
Mavinin Yeşili ^Özel Bölüm^
Derin Yade Saraç'tan:
Önceleri, yetimhanedeki hayatın çok zor ve alışılamayacak kadar kötü olduğunu düşünürdüm. Beş yaşımdan dokuz yaşıma kadar tektim. Para için yetimhanede çalışan ve bize bakmak bile istemeyen kişilerin elinde itilip kakılıyordum. Bir şey istesek bağırıyor, hakaret ediyorlardı. Oysaki ben ve yetimhanedeki birçok çocuk, savunmasız ve hayata yeni yeni "Merhaba" diyen küçücük bedenlerdik. İstediğimiz sadece her insan gibi temel ihtiyaçlarımızı gidermek ve en azından birazda olsa sevgi görmekti ama para ile çarpan kalpler ancak sevgisiz olabilirdi.
Bu yüzden sesimi bile çıkaramaz olmuştum. Odamdan dahi çıkmıyordum ve bu yüzden hiç arkadaşım yoktu. Zamanla suskunluğum yüzünden benimle dilsiz ya da konuşmayı unutmuş diye dalga geçiyorlardı. Bu biraz canımı yaksa acıya alışmış, bir vakitten sonra da alışmıştım.
Küçüktüm daha, gerçeklik kavramı tam olarak kafamda oturmamıştı. Tek düşüncem annem ve babamın gelip beni almalarıydı. O yüzden her gün pencerenin önüne oturur onları beklerdim. Babamın hayal meyal hatırladığım yüzü ve sesi ile kafamın bir köşesi ve kalbimin içi onlarla doluydu. Bir de babamın annemi anlattığı kadarıyla da hafızamda yaşıyordu annem.
"Çok güzel bir kadındı," demişti babam bir keresinde. Bir yandan da kısa kahverengi saçlarımı tarıyordu. "Büyük mavi gözleri, simsiyah omzunun biraz altındaki saçlarıyla bir melek gibiydi."
Babamın eli yavaşladı ve hafifçe güldü. Nefesi saçlarıma çarparken, sesi kulaklarıma doldu. Fırsattan istifade onun bacaklarına kafamı koydum. Yüzünde burukça bir tebessüm yeşerdi ve benim saçlarımla oynamaya başladı. Bense sanki üç gün sonraki kazayı hissetmiş gibi onun her hareketini aklıma kazımaya çabalıyordum.
"Orta kiloluydu ve bu durumdan çok yakınırdı. Zayıf olmanın hayalini kurarak yürüyüş yapardı. Sabah altı ve yedi arası, akşam beş ve altı arası birer saat yürüyüş yapardı. Ben ise onu gördüğüme sevinirken, yorulduğu için üzülüyordum." yanağı yana kıvrıldı babamın.
Dudaklarını ıslattı ve sesindeki aşk ile annemi anlatmaya devam etti.
" Onun susadığını ya da acıktığını anladığım an, yakınlardaki seyyar satıcılardan rica ederek seyyar tezgâhı alıyor ve sanki oradan geçen bir satıcı gibi ona su satıyordum. İlk önceleri beni umursamasa da bir vakitten sonra benimle konuşmaya başlamıştı. Ona evlenme teklifi ettikten sonra her şeyi söylemek zorunda kalmıştım tabii," dedikten sonra kocaman gülümsedi hafifçe başını eğdikten sonra top oynarken evdeki vazoyu kıran küçük bir çocuğun çekingen, korkak ve biraz da suçluluk duygusuyla takınmış olduğu yüz ifadesiyle devam etmişti.
"İlk başta, ondan avukat olduğumu ve bir şirketi yönettiğimi söylediğimde onunla dalga geçip alay ettiğimi düşünmüştü. Ben, onun karşısına çıktığımda bir seyyar satıcı iken bu söylediklerim onda bunları anımsatmıştı. Bana inanmadığında kolundan tutup çekiştire çekiştire şirketin önüne getirdim ve çalışanlar sayesinde şirketin sahibi olduğumu
ispatladım. " saçımı okşayan eli yavaşladı yüzünü donuk bir ifade ve acı ele geçirdi.
"Bana ilk ve son kez orda tokat attı. Kendi şirketimin ve çalışanlarımın önünde yaptı bunu. Hayatımda ilk defa bir kadından tokat yemiştim ve bunu sevdiğim kadın yapmıştı. Benim onunla dalga geçtiğimi düşündüğü için böyle bir şey yaptığını düşünüyorken o benim yalan söylemem yüzünden böyle yapmış," dedi, duraksadı.
"Sonra, ben onunla tekrar konuşmak için yürüyüş yoluna gitsem de o gelmemişti. Bana nerde oturduğunu dememişti ama hangi mahallede oturduğunu demişti. Ben de sora sora onun evini buldum," yüzü tekrar kasıldı. "Arabamın içinde onunla ne konuşmam gerektiğini aklımdan geçirip doğru kelimeleri seçmeye özen gösterirken, iki araba onların evinin önünde durdu. İçlerinden on kişiye yakın kişi çıkarken ben kaşlarım çatık bir şekilde arabadan olanları izliyor, anlamaya çalışıyordum. Kapıyı, onun anlattığı kadarıyla tanıdığım annesi açtı. Herkes tek tek içeri girerken ben de ne yapacağımı düşünüyordum. Hava yavaş yavaş kararmıştı ve ben bunun avantajıyla evin etrafında dolanarak bir pencere arıyordum. Sonunda buldum," küçük bir çocuğun, evdeki vazoyu kırdığında yüzünde oluşan korku, endişe ve suçluluk duygusu babamın da yüzünden çok net bir şekilde okunabiliyordu.
"Bir pencere buldum ve perdeden görebildiğim kadarıyla içeriye baktım. Annen, odasında içli içli ağlıyor, bir yandan da ağlamamak için ağzını eliyle örtüyordu. "Yaşamadan ölmek," tabiri o an benim yaşadığım şeydi. Onun o İnci değerindeki gözyaşları bir bir akıyordu. Spor yaptığı için pembeleşen yanaklarıyla bana bakıp güldüğünde sol yanağındaki çukur hep dikkatimi çekerdi. Sadece ona özel ve güzeldi ama şimdi dikkatimi çektiğinde bana acı vermekten başka bir şey yapmıyordu.
Elimde olmadan camı tıklattım. İlk başta korksa da mavi ile kırmızının karıştığı gözleri benim gözlerimle denk düştü. Hızla ayağa kalkıp pencereyi açtı ve azarlar bir tonda ne yaptığımı sordu. Her şeyi anlattım. Beni affetmedi ama affetmeyeceğini de söylemedi. Ben de ona ne olduğunu sordum. Utana sıkıla olanları anlattığında kafamın üzerinden kaynar suların akıp gittiğini hissettim," konuşmakta zorlanırken yutkundu ve mavi gözlerim babamın oynayan âdem elmasına takıldı.
"Onu istemeye gelmişler. O bunu istemiyormuş ama annesi ve babası münasip gördükleri bir kişiye onu vereceklermiş. Yalvardım ona gel benimle kaçalım birlikte diye. İlk başta gelmek istemedi ama hem ben de gönlü vardı hem de annesi ve babası onun fikrini bile almadan böyle bir şeye onu zorladıkları için birazda onlara kızgın ve kırgındı. Zar zor ikna ettim onu. Yanına bir-iki parça eşya aldı. Pencere yerden çok yüksekte değildi. Benim yardımımla pencereden atladı. O anın etkisiyle tuttu elimden. İlk defa elimi tutmuştu ve bunu fark ettiğinde yanakları al al oldu. Yakalanırız diye hızla arabama binip ayrıldık o şehirden."
Annemi hiç tanımadığım için babam her gece bana isteğim üzerine bıkmadan usanmadan annemi ve onunla nasıl tanıştıklarını anlatırdı. Ben de ezbere bildiğim her şeyi pür dikkat babamdan tekrar dinlerdim. "Sonra ne oldu?" diye sordum, dilim döndüğünce ve sanki dedikodunun en heyecanlı yerinde bunu soran biri gibi büyük bir heyecan ve merak içindeydim. İşaret parmağımla gözümün önüne gelen saçı kulaklarının arkasına sıkıştırdı. "Sonra da bizim küçük bir meleğimiz oldu," diyerek genişçe gülümsedi ve yavaşça burnuma parmağını dokundurdu. Huylandığım için elim refleksle burnuma giderken huzursuzca mırıldandım. "Yade'm, hadi uyuyalım. Sabah erken kalkıp yola çıkacağız ve yorgun olmamamız gerek," dedi.
Yatağımdan usulca kalktı ve benim yatmama yardım edip üzerimi örttü. Başıma küçük bir öpücük kondurup, "İyi geceler Yade'm," dedi içinde bin bir anlam yüklü bir sesle. Yade, "Hatıra, anı" demekti ve ben babam için annemin küçük bir hatırasıydım ki bunu her zaman dile getirirdi.
"İyi geceler, " dedim ben de ama üç gün sonraki kazayı bilseydim eğer, sabah uyanmamak için gözlerimi yummazdım. Babamın işleri dolayısıyla şehir dışına çıkmak için yola çıktıktan tam üç gün sonra o lanet kaza oldu...
Gözlerimi açtığımda küçücük bedenim, koskocam yatağın içinde bir iki kabloya bağlı bir şekilde yatıyordu. Başımda konuşanların sesi, kulaklarıma uğultulu bir şekilde dolarken halsiz olduğum için nefes almaya bile gücüm yoktu. İlaçların etkisiyle yeniden yumarak uykuma devam etmiştim.
Tekrar gözlerimi açtığımda ise ne kadar zamanın geçtiğini bilmiyordum. Bedenim, eskisi gibi olmasa da iyileşmiş, kazanın yaralarından az da olsa kurtulabilmişti ve işte o zaman, hayatımın seyrinin değiştiği an olmuştu.
Tam olarak yatağımın karşısında bulunan üçlü koltukta ikisi kadın üç kişi oturuyordu. Gözlerimi açar açmaz kalkıp yanıma gelip şefkatle saçlarımı okşamışlardı ama babamın okşadığı değildi bu. Sanki, bana acıyordular, bu dünyada tek kaldığım için sanki bu küçücük kız nasıl yaşayacak diye üzüldükleri için böyle davranıyordular ama oysaki babam, beni sevdiği için saçımı okşar bir yandan da "Kızım, Yade'm ve Meleğim," diye fısıldardı kulağıma doğru. "kızım" deyişleri, "Meleğim" derken ki o duygu yoğunluğu o kadar güzel ve tarifsizdi ki hala daha içimde bir şeyler kıpırdar, kendini belli ederdi. Aynen şimdi olduğu gibi...
Sosyal hizmetlerden almaya gelmişler beni. O an için yaşım küçük ve ne olduğunu anlamadığım için onlarla gitmeye dirensem de yine de onlarla birlikte yetimhaneye gitmek zorunda kalmıştım.
Sonraysa...
Yetimhanedeki hayatım başlamış oldu...
Günlerim, pencerenin önünde annemi ve babamı beklemekle geçerken bir gün sanki bir mucize oluverdi.
Yeni biri geldi bizim odamıza. Adı Eylül'müş. İlk başta yatağından çıkmayarak tüm gün uyurdu ve odada onunla birlikte yalnız kalırdık.
Duyduklarıma göre, annesi babası ve küçük kardeşini gece çıkan bir yangında kaybetmişti. Bunu ilk duyduğumda benim ilgimi çekmişti. Bunun sebebi ise, benimle hatta yetimhanedeki birçok çocukla kaderi benzerdi ama benim kaderimle onun kaderini ayıran çok ince bir çizgi vardı.
O, annesinin babasının ve kardeşinin acısına tanık olmuştu ama bende oldu ve bitti gibi göz açıp kapayıncaya kadar babamı kaybetmiştim.
Geldiği ilk gün dışında onunla her ne kadar ilgilenmesem de yaklaşık beş gün sonra yatağından hiçbir şey olmamış, ailesini kaybetmemiş gibi çıktı. En güzel kıyafetlerini giydi, yüzündeki gülümseme ile etraftaki herkese, her şeye gülücükler atmaya başladı.
Odadaki herkes ile konuşup anlaşıyor, bir tek benimle-ben onunla konuşmayı istemediğim için- konuşamıyordu. Belki de bu sayede onun ilgisini çektim galiba.
Sonraki günler, benimle arkadaş olup konuşmaya çalışıyordu. İnattı Eylül, hayata inat yaşıyor, kayıplarına inat etrafına gülücükler saçıyordu.
Hayata, yarına, her şeye inat yaşayan bu kız, benimle arkadaş olmaya, konuşmaya ve anlaşmaya inat ettiği için her gün yanıma gelip benimle konuşmaya çalışıyor, çabalıyordu. Bense ona tek bir kelime bile etmeyerek sessizce onu yanımda istemediğimi resmen yüzüne yüzüne vuruyordum ama o bundan vazgeçmiyor aksine odadan çıkmadığım için bana yetimhanedeki bütün olayları tek tek, en ince ayrıntısına kadar anlatıyordu.
Bir gün, ona bağırıp çağırdım. Gitmesini istedim. Bu olaydan sonra her ne kadar vicdan azabı çeksem de hiçbir şey olmamış gibi pencerenin önünde oturmaya gittim. Olaydan sonraki ilk gün yanıma gelmedi. İkinci gün de gelmedi ve odada da yoktu. Nerde olduğunu bilmiyordum ve vicdanımın sesi hıçkıra hıçkıra ağlamama sebep olurken hiç yapmayacağım bir şey yaptım.
Gerekmedikçe odadan çıkmayan ben, koştur koştur onu aradım, önüme çıkan herkese onun adını verip sordum. Öğrendiğime göre yetimhanenin sağlık bölümünde, ateşler içinde hasta olduğu için kalıyormuş.
Hemen gittim yanına. Kolundaki serum, başındaki beyaz sirkeli bezle gözleri kapalı yatıyordu öylece yatakta. Uyanana kadar bekledim onu. Uyandığında ise beni görüp o yorgun ve hasta haline rağmen öyle güzel gülümsedi ki yıllar sonra ilk kez ben de böyle gülümsedim. Sonrası ise çorap söküğü gibi geldi. O sanki, hiç benimle konuşmaya çalışıp konuşmak için türlü türlü şeyler yapan kız gitmiş, kırk yıldır tanışıyormuşuz gibi davranan kız gelmişti onun yerine ki ben de ondan pekte farksız değildim.
Günler geçtikçe, Eylül ile olan bağımız daha da güçleniyor geçen yıllarla birlikte bizde büyüyüp güzelleşiyor ve olgunlaşıyorduk. Yılların kattığı tek şey bunlar değildi elbette ikimizde on sekizimize bastığımızda bu yetimhaneden çıkıp babamın şirketinin başına geçmiştik.
İlk başta, ikimizde bunların nasıl olduğunu bilmiyor, ne yapacağımızı şaşırıyorduk. Hatta bir kere, şirket bizim yaptığımız küçük bir hata yüzünden batma durumuna gelmişti ama bir şekilde toparlamıştık.
Günlerimiz çoğunlukla şirketin işleri ve ev arasında mekik dokumakla geçerken, kendimize söz verdiğimiz gibi Eylül ile yaşayıp büyüdüğümüz, on sekizimize kadar bize yuva olan yetimhaneyi ve arkadaşlarımızı görmeye gittiğimizde sanki yılların bu büyük yükünü az da ola hafifletebilmek için bize bir melek gönderilmişti.
Onun ağlayan sesini duyduğumda tüylerim diken diken olmuş, ağlayışına içim giderek üzülmüştüm. Birden onun odasına girip minicik bedenini kollarımın arasına aldığımın bile farkında değildim ama yaptığımın yanlış olmasını bilmeme rağmen onu kucağımdan indirmeyi de istemiyordum.
Adı Ceylin'miş, yetimhanenin kapısında bulunmuş, buraya bırakılan birçok çocuk gibi.
İşaret parmağımı tutup uykuya daldığında, Ceylin ile de aramızdaki o sonsuz ve özel bağın ilk düğümü atılmıştı. Onu istemeye istemeye beşiğine bırakıp Eylül ile birlikte eve gitsek de her yerden onun sesi geliyordu. Nereye baksam onun boncuk boncuk olan mavi gözleri, mavi gözlerimin önüne geliyordu. Nereyi koklasam onun cennet kokusu burnuma gelip burnumun direğini sızlatıyordu.
Babamın bir arkadaşı sayesinde onu yanıma aldığımda, küçük bir kız çocuğuymuş gibi hissederken olgun bir genç kadın gibi hissediyordum şimdi. Ben anne olmuştum ve kızımı çok iyi bir şekilde yetiştirip büyütmem gerekiyordu. Bunun vermiş olduğu olgunluğun tarifi imkansızdı. Ceylin'in bana hissettirdiği şeyler çok özel ve güzeldi.
Bir de ben onun sayesinde küçücük bir kız ile anne olmuştum. Ben, babama annemden kalan "hatırayken" şimdi Yade adımın diğer anlamı olan, 'Anne'ydim...
Bu yüzden, Yade ismi benim için çok özeldi. Babam, onun gözlerinin içine "Derin" bir şekilde baktığım için Derin adımı koyarken Yade adım diğer adıma göre katbekat daha özeldi. Bu adımı, kaç yıllık dostum, sırdaşım olan Eylül'ün bile demesini istemezken bu adın birinin ağzından dökülmesini deli gibi istiyordum.
Benim için kutsal olan bu ismin sadece sevdiğim adamın ağzından dökülmesini ve nefesimi keserek beni bin bir duygunun ortasına bırakmasını istiyordum ve bunu deli gibi arzu ediyordum ama bizden olmazdı.
Bir anlaşma ile adım attığımız bu yolda, yaklaşık bir ay sonra yollarımız ayrılacak, bir daha kesişmesi bile mümkün olmayacaktı.
Benim mavilerim, onun yeşillerine karışırken benim ona karşı hissettiğim tek duygu nefretti çünkü o kendi öz kızını istemiyor, kabullenmiyordu. Bu yüzden de ona karşı kimseye hissetmediğim kadar büyük bir nefret besliyordum ama nerden bilebilirdim ki bu nefretin içimde yok olarak aşka dönüşeceğini?
Bu duygu karmaşasına ilk önce kapılmazken, o beni bir girdap gibi içine çekmişti ve ben ona karşı koyamamış, adının "aşk" olduğunu kabullenmiştim.
Bu aşk, kalbime Ceylin'in düşüp hastaneye kaldırıldığı ve onunla anlaşmayı imzaladığımız ilk gün düştü ve o günden sonra yavaş yavaş filizlenerek kalbimi esir aldı...
Mavi, yeşili sevdi bir gün kavuşma umuduyla.
^^^^^^
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 45.84k Okunma |
3.36k Oy |
0 Takip |
63 Bölümlü Kitap |