
Yeşilin En Koyu Hali
Bölüm: 9: Aşkı Kabulleniş
Yattığı yatak, onu rahatsız ediyordu. Bir o yana bir bu yana dönerken buldu kendini. Zihni susmadığı için bedeni yorgun olsa bile uyku moduna geçemiyordu. Bedenindeki gerilim yüzünden zaman kavramı artık anlamını yitirmişti.
Kaç dakikadır uyumak için çabaladığını ve yatakta bir oraya bir buraya gittiğini hesaplayamıyordu. Kapattığı yeşil gözlerinin önüne hep Derin'in gözleri geldiği için farkına varmadan gözlerini olabildiğince açık tutmaya çalışıyordu.
Bu girişimi de sonuçsuz kaldığında doğruldu ve sırtını yatağın başlığına yasladı. Gözleri etrafın karanlığına artık alışmıştı. Gözleri başka şeyleri düşünmek için odanın içindeki nesnelere yöneldi. Aklını meşgul etmeli, zihnindeki çığlıkları susturmalıydı.
Ama denediği her şey, aynı zamanda hiçbir şeye de yaramıyordu.
Elleriyle yüzünü sıvazlayıp sakinleşmeye çalıştı. Kendine nelerin olduğunu fark edemiyordu ve bunlara engel olmalıydı.
Derin'e karşı bir şeyler hissediyordu ama bunun da olmaması gerekiyordu.
"Herkesin iyiliği için," dedi birden. Konuştuğunun farkında dahi değildi. Karanlık, ona güç vermişti. Duygularını saklayan yegâne dostu da yine o oluyordu. "Bu işin sonu iyi bitmez." Dediğini onaylarcasına başını salladı. Gelecekteki birçok ihtimal onu sabırsızlıkla bekliyordu ama içlerinde bu yoktu, hiçbir zaman olamazdı da.
Emre'yi Derin'e çeken bir şeyler vardı. Kabul etmek istemeyip kaçtığı şeyler yüzünden kalbine ihanet etmek zorunda kalıyordu ama inandığı doğrular onun için daha kutsal, daha gerekliydi.
Nefes'i hatırlayarak yutkundu. Genç kadının izlerini taşıyan bedeni artık çok yorulmuştu. Her şeyden yorulmuştu. Duygularını saklamaktan, sadece yaşamak için bedensel ihtiyaçlarını gidermekten yorulmuştu. Genç adam, sadece bu dünyadaki zamanının dolmasını bekliyordu çünkü hayat onun için oldukça anlamsızdı.
Onu mutlu edecek bir şey yoktu hayatında.
Ama bu son günlerde değişiyordu.
Bir umutla ve hevesle çarpan kalbi ona yabancıydı.
Genç adam dudaklarını sinirle birbirlerine bastırdı. Derin'e ihanet ettiğini hissetti. Genç kadın kızını kurtarmak için elinden geleni yapıyorken şimdi bu durumun ortaya çıkması, bir çuval inciri berbat edecekti. Bunlar, planlarında yoktu ve bu, buna hakkının da olmadığını gösteriyordu.
Başka şeyler düşünmeye çalıştı. Zihni, bir o odaya bir bu odaya geçerek kendisini meşgul edecek kapıları açıyordu. Genç adam, rahatladığını hissetti. O da en az Derin kadar kendini çıkmazda hissediyordu.
Alınan kararlar, elini kolunu bağlamıştı. Dengenin bozulması, çok büyük bir kargaşaya sebep olacaktı.
Üzerindeki battaniyeyi bir kenara atıp hareketlendi. Uyuyamıyordu. Bu yüzden de rahatlamak için duşa girecekti.
...
Eli ayağına dolanan genç kadın, ne yapacağını bilemeyerek bir oraya bir buraya gidiyordu. Uykusundan uyanamadığı için sabah geç kalkmıştı. Kızını okul için hazırlamalı, makinaya attığı bulaşıkları çıkartmalı, işe gitmek için hazırlanması ve en önemlisi de yemek yemek için kahvaltıyı hazırlamalıydı.
Hışımla işini hallettiği banyodan çıkıp dolabına yöneldi. Üzerine bir şeyler giymeli, bu işi aradan çıkartmalıydı. Üzerini şirkete girmeden hemen önce arabadayken düzeltebilir, makyajını ve saçını halledebilirdi ama şimdi bunu sırası değildi.
Mavi gömleğini omuzlarından geçirdi. Siyah renkteki kumaş pantolonunu da bacaklarından geçirdiğinde hemen hemen hazır olmuştu. Çok fazla kilo almamıştı, haftalık olarak bebeğinin ve kendisinin gelişimi yerindeydi ama kıyafetlerinin artık onu sıktığını hissediyordu. Alışverişe gitme fikrini kafasının bir köşesine not etti, buna artık ihtiyacı vardı.
Siyah ceketini koluna asıp odadan çıktı. Yatağını bile toplamaya vakit bulamamıştı. Bunu çok sık yapmazdı, mutlaka yatağını toplar ve odasına çeki düzen verirdi ama biraz daha oyalanırsa kızını bile hazırlamaya vakti kalmayacaktı.
Kızının odasına geçen genç anne, onun hala daha uyuduğunu görerek gülümsedi. Kızının uykuya olan düşkünlüğü her seferinde onu şaşırtıyordu. Onun yanına gidip başını okşadı. "Ceylin," diyerek onu korkutmamaya çalışarak adını söylediğinde kızı kıpırdandı ama uyanmadı. "Hadi uyan, hazırlanmamız gerekiyor. Çok geç kaldık," diyen Derin bu sefer de dolaba yöneldi. Onun giyeceği giysileri bir yandan hazırlaması gerekiyordu.
Ceylin biraz mızıldansa da gözlerini açtı. Annesinin haklı olduğunu biliyordu. Üzerindeki battaniyeyi bir kenara atıp kendine gelmeye çalıştı. Yaklaşık on dakika sonra ise küçük kız üzerini değiştirmişti. Annesinin yaptığı saçlarına aynadan baktı ve ellerini çırptı. "Çok güzel oldular," diyerek neşe ile konuşunca Derin gülümseyip kızının yanaklarını sıktı.
"Hadi aşağıya inelim," dedi ve bir eline kızının çantasını aldı. Diğer elini de ona uzattı ve kızının onun elini tutmasını bekledi. Beraber aşağı inip koridora girdiklerinde genç kadın kaşlarını çattı. Duyduğu sesler sorgulamasına neden olurken karşılaştığı manzara, ona her şeyi özetler nitelikteydi.
Mavi gözlerinin çarpıp sarsıldığı beden bir an için aklını yitirip yitirmediğini ona sorgulatmıştı. Emre, kahvaltıyı hazırlıyordu. Bu her gün karşılaştığı bir manzara değildi. Hatta bunu hayal dahi edecek dünyaya sahip değildi. Genç adamın bakışları onu buldu. Tam da masaya reçel dolu tabağı bırakıyordu. "Günaydın," diyerek düz bir ifade ile ikisini karşılamış olsa da genç kadının üzerinde bıraktığı etki bundan daha büyüktü.
Genç kadın kısa bir an durakladı. Bu gördüklerini sindirmesi onun için çok kolay olmamıştı. "Günaydın," diyecek gücü en sonunda bedeni toplayabilmişti. Soran gözlerle genç adama bakınca Emre kendini açıklama ihtiyacı hissetti. "Hep bu saatte kahvaltıyı hazırlamış olurdun. Geç kalmayın diye hazırlamak istedim," bu sözler Derin'in kalp atışını hızlandırdı. Onun bu ince düşüncesi onu sevindirdiği kadar anı da kurtarmıştı.
Gülümsemesine engel olamayarak, "Anladım, çok teşekkür ederim. Sabah için alarm kurmuştum ama yorgunluktan uyanamadım herhalde. Geç uyandım," açıklama borcunu bu şekilde ödedi ve onun başını sallamasını izledi. Kızının koltuk altlarından tuttu ve yerine oturmasına yardımcı oldu. Sandalyesini masaya yaklaştırdıktan sonra konuştu. "Yardım edebileceğim bir şey var mı?"
Sesi temkinliydi. Genç adamın nasıl bir cevap vereceğini kestiremiyordu. "Hayır, yok," dediğini duydu. Vücudu tezgâha dönük olduğu için sırtı ondan taraftaydı, mimiklerini ve neler yaptığını göremiyordu. Derin, ilk defa onu omuzlarının bu kadar geniş olduğunun farkına varabiliyordu. Beyaz gömleğinin üzerinde tek bir kırışıklık yoktu, onun nizamına ve sertliğine ayak uyduruyor gibiydi.
Genç adam buzdolabına yönelirken Derin de yerine geçip oturmuştu. "Meyse suyu mu istersin yoksa çay mı doldurayım?" onunla göz göze gelmemek için bir şeyler arıyor gibi yapıyordu. Bütün gece onu düşündüğü için kendine güvenli bir alan oluşturmalı, bu şekilde de duygularını dizginlemeliydi.
"Çay alayım," diyerek isteğini belirten genç kadın hemen ardından hızla ekledi. "Ama Ceylin için meyve suyu çıkartabilirsin," dedi ve saate baktı. Kahvaltıyı hızlıca yapıp on dakika içinde çıkarlarsa eğer çok az bir farkla geç kalmış olacaklardı. Bunun bir sorun olmayacağını düşünerek anın atmosferine bıraktı kendini.
Emre kısa bir süre sonra her şeyi halledip masadaki yerini aldığında Derin kızının yemesine yardım ediyordu. "Dikkatli ye kızım, üzerine dökme lütfen. Çıkartıp değiştirmeye vaktimiz," diyerek kızını bilgilendirdi ve küçük kız ağzı yemek ile dolu olduğu için başını sallayabildi sadece.
Bir an için bakışları Emre'nin kahvesine kaydı. Her zaman içtiği kahvenin tadını bile hayal edemeyeceği kadar koyuydu, genç adamın kahvesi. "Her zaman bu kadar sert mi içiyorsun kahveni?" bakışları Emre'nin gözlerine tırmandı. Genç adam ağzındaki peynir dilimini, ona cevap verebilmek için yuttu.
"Çalıştığım için hayat tempom çok yoğun, kendime gelebilmek için kahveden faydalanıyorum." açıklamasını yaptı. Emre, genç kadının bakışlarından çıkarttığı sonucu birden ortaya bıraktı. "Bu durum tuhafına gitti sanırım."
Genç kadın paniğe kapıldığını hissetti. Kırk yılın başında, onunla sohbet etme fırsatını yakalamışken bunu berbat etmek istemiyordu. "Hayır beni yanlış anladın," diyerek durumu kurtarmaya çalıştı. "Sadece bana göre biraz fazla sert gözüküyor. Benim tercih edebileceğim bir şey değil," onun kendisini anlamasını bekledi.
"Sen daha çok tatlı şeylerden hoşlanıyorsun," Emre gözlemlediği durumu dile getirmekten geri duramadı. "Önüne bir seçenek sunulduğunda genellikle tatlıya yöneliyorsun," bir parça ekmeği ağzına attı.
Derin, şaşkınlıktan açılan ağzını son anda kapattı ve bunu ona belli etmedi. Eylül ile her konusu açıldığında bunun kavgasını yapardı çünkü iş kıyasa gelince tatlıya düşkün olan taraf Eylül oluyordu ama genç kadın bunu kesinlikle kabul etmiyordu.
Her seferinde sağlıklı olduğunu dile getiriyor, çürük dişlerini ise genleri ile ilişkilendiriyordu. Derin, onun üzerine pek gitmiyordu çünkü genç kadın her konuda oldukça inatçıydı. Bir şeyi kabul etmiyorsa ettirmek mümkün değildi.
Derin, "Hoşuma gidiyor," demekle yetindi. Buna vereceği bir cevap yoktu. Gözlendiğini hissetmek, tuhaf gelmişti. Genç adamın hayatında, bir yerinin olduğunu anladı ve mutlu oldu.
Ceylin'in tabağına biraz daha peynir koydu ve onun karnını duyurmasını bekledi.
"Bizim biraz acelemiz var da," diyerek mahcupça konuşmaya başlayan genç kadına bakışlarını yönlendiren genç adam, onu dinliyordu. "Masayı toplamaya vaktim yok," onun ne diyeceğini anlayan genç adam hızla ekledi. "Sorun değil, ben hallederim. Sen bunları düşünme."
Derin gülümsedi. "Teşekkür ederim," dedi usulca. Her şey için, bana aşkı öğrettiğin için.
Bu sözleri sadece içinden söyleyebilmişti.
...
Eve, anahtarı ile giren genç adam, eşyalarını girişteki dolaba özenle bıraktı. Evdeki sessizlik, kaşlarını çatmasına sebep oldu. Genelde bu saatlerde Ceylin televizyon izliyor olurdu çünkü Derin mutfakta akşam için hazırlık yaparken en sevdiği çizgi film başlamış olurdu.
Belli bir ekran süresi vardı ve bu yüzden annesini ikna etmesi pek kolay olmamıştı ama yine de o küçücük süre için Derin bir şeyleri esnetmeyi başarmıştı. Emre, siyah ekrana yansıyan görüntüsüne baktı. Korkmuş ve tedirgin olmuştu.
Aldığı sayısız tehdidin bir diğer hedefi de onlardı. Bu yüzden de her şey onu korkutuyordu. Mutfakta olabileceklerini düşünerek oraya geçti ama sabah bıraktığı gibiydi her şey, eve bile gelmediklerini bu sayede anlayabildi.
Nefes nefese kalarak bütün evi aradı, "Derin!" diyerek genç kadına seslendi ama her seferinde duyduğu sessizlik, kalbinin şiddetle çarpmasına neden oldu.
En sonunda genç kadının odasına yöneldi. Kapının kolunu sertçe açtı, Derin'in içerinde olup rahatsız olabileceğini dahi düşünmeden çalma zahmetine girmedi.
Genç adam, boş olan oda yüzünden ne yapacağını bilemedi. Telaşla cebinden telefonunu çıkarttı. Arayacağı ismi bularak aradı ve telefonunu kulağına yasladı. Farkında olmadan kalp atışları hızlanmıştı. Göremediği iki beden onu endişelendirmiş, korkutmuştu. Düşmanları yüzünden yaşadığı bu korkunun önüne geçemiyor, engel olamıyordu. Mevzu bahis olan kendisiyken hiçbir şeyden korkmazdı ama çevresindeki kişiler için aynı şeyi söyleyemezdi. Onlara bir şey olacak diye ödü kopuyordu, her ne kadar bunu onlara belli etmese de.
Telefonun çalarken çıkarttığı ses, birer oklara dönüşüp kulaklarını delerek beynine işliyordu sanki. Ne yapacağını bilemiyordu. Bir kriz anında düşünmesi gereken şeyler beyninde dolanıp duruyordu. Yapması gerekenleri listeleyen zihnini, duymayı beklediği ses susturabildi.
Genç kadın, gözlerini kızından ayırarak çalan telefonuna baktı. Arayan kişiyi görür görmez kaşları havalandı. "Efendim?" diyerek aramayı cevaplandırdıktan hemen sonra mavi gözlerini kızına yönlendirdi. Ona bir şey olacak diye aklı çıkıyordu, bu yüzden de refleks olarak bakışları kızına yöneliyordu.
Emre, farkında olmadan rahatlıkla soluğunu bıraktı. Derin'in sesi ona son derece iyi geliyordu. "Neredesiniz? Sizi çok merak ettim. Bu saatte hep evde olurdunuz," Derin, onun telaşlı ve endişeli sesinden çok bu durumu fark etmesine şaşırdı. Bazı günler genç adamın eve geldiğini bile hissetmezdi. Ördüğü görünmez duvarın arkasında sakladığı şeylere duyguları ile birlikte bedeni de dahildi.
"Evde misin?" sorusu genç adamın sinirini bozmuştu. Sorusuna soru ile karşılık verilmesi hoşuna gitmemişti ama yine de bunu belli etmedi. Onun için önemli olan ikisinin iyi olup olmadığıydı. "Evet," cevabını vererek sustu, sıra onun cevaplarındaydı.
"Anladım," diyerek belli belirsiz konuşan Derin düşüncelere dalmıştı. Emre'nin bu farkındalığı içinde bir şeylerin kıpırdanmasına vesile olsa da bunu hemen bir kenara bıraktı. Canını acıtmaktan öte gitmiyordu.
"Ceylin okuldan sonra benimle vakit geçirmek istediğini söyledi. Uzun süredir de beraber bir şeyler yapamamıştık. Yemek yedik, Ceylin de şimdi parkta oyun oynuyor," cevabını uzun uzun vererek onu rahatlatmaya çalıştı. Genç adam her zaman duygularını ondan saklardı ama bariz bir şekilde bu sefer bunu yapmamıştı.
Emre, her seferinde Derin'i şaşırtacak bir şeyler yapmayı beceriyordu.
Üzerini değiştirmek için odasına doğru hareket eden genç adam, aklına gelen bütün kötü senaryoları tek tek sildi ve onu onaylar tarzda mırıldandı. "O zaman ben seni daha fazla tutmayayım," diyerek sakinleşmek ve kapatmak için kendine zaman tanıdı. Buna ihtiyacı vardı. Normalde olması gerekenden daha çok paniğe kapıldığı için bedeninin biraz zamana ihtiyacı vardı.
Genç kadın, aralarındaki bu diyaloğun şokunu üzerinden daha atamadan ona cevap verdi. "Tamam, görüşürüz," cevabını verebildi sadece ve genç adamı beklemeden telefonu kapattı. Bir müddet sadece telefona baktı, olayın etkisinden hemen kurtulamamıştı. Ekran kararıp kendi yüzüyle göz göze geldiğinde gelebildi ancak.
Telefonunu çantasına attı ve silkelenip üzerini düzeltti. Avına yaklaşan bir aslan gibi hissediyordu kendini. Her temkinli adımında avına bir o kadar da yaklaşıyordu ama aslanın cesareti yoktu genç kadında. Avının kaçmasından deli gibi korkuyordu. Uzun süre de bunun kaygısını üzerinden atamayacaktı.
...
Emre, Derin'in odasının önünden geçerken durakladı ve açık olan kapıdan içeriye doğru baktı. Genç kadın acelesi olduğu için odasını toparlayamadan çıkmıştı, bu yüzden de yatağı ve odası dağınıktı. Bedenine hâkim olamayan zihni, onu odanın içine kadar sürükledi. O an aklında, genç kadının özeline girmiş olduğu bile yoktu. Hedefine ulaşmaya çalışan bir oktan farksızdı genç adam, aklı ancak hedefe ulaşınca çalışmaya başlamıştı.
Dudaklarını birbirlerine bastırdı ve burada olmaması gerektiğini kendisine hatırlattı. Beyni ve kalbinin esiri oluvermişti birden. Bedenini taşıyan güçlü ve uzun bacakları, ona itaatsizlik ederek onu buraya getirmişlerdi.
Gözleri odada dolandı, buraya gerekmedikçe girmediği için odanın ayrıntılarına daha önce hiç şahit olmamıştı. Şimdi ise bu fırsat kendisine altın bir tepside sunuluyordu adeta. Kendi odasına kıyasla renkli ve canlı olan oda, genç kadının zevkini de ortaya koyuyordu. Genç adam bir yandan odayı gözlüyor, diğer yandan da her bir detayını bir dikiş makinası gibi aklına dikip yerleştiriyordu.
Parmakları hareketlendi ve birkaç dakika içinde odayı toparlamış oldu. En sonunda yeşil gözleri odanın bir köşesine özen ile yerleştirilmiş olan makyaj masasında takılı kaldı. Derin'in orada oturup kendisine aynadan bakarak gülümsediğini, bir an için hayal edince kalbinin hızı bir maraton koşucusuyla eş derecede atmaya başladı.
Duygulardan oluşan ağın, en önemli avı oluvermişti birden.
Kısa bir süreliğine beyni kendisini kapattı. Şimdi genç adam kalbi ile hareket ediyordu. Geminin dümeni, kaptan değiştirmişti ve ikisinin tezatlığı, gemiyi alabora ettirmeye yetiyordu.
Bakışları, yatağın boş kısmına bıraktığı telefona kaydı ve kimin onu aradığını okudu. Babaannesinin adını okuması ile birlikte kemikli parmakları telefonunun etrafını sarmıştı. Onu bu duygu fırtınasından söküp alan ses, zihnini kaplayan sisten sıyrılmasına yardımcı oluyordu. Aramayı onaylayıp, "Efendim babaanne," diyerek cevap verirken yorgunluğu sesine de yansıyordu.
Her şeyin üstesinden gelebilen genç adam, aşkı kabullendiği anda yorgun düşüvermişti.
Sena Hanım, kaşlarını çatıp torunun sesine önceliği verdi. "Sesin kötü geliyor oğlum, sen iyi misin?" sorusunu hafif bir korku ile sordu. Torunun kötü günlerinin geride kaldığını biliyordu ama mazide kalan geçmiş her an önlerine yeniden çıkabilirdi. Yaşlı kadının bütün korkusu bu yüzdendi, başa dönme duygusu onu geriyordu.
"İşten geldim," diyerek kendini izah etti Emre. "Sadece biraz yorgunum, sen neden aramıştın?" Yaşlı kadın rahatça soluklandı. Bu sözler, yaşlı yüreğine su serpmişti. Dudakları hareketlendi. "Biz dedik ki bugün size akşam yemeğine mi gelsek?" genç adam konunun nereye gideceğini biliyordu ama hazırlıklar yapılmamıştı. Aklında süreyi tarttı ve, "Olur babaanne," derken buldu kendini.
Babaannesinin memnuniyet ile gülmesi, kulaklarına doldu. Yeni evli olan çifti rahatsız etmemek için onları aramak istememişti ama üçü de burnunda tütüyordu artık. Evde yapacağı çok da bir şey olmadığı için sohbet etmeye ihtiyaç duyuyordu, bu onaylama onu çok mutlu etmişti.
"Tamam o zaman, biz akşam gelirken tatlı bir şeyler alırız, siz onu dert etmeyin," torununa bunun bilgisini vererek sözlerini bitiren yaşlı kadın, torunu konuşmaya başlamadan hemen atıldı. "Evliliğiniz nasıl gidiyor?" durdu ve haddini aşıp aşmadığını zihninde yokladı. Torununun hassas tellerine değip onu germeyi istemiyordu ama içindeki merak duygusu da saklandığı delikte pek uslu duramamıştı.
"İyi gidiyor," yalanlarına bir yenisi daha eklenirken bundan nefret etti genç adam. Gizli şeyler hoşuna gitmiyordu. Onun sesinden kötü bir şeyin de olmadığını teyit eden yaşlı kadın rahatlıkla kahvesinden bir yudum aldı. "Allah mutluluğunuzu bozmasın," sözlerine genç adam sessiz kalmakla yetindi.
"Ben seni tutmayayım. Hazırlık yapacaksınızdır. Derin'e selam söyle ve Ceylin'i benim yerime öp olur mu?" Emre, yutkunamadığını hissetti. Bir an için her şeyin gerçek olduğunu hayal etti. Mutlu bir evliliği, onun sevdiği kadar sevildiği bir ailesi olabilirdi.
Tek bir hamlesine bakıyordu her şey.
Ama Emre sadık bir piyondu, gerektiği yerde hamle yapmalıydı yoksa hisleri onu yok edecekti.
"Olur," dedi kuru bir şekilde ve babaannesinin konuşmasına fırsat vermeden telefonu kapatıp aldığı yere koydu. Babaannesinin konuşmasına fırsat verseydi eğer belki de düşünmeden hareket ederek her şeyi ortaya koyacak, içini dökecekti.
Genç adam duvarların üzerine üzerine geldiğini hissediyordu çünkü hissettiği duygular onu kıskıvrak yakalayıvermişti sanki bir el uzanıp Boğazını sıkarak nefes almasını engelliyordu.
Bu odada kalarak sanki Derin'in varlığını hissediyordu. Sanki mavi gözleri ile kendisinin yeşil gözleri denk düşerek birbirleri ile gülüşüyordu. Bu Emre için katlanılmaz bir işkenceydi zira her hamlesinde tökezliyor ve sarsılıyordu.
Misafirleri için bir şeyler hazırlaması gerekiyordu. Derin ve Ceylin'in ne zaman geleceğini bilmediği için bütün iş kendisine kalmıştı. Akşam için hazırlık yapmalı, misafirlerini iyi bir şekilde ağırlamalıydılar.
Ayaklandı ve kapıya yöneldi ama dolanan gözleri, bir noktada çakılı kaldı. Derin'in parfümü evin her yerindeydi, ezbere bildiği kokunun kaynağına sadece birkaç adım kalmıştı.
Dürtüsüne yenik düşerek durdu. Bu, yapmak istediği bir eylem değildi ama yine de yaptı. Yönünü değiştirdi ve makyaj masasına doğru yöneldi.
Bir parfümü alıp kapağını açtı ve burnunu yaklaştırdı. Aşina olduğu koku, ciğerlerine dolunca bütün kaslarının huzur ile birlikte rahatladığını hissetti. Bu koku, onu rahatlatıyordu. Sebebini çözememişti ama en gergin anlarında dahi işe yarıyordu.
Bileğine sıktı, bir an için kokunun kalıcı olmasını istemişti ama yaptığı her şey yanlıştı. Bu odaya hiç girmemeliydi. Gözlerini yumdu. Daha önce aşık olmuş olan genç adam, kendisine neyin olduğunu anlayabilecek kabiliyete sahipti.
Ama acı çekeceğini bilen kalbi, bunu ısrar ve şiddetle reddediyordu.
Başa döneceğini düşünüyordu. Nefes'in ona yaşattığı şeyleri, Derin'in de yaşatacağından korkuyordu.
Aşkın esir ettiği kalbi hızlandı. Derin'e aşık olduğunu düşünmek, kimyasını bozmuştu.
Bunun bir düşünceden de öte bir gerçek olduğunu en sonunda kabul edebildi, genç adam.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 45.84k Okunma |
3.36k Oy |
0 Takip |
63 Bölümlü Kitap |