünmemişti ama genç adamın ona değen gözleri bşr girdaba dönüşüp içine öekmişti onu. "Ben avukatım ile konuşup her şeyi halledeceğim."
Derin, yüzünün ısınmaya başladığını hissetti. Artık adım attığı bu yoldan dönüşü çok zordu. "Tamam, ben haber bekliyorum," diyen genç kadın kaçarcasına kalktı masadan. Arkasına bile dönüp bakmadan çıktı mekandan.
Masada hemen bir karar vermesi gerektiğinden kabul etmişti. O an sadece kızını düşünürken şimdi ise kendine olacakları düşünüyordu.
Yavaş yavaş sahil kenarına giderken aklı bir hayli doluydu. Kızını kurtarmak için bu evliliği yapacaktı Derin. Kızı için kendini feda etmeyi kabul ediyordu ama tek değildi bu yolda. Eylül, Uraz, Melek Hanım, İrem...
Onlar, belki de istemeyeceklerdi bu evliliği ve Derin'i en çok korkutanda buydu. Ailem dediği insanlara karşı gelebilir miydi?
Buna bir cevabı yoktu. Ya da karşı gelse bile onların ona kırgın olduklarından mesafeli davranmalarına dayanabilir miydi bilmiyordu.
Derin'in omuzları çökük, sinirden elindeki çantayı sıkarak çıkmasıyla Eylül hızla arabadan indi. Bir adım daha atamadan karşısına çıkan bedenle bir adım geriledi. Gördüğü yüzle sinirlenirken onu umursamayarak geçmeye çalıştı.
"Çık çık çık birini gizlice takip etmek çok yanlış bir davranış Eylül Hanım." derken onun geçmesine izin vermedi Demir.
Eylül, sinirle onu ittirirken, "Bu seni ilgilendirmez." dese de bir kere Demir'in ağına düşmüştü.
Soğuk havayı ve üzerindeki kıyafetleri umursamadan kendini kumlara bıraktığında bacaklarını kendine çekip kollarını bacaklarına sardı Derin. Başında bacaklarının üzerine koyduğunda denizi izlemeye başladı.
'Her seçiş bir vazgeçiştir. ' demişti Santre. Vazgeçeceği hiçbir şeyi olmayanlar için değildi bu söz ama kaybedecek çok şeyi olan içinde kötü sonuçlar çıkabilirdi ortaya. Tam da Derin'in yaşadığı gibi.
Derin, kızı için sadece adını bildiği bir adamla evlenmeyi göze almıştı. Kızı için kendinden vazgeçmişti. Bundan sonra ne yaşayacağını bile bilmeden bu yola ayak basmıştı ve bunun sonuçlarına katlanacaktı.
"Anne," dedi boşluğa. Denizin ona sunduğu tek şey annesini hatırlatmasıydı. Sesi titrerken devam etti. "Senin gibi iyi bir anne olabilir miyim? Senin gibi çocuğu için dünyalar kadar şeyden vazgeçen, senin gibi ona bir şey olacak korkusuyla yaşayan..."
Yanağından bir damla koluna düştüğünde, "Seni özledim," dedi fısıltıyla. "Sana o kadar çok ihtiyacım var ki..." dedi ve harfler boğazına oturdu devam edemedi.
Yılların ağırlığı vardı ruhunda, annesini onu doğururken kaybettiği için içten içe kendini suçluyordu. Hayatına devam etmeyi düşünüp böyle yapmaya çalışsa da başkalarının annelerini gördüğünde vicdanı üzerine çöküp ona rahat bir nefes aldırmıyordu ve bu son yaşadıkları yüzünden nasıl devam edeceğini bilemiyordu.
Hızla gözyaşlarını silerken, "Ama bu son ağlayışım. Artık sadece kızım için güleceğim. Onun için yaşayacağım, onun için savaşacağım," dedi sesinden bile ne kadar kararlı olduğu belli olurken.
Çantasını yanından alırken ayağa kalktı. Üzerindeki kumları silkeleyip arabasına bindi ve biraz olsun iyi hissetmeye çalıştı. Arabasını kıllanıp şirkete vardığında odasına girdi ve bir kahvaltı istedi kendine.
Uraz, Derin'in odasına kapıyı çalmadan içeri girdi. Derin, kafasını kaldırdığında Uraz'ı gördü ve Emre Karahan ile yaptığı konuşmadan haberdar olduğunu anladı. Uraz, her zaman kapıyı çalmadan girmezdi odasına.
Odanın ortasına kadar geldiğinde "Ne konuştunuz? Yardım edecek miymiş?"
"Bana bir anlaşma sundu," dedi Derin, işin daha fazla uzamasını istemediğinden direkt konuya girerek, "Benimle evlenmek istediğini söyledi. Bende kabul ettim. Ama ilk DNA testi yapılacak. Sonuç pozitif çıkarsa evleneceğiz," dedi ve Uraz'ın vereceği tepkiyi bekledi.
Uraz, duydukları karşısında sakin kalamayarak, "Ne?! Derin böyle bir şeyi nasıl yaparsın? Adını bile yeni öğrendiğin biriyle evlenmeyi nasıl kabul edebilirsin?" derken elleri saçlarını buldu Uraz'ın. Saçlarını sinirle karıştırırken. "Ne yapsaydım Uraz? Elimizdeki son şansı geri mi tepseydim? Hem kâğıt üzerinde olacak her şey," dedi Derin.
"Başka bir çözüm yolu bulabiliriz, bunu yapmana bile gerek kalmaz."
"Sen söyle Ege bu halde olsa sen onun için dünyaları bile yakmaz mısın?" Uraz'ın saçlarındaki eli durdu. Eli yanına düştüğünde nefesinin kesildiğini hissetti. Aklına gelen görüntülerle bir anda ne yaşadığını şaşırdı.
"Bende tam da bundan bahsediyorum," dedi Derin sakince. "Canın yandı değil mi? İhtimali bile seni korkuttu ama ben tamda oradayım. Onaylamayın ya da kabul etmeyin ama yine de bana sırt çevirmeyin olur mu? Çünkü ben çok kararlıyım bu konuda."
Uraz kollarını iki yanına açtığında Derin hızla yerinden kalkıp ona sarıldı.
"Tamam, ama o adamın en küçük yanlışını gördüğümde hem bu işi bitiririm hem de onun ağzıyla burnunu yer değiştiririm," dedi ve Derin'in saçlarını okşamaya başladı. Böyle bir durumu kabul etmezdi ama Ceylin'i de kesinlikle kaybetmeyi istemiyordu Uraz ve başka bir çarenin olmadığının da pekâlâ farkındaydı.
"Sence Eylül ve Melek Abla nasıl karşılar?" diye sordu Derin. Aslında sorusunun cevabını biliyordu ve bu yüzden de içinde bu konuyla ilgili bir korku vardı.
Uraz'ın eli kısa bir an dursa da yeniden hareketlendi." Melek Abla başta kabul etmese de sonra kabul eder. Eylül, ondan çok fazla tepki gösterecektir. Ama eminim ki seni anlayacaktır."
"Umarım ki öyle olur yoksa onunla kavga etmeyi gerçekten istemiyorum." dediğinde gelen kahvaltıyla birlikte ikili ayrılmıştı.
Eylül şirkete hızla girdiğinde direkt Derin'in odasına çıktı.
Derin kahvaltısını bitirdiğinde, Uraz tam odasına gitmek için kalkacakken açılan kapıyla yerine oturdu. Eylül içeri girdiğinde, "Ne konuştunuz? Ne dedi sana?" diye sorduğunda Derin sıkıntıyla Uraz'a baktı.
Uraz onu cesaretlendirmek için gözlerini kapatıp açtığında Derin,
"Benimle bir anlaşma yapmak istedi."
Eylül kaşlarının çatışmasına engel olamazken," Nasıl bir anlaşmasıymış bu?"
Derin," Benimle bir ay evli kalacak sonrada boşanacağız," dedi ve nefesini tutarak Eylül'den gelecek olan tepkiyi bekledi.
"Derin sen nasıl böyle bir şeyi kabul edebilirsin? Ne dediğinin farkında mısın? Başka çözüm yolu bulurduk bunu yapmak zorunda değildin. " derken sesi normalden fazla çıkmıştı.
Uraz araya girerek, " Başka bir çözüm olsaydı zaten böyle bir şey yapmazdı."
"Bulurduk," dedi Eylül, arkadaşının böyle bir durumda olmasını kabullenemiyordu.
Derin," Eylül kızım için Ceylin için her şey. Kendini benim yerime koy sevdiklerini geri getirmek için her şeyi yapmaz mıydın? "
Eylül'ün hareketleri ve bakışları donuklaştığında gözlerinden bir bir yaşlar aktı. Derin onun karşısına geçip omuzlarına ellerini koyduğunda gözlerini gözlerine kilitledi.
" Özür dilerim kardeşim canını acıtmak istemezdim, amacım bu değildi, " dedi Derin hızla. Eylül'ün en zayıf noktasına basmıştı istemeden ve onun halinden hemen pişman olmuştu.
Eylül bir adım geri çıktı. "Tamam ama sadece bir ay," dedi bakışları yerdeyken. Gözlerinin önünden yaşadıkları geçti ve ağlamamak için kendini kastı.
Derin'in çenesi titrerken, "Eylül," dedi. Onu kendine çekip sarılırken düşünmeden, onu ikna etmek için kurduğu cümleye lanet etti.
Eylül hıçkırdığında Derin kendini dizginledi ama bir damla gözyaşına mâni olamadı. O yaşı kimseye fark ettirmeden sildiğinde, "Ben kızıma geç kalmayı istemiyorum. Ben sadece seni ikna etmeye çalışıyordum. İstemeden..."
"Tamam sorun değil," derken gözlerini sildi Eylül. Canı hala ilk günkü gibi acıyordu ama umursamamaya çalıştı, her ne kadar beceremese de.
"Bir ay sonra hayatımız eskisinden bile daha güzel olacak. İnanıyorum ben," derken daha sıkı sarıldı Derin'e.
Derin rahatlarken Eylül'ün dediklerinin doğru olmasını istedi.
Derin, Eylül'ü istemeden kırdığı için hala daha suçluluk duysa da Eylül'ün 'önemli değil.' demesiyle az çok rahatladığını hissetti.
Ortamın kasvetli havası az çok yok olsa da hala daha etkisini gösteriyordu.
Herkes yerine geçip oturduğunda üçü de konuya nasıl gireceklerini ya da ne diyeceklerini bilmiyorlardı. Derin elinde kaç kez çevirdiğini bile sayamadığı kalemi çevirirken, Eylülse yere bakıyor, durmadan yerdeki taşları sayıyordu. Uraz kollarını göğsünde birleştirmiş bir şekilde düşünmekteydi.
"Derin," dedi sakince. Derin, daldığı düşüncelerden sanki bir rüyadan ayrılırmışçasına sıyrılırken, "Efendim," diye mırıldandı.
Uraz, "Peki ya bundan sonra ne olacak ya da ilik uyumlu olmazsa ne yapacaksın?" diye sorduğunda arkadaşının cevabını bekledi.
Derin, Uraz'a baygın baygın baktı. Dudaklarını araladığında, "Uygun ilik ondan çıkmazsa biz evlenmeyeceğiz," dedi sakince ve canının yandığını hissetti. Tanımadığı bir adamla evlenme fikri bile ona bu kadar acı vermezken bu sözleri söylemek onu zorladı.
"Evlenirsek eğer bu kâğıt üzerinde olacak ve sadece bir ay sürecek," dedikten sonra kimse bir daha konuşmadı.
Saat öğleni geçtiğinde Derin, çalan telefonuyla yaptığı işini yarım bıraktı. Emre Karahan'ın aradığını gördüğünde yavaşça telefonunu eline aldı. Kendini çok yorgun hissediyordu.
Umut etmekten yorulmuştu. Yetimhanedeyken camdan dışarı bakıp bir umut annesinin ya da babasının geleceğini düşünürdü. Her gelmeyişlerinde umudu azalır, ufalanırdı.
18 yaşına geldiği gün avukatın eline tutuşturduğu bir kutu ve annesinin mezarı vardı bir tek. O zaman işte umut etmekten nefret edecek hale gelmişti. Umut etmeseydi eğer bu kadar canının yanmayacağını düşünmüştü ama yanılmıştı Derin. İçinde hala daha bir umut kırıntısı vardı ve gün yüzüne çıkmak için doğru zamanı arıyordu.
"Alo," dedi. Ve devam etti. "Bugün isterseniz DNA testi yapılacak istemezseniz de yarın. Sonuçlar bir gün içinde çıkacak çünkü bir tanıdığımdan rica ettim."
"Onu görmek istiyorum," dedi ve Derin afalladı. "Ne?" diyerek sordu onun neyden bahsettiğini anlamadığını belirtirken.
"Çocuğu görmek istiyorum," dedi sakince, "Bunda anlaşılmayacak bir şey yok," dedi sertçe Emre.
"Böyle bir şey olmayacak," dedi Derin panikle. Sanki Ceylin ve Emre bir araya gelirse Emre'nin Ceylin'i götürecekmiş hissi doğdu içinde.
"Benim kızımsa eğer buna hakkımın olduğunu düşünüyorum. Ayrıca evlendikten sonra benimle birlikte yaşayacaksınız." Derin yüzüne vurulan gerçekle öylece kalırken, "Tamam," dedi mırıltı gibi. Telefonu kapattığında eliyle yüzünü kapattı.
Her insan bir yükün altına girerdi. İstese de istemese de. Belki yükü hafifler, taşıması kolay olurdu. Belki o yükü kaldıracak kuvveti bulurdu kendinde. Derin, neyin yükünü hafifleteceğini ya da güçsüz vücuduna, yorgun düşen ruhuna nasıl kuvvet kazandıracağını bilemiyordu.
Emre Karahan'a evinin adresini attığında üzerine kabanını alıp otoparka indi Derin. Hızla yolları aşıp evine geldiğinde arabasına yaslanmış onu bekleyen Emre'yle karşılaştı. Emre'ye karşı bir nefret duyuyordu Derin. Bu evliliğe onu mecbur bıraktığı için içten içe nefret etmeye başlıyordu.
Emre, onu görüp doğruluğunda elindeki sigarasını yere atıp ayağıyla ezdi. Kollarını önünde kavuşturduğunda Derin'in yanına gelmesini bekledi.
Derin arabasından inip onun yanına geldiğinde, "Ceylin kesinlikle senin babası olduğunu bilmeyecek. Sen bizim hayatımızdan hiçbir şey olmamış gibi çıkacaksın, bizde senin hayatında hiç yokmuşuz gibi çıkacağız."
"Bana sakın emir verme," dedi Emre ona yaklaşırken, "Ben neyin ne olduğunu çok iyi biliyorum. Hele ki senin fikirlerine ihtiyacım yok," dediğinde Derin'in konuşmasına izin vermeden evin kapısına yürüdü.
Derin, sinirden kudururken Emre'ye saydırıyordu içinden. Onunla bir anlaşma yapacak olmasa eğer bağırıp çağırırdı ama o anlaşma vardı işte. Sinirle ayaklarını yere sertçe vura vura Emre'nin yanına vardığında cebinden anahtarını çıkarıp kapıyı açtı. Emre'yi içeri buyur etme zahmetine bile girmeyip içeri girdi.
Emre, onu umursamayıp içeri girdiğinde Derin'in kabanını asmasını bekledi. İkisi de salona geçtiğinde annesini gören Ceylin, "Anne," diye bağırarak elindeki kâseyi yanına koydu. Kalkıp annesinin yanına koştuğunda Derin kızını kolları arasına aldı.
Emre, kafasında bir şeyler tartarken gözleri Ceylin'den ayrılmıyordu.
Ceylin, kafasını kaldırıp Emre'yi gördüğünde, "Bu abi kim?" diye sordu.
"Hadi gel oturalım. O zaman anlatırım sana," deyip kızının elinden tuttuğunda onunla birlikte koltuğa geçip oturdu. Emre de tekli koltuklardan birine oturduğunda bir sessizlik çöktü salona.
"Melek Abla nerde güzelim?" diye sorarken elleri kızının saçlarını bulmuştu. Yavaş yavaş kızının saçlarını okşarken, "Yukarıda," dedi Ceylin işaret parmağıyla yukarıyı gösterirken. "Odaları toplayacağını söylemişti."
"Tamam o zaman." Derin gerilediğini hissederken. "Güzelim, senin saçından bir tutam kesebilir miyim?"
"Neden anne?" diye sorduğunda Derin'in eli bir anlık duraksamadan sonra tekrardan hareketlendi. "Küçük bir iş için gerekli. Merak etme zaten çok fazla kesmeyeceğim."
Ceylin başını salladığında Derin yerinden kalkıp salondaki dolaptan makası aldı eline. Kızına söylediği gibi çok az kestikten sonra cebinden çıkardığı poşete saç tutamlarını koydu. Makası yerine koyduğunda geri yerine oturdu.
Ceylin, Emre'den korkmuştu. Bakışları o kadar sertti ki ağzını açıp konuşsa azarlanacakmış hissi vardı bedeninde. Ondan tarafa çok bakmazken içten içe kim olduğunu merak ediyordu.
Merakına yenik düşerken annesinin kulağına yaklaştı "Anne bu abi kim?" diye sorarken Derin'in gözleri refleksle Emre'ye kayarken göz göze gelmeleriyle hızla önüne döndü. Kalbinin hızlanmasını korkmasın yorarken, "İş yerinden biri sadece," dedi kızının korkusunu fark ederek, onu rahatlatmak istedi.
"Bir abiden daha fazlası ama emin ol kızım sen bunu bilmesen daha iyi olur."
Emre kendinden bahsedildiğini anladığında ses etmedi. Kızın adını öğrenmek istediğinden konuşmak için ağzını açsa da çalan telefonuyla susmak zorunda kaldı. Ceketinin cebinden telefonunu çıkardığında görevlendirdiği adamının aradığını gördü. Telefonu eline alıp açtığında "Söyle," dedi sertçe.
Karşıdaki adam onun sesinden ötürü yutkunurken "Efendim, bana dediğiniz gibi gerekli bilgileri buldum."
"Benim masama bırak. Ben onlara bakacağım."
Adam, alnındaki teri silerken, "Efendim Berat Özkan burada. Sizinle görüşmeden gitmeyeceğini söyledi."
Emre sinirlendiğini hissederken, "Tamam," dedi. "Misafirimizi iyi bir şekilde ağırlayın, ben geliyorum," dediğinde telefonunu yerine koydu. Derin ve Ceylin'e bakarken, "Benim bir işim çıktı, gitmem gerekiyor."
Emreyle birlikte ayaklanan Derin, "Tamam o zaman," dedi Emre'ye ithafen "Ben seni geçireyim," dediğinde Emre onu başıyla onayladı. Emre salondan çıktığında Derin, "Kızım sen bekle ben hemen geleceğim."
"Tamam anne," dedi Ceylin ve hızla kapıya ulaştı Derin.
Emre, "Saç örneklerini bana ver," dediğinde "Neden?" diye sormaktan alıkoyamadı kendini Derin. İstemsizce elindeki poşeti daha fazla sıkarken hafif çatık kaşlarının ardında Emre'ye bakıyordu.
Burun kemiğini sıkan Emre, "DNA testi yapmayı sen istemiştin. Bende dediğini yapıyorum. Ver şimdi onları bana," diyerek elini Derin'e uzattı.
Derin "Ben nerden bileceğim senin sonuçları değiştirip değiştirmeyeceğini?" diye sorduğunda poşetin bulunduğu elini arkasına götürdü.
Emre sinirlendiği hissederken, "Böyle bir şeyi yapacak olsam sana bir anlaşma teklif etmezdim." Yeterince vakit kaybetmişti. Berat Özkan'ın kendi şirketinde olması zaten sinir ayarlarını yükseltmişken birde Derin ile uğraşmak istemiyordu.
Derin, onun Ceylin'i umursamayan tavırlarıyla hayretler içinde kaldı. Anlayamıyordu bir türlü. O, kendi kızı olmasa bile kendini feda ederken onun böyle davranması ve bu kadar kolay söylemesiyle her defasında hayret ediyordu.
Derin, elini arkasından çekmezken Emre aralarındaki o kısacık mesafeyi kısaltıp onun dibine kadar geldi. Derin'in elindeki poşeti alıp ona sert bir bakış atarken, "DNA testinde ne çıkarsa çıksın o benim asla kızım olmayacak. Onu senden almaya meraklı değilim, merak etme," dedi. Geri çekilirken. İkili göz göze kalırken Emre hızla arabasına binip şirketin yolunu tuttu.
Derinse kalbinin hızlı atmasına, nefesinin düzensizleşmesine anlam veremedi. Tek bildiği şeyse Emre'nin gözlerine bakarken orada boğulduğuydu. Emre'nin söyledikleri kulağına uğultu gibi gelirken şimdi ise net bir şekilde kafasında dönüp duruyordu.
"Ruhsuz adam. İnsanın hiç mi canı yanmaz ya?" diye mırıldandı onun gittiği yere bakarken. İçeri girdiğinde Melek Hanım vardı karşısında.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 45.84k Okunma |
3.36k Oy |
0 Takip |
63 Bölümlü Kitap |